Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

tanrı gercekten var olması gerek demıyorum o ŞÜPHESİZKİ VAR . ısteyenler olursa bunu onun 99 ısmıyle bırlıkte acarız ve yorumlarız ama akıl dahılınde maddeyle ılgılı olarakta sunu sormak ıstıyorum

 

1.MADDEYI BUYUK PATLAMADAN SONRA DUSUNURSEK KI ONDAN ONCEDE BIR MADDE VARDI MADDE CANSIZ OLARAK BICIMI SEKLI VE YONU KOSULLU OLARAK DEGISTIRDI LAV TOPAGINDA

CANLI TURUNUN VAR OLMASI IMKANSIZDI VE YANGINLAR SONDU DUNYADA BIR TEK MADDE KALDI SIMDI BURDA MADDEYE HAREKET VEREN VE BU HAREKETI BILINCLI VEYA ICGUDUSEL HALE GETIREN BIR ENERJI OLMASI GEREK?YOKSAMADDE RUZGARLADA HAREKET EDEBILIR AMA BU BILINCSIZ BIR HAREKET OLUR YANI TESIRLI BIR HAREKET YANI MADDEYE KARSI ONU MADDENIN KENDI ISTEGIYLE HAREKETE GECIRECEK BIR ENERJI GEREKLIYDI BU MADDENIN CAN KAZANMASINI YANI RUH KAZANMASINI OZ KAZANMASINI SAGLAYACAK ONU KISITLAYAN HAREKETSIZLIKTEN OZGUR KALMASI ICIN SIZCE BU NEDIR?

  • Cevaplar 206
  • Görüntü 26,9b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Sayın demirefe aslında bu polemiği sürdürmenin nedeni bilim geçersizdir ne söylese yalandır tukakadır demek değil. Zaten böyle bir şey demedim.

 

Bilimin incelediği evrenin bir anlamı yok arkadaşlar. Bilimin bir anlam bulacağını zannediyorsanız yanılıyorsunuz.

 

Bu sözlerimde bilimin anlamsızlığı değil evrenin anlamsızlığı var.

 

Yalnız bilimin anlamsızlığı sözünüz çok talihsiz. Evrende bilinen en anlamlı şey bilimdir…

 

Ama bilimin anlamsız olduğunu söylemişim gibi bir sonuç çıkardınız.

Fikirleri ispatlamanın en iyi yolu tabiî ki bilimdir. Benim dediğim bilime hak ettiği kadar yer vermek hayatta. Aksi takdirde bir arkadaşın dediği gibi kendine tapınılan bir puta dönüşmesi kaçınılmazdır.

Polemiğimize tekrar bakarsanız:

1.Evren sonsuz olduğu için bilgi sonsuzdur, sonsuz bilgi karşısında bilim asla evrenin nedenini bulamayacaktır.

2.Bilimin bütün çabası evrende neden varolduğumuzu bulmaktır.

3.Evrende neden var olduğumuza dair asla mükemmel bir açıklama olmayacak.

 

Evrende neden var olduğumuza dair asla mükemmel bir açıklama bulamayacak olmamız ne demektir?

Evrenin saçma olduğunu, onun bir anlamı olmadığını göstermez mi?

 

Şimdi,

Bilimin incelediği evrenin bir anlamı yok arkadaşlar. Bilimin bir anlam bulacağını zannediyorsanız yanılıyorsunuz.

Buradaki sözlerimi daha iyi anlamışsınızdır umarım.

Gönderi tarihi:

Evrenin saçma olduğuna dair bir çıkarsama da aceleci bir peşin hüküm olur. Bir bakarsınız bir gün büyük bir anlam keşfederiz, ne biliyorsunuz?

 

Bilim put olamaz, çünkü bilim yeri geldiğinde kendini de yanlışlayan tek sistemdir. Evrenin en ince ayrıntısına kadar sonsuz bir güç tarafından tasarlandığını öngören hiç bir düşünce yapısı bu özelliği taşıyamaz, çünkü bu kadar üstün bir gücün her şeyi önceden belirlemiş olması gerekir. Hiç bir yanlışa, hataya, düzeltmeye yer ve gerek bırakmazsızın tasarlaması gerekir. Hiç bir din de kusurlu, hata yapabilen, yanlış yapıp düzeltebilen bir yaratıcı öngörmüyor. Özellikle İslam dini bu konuda zirve yapıyor, Allah'ı bütün eksik ve kusurlardan beri tutuyor.

 

Bu düşünce nedensellik konusunda bize yapacak pek bir şey kalmadığı düşüncesine yol açar. Bunu İslam'a inananlar kabul etmek istemezler, İslam'ın araştırmayı teşvik ettiğini söylerler, teoride bu teşviğin olduğunu iddia etseniz de kaderin belirli olduğu, zorunlu ve kaçınılmaz olduğu bir evren düşüncesi ile çok da aklınızın kamçılanmayacağı ortadadır.

 

Keşke bunun aksini (teorik olarak değil, pratik olarak) ispat edin, bilimde bir numara olalım, biz de alkışlayalım. Aksi halde işte Science, Nature, New Scientist... okuyup bilgilenmek zorunda kalmayı sürdüreceğiz.

 

"Bu bilim zıkkımını ya biz yaparız, ya tanımayız" diyecek halimiz yok! Zaten insanlığın tüm birikimi evrenseldir, tapusu patenti kimseye ait değildir.

 

Bilimin bir anlam keşfedip edemeyeceği hiç bir şeyi değiştirmez, her zaman "yeterince" ile yetinmek zorunda değil miyiz?

 

Sayın magician, zaman zaman insanlar birbirlerini söylemedikleri sözlerle eleştirebilirler, bundan kaçınmak mümkün olmuyor. Yani ortalıkta herkesçe dile getirilen görüşleri yaygın olarak bildiğimiz için, bazen biriyle sohbet ederken onun şahsında bir düşün sistemini eleştirmiş olabiliriz, bu tür şeyleri olağan görüp hoş karşılamak gerekir. Laf yarışına girip "sen bunu dedin, ben bunu dedim" ile polemik yapmak sonuç vermez.

 

Ayrıca bir şey kanıtlamaya çalışmaktan çok, sohbet ediyoruz...

