Zıplanacak içerik

karçiçeği_m

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

karçiçeği_m tarafından postalanan herşey

  1. karçiçeği_m şurada bir blog başlığı gönderdi: karçiçeği_m's Blog
    Bir yolum vardı. Bilmem kaç sapak koydum üstüne? Her yol ayrımında bir rengini bırakıp yüreğimin, öyle adımladım yolumu. Yoruldum, yürürken. Yüreğim renk değiştirirken gün geceye döndü. Güneş benimle yürümüyordu. Payıma hep gece yolculukları düştü bu bahar. İlk zamanlar önümü görebilmek için iyice açtım gözlerimi. Sonra vazgeçtim. Gözümü kapatacak, dümdüz yürüyecektim. Sona yaklaştıkça, kaçmak için çoğalttığım sapaklara bakmadan, dümdüz... Yürüyecektim. Sadece yürüyecektim. Hangimiz dönmüştü sırtını önce? O mu, ben mi? Aslında ne önemi var ki? Yine de bilmek istiyorum. Güneşim mi döndü bana sırtımı? Artık ısıtmıyor yüzümü. Güneşim! Öte yanıma bu yolculuğum. Uzaklara, elimi uzattığımda dokunduğum yıldızlara bu yolculuk. Öte yanıma bu yolculuğum. Mayınlar döşenmiş dağlarımın, yaprak yaprak akan ırmaklarımın ötesine. Kurak bir iklime. Yeni bir şiir yazacağım. Dize dize yudumlayacağım dünümü, yarınımı. Yürüyeceğim. Susamışlığıma değil de umuduma yürüyeceğim. Yürüyeceğim. Yeşilime değil de göklerin, denizlerin mavisine... Yeşile değil de maviye bu yolculuğum. Ah, bir de içimi kanatan şu terk edişlerim, terk edilişlerim olmasa. Şu boynu bükük çocuk yüreğimi salsam bir uçurtmanın ipiyle. Uzun zaman oldu, susuyorum. Duyuyorum her şeyi, görüyorum. Rengi solmayan bir bakışlarım bir de dokunuşlarım kaldı. Güneşim! Soldurdun bahar rengi gülüşlerimi. Ya ben nereye gideyim şimdi? Ya ben kimin ellerine akıtayım gözyaşlarımı? Güneşim, ah... Güneşimin kızılında yitirdim önceleri yalnızlığıma duyduğum öfkeyi. Artık kızmıyorum. Uzun ve geniş yaprakların içinde uyuyorum geceleri. Uyandığımda birkaç damla çiy gözlerimde. Hayır, ağlamıyorum(!). Güneşim! Bir çocuğun gözlerine sakladım sevdamı. Vermez o kimseye. Ama ara sıra yumar gözlerini. İşte o zamanlar şurama bir gül saplanır. Sızlar yüreğim. Ama o daha küçük bir çocuk, ölmez, açar tekrar gözlerini. Görürüm onun iri gözlerinde yeniden, bir gölgenin yeşilini. Sadece bir gölge... Sen gittin ya güneşim, çocuğun gözlerindeki gölge silikleşti. Şimdi gözleri yeşil yeşil gülüyor yalnızca. Ama nasıl gülmek? Yetim bir çocuk o. Gözlerindeki hüzün ondan. Güneşim! Öte yanıma bu yolculuğum. Yeşile değil de maviye...
  2. Gittiginde... Ağlıyordu şehir.. Önce bir damla düştü alnıma kurşun gibi.... Havada keskin bir duman kokusu geceden kalma... Sanki ciğerimi yaktı seni götüren trenin sesi.... Kaldırımlar ölüyordu kurşunlardan.... Yollar ölüyordu... Yolculuklar yol değiştiriyordu,sevdalardan hüzünlere doğru... Peki ben nasıl yaşıyordum sensiz... Tenhalığım neden ölmüyordu... Can yeleğimmiş demek sana sevdam.... Ama sensizlikten korumuyordu beni... Yokluğun vardı her sokakta.. Kokun hiçbir yerde duyulmuyordu... Bir adım öteye geçilmiyordu özlemimden... Yani gidiyordun sen... Ve kim bilir ne zaman dönecekti gözlerin... Gidiyordun sen... İşte bu yüzden... ....ve yine bu yüzden.... ....ve hep bu yüzden... Yani sensizlikten... Yani gittiğinde.... Kurşun ağlıyordu şehir, gözlerimse seni...
