kralx tarafından postalanan herşey
-
akıl insanın tanrısımıdır
Kendilerinden emin değilllerki. Amaçları bile yok. Aslında bir çelişki ve kısır döngü içindeler.. İnanmasakmıi retmi etsek, nasıl taş atsak, ne yapsak..?? Büyük bir kaos ve bunalım içindeler.. Buradan öyle görünüyor.. Darwinde na yapacağını şaşırmıştı.. Kah kendi teorisini çürüttü, kah ıkıldı, kah sıkıldı göçtü gitti.. Geride bıraktığı ise; Talihsiz ve içi boş fikir yumağı.. Fikir yumağı diyorum çünkü gerçekten yumak ve birbirine karışmış, tutarsız, karmaşık, delilsiz, ilimsiz fikirler.. Saygılar-Sevgiler..
-
ALLAH YOKTUR!
Yamyam benim yazımda konuyu çarpıtıcı hiç bir sözcük yoktur.. Aksine yazıya cevap veremeyince sen bu şekilde çarptırmışsın.. Arı ve bal konusunda ne kastettiğini bütün okuyanlar biliyor.. Cevabım çok net ve açıktır.. Saptıran sensin.. Şöyleki; Yazdığım yazılara cevap vermemişsin, beni hedef almışsın, buna psikolojide kaçış derler.. Yani konuyu yazıdan bana yönlendirmişsin... Ama okuyanlar işi biliyorlar.. Işığı henüz bize ulaşmayan yıldızları da açıkladım.. Dedimki belki evrende bir denge topudur herbiri.. Bir yaratılışta birden çolk hikmet vardır.. Anla....... Saygılar...
-
KURBAN
Orucun dinsel yönü olduğu gibi, sosyal yönüde vardır. Devletin düzenleme yapma yetkisi ve hakkı vardır.. Daha derli toplu ve daha düzgün kurban kesme mekanları ouşturabilir, halkı bir çok konuda bilinçlendirebilir.. Saygılar-Sevgiler...
-
Ramazan öncesi
Oruç allah için tutulur.. Onun mükafatı da Allah katındadır.. Bunu Allah diyor.. Ayrıca oruç Allahın emridir, insanların kendi uydurdukları bir tapınma değildir.. Yukarda da dediğim gibi, İlk insandan bu güne oruç bütün mi,lletlere emredilmiştir.. Sen hala yazıyı okumayıp kendi yazdığın copy-pastenin etkisi altındasın.. Orucun hikmetleri arasında bir çok hikmet sayılabilir.. 1- Sosyal huzur 2- Kaynaşma 3- Barış 4- Yardımlaşma 5- Kardeşlik vs..vs.. Saygılar-Sevgiler...
-
Rakamlarla Din
İnancını öğrenebilirmiyim yamyam.. Daha sağlıklı bir tartışma olması açısından sordum.. İstersen yanıtlamayabilirsin..
-
SEVGİ
Bir yerde, korkutulma yoksa orada huzur da yoktur.. Örneğin hukuğumuzda, cezalar olmasa ve bu cezalarla insanlar korkutulmasa ortalık vuran kırana olacaktır. Bunu hiç biriniz reddedemezsiniz.. Refah için kural şarttır ve kuralları uygulayıcı makamlar vardır.. Kurallara uymadığınız zaman, yaptırımlar olmalıdır, değilse kurala ne gerek var.... Bizler koyun sürüsü değilizki, gerçi koyun sürülerinde de bir kural vardır, bütün koyunlar bir lidere bağlıdır.. Sürüden ayrıldığı zaman kurda kuşa yem olur... Şimdi uçurumdan atlayan koyunları araya sıkıştıracaksınız ama sadece komedi olur.. Birde inançlara sürü psikolojisidir diyeceğinizi düşünüyorum.. İnsan sürüsüyle başka sürüleri karıştırmayın.. Her akımda bir sürü olgusu vardır.. Ateislerde sürüsüyledir, inananlarda...)) Varmı birbirini atan satan.. Olsada nadirdir... Evet Allah kullarına en merhametli olandır.. Fakat bizleri kötülük yapmamamız için uyarmıştır... Eğer merhametli ve sabırlı olmasaydı, şu forumdaki bir çok yazıya binaen kafanıza bir taşı cuuup indiriverirdi...)) Burası geçekle karışık şakaydı... anladıysanız tabiki....!! Saygılar-Sevgiler. Yaptığımız taktirde de sonucunu bize açıklamıştır..
