Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

atamizindeyiz

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    14
  • Katılım

  • Son Ziyaret

atamizindeyiz tarafından postalanan herşey

  1. atamizindeyiz

    Gamze özçelik

    Gamze özçelik haberlerini haber bültenlerinde duymuşunuzdur... yani her haber bülteninde en az 5 dk ayrılıyor kimi haber bültenleride bu olayı en baş haber olarak veriyor( bunca sorun var ken) hukukçunun biri şöyle açıklama yaptı.. tecavüze uğrayan bir kişi isterse kendi hakkında çıkan haberleri sansürleme yetkisi vardır.. ama bakıyoruzki kimse bunu söylemiyor.. herkes ne oldu acaba sorusunu soruyor... bunlar bana göre birazda reklam..... medya reyting peşinde bu kişilerde çıkar ve reklam
  2. atamizindeyiz

    BİR söz

    AMERİKALILAR DÜNYAYI KENDİ ÇEKTİKLERİ FİLMLERDEKİ GİBİ SANIYORLAR KENDİ ÇEKTİKLERİ FİLMLERDE HEP KENDİLERİ KAZINIYORLAR. SANIYORLAR Kİ DÜNYANIN HERYERİNDE BÖYLE OLACAK... Atilla İLHAN
  3. atamizindeyiz

    Gerçek bir Türk

    Türk genci kendi öz benliğini kaybetmeden, kendi kimliğini, kültürünü unutmadan yeniliklere adapte olabilmeli, onları kendi milli kültürü içinde sindirebilmelidir. Aksi hem o kişiyi, hem de milleti içten içe yok edebilir. Atamızın Türkiye Cumhuriyeti'ni korumakla sorumlu kıldığı Türk genci, bağımsız ve özgür yaşama konusunda kararlı, her milletin haklarına saygılı, kendi haklarını koruma konusunda azimli, insani bir Türk milliyetçisi olmalıdır. Bunun için de Atatürk'ün milliyetçilik tanımını kendine bir şiar bilmelidir. Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası temas ve ilişkilerde bütün çağdaş milletlerle aynı çizgide ve onlarla uyum içinde yürümekle birlikte, Türk toplumunun özel karakterlerini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmaktır. Türk Milleti milli duyguyu, insani duyguyla yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli duygunun yanına insani duygunun şerefli yerini daima muhafaza etmekle iftihar eder. Çünkü Türk Milleti bilir ki bugün uygarlığın yüce yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle paralel olarak yürüdüğü bütün uygar milletlerle karşılıklı insani ve medeni ilişkide bulunmak elbette gelişmemizin devamı için gereklidir ve yine malumdur ki; Türk Milleti, her uygar millet gibi mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, ihtiralarıyla uygar dünyaya hizmet etmiş insanların, milletlerin değerini takdir ve hatıralarını saygı ile muhafaza eder. Türk Milleti, insaniyet aleminin samimi bir ailesidir. Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz; Cumhuriyetimiz'in mesnedi Türk camiasıdır. Bu camianın efradı ne kadar Türk harsıyla dolu olursa o camiaya istinat eden Cumhuriyet de kuvvetli olur. ATATÜRKÜN KONUŞMALARI; ... Başarıya ulaşmak ve başarıları kuvvetle, emniyetle yürütebilmek için güçlü bir karaktere sahip olmak gerekir. Bizim güçlü karakterimizi hep ve hep yükseltmek, korumak gerekir. Bundan milliyetseverlik çıkar... Türkiye halkı denildiğinde, bildiğiniz gibi, kaderlerini birleştirmiş olan his ve din bakımından kalpten birbirlerine bağlanmış insanlar söz konusudur. Bunlar arasında ırk yönünden farklı olanlar vardır. Ama karşı ırktan olanlardan birinin diğeri üzerinde onun milliyetini yok edecek bir dava peşinde olmasına gerek yoktur. Her biri için ayrı ayrı olduğu gibi Türkler için de daima bağlı kalmak, milli karakteri yükseltmek, tüm girişimlerinde bu sağlamlığı göstermek lazımdır. Bu noktada tembellik büyük felaketlerin nedeni olur. Nitekim şimdiye kadar da olmuştur. Milliyet hissi sosyal bir topluluğa güç veren, yaşama yeteneğini genişleten başlı başına bir niteliktir. Bu konuda cahil kişilerden oluşan bir sosyal topluluk, bir ırk bölünmeye mahkumdur. Böyle bir toplumun içinde zaten gereği kadar iyilik ve güç olamaz. Böyle bir toplum, böyle bir milli devlet kuramaz. (2 Şubat 1923 İzmir'de halkla yaptığı sohbetten) Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığıyla, haklarıyla, birlik ve bütünlüğüyle çelişen tüm yabancı öğelerle mücadele zorunluluğu, milli görüşleri derinlemesine bilerek her karşı görüş önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni kuşakların ruh gücüne bu nitelik ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Hayatları sürekli ve müthiş bir mücadele biçiminde beliren milletlerin felsefesi, bağımsız olmak ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu nitelikleri çok şiddetli olarak gerektirmektedir(16.7.1921 Maarif Kongresi'ni açış konuşmasından) saygılarımla....