  3. Gece, aydınlığın üzerine karanlığın puslu tüllerini indirip gökyüzü sergisinde yıldızların ay ışığıyla dans ettiği zamanlarda yine seni özlüyorum sevgili. Yokluğuna inat sesinin sıcaklığını, yüzünün utangaçlığını ve gülüşlerine saklanmış baharları düşünüyorum. Puslu bir hayatın hüzne sürgülenmiş vaktinde anıyorum – yüreğimle özdeşleşmiş- vuslat kokulu ismini. Yokluğundan arta kalan kırık dökük anıları geçmişin tozlu raflarından indirip imkansız sevdamızı delicesine haykırıyorum bulutlarla taçlanmış gökyüzüne..Boğazımda düğümlenmiş kelimeleri bir bir kanatıp hasretinde demliyorum hayatın hüzün yüklü meşakkatlerini.. Acıya inat, yokluğunda inat seni düşünüyorum özlemin en dar vakitlerinde. Beni “ sensiz “ bırakıp gittiği yerde hala seni bekliyorum sevgili…. Sevda mevsiminde bir bahar göremeden gitmiştin. Yokluğunu bir beden bol gelecek şekilde küçük bedenime örerek ait olduğun baharlara zamansız gitmiştin. Bu gidişin binlerce sebebi vardı biliyorum. Gidişin bazen “sana gecikmişliğim “ olmuştu bazen de senin hayata yeniden ve sıfırdan başlayamama korkuların. Her ne olursa olsun gitmiştin işte. Anlamı yok gidişini tekrar yüreğimde küllendirmenin. Lakin gittiğin gece, tüm acıları soyunup yağmurların koynunda yüreğimle çırılçıplak “sana “ ağlamıştım. Yokluğunda kimi zaman kanadım durdum sevdanın kör topal kelimelerinde. Kimi zaman da tek bir kelime etmeden yalnızlığına demlendim. Tek cümlelik vedaları iyi bilirim sevgili. Gidişinle ayrılığın ayakuçlarına yuvarlansam da yüreğimle hep imkansız sevdama sustum. Evet, benden uzaklara giderken – bir zamanlar yüreğine ölümsüzlüğü kazıdığın- adımı tek kalemde silmişsin dudaklarından. Yaşanmış onca hatırayı “ hiç yaşanmamış “ bilip sonsuza dek çıkarmışsın beni hayatından. Adımı “ iki dudağın arasında” anmamakla beni unutma çabasında olabilirsin sevgili. Beni çoktan unutup geçmişin tozlu raflarına sürgülemiş ya da sendeki “ beni “ yalnızlığa kefensiz gömmüş olabilirsin lakin ben seni gittin diye bir kalemde unutmadım sevgili. Sana inat, yokluğuna inat yaşattım seni. Gelmeyeceğini bile bile beni “ bana “ bıraktığın yerde hala seni bekliyorum. Dilimde ikimizin şarkısı ve senden bana miras iki damla gözyaşıyla sevdamı sayıklıyorum. Ve özlerken seni; mayasız yokluğuna “ bir mintan sabır “ ekleyip hayatın en dar teknesinde varlığını “ yarınlarıma ” yoğurmakla meşgulüm sevgili..Ben seni hala seviyorum sevgili…. Bilmiyorum. Hangi kadın gelmeyeceği bilindiği halde her gece sabah ezanlarına kadar beklenildi? Hangi erkek, sevdiği kadının ellerini bir daha tutamayacağını bilse de sevdiğinin- daha tövbesi edilmemiş- taze günahlarına kefil oldu? Giden bir kadının ardından kaç erkek, sevdiği kadının gülüşlerini dualarına katıp giden sevgilinin kangrenleşmiş acılarına “yarım bedenini “ kefen bildi ? Cevabı olmayan onlarca soru sevgili. Evet, sen gittin diye etrafımı tel örgülerle çevirdim. O tellere hasretinin ölümcül elektriğini verip gelmeyeceğini bile bile seni bekledim gülüşlerinin tomurcuk açtığı tepelerde… Sensizlikte üzerime çullanan arsız fırtınalar, yüreğime yapışmış kör ayazlar korkutmaz beni. Yokluğunda yeniden depreşen sancılar ya da adımın bir kalemde unutulması benim canımı acıtmaz sevgili. Olur da bir vakit yüreğinle bulutlara özenip delice ağladığında kirpiklerinden süzülen gözyaşlarının toprakta heba olması korkutur beni. Ya da dar bir vakitte ölümün şerbetini benden önce Azrail’in avuçlarından içmen canımı acıtır sevgili. Evet, aramıza “ bir ömürlük hasreti " koyup benden gitsen de, senin uzaklarda yaşadığını bilmenin tarif edilmez hazzı ve uzaklarda bir yerde sıcak tebessümlerinin etrafındaki insanlara verdiği umutla sensizlikte bile “ seni “ yaşayabiliyorum. Ama benden önce göçersen bu fani âlemden dayanamaz bu can bu gidişe. Bu acıya dayanamaz fakir yüreğim. Sen uzaklarda huzurun koynunda uyurken; her gece ben üşüyen