-
Rakamlarla Din
Valla ben şahsım adına cehenneme girmemek için mücade ediyorum.. Sen şenlen orada...
-
Ramazan öncesi
Aziz bey geocities kaynaklı bu copy pastenizi şöyle cevaplandırayım.. Önceki çok tanrılı dinlerde de orucun varlığı.. Orucu daha da destekliyor... Demekki sadece islam da değilmiş.. Çok tanrılı dinlerdeki oruç tutma geleneği, gene Allahın gönderdiği dinlerden sıçramıştır.. Çünkü oruç ilk insandan buyana vardı.. Birde Peygamber Kuran'a eklemediyse yazıyor orada.. Siz ne derseniz diyin, Alahüteala, meydan okuyor, Kuran'a benzer bir kitap yazabilirseniz yazın... Kuran'ı Kerim insan sözü değildir... !!! Peygamberin sözleri zaten ayrı sınıflandırılmış ve adına HADİS-İ ŞERİF denilmiştir......................... Saygılar-Sevgiler...
-
Rakamlarla Din
İşte bu bahsettiğiniz inanç sistemine takliti iman denir.. Takliti iman bir sürü tehlikeyle yüzyüzedir. Yani bir inançsız kadar tehlikededir.. Takliti iman, kalbe yansımaz.. Allahın istediği iman hakiki imandır.. Bu çerçevede inannıyoruz diyen bir çok insana bakarsanız; 1- İnandığı dinde içki haramdır, ama o içer.. 2- Namaz kılmak farzdır, ama o kılmaz.. 3- Kumar haramdır, o oynar.. 4- Mahrem yerlerini gizlemesi emredilmiştir, o açar.. 5- Oruç tutmak farzdır, tuttuğu orucun oruçla lakası yoktur, tabi tutuyorsa 6- Din iyiliği emreder, o şer fışkırtır.. 7- Zekat farzdır, o bir kuruş verme... Bunlar uzar gider.. ee ne farkı kaldı inanmayandan...!!!! Son nefeste imansız gitme tehlikesi vardır.. İşte sorguladığınız adalet, bunlar göz önünde bulundurularak sorgulanırsa sonuca daha çabuk ulaşılacaktır... Saygılar-Sevgiler...
-
KURBAN
Yamyam bu, iletini destekliyorum. Gerçi imamlarımız camilerde gereken bilgiyi veriyorlar ama. Sanırım bu mesele imamlarla halledilecek bir mesele değil. Daha kapsamlı bilinçlendirme yöntemine gidilmesi gerekir.. Saygılar-Sevgiler...
-
akıl insanın tanrısımıdır
Sevgili pejmurde çok güzel bir konu açmışsın. Ateistler diyorki; Biz Allah yoktur demiyoruz, onu reddediyoruz.. Bu söz onlara aittir.. Burada akılla uyuşan bir mantık görebilen varmı arkadaşlar. Allah yok demiyoruz sözünün devamına hangi söz gelir..? Yoktan başka herşey öylemi.. Bu durumda Allah vardır demek istiyorlar.. Sonra da çıkıp dinler insanların korkularını savmak için üretilmiş mistik kavramlardır diyerek, bir laf çorbası yapıyorlar.. Laf çorbası diyorum çünkü gerçekten çorba.. Kelime oyunu ve kavram kıvrımlarıyla bir estantane oluşturup, cümle oluşturduklarını zannederek, önümüze sürüyorlar.. Tabi bilgisi zayıf insanlar da bir bakıyorlar, yaldızlı, entellektüel bir yazı.. Yazının içine girmeden kafalarında bir ana şekil oluşturup gidiyorlar.. Pejmurdenin dediği gibi, korkanlar sadece inananlarmı..)) Madem korku inancı doğurmuştur, şu an ben neden korkuyorum..?? Saygılar-Sevgiler...
-
ALLAH NİYE KENDİSİNE TAPMAMIZI İSTİYOR?
