Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

selamgeneral

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    8
  • Katılım

  • Son Ziyaret

selamgeneral tarafından postalanan herşey

  1. Sabah uyanınca ilk işiniz elinizi yüzünüzü yıkamak için banyoya gitmek oldu. Elinizi musluğa uzattınız ve yüzünüzü yıkamaya başladınız. Ama musluktan akan motor yağı kıvamında simsiyah bir suydu ve yüzünüzden akıp gitmedi, adeta yapıştı. Sonra giyinmek için elinizi dolabınızın çekmecesine uzattınız. Ama garip bir şey daha oldu; gözlerinizle elinizin çekmeceye değdiğini gördüğünüz halde parmak uçlarınız bunu hissetmemişti. Çünkü sinir sisteminizin çalışmasında bir farklılık vardı ve siz parmaklarınızdaki hislerden yoksun kalmıştınız. Havanın durumuna bakmak için pencerenin yanına gidip perdeyi araladığınızda ise hiçbir şey göremediniz. Cam sanki kalın bir perde gibiydi, o herkesin bildiği saydamlığını yitirmişti... Bir sabah uyandığında yukarıdaki gibi olaylar ile karşılaşan bir kişinin dünyadaki düzeni olağan bulması ve bu konuda düşünmemesi mümkün değildir. Her yeni günde tüm olaylar aynı kurallar ve etkileşimler içinde gerçekleşir. Örneğin musluktan akan su ile rahatlıkla elimizi yüzümüzü yıkarız. Su ideal bir çözücülüğe sahip olduğundan kirleri yerinden söküp götürür. Ayrıca suyun akışkanlığı da ideal bir orandadır. Eğer kıvamı bal gibi olsaydı, ne borularda akabilir ne de temizlik işlerinde kullanılabilirdi. Suyun kimyasal bileşiminde zehirleyici ya da insan bünyesindeki dengeleri bozucu bir özellik de yoktur. Bunlar su ile ilgili sayısız detaydan yalnızca birkaçıdır. Birçok insanın normal karşıladığı bu özellikler evrendeki kusursuz tasarımın örneklerindendir. Evreni Allah yaratmıştır, Allah yaptığı herşeyi kusursuzca yaratan, üstün güç sahibi olandır. Evrenin Her Noktasında Kendini Gösteren Akıl Bugün bilimsel alanda yapılan tüm araştırmalar ve incelemeler içinde yaşadığımız evrenin rasyonel bir yapı ile kaplı olduğunu ortaya koymaktadır. Rasyonel, anlam itibariyle akla dayanan, ölçülü, hesaplı demektir. Suyun akışkanlığından, sinir sistemine kadar farkında olduğumuz ya da olmadığımız tüm ideal özellikler hep evrenin rasyonellik özelliğinden kaynaklanır. Evrenimizin bugünkü halini açıklayabilmek için bilim tarafından şart koşulan rasyonellik hakkında Einstein şöyle demiştir: “Bu alandaki (bilim) başarılı gelişmelerin yoğun deneyimini yaşamış olan herkes, mevcudiyette açığa çıkartılan rasyonellik karşısında derin bir huşu içerisindedir… Mevcudiyette vücut bulan aklın ihtişamı.” (1) Gerald L. Schroeder dünyanın önde gelen üniversitelerinden Massachussets of Technology'de ‘moleküler biyoloji' ve ‘kuantum fiziği' alanlarında doktorasını yapmış saygın bir bilim adamıdır. Time, Newsweek ve Scientific American gibi prestijli dergilerde bilim yazarlığı yapmaktadır. Schroeder hala devam ettirdiği bilimsel çalışmalarının ardından vardığı sonucu “Tanrı'nın Saklı Yüzü” adlı kitabında şöyle açıklamaktadır: “Fiziksel dünya, mucizevi olgularla dolu bir birlik fenomenidir. Evrendeki milyarlarca galaksi arasında dağılmış olan trilyonlarca yıldızı yöneten, 15 milyar ışık yılı uzaklığa kadar uzanan aynı yasalar, 0,0001 santimetrelik bir hücre içerisindeki kimyasal reaksiyonları da yönetmektedir. Organik hücrenin 10 -5 metrelik alanından evrenin 10 26 metrelik alanına kadar, 10 -26 kilogramlık atom kütlesinden, 10 30 kilogramlık Güneş kütlesine kadar, aynı yasalar. Ama