Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

salahana

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    10
  • Katılım

  • Son Ziyaret

salahana - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Sergey Prokudin-Gorskii ve Çarlık Rusyasının Renkli Fotoğrafları (1909-1915) Tekin ve ailesi, Bairam-Ali, Orta Asya, 1911. Dağıstanlı Sünni Müslüman erkek, 1904 Sergey Prokudin-Gorskii (Rusça: Сергей Михайлович Прокудин-Горский / Sergey Mikhaylovich Prokudin-Gorskiy, d. 31 Ağustos 1863, Murom – 27 Eylül 1944, Paris), fotoğrafçılık tarihinin en önemli isimlerinden biridir. Rusya’da Murom’da doğan Produkin-Gorskii kimya eğitimi almıştır. Ünlü bilim adamlarıyla Saint Petersburg, Berlin ve Paris’de çalışarak, renkli fotoğrafların ilk tekniklerini geliştirmiştir. Sergey Prokudin-Gorski’nin Fotoğrafları Çar II. Nikola tarafından verilen karanlık odalı bir otomobil ile, İmparatorluğun her yerine özel iki izinle ulaşarak Rusya İmparatorluğu’nu 1909′dan 1915′e kadar görüntüledi.Resimleri üzerine uzun söyleşileri oldu ve 1918′deki Rusya Devrimi sonrasında ülkesini terketti ve çalışmalarına ingiltere almanya ve fransa da devam etti.Fotoğrafları kaybolmuş bir Dünya’nın canlı resimlerini gösteriyordu – Rus İmparatorluğu I. Dünya Savaşı arifesinde ve yaklaşan Rusya Devrimi dönemindeydi. Konuları orta çağ kiliselerinden, eski Rus manastırlarına, tren istasyonlarından fabrikalara ve gelişen endüstriyel güce, ve Rusya halkının farklılıklarına kadar dayanıyordu. Produkin-Gorskii Rusya’yı 1918 yılında terketti ve ilk önce Norveç ve İngiltere’ye ardından Fransa’ya yerleşti (Paris’de 1944 yılında öldü). Bu dönemde çar ve ailesi Rusya Devrimi’nde öldürülmüş, ve Komunist rejim Rus İmparatorluğu’nu hakimiyeti altına almıştı. Rusya’nın devrim öncesindeki cam tabletler üzerine basılmış yegane resimleri 1948 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından ailesinden satın alındı. 2001 yılında, Kongre Kütüphanesi “The Empire that was Russia” (Rusya olmuş İmparatorluk) başlığı altında bir sergi düzenledi ve burada cam tabletleri bilgisayarla tarayarak Walter Frankhauser tarafından geliştirilen dijikromatografi ile birleştirdi. 2004 yılında ise Kütüphane Blaise Aguera y Arcas ile anlaşarak 1902 negatifin tamamını yüksek çözünürlükte dijital resimler haline getirdi. Kongre Kütüphane’sinde yapılan gelişmelerin tamamı bulunmaktadır. Sergey Prokudin-Gorskii ve Çarlık Rusyasının Renkli Fotoğrafları (1909-1915) 96 Yüksek çözünürlüklü tarihi fotoğraf için: Kaynak: yeniansiklopedi.com
  2. Alman imparatoru Wilhelm için Yıldız köşkünde yapılan karşılama töreni İsyan eden Saray muhafızlarının tutuklanması Cephede namaz kılan Osmanlı askerleri Osmanlı döneminde zeytun karakolunda görev yapana askerler Osmanlı döneminde bir okul KAYNAK: Üç kıta üzerine yayılıp altı yüzyıldan fazla devam eden büyük Türk Devleti “Osmanlı İmparatorluğu" hakkında en kapsamlı makalelerden birisi ve hiç yayınlanmamış yüksek çözünürlüklü fotoğraf ve çizim galerisi: Osmanlı Devleti, Osmanlı imparatorluğu, Osmanlılar | Yeni Ansiklopedi: -www.yeniansiklopedi.com/osmanli-devleti-
  3. PONTUS: Antikçağ'dan Günümüze Karadeniz'in Etnik ve Siyasi Tarihi Yazar: Özhan Öztürk Bu kitap, Karadeniz çevresinde beliren ilk yaşam izlerinden günümüze dek gerçekleşen tüm tarihî gelişmeleri jeopolitik odaklı değerlendiren bir tarih anlayışının yanı sıra; coğrafya, arkeoloji, etnoloji, folklor, hatta genetik kaynaklar da kullanılarak oluşturulmuş disiplinlerarası bir çalışmadır. Karadeniz kıyısında ortaya çıkan yerleşimleri; otokton halklar ile istilacılar arasında doğal kaynakların paylaşımına paralel olarak gelişen yerleşim ve çatışma ilişkisini; Karadeniz’e egemen olmak isteyen güç odaklarının mücadele ve yönetim modellerini; zaman içinde yaşanan göç, sürgün ve çatışmaları; mümkün olduğunca 20. yüzyılın ideolojik kurgularından uzak durmaya çalışılarak okuyucuya sunulmaktadır. Dolayısıyla Pontus: Antikçağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi, Türk arşivlerindeki verileri pek alışılmadık bir biçimde İngiliz, Yunan, Ermeni, Rus arşiv ve kaynaklarıyla kıyaslayarak ele alan, güncel makale ve bulguların yanı sıra yerel dil ile folklorik arşivleri de yorumlayarak kullanan devrimci bir çalışma olup tarih, arkeoloji ve etnoloji meraklıları kadar Karadeniz havzasının jeopolitiğini anlama bağlamında kapsamlı içeriğiyle siyaset öğrencilerine de özgün bir vizyon kazandıracak niteliktedir. Yayıncı: Genesis Kitap, Yüksel cad. 34/A Kızılay Ankara Tel: 433 50 41 - 433 77 17 WEB kitapçılarında: D&R http://www.dr.com.tr...a-Tarihi/Pontus Kitapyurdu http://www.kitapyurd...132&sa=93090882 İdefix.com http://www.idefix.co...MTZ04Q8GI6ZBZXX
  4. Karadeniz'de balık kalmayacak Ukrayna Güney Denizler Biyoloji Enstitüsü Genel Müdür Yardımcısı Yuri Tokarev, önlem alınmasa Karadeniz'deki büyük balıkların tamamen yok olabileceğini söyledi Yaptıkları detaylı inceleme sonucu bu sonuca ulaştıklarını belirten Tokarev, Karadeniz’de büyük balıkların yok olma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu, buna karşın küçük balıkların giderek arttığını vurguladı. Karadeniz’de eskiden Mersin balığı, lüfer ve kefal bulunduğunu da kaydeden Tokarev, "Şimdi ise Karadeniz uskumrusu bile yok. Karadeniz’deki balık stokunun yüzde 90’ını hamsi ve çaça türü küçük balıklar oluşturmakta" diye konuştu. BALIKLAR OKSİJEN ALAMADIĞI İÇİN KARADENİZ'İ TERK EDİYOR Balık çeşitlerinin azalmasına gerekçe olarak, Karadeniz’de son yıllarda artan doğal gaz ve petrol üretim tesislerini gösteren Tokarev, su üzerindeki yük ulaşımının artmasıyla sudaki berraklığın azaldığını, güneş ışınlarının da deniz altına rahat geçememesi nedeniyle büyük balıkların oksijen almak için Karadeniz sularını terk ettiğini söyledi. Tokarev, Türkiye’nin kanalizasyon sularını boğaza döktüğünü, bunun da balıkların yumurtlama için göçüne engel olduğunu savunarak Karadeniz, "Karadeniz kıyısında otellerin ve kampların bulunması iyi bir şey. Ancak otellerden önce atık su arıtma tesislerinin kurulması gerekiyor. Aksi halde bu durum gelecekte bir felaket fotoğrafına dönüşebilir" ifadesini kullandı. Kaynak: -http://www.karalahana.com/makaleler/karadeniz/karadeniz-balik-kalmayacak.htm-