Cevap veri,lemeyecek bir yazımı yazdığınızı zannettiniz.. İnfidels kaynaklı yazınıza; Resulullah (sas), Yahudilerin oyununu onlara anlattı. Beni Nadir kabilesinin ülkelerini bırakmaları için Hz.Hz.Muhammed b. Mesleme'yi gönderdi. Onlara on gün mühlet verdi. Sonra Beni Nadir'i muhasaraya aldı ve onları oradan çıkardı. Böylece Beni Nadir, yurtlarını bırakıp çıktılar. Onlardan bir kısmı Hayber'e indi. Bir kısmı ise Şam'a yakın Ezruat'a gidip yerleştiler. Bununla Medine, Yahudi fitnesinden temizlenmiş oldu. Medine'de kendi ahidlerini bozmayan Beni Kureyza Yahudilerinden başka hiç bir kimse kalmadı. Bundan dolayı Resulullah, onlara herhangi bir taarruzda bulunmadı. Beni Kaynuka ve Beni Nadir'in başına gelenleri de görünce sevgi gösterilerinde bulundular. Ancak bu sevgi, müslümanların gücünden korktukları için zoraki bir sevgi idi. Kendilerine fırsat düştüğü, müslümanları ortadan kaldırmak için çeşitli kabilelerden müteşekkil bir ordunun meydana getirildiğini gördükleri zaman, Beni Kureyza Huyey b. Ahtab'ın sözünü dinleyip ahidlerini bozmuşlar ve müslümanları imha hazırlıklarına girişmişlerdi. Çirkin bir şekilde ahidlerini bozarak emânete hiyanetlerini izhâr ettiler. Onun için kabilelerin (Ahzab) gidişlerinden hemen sonra Resulullah ve müslümanlar Beni Kureyza'ya gidip onları onbeş gece ablukaya aldılar. Yahudiler bu onbeş gün müddetince dışarı çıkmaya cesaret edemediler. Barındıkları kalelerin kendilerine fayda vermiyeceğini anlayınca, durumlarını görüşmek üzere kendilerine Ebu Lübabe'yi göndermesi için Resulullah (sas)'e haber gönderdiler. Ebu Lübabe, müttefikleri bulunan Evs Kabilesinden idi. Ebu Lebabe'nin geldiğini gören Beni Kureyza'lıların erkekleri onu karşıladılar. Kadın ve çocuklar da onu ağlayarak, feryad ve figan ederek karşıladılar. Ebu Lebabe bu duruma acıdı. Beni Kureyza; "Ey Ebu Lübabe! Hz.Hz.Muhammed'in hükmünü kabul edelim mi?" dediler. Ebu Lübabe Eliyle boğazını işaret ederek; "Evet kabul edin. Çünkü, eğer kabul etmezseniz hepinizi kılıçtan geçirir" dedi. Ebu Lübabe oradan ayrılınca Ka'b b. Esed bazı teklif ve görüşler getirdi. Fakat onlar bunu kabul etmediler. Bunun üzerine Ka'b; "Artık Hz.Hz.Muhammed'in vereceği hükmü kabul etmenizden başka hiç bir çareniz yoktur" dedi. Bunun üzerine Beni Kureyza sahip oldukları mal ve mülkü arkalarında bırakarak Ezruat'a çıkıp gitmek istediklerini Resulullah'a bildirdiler. Fakat Resulullah (sas), bu tekliflerini kabul etmeyerek vereceği hükmü kabul etmelerini emretti. Bu defa şefaatçı olarak Evs Kabilesini araya koydular. Resulullah (sas); "Ey Evs Kabilesi! Benim ile müttefikiniz arasında hakem olmak üzere sizden birinin hakemliğine razı olur musunuz?" dedi. Evs; "Oluruz" dediler. Resulullah; "O halde işte Sa’ad b. Muaz" dedi. Yahudiler Sa'd b. Muaz'ı seçtiler. Her iki tarafın onun vereceği hükme razı olacaklarına dair anlaşma yapıldı. Sa'd b. Muaz'a güven muamelesi bittikten sonra, Sa'd; Beni Kureyza'nın silahlarını bırakıp dışarı çıkmalarını emretti. Silahlarını bırakıp dışarı çıkınca Sa'd, eli silah tutanların öldürülmeleri, mallarının taksim edilip, kadın ve çocukların mülk edinmelerine hükmetti. Sa'd'ın bu hükmünü işiten Resulullah (sas) şöyle dedi: "Sen onlar hakkında Allah’ın yedi kat gök üstündeki hükmüne uygun hüküm verdin." Sonra Medine sokaklarına çıkma emrini verdi. Hendek kazılmasını emretti. Kazılan bu hendeklere boynu vurulan Yahudiler defnedildiler. Resulullah, Beni Kureyza'nın mallarının, kadın ve çocuklarının beşte biri çıkarıldıktan sonra geriye kalan ganimetleri müslümanlara taksim etti. Bir kısım ganimet ile de müslümanların savaş gücünü artırmak için silah ve at almak üzere Sa'd b. Zeyd el-Ensari’yi Necd'e gönderdi. Böylece Beni Kureyza'nın işi bitirilmiş oldu. Fakat daha işi bitmeyen Hayber Yahudileri en güçlü olanlarıydı. Resul (sas) ile herhangi bir ittifak yapmamış bulunan bu Yahudiler, Hudeybiye anlaşmasından önce Resulullah'a karşı Kureyş ile beraber hareket ediyordu. İslâm Devleti açısından onun varlığı bir tehlike arzediyordu. Hudeybiye anlaşması tamamlanırken Resul (sas), Hayber'e kesin bir darbe vurma hazırlığına girişti. Hayber savaşına hazırlık için halka emir verdi. 