ellerimi semaya kaldırıp Yaradan’ a yalvarıyorum. Her gece yüreğimi seccadede bırakıp ıslak dualarımla hep “ varlığında senden önce ölmeyi “ diliyorum sevgili. Haram olsa da gülüşlerin bana, senden önce fani alemden göçmeyi diliyorum Mevla’dan. Seni sensiz severken bile seni düşünüyorum sevgili… Ben yamalı bir bedenin kocaman yüreğiyle sevdim seni. Yokluğunda senden kaçmak varken ben yine senin hatıralarına sığındım. Yüreğinde unutulduğumu bilsem de, ben seni “ sensiz “ yaşatan oldum. Hayatında “ doğruluğumu “ ispat edemediğin tek yanlışın olarak kalsam da çizdiğin mutluluklarda dillendiremediğin en güzel sevda olsam da ben seni seviyorum sevgili. Yokluğuna inat, yalnızlığına inat.. Gün geldi benden uzaklardaki varlığınla mutlu olup senin gözyaşlarında kanadım durdum. Biz seninle iki yakası birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak uçurum olsak ta delice sevdik birbirimizi. Kâh seninle ayrı bulutlardan düşen iki damla olup aynı sevda toprağına yağdık kâh aynı yürekle gülümseyip aynı gözle imkânsızlığımıza ağladık. Evet, biz seninle takvimlerden düşen zamana yenildik sevgili. Aynı gökyüzüne serilmiş birbirine yabancı iki yıldız olduk. Sen, ay ışığıyla dans eden yıldız olmuşken; ben gecenin tüllerine yüreğiyle tutunan ve her an kaybolmaya hazır bir yıldız oldum. Bir gece kaysam da gökyüzünden ben hep sende olacağım sevgili. Çünkü biz seninle yaşadığımız hayat kadar yalan, ölüm kadar gerçektik … Biz zamana yenildik sevgili. Kavuşmalarımızı vuslat kokan yarınlara erteledik. Körpe sevinçlerimizi sıcak yüreğimizde saklayıp her gece ayrılığın isli çaydanlığında hasrete demleneceğiz. Sen benden daha iyi bilirsin ki; hasret; aşkın kanlı gözyaşıdır. Aktıkça geride kalanları yakar. İçinde kurtlanır, yüreğinde kanar ayrılıklar. Kuru bir yaprak gibi bir baharın ortasında yapayalnız kalırsın. Konuşmak istersin, susturulursun. Susmak istersin, ıslak gözyaşlarınla konuşursun. Aşktan öte silahın olmasa da zamana kafa tutup ayrılıklarla savaşırsın. Ama zamana yenilirsin hep. Defalarca yenilirsin ama savaşırsın bıkmadan usanmadan. Hayat devam ediyor. Her şeye inat, ayrılığına inat takvimler alabildiğince hızlı akıyor mevsimlere doğru. Sen, uzaklarda bir yerlerde yaşarken; ben alnı ak, yüreği pak sevdamızı yokluğa inat yaşatacağım. Gün gelecek; dört duvar yalnızlığı üşüşecek yarınlarına. Gün gelecek, gülüşlerin tozlu hatıralara yenik düşüp beni bıraktığın yerlerde tek başına yürüyeceksin. Mavi düşlerine nice ayazlar ortak olup sana karanlıkları hediye edecekler. İçinde saklı kalmış yalnızlığın bir gün adını bilmediğin sokak başında karşına çıkacak. İrkileceksin ama korkma ne olur..Boynunu bükme kö topal yalnızlığa. Hayat denilen ipin ucuna sımsıkı tutun. Güneşe değil; karanlıklara çevir sırtını. Yüzünü ayazlara değil; seni bekleyen mutluluklara döndür. Her ne kadar benden uzak olsan da her gülüşün canıma can katacak, her gözyaşın yaşayan bu cana kefen olacak. Ne olur dayan acıya, pes etme imkansızlığa. Günahlarına kefil, acılarına bedenimle kefen olmuşken sabret yokluğa. Dudaklarınla ölümün şerbetini içmeden önce son kez beni çağır. Ellerini tutmak için ya da dudaklarına sevdanın mührünü bırakmak için değil; senin yerine vuslat şerbetini içip soğuk çınar ağacının gölgesine serilmek için son kez yüreğine çağır beni. Ben ölmeliyim senin yerine. Sen yaşamalısın çünkü. Böyle bir yürek yaşamalı sevgili. Bırak aramıza devasa “ yalnızlık “ girsin. Bırak sevdamız zamanın ayak uçlarında ezilsin Ama nerde olursan ol; baharlarla müjdelenmiş gülüşlerine sarıl. Olur, da bir gün zamana esir düşersen ne olur pes etme. Sürgün yesen de , hayata yüreğinle sımsıkı tutun ne olur. Her şeye inat ben seni seviyor olacağım. Beni bıraktığın yerde seni yüreğimle bekliyor olacağım. Ve bir gün ; uzaklarda bir yerde hayata bir bedel ödemek zorunda kalırsan sevgili ; HAYATA CEZASINI GÜLÜŞÜNLE ÖDE….