neden? Evren neden böylesine idrak edilebilir ve tutarlıdır? Buna bilim tek başına cevap veremez. Muhtemelen bizler, fiziksel olanın içerisinde tutulan metafiziğe dair ip uçlarıyla karşılaşmaktayız.” (2) Schroeder'in bu görüşü Einstein'ın “mevcudiyette vücut bulduğunu düşündüğü akıl” ile aynıdır: “Fizikçilerin günümüzde ulaştığı son nokta bize çok açık bir ders vermektedir: Daha derin bir inceleme sonucunda, yüzeysel olarak bakıldığında çeşitlilik olarak görünen şeyin aslında 'Bir'lik olduğunu anlarız. Ebedi ve ezeli olan Bir'dir dendiğinde bunun ardından iki, üç ve dördün geldiği ‘Bir' sanmayın. Burada bundan çok daha derinlikli bir şeyden bahsedilmektedir. Burada bahsi geçen birlik, fiziksel olan tarafından idrak edilen sonsuz metafiziksel gerçekliktir, tamamen kapsayıcı ve evrensel olan 'Bir'liktir.” (3) Stanford Üni. Popülasyon Biyolojisi alanında doktora yapan ve Florida Üniversitesi Zooloji profesörlüğü ve Bölüm Başkanlığı görevini yürüten Prof. Thomas C. Emmel ise bu konuda şunları söylemiştir: “…Mevcut Big Bang teorisini şimdiye kadar yapılmış en iyi izahat olarak görüyorum. Yaratıcı süreç pekala devam etmekte. …bence Allah'ın varlığı, bizi çevreleyen engin evren üzerine yaptığımız çalışmalarda açıkça ortaya çıkıyor .” (4) Sebep - Sonuç İlişkisi Evreni Açıklamakta Yetersiz Kalıyor Birçok bilim adamı doğadaki fizik yasalarının ve canlıların gelişiminin sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde cereyan ettiğini düşünür. Hatta bunun, doğal bir olayın açıklamasının bilimsel olarak değer kazanabilmesi için şart olduğunu bile ileri sürerler. Ancak bunu iddia edenler bir açmazla karşı karşıyadırlar. Şu ifade kesin bir çelişkiyi barındırır: “Elbette bazı şeyler (bilimsel olgular) aslında bir sebebe dayanır ama herşey, bir sebebe dayanmayan şeyler de dahil olmak üzere, bir sebep olmadan da var olabilir.” (5) Burada kast edilen şey şöyle örneklendirilebilir: Yağmurun nedeni bulutlardır, bulutların nedeni atmosferik olaylar, atmosferin nedeni ise Dünya'nın yapısıdır. Peki Dünya'nın yapısının nedeni nedir? İşte burası herşeyi sebep–sonuç ilişkisine bağlayan zihniyetin iflas ettiği noktadır. Bugün bilimi sebep-sonuç ilişkisi üzerine kurmaya çalışanlar büyük bir telaş ve sıkıntı yaşıyor. Bu sıkıntının nedeni evrenin başlangıcı olan olaydır: Büyük Patlama ya da orijinal adıyla Big Bang. Astrofiziğin ulaştığı kesin sonuç, tüm evrenin, bir sıfır anında, büyük bir patlamayla var olduğudur. Büyük Patlama, tüm evrenin tek bir noktanın patlamasıyla yokluktan meydana geldiğini kanıtlamıştır. Canlılığı ve diğer fiziksel varlıkları sebep-sonuç ilişkisi ile açıklama “maddenin zaman içinde birbiriyle etkileşimi” temeline dayanır. Ancak maddenin, enerjinin, hatta zamanın dahi bulunmadığı bir an vardır. Bu anı maddi bir sebeple açıklamak da imkansızdır. Yale Üniversitesi Fizik ve Doğa Felsefesi profesörü Henry Margenau doğa kanunlarının tesadüflerle açıklanamayacağını şöyle ifade etmiştir: “Şuna hiç şüphe yok ki, doğa kanunları tesadüfler ya da kazalar sonucu ortaya çıkmış olamaz. O halde doğanın sayısız yasalarının ortaya çıkışına dair sorulacak cevap ne olmalıdır? Doğa kanunlarının evrensel geçerliliğine uygun olan tek bir cevap biliyorum: Doğa kanunlarını Allah yaratmıştır. Allah herşeyi bilen, herşeye gücü yetendir. ” (6) Oxford Üniversitesinde Tabii Bilimler Doktorası yapmış ve 1973 yılında Nobel Tıp Ödülünü kazanmış olan nörofizyolog Sir John