100 süvariyle birlikte 1600 kişilik bir ordu Hayber'e yürüdü. Hepsi Allah'ın yardımına güveniyorlardı. Tam bir hazırlık içerisinde Hayber'e gidip, kalelerin önünde durdular. Yahudiler aralarında müşavere ettiler. Selam b. Mişkem'in tavsiyesine göre; mal ve ailelerini Vatih ve Selalim kalelerine, yiyeceklerini de Naim kalesine koydular. Eli silah tutan ve savaşa girebilenler ise Netah kalesine girdiler. Onlarla birlikte kaleye giren Selam b. Mişkem, onları savaşa teşvik ediyordu. Savaşçıların içinde bulunduğu Netah kalesinin etrafında iki ordu birbiriyle karşılaştı. Şiddetli bir çarpışma başladı. O gün müslümanların yaralı sayısının elliye ulaştığı söylenir. Selam b. Mişkem de öldürülmüştü. Yahudi ordusu komutanlığına Haris b. Ebi Zeyneb geçti. Yiyeceklerin bulunduğu Naim kalesinden çıkıp müslümanların çadırlarına hü*** etmek istedi. Fakat Beni Harec bu hareketi püskürttü. Kaleye geri dönmek mecburiyetinde bırakıldı. Müslümanlar kaleyi Yahudilerin üzerine daralttılar. Yahudiler kaleyi can pahasına savunuyorlardı. Günler birbirini kovalıyordu. Resulullah Ebu Bekir'i Naim kalesinin açılmasını temin için gönderdi. Fakat onlar onunla savaşa durunca geri dönmek mecburiyetinde bırakıldı. İkinci gün Ömer'i gönderdi. O da Ebu Bekir'in akibetine uğradı. Allah Rasulü (sas) şöyle dedi: “Yarın bu sancağı Allah’ını ve Rasulü’nü seven, Allah ve Rasulü’nün de kendisini sevdiği ve savaştan geri dönmeyen birisine vereceğim. Allah onun eliyle fethi nasib edecek.” Sonra Ali b. Ebî Talib’i çağırdı ve ona; "Bu sancağı al ve Allah sana fethi verinceye kadar yürü" dedi. Ali, eline sancağı aldı ve yürüdü. Kaleye yaklaşınca çarpışma başladı. Saldırıya geçen bir Yahudi Ali'nin elinden kalkanını düşürdü. Ali (ra) o sırada kalenin yanında bulunan bir kapıyı kendisine kalkan olarak kullandı. Kale fethedilinceye kadar bu kapıyı kalkan olarak kullandı. Sonra o kapıyı, müslümanların üzerinde geçeceği bir köprü yaptı. Naim kalesinden sonra, diğer kaleler teker teker müslümanlar tarafından fethedildiler. En son kale olan Vatih ve Selalim kalelerine sıra geldiğinde, Yahudilerin kalplerini ümitsizlik kaplamaya başladı. Kanlarını ve canlarını bağışlamak üzere Resulullah ile anlaşma teklifini yaptılar. Resulullah (sas), fetih hükmüne göre meyvelerinin yarısını kendilerine bırakıp yarısını da devlete vermek ve arazilerini oturmak üzere kendilerine bıraktı. Böylece Hayber de İslâmî otoriteye boyun eğmiş oldu. Hayber'in başına gelenleri işitince Fedek Yahudilerinin kalplerini korku sardı. Savaş yapmamak üzere mallarının yarısına karşılık anlaşma yaptılar. Resulullah Vadikura yolu ile savaşsız ve kıtalsız olarak Teyma Yahudilerine de cizyeyi kabul ettirdi. Böylece bütün Yahudiler Resulullah'ın otoritesini kabul etmiş ve kendilerinin sahip oldukları otoriteleri sona ermiş oldu. Resul (sas), Arap Yarımadasında kendisini emniyete almış ve otoritesi her türlü emniyete erişmiş olarak yerleşmiş oldu. Not: Byxmen şahsıma hakaret edebilirsiniz ses çıkarmam. Ama Allaha , Peygamberlerine, Kitaba ve islam dinine dil uzatmayın.. Sanırım derdimi anladınız.. Burada kimseye hiçbirşey dikte etmiyoruz... Admini de kışkırtmıyoruz, nitekim adminin kendi gözü, kulağı yorumu var.. Türkiye müslüman çoğunluğun yaşadığı bir ülkedir, bir avuç insanın inançlarımıza küfretmesine razı olamayız.. Saygılar-Sevgiler..