  4. karçiçeği_m şurada bir blog başlığı gönderdi: karçiçeği_m's Blog
    Ben bugün vazgeçtim senden... yolunun ıraklığı değildi sebep, kilometrelerinde üzerine hiç birşey atma. aynaya bak sadece. o hep kendine bakıpta güzelliğini övdüğün aynana.. O kadar tarumar ki şimdi hücrelerim, öylesine çökük gözlerle bakıyorum ki hayata... tarifini bile anlatamam sanırım. şimdi unutacağımı bilsem çoktan gömerdim seni bir kaç kadehe, ya da bilsem acı çekmeyeceğimi nice yerlerde aldatır, nice geceler sevişirdim alabildiğine... Dedim ya; yolunun ıraklığı değildi sebep... senin uzaklığındı her seferde. gelişlerime gidişlerinle karşılık vermekti. sıcaktaydı herkes ben üşüyordum oysa, tutmuyordun ellerimden. her çalan telefonda umutluydum, çarpıyordu yüreğim... her kapattığın telefonda yıkılıyordum, dizlerim tutmuyordu. döküyordum acımı ağır şişemle kadehlere... içme diyordun sadece... içme.... içirme diyordum o zaman... Şimdi yine karşı karşıyayız.. beni hep sen terk ederdin geceleri... yatağa girdiğinde bambaşka bir dünya olurdu ve Himmet yoktu o dünyada... geceleri terk ederdin beni... sonra geri dönerdim sabahları. şimdi ben gidiyorum senden... suç atma hiç birşeye, suç atma hiç kimseye... bana yazdığın şarkı var şimdi sadece aklımda, ellerin nerde dediğin... benide götür dediğin... bana bestelediğin şarkı var dilimde... ve kadehimde sen. hep sen. sadece sen. ve Bugün vazgeçtim ben senden... durma git... git değer verdiğin değersizliklere...
  5. karçiçeği_m şurada bir blog başlığı gönderdi: karçiçeği_m's Blog
    sesini duyduğunuz anda avuçlarınız terlemeye kalbiniz deli gibi çarpmaya başlıyorsa... Bu aşk değil HOŞLANMAKTIR Ellerinizi ondan çekemiyor sürekli dokunmak sarılmak istiyorsanız .. Bu aşk değil ARZULAMAKTIR Yanınızda bir tek o olduğu için onu istiyorsanız.... Bu aşk değil YALNIZLIKTIR Herkes onunla olmanızı beklediği için onunlaysanız... Bu aşk değil SADAKATTİR Size sıcak , yakın davrandığı için onunlaysanız... Bu aşk değil KENDİNE GÜVENSİZLİKTİR Üzülmesini istemediğiniz için onunlaysanız... Bu aşk değil ACIMAKTIR Ona değer verdiğiniz için hatalarını hoş görüyorsanız.. Bu aşk değil ARKADAŞLIKTIR Bütün gün ondan başka hiçbir şey düşünmediğinizi söylüyorsanız.. Bu aşk değil KOCA BİR YALANDIR ))) Onun iyiliği için kendinizden çok şey feda edebiliyorsanız... Bu aşk değil YARDIMSEVERLİKTİR O üzgünken sizin de kalbiniz acıyorsa ... İşte bu AŞKTIR Tarif edemediğiniz bir çekim yüzünden ondan bir türlü kopamadığınızı düşünüyorsanız.. İşte bu AŞKTIR O herkese güçlü görünmesine rağmen içindeki zayıflığı hissedebiliyorsanız.. İşte bu AŞKTIR Başkalarını da çekici bulmanıza rağmen hiç pişmanlık duymadan onunla kalmaya devam edebiliyorsanız.. İşte bu AŞKTIR
  6. karçiçeği_m şurada bir blog başlığı gönderdi: karçiçeği_m's Blog
    En çok gözlerim özledi seni… Daha göz bebeklerine bakmadan, içinde kaybolmayı özledi Ve gözlerimizin sarmaşık misali birbirine kenetlenip öylece kalmayı. Uçsuz bucaksız uçurumlara sonunu bilmeden beraber atlamayı En çok gözlerim özledi seni, Bakışlarına değdiğinde çocuksu bir gülüşle, ürpermeyi özledim en çok, Derinlerindeki gizli kalmış yanmalarını, sayıklamalarını çözmeyi, Bir labirentin içinden geçip sana ulaşmayı özledi. En çok gözlerim özledi seni. Sancılı bekleyişlerin ardından, masmavi ışık saçan yüreğini, Yüreğinin içini, içinde hapsettiğin duygularını, fırtınalarını, Med-cezirli duygu dalgalanmalarını, umutlarını, seni En çok gözlerim özledi seni. Yakıcı kokunu hissetmesem de görmeyi, Gözlerinde fırtınalar yaratmayı, kaybolmanı, kaybolmayı, Bir çift gözle sevip, sonsuza dek onunla kalmayı. Sen özlem nedir bilir misin? Dilerim bu duyguyu hiç hissetmezsin.
  7. ya ben bloğuma neden yazamıyorum... yoksa eminim birinci ben olurdum... herkese başarılar ben oyumu made in turkey'e verdim...
  8. şşş bak bi ne bitmez bi hoş geldin faslıydı ... ee yine hoş geldin bari...