  4. hASAN17 kardeş haklısın ama orda yapılan vahşetten duyarsız kalamayız. Atatürkün vasiyeti olan musulu ve kerkük şuan bizde olsaydı Irak halkının biraz koruyuculuğunu üstlenirdik...
  5. yaklaşımınız daki nezaket ve hassasiyeti saygıyla karşılıyorum buna göre ; 1 devlet doğuda okul açmamıştır 2 eğitim sefreberliği de yapmamıştır 3 eğitim alan kişiler arasında terörize olanlara sempati duyanlar yoktur 4 dağdakilere lojistik desteği sağlayan kamu görevlileri eğitimsizdir 5 bizzat ben bir okulda ders vermeye çalışırken sempatizan okul müdür ve müdür yardımcıları beni kovmamışlardır. ( yaşım ilerlediği için ben olayları yanlış hatırlıyorum , bu arada okul müdürü bugünün parası ile devletten 1600 ytl almıyordu ) 6 yüksek ova kalkışmasını yapanlar arasında eğitimli olanlar yoktu 7 ayrıca terörize olanlara devletin resmi araçlarını tahsis edenler üniversite mezunu değildir. sizin anlattıklarınız böyle bir ruya. tatlı ruyalar sevgiyle 15282[/snapback] Teröre destek veren kişilerin çoğu cahil ve başkalarının himayesi altınta kalan kişilerdir.... Bunları yönlendiren kişiler nekadar akllı olursa olsun geride kalan sürüyü daima cahil bırakırlar... mesale sen bozan kardeşim sen okumu-yazma bilmeyen birisi olsaydın internet ortamından haberin olmazdı. ve daima birilerinin yönlerdirmesiyle hareket ederdin neyseki öyle değilsin istediğin her fikri öğrenebilir.. onlar hakkında bir yargıya varabilirsin... işte eğitimli ve eğitimsiz insan arasındaki fark... SAYGILARIMLA
  6. Doğuda eğitim seferberliği başlatmalı ve ordaki insanları eğitimle kazanmalı ve böylece onlarda eğitimli kişiler olarak anlayacaklardır PKK saçmalığını doğudaki insanların refah seviyesini artırım ordaki gençlere geniş iş imkanları vermeliyiz ki teröre pirim vermemeliyiz.....
  7. Her fert din ve diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası mekteptir. Fakat nasıl ki her hususta yüksek mektep ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazımsa, dinimizin hakikatini tetkik, tetebbu ilmi ve fenni kudretine sahip olacak güzide ve hakiki ulema yetiştirecek yüksek müesseselere sahip olmalıyız. (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c. 2, s. 86 (Atatürk'ün Düşünce Yapısı, G.Tüfekçi, s. 117) Büyük bir inkılap yapan Hazreti HZ.hz.muhammed (sav)'e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir.Şemsettin (Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, s. 4) O, Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. O'nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar O, ölümsüzdür. (Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri (Atatürk ve Din Eğitimi, A. Gürtaş, s. 26) Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. (Atatürk'ün S.D. II, 1923, s. 127 ) Din insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer. İnsana hüzün verir... Bu dinlerin en sonuncusu elbette en mükemmelidir. İslam Dini hepsinden üstündür. (Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s. 196) Bizim yüce dinimiz, her Müslüman erkek ve kadına araştırmayı farz kılıyor ve her Müslüman, bu dine bağlananları aydınlatmakla vazifelidir (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. II, s. 144) Ben size kaynak veriyorum ATATÜRKÜN kendi kitapları siz diyorsuniz ki yalan inanmıyorsanız açın okuyun sayfa numaraları yazıyor
