Zıplanacak içerik

snake5316

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

snake5316 tarafından postalanan herşey

  1. اَلْوَاحِدُ لاَ يَصْدُرُ اِلاَّ عَنِ الْوَاحِدِ kaide-i mukarreresiyle: "Bir mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vâhidden, bir elden sudûr edebilir." Hususan o mevcud, gayet mükemmel bir intizam ve hassas bir mizan içinde ve câmi' bir hayata mazhar ise, bilbedahe sebeb-i ihtilaf ve keşmekeş olan müteaddid ellerden çıkmadığını; belki gayet Kadîr, Hakîm olan bir tek elden çıktığını gösterdiği halde; hadsiz ve camid ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karmakarışıklık içinde, kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karmakarışık ellerine, hadsiz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilat ile, o esbabın körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği halde; o muntazam ve mevzun ve vâhid bir mevcudu onlara isnad etmek, yüz muhali birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır. Haydi bu muhalden kat'-ı nazar, esbab-ı maddiyenin elbette tesirleri, mübaşeretle ve temasla olur. Halbuki o esbab-ı tabiiyenin temasları, zîhayat mevcudların zahirleriyledir. Halbuki görüyoruz ki; o esbab-ı maddiyenin elleri yetişmediği ve temas edemedikleri o zîhayatın bâtını, on defa zahirinden daha muntazam, daha latif, san'atça daha mükemmeldir. Esbab-ı maddiyenin elleri ve âletleriyle hiçbir cihetle yerleşemedikleri, belki tam zahirine de temas edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancıklar, en büyük mahluklardan daha ziyade san'atça acib, hilkatça bedi' bir surette oldukları halde, o camid, *****, kaba, uzak, büyük ve birbirine zıd olan sağır, kör esbaba isnad etmek, yüz derece kör, bin derece sağır olmakla olur!..
  2. Bir saray, yüzer kapalı kapıları var. Bir tek kapı açılmasıyla, o saraya girilebilir, öteki kapılar da açılır. Eğer bütün kapılar açık olsa, bir iki tanesi kapansa, o saraya girilemeyeceği söylenemez. İşte iman hakikatları o saraydır. Herbir delil, bir anahtardır, isbat ediyor, kapıyı açıyor. Bir tek kapının kapalı kalmasıyla o hakaik-i imaniyeden vazgeçilmez ve inkâr edilemez. Şeytan ise, bazı esbaba binaen, ya gaflet veya cehalet vasıtasıyla kapalı kalmış olan bir kapıyı gösterir; isbat edici bütün delilleri nazardan iskat ediyor. "İşte, bu saraya girilmez, belki saray değildir, içinde birşey yoktur." der kandırır. ALLAHıN VARLIĞINI İSPAT EDEN MİLYARLARCA DELİL VARKEN BİR KAÇ KAPI ONLARDA ZAHİREN KAPALI DİYE ALLAHIN VARLIĞI İNKAR EDİLEMEZ. tüm herşeyiyle ALLAHI anlamamız zaten akla ters bilgisayar benim herşeyimi anlaması için benden daha mükemmel olması lazım.buda abes olduğuna göre ALLAH herşeyde sonsuz ben sınırlı olduğumdan şu hal gayet normal. Ey sebeblere tapan ******! sebepler, bir perdedir. Çünki izzet ve azamet öyle ister yani iktiza eder. Fakat iş gören, kudret-i Samedaniyedir. Çünki tevhid ve celal öyle ister ve istiklali iktiza eder. Sultan-ı Ezelî'nin memurları, saltanat-ı rububiyetin icraatçıları değillerdir. Belki o saltanatın dellâllarıdırlar ve o rububiyetin temaşager nâzırlarıdırlar. Ve o memurlar, o vasıtalar; kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar içindir. Tâ umûr-u hasise ile kudretin mübaşereti görünmesin. Acz-âlûd, fakr-pişe olan insanî bir sultan gibi, acz ve ihtiyaç için memurları şerik-i saltanat etmiş değildir. Demek esbab vaz'edilmiş, tâ aklın nazar-ı zahirîsine karşı kudretin izzeti muhafaza edilsin. bu arada ben kimseye karşı ittihamda bulunmuyorum.eğer ters kelimelerim varsa kimse üzerine alınmasın.ben ters fikirlere karşıyım.insanlara değil.