Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Aries

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.270
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    3

Aries tarafından postalanan herşey

  1. Aries

    Beklenen

    Beklenmeyen zamanda güzel arkadaşlıklar başladı sanıyorsunuz Eşi bulunmaz arkadaşa kavuşma heyecanıyla, bütün içtenliğinizle bağlanıyorsunuz Her zaman gözünüz onu arar oluyor Tatlı sohbetini,neşesini,canlılığını,yakınlığını benimsiyorsunuz Bir gün geliyor ve o hiç olmamış gibi uçup gidiyor... Ne bir haber ne bir not bırakmadan... Uykularınız korkuyla uyandığınız kabuslara dönüşüyor. Yok oluşunun sebepleri olarak duygularını,içinde yaşadıklarını düşünmeye çalışıyorsunuz Zaman içinde bir notunu beklemeye başlıyorsunuz Yazıma başlarken sayfalarca sitem yazmayı düşündüm Yazdıkça olası bilmediğim yaşamına hak verdim Senin bir notunu bekleyen bir arkadaşın olduğunu unutmaman dileklerimle...
  2. Aries

    Aşkın En Mavi Zamanı.!.

    çok güzel bir şiir olmuş canım okudum,okudum,bir daha okudum
  3. Hiç kimse, başarı merdivenine elleri cebinde tırmanmamıştır. Moorhead
  4. Pis boğaz ile boş boğaz, beladan kurtulmaz.
  5. Kötü tarlanın verdiğini, yiğit kardeş vermez.
  6. Yanılgı insanlar içindir; ancak silginiz kaleminizden önce bitiyorsa, fazlaca yanlış yapıyorsunuz demektir. J. Jenkins
  7. Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz... Shakespeare
  8. Nice yıllara Sayın Admin Doğum gününüz kutlu olsun Saygılar
  9. Hiçbirşey için BENİMDİR deme, sadece de ki; YANIMDADIR Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne hayat, ne ölüm, ne huzur, ne de keder... DAİMA SENİNLE KALMAZ H. Lawrence
  10. Aries

    gun.dem

    olamazz
  11. Aries

    Lotto Çekilişi

    sağlık olsun çok bile tuttu (2) numara
  12. son saatler son dilekler... çok istediğim bir şeye bu yıl kavuşmak dileklerimle seneye görüşmek üzere hoşçakalınız
  13. Aries

    gun.dem

    ne güzel bir karşılama canım teşekkür ederim çukulatalar nefis görünüyor İyi yıllar diliyorum..yeni yıl tüm dileklerinle birlikte sana sağlık,mutluluk getirsin
  14. Sağlık diliyorum. Eşimin ve benim hastalıklarımızdan kurtulmamızı diliyorum. yarın röntgen sonuçlarım temiz çıksın istiyorum yeni yılda herkese sağlık diliyorum
  15. hadi bakalım kürsüye çıkalım Hyde Park taki speakers corner mı burası offff yarını bir atlatabilsem şöyle iyi haberlerle...
  16. Türk-Yunan Mitolojileri ve Farkları Geçmişten gelen iki büyük toplumun mitlerini, yani Türk-Yunan mitolojilerini ve farklarını incelemek kesinlikle isabetli olacaktır. Yunan Mitoloji Özellikleri Yunan mitolojisinde, soylular hep ön plandadır. Halk savaşta sadece savaşan araçlardan değildir. Kahramanlar hep soylulardan gelir. Savaşçı kahraman soylular, tanrı gibi gözükür. Yunan mitolojisi motiflerinde kralların savaş arabaları ve savaş giysileri çok fazla yer alır. Halkın ekonomik durumu iyi değildir ve tek geçim kaynağı topraktan gelen ürünlerdir. Soylular ise madenlere sahip çıkmıştır. Alışveriş değiş-tokuşla yapılmaktadır. Türk Mitolojisinin Özellikleri Türk mitolojisinin genel motifleri türeyiş, ışık ve ışıkla gelen iyilik, kutsal ağaç ve ağaç kökündeki ana-tanrıdır. Kut anlayışı yaygındır. Türkler’de özellikle Oğuzlar çok geniş bir coğrafyayı gezdikleri için kültürel ve ticari olarak diğer halklarla alışverişte bulunmuşlardır. Bu yüzden halkın durumu mitlerde genellikle iyi gözükmektedir. Daha çok mitlerin konusu tanrısal, dinsel ve mistik olaylar çerçevesinde gelişmiştir. Türk-Yunan Mitolojileri ve Farkları Görüldüğü gibi; * Yunan mitlerinde önde tutulan kral ve soylular, Türk mitlerin de ise tanrısal olgular ve daha çok türeyişle ilgilidir. * Motifler farklıdır: Yunan mitlerinde savaş kıyafetleri ve araçları; Türk mitlerinde ise kutsal öğeler motiflerin başında gelir. * Sınıfsal özellikler mitlerin içinde farklıdır: Türklerde halk daha özgür ve rahat, Yunanlılar da ise baskı gören yönetilen halktır. * Ekonomik ve toplumsal yaşamlar ticari ve yaşam stili bakımından(göçebe-yerleşik yaşam) farklıdır. kaynak Yunan Mitolojisi
  17. Eski Yunan Mitolojisinde Kadın İmgesi Kadın, yüzyıllardan beri birçok tartışmanın odağı olmuştur. Bu çalışmada eski yunan mitolojisindeki kadın anlayışını tartışacağım. Bunu yaparken çeşitli mitlere başvuracağım ve kadın tanrıçaları ele alacağım. Çalışmanın sonucunda da kadın imgesinin yunan mitolojisindeki yerini tartışacağım. Son olarak, mitolojideki kadına bakışın daha sonraki görüşleri ne şekilde etkilediğini tartışacağım. Tanrıların insanlarla ve diğer tanrılarla olan ilişkileri yunan mitolojisinin konularını oluşturmaktadır. Yunan mitolojisine göre tanrılar tıpkı insanlar gibi yaşıyorlardı. Tanrıların fiziksel olarak insan şeklinde olmaları ve insanlar gibi yaşamalarından dolayı insanlar tanrılardan fazla korkmuyorlardı. İnsanlar ve tanrılar arasındaki tek fark, tanrıların ölümsüz insanların ise ölümlü olmalarıydı. Yunan mitolojisine göre başlangıçta kadınlar yoktu, toplumda sadece erkekler vardı. Prometheus’un gizlice ateşi çalıp insanlara vermesine baş tanrı Zeus çok sinirlenir ve bu topluma bir ceza vermek ister. Erkeklerden oluşan bu toplumu cezalandırmak için Zeus kadını yaratmaya karar verir. Bu kadını yaratırken her bir tanrıçadan değişik özellikleri alıp yarattığı kadına yükler. Zeus’un yarattığı bu ilk kadın Pandora’dır. Zeus Pandora’yı dünyaya gönderirken ona bir kutu armağan eder ve bu kutuyu kesinlikle açmamasını söyler. Ancak Pandora merakına yenik düşer ve bu kutuyu açar. Kutunun içindeki kötülükler, hastalıklar, keder, korku vs. dünyaya yayılmaya başlar. Pandora bunu fark eder ve hemen kutunun ağzını kapatır. Ancak kutunun içindeki bütün kötülükler dışarı çıkmıştır, kutuda kalan tek şey ise ümittir. Yukarıda kısaca değindiğimiz bu kadının ilk yaratılış öyküsünden de anlaşılacağı üzere, kadın cezalandırma aracı olarak yaratılmıştır. Yani Zeus kadını kötülüklerle birlikte dünyaya göndererek insanlardan intikam almıştır. Yunan mitolojisinde kadın sonradan yaratılan ikinci sınıf bir varlık olarak görülür. Ancak bu mitoloji kendi içerisinde, kadının önemi konusunda tezatlıklar da barındırmaktadır. Bir taraftan kadın yaşamın kaynağı olarak görülürken; diğer taraftan hırsın, kötülüğün kaynağı olarak görünmektedir. Tanrıçalardan birkaç örnek verirsek, Gaia toprak tanrıçasıdır ve bütün tanrıların soylarının çıktığı ilk tanrıçadır. Afrodit (Aphrodite)aşk ve güzelliği simgeler. Hera baş tanrıçadır ve kötülükler yapar. Metis, bilgelik tanrıçası ve Ate hata ve günah tanrıçasıdır. Yani kadın hem çok istenen bir varlıktır hem de istenmeyen aşağılanan bir varlıktır. Kaynak: Nur Yeliz Gülcan Dicle Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü, Diyarbakır Türkiye
  18. Aries