  5. salahana

    Karadeniz gezisi

    Karadeniz gezisi, Karadeniz hakkında Dağ çileklerinin kokusunu duymadan, yemyeşil yaylalarda kamp yapmadan ya da fazla oksijenin etkisiyle normalden üç kat daha fazla yemeden "Karadeniz'i gördüm," demeyin. İşte bunun için ihtiyacınız olan Karadeniz turu rotası.. Rize - Ayder Yaylası Karadeniz için çok az vakit var. Belki meteorolojiyi takip edip, bayram tatilinde havayı kollayıp, ortada kar, tipi, fırtına yoksa, yeşilin her tonuna dalabileceğiniz Karadeniz'in yollarına düşebilirsiniz. Bu yıl için son şansınız. Artvin Şavşat'ın yükseklerinde, Karagöl'ün üzerindeki köylerde domatesler daha yeni olmuş, geçen gün haber geldi. Düşünün yani, mevsimleri biraz geriden takip eden bu yüksek dağları bir kere olsun görmeyecek misiniz? Ufacık dağ çileklerinin kokusunu bir kere olsun duymayacak mısınız? Antalya'nın kalabalık plajlarında yana yana nereye kadar? Kısa bir Karadeniz gezisi için birkaç alternatiften söz edebiliriz. Madem Artvin ve Şavşat'tan söz ettik, önce o tarafa gidelim: Hopa'dan Artvin'e giderken, çok ilginç bir manzarayla karşılaşacaksınız. İleride Artvin, dağların tepesine kurulmuş, dimdik bir şehir olarak karşınıza çıktığında, ona aşağıdan bakıp hayrete gark olursunuz. Ama esas hayret, Şavşat yoluna devam ederken yaşanıyor. Çünkü, az evvel aşağıdan izlediğiniz dimdik Artvin, artık aşağınızda kalmıştır ve siz kendinizi daha yüksek bir dağın tepesine doğru tırmanıyor bulursunuz... PİKNİK İÇİN GEÇ DEĞİL Şavşat'a gelmeden hemen önce, Veliköy yol ayrımından Karagöl'e ulaşabilirsiniz. Yolun bozuk olduğunu söylemeye lüzum yok. Şöyle söyleyeyim, buraya kadar gelmişseniz, artık kalmak zorundasınız. Üstelik orada bir pansiyon var. Ya da kısa zamanda köylülerle sağlam bir iletişim kurup misafir olabilirsiniz... İçinde kırmızı balıklar yüzen gölün güzelliğine hayran olmakta serbestsiniz. Fakat kendinizi gölle sınırlamayın, ormana dalın. Orman tarif edilmeyecek kadar güzel ve ancak masal kitaplarında ya da çizgi filmlerde olduğunu sandığımız kırmızı üzerine beyaz benekli mantarların sahicisiyle karşılaştığınızda gözlerinize inanamayacaksınız... Oralara gitmişseniz, mutlaka altınızda araba vardır. Dolayısıyla kendinizi Karagöl'le sınırlamayıp, daha yukarılara, eski adı Süles, şimdiki adı Yukarı Koyunlu olan köye kadar gidebilirsiniz. Yolun bittiği bu noktada, coşa coşa akan derelerin kenarında piknik yapabilirsiniz. Yolda, Meşeli'den çok ucuza alacağınız alabalıklar oldukça lezzetli; beneklilerinden almalısınız çünkü onlar hakiki dere alabalığı. Bir diğer muhtemel rotaya geçelim. Rize'nin ilçesi Pazar'dan Çamlıhemşin'e doğru gidiliyor. Bir Karadenizli arkadaşın lafını söyleyeyim: Akçaabat'ta köfte yemelisiniz; Pazar'da ne bulursanız yiyebilirsiniz. Evet, Çamlıhemşin'e geldik ve yol ikiye ayrıldı. Sağdaki yoldan gittiğiniz takdirde, Fırtına Vadisi'nden ilerleyip Zilkale'ye kadar gidersiniz. Güzergâhın ve Zilkale'nin güzelliğini anlatmak pek mümkün değil. Aslında burayı görmüş olanların, vadiye bir sürü baraj yapılmasına dair projeye hiç anlam veremediklerini söylemek yeterli. Çamlıhemşin'den sola mı devam ettiniz? Ayder'e varır ve turizmin küçük bir İsviçre köyüne dönüştürdüğü bu yaylada konaklayacak bir sürü yer bulabilirsiniz. Ama yayla gibi yayla istiyorsanız, o zaman Kaçkarlar'a doğru devam edeceksiniz. Yol üzerindeki ilk yaylada küçük bir çadırlokanta var. Muhlama yemeli, yanında sobanın üzerinde pişen çaydan içmelisiniz. Muhlama Karadeniz yemeklerinin en özgünü; mısır unu, tereyağı, tel veren peynir, ılık su ve tuzla hazırlanıyor. Tabii bunu yerken, etrafınıza bakıp hayretler içinde kalıyorsunuz. Büyük kentlerin saçmalığı üzerine yeni tezler geliştirerek, fazla oksijenin etkisiyle normalin üç katı yiyerek, yola koyulmaya hazırlanıyorsunuz. Daha ilerisi Kaçkarlar'ın yaylaları. Gençlik bu işi keşfetmiş, gidip oralarda kamp yapıyorlar ve tabii bir seferden sonra bu işin müptelası oluyorlar. Diğerlerine nazaran daha makul bir rota, Trabzon üzerinden kolayca ulaşabileceğiniz Sümela ve Uzungöl hatları. Uzungöl, mesela bir 15 yıl öncesine göre, Ayder gibi ufak çaplı bir turistik İsviçre dağ köyü havasını almış, her yanda moteller, pansiyonlar, öğrenci kafileleri için çadır alanlarıyla dolu yüksek bir köy. Neyse ki, yapılar ahşaptan; beton döküp ortamı mahvetmemişler. Burada konaklayacaksanız, mutlaka rezervasyon yaptırmalısınız. Bütün moteller alkolsüz. Bir tek Solaklı adındaki motel-restoran 'mahalle baskısı'na karşı koyup, her gece kemençeli, horonlu canlı müzik eşliğinde içki servisi yapıyor ki, ne yalan söyleyeyim, Karadenizli arkadaşların horon kapasitesine hayran olmamak mümkün değil. SÜMELA'YA ÇIKMADAN OLMAZ Sümela Manastırı hattı ise Trabzon'dan girilen ve Maçka üzerinden dağlara doğru giden bir yol. Manastır, kayalara oyulmuş bir girintide inşa edilmiş; rivayete göre, burayı inşa eden papaz, o yeri zaten rüyasında görmüş. Manastır, restore adı altında yeniden inşa edilmiş vaziyette. Ama yurdumuzun dört tarafında gördüğümüz saçma restorasyon örneklerinden sonra, hiç de fena sayılamayacak bir çalışma olduğunu söylemeliyim. Eskiden