Eccles ise hayatın ancak kusursuz bir yaratılışın sonucu olduğunu söyler: “Eğer herşeyde bir amaç ve tasarımın hakim olduğuna inanmazsanız o zaman herşeyin sadece tesadüf ve gereklilikten ibaret olduğunu öne sürebilirsiniz. Ama varoluşunuzu açıklamak için tesadüf ve gerekliliğe bağlı kalmak aptalca birşeydir. Bütün hayat ve elbette bütün insanlar kusursuz bir yaratılış planının parçasıdırlar.” (7) Bir kısım insanların -ki bunlara bazı bilim adamları da dahildir- sebep-sonuç etkileşiminde bu kadar ısrarcı olmalarının nedeni, herşeyi, maddi dünyayı, kendi içinde açıklayabilme arzusudur. Materyalizm olarak adlandırılan bu akıma göre; evren sonsuz boyuttadır. Sonsuzdan beri vardır ve sonsuza kadar da var olacaktır. Bu sonsuzluk içinde en karmaşık olaylar dahi rastlantısal gelişmelerin sonucu olabilir. Sonuç olarak bir materyalist için herşeyin Yaratıcısı olan Allah'a inanmak söz konusu değildir. Materyalist felsefenin de temelini oluşturan bu görüş, 20. yüzyılda gelişen bilim ve teknoloji ile kökünden yıkılmıştır. Bilim adına ortaya çıkan materyalist iddia, yine bilim tarafından ortadan kaldırılmıştır. Maddenin sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı iddiası artık bir dogmadır (dogma; doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temelidir ). 1978 Nobel Fizik Ödülü'nü alan Dr. Arno Penzias materyalizmin bilimsel bir gerçek değil, ancak inanç olabileceğini şöyle açıklar: “Bugünün dogması ise maddenin ezeli ve ebedi olduğu yönündedir. Bu dogma, evrenin yaratılmış olduğuna işaret eden gözleme dayalı kanıtların, astronominin bugüne kadar ürettiği gözlemlenebilir verilerin hepsinin evrenin yaratıldığı iddiasını desteklediği gerçeğine rağmen, kabul etmek istemeyen insanların (bunlara fizikçilerin çoğunluğu da dahildir) içgüdüsel inançlarına dayanmaktadır.” (8) Evrenin başından beri bir plana göre işlediğini ise Penzias şöyle anlatır: “Astronomi bizi benzersiz bir olaya ulaştırır; hiçlikten yaratılmış olan, hayatın oluşabilmesi için sağlanması gereken koşullara en uygun, hassas bir dengeye ve kendisine temel oluşturan bir plana (buna ‘doğaüstü' de denebilir) sahip olan bir evren.” (9) Bilim çevreleri de artık evrenin ‘insan merkezcil bir amaç' (Homo-centrici Teleologism) taşıdığını düşünmeye başlamıştır. Buna göre evren, boş yere var olmamıştır; bir amacı vardır. Evrendeki tüm fiziksel dengeler insan yaşamı için çok hassas bir biçimde ayarlanmıştır. Evrendeki her ayrıntı, insan yaşamını gözeten bir amaçla tasarlanmıştır. kaynaklar 1-Albert Einstein, Ideas and Opinions, Wings Book, New York, s.49. 2-Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın Saklı Yüzü, Gelenek Yayıncılık, Nisan 2003, İstanbul, ss.44-45 3-Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın Saklı Yüzü, Gelenek Yayıncılık, Nisan 2003, İstanbul, s.43, s.23 4-Henry Margenau & Roy A. Varghese, Cosmos. Bios, Theos, Open Court Publishing Company, Illinois, Mayıs 1992 5-T. D. Sullivan, “Comming to be Without a Cause”, Philosophy, s.176-177. 6-Henry Margenau & Roy A. Varghese, Cosmos. Bios, Theos, Open Court Publishing Company, Illinois, Mayıs 1992 7-Henry Margenau & Roy A. Varghese, Cosmos. Bios, Theos, Open Court Publishing Company, Illinois, Mayıs 1992 8-Henry Morgentau & Roy Abraham Varghese, Kosmos Bios Teos, Gelenek Yayıncılık, Ekim 2002, İstanbul, s.101. 9-Henry Morgentau & Roy Abraham Varghese, Kosmos Bios Teos, Gelenek Yayıncılık, Ekim 2002, İstanbul, s.105.