  9. wayy beee bu ne eşsiz bilgi böyle Babamda köy enstütüsü mezunudur. Meğer tek tip insanların yetiştiği o okul mezunu kominist bir insanla aynı evi paylaşmışım yıllardır hey Allahım bu ne geri kafalılık.keşke kaldırılmayıp o okullar hala devam ediyor olsaydıda yeni nesil öğretmenlerimizinde amacı para kazanmak değil adam gibi adam yetiştirmek olsaydı.orda bir öğretmen değil bir doktor bir işçi bir müdendis bir anne bir baba yetiştiriliyordu her türlü eğitim veriliyordu bu neden sizi rahatsız ediyorki ne mantık ya ben anlamıyorum.Can DÜNDAR'ın kitabını okumuştum belgeselinide izledim tüylerin diken diken oldu o yokluğun içinde çabalayan insanları görmek çok duygulandırdı beni..kim o okuldan kominist olarak çıkıpta vatan hayini oldu bir örneğini alabilir miyim sevgili ve çok bilgili arkadaşlarım...
  10. ben açıkçası hiç memnun değilim ATATÜRK'ün kurduğu Cumhuriyeti yıkmaya çabalayan şeriatı yavaça beyinlere empoze etmeye çalışan ve nerdeyse başaran,bir asırlık TRT'yi din yuvası haline getiren bir hükümetin başbakanı...bakalım daha neler gelecek başımıza..ama biz ne dersek diyelim bu hükümet tekrar seçim yapılsın eskisinden dahada kuvvetli gelecektir başa.çünkü **** insan çok gerçeği göremeyecek kadar körler yine oylarını verirler yine başa getirirler
  11. Gelme; Sensizde yaşayabiliyorum , sensiz hayat daha güzel. Seni aramaktansa birden yanımda bulmak daha güzel. Yanımda olduğun zamanlar gideceksin diye endişelenmektense , gelirsin diye beklemek daha güzel. Her zaman beni yarım bırakmandansa, seninle sen yokken uzunuzun konuşmak daha güzel .... Sensiz hayat daha güzel.Daha güzel; yanımda dost bildiğim insanların ihanetlerine kurban gitmektense gerçek dostun mutlaka bir yerlerde olduğunu bilmek... Seni " uyandırıp sabah sabah geyik yapma " demeni duymaktansa , daha güzel telefon açmaman. "BAZEN SENİ GÖRMEKTENSE BİRİSİNİ SANA BENZETMEK, SENİN SESİNİ DUYMAKTANSA ZANNETMEK DAHA GÜZEL... Sensiz hayat daha güzel.Senin beni izlediğini hissederek dans etmek senin orada olduğundan emin olmaktan daha güzel. Daha güzel seni düşünmek,seni seninle tartışmaktan .... Sanırım SENİ SENSİZ YAŞAMAK,seninle yaşamaktan daha güzel...
  12. .................................... Çocukken büyütürsün içindeki ilk umutları, büyüdükçe güçlenir, bileylenir, büyüdükçe kinlenir, derinleşirsin... Belki bilmezsin kızılın güzelliğini o zamanlar, anlayamazsın paylaşmanın değerini… Belki öğretmemişlerdir sana direnmeyi… Onlar da çocuktu: Sarışın, kara, ak, mavi gözlü, onların da tenleri vardı dokunulacak, onların da elleri vardı tutulacak, onlar da üşürdü kara ayazlarda, onlar da susardı şüphesiz... Onlar da çocuktu: Adları çocuktu yürekleri büyük... Çok büyük... ............................... öncelikle deli gülüm yüreğine sağlık paylaşımın için çok güzel bir yazıydı.ve sonra siz arkaşlar anlatılmak istenen konuya değilde neden basit bi kelimeye takılıp kalmışsınız.niye dar bi çerçeveden bakmayı tercih ediyorsunuzki ha diyarbakır ha diyarbekir burda anlatılmak istenen konu çekilen acılar değil mi o çocukların gözüyle umutlu bakmak değilmidir yarınlara...hadi ufkunuzu biraz daha genişletinde konuyu bir kezde öyle okuyun belki güzel bi ders çıkartırsınız
  13. karçiçeği_m şurada cevap verdi: arman başlık Şiir Forumu
    Ah, dayan! Bırak yollar girsin aramıza. Söz sana, başka bir ten giremez koynuma. Geçer zaman, Durmaz, akar kör kuyuya. Ben beklerim, Yenik düşmem ucuz oyunlara. Dayan..üzülme. Sen, meleğim! Hiç durmadan ağlardın, niye? Gitme, demedim Bağlanmaktan korkarsın diye. Can yeleğim, Karışmasın kimseler bize. Gör beni, Körelmesin kalbin uzaklarda. Hiç düşünme Mühür vurdum dudaklarıma. Dayan..üzülme. Sen, meleğim! Hiç durmadan ağlardın, niye? Gitme demedim Bağlanmaktan korkarsın diye. Can yeleğim, Karışmasın kimseler bize. Karışmasın, konuşmasın, Dokunmasın kimseler bize. Gel artık, vakit geldi Canıma yetti, özledim çok!...