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:
Evrenin saçma olduğuna dair bir çıkarsama da aceleci bir peşin hüküm olur. Bir bakarsınız bir gün büyük bir anlam keşfederiz, ne biliyorsunuz?

...

 

Yukarıdaki saydığım sebeplerden ötürü. Bunu mümkün görmüyorum. Bugün teknik ve sosyal bilim insan refahı için çalışıyor. Bu yüzden gerekliler.

Ama sonsuzdan beri evrilen evrenin niye bugünkü durumunda olduğunu pek açıklayacağını sanmıyorum. Mekansal ve zamansal sonsuzluk da evreni saçmalaştırıyor. Bu durumda mesela içinde yaşadığımız big bang evreni başka bir bilinç düzeyinin evreninde herhangi bir bakteriyi oluşturan atomlardan birinin elektronu falan da olabilir yani :) uçtum mu? Ki sonsuzlukta o bilinç düzeyi için de aynı ufaltma uygulamasını yapabilirsiniz.

Bu yüzden ben pek umutlu değilim. En azından yaşam sürem için.

 

Ayrıca bir şey kanıtlamaya çalışmaktan çok, sohbet ediyoruz...

 

Saygılar...

Doğru.

Gönderi tarihi:
Bence bir hata amaç sadece refah olamaz....Hem olsa bile bunu bilimciler kendi beyinlerini kullanarak yaptılar hiç bir dış güce bağlılıkları olmadan... herseyi oluruna bıraksalardı sizce bu kadar ilerleyebilirmiydik..

İlerleyemezdik. Kanun bu; çalışana ekmek var. Peki sizce refah dışında bilimin diğer amaçları neler?

Gönderi tarihi:

Ben aslında bilimi tartışmak istiyorum, dini tartışmak istemiyorum ama bu ülkede bilimle ilgili bir konu açtığın anda hemen karşına din çıkarılıyor. Buna hiç bir anlam veremiyorum.

 

Fakat şimdilerde anlamaya başladım ki, insanlar son derece bencil, kıskanç ve kinci. Maalesef bu noktaya gelmek zorunda kaldım. Çünkü inandıkları Allah'ı intikamcı ve kindar olarak tasavvur ediyorlar.

 

Bilimde şöyle gelişmeler olmuş ,böyle gelişmeler olabilirmiş, şu noktadan bu noktaya gelmişiz, gelecekte gelişmeler ne yönde olabilirmiş... Bunlar bu insanlar için hikaye...

 

Mamutları, dinozorları evrimciler uyduruyormuş, böyle canlılar yaşamamış. Bilim neye çare bulmuş ki zaten? Nezleye bile bulamamış.

 

Gelecekte ne bulacak bana ne? Ben o zamana kalmam. Bu insanlar ne geçmişle ilgileniyorlar, ne gelecekle... Yaşadıkları âna sıkışıp kalmışlar. Bir an önce ölüp cennette hurilere kavuşmanın derdindeler. Şu geçici dünya hayatı bir bitsin de... Gelsin her türlü bolluk, zevk, sefa...

 

Erkeklere bol keseden huri vaad ediliyor da, kadınlara niye bu kadar bol keseden vaadlerde bulunulmuyor, bunu bile düşünmekten kaçınıyorlar.

 

Lafa gelince İslam düşünmeyi, araştırmayı teşvik etmiş. Bu uyuşuklukla araştıracak, düşünecek hâl kaldıysa bekleriz...

Gönderi tarihi:
Tanrı, sen nerede ararsan orada.

 

 

Tanrı, senin arayıpda buldugun yerde.

Ve bu Tanrı herkesin Tanrı'sıyla aynı olmak zorunda degil.

Tanrı'yı arıyorum deyip yola da çıkılmaz ama mutlaka bir tanrı bulunur.

Gönderi tarihi:
  • Yazar
Ben aslında bilimi tartışmak istiyorum, dini tartışmak istemiyorum ama bu ülkede bilimle ilgili bir konu açtığın anda hemen karşına din çıkarılıyor. Buna hiç bir anlam veremiyorum.

 

Fakat şimdilerde anlamaya başladım ki, insanlar son derece bencil, kıskanç ve kinci. Maalesef bu noktaya gelmek zorunda kaldım. Çünkü inandıkları Allah'ı intikamcı ve kindar olarak tasavvur ediyorlar.

 

Bilimde şöyle gelişmeler olmuş ,böyle gelişmeler olabilirmiş, şu noktadan bu noktaya gelmişiz, gelecekte gelişmeler ne yönde olabilirmiş... Bunlar bu insanlar için hikaye...

 

Mamutları, dinozorları evrimciler uyduruyormuş, böyle canlılar yaşamamış. Bilim neye çare bulmuş ki zaten? Nezleye bile bulamamış.

 

Gelecekte ne bulacak bana ne? Ben o zamana kalmam. Bu insanlar ne geçmişle ilgileniyorlar, ne gelecekle... Yaşadıkları âna sıkışıp kalmışlar. Bir an önce ölüp cennette hurilere kavuşmanın derdindeler. Şu geçici dünya hayatı bir bitsin de... Gelsin her türlü bolluk, zevk, sefa...

 

Erkeklere bol keseden huri vaad ediliyor da, kadınlara niye bu kadar bol keseden vaadlerde bulunulmuyor, bunu bile düşünmekten kaçınıyorlar.

 

Lafa gelince İslam düşünmeyi, araştırmayı teşvik etmiş. Bu uyuşuklukla araştıracak, düşünecek hâl kaldıysa bekleriz...

 

Tek kelimeyle süper bir yazı. :clover:

 

Burada bazı gerçekleri yazınca, inanan arkadaşlar bunu inançlarına hakaret olarak algılıyorlar.

 

İslam hangi ilimi teşvik etmiş ve hangi ilimi "çin'de de olsa gidip bulun demiş".

 

Cevabını müslüman bir arkadaşımız vermiş.

 

Aynen alıntılıyorum.

 

"İLMİHAL NE DEMEK"

 

Âlimlerimiz ilmi ikiye ayırırlar: Farz-ı ayın ilimler, Farz-ı Kifâye ilimler...

 

Farz-ı Ayın ilimler, yani, kadın-erkek her Müslümanın bilmesi farz ve mecburî olan ilimler, İLMİHAL bilgileridir.