  2. Duydunuz mu? 14 Ağustos Cuma günü (BUGÜN) saat 21.00’de Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları tarafından evrimcilerin Haber Türk’te Sansürsüz programındaki tüm safsatalarına anı anına verilecek cevapları www.harunyahya.tv adresinden canlı olarak izleyebilirsiniz.

  3. seninde dikkatini çekti mi ben bilimsel bir konuya bilimsel bir cevap verirken.. sen hikaye anlatıyorsun eğer bilimsel veriler olursa ve kaynağı olursa yazdıklarının cevap veririm. Böyle devam edersen cevap vermeyeceğim. Saygılar.
  4. Bak Allah' ın varlığına inanmayan bilim adamlarından konuya açıklık getirelim istersen.. Senin biraz eğitime ihtiyacın var.. Prof. Fred Hoyle (Cambridge Üniversitesi'nden İngiliz matematikçi ve astronom): Aslında, yaşamın akıl sahibi bir varlık tarafından meydana getirildiği o kadar açıktır ki, insan bu açık gerçeğin neden yaygın olarak kabul edilmediğini merak etmektedir. Bunun (kabul edilmeyişin) nedeni, bilimsel değil, psikolojiktir.1 Paul Davies (Avustralya'daki Adelaide Üniversitesi'nden ünlü matematiksel fizik profesörü): Evrende nereye bakarsak bakalım, en uzaktaki galaksilerden atomun derinliklerine kadar, bir düzenle karşılaşırız... Bu düzenli, özel evrenin merkezinde "bilgi" kavramı yatmaktadır. Yüksek derecede özelleşmiş olan ve organize edilmiş bir düzenleme sergileyen bir sistem, tarif edilebilmek için çok yoğun bir bilgi gerektirir. Ya da bir başka deyişle bu sistem yoğun bir "bilgi" içermektedir... Bu durumda çok merak uyandırıcı bir soru ile karşı karşıya geliriz. Eğer bilgi ve düzen, sürekli olarak yok olmaya yönelik doğal bir eğilime sahiplerse, Dünya'yı çok özel bir yer kılan bütün o bilgi ilk başta nereden gelmiştir? Evren, zembereği yavaş yavaş boşalan bir saate benzemektedir. Öyleyse ilk başta nasıl kurulmuştur?2 Hesaplamalar evrenin genişleme hızının çok kritik bir noktada seyrettiğini göstermektedir. Eğer evren biraz bile daha yavaş genişlese çekim gücü nedeniyle içine çökecek, biraz daha hızlı genişlese kozmik materyal tamamen dağılıp gidecekti. Bu iki felaket arasındaki dengenin ne kadar "iyi hesaplanmış" olduğu sorusunun cevabı çok ilginçtir. Eğer patlama hızının belirli hale geldiği zamanda, bu hız gerçek hızından sadece 1/1018 kadar bile farklılaşsaydı, bu gerekli dengeyi yok etmeye yetecekti. Dolayısıyla evrenin patlama hızı inanılmayacak kadar hassas bir kesinlikle belirlenmiştir. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur.3 Fizik kanunları çok üstün bir dehanın ürünü gibi görünüyor... Evrenin bir amacı olmalı.4 Çok küçük sayısal değişikliklere hassas olan evrenin şu andaki yapısının, çok dikkatli bir bilinç tarafından ortaya çıkarıldığına karşı çıkmak çok zordur... Doğanın en temel dengelerindeki hassas sayısal dengeler, kozmik bir tasarımın varlığını kabul etmek için oldukça güçlü bir delildir.5 Evrenin başlangıcı hakkındaki son bulgular, genişlemekte olan evrenin, hayranlık uyandırıcı bir hassasiyetle düzenlenmiş olduğunu ortaya koymaktadır.6 Eğer doğanın derinliklerinde gerçekleşen işlerin kompleksliği, dünyanın en zeki beyinleri tarafından bile zor anlaşılıyorsa, bu işlerin sadece birer kaza, birer kör tesadüf eseri olduğunu nasıl düşünebiliriz?7 kaynak.. 1.Fred Hoyle-Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, New York, Simon & Schuster, 1984, s.130 2. Paul Davies, "Chance or Choice: Is the Universe an Accident?", New Scientist, vol. 80, 1978, s. 506 3. Paul Davies, Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature, 1984, s. 184 4. Davies, P. 1984. Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature. (New York: Simon & Schuster, 1984), s. 243 5. Paul Davies. God and the New Physics. New York: Simon & Schuster, 1983, s. 189 6. Paul Davies. The Accidental Universe, Cambridge: Cambirdge University Press, 1982, Önsöz 7. Paul Davies, Superforce, New York: Simon and Schuster, 1984, s. 243