manastıra son derece dik ve tehlikeli bir güzergâh tırmanılarak gidiliyordu. Şimdi çok yakınına kadar otomobille çıkmak mümkün. "Sümela'ya kadar gittim, artık dönmem," diyenler için, manastırın bulunduğu tepenin dibinde konaklama tesisleri de var... Efendim, kısa bir tatil için Karadeniz'deki üç ayrı güzergahtan söz ettim. Farkındaysanız, sahilden içerilere girilen güzergahlar bunlar. Sahil mi? Vallahi Karadeniz Otoyolu sahil falan bırakmamış vaziyette. Ama sahilde konaklamak isteyenler için de pek çok seçenek var. Unutmadan söyleyeyim, Trabzon Aya Sofya'sını görmeden dönmeyin oralardan... Rize yaylaları Rize İl Kültür ve Turizm Müdürü İsmail Hocaoğlu, kentte pek çok yaylanın tanındığını ve bu yaylaların yapılan şenliklerle her geçen gün daha fazla bilindiğini ifade ederek, ''Ancak doğa olarak oldukça güzel olmalarına rağmen henüz fazla tanınmamış yerler de var. Bunun en önemli nedeni bu yerlerin bilinen yerlerden daha yüksek kesimde bulunması ve ulaşım imkanının fazla olmamasıdır'' dedi. Özellikle Çamlıhemşin ilçesinin Marselabat Tepesi, Ardeşen ilçesinin Kolezana ve Sırt yaylalarının diğerleri kadar bilinmediğini belirten Hocaoğlu, ''Ayrıca Sivrikaya Yaylası Ovit bölgesi de görülmeye değer yerlerden. Bu bölgede kayak turizmi konusunda çalışma yapılıyor. Eğer bu konuda gelişme sağlanabilirse Ovit, kış sporları turizm merkezi olacak. Böylece bu bölge de cazibe merkezi haline gelebilecek'' diye konuştu. Hocaoğlu, 51 bin 500 hektar alanı kapsayan Kaçkar Dağları Milli Parkı'nın da henüz istenilen seviyede olmadığını kaydederek, ''Planın tamamlanmasının ardından milli parkta sonra daha rahat planlama yapılabilecek. Gezilebilecek yerleri belirleyip turistlere daha iyi bir şekilde anlatabileceğiz'' dedi. Rize'nin Çamlıhemşin ilçesi ile Ayder Yaylası arasında bulunan Tar Deresi Vadisi'ndeki birçok küçük düşümlü şelalenin yanı sıra, 250 metre yükseklikten akan Bulut Şelalesi'nin, seyir zevkine doyum olmayan bir görüntü sergilediğini anlatan Hocaoğlu, bölgenin doğal süsü olma özelliği taşıyan ve ilçe merkezine yaklaşık 2 kilometre uzaklıkta olan şelaleye yürüyerek gitmenin mümkün olduğunu söyledi. Çamlışemşin'in Palovit Yaylası'nda bulunan ve yeşillikler arasında 15 metre yükseklikten akan Palovit şelalesi, Kalkandere'deki 16 metrelik Vandri şelalesi, İkizdere'deki 15 metrelik Manle ile 20 metrelik Cimil şelaleleri, Rize'ye gelenlerin mutlaka görmek istediği yerler arasında yer alıyor. Yine Çayeli ilçesindeki Ağaran şelalesi ile İkizdere'deki Gelintülü şelalesi, görülmeye değer şelaleler arasında bulunuyor. GÜMÜŞHANE'DE 18 BİN 500 METREKARE ALANA SAHİP MAĞARA Gümüşhane'nin doğusunda ve şehir merkezine yaklaşık 10 kilometre mesafede bulunan Akçakale Mağarası, yaklaşık 18 bin 500 metrekarelik iç alana sahip. Mağarada sarkıt, dikit, mağara incisi, mağara çiçeği, flama, duvar travertenler gibi eşsiz güzellikte damlataşları bazı kesimlerde önemli yoğunluklara ulaşıyor. Bu nedenle önemli bir turizm potansiyeline sahip. Mağaranın turizme kazandırılma çalışmaları hızla sürdürülüyor. Torul ilçesi Gülaçar köyü sınırları içindeki Artabel Gölleri, gerek jeolojik ve jeomorfolojik gerekse flora ve fauna yönünden oldukça zengin değerlere sahip. Saha içinde yer alan 18 buzul krater gölü yer alıyor. BAYBURT Bayburt İl Kültür ve Turizm Müdürü Bahri Akbulut, merkeze bağlı Çımağıl köyünde bulunan Çımağıl Mağarası'nın bin 100 metre iç alana sahip olduğunu söyledi. Dikit ve sarkıtların bulunduğu mağaranın turizme kazandırılması için çeşitli çalışmalar yapıldığını ifade eden Akbulut, mağaranın yolunda iyileştirme çalışması yapıldığını, iç ve dış mekanda aydınlatma çalışmalarına başlandığını belirtti. Akbuluk, mağara içerisindeki gezi yollarının eylül ayı sonuna kadar tamamlanarak, mağaranın turizmin hizmetine sunulacağına dikkati çekti. Bölgedeki bakir olan yaylaların kaynak ve maden suları ile çadır ve karavan turizminin de ideal özellikler taşıdığını anlatan Akbulut, ''Soğanlı, Dumlu, Cumavank, Kuşmer gibi yaylaların doğal göller ve yeşilin her tonunun bulunduğu görsel güzellikleri barındırıyor'' diye konuştu. ARTVİN'DEKİ TİRYAL DAĞI ENDEMİK BİTKİLERİ BARINDIRIYOR Artvin'in Murgul ilçesinde, Tiryal Dağı üzerinde bin 700 rakımda bulunan Karagöl, içerisinde dünyada sadece bir bölgede yetişen ve endemik olarak tanımlanan bitkileri barındırıyor. Artvin Köprübaşı mevkisinde bulunan Artvin (Livane) Kalesi'nin 10. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. İçerisinde su deposu ve küçük kilise bulunan ve daha sonraki dönemde tadilat geçiren kale, kentte görülmeye değer eserler arasında sayılıyor. Artvin sınırları içindeki Karçal Dağları Türkiye ile Gürcistan arasında yer alıyor. Bu dağlar, kuşların göç yollarının üzerinde bulunması, endemik bitki çeşitliliği ve uygun yürüyüş parkurları ile doğaseverlere doyumsuz güzellik sunmaktadır. Artvin-Ardanuç karayolunun 30. kilometresinde yer alan Ardanuç Cehennem Deresi Kanyonu da ilgi çekici doğal yapısı ile görülmeye değer yerler arasında. Kemalpaşa, Murgul, Borçka ve Artvin'in yüksek tepeleri kuşların göç yolları üzerinde bulunmaları nedeni ile mart, kasım ayları arasında kuş ve kelebek meraklıları için uygun gözetleme yerlerine sahip. Kaynak: Karalahana
