CANAKKALE SEHIDLERINE
Suheda govdesi, bir baksana daglar taslar...
O, ruku olmasa, dunyada egilmez baslar,
Vurulmus temiz alnindan uzanmis yatiyor;
Bir hilal ugruna ya Rab, ne gunesler batiyor!
Ey, bu topraklar icin topraga dusmus, asker!
Gokten ecdad inerek opse o pak alni deger.
Ne buyuksun ki kanin kurtariyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanlari ancak, bu kadar sanli idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsin?
"gomelim gel seni tarihe!" desem, sigmazsin.
Herc u merc ettigin edvara ya yetmez o kitab...
seni ancak ebediyyetler eder istiab.
"Bu, tasindir" diyerek Kabe'yi diksem basina;
Ruhumun vahyini duysam da gecirsem tasina;
Sonra gok kubbeyi alsam da, rida namiyle,
Kanayan lahdine ceksem butun ecramiyle;
Mor bulutlarla acik turbene catsam da tavan;
Yedi kandilli Sureyya'yi uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altinda, burunmus kanina,
Uzanirken gece mehtabi getirsem yanina,
Turbedarin gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gunduzun fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tullenen magribi, aksamlari sarsam yarana...
Yine bir sey yapabildim diyemem hatirana.
Sen ki, son ehl-i salibin kirarak savletini,
Sarkin en sevgili sultani Salahaddin'i,
Kilic Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki islami kusatmis, doguyorken husran,
O demir cemberi gogsunde kirip parcaladin;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrami adin;
Sen ki; a'sara gomulsen tasacaksin... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey sehid oglu sehid, isteme benden makber,
Sana agusunu acmis duruyor Peygamber.
Mehmet Akif ERSOY
Hürriyet Kasidesi / Namık Kemal
Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten
Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten
Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten
Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten
Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye
Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten
Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler
Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten
Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim
Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten
Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake
Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten
Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette
Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten
Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi
Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten
Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar
Fütur etme sakın milletteki za'f u betaetten
Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı
Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten
Ziya dûr ise evc-i rif'atinden iztırâridir
hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten
Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim
Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten
Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim
Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten
Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette
Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten
Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten
Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın
Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten
Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler
Ki ednâ zevki aladır vezâretten sadâretten
Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim
Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten
Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlidir
Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükümetten
Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ye bidâd
Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret
Ezilmez şiddet-i tazyikten te'sir-i sıkletten
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme
Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten
Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl
Cihanı sensin azad eyleyen bin ye's ü mihnetten
Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et
Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten
Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten
SİS
Sarmış ufuklarını senin gene inançı bir duman,
beyaz bir karanlıktı ki,gittikçe artan
ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,
bütün tablolar tozlu bir yoğunlukta örtülü;
tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki,bakanlar
onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlık örtü sana çok layık;
layık bu görünüş sana, ey zulumler sahası!
Ey zulumler sahası...Evet, ey parlak alan,
ey facialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı saha!
Ey parlaklığın ve ihtişamın beşiği ve mezarı olan,
Doğu'nun öteden beri imrenilen eski kraliçesi!
Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden
Sefahate susamış bağrında yaşatan.
Ey Marmara'nın mavi kucaklayışı içinde
sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.
Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak,
ey bin kocadan artakalan dul kız;
güzellğindeki tazelik büyüsü henüz besbelli,
sana bakan gözler hala üstüne titriyor.
Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün
iki lacivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun!
Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi;
içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden.
Sanki bir hain el, daha sen şehir olarak kuruluyorken,
lanetin zehirli suyunu yapına katmış gibi!
Zerrelerinde hep riyakarlığın pislikleri dalgalanır,
İçerinde temiz bir zerre asla bulamazsın.
Hep riyanın çirkefi; hasedin, kargüdmenin çirkeflikleri;
Yalnız işte bu...Ve sanki hep bunlarla yükselinecek.
Milyonla barındığın insan kırıklarından
Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?
Örtün, evet ey felaket sahnesi...Örtün artık ey şehir;
örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!
Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
Kaatil kuleler, kal'ali ve zindanlı saraylar.
Ey hatıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, camiler;
ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki,
geçmişleri geleceklere anlatmaya memurdur;
ey dişleri düşmüş, sırıtan su kafilesi.
Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri;
ey doğruluğun sözlerini taşıyan minareler.
Ey basık tavanlı medreseler,mahkemecikler;
ey servilerin kara gölgelerinde birer yer
edinen nice bin sabırlı dilenci güruhu;
"Geçmişlere Rahmet!" diye yazılı kabir taşları.
Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hatıra
canlandırdığı halde sessiz ve sedasız yatan dedeler!
Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar;
ey her açılan gediği bir vak'a sayıklayan
viraneler,ey zaılıların uykuya girdikleri yer.
Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış bire matemi
sembole eden harap ve sessiz evler;
ey herbiri bir leylepğe yahut bir çaylağa yuva olan
kederli ocaklar ki, bütün acılıkleriyle somutmuş,
ve yıllardır tütmek ne...çoktan unutulmuş!
Ey midelerin zorlaması zehirinden ötürü
her aşağılığı yiyip yutanköhne ağızlar!
Ey tabi'atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu
bir hayata sahip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp
her nameti,bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini
gökten dilenen tevekkül zilleti ki..sahtadır!
Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş
olan imsanda şu nankörlüğe lanet yağdıran feryat!
Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler;
ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar!
Ey anacak masalların tanıdığı bir hatıra: Namus;
ey adamı ikbal kıblesine götüren yol:Ayak öpme yolu.
Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki
her talih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür!
Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için
yalnız teneffüs hakkı vren kanun masalı!
Ey tutulmayan vaitler,ey sonsuz muhakkak yalan,
ey mahkemelerden bitiviye kovulan "hak"!
Ey en şiddetli kuşkularla duygusu körleşerek
vicdanlara uzatılan gizli kulaklar;
ey iştilmek korkusuyla kilitlenmiş ağızlar.
Ey nefret edilen, hakir görülen milli gayret!
Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasi mahkum;
ey fazilet ve nezaketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre!
Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış
zengin-fakir herkes,meşhur koca bir millet!
Ey eğilmiş esir baş,ki ak-pak,fakat *********;
ey taze kadın,ey onu takibe koşan genç!
Ey hicranın üzgünü ana,ey küskün karı-koca;
ey kimsesiz; avare çocuklar...Hele sizler,hele sizler...
Örtün, evet, ey felaket sahnesi...Örtün artık ey şehir;
Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!
TEVFİK FİKRET
KARIMA MEKTUP
33 - 11 - 11
Bursa
Hapisane
Bir tanem!
Son mektubunda :
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşıyamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzıma!
Ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dâva ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanile bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
NAZIM HIKMET RAN SU KASİDESİ
Saçma ey göz, eşkten gönlümdeki odlere su
Kim bu denlü dutuşan odalara kılmaz çare su
Vehm ilen söyler dil-i mecruh peykanın sözün
İhtiyat ilen içer her kimde olse yare su
Suya versün bağban gülzarı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzare su
Arızın yadıyla nemnak olsa müjganım n'ola
Zayi' olmaz gül temennesiyle vermek hare su
Gam günü etme dil-i bimardan tiğin diriğ
Hayrdır vermek karangu gicede bimare su
Razva-i kuyına her dem durmayıp eyler güzar
Aşık olmuş galiba ol serv-i hoş-reftare su
Dest busi arzusiyle ger ölürsem dostlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su
FUZULİ
son yazdığım dizeningünümüz Türkçesi;
Eğer dostlarım ben birgün sevgilinin elini öpmek arzusuyla ölürsem
Siz benim mezar toprağımdan testi yapın o testiylen benim yarime su verin.
(yarim o testiden su içerse benim yarime kavuşmuş onu öpmüş olurum)yarim=HZ. Hz.Muhammet oluyor.
gerisinide siz araştırın ve okuyun çok güzel.