  5. Güzel örnek vermişsin. Bugün bir uçağı tasarlamak için binlerce mühendisin biraraya gelip 10 larca denemeden sonra bir uçağı meydana getirdiklerini üstelik alınan tedbirlere rağmen uçakların bi şekilde arıza yapıp düştüklerini biliyoruz. Siz hiç uçarken yere çakılan kuş gördünüz mü? Bir şahin 400 km hızla avına dalışa geçerken yere bir metre kala yaptığı kusursuz manevrayı ne ile açıklayabiliriz? 25c basınçta gözlerine bir toz tanesi çarpsa bütün beyni darmadağın olacakken 2. bir koruyucu şeffaf kapağın olmasına ne ile cevap verebiliriz? Elbetteki seninde dediğin gibi "kuş uçuyor demekki Allah var". Bu kusursuz sistemlerin tek sahibi yerin göğün ve ikisi arasında bulunan herşeyin sahibi Yüce Allah'tır.
  6. Dindar Bir Vatan Evladı: Mustafa Kemal Atatürk Kaynak : sozcu.net - Dindar Bir Vatan Evladı: Mustafa Kemal Atatürk Yarım yüzyılı aşkın bir süredir bazı ideolojik çevreler tarafından Türk halkına son derece çarpık bir mantık aşılanmaya çalışıldı. Oysa, Atatürk’ün hayatı ve düşünceleri araştırılıp incelendiğinde, materyalist kesimlerin öne sürdükleri bu tür iddiaların bütünüyle gerçek dışı olduğu ortaya çıkar. Gerek Atatürkü yakından tanıyan kişilerin aktardıkları bilgiler, gerekse Atatürkün hayatını anlatan güvenilir kaynaklar incelendiğinde, Atatürkün sarsılmaz bir Allah inancına sahip, Kuran-ı Kerimi kendisine rehber edinmiş samimi bir Müslüman olduğu görülecektir. Atatürk’ün sağlam bir İslam inancına sahip olduğu, çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarda da açıkça kendini göstermektedir. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderimizin ortaya koyduğu uygulamaları incelediğimizde de, bunların dinimizin özüne ve Kuran-ı Kerimde tarif edilenlere uygun olduklarını görürüz. Atatürk’ü dinden uzak ve materyalist bir kişi olarak göstermek isteyenler şunu iyi bilmelidirler ki, Atatürk hayatı boyunca, temelini materyalizmden alan komünizme karşı büyük bir mücadele vermiştir. Bu konuyla ilgili olarak da, Şurası unutulmamalıdır ki; Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir. (Faruk Şükrü Yersel, Eskişehir Gazetesi, 1926) talimatını vermiştir. Bizlere yani Türk Ulusuna düşen vazife ise Atamızı, onun ilkelerini, fikir ve düşüncelerini en doğru bilgilerle tanımak, halkımıza tanıtmak ve gelecek nesillere aktarmaktır. Atatürk, Allahın birliğini, büyüklüğünü şu samimi sözlerle ifade etmiştir: Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Koyduğu esas kanunlar, Kurân-ı Azimüşşandaki ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Bütün ilahi kanunları yapan Cenab-ı Haktır. (Atatürkün S ve D. c. 2, s. 93) Atatürk, Kuran-ı Kerime olan bağlılığını onu Kitab-ı Ekmel yani (En Mükemmel Kitap)8 diye tanımlayarak dile getiriyordu. Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşküne hafızları çağırtarak sık sık Kuran okutmuş, ayetler üzerinde incelemelerde bulunmuş ve hafızlarla meal ve tefsir konularında fikir alış verişinde bulunmuştu. Atatürk özel sohbetlerinde pek çok kez dindar olmanın gerekliliğinden, Peygamber Efendimizin hayatından, Asr-ı Saadet ve Hülefayı Raşidin (dört halife) dönemlerinden, dinimizin yüceliğinden, Allahın kudretinden söz etmiştir. İslam Dininin son ve mükemmel din, Peygamberimiz (sav)in de son peygamber olduğunu her fırsatta vurgulayan Atatürk, ulusuna da dindar olmayı, dinini öğrenmeyi öğütlemiştir. Atatürk, dinimizin