 

İLMİHAL bilgilerinin, hem kadın, hem de erkek her Müslümanın üzerine farz olduğu, Resûl-i Ekrem Efendimizin:

 

" İlim öğrenmek kadın-erkek her Müslümanın üzerine farzdır " hadîsiyle de sâbit olmuştur.

 

Bunun ilerisinde daha birçok ilimler vardır ki, onlar ihtisas yapmak isteyen kişilerin öğrenmesi lâzım gelen

 

İTİKAD (İnanç)

 

İBADET (Amel)

 

AHLAK (Davranış)

 

MUAMELAT (Hukuk)

 

İlimleridirki bayağı uzundur kısaca ve özet olarak piyasada olan normal bir ilmihal zannedersem sizin öğrenmek istediklerinize yanıt verir. :)

 

Şimdi Muhammed'in İlim öğrenmek kadın-erkek her Müslümanın üzerine farzdır sözünü alınız ve "ilim" derken neyi kastettiğini anlayınız.

 

İslam için tek bir kitap vardır: Kuran.

Ve İslam için tek bir ilim vardır: İslami ilimler.

 

Bu nedenle islam ülkeleri/toplumları sonsuza dek gerilikten kurtulamazlar ve takipçilikten öteye gidemezler.

Her zaman yönetilen olacaklardır.

 

Pozitif bilimlere hakim olanlar da her zaman yönetici olacaklardır.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
  • Yazar
Ben aslında bilimi tartışmak istiyorum, dini tartışmak istemiyorum ama bu ülkede bilimle ilgili bir konu açtığın anda hemen karşına din çıkarılıyor. Buna hiç bir anlam veremiyorum.

 

Pardon, bir önceki iletiye yazacaktım, unutmuşum, ekliyeyim.

 

Sevgili demirefe,

 

Sen bilimi tartışmak istediğinde neden hep karşına din çıkıyor sanırım anlamışsındır yukarıdaki alıntımdan sonra.

 

Zira senin bilimden anladığın şey ile İslamiyet'in bilimden anladığı şey aynı değil.

 

Sen pozitif bilimlerden bahsediyorsun, İslamiyet'im bilim dediği, "çin'de de olsa öğrenin dediği şey ise, İslami ilimlerdir" bu nedenle her bilim tartışmasının karşısında dini buluyorsun.

 

Avrupalılar da ortaçağda her bilim dediklerinde karşılarında İslamiyet'in kardeşini buluyorlardı.

Ne zaman ki Avrupalılar Hristiyanlığı kiliseye hapsettiler, o zaman bilimle uğraşabildiler.

 

Müslüman dünyasında da, ne zaman ki İslamiyet'i camiye hapsederiz, o zaman pozitif bilimle uğraşılabilir.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:

Kendin pişir kendin ye, metodu hâlâ revanşta demek.

 

İslam'ın ilimden kasdı salt dinî ilimler değildir. Öyle olsaydı Batı'ya yol gösteren müslüman alimlerimiz olmazdı. Kaldı ki Peygamber döneminde Çin'de ne gibi bir İslamî ilim olabilirdi de böyle bir işarete ihtiyaç duydu Peygamber?

 

İslam dininde ilim öğrenmek farzdır. Alıntıladığınız bölümde vurgulanmak istenen öğrenmenin farz oluşudur. İslamî ilimleri öğrenmek herkes için kaçınılmaz bir gerekliliktir. Diğer ilimleri öğrenmek imkânı olan müslümanlara farzdır. Malumunuz günümüzde ilim imkânsızlığı diye bi problem kalmadı sayılır. Bu nedenle iki merkezli ilim de her müslümana farzdır.

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
  • Yazar
Kendin pişir kendin ye, metodu hâlâ revanşta demek.

 

Kendimiz pişirip kendimiz yemiyoruz. Bir müslüman'ın yazısını alıntıladım. O pişirdi, ben servis ettim.

 

İslam'ın ilimden kasdı salt dinî ilimler değildir. Öyle olsaydı Batı'ya yol gösteren müslüman alimlerimiz olmazdı. Kaldı ki Peygamber döneminde Çin'de ne gibi bir İslamî ilim olabilirdi de böyle bir işarete ihtiyaç duydu Peygamber?

 

O hadiste Çin "uzaklık" ifade eden bir kelimedir. İlim'in adresi gösterilmemiştir.

 

"İlim Çin'de bile olsa..."

 

Yani Osmanlılardan bize kalan benzer bir söz var...

 

"Fizan'a kadar giderim..."

 

Bu sözdeki kasıt, uzaklıktır. Fizan Osmanlı İmparatorluğunun en uç/uzak noktasıdır, bugünkü Libya'nın en güneyidir. Çad denen devletin olduğu yerdir.

 

Her iki sözde de kastedilen şey uzaklıktır, yoksa Çin'de İslami ilim olduğunu kimse iddia etmiyor.

 

*

 

Batı'nın yararlandığı müslüman bilimciler, zamanında zındık ilan edilmiş insanlardır.

 

Kuran'dan başka kitaplar okuyan, eski Yunan, eski Mısır, eski Hint kültürüne ait kitaplardaki bilgileri tercüme eden insanlardır.

 

Tercüme edilecek metinler tükenince, müslüman dünyasında yaşayan zındıkların Batı'ya aktaravbileceği materyal de kalmamış, islam'ın bugün sahiplenmeye çalıştığı zındık bilimcilerin dönemi kapanmıştır.

 

Orhan Pamuk'tan 100 yıl sonra nasıl "Nobel ödüllü müslüman" diye bahsedilecek ise, İbn-i Sina vs. gibi adamlar da o dönemimn Orhan Pamuk2udur. Yani müslüman dünyasında yaşamaktan başka mülümanlıkla alakası olmayan insanlar.

 

İslam dininde ilim öğrenmek farzdır. Alıntıladığınız bölümde vurgulanmak istenen öğrenmenin farz oluşudur. İslamî ilimleri öğrenmek herkes için kaçınılmaz bir gerekliliktir. Diğer ilimleri öğrenmek imkânı olan müslümanlara farzdır. Malumunuz günümüzde ilim imkânsızlığı diye bi problem kalmadı sayılır. Bu nedenle iki merkezli ilim de her müslümana farzdır.