  14. üç karanfil Nerde kendini bilmez çocuklar Bir sabah öylece çekip gittiler Çınladı alkışlar kör sokaklarda Yankısı kime kaldı Deniz koydum adını Kederi bende kaldı Uzak köyler kurdum birbirine Denizine aldandım Acının surlarında ateşler yaktık Vuruldu şehirler soluksuz kaldık Kendine çekildi bütün zamanlar Gölgeler orda kaldı Çılgın zamanlarda yaşamak bize düştü Ölümün acımasızlığı her zamankinden beter Gidenler Gelenler Düşenler Ah! Zamanın sonsuzluğunu anlamayanlar... Düştük yola Güzel şeyler bulmak umuduyla Işıklarıyla büyük şehirler, Yol oldu bize İz sürdük yalnızlığa...
  15. oğuz aksaç-mektebin bacaları.....
  16. Unut Beni Can Bu kaçıncı gece hasretinle yandığım Kaçıncı gece yıldızları yıkadığım göz yaşlarımla? Mesafeler yırtıldı hıçkırıklarımla Bosnalı kadınlar duydu feryadımı. Sen, sen duymadın mı can? Ne vardı bu kadar uzak yerlerde açacak? Benden uzak o iklimlerin, Benden uzak o şehrin, Kahrolası o kalabalıkların Benim kadar ihtiyacı mı vardı sana, Benim kadar hasret çekti mi Kahrolası o şehrin semaları, Benim kadar yandı mı? Ne vardı can? Ne vardı uzak iklimlerde açacak? Ne vardı Kendimizi bu kadar kahredecek? Kara trenler umut olmamalıydı, uzayan yollarda kalmamalıydı bakışlar. Dünya, bir tek nokta olmalıydı can... Bir tek noktada doğmalıydık. Dönüp dönüp sana varmalıydı yollar, Ben, hep hasret türküleri söylememeliydim, Sen, hep hasret şiirleri okumamalı. Hasret diye bir söz olmamalıydı lügâtlarda Geceler boyu hergün göz yaşlarımla ıslanmamalıydı yıldızlar. Gönlüm bu sevdaya dar gelir oldu Boğuyor karanlıklar can... Mesafeler kurşun oldu amansız, Feryadıma şahit oldu yıldızlar Can... Can... Hasretin ağır bir yük omuzlarımda. Ben çekmekten usandım, sen usanmadın mı? Bildim, bitmeyecek bu hasret! Uzak iklimlerde açmış iki çiçeğiz. Hangimiz gelsek diğerinin yanına, Kuruyup, kaybolacağız. Ben, kıraç topraklara döndüm can, Ben, kurumuş dereler gibiyim. Issız mağaralarda kaldı umudum. Belli bu sevda kahredecek bizi, Unut be can... Unut bu sonu gelmez sevdamızı... bırak yeni güneşler doğsun semalarında bulutlar gizlemesin yıldızlarını yeniden başlasın herşey yeniden doğ bensiz şafaklarda. Unut can, unut senin için yazdığım sevda şiirlerini. De ki; bir rüya idi bitti. De ki; bir hayaldi, solgun aynalarda yansıyan. De ki; bir romandı, sonu koskoca bir hiçle biten. Unut beni can, Unut vakit varken... Bırak hasretin bana kalsın. Varsın cehenneminde kavrulsun gönlüm. Ben yine her gece saçlarını koklayayım uzak yıldızlarda. Gözlerimde takılı kalsın hayalin. Sen unut can, sen unut! Kahredersem, Milyon kere kahrolayım! Mehmet Taş
  17. Sen giderken, gözlerimin dolduğunu gördün m? Yüreğimin paramparça olduğunu gördün mü? Sen giderken, karanfiller sıralıydı, sıralıydı.. İçlerinden biri var ki, benim gibi yaralıydı.. Sen giderken, çiçeklerin solduğunu gördün mü? Ellerimin saçlarımı yolduğunu gördün mü? Sen giderken, karanfiller sıralıydı, sıralıydı... İçlerinden biri var ki, benim gibi yaralıydı.. Sen giderken, bahar mıydı, nergiste çiçek var mıydı? İki nefes alıp vermek, yaşamak bu kadar mıydı? Sen giderken, karanfiller sıralıydı, sıralıydı.. İçlerinden biri var ki, benim gibi yaralıydı.. mustafa özarslan
  18. karçiçeği_m şurada cevap verdi: arman başlık Anı Defteri - Defterleri
    canım nerelerdesin ya özledim ben seni
  19. karçiçeği_m şurada cevap verdi: arman başlık Anı Defteri - Defterleri
    benim eski forumdaşım burdan geçerken anı defterine yazmadan geçmeyeyim dedim.. sevgiler herşey gönlünce olsun..birde şiir yazayım bari ................................. Her nasılsa yalnızsın Bir giz gibi deliyor yüreğini cansıkıntılarının burgusu ve hep bir şeyler eksik gibi bir şeyler bekler gibisin ...........................