    GÜNAYDIN

    güzellikler sizlerle olsun
  19. Aries

    Bey ve Hanım

    Can Yücelin kaleminde her zaman kendimi bulduğum yazılar okumuşumdur... incelemen için ben teşekkür ederim gelincik
  20. Aries

    Bey ve Hanım

    incelemen için ben teşekkür ederim Radya
  21. Aries

    Truva Efsanesi

    Bu Agamemnon için dayanılır gibi bir şey değildi. Buna rağmen zafer için buna razı oldu. Bir efsaneye göre, Iphiginia, Artemis'e kurban edildi. Bir başka efsaneye göre de Artemis, bir geyik gönderdi. Iphiginia yerine geyik kurban edildi. Bu olaydan sonra Kuzey rüzgarı durdu ve sayıları bini aşan gemi 100.000'i aşkın Akhalı savaşçıyı Troya önlerine taşıdı. Skamandar ve Simois Irmaklarının döküldüğü Çanakkale Boğazının kumsallarında kamp kurdular. Akhalar çok güçlü ve kalabalıktı. Defalarca kente saldırdılar. Ama Troya, güçlü surlarla çevriliydi. Ayrıca Priamos'un bu hücumları bertaraf edebilecek, kutsal Lion'u koruyabilecek kahraman oğulları vardı. Atları eğiten Hektor bunların en cesuru ve Troya Ordusunun baş kumandanıydı. Öte yandan Akhaları müşterek düşman kabul eden diğer Anadolu halkları da Troyalıların yanında yer aldılar. Savaş on yıl sürdü. 9 yıl boyunca zafer durmadan yön değiştirdi. Bazen Troyalılar üstün geliyor, bazen de Akhalar Troyalıları surların içine kadar kovalıyorlardı. Uzun süre hiçbir taraf belirgin bir üstünlük elde edemedi. Akhalar civardaki yerleşmeleri talan ediyor, kızları evlerinden alıp çadırlarına kapatıyorlardı. Bu talanlarından birinde Agamemnon Khryse (Hrüse) kentinden Apollon'un rahibi Khryseis'i (Hrüseis) çadırına kapatmıştı. Kızının "onur payı" olarak Agamemnon'un çadırına kapatılmasına razı olmayan rahip, değerli kurtulmalıklarla Agamemnon'a gelip kızını serbest bırakması için yalvardı. Tekmil Akhalar, rahibe saygı gösterilip kızın babasına verilmesini istediler. Ama bu hiç de Agamemnon'un gönlünce değildi. Kızı serbest bırakmayı reddettiği gibi, rahibe çok kötü davrandı. Hakarete uğrayan rahip, eve dönüşünde Apollon'a yalvardı. Akhaların üstüne hastalık ve felaket göndermesi için dua etti. Apollon da onun duasını kabul edip, ateşli oklarını Akhaların üzerine gönderdi. Çok sayıda Akhalı asker hastalandı ve öldü. Sonunda Akhilles, bütün kumandanları bir toplantıya çağırarak onlara Apollon'un öfkesini dindirecek bir yol bulunması gerektiğini aksi takdirde eve geri dönmekten başka yapılacak bir şey olmadığını söyledi. Bunun üzerine ünlü kahin Kalkhas; Tanrının neden bu kadar çok öfkeli olduğunu bildiğini, ancak konuşmaktan korktuğunu, Akhilles onun hayatını korumayı garanti etmediği sürece de konuşmayacağını söyledi. Akhilles'in kahinin hayatını koruyacağını garanti etmesi üzerine usta yorumcu konuşmayı kabul etti. "Tanrı Apollo kızgındır, çünkü saygısızlık etti Agamemnon duacıya, kurtulmalıkları istemedi, salmadı kızını, işte bu yüzden çektirdi bunca acıları okçu tanrı. Eğer Agamemnon hiçbir kurtulmalık almadan kızını babasına geri vermezse daha da çektireceği var." (İlyada 90-96) Böyle dedi Kalkhas, öfke doldurdu Agamemnon'un yüreğini. Ama fazla bir seçeneği yoktu erlerin kralının. Bilici Kalkhas'a ve onu koruyan Akhilles'e sövüp saydıktan sonra, kızı babasına vermeyi kabul etti. "Phoibos Apollon istiyorsa Khryseis'i ille de şu gemimle, yoldaşlarımla göndereceğim onu, ama barakandan alacağım kendim gelip senin onur payını, güzel yanaklı Briseis'i. Senden ne güçlü olduğumu o zaman anla gör. Korksun boy ölçüşmekten, ibret alsın, kim benimle eşit görmek isterse kendini." (İlyada l 183-187) Böyle deyip bir yandan kızı babasına gönderirken, adamlarından iki tanesini de Akhilleus'un çadırına gönderdi. "Güzel yanaklı Briseis'i" alsın diye. Akhilleus habercilere kızı korkutmadan alabileceklerini, onlarla bir sorunu olmadığını söyledi ama, Tanrılar huzurunda bunu Agamemnon'a çok pahalıya ödeteceğine dair yemin etti. Bu olaya Akhilleus'un annesi deniz perisi Thetis de, en az oğlu kadar kızdı. Oğlunu yatıştırıp, savaştan tamamen elini çekmesini söyledi. Öte yandan da Olympos'a giderek Zeus'a yalvardı. "Zeus baba! Birgün ya sözümle ya işimle ölümsüzler arasında yararlı olduysam sana, şimdi yerine getir şu dileğimi, kısa ömürlü oğluma değer ver; saygısızlık etti Agamemnon, erlerin başbuğu, aldı onur payını, yoksun bıraktı onu sen say, gücü Troyalılar tarafına ko ne olur. Akhalar saysınlar oğlumu, ününü yüce kılsınlar." (İlyada l 503-510) Şimdi artık savaş Olympos'a da ulaşmıştı. Tanrıların bir kısmı Troyalıları destekliyor, bir kısmı ise Akhalıların yanında yer alıyordu. Afrodit doğal olarak Paris'in yanında yer aldı. Yine doğal olarak Athena ile Hera Akhaların tarafındaydı. Savaş tanrısı Ares her zaman Afrodit'in yanındaydı. Güneş tanrısı Apollon ve kızkardeşi Artemis ise Hektor'un koruyucularıydı. Dolayısıyla Troyalıların yanında yer aldılar. Denizler tanrısı, yeri sarsan Poseidon, denizci halk olan Akhaları destekledi. Zeus Troyalıları daha çok seviyor ama, tarafsız kalmayı