 

İslami ilimleri öğrenmek herkes için bir gereklilik olmadığı gibi, islami ilimlere harcanan zaman israftır.

Ayrıca hadis belli, kastedilen ilim belli, islam alimlerinin ilimleri nasıl sınıflandırdıkları belli. O nedenle sözü kıvırmanın, farklı anlamlar vermeye çalışmanın manası yok.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Kendimiz pişirip kendimiz yemiyoruz. Bir müslüman'ın yazısını alıntıladım. O pişirdi, ben servis ettim.

O hadiste Çin "uzaklık" ifade eden bir kelimedir. İlim'in adresi gösterilmemiştir.

 

"İlim Çin'de bile olsa..."

 

Yani Osmanlılardan bize kalan benzer bir söz var...

 

"Fizan'a kadar giderim..."

 

Bu sözdeki kasıt, uzaklıktır. Fizan Osmanlı İmparatorluğunun en uç/uzak noktasıdır, bugünkü Libya'nın en güneyidir. Çad denen devletin olduğu yerdir.

 

Her iki sözde de kastedilen şey uzaklıktır, yoksa Çin'de İslami ilim olduğunu kimse iddia etmiyor.

 

*

 

İlimden İslam'ı kasdeden kişi bu ilmin merkeziyken kendi yanındakilere neden Çin'i göstersin? Yapmayın lütfen. Osmanlı dönemindeki "Fizan'a giderim" kavramı bir zorluğun aşılması hususunu vurgular ki günümüzcesi "Ay'a çıkarım"dır. "Dağları delerim" vs benzerleri de olsa, bunlar hedefi belirlenmemiş zorlu yoları aşmakla ilgili betimlemelerdir. Biz bilinen hedef etrafındaki uzaklığı tartışıyoruz. Hedef sadece dini ilimler olsa, Peygamber Çin'den önce ilmin o kadar uzaklaşmasını sorgular ve buna engel olma çerçevesinde hadisler söylerdi.

 

Batı'nın yararlandığı müslüman bilimciler, zamanında zındık ilan edilmiş insanlardır.

 

Kuran'dan başka kitaplar okuyan, eski Yunan, eski Mısır, eski Hint kültürüne ait kitaplardaki bilgileri tercüme eden insanlardır.

 

Tercüme edilecek metinler tükenince, müslüman dünyasında yaşayan zındıkların Batı'ya aktaravbileceği materyal de kalmamış, islam'ın bugün sahiplenmeye çalıştığı zındık bilimcilerin dönemi kapanmıştır.

 

Orhan Pamuk'tan 100 yıl sonra nasıl "Nobel ödüllü müslüman" diye bahsedilecek ise, İbn-i Sina vs. gibi adamlar da o dönemimn Orhan Pamuk2udur. Yani müslüman dünyasında yaşamaktan başka mülümanlıkla alakası olmayan insanlar.

 

Her akımın kendini anlayan ve anlamayan mensupları vardır Sayın BrainSlapper. Ve her önce gelen bu konuda dışlanmayla karşılaşmıştır. Fakat bu durum genelin tutumu yahut o akımın kendi iç prensibi değildir. Hemen hemen hiçbir topluluk bilmediğini ve onu ortaya atanı da kolay benimsemez.

 

Ancak Müslüman ilim adamlarının hepsi böyle bir dışlanmaya mazur kalmışlardır, demek biraz hayalî. Üstelik bu ilim adamları elde ettikleri verileri ortaya koyarken de dinlerinden izleri taşıyabiliyorlardı. Bu da bize onların tavır olarak birer Orhan Pamuk (güzel bi kahraman seçimi, tebrik ederim) olmadıklarını gösterir. Kader olarak Orhan Pamuk benzeri ilim adamlarımız bunu kaderleştiren yığınların maktulüdürler.

 

 

İslami ilimleri öğrenmek herkes için bir gereklilik olmadığı gibi, islami ilimlere harcanan zaman israftır.

Ayrıca hadis belli, kastedilen ilim belli, islam alimlerinin ilimleri nasıl sınıflandırdıkları belli. O nedenle sözü kıvırmanın, farklı anlamlar vermeye çalışmanın manası yok.

 

Saygılar.

 

Biz müslüman olarak dinimizin neyi kasdettiğini anlayabiliyoruz Sayın BrainSlapper, siz anlamamayı tercih ediyorsanız, ancak saygı duyabiliriz.

 

"Kıvırmak" pek saygılı bi kavram olmasa da, belirtmek isterim ki karşı taraf anlamak istemiyorsa, anlatmak için kıvranmak ile doğrudan ayrılıp kıvırmak farklı eylemlerdir. (ki bu tanımlanın kendisi de bu kıvranma eylemine bir örnektir.)

 

 

Selam ile...

Gönderi tarihi:

Keşke "İlim Ay'da bile olsa..." deseymiş. Bu da çok güzel bir bilimsel teşvik olur ve insanlar iyice bir coşardı, bilim için, araştırma için. "Bakın peygamberimiz bize nereyi hedef gösteriyor diye bi çalışır, bi çalışırlardı, mübarek Ay'a şimdi Armstrong kafirinin pis ayağı basacağına tertemiz abdestli müslüman ayağı basmış olurdu. Tüh, niye akıl edemedi ki? Neyse artık, önümüzdeki maçlara bakacaz...

Gönderi tarihi:
  • Yazar
İlimden İslam'ı kasdeden kişi bu ilmin merkeziyken kendi yanındakilere neden Çin'i göstersin? Yapmayın lütfen. Osmanlı dönemindeki "Fizan'a giderim" kavramı bir zorluğun aşılması hususunu vurgular ki günümüzcesi "Ay'a çıkarım"dır. "Dağları delerim" vs benzerleri de olsa, bunlar hedefi belirlenmemiş zorlu yoları aşmakla ilgili betimlemelerdir. Biz bilinen hedef etrafındaki uzaklığı tartışıyoruz. Hedef sadece dini ilimler olsa, Peygamber Çin'den önce ilmin o kadar uzaklaşmasını sorgular ve buna engel olma çerçevesinde hadisler söylerdi.

 

Su Damlası,

 

Dili anlamak çok mu zor?

 

Adam orada Çin'i hedef göstermemiş. Orada bir uzaklık tabiri var.