  20. ben sana küsüm bi kere...ankara olayını unutmadım henüz alacağın olsun biz seneye herkesle buluşup seni almayacaz yanımıza
  21. yine geldim arkadaşlar.. eski dostlarımı çok özlüyorum ben yaaa ..yeniden buluşmak dileğiyle
  22. AŞK KARARMAK ÜZEREDİR ODANDA Eski bir Türkçe kitabında rastladım sana. Sırtın pencereye dönüktü, odan kararmak üzereydi, usulca öne düşmüştü başın yorgun bir düşü taşıyordun omuzlarında. Birini bekliyordun, kendini bekler gibi... Ne zaman aşkın adı geçse sen gelirsin aklıma... Sırtın pencereye dönük, başın öne düşmüş, bir inanç titreşir, yaralı, yorgun omuzlarında Ne zaman adın geçse eski bir Türkce kitabında aşk kararmak üzeredir odanda... CEZMİ ERSÖZ
  23. HADİ BULUN EN ZAYIF YERİMİ İnsan kendisini merak etmeli; hem de ölümüne merak etmeli. Gün bitti işte... Kim farkında bunun senden başka... Herkes bu yenilgiyi nasıl da rahat kabulleniyor... Vaatlerini tutmadı gün. Kimse kendisini merak etmedi. Sabırsızlığın bundan; bundan çocuksu hasretin... Kabullenince herkes yaşamını sen ortaya kendini koydun... ve bütün suçlarını üzerine aldın sonra Bundan işte bu çocuksu hasretin Ve ölümcül bir rulet oynadın insanlarla hadi dedin, hadi bulun en zayıf yerimi... Ve diktin gözlerini gözlerine kastın bedenini yükselttin omuzlarını Öylece kaldın... Baktılar sana... Baktılar... Ama yüreğini bir türlü göremediler. CEZMİ ERSÖZ
  24. BİLİYORUM BU YARA HİÇ KAPANMAYACAK Telefonlarıma cevap vermeyeceksin…Cevap versen bile, öyle yorgun öyle isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi… Sevmeyeceksin beni…Biliyorum bu şehri bana dar edeceksin… Çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni.O yanık, o hasta bakışımdan…Uçuruma atlar gibi sevdalanışımdan… Sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın… Anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın… Çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep.Sana acı çektireni…Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür gibi konuşanı sevdin…Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep. Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan… Beni sevmeyecektin biliyorum ama…Ama, öyle susamıştımki kendim gibi birini sevmeye…Öylesine muhtaçtımki gercekten incitilmeye, gercekten acı çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz çözüldüm… Sana da olmuştur…Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini bulunca tutamaz kendini, herşeyi, belkide söylenmiycek her şeyi o an, garip bir telaşla söylersin… Hatta söylerken anlarsın, söylememen gereken şeyleri söylediğini hissedersin, battığını, giderek çıkmaza girdiğini…Ama yine de engelleyemezsin kendini tutamazsın. Aleyhinde olabilecek herşeyi söylersin…Üstelik bunu anladıkca daha da batırmak istersin kendini…Biraz daha zor duruma düşürmek… Daha da kaybetmek, daha da dibe batmak istersin…Sanki bile isteye kendi mutlulugunu kendi elinle bozmak istersin…Kendinden gizli bir öç alır gibi. Sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi…Sanki hiç sevilmek istemiyormuş gibi… Bir tür gurur muydu bu? Birgün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan, kendi ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu hayatta, bu hayatın zorba kurallarına bir tür başkaldırmak mıydı? Bir şizofren çocuk tanımıştım bir gün.Tam karşımda oturuyordu.gencecik, yakışıklı bir çocuktu.Şizofren olduğunu biliyordu.Biliyordu iyileşemiyeceğini…İki de bir, önce kolunu uzatıp, sonra avucunu açıyor; Mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı diyor, kaçtı, derken avuçlarını boşluğa kapatıyordu… Hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı… Yine hiç unutmuyorum; burjuvalara özenen bir ailede büyüdüm ben.Görgü kitabı masanın üstünde dururdu hep. Annem o kitabı defalarca ezberletirdi bize.Yemeğe nasıl oturulacak..çorba nasıl içilir? Kaşık nerede, çatal nerede durmalı…Balık nasıl yenir? Peçete nasıl katlanır…Sinemada nasıl oturulur… Ben de eskiden senin gibi saftım.