  8. Türkiye Cumhuriyeti, Anayasamız'da belirtildiği üzere "laik"bir devlettir. Laiklik tarihte ve günümüzde zaman zaman yanlış anlaşılmış ve yanlış uygulanmış bir ilkedir. Bu nedenle bu ilkeyi ve sonuçlarını detaylı olarak incelemekte yarar vardır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, laiklik ilkesinin temel amacı, toplumda inanç ve ibadet özgürlüğünü tesis etmektir. Laiklik, devletimizin vatandaşlarını bir dini benimseme, bu dinin gereklerini yerine getirme ya da getirmeme konusunda kendi vicdanları ile başbaşa bırakmak ve onlara özgür bir seçim yapma şansı vermektedir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin her vatandaşı, sahip olduğu inanca göre özgürce yaşama ve ibadet etme imkan ve güvencesini bulacaktır. 1938 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin Onbeşinci Yılı kitabında da, Atatürk'ün sağlığında benimsenen 'Laiklik Prensibi', şu şekilde izah edilmiştir: Milli ve içtimai hayata ferdin dinsiz, şu veya bu itikat sistemine mensup oluşu, milli ve içtimai vazifesi bakımından ne bir kusur, ne de bir fazilet sayılamaz. Türkiye'de dinin dünya işlerinden ayrı tutulduğu, Laikliğin ilan olduğu andan itibaren, hiç kimse, hiçbir ibadete icbar edilemez. Hiç kimse vicdanının ilhamı ile kabul ettiği ibadetten men olunamaz. 55 Dikkat edilirse aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sahip olduğu bu laiklik modeli, İslam Dininin özüne de son derece uygundur. Çünkü İslam, inanç için özgür iradeyi ve vicdani bir kabulü şart koşar. Bir insanın İslam'ı din olarak benimsemesi tamamen kendi özgür iradesi ile olmalıdır. İslam'ı kabul ettikten sonra da, Kuran'da emredilen ibadetleri uygulaması ya da men edilen yasaklardan (hırsızlık, cinayet gibi toplumsal bir suç oluşturmuyorsa) sakınması tamamen şahsın kendi vicdanıyla olmalıdır. Elbette Müslümanlar birbirlerini Kuran'da anlatılan ahlaki vasıfların uygulanması için uyarabilir, teşvik edebilirler. Ama asla bu konuda bir zorlama yapılamaz, kişi baskı yoluyla dini uygulamaya yönlendirilemez. Kısacası laiklik, bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetini güvence altına almaktır. Atatürk'ün laiklik fikrini açıklayan Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil de konuyla ilgili olarak şunları söylemiştir: En canlı cephesi ve en kısa ifadesiyle laiklik, din hürriyetini ve bundan doğan vatandaşlık haklarını düşmanlarına karşı korumaktır. Devlet hayatında laikliğin gayesi budur. Laik devlet, din hürriyetini ve dindarı her çeşit saldırıya karşı koruyan devlettir. Prof. Dr. Hamza Eroğlu da laikliği, 'din hürriyetinin ve bundan doğan hakların korunması ve teminatı' için zorunlu bir şart olarak göstermektedir.56 Bunun aksi bir devlet modeli varsayalım. Örneğin insanların zorunlu olarak Müslüman ya da Hıristiyan yapıldığı bir ülkeyi düşünelim. Dahası bu dinlere inanan kişilerin, dinlerin kurallarına göre yaşamaları için de zorlandıklarını farz edelim. Diyelim ki söz konusu devlet modeli, toplumdaki insanları namaz kılmaları ya da kiliseye gitmeleri için devletin kolluk kuvvetleriyle zorlasın. Ya da biraz daha 'ılımlı' bir yöntem benimseyip, namaz kılanlara ya da kiliseye gidenlere ödül versin. Böyle bir devlet laikliğe tamamen aykırı bir devlet olacaktır. Dahası, bir o kadar da İslam'a ve Kuran ahlakına aykırı olacaktır. Bunun nedeni, zorla ya da menfaat karşılığı elde edilen bir dini inancın ya da ibadetin, İslam'a göre hiçbir değerinin olmayışıdır. Çünkü inanç ve ibadet, Allah'a yönelik ve Allah rızası için olduğunda bir değer taşır. Eğer devlet, insanları inanca ve ibadete zorlayacak olursa, bu durumda insanlar devletten korktukları için dindar olurlar. Bu ise Allah katında makbul olmayan bir dindarlıktır. Din açısından makbul olan, vicdanların tamamen serbest bırakıldığı bir ortamda dinin yaşanmasıdır. Bu nedenledir ki, devletimizin sahip olduğu laiklik ilkesi, hem vicdan özgürlüğü gibi temel bir insani değere hizmet ettiği, hem de bu değere büyük önem veren İslam Diniyle uyum içinde olduğu için, her Türk vatandaşının benimsemesi ve savunması gereken bir ilkedir. Atatürk, laiklik ilkesini şöyle açıklamıştır: Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz de dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, devlet ve millet işleri ile karıştırmamaya çalışıyoruz. Kaste ve eyleme dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. 