 

"İlimi Çin'den alın gelin" dememiş.

"İlim Çin'de bile olsa, alın" demiş.

 

İlimin de tasnifini islam alimleri yapmışlar: Farz-ı ayın ilimler, Farz-ı Kifâye ilimler. Nokta. İslam için başka ilim yoktur.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:

Bir saattir abraham'ın Coca Cola başlığında yazdığına gülüyorum.

 

"...adam Kuranı sobaya atmış da Allah onu fareye çevirmiş de..."

 

Sobanın etrafında "ciyik... ciyik..." diye dolaşan fare kafamda canlanınca beni gülme tuttu.

 

E abraham, sen bunu duyunca sinirlerine nasıl hakim oldun, gülerek mi deşarj oldun, yoksa yürüyüşe mi çıktın? Ben genellikle bisikletle dağa tırmanırım da... Stres filan kalmıyo, iyi bi yöntemdir...

 

Değerli Su DaMLaSı, size ise ciddi bir şey söyleyeceğim: Gazali İbn-i Sina ve Farabi'yi felsefeyle uğraştıklarından dolayı kafir ilan eder. Kaldı ki onlar felsefe yoluyla tanrıyı kanıtlamaya gittikleri halde. Gazali kırk dereden su getirmeden, direk ve şüphesiz bir biçimde inanmayı gerekli görerek bu fetvayı kesmiştir. Yani düşünmeden, tartmadan, ölçmeden biçmeden inanacaksın. Aksi halde kafirsin!

 

Gazali budur. Şimdi bu Gazali'nin İhya adlı eseri İslam dünyasında büyük bir saygı görürken ve temel İslami eserler arasında kabul edilirken söylediğiniz teorik Çin'de bulunan ilim söylemleri bir fayda sağlamıyor.

 

İhya'da birinin müzik aletini kıranın verdiği zarardan dolayı tazmine zorunlu tutulamayacağını, "haram" olan bir şeyi ortadan kaldırmanın "suç" olmadığını da söyler. Uzatmayayım, daha inciler var... Üç günlük mü, bir günlük mü tam hatırlayamayacağım, azığından fazlasını depolamanın Allah'ın rezzak ismini inkar, yani küfür demek olduğunu filan söyler.

 

Öyle de çevirseniz, böyle de çevirseniz bu kumaştan işe yarar bir elbise çıkmıyor, üzgünüm. Yani hep teoride mükemmel olan bir şeyi pratikte uygulayamadığımız için geri kaldığımız savı öne atılıyor da, durum hiç öyle görünmüyor. Yani önümüze mükemmel bir kumaş konmuş da biz beceriksizce kesip biçip maymun etmiş değiliz.

 

Tersine öyle hazır bi kumaş zaten yok. Kumaşı bizim dokumamız gerekiyor. Kimse kimseye hazır bir şey vermiş değil. İnsanın en azından bir milyon yıllık geçmişi var. Bunu üçe dörde çıkarmak mümkün fosillere bakılırsa ama, hadi onları saymayalım.

 

Bir milyon yıl içinde tekerleğin, yazının, demirin kullanımı bir kaç bin yılla ölçülecek mesele. Bunları kimse al bak bununla ağaç kesip avlan, al bununla yük taşı, al duygularını bu işaretlerle ifade edeceksin diye bir şey vermiş değil.

 

Bilimsel bulguları dört keçi sakallı gözlüklü kaçık toprakta buldukları kemik parçalarını diş fırçalarıyla temizleyip çıkarmış, sonra büyüteçle bakıp "Hmmm..." diye ahkam kesmişler olarak düşündüğümüz sürece, bilmiyorum, söyleyecek söz bulamıyorum. Sadece yazık, çok üzülüyorum...

 

Sevgili Brain daha net ve kesin bir söyleme sahip. Ben valla billa bakın bilime dair bir bilinç görsem, bu müslüman toplumu öpüp başıma koyacağım, söz...

 

Biz burada özgür bilim nasıl yapılacak acaba diye düşünürken, adamlar çıkıyor laikliği nasıl kaldıralım ki bacılarımız başlarını serbestçe örtsünlerin hesabını yapıyor. Yoksa olmayacak, başaramayacak mı bu toplum, diye inanın üzüntümden kahroluyorum. Çekip gideceksin, ama toprağım, seviyorum bu ülkeyi. Her şeye rağmen çok seviyorum...

 

Kesinlikle gitmeyecek ve sinirlerimi yatıştırmak için ya işi ironiye vuracağım, ya kendimi dağlara. Sinirim yatışınca dönüp geleceğim, yağma yok tabii ki. Sonuna kadar buradayım! Sinirim de iki dakkada yatışır yani, öyle asabi değilim.

 

Kimse de beni ülkeme, insanıma düşman edemeyecek. Ben bu insanımın içinde olmayı sürdüreceğim. Bilimin b'sinden haberi yok ama olsun, zamanla olacak. Saflığını ironiye alsam da tepeden baktığım için değil, sadece uyandırmak için bunu yapıyorum, alay etmek için değil...

Gönderi tarihi:
Değerli Su DaMLaSı, size ise ciddi bir şey söyleyeceğim: Gazali İbn-i Sina ve Farabi'yi felsefeyle uğraştıklarından dolayı kafir ilan eder. Kaldı ki onlar felsefe yoluyla tanrıyı kanıtlamaya gittikleri halde. Gazali kırk dereden su getirmeden, direk ve şüphesiz bir biçimde inanmayı gerekli görerek bu fetvayı kesmiştir. Yani düşünmeden, tartmadan, ölçmeden biçmeden inanacaksın. Aksi halde kafirsin!

 

Gazali budur. Şimdi bu Gazali'nin İhya adlı eseri İslam dünyasında büyük bir saygı görürken ve temel İslami eserler arasında kabul edilirken söylediğiniz teorik Çin'de bulunan ilim söylemleri bir fayda sağlamıyor.

Her zaman söylüyorum...

Bir insanın hem Farabi, Mevlana, İbn-i Sina, Yunus Emre, Hallac-ı Mansur vs.i savunup ve hem de Gazzali'nin Felsefesi üzerinden gitmesi büyük çelişkidir...