-
GÜZEL BİR TARTIŞMAYA VARSANIZ
Kadınların erkeklerden daha akıllı oldukları şuradan belli; Bir kadının peşinde genellikle birden fazla erkek olur... Bir erkeğin peşinde ise genellikle hiç kadın olmaz.. Buradaki akıl ne diceksiniz... Kadınlar deplasmandan kaçıyor, hep kendi sahalarında oynanmasını ve kendilerinin galip gelmesini istiyorlar.. ve başarıyorlar... Bizler de deplasmana razı oluyoruz... "İstisnalar kaideyi bozmaz...!" Saygılar-Sevgiler..
-
Yakalanma Anı
Benden de eyvallah..
-
Bizi Kabullenemezler
Yılmaz özdili tebrik ederim. İyi irdelemiş...
-
Cumhurbaskanligi
Arkadaşlar gören göz kılavuz istemez.. Neyin ne olduğu ap açık.. Saygılar-Sevgiler..
-
evrim - yaratılış tartısması
Neyse.. Bulguları buraya yaz.. Bizde okuyalım, bilgilenelim...
-
AAA KAFAYI YİCEM YARDIM EDİN
Ne yaparsanız yapın bu sorunun cavabı yok.. Bu soruyu soranlar sırf sorun olmak için çıkarmışlar.. Madem bir bilen var neden o bileni bulmadın..?? Bu soru sorunlardan ibaret.. Yol, su, kanalizasyon ülkemizin zaten sorunu..)) Birde çivtçimiz sorunlu.. Su yok, ürün yok.. Mailiyetler yüksek, üretim az, Bİlinçsiz tarım sorunu... Kota sorunları falan filan.. Saygılar-Sevgiler..
-
GELİN BİRLİKTE ŞİİR YAZALIM
Arkadaşlar birlikte şiir yazmaya ne dersiniz.. Belki upuzun ve çok güzel bir eser çıkar ortaya.. Her gelen arkadaş bir üstündekiyle uyumlu kafiyeli bir tek cümle yazacak okadar..))) Zor durumda kalmadıkça kafiyeden sapmak yok ok....)) Bulutlarda aşkımı aradım bugün,
-
pc donanım programları!
Ftp lerden, forumlardan, program stelerinden.. En iyisine gelince, bazen birbirlerinden kötü oluyorlar.. Saygılar-Sevgiler..
-
evrim - yaratılış tartısması
Neyse.. Tanrıların arabalarıyla işim olmaz.... Size iyi eğlenceler.. Sanırım komplo teporileri gibi birşeyler oluyor burada.. Acayip kuramlar mı ne..?? Konu bana uzak, daha ciddi şeyler lütfen...!! Saygılar-Sevgiler...
-
ALLAH NİYE KENDİSİNE TAPMAMIZI İSTİYOR?
Sinirlerim altüst oldu ya...