  6. Trabzon ve Karadeniz Bölgesi kronolojik tarihi Derleyen: Özhan Öztürk MÖ 1.000.000-100.000: Bölgede, Bostancı, Kökten, Gündüzalp ve Özgüç tarafından çeşitli tarihlerde yapılan arkeolojik kazılarda Yontma Taş (Alt Paleolitik dönem) Çağı’na ait Achelleen ve Mousterien tipi (el baltaları, kazıyıcılar, yonga aletler) Karadeniz Bölgesi’nde yerleşim izlerine rastlanmıştır. MÖ 10.000-8.000: 2007 yılında yapılan arkeolojik araştırmalarda Çamlıhemşin'in bazı köylerinde, yer yer insan eliyle genişletildikleri tespit edilen ve milattan önce 10 ile 8 bin yılları arasında yaşanan Mezolitik Orta Çağ'a ait mağaralar tespit edilmiştir. MÖ 5.000-3.000: Kökten tarafından Trabzon çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda Kalkolitik Çağ’a ait yerleşim izleri saptanmıştır. MÖ 3000 – 1.500 : Bronz Çağı’nda Karadeniz kıyısında Kaşkalar (Gaşgalar, Kaşkular, Kaskiler) adlı bir halkın varlığı Hitit kaynaklarında bildirilmektedir. İç Anadolu’da yeralan Hitit Devleti ile Karadeniz kıyıları arasında yaşayan bu halk Karadeniz Bölgesi’nin tarihi kaynaklarda bahsi geçen ilk yerleşik halkıdır. Domuz yetiştiren, keten ziraati yapan, Hitit ticaret kervanlarını soyan Kaşka halkı ile Hatti ay tanrısı Kaşku arasınd ki isim benzerliği ilginçse de halkın kendisini bizzat bu isimle adlandırdığı şüphelidir. Kaşkaların Hitit kralı II. Tudhaliya döneminde MÖ 1450 Hitit kenti Nerik’e (bugünkü Samsun Vezirköprü yakınlarında olmalı) yerleştiği ardından I. Arnuwanda döneminde Kammama ve Zalpuwa adlı Hitit kentlerini geçirdiği bilirnmektedir. Kaşkaların yerleştiği bölgelerdeki Pala dili konuşan Hattileri ve Hitt Avrupalı Hittileri yerinden ettiği görülmektedir. Buna karşın Kaşkaların Karadeniz kıyılarında eskiden beri yaşayan otoktan bir halk mı yoksa komşu bir coğrafyadan (Kafkasya veya Trakya üzerinden) gelen istilacı bir halk mı olduğu belirtilmemektedir. Kaşkaların en önemli özelliği bölgemizde yakın zamana dek ekilen kendir ziraatini yapmalarıdır. MÖ 800 - 600: Bölgeye Yunan kolonizasyonunun başlaması ve Karadeniz kıyılarında batıdan doğuya Sinop (Sinope), Samsun (Samisos), Giresun ( Kerasus),Trabzon (Trapezus) gibi yeni Yunan kentlerinin ve emporion (ticaret amaçlı limanlar) kurulması. Eusebius, Trabzon kentinin kuruluş tarihini MÖ 756 olarak belirtmişse de, bu tarih doğru bile olsa Sinope’ye vergi veren bir koloni olarak Sinop’tan daha önce kurulmuş olması mantıkla çelişmektedir. Eusebius eğer yanılmıyorsa Sinoplu kolonistler, varolan bir şehri MÖ 630 yılından sonra tekrar kolonize etmiş olmalıdırlar. Anabasis’te (MÖ 401) yeralan “Pontos Euksenios kıyısındaki bu şehir Sinope’nin Kolkh ülkesindeki kolonisidir” sözleri ve diğer tanıklıklardan kent merkezinin Yunan, çevre halkının ise Kolh adlı yerli halktan oluştuğunu görmekteyiz. Pausanias’ın notlarından eski Yunanistan’da Arkadya bölgesinde Trabzon isimli bir başka kent olduğu ve Yunan mitolojisinde bu kentin Lykaon’un oğlu Trapezeus tarafından kurulduğu için bu adı aldığı bildirilmektedir. Öyleyse Karadeniz kıyısındaki yeni kent de bu coğrafyanın anısını yaşatmak için verilmiş olmalıdır. Kentin adının Yunanca orijini kesin olmakla birlikte Trapezus kelimesinin “masa” anlamı dışında “Köle satılan düz platform” olark da kullanıldığını, Kolhis’ten Yunan anakarasına yapılan köle ticaretinin liman noktası olduğu için bu kelimenin yakıştırılmış olabileceğini Karadeniz Ansiklopedik Sözlük adlı çalışmamda bildirmiştim. MÖ 700 – 600: Kuzey Kafkasya ile Karadeniz’in kuzey kıyılarında yaşayan Kimmer halkının güeny Karadeniz’de kurulan emporion ve kolonilerine düzenledikleri yağma amaçlı saldırılar. İlk olarak Asur kaynaklarında (MÖ 714) Gimirri adıyla geçen Kimmeryalılar hakkında pek fazla bir şey bilinmese de Hint Avrupalı bir halk olup İran veya Trak dilini konuştukları sanılmaktadır. MÖ 676-674 yılları arasında Anadolu içlerine Paflagonya ve Frigya’ya dek akınlar düzenlemektelerdi. MÖ 609 – 550: MÖ 609 tarihinde Asur devletini yıkan İranlı Medler Doğu Anadolu’nun yanı sıra Paflagonya’ya dek uzanan bir imparatorluk kurmuşlarsa da Heredot’un Karadenzi sahillerine ulaştıklarını belirtmesine karşın Trabzon ve civarında Med etkinliğine dair bir kanıt bulunmamaktadır. MÖ 550 – 332: Med İmparatorluğu’nu yıkan Persler’in bölgeyi ele geçirmesi ve Trabzon’un Pontos Kapadokyası adı verilen şatraplık (valilik) sınırları içerisinde yeralması. MÖ 400 – 350: Anadolu’nun batısında ve kuzeyinde yeralan Yunan (İon) kentlerinin Pers istilasına karşı ayaklanması ve Karadeniz kentlerininde katıldığı kanlı bağımsızlık savaşlarının İranlılar tarafından bastırılması. MÖ 330 – 323: Makedonya kralı Büyük İskender’in Anadolu’daki Pers egemenliğine son vermesi , diğer bölgelerde olduğu gibi Karadeniz kentlerine de İskender’e bağlı subayların yönetici olarak atanması. MÖ 323 – MÖ 66: Büyük İskender’in ölümünün ardından siyasi açıdan boşluğa düşen Anadolu kentlerinde yerel yönetimlerin güçlenmesi, bir Pers şatrabı olan Mithridates Ktistles’in Orta Karadeniz’de yeni bir devletin çekirdeğini oluşturması. Pontus devletinin kıyılardaki Yunan kentlerini kendine katıp güçlenmesiyle gitikçe büyümesi ve devlet geleneğinin Pers kültüründen Yunan kültürüne doğru kayması. MÖ 133 yılında Bergama krallığının topraklarını ele geçiren Roma İmparatorluğu’nun tüm Anadolu’ya hakim olma mücadelesi ve Pontus devleti ile ardı ardına yapılan savaşlarda Trabzon dahil tüm Anadolu’yu işgali. MS 64: Pontus devleti ile Roma İmparatorluğu arasındaki savaşta tarafsız kalan Trabzon’a savaştan zaferle çıkan Roma İmparatorlu rarafından Civitas Libera (serbest kent) statüsü tanınması ve kentin imparatorluğun Pontus Polemoniacus vilayetine katılması. MS 117 – 138: İmparator Hadriasnus döneminde Trabzon kentinin limanının yeniden ve daha geniş bir kapasite ile inşa edilmesi, dolayısıyla ticari potansiyelinin arttırılması. MS 254: Kentin Karadeniz’in kuzeybatısından gelen Germen kavmi Gotlar tarafında yakılıp yıkılması. Bu olayın ardından kenti ve civarını Barbarlara karşı savunmak için bir Roma askeri garnizonu (Legio Pontica) yerleştirilmiştir. MS 395: Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasının ardından Trabzon ve civarının Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) sınırları içerisinde kalması. MS 549-562: Doğu Roma – Pers savaşları dizisinden bölgeyi en çok etkileyen üçüncüsü olan imparator Justinianus’un Lazika savaşları dönemi. MS 690-2: Bizans Arap savaşları. Müslüman Arapların Doğu Anadolu, Gürcistan ve Kolhis’i yağmalaması. Trabzon’un da kısa bir süre de olsa Araplar tarafından fethedildiği sanılmaktadır. MS 712-3: Anadolu, Kiliya ve Amasya’nın Arap istilasına uğraması. MS 797-8: Harun El Reşid döneminde Araplar’In Anadolu istilası Erğli (Heraklia) yenilip, geri dönmeleri. MS 950: Constantine VII Porphyrogennetos'un De Administrando Imperio ve De Ceremoniis adlı kitaplarından öğrendiğimize göre Trabzon ve çevresindeki bölgeler yeni kurulan Khaldia Teması’na bağlanmıştır. MS 1021-22: Bizans ordusunun Ani Ermeni Krallığını yok etmesi sırasında Trabzon üs olarak kullanılmıştır. MS 1080: Kentin Türkmenler tarafından yağmalanmasının ardından yerel beylerden Theodore Gabras tarafından geri alınması. Trabzon’un fiilen İstanbul’dan yarı bağımsız dükalık haline dönüşmesi MS 110: Gregorios Taronites’ın Trabzon’da bağımsızlığını ilan etmesi. MS 1107: İstanbul’un Taronites’i yenerek Trabzon’u tekrar merkeze bağlamaları. MS 1112: Danişmendlier’in Trabzon seferinin püskürtülmesi MS 1143: Bağımsızlık ilan eden Kosntantin Gabras’ın öldürülmesi ve Trabzon’un tekrar İstanbul’a bağlanması. MS 1194: Selçuklular’ın Samsun’u ele geçirmesi . Trabzon ve İstanbul’un fiilen birbirinden kopması. MS 1204: Alessios ve David Komnenos adlı prenslerin Latin Haçlı ordusu tarafından işgal edilen İstanbul’dan kaçarak Trabzon’a sığınmaları. Burada teyzeleri Gürcü kraliçesi Tamara’nın dayardımıyla bağımsızlıklarını ilan edip kendilerini Roma İmparatoru ilan etmeleri. Trabzon İmparatorluğu’nun (Βασίλειον τής Τραπεζούντας) Sinop ile Artvin arasındaki coğrafyada egemen olması. MS 1214: Sinop’un Selçuklular tarafından ele geçirilmesi. MS 1228: İmparator 1. Andronikos’un Selçuklu limanı Sinop’un yağmalaması. Selçukluların karşılık olarak Trabzon’u denizden ve karadan kuşatması. Başarısız olan kuşatmanın ardından kaçan Selçuk sultanı Melik Şah’ın Maçkalı köylüler tarafından yakalanıp esir edilmesi. MS 1230: Alaettin Keykubat’a yenilen Celalettin Harzemşah’ın askerlerinin Trabzon topraklarına sığınması fakat pek çoğunun Trabzon köylüleri tarafından öldürüldürülmesi. MS 1243: Selçuklu Sultanı 2. Gıyaseddin Keyhüsrev ‘in, 1243’te Kösedağ’da Baycu Noyan emrindeki Moğol kuvvetlerine yenilince Anadolu’ya giren Moğollar’a imparator 1. Manuel’in de (1238-1263) tabii olması. MS 1245: Trabzon’u yakıp yıkan büyük bir yangın ve/veya salgın hastalık MS 1319: Pervaneoğulları’nın Trabzon’u yağmalaması MS 1348: Tur Ali Bey’in Trabzon’a saldırması MS 1398: Osmanlı Devleti’nin (Yıldırım Beyazıd) Samsun’u Trabzon Krallığı’ndan ele geçirmesi MS 1442: Osmanlı Sultanı 2. Murad’ın Osmanlı donanmasını Trabzon’a göndermesi MS 1454: Safevi Şeyhi Cüneyd’in Trabzon’u kuşatması. Rumeli Beylerbeyi Hızır Paşa’nın Trabzon’a yürümesi üzerine Cüneyd’in geri çekilmesi. MS 1461: Fatih Sultan Mehmed’in Trabzon’u ele geçirerek Trabzon İmparatorluğu’nu Osmanlı toprakların akatması. MS 1520: Trabzon doğumlu olan Osmanlı sultanı Kanuni Sultan Süleyman döneminde kente Batum sancağının da eklenmesiyle Trabzon Eyaleti’ni oluşturmuştu. MS 1625 ve 1631: Don Kazkları’nın Trabzon’u yağmalamaları 1810: Osmanlı-Rus savaşları sırasında Rusların 18 gemi ile Akçaabat Sargana bölgesine asker çıkarmaları MS 1816: İlk Laz ayaklanması, Tuzcuoğulları ve yandaşı Laz ağalarının Giresun Hopa arasında bağımsız beylik arzusuyla Osmanlı İmparatorluğu’na isyan etmesi. MS 1818: Hacısalihoğlu, Kalcıoğlu ve Dedeoğlu isyanları MS 1825 ve 1832: Tuzcuoğlu isyanları. 1867: Kentin bir kısmını yahrip eden yangın. MS 1895: Trabzon’da “gavur Meydanı”nda başlayan Ermeni isyanı 17 Kasım 1914: 23 gemiden oluşan Rus donanmasının Trabzon’u bombalaması 8-11 Şubat 1915: Rus donanmasının Trabzon’u bombalaması. 1.000 civarında ölü 300’den çok yaralı. 1915: Kentteki Ermeniler tehcir edildiler. 18 Nisan 1916: Trabzon’un Rus ordusu tarafından işgal edilmesi 24 Nisan 1918: Ekim Devriminin ardından savaştan çekilme kararı alan Rus ordusunun Trabzon’u boşaltmasından sonra Türk birliklerinin Trabzon’a girmesi. 12 Şubat 1919: Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşu. Erzurum Kongresi’nde etkin bir ol oynayan Trabzonlu delegeler kongrenin liderliği konusunda Mustafa Kemal ile aralarından Sürmeneli Ömer Fevzi Bey ile rekabet çıkınca bazı Trabzonlu Heyet-i temsiliye üyeleri Sivas Kongresi’ne katılmadılar ve İstanbul hükümeti ile ilişkilerini kesmediler. 24 Eylül 1919: İstanbul yanlısı bir tavır sergileyen Trabzon valisi Mehmet Galip Bey silah zoruyla görvden uzaklaştırıldı ve 3 E Ekim 191’da Damat Ferit Paşa’nın istifasından sonra “istenmeyen valiler” listesine dahil edildi. 28-29 Ocak 1921: Türkiye Komünist Partisi Başkanı Mustafa Suphi ve 18 arkadaşı Trabzon açıklarında Enver Paşa taraftarı Trabzon kayıkçılar reisi Yahya Kahya’nın adamlarınca öldürüldüler. 3 Temmuz 1922: Yahya Kahya’nın Soğuksu yolunda pusuya düşürülerek öldürülmesi. Muhafız Alayı komutanı İsmail Hakkı Tekçe 1977’de yayınlanan anılarında Giresunlu Topal Osman’ın iki adamıyla birlikte bu cinayeti kendi işlediğini itiraf etmişti. 1923: Trabzon Çocuk Esirgeme Kurumu açıldı. Kentin önemli bir bölümünü oluşturan Ortodoks Rumlar Yunanistan ile imzalanan nüfus mübadelesi gereğince Yunanistan’a zorunlu göçe mecbur bırakıldılar. 1924: Kızılay Trabzon Şubesi açıldı. 1926: Trabzon Halk Kütüphanesi açıldı. Ziraat Bankası açıldı. 