çünkü o insanlar çok harika şekilde yaratımışlar.onların içindeki şeytani fikir onların düşmanı.ben onların düşmanına düşmanım.küçük kafalar kişileri.orta kafalar olayları.büyük kafalar fikirleri tartışır İsbatta netice birdir, vâhiddir, tesanüd olur. Nefiyde ise, bir değildir, müteaddiddir. Ya "yanımda ve nazarımda" veya "itikadımda" gibi kayıdların herkese göre taaddüdü ile neticeler dahi taaddüd eder, daha tesanüd olmaz. İşte bu hakikat noktasında imana karşı gelen kâfirlerin ve münkirlerin kesretinin ve zahiren çokluğunun kıymeti yoktur. Ve mü'minin yakînine ve imanına hiç tereddüd vermemek lâzım iken; bu asırda Avrupa feylesoflarının nefy ve inkârları, bir kısım bedbaht meftunlarına tereddüd verip yakînlerini izale ve saadet-i ebediyelerini mahvetmiş. Ve insandan her günde otuz bin adama isabet eden ölümü, mevt ve eceli bir terhis manasından çıkarıp i'dam-ı ebedî suretine çevirmiş. Kapısı kapanmayan kabir, daima i'damını o münkire ihtar etmekle, lezzetli hayatını elîm elemlerle zehirliyor. İşte, iman ne kadar büyük bir nimet ve hayatın hayatı olduğunu anla!. AMMA BİRİNCİ YOL Kİ:Esbab-ı âlemin içtimaıyla teşkil-i eşya ve vücud-u mahlukattır. Pek çok muhalatından yalnız üç tanesini zikrediyoruz. BİRİNCİSİ: Bir eczahanede, gayet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden, zîhayat bir macun istenildi. Hem hayatdar hârika bir tiryak onlardan yapılmak îcab etti. Geldik, o eczahanede, o zîhayat macunun ve hayatdar tiryakın çoklukla efradını gördük. O macunlardan herbirisini tedkik ettik. Görüyoruz ki: O kavanoz şişelerden herbirisinden, bir mizan-ı mahsusla, bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından ve hakeza.. muhtelif mikdarlarda eczalar alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa o macun zîhayat olamaz, hasiyetini gösteremez. Hem o hayatdar tiryakı da tedkik ettik. Herbir kavanozdan bir mizan-ı mahsus ile bir madde alınmış ki, zerre mikdarı noksan veya ziyade olsa, tiryak hassasını kaybeder. O kavanozlar elliden ziyade iken, herbirisinden ayrı bir mizan ile alınmış gibi, ayrı ayrı mikdarda eczaları alınmış. Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif mikdarlar, şişelerin garib bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, herbirisinden alınan mikdar kadar yalnız o mikdar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl birşey var mı? İşte bu misal gibi; herbir zîhayat, elbette zîhayat bir macundur ve herbir nebat, hayatdar bir tiryak gibidir ki; çok müteaddid eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir ölçü ile alınan maddelerden terkib edilmiştir. Eğer esbaba, anasıra isnad edilse ve "esbab icad etti" denilse; aynen eczahanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücud bulması gibi, yüz derece akıldan uzak, muhal ve bâtıldır. İKİNCİ MUHAL: Eğer herşey, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Zülcelal'e verilmezse, belki esbaba isnad edilse lâzım gelir ki; âlemin pek çok anasır ve esbabı, herbir zîhayatın vücudunda müdahalesi bulunsun. Halbuki sinek gibi bir küçük mahlukun vücudunda, kemal-i intizam ile gayet hassas bir mizan ve tamam bir ittifak ile, muhtelif ve birbirine zıd, mübayin esbabın içtimaı, o kadar zahir bir muhaldir ki, sinek kanadı kadar şuuru bulunan, "Bu muhaldir, olamaz!" diyecektir. Evet bir sineğin küçücük cismi, kâinatın ekser anasır ve esbabı ile alâkadardır; belki bir hülâsasıdır. Eğer Kadîr-i Ezelî'ye verilmezse, o esbab-ı maddiye onun vücudu yanında bizzât hazır bulunmak lâzım; belki onun küçücük cismine girmek gerektir. Belki cisminin küçük bir nümunesi olan gözündeki bir hüceyresine girmeleri îcab ediyor. Çünki sebeb maddî ise, müsebbebin yanında ve içinde bulunması lâzım geliyor. Şu halde, iki sineğin iğne ucu gibi parmakları yerleşmeyen o hüceyrecikte erkân-ı âlem ve anasır ve tabayiin, maddeten içinde bulunup, usta gibi içinde çalıştıklarını kabul etmek lâzım geliyor. İşte, Sofestaînin en eblehleri dahi, böyle bir meslekten utanıyorlar.