 

Gazzali, İnancı büyük oranda Doğmatize etmiş ve sorgulanamaz hale getirmiş,

İnsanları katı ve alakasız bir "Kader" anlayışı ile iktidara karşı koyun sürüsü haline getirmiş bir kimsedir.

 

Felsefe ile ilgilenen alimleri direkt olarak Kafir ilan eder ve imanın en büyük düşmanı olarak "sorgulama"yı görür...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Değerli boşig; acaba toplumumuzun hangi kesiminde Gazali, hangi kesiminde Yunus saygın bir yere sahiptir?

 

Yunus ve Mevlana'yı "bu laik=dinsiz(!) düzen niye acaba bu kadar öne çıkarıyor, var bunlarda bi bit yeniği" diye kuşkulanırken... (ki bit ya da pire yeniği ola da bilir, yok demiyorum, ama onlardan rahatça kuşkulanmakta beis görülmemesine vurgu yapıyorum)

 

Öte yanda Gazali tartışmasız bir konuma sahiptir. Ha peygamberi eleştirmişsin ha onu. Bu derece şiddetle sahiplenirler.

 

Demek ki kuşkulanmasını bilmiyor da değiller hani. Kuşkulanacak olduktan sonra bal gibi kuşkulanmayı biliyorlar. Sadece bizi bilimi put edinmekle suçlarken, bilimsel verilerden bile kuşkulanmak bilimin özünde yatan en önemli ilke iken oysa, kutsallıklarından kuşkulanmıyorlar.

 

Sonra da işte durum bu oluyor...

Gönderi tarihi:
Değerli boşig; acaba toplumumuzun hangi kesiminde Gazali, hangi kesiminde Yunus saygın bir yere sahiptir?

 

Yunus ve Mevlana'yı "bu laik=dinsiz(!) düzen niye acaba bu kadar öne çıkarıyor, var bunlarda bi bit yeniği" diye kuşkulanırken... (ki bit ya da pire yeniği ola da bilir, yok demiyorum, ama onlardan rahatça kuşkulanmakta beis görülmemesine vurgu yapıyorum)

 

Öte yanda Gazali tartışmasız bir konuma sahiptir. Ha peygamberi eleştirmişsin ha onu. Bu derece şiddetle sahiplenirler.

 

Demek ki kuşkulanmasını bilmiyor da değiller hani. Kuşkulanacak olduktan sonra bal gibi kuşkulanmayı biliyorlar. Sadece bizi bilimi put edinmekle suçlarken, bilimsel verilerden bile kuşkulanmak bilimin özünde yatan en önemli ilke iken oysa, kutsallıklarından kuşkulanmıyorlar.

 

Sonra da işte durum bu oluyor...

 

Sayın demirefe...

 

Gazali'nin anlayışı insanların iktidarı sorgulanamaz, Tanrı Gölgesi halinde algılamalarına neden olmuştur.

O yüzden yüzyıllardır Gazali "Eleştirilemez" bir dikte olarak sunulmuştur...

Tabi ki bu da onu da doğmatikleştirmiştir...

 

Oysa ki her yönüyle eleştirilmeyi ve hatta çürütülmeyi hakeden Gazali denen safsatacıdır...

 

Düşünün bir kere;

İbn-i Sina yıllarca Tanrı'yı aramış, sorgulamış...

Ancak ondan sonra inanmış varlığına ki "O"nun da "Varlık" olduğuna...

Farabi deseniz yine sorgulamış...

 

Gazali?

Kafası basmamış,

Korkmuş...

Demiş ki; Aman ha sorgulamayın, sorgusuz sualsiz İman edin...

 

Oysa Mevlana der ki;

"Küfür İmana, İman Küfüre karışmadıkça, kişi nasıl Müslüman olur?"

 

Özetle;

Gazali'nin sorgulanamazlığı bir Fasit Dairedir...

O iktidarı "Kader"e bürümüş ve "Tanrıdandır nasıl olsa başa gelen" şeklinde sorgulatmamıştır...

İktidar da bunu mükafatsız bırakmamış ve o da Gazali'yi sorgulatmamıştır...

 

İşte bugün bilinç altında yatan olay tamamen bundan ibarettir...

Gönderi tarihi:

Doğru ve güzel bir belirleme, teşekkürler...

Gönderi tarihi:
Doğru ve güzel bir belirleme, teşekkürler...

Sizde sağolun...

Gönderi tarihi:

 

Felsefe ile ilgilenen alimleri direkt olarak Kafir ilan eder ve imanın en büyük düşmanı olarak "sorgulama"yı görür...

 

Saygılarımla...

 

 

daha çok felsefeyle ilgilenen alimleri degil ama akideyle alakalı bir takım görüşlerinden dolayı kafir ilan etmişdir.

yoksa kendiside eleştirdigi filozoflar kadar felsefeyle alakalıydı.

sadece felsefe degil bir çok ilim dalıyla kendisi bizzat alakalıydı.

sonra tasavvufda karar kıldı. işin dogrusu gazali öyle tek bir görüşle tatmin olacak bir adam degilmiş demek ki.

 

begenilir ya da begenilmez lakin Gazali devrine ve sonrasına çok güçlü etki etmişdir. öyle basitce anlaşılacak biri degildir.

bu kadar çok arayışda olan bir adam nasıl olurda 'sorgulamayı' bir düşman olarak görür..

Gazali'nin kendi kitaplarından daha iyi görünebilir.

selametler.

 

Öte yanda Gazali tartışmasız bir konuma sahiptir. Ha peygamberi eleştirmişsin ha onu. Bu derece şiddetle sahiplenirler.

 

arkadaşım sen Gazali için özellikle İhyası için söylenen eleştirileri duymamışsın galiba.

hangi kesim/ler eleştirmezmiş Gazali'yi, söyleyebilirmisin.

 

Sayın demirefe...

 

 

Gazali?

Kafası basmamış,

Korkmuş...

Demiş ki; Aman ha sorgulamayın, sorgusuz sualsiz İman edin...

 

yazmıyayım diyorum ama dayanamıyorum.

 

böyle bir eleştiri olabilir mi?

'kafası basmamış' 'korkmuş'...sonra demiş ki' sorgusuz iman edin'...

 

yoksa benim bilmedigim başka bir Gazali'den mi bahsediyorsunuz?.