tercih ediyordu. Yukarıda Olympos'ta durum böyle iken aşağıda Akhilleus gemilerin yanına oturmuş köpürüp duruyor, ne toplantılara katılıyor, ne savaşa gidiyor, içi içini yiyordu olduğu yerde. Akhilleus olmadan Akhalar Troyalılardan daha zayıftı. Buna rağmen Akhalar Troyalıları şehir surlarına kadar kovaladılar. Surların yanında çok kanlı savaşlar oldu. Kral Priamos ve diğer yaşlı Troyalılar da, savaşı bir kuleden seyrediyorlardı. Bir ara savaş durdu. Her iki taraf da askerlerini geriye çektiler. Paris ile Menelaos karşı karşıya gelmişlerdi. İkisi yalnız savaşacaklardı. Eğer Menelaos kazanırsa Helen'i alıp Isparta'ya geri dönecek, eğer Paris kazanırsa Helen Troya'da kalacaktı. Her iki halde de savaş bitecekti. Teklif Paris'ten gelmişti. Hektor'a hitaben yaptığı konuşmada şöyle dedi: "Troyalıları tekmil Akhaları oturt yere, koyun ortalarına Ares'in sevdiği Menelaos'la beni, çarpışalım Helen için, bütün malı için. Alsın bütün malı, götürsün kadını evine. Kim üstün gelir, kazanırsa zaferi and içsin dost olsun ötekiler de. Siz Troyalılar oturun bereketli Troya'da. Akhalar da at besleyen Argos'a dönsünler, güzel kadınlı Akha topraklarına." (İlyada lll 70-75) Paris'in yaptığı bu teklif Hektor tarafından Akhalara iletildi. İki ordu arasında bu konuşmalar olurken, bütün bu savaş ve acıların sebebi olan Helen, Priamos ve diğer yaşlı Troyalıların savaşı izledikleri kuleye geldi. Onun geldiğini görünce şu sözleri söylediler usulca: "Troyalılarla Akhaların, böyle bir kadın için yıllardır acı çekmeleri hiç de ayıp değil.Yüzüne bakan ölümsüz tanrıçalara benzetir onu. Ama gene de binse gemiye keşke gitse. Gitse de bizi, çocuklarımızı belaya sokmasa." (İlyada lll 154-160) Böyle konuştu Troya'lı ulular kendi kendine. Daha sonra Priamos, Helen'i yanına çağırıp aşağıdaki Yunanlı kahramanların adlarını tek tek sordu. Bu arada düello başladı. Mızrağı ilk fırlatan Paris oldu. Menelaos, mızrağı kalkanı ile savuşturup kendi mızrağını fırlattı. Mızrak Paris'in gömleğini yırttı ama onu yaralamadı. Daha sonra kılıcını çekip, Paris'i tolgasından vurdu; ama kılıç kırılıp yere düştü. Silahsız olmasına rağmen, Paris'in üzerine atılıp onu miğferinin ibiğinden tuttu. Eğer Aphrodit karışmasaydı onu sürükleyip Yununlıların sıralarına kadar götürecekti ama Aphrodit, miğferin ipini kopartıp onun Troya'ya kaçmasına yardım etti, Menelaos, elinde Paris'in miğferi olduğu halde öfkeyle Troya sıralarına giderek, Paris'i aramaya başladı. Aslında Troyalılar tarafında ona yardım edecek hiç kimse yoktu. Çünkü mızrağını fırlatmaktan başka hiç dövüşmediği için herkes ondan nefret ediyordu. Her nasılsa kaçmayı başarmıştı. Nasıl kaçtığını, nereye gittiğini hiç kimse bilmiyordu. Bunun üzerine erlerin başbuğu Agamemnon, her iki orduya birden konuşarak Menelaos'u muzaffer ilan etti. Daha önce kararlaştırdığı gibi Troyalıların Helen'i geri vermeleri gerekiyordu. Athena ile Hera işe karışmasalardı Troyalılar da buna razıydılar. Her iki tanrıça da Troya kenti yerle bir edilmedikçe savaşın bitmesini istemiyorlardı. Hera'nın kışkırtmasıyla, Athena seyirtip savaş meydanına geldi. Amacı anlaşmayı bozmak için bir Troyalıyı kandırmaktı. Aptal Pandoros kandırılması en kolay Troyalı idi. Athena, onu kolayca kandırdı. Pandoros Menelaos'a bir ok fırlatıp onu hafif yaraladı. Bu savaşı tekrar başlatmak için yeterliydi. Her iki taraftan sayısız insanlar öldü. Tanrılar ve tanrıçalar da savaş meydanında idi. Onlar da ölümlüler gibi, birbirleriyle savaşıyorlardı. Büyük şampiyon Akhilles'in savaştan uzak barakasında oturmasına rağmen Akhalar savaşta üstündüler. Ajax ve Diomedes kahramanca savaşıyorlardı. Aphrodit'in oğlu prens Aeneas Diomedes'in elinden az daha ölüyordu. Diomedes, onu yaraladı; ama annesi Aphrodit onu kurtardı. Diomedes Aphroditi de yaraladı. Ona bu cesareti tanrıça Hera vermişti. Aphrodit Hera'yı Zeus'a şikayet etmek için Olympos'a giderken Apollon Aeneas'ı Troya'ya taşıdı. Daha sonra Diomedes, Athena'nın da yardımıyla Ares'in karnından yaraladı. O da Aphrodite gibi soluğu Zeus'un yanında aldı, Athena'yı şikayet için. Zeus baba, Akhilles'e yapılan haksızlığın intikamının alınması ve ona tekrar ün kazandırılmasına dair Thedis'e verdiği sözü de hatırlayarak bütün ölümsüzleri Olympos'a çağırdı ve orada kalmalarını emredip, kendisi aşağıya Troyalılara yardıma gitti. Zeus'un işe karışmasıyla, her şey birden bine değişiverdi. Troyalılar, Akhalar'ı gemilerine kadar püskürttüler. Hektor, coşmuştu. Troyalıların "Atları terbiye eden" diye ad taktıkları Hektor, hiç bu kadar cesur, hiç bu kadar muhteşem görülmemişti. Akhalar'ın başı iyiden iyiye derde girmişti. Agamemnon, savaştan vazgeçip Yunanistan'a dönmeye karar vermişti. En yaşlı kumandan Nestor, aşağılanmış bir şekilde geri dönmektense Akhilles'in öfkesini dindirmenin bir yolunun bulunması gerektiğini söyledi. Agamemnon, aptallık ettiğini itiraf etti. Akhilles'in onur payı Briseisi ve değerli hediyelerini ona