1929: Vizera Hidroelektirik Santrali açıldı. 1938: Trabzon İçme Suyu Tesisleri açıldı. 1942: Trabzon Lisesi açıldı. 1947: Trabzon Numune Hastanesi açıldı. 1949: Göğüs Hastalıkları Hastanesi açıldı. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu uygulamasıyla Anadolu'da bulunan 78 bin civarında ki yerleşim adından 28 bin kadarının adı Türkçe olmadığı gerekçesiyle değiştirilirken, büyük bölümü Yunanca olan Trabzon köy adları da değiştirilerek yerlerine Türkçe isimler konulmuştur. 1952: Kiremit ve Tuğla Fabrikası açıldı. 1953: TMO Trabzon Şubesi açıldı. 17 Şubat 1953: Araklı Sürmene’den ayrılarak ilçe oldu. 1954: Trabzon Limanı açıldı. Otomatik Telefon Santrali açıldı. 1 Haziran 1954: Tonya ilçe oldu. 1957: Trabzon Havalimanı hizmete girdi. 1958: SSK Hastanesi açıldı. 1963: Balık Yağı ve Unu Fabrikası açıldı. Fatih Eğitim Enstitüsü açıldı. 2 Aralık 1963: Karadeniz Teknik Üniversitesi öğrenime açıldı. 1964: Ayasofya Müzesi açıldı. 1967: Çimento Fabrikası açıldı. 25 Ağustos 1968: Doğu Karadeniz Fuarı açıldı. 1 Aralık 1968: Trabzon İl Radyosu Yayına başladı. 1976: Trabzonspor futbol takımı Türkiye 1. Lig şampiyonluğunu kazanan ilk Anadolu takımı olma ünvanını elde etti. 20 Temmuz 1982: KTÜ’ne bağlı Sürmene Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Yüksek Okulu açıldı. 1988: Beşikdüzü ve Şalpazarı ilçe oldu. 1990: Çaşıbaşı, Düzköy, Köprübaşı, Dernekpazarı ve Hayrat ilçe oldu. 26 Mayıs 2003: Afganistan'dan dönen İspanyol Barış Gücü askerlerini taşıyan Yak-42 tipi bir yolcu Trabzon Havalimanı'na inmek isterken alandan yapılan uyarıdan sonra yanlışlıkla deniz yerine karaya yönelip Pilav Dağı eteklerine çarması sonucu 62'si İspanyol askeri, 12'si mürettebat toplam 74 yolcu ölmüştür. , 5 Şubat 2006: Santa Maria kilisesinde görevli rahip Andrea Santaro görev yerinde öldürülmüştür. Trabzon ve Karadeniz Bölgesi kronolojik tarihi Kaynak:-http://www.karalahana.com/makaleler/tarih/trabzon%20tarihi.htm-
  7. YENİ NATO KONSEPTİ VE TÜRKİYE Ahmet HACALİŞİ K. Geçen hafta yapılan son 10 yılın en önemli NATO zirvesinde, örgütün gelecek 10-15 yılını şekillendirecek yeni strateji konsepti 28 üye ülke tarafından kabul edildi.Daha doğrusu 2001 Eylül saldırısından sonra ABD ve NATO’nun fiilen uyguladığı strateji resmileşmiş oldu.Anti-balistik füze sistemi kurulmasında(Füze kalkanı) mutabakatın sağlandığı,NATO-AB işbirliği sorununun ise (Türkiye’nin Kıbrıs sorununu gerekçe göstererek engellemesi nedeniyle) ortada kaldığı NATO zirvesinin ilk gününde Rusya dahil 50 devlet ve hükümet başkanı Lizbon zirvesinde bir araya geldi.NATO topraklarının artık konvansiyonel saldırıların tehdidi olmaktan çıktığının belirtildiği yeni stratejik konsepte göre yeni tehditler şunlar: .Terör, .Stratejik önem taşıyan bölgelerde köktendinciliğin yayılması, .Silah.uyuşturucu ve insan kaçakçılığı, .Siber saldırılar, .Enerji güvenliği ve su kaynaklarına yapılabilecek saldırılar, .İklim koşullarının kötüleşmesi, NATO’NUN KURULUŞU 2.Paylaşım savaşının kaderi belli olduktan sonra Stalin ile Churchill arasında yapılan Ekim 1944 tarihli “YÜZDELER ANTLAŞMASI” (İngiltere ve Rusya’nın Doğu Avrupa ülkelerinde sahip olacağı nüfuz alanlarının yüzdelerle belirtildiği antlaşma) Avrupa’yı ikiye ayırdı.Kısa bir müddet sonra B.Avrupa, savaşın asıl galibi ABD’nin etkinlik alanına girdi.Takiben 1949 Washington antlaşmasıyla NATO kuruldu.Görünürdeki amaç Sovyet tehlikesine karşı üye devletlerin güvenliğini sağlamak olarak sunulsa da (kurucu antlaşmanın 5.maddesi) NATO esas olarak ABD elebaşılığındaki emperyalizmin çıkarlarını koruyan,Avrupalıların da ellerini taşın altına sokmasını sağlayan ve Avrupa ülkeleri üzerindeki denetimini temin eden ‘kolektif güvenlik örgütü’ olarak ortaya çıktı.Kuruluştan sonra NATO asıl amacına uygun olarak dış güvenlikle bağlantılı ‘komünizm’ tehlikesine karşı ,1950’li yıllarda İtalya’dan başlayarak tüm ittifak üyesi ülkelerde GLADİO adı ile anılan çok gizli özel harekat daireleri kurdurdu.Emperyalizmin çıkarlarını tehdit eden ülke içindeki devrimci sol hareketler başta olmak üzere her türlü muhalefete karşı örtülü operasyonlar gerçekleştiren DERİN DEVLET kavramının ortaya çıkmasında rol oynadı.SSCB’nin dağılmasından sonra işlevsiz kaldığı düşüncesiyle pek çok ülkede bu birimler ortaya çıkarılıp sorumluları yargılansa da Almanya ve Türkiye bu süreci henüz yaşayamamıştır. 1989 senesinde Sovyetler Birliğinin dağılma sürecinin başlamasıyla, eski düşman ve tehdit algılamasının yok olması,üye ülkelerin dış güvenlik konusundaki çıkarlarının bir birinden uzaklaşması sonucu varlık nedeni tartışılan NATO’nun, 1999 Washington zirvesinde, ABD’nin stratejik amaçları doğrultusunda,dünyamızda o tarihten bu güne yaşananlar karşısında yetersiz kaldığı kabul edilerek stratejik konseptin geliştirilmesi karar altına alındı.Bu arada bir bölümü barışçı,bir bölümü kanlı operasyonlarla Orta ve Doğu Avrupa’nın kapitalist/emperyalist küresel sistem ile bütünleşmesi sağlandı. Lizbon zirvesinde kabul edilen yeni strateji 1999’da tasarlanan ve fiilen uygulananın 11 sene sonra metinlere geçmesi oldu. Yeni stratejik konsept ile NATO’nun reaktif değil koruyucu (protective) ve proaktif olması kabul edildi.ABD elebaşılığındaki emperyalizme karşı tehditlere,risklere ve tehlikelere karşı korunma yolu ile küresel sorunlara karşı koymak,ittifak ülkelerinin çevresinde ve ilgi alanlarında güvenliği sağlamak,çoklu işbirlikleri ile emperyalizmin uluslararası istikrarını sağlamak yeni büyük stratejinin hedeflerini oluşturmakta.Doğasının ve kapsamının koruyuculuğa dayanması stratejinin ilk prensibini oluşturuyor.Ancak koruyucu olmak reaktif olmak anlamına gelmiyor.Stratejinin