akıl ve mantığa uygun olduğunu da aşağıdaki sözleriyle belirtmiştir: Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslamın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. (Atatürkün S.D. II, 1923, s. 127) İslam Dini hakkında bu kadar güzel fikirlere sahip olan ve her ortamda bu düşüncelerini dile getiren Atatürk, açıktır ki Allahtan korkan, Allahın emirlerini elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışan bir Müslümandı. Atatürk, Çanakkale Zaferinde çarpışan Türk askerlerinin iman ruhunu şöyle anlatmıştır: Çanakkale İslâmla korundu diyen Atatürk şöyle devam ediyor: Öleni görüyor. Üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. En ufak bir fütur (yılgınlık) bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kurân, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyor. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur. (Atatürkün S ve D. c. 2, s. 93) Atatürk; Peygamber Efendimizi çok iyi tanımış, onun üstün özelliklerini çeşitli vesilelerle anlatmıştır: O, Allahın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar O, ölümsüzdür. (Dr. Utkan Kocatürk, Atatürkün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk ve Din Eğitimi, A. Gürtaş, s. 26) Onun hak peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar. Hz. Muhammed (sav)in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedirde kazandığı zafer, fani insanların karı değildir; Onun peygamber olduğunun en kuvvetli işareti işte bu savaştır. (Hakikati Tasvir, Ş. Günaltayın Anıları, A. Gürtaş, s. 26) Atatürk’ün Hz. Muhammed (sav)e yönelik övgü dolu sözleri ise şöyledir: Bütün dünyanın Müslümanları Allahın son peygamberi Hz. Muhammedin gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammedi örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyetin hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler. (Urduca Yayınlarda Atatürk, A.Ü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayını, 1979, s. 70-71) Büyük bir inkılap yapan Hazreti Muhammed (sav)e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir. (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, s.) Atatürk, laikliği, din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir. Bize düşen görev, Atatürkün de yaptığı gibi, İslamı savunmak ve Allahın dinini insanlara öğretmektir. Şurası unutulmamalıdır ki; Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir. ********** Tam bir Türk milliyetçisi ve Türk-İslam Birliği taraftarı olan Atatürkün Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir. sözü onun tüm bu deccallere ve zihniyetlerine karşı olduğunu göstermektedir. Komünizmle mücadele eden Atatürk ayrıca Türk-İslam Birliğinin en büyük savunucularından biri olarak bu birliğin önemine şöyle dikkat çekmiştir: Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk Birliği`ne inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır.
  7. EVREN NEDEN HIZLA GENİSLİYOR? BUNUN SEBEBİNİN HAYAL BİLE EDEMEYECEĞİMİZ BÜYÜKLÜKTE BENZERSİZ BİR ENERJİ ŞEKLİ OLDUĞU İLERİ SÜRÜLÜYOR Büyük bir hızla genişleyen evrenin Big Bang denilen büyük bir patlamanın sonucu ortaya çıktığı anlaşılmış bulunuyor. Evreni oluşturan yüzmilyarlarca galaksi ve herbirini oluşturan yüzmilyarlarca yıldız bir ivmeyle birbirlerinden uzaklaşmakta ve evren daha da genişlemekte. Yıldızları birbirinden artan bir hızla uzaklaştıran bir enerjinin olduğunu saptayan bilimadamları bu devamlı var olan gücü "kara enerji" diye adlandırıyorlar. "Kara" diye tabir ediliyor çünkü tam olarak ortaya koymak imkansız. Aynı zamanda bir "enerji", çünkü madde olarak tanımlanamıyor. Yapılan "mikro