57 Türkiye Cumhuriyeti'nde her ergin kişi dinini seçmekte hür olduğu gibi, bir dinin töreni de serbesttir. Yani, ayin (ibadet) hürriyetine dokunulamaz. Tabiatıyla ayinler (ibadetler), asayiş ve genel ahlak kurallarına karşıt olamaz; politik nümayiş şeklinde yapılamaz. Türkiye Cumhuriyeti'nde herkes Allah'a istediği gibi ibadet eder. Hiç kimseye dini fikirlerinden dolayı bir şey yapılamaz. Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dini yoktur.58 Laiklik ilkesinin temel amacı, toplumda inanç ve ibadet özgürlüğünü tesis etmektir. Atatürk'ün de bu açıklamalarından da anlaşıldığı gibi laiklik; kelime manasıyla, dinsizlik veya din düşmanlığı değildir. Laikliği dinsizlik veya dine sırt çevirme olarak algılayan art niyetli kişilere en güzel cevabı yine Atatürk vermiştir: Laik hükümet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz. 59 Bir Fransız gazeteciyle yaptığı ropörtajda, kendisine sorulan, 'inkilapların dine karşı nasıl bir tutum içerisinde olduğu' sorusuna da şu cevabı vermiştir: Siyasetimizi, dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz. 60 Devletimizin sahip olduğu laiklik ilkesi, hem vicdan özgürlüğü gibi temel bir insani değere hizmet ettiği, hem de bu değere büyük önem veren İslam diniyle uyum içinde olduğu için, her Türk vatandaşının benimsemesi ve savunması gereken bir ilkedir
  9. ALLAHIN OLMADIĞINI SÖYLEMEK BENCE ASIL ŞAÇMALIKTIR BİZİ ALLAH YARATMADI DİYENLERE SİZİ KİM YARATTI OZAMAM DOĞA ANA MI??? BAZEN İNSANLAR KOLAYINA KAÇIP BİLDİĞİ İNANDİĞI ŞEYE İNANMAZLIKTAN GELEBİLİYOR DİYOR Kİ HERKESİ KANDIRIYORUM AMA ASIL KENDİNİ KANDIRIYOR
  10. SENİN CEVABINLA NE ALAKASI VAR KARDEŞİM BEN SANA HERŞEYİ KAYNAKLARI İLE TARİHLERİYLE SUNUYORUM SEN ÇIKMIŞ OLMAZ DİYORSUN HERHALDE OKUDUĞUNU ANLAMIYORSUN BEN SANA ATATÜRKTEN BAHSEDİYORUM SEN ÇIKMIŞ TAYYİP DİYORSUN
  11. atamizindeyiz

    ABD BAŞINA GELENLER

    ABD BU ARALAR KASIRGAYLA UĞRAŞIYOR ŞEHİRDE İNSANLAR AÇ SEFALET İÇİNDE IRKÇILIK TARTIŞMALARI VAR YAĞMA OLAYLARI AYNI IRAKIN OLAYLARININ KOPYASI BU ALLAHIN ADALETİ Mİ? YENİ BİR TARTIŞMA DAHA ABD KASIRGAYA AYIRACAĞI BÜTÇEYİ IRAK İŞGALİNE AYRILMIŞ
  12. Vefatından bu yana Atatürk hakkında pek çok yazı ve eser kaleme alınmış, konferanslar ve toplantılar düzenlenmiş, çeşitli yorum ve değerlendirmeler yapılmıştır. Şüphesiz Atatürk; tarihin şahit olduğu en büyük komutan ve devlet adamlarından biridir. Bunu tüm dünya kabul etmektedir. Atatürk'ün saydığımız bu özellikleri, aslında onu tanımak için yeterli unsurlardır. Ancak Atatürk'ün, bütün bu üstün özelliklerinin yanı sıra hayatında ve davranışlarında önemli yer tutan, onun sosyal yönünü ve karakterini belirleyen İslam ahlakından kaynaklanan pek çok özelliği bulunmaktadır. Tevazusu, hoşgörüsü, barışçı ve uzlaşmacı kişiliği, duygusallıktan uzak, akılcı yapısı, ahlak anlayışı, dinine karşı olan hassasiyeti, kararlılığı, giyim ve kuşamına, temizlik ve bakımına, sanat ve estetiğe verdiği önemi bunlar arasında sayabiliriz. Sadece TBMM'nin açılışı için hazırlattığı bildiri ya da Balıkesir'de verdiği hutbe bile, tek başına Atatürk'ün dindar kişiliğini gözler önüne sermek için yeterlidir. TBMM'nin Açılış Bildirisi Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü açılmıştır. Bu açılışın 21 Nisan 1920'de tüm Türkiye'ye gönderilen bildirgesi, bildirgeyi kaleme alan Atatürk'ün samimi dindarlığını açıkça gözler önüne seren tarihi bir belge niteliğindedir: 1. Allah'ın yardımıyla 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır. 2. Vatanın bağımsızlığı, yüksek halifelik ve saltanat makamının kurtarılması gibi çok önemli vazifeleri olan Meclisin açılış gününü, Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün kutsallığından faydalanmak ve açılmadan önce sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazı kılmak, Kuran ve namazın nurlarından faydalanmaktır. Namazdan sonra Peygamberimiz (sav)'in sakalı ve sancağı el üstünde olduğu halde Meclis binasına gidilecektir. Camiden buraya kadar olan merasim için Kolordu Komutanlığı'nca özel olarak askeri tertibat alınacaktır. 