Gönderi tarihi:
begenilir ya da begenilmez lakin Gazali devrine ve sonrasına çok güçlü etki etmişdir. öyle basitce anlaşılacak biri degildir.

Bunun nedenini açıkladım...

İktidar...

 

Ayrıca;

Elbette ki düşünmek bir anlamda Felsefe'dir...

Ve Gazali Felsefe ile uğraşmıştır ancak diğerlerinin ki gibi yapıcı değildir...

 

Kendi kurduğu bazı kalıpları meşrulaştırmıştır o kadar...

 

Yani "Sorgulama" amaçlı bir felsefe yapmamıştır...

"Kalıplaştırma" adına bir felsefe ya da sorgulama yapmıştır...

 

Arada çok fark vardır...

Gönderi tarihi:

Bunun nedenini açıkladım...

İktidar...

 

Ayrıca;

Elbette ki düşünmek bir anlamda Felsefe'dir...

Ve Gazali Felsefe ile uğraşmıştır ancak diğerlerinin ki gibi yapıcı değildir...

 

Kendi kurduğu bazı kalıpları meşrulaştırmıştır o kadar...

 

Yani "Sorgulama" amaçlı bir felsefe yapmamıştır...

"Kalıplaştırma" adına bir felsefe ya da sorgulama yapmıştır...

 

Arada çok fark vardır...

 

herkes İbni Sina ya da Mevlana olmak zorunda degil ki, onlar gibi hayatı okumak zorunda da degil .

Gazali bir sistem kurmuşsa tabiki bunu meşrulaştıracakdır, bundan dogal ne olabir ki?

Gazalinin sorgulamak istedigi düşünceler ile bir başkasının sorgulamak istedigi düşünceler farklı olabilir.

Adam bir takım görüşlere itimat etmiyor diye ne sorgulamadan vazgeçmişdir ne de başka bir şeyden.illaki Farabi ya da Rüşd gibi mi sorgulasın isteniyor..ne farabi mutlak dogruyu temsil eder ne de Gazali..

hadi her şeyi bir kenara bırakdık, söz konusu olan Gazali, kabul edilir edilmez bu ayrı bir şey.

lakin herkes cürmü kadar yer yakar.

en nihayetinde hepside İslam kültürünün ürünüdürler.

dogrunun tek bir kişinin tekelinde olmadıgını bilmek lazım.

Gönderi tarihi:
Değerli Su DaMLaSı, size ise ciddi bir şey söyleyeceğim: Gazali İbn-i Sina ve Farabi'yi felsefeyle uğraştıklarından dolayı kafir ilan eder. Kaldı ki onlar felsefe yoluyla tanrıyı kanıtlamaya gittikleri halde. Gazali kırk dereden su getirmeden, direk ve şüphesiz bir biçimde inanmayı gerekli görerek bu fetvayı kesmiştir. Yani düşünmeden, tartmadan, ölçmeden biçmeden inanacaksın. Aksi halde kafirsin!

 

Gazali budur. Şimdi bu Gazali'nin İhya adlı eseri İslam dünyasında büyük bir saygı görürken ve temel İslami eserler arasında kabul edilirken söylediğiniz teorik Çin'de bulunan ilim söylemleri bir fayda sağlamıyor.

 

İhya'da birinin müzik aletini kıranın verdiği zarardan dolayı tazmine zorunlu tutulamayacağını, "haram" olan bir şeyi ortadan kaldırmanın "suç" olmadığını da söyler. Uzatmayayım, daha inciler var... Üç günlük mü, bir günlük mü tam hatırlayamayacağım, azığından fazlasını depolamanın Allah'ın rezzak ismini inkar, yani küfür demek olduğunu filan söyler.

 

Öyle de çevirseniz, böyle de çevirseniz bu kumaştan işe yarar bir elbise çıkmıyor, üzgünüm. Yani hep teoride mükemmel olan bir şeyi pratikte uygulayamadığımız için geri kaldığımız savı öne atılıyor da, durum hiç öyle görünmüyor. Yani önümüze mükemmel bir kumaş konmuş da biz beceriksizce kesip biçip maymun etmiş değiliz.

 

Tersine öyle hazır bi kumaş zaten yok. Kumaşı bizim dokumamız gerekiyor. Kimse kimseye hazır bir şey vermiş değil. İnsanın en azından bir milyon yıllık geçmişi var. Bunu üçe dörde çıkarmak mümkün fosillere bakılırsa ama, hadi onları saymayalım.

 

Bir milyon yıl içinde tekerleğin, yazının, demirin kullanımı bir kaç bin yılla ölçülecek mesele. Bunları kimse al bak bununla ağaç kesip avlan, al bununla yük taşı, al duygularını bu işaretlerle ifade edeceksin diye bir şey vermiş değil.

 

Bilimsel bulguları dört keçi sakallı gözlüklü kaçık toprakta buldukları kemik parçalarını diş fırçalarıyla temizleyip çıkarmış, sonra büyüteçle bakıp "Hmmm..." diye ahkam kesmişler olarak düşündüğümüz sürece, bilmiyorum, söyleyecek söz bulamıyorum. Sadece yazık, çok üzülüyorum...

 

Sevgili Brain daha net ve kesin bir söyleme sahip. Ben valla billa bakın bilime dair bir bilinç görsem, bu müslüman toplumu öpüp başıma koyacağım, söz...

 

Biz burada özgür bilim nasıl yapılacak acaba diye düşünürken, adamlar çıkıyor laikliği nasıl kaldıralım ki bacılarımız başlarını serbestçe örtsünlerin hesabını yapıyor. Yoksa olmayacak, başaramayacak mı bu toplum, diye inanın üzüntümden kahroluyorum. Çekip gideceksin, ama toprağım, seviyorum bu ülkeyi. Her şeye rağmen çok seviyorum...

 

Kesinlikle gitmeyecek ve sinirlerimi yatıştırmak için ya işi ironiye vuracağım, ya kendimi dağlara. Sinirim yatışınca dönüp geleceğim, yağma yok tabii ki. Sonuna kadar buradayım! Sinirim de iki dakkada yatışır yani, öyle asabi değilim.

 

Kimse de beni ülkeme, insanıma düşman edemeyecek. Ben bu insanımın içinde olmayı sürdüreceğim. Bilimin b'sinden haberi yok ama olsun, zamanla olacak. Saflığını ironiye alsam da tepeden baktığım için değil, sadece uyandırmak için bunu yapıyorum, alay etmek için değil...