geri vereceğini Odysseus'a söyledi. Bunu Akhilles'e anlatması için yalvardı. Akhilles, bunu kabul etmedi. Ertesi gün, Akhalar gene püskürtüldü. Troyalılar, gemileri ateşe verecek kadar yaklaşmışlardı. Bu durumu gören Akhilles'in en iyi arkadaşı Patroklos Akhilles'e yalvararak, ya Akhalar'a yardım etmesini veya en azından o muhteşem zırhını kendisine ödünç vermesini söyledi. Akhilles kendisini aşağılayan insanlar için savaşmayacağını söyledi. Ama Hephaistos ustasının yapmış olduğu o muhteşem zırhı ve adamlarını Patroklos'un emrine vermeyi kabul etti. Patroklos, Akhilles'in zırhını giyerek ve onun adamlarını da alarak savaşa katıldı. Troyalılar, onu bir müddet Akhilles zannettiler, Gerçekten oda Akhilles gibi muhteşem savaşıyordu. Sonunda Hektor ile karşılaştı. Hektor Patroklo'u kargısıyla öldürüp, zırhını soydu ve kendisi giydi. Sanki Akhilles'in bütün gücü Hektor'a geçmişti. Patroklos'un cesedi etrafında çok kan döküldü. Sonunda iki Ajax'ın yardımıyla Akhalar cesedi gemiye taşıdılar. Acı haber Akhilles'e ulaştı. O da en iyi arkadaşının ölümünü Hektor'a hayatı ile ödeteceğini dair yemin etti. Hektor'un ölümünden sonra kendisinin ölümü de kaderine yazılı idi. Bunu bile bile kaderine razı oldu. Annesi Thedis, onu durdurmak için hiçbir çaba göstermedi. Ona Hephaistos'un yaptığı yeni silahlar ve zırh getirdi. Zırhı giyip askerlerinin başına geçti. Kahramanca savaşıyor ve her yerde Hektor'u arıyordu. Hektor ise, Troyalıların başına geçmiş surların yanında kahramanca şehrini korumaya çalışıyordu. Olympos'lu tanrılar yine aşağıya inmiş, Troya ovasında ölümlüler gibi hararetle savaşıyorlardı. Skamander nehri sularını geçmek isteyen Akhilleus'u boğmaya çalıştı. Ama Akhilleus'u durdurmaya imkanı yoktu. Her şey tanrılarca kararlaştırılmıştı. Apollon bile artık Hektor için savaşmanın faydasızlığına inanmıştı. Troyalılar geri püskürtüldü. Şehir kapıları açılıp savaşçılar şehrin içine alındalar. Sadece Hektor dışarıda kaldı. Dimdik duruyordu surların önünde. Babası Priamos, annesi Hekabe surların içine gelip hayatını kurtarması için ona yalvardılar. Ama o bunları dinlemedi. Troyalıların gerilemesi onun suçu idi çünkü Troyalıları, o kumanda ediyordu. Hektor böyle düşünürken Akhilles hışımla surlara yaklaştı. Yanında ise ölümsüzlerden Athena duruyordu. Hektor ise yanlızdı. Apollon, onu kaderine terk etmişti. Akilleus gidgide yaklaşıyordu. Etrafa pırıltılar saçan tunç zırhı içinde yaklaşan Akilleus'u görünce Hektor'u bir titreme aldı. Kaçmaya başladı. Akhilleus da peşine takıldı. Hektor önde Akhilleus arkada şehir surlarını üç defa döndüler. Sonra Athena, Hektor'un kardeşi Deiphobus kılığına girerek ona Akhilleus'la karşılaşma cesaretini verdi. "Gel birlikte karşı koyalım, püskürtelim onu" dedi. Soylu Troyalıların lideri, parlak tolgalı Hektor da ona inandı. Akhilleus'un karşısına dikilerek şöyle haykırdı: "Artık kaçmam senden Peleus oğlu deminki gibi. Tanrısal Priamos'un şehrini dolandım üç kere, durup saldırışını beklemeye yüreğim varmadı, ama şimdi buyuruyor sana karşı koymayı ya sen benim elime geçersin, ya geçerim ben senin eline. Haydi Tanrıları tanık tutalım anlaşmalarımıza. Olamaz onlardan iyi tanık, iyi bekçi. Zeus bana zaferi verir de alırsam canını, dile gelmez saygısızlık göstermem sana. Ünlü silahlarını soyar, ölünü geri veririm Akhalara. Sen de Akhilleus yap benim gibi." Ayağı tez Akhilleus yan yan baktı. Dedi ki: Hektor, düşmanım, antlaşmadan söz açma bana, böyle şey olamaz insanla arslan arasında. Nasıl uyuşmazsa kurtla kuzunun gönlü, durmadan kin beslerler birbirlerine, bizim de dostluk yapmamız akla sığmaz." (İlyada XXll 250-265) Böyle söyleyip mızrağını fırlattı, mızrak hedefini şaştı. Athena mızrağı tekrar geri getirdi. Sonra Hektor isabetli bir atış yaparak Akhilleus'un kalkanını tam ortadan vurdu. Mızrak kalkanı delemedi. Hemen arkasını dönüp kardeşini aradı., onun mızrağını almak için. Kardeşini orada göremeyince Athena'nın kendisini kandırdığını anladı. Kaçacak bir yer yoktu. Kılıcını çekip Akhilleus'a saldırdı. Daha ona yaklaşamadan Akhilleus onu mızrağıyla boynundan vurdu. Yere yuvarlanan Hektor son nefesinde, vücudunu ailesine geri vermesi için Akhilleus'a yalvardı. Demir yürekli Akhilleus'un öfkesi pek dineceğe benzemiyordu. Ona yan yan bakarak şöyle dedi: "Dizlerime sarılma köpek, yalvarma bana anan baban adına. Gönlüm yüreğim kışkırtıyor beni, diyor şunun etini parçala, çiğ çiğ ye, senin bana bu yaptıklarından sonra, kimse uzaklaştıramaz başından köpekleri. Getirseler bana kurtulmalığın on katını, tartsalar şurada daha çok veririz deseler, Dardanos'un oğlu altın kosa teraziye senin ağırlığınca, döşeğine yatırıp ağlayamayacak seni doğuran, köpekler kuşlar yiyecek bütün bedenini." (İlyada XXll 345-355) Böyle söyleyip zırhı ölüden soydu. Akhalar da teker teker ölünün yanından geçip boyuna posuna güzelliğine hayran kaldılar. Ama bir tekme vurmadan da gitmiyorlardı ölüye. Akhilleus ise, daha