3. O günün kutsallığını güçlendirmek için bugünden başlayarak valiliklerde, vali beyefendinin düzenlemesiyle hatim indirilecek, muhayiri şerif okunacaktır. Hatmin son kısımları Cuma namazından sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır. 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası 4. Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı biçimde bugünden başlanarak muhari ve hatm-i şerif okutularak Cuma günü ezandan önce selavat verilecek ve hutbede halife padişahımızın adı söylenirken, padişahımızın ve topraklarımızın bir an önce kurtuluşu ve mutluluğa erişmesi için dua edilecektir. Cuma namazı kılındıktan sonra hatim duası yapılarak yüce halifelik ve saltanat makamının ve bütün yurdun kurtulması uğrundaki milli çalışmaların kutsallığı ve milletin her bireyinin kendi temsilcilerinden oluşan Büyük Millet Meclisi'nin vereceği vatan görevlerini yerine getirmesine ilişkin vaazlar verilecektir. Sonunda halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, mutluluğu ve bağımsızlığı için dua edilecektir. Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi balkonunda milletvekilleriyle birlikte. (11 Ocak 1921) Bu dini ve vatani törenin arkasından camilerden çıkıldıktan sonra bütün yurtta hükümet konaklarına gelinerek Meclisin açılmasından dolayı kutlama yapılacaktır. Her tarafta Cuma namazından önce Mevlid-i Şerif okunacaktır. 5. Yüce Allah'tan tam başarı dileriz." Beş maddeden oluşan bu bildirgenin her maddesi Atatürk'ün samimi, dindar kişiliğinin açık birer ifadesidir. '... Halbuki Elhamdülillah, hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız....' (16 Mart 1923, Adana Türk Ocağı, esnaf ve sanatkarlarla toplantı) Balıkesir Hutbesi Atatürk bütün yaşamını cephelerde mücadele etmekle geçirmiş, Kurtuluş Savaşı'na tek başına yön vermiş, Türk Ordusunun başına geçmiş ve büyük bir zafere imza atmış büyük bir komutandır. Atatürk'ün din konusundaki samimiyetini ve dinine olan bağlılığını ortaya koyan diğer bir tarihi delil de onun çıktığı bir yurt gezisi sırasında Balıkesir'de vermiş olduğu hutbedir. Atatürk, bu hutbeyi, 7 Şubat 1923 tarihinde Zağanos Paşa Camii'nde vermiştir: Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe, memur ve Resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kuran-ı Azimüşşan'daki ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer İlahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Çünkü bütün İlahi kanunları yapan Cenab-ı Hak'tır. Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber mesaisinde iki dara yani iki haneye malik bulunuyordu. Biri kendi hanesi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Efendiler... camiler; ibadet ve itaatle beraber din ve dünya için neler yapmak gerektiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni, başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir. İşte bizim burada din ve dünya için, istikbal ve istiklalimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Milli emelleri, milli iradeyi yalnız bir şahsın düşüncesinden değil, bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bilinmesi neticesinden çıkarmak gerekir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim. ... Efendiler! Hutbe demek halka hitap etmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur. Hutbe denildiği zaman bundan birtakım manalar ve mefhumlar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi irad eden hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber zaman-ı