-
7 RAKAMININ DİNLE BAĞLANTISI NEDİR
Buda Elmamlılı Hamdi yazırdan.. Ondan yola çıkmışsıon ama kasıtlı çıktığın için bunları yazmamışsın.. Ayrıca senin çıkışın tefsir değil mealdir.... 65- Ey Nebi! Senin hasbin, yeterin Allah'dır, sana uyan müminlerle beraber. Bunda iki mânâ yüklüdür: Birisi; Allah sana da, onlara da yeter. İkincisi; sana Allah ve onlar yeter. Şu halde başka birşeyden endişeye kapılmadan Allah'a sığınarak vazifenize bakınız, demek olur. Bu âyetin Mekke'de otuzüç erkek ve altı kadından sonra kırkıncı olarak Hz. Ömer'in İslâm'a girişi üzerine nâzil olduğu dahi söylenmiş ise de, çoğunluğun beyanına göre; Bedir'de savaş başlamadan önce "Beydâ" denilen yerde nazil olmuştur. Ey Nebi! Müminleri düşmanla savaşa "tahrid" et. İyice ta'lim edip, eğitip, hazırla ve teşvik eyle. Bu âyette, daha önce yukarıda geçen "zahf" ve "sebat" ile ilgili âyetlerdeki ıtlakın bir tahsisi ve takyidi vardır. Şöyle ki: Eğer sizden yirmi tane sabreden olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Şu halde bu nisbete kadar düşman karşısında sabır ve sebat göstersinler. Bu ölçüde ve böyle bir azim ve iman ile sabra alışsınlar, ilâhî nusrete güvenip mücahede eylesinler. Daha fazlasından mükellef değiller. Sabır ve sebat ile ilgili emirler sınırsız da değildir. Bu nisbetin böyle iki bölüm şeklinde ve sayıyla ifadesi iki nükteye dayanmaktadır: Birincisi, fazlasıyla kendilerine güvenmek için bir moral takviyesidir. Yani bu nisbetin sadece yirmi ve ikiyüz gibi küçük gruplara mahsus olmayıp, çoğaldıkça da aynı oranın geçerliliğini anlatmaktır. İkincisi İslâmiyet'in başlangıcında askeri birliklerin teşkilatlanmasındaki temel unsuru belirtmeye işarettir. Demek oluyor ki iman, bir mümini kâfire karşı on kattan daha fazla büyülten ve güçlü kılan bir kuvvettir. Ve bu kuvvet tek kişi olduğu zaman değil, en az yirmi kişilik bir grup oluşturdukları zaman kendini gösterir ve ortaya çıkar. Bu, yani bu galip gelme o kâfirlerin gerçekten anlayışsız bir kavim olmaları sebebiyledir. Çünkü onlar başlangıcı ve sonucu anlamazlar: Allah'a ve ahirete imandan uzaktırlar, savaşları, müminlerinki gibi, Allah rızası için, Allah'ın emrine uymak için ve îlâyı kelimetullah (Allah kelimesini yükseltmek) niyyetiyle değildir. Hamiyyet-i cahiliyye denilen kavmiyyet (ırkçılık) uğruna ve şeytanca maksatlarla düşmanlık ve yağma içindir. Onların gözünde dünya hayatı ve nimetleri herşeydir, ahiret hayatı ise bir hiçtir. Güçlü bir kalb ve gerçek bir azim ile cihada atılmazlar. Bundan dolayı hayatın ve harbin gerçek amacına ve özüne vakıf olan müminlerin bir tanesi, onların onuna karşı koymaya ve galip gelmeye adaydır. Bu iman ve bu azim ile sabır ve sebat gösterip bütün gayretlerini ortaya koymalıdırlar. Bundan anlaşılıyor ki, ilk müslümalar çok büyük bir kudsi kuvvete erişmiş ve çok ağır bir sabır göstermekle mükellef bulunuyorlardı. Böyle bir mazhariyete ermiş bulunan üçyüz küsur kişilik Bedir mücahitlerinin karşısında bin kişilik müşrik ordusu hakikaten ne kadar az bir sayı ne kadar küçük bir sayı eder. Çünkü kuvvet bakımından müslümanlara denk olabilmeleri için, bu ölçüye göre, en az üçbin kişi olmaları gerekirdi. 