kötü şeyler yapmayı planlıyordu. İki ayağını topukla bilek arasından deldi. Kayışlar geçirdi deliklerden. Bağladı arabaya, başı bıraktı yerde sürüklensin diye. Sonra atladı arabaya ünlü silahlarıyla. Kamçıladı atları . Ölüyü surların önünde defalarca sürükledi, azgın öfkesi dinene kadar. Sonra, aldı, götürdü gemilerin yanına. Patroklos'un intikamı alınmış ama ölüsü hala yakılmamıştı. Hemen odunlar kesilip büyük bir yığın yapıldı. Yığınların üstüne de Patroklos'un ölüsü yerleştirildi. Kurbanlar kesilip ölünün etrafına dizildi. Birçok Akhalarla birlikte Akhilleus da saçından bir tutam kesip ölünün üzerine attı. Son olarak Akhilleus, 12 Troyalı çocuğu kargısıyla öldürüp yığına kattı. Öldürmeye bir türlü doymuyordu. Sonra yığını ateşe vererek ağlaya ağlaya ağıta başladı. "Verdiğim bütün sözleri getireceğim şimdi yerine. Ulucanlı Troyalıların oniki soylu oğlunu, yutacak alevler seninle birlikte, Primaos oğlu Hektor'a gelince, ateşe yedirmem onu, yedireceğim köpeklere." (İlyada XXlll 18-184) Ama köpekler sokulamıyordu Hektor'un cesedine. Aphrodit ölünün başında nöbet tutuyordu. Hektor'un ölüsüne yapılan bu saygısızlıklar Hera, Athena ve Poseiden hariç bütün ölümsüzleri tiksindirmişti. Özellikle baba tanrı Zeus bu saygısızlığa çok kızmıştı. Zeus, Priamos'u cesaretlendirerek onun Akhilleus'un kampına gitmesini sağladı. Zengin kurtulmalıklarla kampa gelen Priamos, oğlunun cesedini vermesi için Akhilleus'a yalvardı. Akhilleus karşısında yalvaran yaşlı adamı görünce kendi babasını hatırlayıp insafa geldi ve hediyeleri kabul ederek, ölüyü babasına verdi. Ayrıca, ölü yakma merasimi için de 9 gün boyunca Akhaları savaştan uzak tutacağına dair söz verdi. Troyalılar, 9 gün boyunca, Hektor'un ölüsü etrafında yas tutup, ağıtlar yaktılar. Onuncu gün şafak vakti, ölü odun yığınlarının üzerine konulup yakıldı. Daha sonra, kemikler ve küller altın bir kupaya gömülüp, üzeri kocaman işlenmiş taşlarla örüldü. Mezarın üstü toprakla örtülerek büyük bir tümülüs oluşturuldu. Hektor'un cenazesi için kararlaştırılan süre dolduktan sonra, savaş tekrar başladı. Etiyopya Prensi Memnon, büyük bir orduyla gelip Troyalılara yardım etti. Bu yeni taze güçle saldıran Troyalılar, Akhaları çok güç durumda bıraktılar. Birçok Akhalı savaşçı öldü. Sonunda Akhilleus, Memnon'u öldürdü. Durum tekrar Troyalıların aleyhine dönmüştü. Akhilleus yine coşmuştu. Ama onun belki de son kükreyişi olacaktı. Bütün Troyalıları önüne katmış surlara doğru kovalıyordu. Surlara yaklaştığı bir sırada, orada, çalıların arasına gizlenmiş duran Paris'in attığı zehirli bir okla topuğundan vurularak öldü. Topuğu onun en zayıf yeri idi. Annesi deniz perisi Thetis, onu "yaralanmaz" yapmak için topuğundan tutup Styx Irmağının sularına batırmıştı. Ancak topuğun elle tutulan kısmı kutsal suyla ıslanmadığı için zayıf kalmış ve Paris, onu bu en zayıf noktasından vurmuştu. Ajax, Akhilleus'un ölüsünü savaş meydanından taşıdı. Ölü yakma töreninden sonra külleri Patroklos'un küllerinin konulduğu kaba konularak beraberce gömüldü. Akhilleus'un ölümünden sonra, onun Hephaistos usta tarafından yapılmış olan muhteşem zırhı kumandanlar arasında yeni bir huzursuzluğa yol açtı. Zırh acaba Akhilleus'un ölüsünü savaş alanı dışına taşıyan Ajax'ın mı olmalıydı?Yoksa Odysseus'a mı verilmeliydi? Kumandanlar arasında yapılan gizli bir oylama sonunda zırha sahip olma hakkı Odysseus'a verildi. Ajax da , kendini aşağılanmış görüp, kılıcının üstüne atlayarak intihar etti. Bu iki kahramanın kısa zamanda arka arkaya ölmeleri Akhaların cesaretlerini kırdı. Zafer, çok uzak görünüyordu, ama vazgeçmeye de hiç niyetleri yoktu. Akhilleus'un genç oğlu Neoptolemus, Paris'i öldürdü. Ama onun ölümü Troyalılar için pek de büyük bir kayıp değildi. Zaten bütün bu belaları Troyalıların başına hep o açmamış mıydı? Bir keresinde ağabeyi Hektor onu şöyle azarlamıştı: ''Seni alçak, seni parlak oğlan, seni çapkın seni ırz düşmanı seni. Hiç doğmaz olaydın keşke, Ya da kalaydın ölümüne dek evlenmeden. Çok isterdim bunun böyle olmasını Hem çok da iyi olurdu hani Ne baş belası kesilirdin o zaman Ne de yüz karası olurdun başkalarına Nasıl kaçırdın ta uzak ülkelerden Kargı salan erlerin gelini, güzel yüzlü kadını Baş belası yaptın onu babana, halkımıza, ilimize'' İlyada III.39_50 Paris'in ölümünden sonra da Troyalılar güçlerini korudular. Şehir surları dokunulmamış bir şekilde ayaktaydılar. Savaş genellikle surlardan uzakta ovada cereyan ettiği için ciddi bir tehditle karşılaşmamışlardı. Bu, sonu olmayan savaşa bir son verebilmek için orduyu şehrin içine alıp, Troyalıları bir baskınla yok etmekten başka çare yoktu. Bunu nasıl yapacaklardı? Akhaların en akıllısı kurnaz Odysseus, bir tahta at yapma fikriyle ortaya çıktı. Büyük ve içi boş bir at olacak ve içine belirli sayıda asker alabilecekti. Odysseus ve diğer bazı seçkin komutanlar atın içine gizlenirken, diğerleri denize açılıp Tenedos (Bozcaada)'nın arkasına, Troyalıların