İnanırdım bu dünyada bile şölenler olacağına…Bu dünyada anne, baba, kardeşler, bir sofrada lekesiz bir mutluluk yaşayabilirler diye inanırdım…O kasvetli görgü kuralları kitabına rağmen inanırdım… Önce dilediğim gibi başlardı herşey.Herkes bir arada, sonsuz mutlu gibi…Sonra birden hiç beklenmedik bişey olur, biri ağlayarak odaya kaçardı…İçerden, arka odadan, ağlamaklı, sonsuz küskün sesler gelirdi; bıktım artık, bıktım, usandım hepinizden, gideceğim buralardan, yetti artık! … Ben de senin gibi saftım o zamanlar…Gidilecek neresi var dı ki derdim…İşte hep birlikteyiz…Alemi var mı bu mutluluğu bozmanın? … Sonraları çok sonraları anladım.Meğer biz, bizim aile, herkes, tesadüfen bir araya gelmişiz tesadüften de öte…Biz…bizim aile, herkes, aslında hiç istemeden, nedeni bilinmeyen bir zorunluluk sonucu bir araya gelmişiz… Aslında biz bir araya gelmemek için yaratılmışız. Hayatın en büyük yanlışıymış bizim bir arada olmamız! … Evet cok geç anladım… Bıraktım lekesiz mutlulukları; ben kavgasız, üzüntüsüz bir pazar sofrası özlerken, aslında herkes…annem, babam, kardeşim o evden uzaklara, hiç dönmemek üzere çok uzaklara gitmek istiyormuş… Dünyanın en mutsuz otogarı…Dünyanın en imkansız istasyonuydu bizim evimiz…Yıllarca uzaklara, cok uzaklara gitmek isteyip, bir türlü gidemeyenlerin sonsuz bekleme durağıydı bizim evimiz… İşte bu yüzden sevmek benim için bir tutsaklıktı, tuzaktı böylesi sevip bağlanmak.Uzaklara cok uzaklara gitmek isteyenleri engellemekti. Sevgi yüzünden bizim ailedeki hiç kimse istediği yere gidemiyordu…Birbirimize duyduğumuz sevgi, aynı zamanda bizi birbirimize düşman ediyordu… Hem biz, bizim aile…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar gibiydik… Bu yüzden hep hırçın, hüzünlü, kırgındık… Bu yüzdendi, her şeyi, çok iyi gidiyor sanırken, içimizde yükselmesine bir türlü engel olamadığımız o felaket duygusu… Anlamıştım senin ailen de böyleydi… Üstelik öyle severlerdi ki sizi, birgün hiç olmadık bir anda, aslında istenmeyen çocuklar olduğunuzu söylerlerdi size! … Sana ya da kardeşine…Tesadüfen dünyaya geldiğinizi…Beklenmedik bir misafir olduğunuzu! …Aksi gibi, istikbaliniz için hiçbir şeyi esirgemediklerini söyledikten sonra söylerlerdi böyle sıradan şeyleri! … Sizin için…Senin için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını söyledikten sonra… Senin de ailen benimki gibiydi…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar gibiydi…Bu yüzden sen de benim gibi böyle hırçın, hüzünlü, kırgınsın her şeye… Yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi; tam mutluluğu yakalamışken kaybetmiş gibisin hep… Ben beni istediğim gibi sevmemiş olan annemin hayaletini arıyorum imkansız kadınlarda… Sen, seni istediğin gibi sevmemiş olan babanın hayaletini arıyorsun imkansız erkeklerde… Biliyorum ne ben o kadını bulacağım ne de sen o erkeği bulacaksın… Ve ne acı ki, hep bizi sevmemiş olanları seveceğiz ikimizde…Ne acıki, hep bizi incitip üzenlere bağlanacağız…Telefonlarımıza çıkmayanlara… Çıksa bile küfür gibi konuşanlara sevdalanacağız… Bizden bir çift güzel laf esirgeyenleri özleyecegiz… Ölesiye, amansız seveceğiz onları… Biliyorum, bu yüzden odan böyle…Güncelerin ortalık yerde…Kitapların orada, burada…Anıların saçılmış ortalık yere…Her şeyin darmadağın… Biliyorum bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun…Sen de benim gibi; toparlayıp da ne yapacağım, düzenli olunca ne olacak; sonunda bir gün biri gelip her şeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine özenle titrediğim her şeyi daha önce hep olduğu gibi hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup gitmeyecek mi, diye düşünüyorsun… Biliyorum, sen benim için hiç bir zaman ulaşamayacağım annemin hayaletisin…Ailemdeki insanlar gibisin çok duygusal çok güçlü, çok yaralı… Onlar da senin gibi seninkiler gibiydi…Aklı başında, mazbut insan rolünü oynamaktan ve ertelenmiş düşleri yüzünden yorgun düşmüş, yarı çılgınlardı…Hepsi yanlış evde ve yanlış bir yerde yaşadıklarını söylerlerdi…Düşleri çok garipti…En kısa yolculuk bile onları yorduğu halde; okyanusları aşmayı ve başka kıtalara gitmeyi düşlerlerdi… Yine aradım seni, yoksun…bulsam, benimle küfür gibi konuşacaksın… Bir kere çözüldüm sana…Bir kere sana senin gibi olduğumu hissettirdim… Oysa baştan beri biliyordum; sen.seni sevmeyenleri seversin.Tıpkı benim gibi… Ama öyle özledim ki benim gibi birini sevmeyi…Öyle özledimki kendim gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi… Yine aradım seni yoksun…Beni de birileri arıyor…Beni de kendi gibi birini sevmeyi özleyenler arıyor…Kendi gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi özleyen birileri arıyor. Hiç cevap vermiyorum…BEN SENİ İSTİYORUM, SENİ ARIYORUM… Kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geride sen kalıyorsun.Ama seni de biri yok ediyor… Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor… Ben birilerini, o birileri başkalarını.Sen beni…Seni bir başkası… Hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram…Seni biri sevse de hiç kapanmayacak bu yaran… Hiç kapanmayacak! …Avuçların hep boşluğa kapanacak.Tıpkı o şizofren genç gibi… CEZMİ ERSÖZ
  25. yılmaz erdoğan-kızım berfin'e

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.