 

Üslubunuz çok akıcı, tebrik ederim.

 

Gazali teslimiyeti bir çember halinde daraltmış, bunun akabinde onun fikirlerini beğenenler de onun izinden gitmiştir. (Bu hâliyle pasif bir tasavvufun da ilk önderi sayılabilir. Hanefi mezhebine bu açıdan büyük kayıplar verdirdiğini söyleyebiliriz.) Gazali İslam dininin elçisi değildir. Bir yorumcudur ve izinden gidenlerin de tercihidir.

 

Ayrıca Gazali'nin küfürle itham ettiği filozoflar için 3 sebep ortaya atmıştır ki bu sebepler İslam dini içerisinde önemli konularda ortaya konan aykırı(?) fikirlere karşı bir tepkidir. Bir ilmi bilmeden onun eleştirisi yapılamaz diyen bir insanın bu çabası göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla Gazali, felsefeye değil, felsefeyle çıkarılan bir kaç hususa karşı tepkilidir.

 

Gazali kadar Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, M. Akif Ersoy, İsmail Gaspıralı vs alimlerin çabalarını da göz önüne alsaydınız İslam'ın değil şahısların kendi özkorkularının ilimden uzaklaşmalarına sebep olduğunu görürdünüz. Ayrıca Osmanlı döneminde kurulan enderunlar, medreseler içinde fiziki ilimlere verilen önemi de unutmamak gerek. Zaten müslüman olan bi toplumun ilmî açıdan sonradan yozlaşmasını dinlerine bağlamak taraflı bir bakıştır.

 

Peygamber döneminde esirlere 10 müslümana okuma/yazma öğretmeleri karşılığında özgürlükleri veriliyordu. Hz. Aişe tıp alanında oldukça bilgiliydi. Hz. Ebubekir'in tarih bilgisi değerlendirilirdi.

 

?Allah içinizden iman edenlerin ve ilim sahiplerinin derecelerini yükseltir.?(mücadele/11) (iman etmek ile ilim ayrı şeyler olarak vurgulanmış. )

 

?Kulları içinde ancak bilgi sahipleri, Allah?tan (gereğince) korkar.?(fatır/28) (dikkatinizi çekerim, iman sahipleri ya da müslümanlar (yani İslama vakıf olanlar) denmiyor.)

 

Ve Peygamberin duası: ?Allah?ım, bana öğrettiğin ilimden beni yararlandır, yararlı olacak ilmi bana öğret. İlmimi artır. Her hal üzere Allah?a hamdolsun.?

 

Bu durumda yararsız ilimden uzak durma dışında ilimle ilişkilerimizin gayet açık ve net olduğunu belirtmeme bilmem gerek kalıyor mu?

 

Tarihi kaleme alanlar, işine gelenleri işledikçe bizler bir diğer tarafı hep gölgelerde bırakacağız. Öyle ki gösterilmek istendiğinde dahi onları inkâr edeceğiz. Bu bir metodun getirisidir(?). Ve insanlarla en çok tarih üzerinden oynanır.

 

Olayı türban-laikliğe bağlamanız çok abes duruyor. İlimin dinle ve dinin ilimle bi problemi olmamalı. Bu da iki tarafında aynı olgunluk ve bakışla yaklaşmasıyla olur. Malesef görünen o ki bu hâlâ mümkün değil.

 

Selam ile...

Gönderi tarihi:

Su DaMLaSı; insanların bakış açıları çok ama çok, temelden farklı olduğunda ne yapmak gerek diye bazen düşünceye dalarım.

 

Aynı dünyaya, aynı olaylara bakıyoruz, aynı yapıya sahip beyinlerimiz var, aynı gökyüzünde yıldızların aynı şekilleri çizdiklerini görüyoruz, genellikle aynı şeyler hepimizi üzer, aynı güzelliklerden tad alırız, aynı iyiliklerden sevinç duyarız, gözyaşlarımızın tadı aynı, gülümsemek dünyanın her yerinde aynı mesajı verir...

 

Peki neden bu kadar farklı düşünüyoruz? Dahası, bazen birbirimizden neden bu kadar çok nefret ediyoruz, daha doğrusu nefreti bu kadar büyütmeyi nasıl başarıyoruz?

 

Sanırım bencillikten kaynaklanıyor bütün sorunlarımız. Günümüz dünyasında bunu pek hissedemiyoruz. Kapsamlı ve irdeleyici bir bakış açısı, günümüzde görece refahın yüksek olduğu bir dönemde yaşadığımızı gösteriyor. Bazı tüketim rakamlarına baktığımızda israf ekonomisinin vardığı boyutlar insanı düşündürüyor. Bana inanın bu kırılgan bir durum. Bu durumu daha fazla götürememe riski ile karşı karşıyayız. Malthus kaynakların aritmetik, insanların ise geometrik dizide arttıklarını ve bir süre sonra kaynak krizi çıkacağını öngörmüştü. Fakat bu öngörü gerçekleşmedi. Nedeni, teknolojik keşifler nedeniyle artan üretimin nüfus artışına yetişmesi.

 

Ancak bu gerçekleşmeyen değil, ertelenen bir kaynak krizi anlamına geliyor. Bunun ertelenemez bir konuma gelmesi her an olası olabilir. Küresel ısınmadan boşuna korkulmuyor. Bu öngörü gerçekleştiği zaman bencilliğin acımasız yüzüyle asıl o zaman karşılaşacak insanlık. Ki bu ertelemenin sonsuza kadar gitmeyeceği açık.

 

Sonuçta farklı görüşler konusunda yapılabilecek şeyler sınırlı. Dünya böyle bir yer olmayı sürdürecek, belki de böyle olması gerekiyor. Farklı düşüneceğiz, hem de oldukça temelden farklı... Sözkonusu ettiğiniz yazım da aslında biraz karamsar bir saatime denk gelmiş olmalı. Yoksa belki o şekilde bağlamazdım sonunu. Sözlerimi geri almıyorum, o şekilde düşünüyorum yine de ama orada ifade ettiğim kadar üzülmeye de değmez be!

 

Boşverelim gitsin...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için şimdi oturum açın.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.