onları göremeyecekleri bir şekilde gizleneceklerdi. Eğer işleri ters giderse, Yunanistan'a geri dönecekler. Tabi bu arada atın içindekiler ölümüne terk edilecekti. Ama her şey Odysseus'un planladığı gibi giderse, Troya'ya geri dönüp, şehrin içine girmek için verilecek işareti bekleyeceklerdi. Planın yürümesi için geride bir Akhalı asker bırakacaklardı. Bu askerin görevi ; tahta atın şehrin içine alınmasını sağlamak için, Troyalıların ikna edilmesiydi. Herşey Odysseus'un planladığı gibi gitti. Bir sabah, Troyalılar büyük bir şaşkınlıkla uyandılar. Her yer çok sakindi. Gürültülü Akha kampı, tamamen boştu ve gemilerde gitmişlerdi. Batı kapısı önünde de daha önce hiç görülmemiş büyüklükte ve biçimde tahtadan bir at duruyordu. Öyle görünüyordu ki, Akhalar bu işten vazgeçmişler, mağlubiyeti kabul edip Yunanistan'a geri dönmüşlerdi. Ancak bu kocaman tahta at da neyin nesiydi? Troyalılar, bu soruları kendi kendilerine sorarken, Akhaların geride bıraktıkları Sinon isimli asker ortaya çıktı. Troyalılar Sinon'u yakalayıp kral Priamos'a götürdüler. İyi bir aktör olan Sinon, ağlıyor, sızlıyor ve Yunanlılardan nefret ettiğini söylüyordu. Bunun sebebini ise şöyle açıklıyordu: ''Akhalar, Troya'ya yelken açmalarını engelleyen kuzey rüzgarını durdurmak için kral Agamemnon'un kızı Iphiginia'yı kurban ettiler. Geriye dönüşleri için ise ben talihsiz kurban olarak seçildim. Tam yola çıkarlarken beni kurban edeceklerdi. Her şey hazırdı. Ama gece olunca karanlıktan yararlanarak bir bataklığa saklandım ve gemilerin uzaklaşmalarını seyrettim.'' Simon'un anlattığı bu hikayeye herkes inandı. Çünkü o rolünü çok iyi oynuyordu. Hikayesinin ikinci ve asıl can alıcı kısmına şöyle devam etti.: ''Tahta at Tanrıça Athena'ya kutsal bir sunak olarak yapılmıştır. Böyle büyük yapılmasının sebebi Troyalıların onu dar şehir kapılarından şehrin içine almalarını engellemek içindir. Akhalırın beklentisi Troyalıların bu atı yakıp yıkmalarıdır. Böylece tanrıça Athena'nın öfkesini Troya üzerine çekmiş olacaklardır. Ama Troyalılar atı şehrin içine alıp onu korurlarsa tanrıçanın lutfu Troyalılara yönelecektir.''. Akıllıca düzenlenmiş bu hikayeye Troyalı rahip Laokoon ve Hektor'un kız kardeşi Kassandra dışında herkes inandı. Rahip Laokoon, ''hediye veren Yunanlılardan sakının'' diyerek Troyalıları uyardı. Atın hemen yakılmasını söyledi. Hiç kimse ona inanmadı. Laokoon'un Troyalıları ikna etmesinden korkan Poseidon denizden iki tane korkunç yılan göndererek, Laokoon ile iki oğlunun öldürttü. Bir bilici olan Kassandra da, bunun bir hile olduğunu söylediyse de ona kimse inanmadı. Apollon, Kassandra'ya aşık olmuş bu yüzden ona geleceği görme yeteneği vermişti. Kassandra Apollon'un aşkını kabul etmemiş, o da Kassandra'ya verdiği bu yeteneğin yarısı geri almıştı. Yani Kassandra geleceği görmeye devam edecek ama ona kimse inanmayacaktı. Troyalalır, hiç tereddüt etmeden, atı şehrin içine sürüklediler. On yıl süren korkunç savaş bitmiş, nihayet özlenen barış gerçekleşmişti. Troyalılar, bunu eğlenceler düzenleyip şölenlerle kutladılar. Gece yarısı herkesin derin uykuda olduğu bir sırada Odysseus ve arkadaşları teker teker nöbetçileri öldürdüler ve kapıları ardına kadar açtılar. Zaten Akha ordusu, şehrin surlarına çok yaklaşmıştı. Açık kapılardan sessizce şehrin içine sızarak her tarafta yangılar çıkarttılar. Yangınları söndürmek için dışarıya çıkan Troyalılar ne olduğunu anlayamadan kılıçtan geçirildiler. Bu yapılan savaş değil kasaplıktı. Şehrin bazı bölümlerinde Troyalılar küçük gruplar oluşturup düşmana karşı koydular. Tek amaçları ölmeden önce mümkün olduğu kadar çok Akhalı öldürmekti. Bazıları öldürdükleri Akhalıların giysilerini giyip düşmana yaklaşıyorlardı. Bu yolla birçok Akhalı asker öldü. Başlangıçta çok fazla Troyalı uykuda katledildiği için bu savaş adil değildi. Artık sona yaklaşılmıştı. Akhilleus'un oğlu Neoptolemus, yaşlı Priamos'u karısı ve kızlarının gözü önünde öldürdü. Daha sabah olmadan Aeneas hariç, bütün Troyalı liderler öldürülmüştü. Annesi Aphrodit'in de yardımıyla Aeneas, Babası Ankhises ve oğlu Ascanius'u da alıp Troya'dan kaçmayı başardı. Uzun maceralardan sonra İtalya'ya ulaştı. Orada güçlü bir Etrüsk kralının kızı ile evlenerek yeni bir şehir kurdu. Roma'nın gerçek kurucuları olan Romus ve Romulus kardeşler bu şehirden ve Aeneas'ın soyundan geldikleri için, Aeneas her zaman Roma'nın gerçek kurucusu olarak kabul edilmiştir. Troya'nın baştan başa yakıldığı o korkunç gece, Aphrodit, güzel Helen'e de yardım etti. Paris'in ölümünden sonra töreye göre Paris'in kardeşi Deiphobos'la evlenmiş olan Helen Aphrodit'in de yardımıyla eski kocası Menelaos'a gitti. Menelaos, onu memnuniyetle kabul etti. Ertesi gün, hep beraber Yunanistan'a geri döndüler. Onlar, Yunanistan'a yelken açarken, Asya'nın en mağrur kentinden geriye bıraktıkları şey, sadece için için yanmakta olan bir harabe idi. kaynak:Yunan Mitolojisi-Çanakkale Truva
  22. Aries