saadetlerinde hutbeyi kendileri verirlerdi. Gerek Peygamber Efendimiz gerekse Hulefayı Raşidin'in hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, gerek peygamberin gerekse Hulefayı Raşidin'in söylediği şeyler, o günün meseleleridir. O günün askeri, idari, mali, siyasi ve içtimai konularıdır. İslam ümmeti çoğalıp, İslam memleketleri genişlemeye başlayınca, Cenab-ı Peygamber ve Hulefayı Raşidin'in hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin irad etmelerine imkan olmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım zevatı memur etmişlerdir. Bunlar herhalde ileri gelenlerin en büyüğü idi. Atatürk'ün önderliğinde yürütülen ve büyük bir zaferle neticelenen Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında, Türk Milleti'nin inançlı tavrının çok büyük bir rolü olmuştur. Genç-yaşlı demeden büyük fedakarlıklar gösteren Türk insanı, vatanın müdafasına önemli bir katkıda bulunmuştur. Üstteki resimde Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara'da askeri bir fabrikada mermi yapan, ninesi ve torunlarıyla fedakar Türk kadınları görülüyor. (sağda üstte resim) Kurtuluş Savaşı'nda Cephane Taşıyan Kadınlar, Halil Dikmen (Ankara Resim ve Heykel Müzesi, 1933) Vatana, millete hizmet edenleri daima takdir eden Atatürk, Milli Mücadele'yi destekleyen Amasya Müftüsü Kamil Efendi ile görüşürken, 22 Kasım 1930 (sağ alt resim) Köyün Geriye Alınması, Sami Yetik (İstanbul Askeri Müze, 1934) Onlar cami-i şerifte ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için ne söylemek gerekiyorsa söylerlerdi. Bu tarzın devam edebilmesi için bir şart lazımdı. O da milletin reisi olan zatın halka doğruları söylemesi ve halkı aydınlatması; halkı, umumi ahvalden haberdar etmek son derece ehemmiyetlidir. Çünkü herşey açık söylendiği zaman halkın dimağı faaliyet halinde bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek, şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir... Sivas Kongresi sırasında milli teşkilatlanmaya destek olan Sivas Kadısı Hasbi ve Erzincanlı Şeyh Fevzi Efendilerle Hutbeden maksat, halkın aydınlatılması ve doğru yolun gösterilmesidir. Başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hatta bin sene evvelki hutbeleri okumak, insanları cehl ve gaflet içinde bırakmak demektir. Hutbeyi okuyanın her halde halkın kullandığı dili kullanması lazımdır. Geçen sene BMM'de irad ettiğim bir nutukta demiştim ki: 'Minberler halkın dimağları, vicdanları için bir feyz menbaı, bir nur menbaı olmuştur.' Böyle olabilmesi için minberlerde aksedecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, fenni ve ilmi hakikatlere uygun olması lazımdır. Hatiplerin siyasi, içtimai ve medeni ahvali her gün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinler verilmiş olur. Binaenaleyh hutbeler tamamen Türkçe ve zamanın icaplarına uygun olacaktır.15 Atatürk'ün dindarlığının önemli bir göstergesi de; elbette ki vatanın müdaafası için verdiği mücadelesidir. Atatürk bütün yaşamını cephelerde mücadele etmekle geçirmiş, Kurtuluş Savaşı'na tek başına yön vermiş, Türk Ordusunun başına geçmiş ve büyük bir zafere imza atmış büyük bir komutandır. İslam yurdu olan güzel vatanımızın düşmanın eline geçmemesi için herşeyi göze almış ve yıllarca mücadele etmiştir. Atatürk'ün önderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı'nı büyük bir inançla gerçekleştiren Türk Milleti'nin tavrı, aşağıdaki Kuran ayetiyle büyük bir uyum içindedir: Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (Bakara Suresi, 190) Atatürk'ün Günlüğünden Bazı Notlar Mücadelesinde destek ve yardımı her zaman Allah'tan isteyen Atatürk, her fırsatta Kuran okutup dua etmeye önem vermiştir. Üstelik bu konuyla ilgili deliller Atatürk'ün kendi el yazısıyladır. Gençliğinden itibaren günlük tutma alışkanlığı olan ve bu