dalga fon" ölçümleri uzayın yassı şekilde olduğunu gösterdi. Ancak bu veriler uzaydaki madde miktarı ölçümleri ile uyuşmamakta.Yani uzayın yassı olması için gerekli olan madde uzayda mevcut değil. Gerekli olanın sadece üçte biri var. Weinberg ve diğer bilim adamları, madde oranı ve mikrodalga bulguları arasındaki uyumsuzluğu, bilinmeyen itici bir kuvvetin varlığı ile açıklayabileceklerini düşünüyorlar. İşte bu kuvvete kara enerji adını veriyorlar. Bu yeni bulguyu Nobel ödüllü fizikçi Steven Weinberg "astronominin en temel keşfi" olarak adlandırıyor. Bu devamlı güç, evrenin artan bir hızla genişlemesine sebep olan ivmeyi sağlıyor. Ancak bilim adamlarını yaptıkları hesaplar hayret verici büyüklükte bir güç tanımlamakta. Nitekim buldukları kuvvetin değeri 10120 yani 1 sayısının yanına 120 tane sıfır gerektiren akıllara durgunluk veren bir sayı. Turner bu durumu "doğru olamaz" diye nitelendiriyor ve ilave ediyor "çünkü eğer doğru olsa idi bu kadar hızlı genişleyen bir evrenden dolayı burnumuzun ucunu bile göremezdik." Açıkça evrende hakim olan muazzam gücün varlığına şahit olan bilim adamları hayretlerini gizlememekteler. tanımlanabilen belli bir amaca yönelik böyle büyük bir gücün sahipsiz olduğunu iddia edecek kimse bulunmuyor. Çünkü tüm evrene hakim olan bu kuvvet beraberinde yıldızları ve galaksileri de bir düzen içinde tutuyor, dengeyi sağlıyor. Kuşkusuz böyle olağanüstü bir kuvvetin kontrolü, herşeye hakim, sınırsız güce sahip Yüce bir Varlık sayesinde mümkün olabilir. Elbette ki, Dünyayı ve tüm evreni yaratan, azim olan Allah, bize kendini yeni keşiflerle tanıtıyor. Çok Karanlık Enerji(Very Dark Energy), Karen Wright, DISCOVER Vol. 22 No. 3 (Mart 2001).
  8. Bulunduğunuz odaya şimdi bakın! gördüğünüz herşeyin sırf size hizmet etsin diye tasarlandığını görürsünüz. Oturduğunuz sandalye, duvardaki resim, pencereler, monitör, halı, kapının kolundan duvardaki boyaya kadar herşeyin akıllı birileri tarafından bir amaç üzerine hesaplandığı çok açıktır. Peki pencereden baktığınızda dağların, denizlerin, güneşin, gökyüzünün, ağaçların, çiçeklerin bir tasarlayıcısı Üstün bir Akıl yok mudur? İşte canlıların yaşaması için bu muhteşem sistemin tek sahibi Yerin Göğün ve ikisi arasında bulunan herşeyin Rabbi olan Allahtır.
  9. İsrail Adalet Bakanlığı yaklaşık 100 Yahudi'nin Musevilik'ten İslam'a geçtiğini açıkladı. İsrail'de yayın yapan Maariv gazetesine göre onlarca İsrailli Hristiyanlığı seçerken 2009 yılı içinde 100'e yakın Yahudi İslam'a geçti. Maariv dünkü haberinde, 2005-2007 yılları arası 306 kız öğrencinin dinlerini değiştirmek için İsrail Adalet Bakanlığı'na başvurduklarını, 306 kız öğrenciden 249'unun İslam'a geçmek istediklerini yazdı. Gazete, Adalet Bakanlığından 2008 yılında dinini İslam olarak değiştirmek isteyen kız öğrenci sayısının had safhaya ulaştığı, dinini İslam olarak değiştirmek isteyen erkek öğrenci sayısının 112 olduğu açıklaması geldi. Adalet Bakanlığı’ndan yapılan açıklamanın ilk bölümüne göre dinini değiştirmek isteyen Yahudi 32 erkek öğrenciden 15'i İslam dinine geçti. İSLAM'I SEÇİŞ KATLANARAK ÇOĞALIYOR Yediot Ahronot gazetesi ise, İsrail nufus idaresinin açıklamış olduğu rakamlar geçmiş yıllarda Müslümanlığı tercih edenlerin sayısını ikiye katlamış olduğunu yazıyor. 2003'te 40, 2004'te 27, 2008'de 33 Yahudi, Müslümalığı seçmişti. Yediot Ahronot'un haberine göre, İslam'ı seçenlerin sayısındaki dikkate değer artış, İslam dini hakkındaki araştırmaların sayısını da arttırıyor. İnsanların İslam dini hakkındaki meraklarını körükleyip onları araştırmaya itiyor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.