    Truva Efsanesi

    Truva Efsanesi Zamanımızdan takriben 3200 yıl önce Çanakkale Boğazı yakınlarında ''Troya'' isimli bir kent varmış. B:u kentin , barışsever , fakat cesur insanları, kralları, Priamos'un idaresi altında uzun yıllar barış içinde çok mutlu bir hayat sürmüşler. Birgün , kral Priamos'un karısı Hekabe çok kötü bir rüya gördü. Rüyasında, karnından ateşler çıkmakta ve ateşin dumanı, bütün Troya surlarını sarmaktaydı. Hekabe, bu rüyasını önce kocasına ; daha sonra da bir kahine anlattı. Kahinin yaptığı yorum, hiç de iç açıcı değildi. Ona göre, Hekabe, hamileydi ve doğacak olan çocuk , ilerde Troyalıların başına büyük dertler açacaktı. Onun için bebek doğar doğmaz öldürülmeliydi. Bu kehanete inanan Kral Priamos , çocuk doğduktan sonra bir adamını bebeği öldürmek için görevlendirdi. Savunmasız yeni doğmuş bebeği öldürmeyen Troya'lı onu o zaman ki adı ''İDA'' olan ''Kazdağı''na götürüp, bir ormana bıraktı. Nasıl olsa, yabani hayvanlar onu öldürür diye aklından geçirdi. Ama bebeği, yabani hayvanlardan önce bir çoban buldu. Bu çocuk, ilerde gerçekten Troya'lıların başına birçok dertler açacak olan Paris'ti. O sırada, Tanrıların yaşadığı OLYMPOS dağında , ilginç bir kargaşa cereyan etmekteydi. Kral Peleus ile Deniz Perisi Thetis'in evlenme merasimine kavga ve nifak tanrıçası Eris, huzursuzluk çıkartır gerekçesiyle davet edilmemişti. Bu işe çok gücenen Eris, intikam almaya karar verdi. Üzerinde ''EN GÜZELE'' yazılı , altından bir elmayı, şölenin yapıldığı salonun ortasına bırakıverdi. Doğal olarak bütün tanrıçalar, bu elmaya sahip olmak istediklerinden uzun tartışmalar oldu. Sonunda üç büyük tanrıça dışında diğerleri çekildiler. Ama kudret tanrıçası Hera, zeka tanrıçası Palas Athena ve Aşk tanrıçası Afrodit elmaya sahip olmakta ısrar ettiler. Her üçü de tanrı Zeus'a giderek onun, hakemlik yapmasını istediler. Baba tanrı Zeus, onların hiç birini gücendirmek istemediği için diplomatça davranıp, bu işlerden pek anlamadığını söyledi. Asıl amacı ise bu belayı Olympos'tan uzaklaştırmaktı. Onların Olympos'un tadını kaçıracaklarını anladığı için, hakemliği bir ölümlünün yapması gerektiğini söyledi. _''Gidin'' diye gürledi tanrıların babası ''ırmakları bol İda dağına, orada Paris adında Troya'lı bir prens yaşamaktadır. Bu işlerden en iyi anlayan odur.''. Böyle söyleyip uzaklaştırdı onları Olympos'tan. Onlar da haberci Tanrı Hermes'in rehberliğinde, kaynakları bol olan İda dağının doruklarına geldiler. O sırada Paris, hiçbir şeyden habersiz aşağıda koyunlarını otlatıyordu. Haberci Tanrı Hermes, meseleyi Paris'e anlatıp altın elmayı ona verdi. Hangisini en güzel bulursa elmayı ona verecekti. Ama bu iş, pek o kadar kolay olacağa benzemiyordu. Çünkü her üç Tanrıça da birbirinden güzeldi. Ne yapacağını şaşırmıştı. Onun hayranlığını ve şaşkınlığını gören Tanrıçalar, karar vermesini kolaylaştırmak için Paris'e rüşvetler teklif ettiler. Hera kendisine kudret vaat etti. Altın elmayı kendisine verdiği takdirde Paris Avrupa ve Asya'nın en güçlü kralı olacaktı. Athena kendisini dünyanın en zeki kralı yapacağını ve Yunanistan'la yapılacak bir savaşta kendisine zafer vaat etti. Afrodit ise dünyanın en güzel kadınını Paris'e teklif etti. Çoban Paris'in. Öyle büyük krallıklarda gözü yoktu. En güzel kadın benim olsun diye düşünüp, altın elmayı Afrodit'e verdi. İşte ne olduysa o zaman oldu. Bu işe çok bozulan Athena ile Hera, Troya'nın yıkımı için planlar kurmaya koyuldular. Afrodit ise verdiği sözü yerine getirmek için bir plan yaparak Paris'in, Yunanistan'daki Isparta şehrine gitmesini sağladı. Çünkü o sırada Dünya'nın en güzel kadını Isparta Kralı Menelaos'un karısı ''Güzel Helen''di. Menelaos ve Helen, Paris'i çok iyi karşıladılar. Kral , kendisine dilediği kadar sarayında kalabileceğini söyledi. Ona güvenerek karısı ile Paris'i sarayda yalnız bırakıp, kendisi Girit'e gitti. Menelaos'un Girit'te olmasından yararlanan Paris, Helen'i Troya'ya kaçırdı. Girit'ten dönen Menelaos, karısını evde bulamayınca yaptığı hatayı anladı ve karısını geri almak için Troya'ya savaş açtı. Bütün Yunan kırallarına da haberciler göndererek Helen'in kurtarılması için onları yardıma çağırdı. Çünkü kendisi evlenirken, diğer bütün krallar, Helen'in başına bir hal gelmesi halinde Menelaos'a yardım edeceklerine söz vermişlerdi. Verdikleri söz gereği, bütün krallar denizi aşıp güçlü Troya kentini yerle bir etmeye çok istekli idiler. Menelaos'un ağabeyi Agamemnon, yaşlı Nestor, Ajax, Patroklos hepsi hazırdılar. Ama Odysseus ile Akhilleus, pek ortalarda görünmüyordu. Yunanistan'ın en akıllı, en kurnaz kralı olan Odysseus, kocasına sadakati olmayan bir kadın için, evini ve ailesini terk etmek istemedi. Bunun için kendisini ordu kampına çağırmaya gelen haberciye delirmiş gibi davrandı. Bir taraftan tarlayı sürüyor, sonra da toprağa tohum yerine tuz ekiyordu. Ama Başkumandan Agamemnon'un gönderdiği haberci de kurnaz birisiydi. Haberci, Odysseus'un küçük oğlunu yakalayıp sabanın önüne bırakıverdi. Bunu gören Odysseus, sabanı kenara atarak oğlunun hayatını kurtardı. Bu da onun eskisi kadar akıllı olduğunu gösterdi. İsteksiz de olsa, orduya katılmaya mecbur kaldı. Akhilles ise Troya'ya gittiği takdirde, Troya'nın yağmalanmasını ve yanışını görmeden öleceğini biliyordu. Bunu kendisine bir deniz perisi olan annesi Thetis, söylemişti. Onun için, kadın elbiseleri giyerek, kral Lycomedes'in sarayında. saray kadınları arasında saklanıyordu. Kumandanlar Akhilles'i bulma görevini kurnaz Odysseus'a verdiler. Odysseus, bir seyyar satıcı kılığına girerek saraya gitti. Sergisinin bir tarafında kadınların seveceği cinsten takılar, diğer tarafında ise şahane silahlar bulunuyordu. Sarayın bütün kızları mücevherlerin etrafında kümelenirken, sadece Akhilles kılıç ve kamalarla ilgileniyordu. Böylece Odysseus onu tanıdı. O da kaderini bile bile Odysseus'la birlikte ordu kampına katıldı. Sonunda ordu tamamlanmış ve gemiler yola çıkmaya hazırdı. Ama bu kez, günlerden beri esen Kuzey rüzgarı, bir türlü dinmek bilmiyor ve gemilerin Troya'ya yelken açmalarına imkan vermiyordu. Ordu çaresizdi. Sonunda kahinlerden birisi Artemis'in Akhalara çok kızdığını, çünkü Agamemnon'un adamlarından birinin, onun en sevdiği tavşanlarından birini öldürdüğünü söyledi. Bu yüzden rüzgarı estirdiğini ve estirmeye devam edeceğini, ancak Agamemnon'nun kızı Iphiginia'yı kendisine kurban etmesi halinde öfkesinin dindirilebileceğini anlattı.
  23. Aries