  3. eğer akılla konuşuyorsak akılla neyin ne olduğunu bilemeyeceğimizi söylüyorsak veya nedensellik gibi şeylere bağlıyorsak aklımızı kullanmıyoruz demektir.akla müracaat etmiyorsak susup hiçbir şey demememiz lazım.hatta hiçbir şey diyemeyeceğimizi de dememek lazım.eğer akılla bakıyorsak akıl beş duyu organı ve sayısız manevi diğer cihazlar hayal kalp gibi bunlar vasıtasıyla bir değerlendirme yapar.bu cihazlarla şu anda var olmadığımızı söylemek bu dünyanın yaratıcısı olmadığını söylemekten daha akıllıcadır.şu anda var olduğumuza herşey var olduğuna göre bakalım neler var.kainatta görünen sonsuz bir ilimle yapılış var neye bakarsak o şeyin var olması için sonsuz bir ilmin var olması gerektiğini görürüz.bunun yanında sonsuz bir kudret. sonsuz bir hikmet.hikmet yani bizim baktığımız ama göremediğimiz gördüğümüzde daha öte şeyler olduğunu bilimle anlıyoruz.son olmuyor.işte bunun gibi daha nice şeyler aklımızla görüyoruz anlıyoruz.mesela çok güzel tasavvur,plan vs. madem aklımızla böyle herşey de sonsuzluk var bu sonsuz şeylere biz ALLAH diyoruz.yine aklımızla görüyoruz ki herhangi bir maddede görünen tüm bu sonsuzlukların bir ZAT da olması lazım.ortak akıl olması lazım hepsi her an her yer de bulunabilecek.biz sonsuzluk dedik eğer biri bir yere kadar biri şuraya kadar dersek o zaman o sonsuz değil belli bir sınırı olur.iki tane olsa biri bir yere kadar biri bir yere kadar yada ikisi aynı anda aynı yerde olabilir diyorsanız ikisini hangi noktada ayırt edeceksiniz.sonuçta ikisi yine bir olur.işte biz HEPSİNE birden ALLAH diyoruz.ama aklını kullanmayanlar lütfen sussunlar onlar için her şey karmakarışık. mutlu olmaları için ya akıllarını çıkarmaları lazım yada hayvan gibi yaşamaları lazım. ALLAH hepimize hidayet versin elin aklı gözüne inmiş herşeyi maddede arayan ****** inanıyorsunuz.Ama bu kadar insanların dava ettikleri tevhide inanmıyorsunuz.ispat edenler birbirine güç verir.mesela birisi dese ben ay tutulması gördüm diğeride gördüm demekle onun o sözüne kuvvet verirler.Kendinize gelin.Nefyedenlerin davaları sureten bir iken, müteaddiddir; birbiriyle ittihad edemez ki kuvvetlensin. İsbat edicilerin davaları ittihad ediyor, birbirinden kuvvet alır. Çünki gökteki hilâl-i Ramazanı görmeyen der ki: ?Benim nazarımda Ay yoktur; benim yanımda görünmüyor.? Başkası da, ?Nazarımda yoktur? der. Daha başkası da öyle der. Herbiri kendi nazarında ?yoktur? der. Herbirinin nazarları ayrı ayrı ve nazara perde olan sebebler dahi ayrı ayrı olabildiği için, davaları da ayrı ayrı olur; birbirine kuvvet veremez. Fakat isbat edenler demiyor ki: ?Benim nazarımda ve gözümde hilâl var.? Belki ?Nefs-ül emirde yani işin gerçeginde, göğün yüzünde hilâl vardır, görünür.? der. Görenler bütün aynı davayı ve ?nefs-ül emirde vardır? der. Demek bütün davalar birdir. Nefyedenlerin nazarları ayrı ayrı olduğundan, davaları da ayrı ayrı olur. Nefs-ül emre hükmedemiyorlar. Çünki nefs-ül emirde nefiy isbat edilmez. Çünki ihata lâzımdır. Evet birşeyi dünyada var desen, yalnız o şeyi göstermek kâfi gelir. Eğer yok deyip nefyetsen, bütün dünyayı eleyip göstermek lâzım gelir ki, tâ o nefiy isbat edilsin. Bir fennin veya bir san’atın medar-ı münakaşa olmuş bir mes’elesinde, o fennin ve o san’atın haricindeki adamlar ne kadar büyük ve âlim ve san’atkâr da olsalar, sözleri onda geçmez, hükümleri hüccet olmaz; o fennin icma-ı ülemasına dâhil sayılmazlar. Meselâ; büyük bir mühendisin, bir hastalığın keşfinde ve tedavisinde bir küçük tabib kadar hükmü geçmez. Ve bilhâssa maddiyatta çok tevaggul eden ve gittikçe maneviyattan tebaüd eden ve nura karşı gabileşen ve kabalaşan ve aklı