66- Şimdi Allah sizden o yükü, o teklifi çok hafifletti, ve gerçekte sizde bir zayıflık olduğunu bildi. Yani savaş gücü bakımından içinizde bedenen veya sabır ve moral yönünden bir takım zaafları olanların varlığı sebebiyle öylesine sabır ve tahammül mükellefiyetinin bundan böyle umum için uygun olmadığı kendini gösterdi. Gerçi böyle olacağını Allah Teâlâ ezelden bilirdi. Fakat zamanı şimdi geldi, durum bütün yönleriyle olduğu gibi açığa çıktı ve bilindi. Müslümanlar çoğaldıkça içlerinde zayıf olanlar da bulunduğundan, daha önceki çile çekmiş sadakat sahibi müminlerde olduğu gibi, birin ona karşı koyması ve savaştan kaçmaması ve eğer bu durumda bile firar ederse "Allah'ın gazabına uğrayıp, cehenneme varacağı" (Enfâl, 8/16) hakkındaki ilâhî hüküm hafifletilmiştir. Şu halde bundan böyle sizden yüz adet sabırlı kimse olursa ikiyüz kişiye galip gelirler, ve sizden bin (sabırlı) kişi olursa ikibine karşı Allah'ın izniyle galip gelirler. Ve Allah sabredenlerle beraberdir. Allah'ın yardımına ermek için her halükârda sabır en büyük şarttır. Şu halde bundan böyle bire karşı iki nisbetinden daha fazlasına sabredemeyenler, sebat gösteremeyip savaşı terkedenler firarî sayılmazlar. Fakat silah ve mühimmatı bulunduğu halde bire karşı ikiden de yüz çevirip savaştan kaçanlar, "Allah'ın gazabına uğrayıp cehennemi boylayanlardan" olurlar. Yani bu âyetin hükmünü hak ederler. Bunda da en az yüz kişilik bir bölük olmak şartı geçerlidir. Bundan anlaşılır ki, bu tahfîf, birin ona karşı galip gelme ihtimalini ve imkânını ortadan kaldırmak için değildir, ikiden fazlaya karşı savaşı kabul etmenin ve direnmenin vacip olmadığını ve mendup olduğunu bildirmek içindir. Şu halde müslümanlar, iki kattan daha fazla bir düşmana karşı savaşı kabul etmemekten dolayı günahkâr duruma düşmezler. Genel anlamda savaşa güç yetirme meselesinde esas nisbet ikiye birdir. Bununla beraber daha sonradan da İslâm Tarihi'nde Allah'ın izniyle birin on misli düşmana ve daha ziyadesine galip geldiği nice savaşlar vardır. Hasılı, Allah'ın yardımı savaşa hazırlık ve savaş sırasında gösterilen sabır ve sebata göre vaad olunmaktadır. Okumanı umardım....
-
ALLAH YOKTUR!
Yıldızların yön bulma amaçlı yaratıldıkları meselesi: 1- Allahın yıldızları yön bulmanız için yarattım demesi, başka maksatların olmadığı anlamına gelmez.. Başka maksatları da vardır fakat yazmamış olabilir, belki bizim kavrayamayacağımız maksatlardır, belki bütün evrenin bir denge troplarındandır.. Kuran'ı Kerim bir akademi kitabı değildir, en ince ayrıntısına kadar herşey olacak diye bir kaide yoktur.. Örneğin: Güneşin yaratılışındaki maksada, güneş enerji pillerinin yapılmasını yazmaz.. Ama her ne olursa olsun, "daha bilmediğiniz nice şeyler yaratmaktadır" diyerek hepsini kapsamıştır.. 2- Yön bulmayı basita aldığınızı görüyorum.. Kadastro dan tutunda gemilerin, uçakların rotalarına varıncaya kadar hepsinin temelinde bu vardır... Uçakları, gemileri ve diğer teknik işleri düşündüğünüzde işin zincirleme oarak nerelere vardığını görün.. Şu andan sonra elektiriksiz yaşamın ne kadar zor, hatta imkansız olacağı örneğiyle kıyaslayın lütfen.. Bal meselesi: 1- Arıların kendi ihtiyacı olan bal zaten onlara ayrılır ve açlıktan hiçbir arı ölmez, kışı sağ salim atlatırlar ve çalışmaya devam ederler.. 2- Arıcılık diye bir meslek var, oku... 3- Böyle ucuz bir söz demetiyle bir yere varamazsın yamyam.. Eğer o mantığında sabitsen şunu düşün: Süt içmeyelim, çünkü inek o sütü yavrusu için yapıyor..)) Oysa hem yavrusu doyuyor hem biz. Bu ürününden istifade ettiğimiz bütün canlılar için böyledir.. Not: O kadar mantıksız çıkışlar görüyorum ki gerçekten kalite çok düştü... İlmin, bilmin, asılı vel-kelam, gerçeklerin cılkı cıktı.. Artık pazarda marul satar olduk...!! Saygılar-Sevgiler...
-
evrim - yaratılış tartısması
??? Biraz daha açarmısın şu Hindistan meselesini...