inisiyatifi ele geçirmesi ve koruması esas alınıyor. İnisiyatifin vazgeçilmez bir prensip olan denge ile uyumlu hale getirilmesi de gerekiyor.Kabul edilen strateji ile kitle imha silahlarının kullanılmasını önlemek adına nükleer silahların ilk kullanımı da kabul edildi. Soğuk savaş dönemine benzemeyen risklerin egemen olduğu yeni ortamda,küresel jeopolitiğin ve ekonominin ağırlık merkezi Atlantik’ten Pasifik’e kayarken emperyalizmin stratejik çıkarları, NATO’nun dönüşümünü,örgütün kapitalist/emperyalizmin “küresel amaçlarına” hizmet eden bir örgüte dönüştürülmesini ve bu amaçla yeni bir stratejinin geliştirilerek uygulanmasını zorunlu hale getirdi.Bir başka ifade ile, Avrasya’da Rusya, Çin,Hindistan emperyalizmin çıkarları karşısında yükselir,jeopolitik dengeler değişir, tek kutuplu dünya düzeni hızla yerini çok kutuplu düzene bırakırken ve ABD kendi olanaklarıyla başlattığı jeostratejik hamlelerinde yetersiz-aciz kalırken, NATO içerisindeki ABD-Avrupa işbirliğinin müşterek bölgesel ve küresel çıkarlara göre etkinleştirilmesi ve NATO’nun yeni jeopolitik şartlara uyum sağlaması hedeflenmekte. Yeni strateji ile yayılmacı,daha mütecaviz NATO için alt yapı oluşturulmakta.Nitekim kabul edilen yeni stratejide,Müşterek Güvenlik Bölgesi ve Dış İstikrar Bölgesi tanımlamaları ile Avrupa’ya ilave olarak Asya ve Afrika kıtaları da NATO’nun jeopolitik nüfuz alanının içine sokulmuştur.Yeni strateji ile nükleer silahların ilk kullanımı dahil olmak üzere askeri tedbirler ön plana çıkarılmış ve nükleer silahla saldırı tehlikesine karşı önleyici saldırı yapılmasının önü açılmıştır.Böylece İran’a karşı İsrail tarafından gerçekleştirilecek olası saldırının temelleri de yeni konsepte dahil edilmiş oluyor.KÜRESEL JANDARMA ELBİSESİ GİYDİRİLMİŞ NATO. YENİ KONSEPTİN TÜRKİYE’YE ETKİSİ Lizbon zirvesinde, sözü çokça edilen anti-balistik füze savunma sitemi veya daha popüler terimiyle “füze kalkanı” yeni konsept ve tehdit algılaması çerçevesinde kabul edildi.Buna göre sistemin radarları Türkiye topraklarında konuşlanacak.Başta bir Amerikan kreasyonu olarak ortaya çıkan ve şimdiye kadar 100 milyar dolar yatırılan bu proje şimdi kapitalist/ emperyalizmin küresel hegomanyacı rekabetinin sonucu olarak NATO’ya havale edilmiş bulunuyor. Bilindiği gibi 1983’de Reagan döneminde “yıldız savaşları” olarak ortaya atılan ve esas olarak SSCB ile nükleer silahlanma yarışına hizmet edecek proje Sovyetler çökünce rafa kalkmıştı.ABD silah tekellerine ve dolayısıyla sistemin dönmesine hizmet edecek proje Bush döneminde yeniden ısıtılarak “Küresel Füze Savunma Kalkanı’na “ dönüşse de füze ve radarların Polonya ve Çek cumhuriyetine kurulmasına Moskova’nın gösterdiği sert tepki sonucu yapılanma bir kez daha ertelenmişti.Obama döneminde revize edilen proje şimdi yeni konsept dahilinde kabul edilmiş oldu. Kabul edilen belgenin “Güvenlik ortamı” ara başlığıyla ayrılmış bölümünde ittifak bölgesine yönelik tehditler sıralanırken öncelikle balistik füzelere vurgu yapılıyor. Böylece İran’dan Kuzey Kore’ye, Pakistan’dan Çin’e kadar Asya’da ne kadar nükleer güç varsa tehdit algılaması içinde değerlendirilmiş oluyor.ABD’nin küresel egemenliğini,tek süper güç konumunu korumayı amaçlayan askeri stratejisini anımsadığımızda bu saptamaların örtüştüğü gerçeği ortaya çıkacaktır. ABD’nin Türkiye’ye konuşlandıracağı füze kalkanı birkaç amaca hizmet edecektir. 1-Enerji zengini ve Avrasya jeopolitiğinde ağırlığı gittikçe artan İran, ABD’nin Hazar ve Ortadoğu planlarında mutlaka enterne edilmesi gereken önemli bir oyuncudur.Nükleer faaliyetlerine devam eden İran’ın nükleer güce dönüşmesi halinde bölgedeki tüm dengeleri emperyalizm aleyhine değiştirme tehlikesi ABD’yi iliklerine kadar titretmekte.Bu nedenle her ne olursa olsun İran’ın bu faaliyetlerini engellemekte kararlı.Daha önce Irak ve Suriye nükleer santralarını imha eden İsrail’e askeri operasyonun yaptırılması da güçlü olasılık. Ancak şu anda sahip olduğu 2500 km.menzilli ŞAHAP 2 füzeleriyle İsrail’i vurabilecek İran’a karşı tam bir koruma sağlayamayan İsrail füze savunma sistemi sorunlu.İşte ABD, ülkemizde konuşlandıracağı füze savunma sitemi ile İsrail’e,İran’ın mukabil füze saldırısına karşılık koruma sağlamış olacaktır. 2-Her ne kadar Lizbon zirvesinde Rusya ile füze kalkanı konusunda veri alış verişi için mutabakat sağlansa da kurulacak sistemin aynı zamanda Rusya için bir tehdit unsuru taşıyacağı da akılda tutulmalıdır. 3-ABD’nin askeri stratejisinde, bundan sonraki büyük kapışmanın ekonomik nedenlerle (enerji kaynaklarına erişim rekabeti,su krizi) Pasifik’de ABD ve müttefikleri ile Pasifik’in Asya yakası arasında yani Çin ile olacağı büyük harflerle yazılıdır.Çünkü ABD orta vadede en büyük hasım olarak Çin’i görmekte.NATO’nun yeni stratejik belgesinde “Enerji güvenliği” ve “Su kaynaklarının” yeni tehdit algılaması içinde gösterilmesi de buna delalet etmekte.Çin ile nihai kapışmada NATO’da kaçınılmaz olarak çatışmaya sürükleneceği için kurulacak sistem aynı zamanda Doğu’dan Avrupa’yı hedef alacak tehditleri savuşturma işlevi görecektir. Lizbon zirvesinde kabul edilen “yeni stratejik konseptteki”, ittifak bölgesine yönelik tehditler alt alta sıralandığında , eskisinden farklı, istikrarsızlık ve belirsizlik içeren yeni bir soğuk savaşın habercisi olduğu görülüyor.Sovyetler Birliği dönemindeki soğuk savaş esnasında Almanya cephe,Türkiye ise kanat ülkesiydi.