alışkanlığını Büyük Taarruz döneminde de sürdüren Atatürk'ün notları, bize onun samimi inancını gösteren önemli delillerdendir. Aşağıda Atatürk'ün günlüğünden konumuzla ilgili bazı bölümleri aktarıyoruz : Mücadelesinde destek ve yardımı her zaman Allah'tan isteyen Atatürk, her fırsatta Kuran okutup dua etmeye önem vermiştir. Resimde ordularımızın muzafferiyeti için TBMMönünde Abdullah Azmi Efendi tarafından okunan dua görülüyor. (28 Mayıs 1922) 9 Mart 1922, Perşembe - Sivrihisar Saat 8'e doğru (akşam) İsmet Paşa geldi. Evvela yemek. Yemekten sonra 10 Mart için program kararlaştırıldı. Siyasi durum hakkında... bilgi verdim. Ondan sonra hafıza Kur'an okuttuk. 10 Mart 1922, Cuma - Aziziye Saat 5 (akşam) Aziziye, yorgunluk hissettim... Bir saat kadar uyudum. Sonra vücudumu süngerle sildim. Yeterli istirahat etmiştim. İsmet, Yakup Şevki ve Selahattin Paşalar gelmişlerdi. Beraber yemek yedik. Bazı telgraflar gelmişti, gördüm. Hafıza Kur'an okuttum. Saat 10'da gittiler. Benim notları yazıyorum. Biraz kitap okuduktan sonra yatacağım. Yarınki planımız üç tümenin teftişidir. 17 Mart Cuma - Akşehir Tayyare bölüğünü teftiş. Fazıl Bey ve diğer bir pilot uçtu. Fransızlardan alınan 14 tayyare Adana'ya gelmişti... İki tayyare uçurmak istedik. Motorları işletmek güç oldu. Biri uçabildi. Karargaha dönüş. Saat 8'e kadar yalnız kaldım. Mustafa Abdülhalik Bey geldi. Hafıza Kur'an okuttuk. İsmet Paşa da geldi. Yemekten sonra gittiler. Ankara Vilayet Konağı kapısının önünde Nevşehirli Hasan Fehmi Efendi tarafından yapılan duayı dinlerken (27 Aralık 1919) TBMM önünde Ramazan Bayramı münasebetiyle ordularımızın başarısı için yapılan dua ve bayram merasimi (6 Mayıs 1920) 20 Mart Pazartesi-Akşehir Müdafaa-i Hukuk heyeti, İhsan, Fahrettin Paşalar geldi. İhsan Paşa (Ali İhsan Sabis) şikayet etti. Haksızdır. Açık konuştum. Otomobille gezdim. İsmet Paşa'ya gittim. Beraber bize geldik. Fahrettin (Altay) Paşa ve kurmayını yemeğe davet etmiştim. Hafıza Kur'an okuttuk. 24 Mart Cuma - Akşehir Mütareke teklifini Celal Bey bildirdi. Cuma namazında hafız Ulucami'de mevlüt okudu... Gece yarısından sonra saat 5'e (sabah) kadar Ankara'da Bakanlar Kurulu ile görüşme yaptım..."16 Atatürk Çanakkale Savaşı'nın başarıya ulaşmasının nedeni olarak Allah'a ve dine olan bağlılığı göstermektedir Çanakkale muharebelerinde Atatürk'ün emrinde çarpışan, daha sonra Atatürk Anafartalar Grup Komutanı olunca onun yerine 19. Tümen Komutanı olan Albay Şefik Aker, tarihi bir anısını şöyle anlatır: 8/9 Ağustos (1915) gecesi bana 19. Fırka Komutanlığı'nı teslim edip Anafartalar Grubu Komutanlığı'na idareye giderken, Atatürk benim sol yanımda idi. Ağzından çıkan bir fısıltı dikkatimi çekti. O'nun selamet ve başarı için Allah'a fısıltı ile niyazda bulunduğunu görmüş ve anlamıştım. 17 Anafartalar Grubu Komutanı Atatürk muharebe arkadaşlarıyla. Atatürk'ün bu güzel tavrı, 'Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler.' (Al-i İmran Suresi, 160) ayetinde tarif edilen mümin karakterinin güzel bir örneğidir. Çanakkale Savaşı sırasında kahraman ordumuzun da manevi gücüyle ayakta kaldığını gören Atatürk, askerlerimizin kararlılıklarını şöyle belirtmiştir: Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur (yılgınlık) bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran'ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler, kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi'ni kazandıran bu yüksek ruhtur. 18 Bu iman vesilesiyledir ki, Türk Ordusu Çanakkale'de 250 bin şehit vermesine rağmen en ufak bir gerileme ve sarsılma göstermeden kahramanca mücadele etmiştir. Çanakkale'de şehit ve gazi olan askerlerimizin bu üstün ahlakı, aşağıdaki Kuran ayetinin de bir tecellisidir: Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (Enfal Suresi, 45) Allah'tan başkasından korkmayan ve şehit olmayı en yüksek mertebe kabul eden Atamız, aynı duyguları ordumuza da aşılamıştır. Üstte Büyük Taarruz'a hazırlanan askeri birliklerin TBMM önündeki geçit töreni görülüyor. Atatürk de, şehadeti ve gaziliği en büyük onur ve en yüce makam bilen kahraman Türk Ordusuna şu sözlerle hitap etmiştir: Türk Ordusu! Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldırmadığı demir gibi temiz kalbinle düşmanı sonunda alt eden büyük gayretin için gönül borcumu ve teşekkürümü söylemeyi kendime aziz bir borç bilirim. 19 Allah'tan başkasından korkmayan ve şehit olmayı en yüksek mertebe kabul eden Atamız, aynı duyguları ordumuza da aşılamıştır. Bir Kuran ayetinde iman edenlerin bu güzel özelliklerine şöyle dikkat çekilir: 'Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun"dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir"diyenlerdir.' (Al-i İmran Suresi, 173) Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (Enfal Suresi, 45) Atatürk'ün İslam'da Vicdan Özgürlüğü Konusundaki Yorumu İslamiyet insanları din ahlakına uymaya çağırır. Kabul edenin mükafatı veya kabul etmeyenin cezası Allah katındadır. Müslümanlara bu konuda düşen görev, sadece insanları Allah yoluna çağırmaktır. Uyup uymamak kişinin kendi seçimidir. Atatürk'ün bu konuyla ilgili olan şu sözleri, Kuran ahlakına tamamen uymaktadır: Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz, dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz. 20 İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur. M. Kemal Atatürk Atatürk'ün söz konusu laiklik tarifi İslam'ın ruhuna ve amacına tamamen uygundur. Kuran-ı Kerim'de, bir kimsenin dini kabul etmesinin kendi kararı olacağı, dini kabul etmezse bunun için kendisine zorlama yapılamayacağı şöyle bildirilir: Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)
  13. Abdülmelik Fırat -------- Hak-Par Genel Başkanı ''MİT, PKK'yı kurdurtarak Kürt sorununu bataklığa sapladı'' DP ve DYP'de milletvekilliği yapan Abdülmelik Fırat, 11.02.2002 tarihinde Hak ve Özgürlükler Partisi'ni (Hak-Par) kurdu. Şeyh Sait'in torunlarından olan Fırat, Kürt sorununun federalizm sistemiyle çözüleceğine inanıyor; bu çerçevede de parti olarak bir kampanya başlattı. - Sizi DEHAP’la ayıran en önemli özellik nedir? DEP-HADEP-DEHAP gibi partiler PKK’nın kurdurttuğu partilerdir. PKK, Türkiye’deki derin devletle, Kürt sorununu bataklığa sürüklediği için; biz, yurtsever Kürt halkının temsilcileri olarak siyasi harekete giriştik. Biz kitle partisiyiz ve adil, hoşgörülü bir ülke istiyoruz. Bize göre PKK’yı kurduran gladyo-derin devlettir. Türk-Kürt sorununda dejenere etmeye muvaffak oldular, yani bataklığa sürüklediler. Bugün aydınlar dahi Kürt sorununu tartışırken, PKK endeksli konuşuyor. Oysa Kürt aydınlarının yüzde doksanından fazlası PKK siyasetine karşıdır. Bu aydınlarımızın çoğu da zaten konuşamıyor, çünkü terörle karşı karşıya kalıyorlar. Hikmet Fidan olayı da bunun en son örneğidir. DEHAP’tan bir heyet, Kürt sorununu konuşmak, birlikte hareket etmek için bizi ziyaret etti; bizse, “İllegal bir örgütten bağımsız hareket ederseniz, demokratik çerçeveler içinde konuşabiliriz” dedik. Ama Hikmet Fidan olayından sonra konuşamayacağımızı anladık. - “PKK’yı Türk gladyosu kurdurttu” diyorsunuz. Kimdir bu gladyo? Bunu Öcalan da yazdığı kitapta kendisini MİT’ten zor kurtardığını söylemiştir, ayrıca MİT’ten emekli olanların hatıratlarını yazıya dökenler de anlatmıştır. Ayrıca, PKK’yı MİT’in kurdurttuğu, özellikle MİT’ten emekli olanların sohbet esnasında verdikleri bilgilerdir. PKK sayesinde, Kürt sorununun terör hareketi içinde kalması sağlanmaya çalışılmıştır. ( TEMPO DERGİSİNDEN ALINMIŞ BİR RÖPORTAJ) HAFTALIK DERGİYİ OKURKEN BU YAZI DİKKATİMİ ÇEKTİ VE SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.