gözüne inen en büyük bir feylesofun münkirane sözü, maneviyatta nazara alınmaz ve kıymetsizdir. Acaba yerde iken arş-ı a’zamı temaşa eden, hârika bir deha-yı kudsî sahibi olan ve doksan sene maneviyatta terakki edip çalışan ve hakaik-i imaniyeyi ilmelyakîn, aynelyakîn hattâ hakkalyakîn suretinde keşfeden Şeyh-i Geylanî (K.S.) gibi yüzbinler ehl-i hakikatın ittifak ettikleri, tevhidî ve kudsî ve manevî mes’elelerde, maddiyatın en dağınık ve kesretin en cüz’î teferruatına dalan ve sersemleşen ve boğulan feylesofların sözleri kaç para eder ve inkârları ve itirazları, gök gürültüsüne karşı sivrisineğin sesi gibi sönük olmaz mı? küfür insanı aşağıların en aşağısına indirir.diğer mahluklarla aynı seviyeye indirir.Halbuki islamiyet insana asıl kıymeti olan insaniyeti veriyor.Ama inanmayanlar aklına sığıştıramayanlar inandıkları gibi karşılık görüyorlar görecekler.inanmadıkları için bütün sevdikleri şeylerden ayrılma acısı onları mahvediyor.bunu hissetmemek için kendilerini sefahete atmaya mecbur kalıyorlar.Ama inanan müslüman öyle değil sevdiğiyle tekrar buluşacağına yarının nasıl geceden sonra sabahın geleceğine inanır gibi inanıyor onu üzmüyor. inanmayanlar bu dünyada da ahirettede rahat edemezler.o sefahette bile lezzet alamazlar.çünkü aklı var. akıl alakadarlığıyla her ayrıldığı kaybettiği şeyin acısı onu mahvediyor.mesela mecazi aşklarda kıskançlık elemi gb.ALLAH hepimize hidayet versin.Hakiki Zevk ve Elemsiz Lezzet kedersiz sevinç yalnız imandadır İman Hakikatlerindedir.Yoksa Dünyevi Bir Lezzette Birçok Elem Vardir.. Nasil ki Bir Üzüm Tanesi Yedirir Yüz Tokat Vurur.. Hakikatları okuyun öyle ecnebi feylosofların felsefelerinde boğulup hem bu dünyanızı hem ahiretinizi mahvetmeyin.124 bin peygamberin 124 milyondan fazla evliyanın milyarlarca asfiyanın tasdik edip imza ettikleri ALLAH varlığına ve birliğine inanın. bakış pencerenizi bir sorgulayın.ALLAH hepimize hidayet versin ebedi hayatımızı güzelleştirsin
  4. eğer akılla konuşuyorsak akılla neyin ne olduğunu bilemeyeceğimizi söylüyorsak aklımızı kullanmıyoruz demektir.akla müracaat etmiyorsak susup hiçbirşey demememiz lazım.hatta hiçbirşey diyemeyeceğimizi de dememek lazım.eğer akılla bakıyorsak akıl beş duyu organı ve sayısız manevi diğer cihazlar hayal kalp gibi bunlar vasıtasıyla bir değerlendirme yapar.bu cihazlarla şu anda var olmadığımızı söylemek bu dünyanın yaratıcısı olmadığını söylemekten daha akıllıcadır.şu anda var olduğumuza herşey var olduğuna göre bakalım neler var.kainatta görünen sonsuz bir ilimle yapılış var neye bakarsak o şeyin var olması için sonsuz bir ilmin var olması gerektiğini görürüz.bunun yanında sonsuz bir kudret. sonsuz bir hikmet.hikmet yani bizim baktığımız ama göremedğimiz gördüğümüzde daha öte şeyler oldğunuz bilimle anlıyoruz.son olmuyor.işte bunun gibi daha nice şeyler aklımızla görüyoruz anlıyoruz.mesela çok güzel tasavvur,plan vs.madem aklımızla böyle herşeyde sonsuzluk var bu sonsuz şeylere biz ALLAH diyoruz.yine aklımızla görüyoruz ki herhangi bir maddede görünen tüm bu sonsuzlukların bir ZAT da olması lazım.ortak akıl olması lazım hepsi her an heryerde bulunabilecek.biz sonsuzluk dedik eğer biri biryere kadar biri şuraya kadar dersek o zaman o sonsuz değil belli bir sınırı olur.iki tane olsa biri bir yere kadar biri biryere kadar yada ikisi aynı anda aynı yerde olabilir diyorsanız ikisini hangi noktada ayırt edeceksiniz.sonuçta ikisi yine bir olur.işte biz HEPSİNE birden ALLAH diyoruz.ama aklını kullanmayanlar lütfen sussunlar onlar için herşey karmakarışık. ****.ALLAH hepimize hidayet versin

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.