Şimdi ise Türkiye hem İran ile kapitalist/emperyalist küresel sitem arasındaki soğuk savaşta hem de NATO’nun yeni stratejik konseptinde CEPHE ÜLKESİ haline gelecektir. AKP DIŞ POLİTİKASININ ZOR ANLARI Daha önceki analizlerimizde Davutoglu’nun yönlendirdiği ve “komşularla sıfır sorun”, ”pro-aktif politika”,bölgesel güç vb. babalanmalarla ifade edilen söylemlerin dış politikada eksen kaymasına tekabül etmediğini,ABD’nin değişen politikaları çerçevesinde bölgede Türkiye’ye yeni bir misyon yüklendiğini,Amerikancı bir iktidar olan AKP’nin Ortadoğu’da oynayacağı role uygun davrandığını yazmıştık.Bölgeye ilişkin tüm söylemlerin haddizatında oyunun parçası olduğu, tayin edici bir anda füze kalkanı projesiyle hazin bir şekilde ortaya çıkmış oldu.Şimdiye kadar İran’ın bir tehdit olmadığını söyleyen iktidar, topraklarına füze kalkanı yerleştirilmesini kabul ederek böyle bir tehdidin varlığını fiilen kabul etti.Keza şimdiye kadar “katil “dediği Siyonist İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerine yapacağı muhtemel saldırıya karşı İran mukabelesi halinde onu koruyacak füze savunma sistemini topraklarında kurdurarak samimiyetsizliğini tescillemiş oldu.Dahası ve korkuncu ise yaklaşmakta olan yeni soğuk savaşın cephe ülkesi olmayı kabul ile fillerin dalaşmasında halkımızın ezilecek çimen olmasını kabul ederek Amerikancı,teslimiyetçi yüzünü kitlelere gösterdi.DENİZ BİTTİ KARA GÖRÜNDÜ.28.11.2011
  8. İlk Türkçe folklor ansiklopedisi raflarda yerini aldı Özhan Öztürk’un “Folklor ve Mitoloji Sözlüğü” isimli kitabı çıktı Alanında ilk Özhan Öztürk, Türk literatüründe bugüne dek hazırlanmış en kapsamlı çalışmaya imza attı.Karadeniz Bölgesi’ne ait dil ve folklor öğelerini maddeleştirdiği iki ciltlik Karadeniz Ansiklopedisi’yle adını duyuran Öztürk, şimdide ansiklopedik formatlı “Folklor ve Mitoloji Sözlüğü” isimli, yirmi bin maddeyi içeren ve kendi alanında Türk literatüründe bugüne dek hazırlanmış en kapsamlı çalışmaya imza attı. Titizlikle hazırlandı Phoenix Yayınevi tarafından yayımlanan Özhan Öztürk’ün “Folklor ve Mitoloji Sözlüğü” isimli kitabında ayrıca, batıl inançlar, hayali yaratıklar, halk oyunları alanlarındaki uçsuz bucaksız detaylarıyla yar alıyor 2005 yılında 8 yıllık bir alan araştırması ve literatür takibinin sonucunda Karadeniz Bölgesi’ne ait dil ve folklor öğelerini maddeleştirdiği 2 ciltlik Karadeniz Ansiklopedisi’yle adını duyuran Öztürk, kayıp ya da süregelen tüm uygarlıkların folklorik ya da mitolojik ve paranormal öğelerini, kültürel kahramanları, şehir efsanelerini, doğaüstü olayları, simya, büyü, dinî fenomenleri ve yerel kültürlere özgü sembolleri mitolojiyi ilgilendiren yanlarıyla titizlikle maddeleştirerek 1040 sayfalık çalışmasında amatör mitoloji tutkunlarından akademisyen yazarlara dek tüm okuyuculara bir kaynak kitap olarak sunuyor. Konuları eksiksiz ele alıyor İlk Türkçe folklor ansiklopedisi unvanını taşıyan eser, bugüne dek sıkça işlenen Yunan, Roma, Kelt ve Anglo-Sakson inanç dünyasını eksiksiz ele almasının yanı sıra Asya, Afrika, Amerika ve Okyanusya’nın yerel halklarının az bilinen efsane, kültür ve inanç öğelerini; tek ve çok tanrılı dinlerin uygulama, biçim ve sembollerini; Karagöz, Köroğlu, Dede Korkut ve Kral Arthur gibi efsanevi karakterlerin arka plan ve yardımcı unsurlarını ustalıkla tanımlıyor. Mitoloji konulu kitaplarda çoğunlukla geri planda bırakılan Yakut, Tuva, Uygur ve Altay Türkleri gibi Türk soylu halkların detaylı panteon tasviri ve Şamanist geleneklerine de önemli ölçüde yer veriliyor. Sözlük, Cinsel ve etnik hakaretler listeleri gibi ilginç detaylı folklorik derlemeleri içermesinin yanı sıra cinler, dinler, mezhepler, tarikatlar, falcılık ve büyü konularında kategorik sınıflandırma ve analizleriyle yer yer teoloji, etnografi ve okültün de alanına giriyor. Sonuçta “Folklor ve Mitoloji Sözlüğü” folklor, mitoloji, halk oyunları, okült, teoloji hatta antropoloji konularına ilgi duyan herkesin gerektiğinde başvurabileceği bir referans kitabı olarak kütüphanesinde tozlandıramayacağı bir çalışma olarak gün ışığına çıkıyor Kitap, mitoloji literatürünün oluşuma emek vermiş yazarlara adandıÖztürk, çalışmasını başta Türk halkbiliminin babası Pertev Naili Boratav olmak üzere Azra Erhat, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Metin And gibi Türkçe mitoloji literatürünün oluşuma emek vermiş tüm yazar dostlara adadı. Kitap Künyesi Özhan Öztürk. Folklor ve Mitoloji Sözlüğü. Phoenix Yayınevi. 1040 sayfa. İstanbul, 2009 ISBN:9786055738266 Yayın Yılı: 2009 1. Hm. Kağıt 1040 sayfa 17,5x24,5 cm Karton Kapak ISBN:6055738266 Dili: TÜRKÇE İLGİLİ KONULAR: Kültür > Folklor Başvuru Kitapları > Sözlük-İmla Kılavuzu Diğer > Mitoloji
  9. Karadeniz Gezisi yapmak isteyenler için, özellikle gittiği yerin kültürü, mutfağı, gelenekleri hakkında ön bilgi sahibi olup da gezmek isteyenler için faydalı linkler: Trabzon gezisi ilgili makaleler Karadeniz Bölgesi resimleri Sümela manastırı hakkında Sümela manastırı gezisi Sümela Manastırı fotoğrafları Rize, Kaçkar Dağları, Ayder yaylası, Fırtına vadisi gezisi
  10. Genel Eklemeler: 1. Site Adı? Önemli Linkler 2. Site Adresi? http://www.onemlilinkler.com/ 3. Sitenin Açıklaması Önemli linkler 4. Sitenin hizmet verdiği alan Dizin, arama motoru, Blog Neden Öneriyorsunuz Soruları: 1. Sitenin ekleme kriterlerine göre artıları nedir? Ana sayfası güzel aynı anda 36 arama motorunda arama yapması da önemli bir artı 2. Sitenin ekleme kriterlerine gore eksileri nedir? Site ekleme bölümü pratik değil 3. Sizce bu sitenin diğer sitelerden (aynı alandaki) farkı nedir? Alternatif arama anlayışı ve estetik sunum 4. Bu site size neden hitap ediyor veya neden öneriyorsunuz, açık ve net şekilde yazınız? iyi bir başlangıç sayfası özellikle Wikipedi, amazon ve Flickr kullanıcısı iseniz 5. Siteyi bir cümle içinde en iyi nasıl anlatabilirsiniz. Önemli linkler
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.