    İliada ve Odysseia

    İlyada İlyada'yi anlatmaya başlamadan once, şoyle bir neler olmuş bitmiş esas konunun oncesinde onu anlatalim. Truva Savaşi'nin başlamasinin nedeni troy kralinin oglu paris'in bir guzellik yarişmasinda afrodit'e kiyak gecmesi (ki karşiliginda afrodit'ten sparta'ya gidip helen'e ulaşmasi yardimini ve garantisini almiştir) ve onu bu yarişmada birinci secerek, helen'i kendisi ile birlikte troy'a kacmasina ikna etmesidir. Helen, yunanlilarin (akha) krali menelaus'un zevcesidir. bu kacirma/kacma olayinin akabinde menelaus devasa bir ordu kurar, ordunun genelkurmay başkanligina da kardeşi agamemnon'u getirir. Bu orduda buyuk kahraman achilles de vardir. Zaten kitabin baş karakteri de Achilles'dir. Ordu truva'ya gider ve savaş başlar. Truva'daki bir kasabaya saldiri sirasinda cok guzel iki kiz bulunur ve rehin olarak alinirlar akhalar tarafindan bunlarin isimleri Briseis ve Chryseis'dir. Achilles ve Agamemnon troya savaşinda o ana kadar gosterdikleri ustun başarilarindan dolayi bu kizlar kendilerine odul olarak verilir. Chryseis, tanri Apollo'nun rahipligini yapan Chryses'in kizidir. Chryses Agamemnon'a kizini birakmasi icin yalvarir ama Agamemnon bunu kabul etmez. Bunun uzerine chryses apollo'dan yardim dilenir. İşte ilyada bu noktada başlar. Apollo bir yunan kampina salgin hastalik yollar ve bu yunan ordusunun moralini bozar. Peygamber Calchus, Agamemnon'un Chryseis'i serbest birakmasi halinde salginin duracagini aciklar. Agamemnon istemeyerek de olsa bunu kabul eder, fakat bu sefer de bu kaybini telafi etmek icin achilles'e verilen kiza (briseis) sahip olur. Achilles onurunu kucuk duşurucu bu olaya cok sinirlenir ve askerlerini savaştan ceker. O gece Achilles, annesi denizler kralicesi Thetis'e Zeus'a rica etmesi icin dua eder ve Zeus'tan istedigi yunanlilarin savaşi kaybetmesini saglamasi ve boylelikle yunanlilarin Achilles'e muhtac olarak ondan savaş alanina geri donmesini saglamaktir. Bu sayede zedelenmiş onurunu tekrar saglayacagini duşunur. Zeus bunu kabul eder, her ne kadar truvalilardan nefret eden Hera (Zeus'un karisi) bunu onaylamasa da Zeus Agamemnon'u savaşi kazandiklarina ikna eder ve zafer (oyle oldugunu saniyor) sarhoşu Agamemnon askerlerine savaşi aldiklarini ve eve donme vaktinin geldigini aciklar Bir başka kahraman savaşci Odysseus bu askerleri durdurur ve tekrardan savaşa hazir hale getirir. Truva'nin en buyuk savaşcisi Hector tarafindan korkaklikla suclanan Paris, Helen'in kocası Menelaus ile teke tek dovuşmeyi kabul eder. Paris Menelaus'a tam yenilmek uzereyken Afrodit tarafindan kurtarilir. Agamemnon savaşi kazandiklarini aciklarken, savaş tanrisi Athena bir truva savaşcisina Menelaus'u yaralattirir. ortalik yine karişir. artik tanrilar da savaşa katilmiştir. Yunanli liderlerden Diomedes, Athena'nin yardimiyla Yunanlilari başarili bir şekilde yonetir, truvali kahramanlardan Aeneas'i ve ayrica Afrodit'i yaralar. Diomedes Apollo'ya saldirip, Ares'i yaraladiktan sonra tanrilar savaştan cekilir. Diomedes Glaucus'a saldirirken aslinda atalarinin arkadaş oldugunu ogrenir. bu ikili savaşmama karari alirlar. Hector eve geri doner ve karisi Andromache ve oglu Astyanax'i truva duvarlarindan savaşi seyrederken bulur. sonra Hector savaşa geri doner ve bir yunanli ile bire bir dovuş yapmak ister. cesur bir yunanli savaşci olan Ajax kendisi ile dovuşmek icin secilir. Hector tam oldurulecekken tanrilar yine sahne alir ve birden gece oluverir ortalik. bu da savaşi yeniden durdurur. her iki ordu da bu aşamada ateşkesi kabul eder ve olulerini gommeye başlarlar. Yunanlilar bu sirada kamplarinin etrafina bir savunma duvari orerler. tanri Zeus ve gizemli bir guc olan "fate" yunanlilarin işlerini bozarlar. Hector komutasindaki truva ordusu yunanlilari endişeye sokar. Truvalilarin başarisi uzerine Agamemnon hatasini kabul eder ve Odysseus'u, Ajax'i ve Phoenix'i tekrar savaşa geri donmesini ikna icin Achilles'in yanina gonderir. Phoenix Achilles'in eski hocasidir. fakat Achilles savaşmanin ona hic bir şey getirmeyecegini soyler ve savaş alaninda kalacagini ama kendi gemilerine ve bulundugu yere bir saldiri gelmedigi taktirde sava$a girmeyecegini soyler. daha da endişelenen Agamemnon bir sabah erkenden Odysseus ve Diomedes'i bir casusluk gorevine gonderir ve bu ikisi bir truvali casus ve uykularinda olan bir cok truva muttefikini oldururler. Ertesi gun Agamemnon tekrar ordusunu savaşa sokar, ilk başlarda onemli başarilar alirlar ve "esrarengiz guc" fate truvalilarin kazanmasina karar verir. kampta bulunan achilles'in en yakin arkadaşi Patroclus geri donen bir cok yarali asker gorur ve onlara yardim eder. bu sirada denizlar tanrisi Poseidon (zeus'un kardeşi) yunan ordusuna yardim eder ve ordu tekrar truvalilarin on kisimlarina saldirir. Olimpos daginda oturan hera, Poseidon'un Yunanlilara yardim etmesine sevinir. Hera, Yunanlilara yardim etmek icin Zeus'u baştan cikarir ve onu uykuya gonderir. bu noktada yunan ordusu savaşi kazanmaya başlar. fakat tam bu sirada Zeus uyanir ve Poseidon'u evine yollar. Zeus'un fikrine itaat edilir ve ona gore sadece Apollo Hector'u harekete gecirerek tartişmaya girebilirdi. Hector ordusunu yunan gemilerine saldirmaya yoneltti. Patroclus, Achilles'den zirhini istedi ve boylelikle truvalilari yaniltabileceklerini soyledi. Achilles istemeye istemeye olsa da bunu kabul etti ama sadece gemileri kurtarmasini, hayatini tehlikeye atarak truvalilara saldirmamasini istedi. Patroclus, onun ordusu ile başarili bir sekilde truvalilari geri puskurttu ama bununla yetinmeyip Zeus'un oglu Sarpeton'u ve bir cok askeri oldurdu, truva duvarina saldirdi. Apollo tarafindan yardim edilen Hector patroclus'u oldurdu. Akhalar bunun uzerine truvalilarin Patroclus'un vucuduna işkence yapmamalari icin cabaladilar ancak Hector'un Achilles'in zirhini ele gecirmesini engelleyemediler. bunun uzerine menelaus achilles'e patroclus'un oldugu haberini iletti. bu haberi alinca hector cok uzuldu ve hektor'dan en iyi arkadaşinin intikamini almaya yemin etti. bu yemini kendisinin yakinda olucegini bile bile etti. Achilles truvalilara saldirdi, geceleyin truvalilar bu saldiri karşisinda geri cekildiler ve akhalar patroclus'un olu vucudunu işkence yapilmaktan kurtardilar. truvalilar yeniliyor olmalarina ragmen hektor truva duvarlari icinde geri cekilmeyi reddetti. olimpos daginda metal, demir işlerinin tanrisi hephaestus achilles'e kaybettigi zirhini telafi edebilecek bir zirh yapti. yeni zirhi cok guzel işlendi. ertesi sabah thetis zirhi achilles'e getirdi. agamemnon ondan ozur diledi ama achilles'in aklinda sadece intikam almak vardi, o yuzden bu ozuru pek dikkate almadi. Truvalilar gelecek olan felaketi hissederken, tanrilar da her an savaşa mudahale edecekmiş gibi bekliyorlardi. ilk saldirida bir ara achilles, aeneas ve hector'u oldurmeye cok yaklaşti ama apollo onlari kurtardi. bunun ardindan achilles truvalilari xanthus nehrine dogru surdu ve sikiştirdi. genc bir truvali kendisine onlari affetmesi icin yalvardi ama onu dinlemeyen achilles burdaki tum truvalilari nehirde bogdu. bu olaya sinirlenen bir nehir tanrisi achilles'i bogmak istedi ve achilles ortadan kayboldu. fakat poseidon, athena ve hephaestus onu kurtardilar. Bunun uzerine diger tanrilar da savaşa dahil oldular. tamamen yenilen truvalilar kendi şehirlerine donduler fakat hector şehrin duvarlarinin dişinda kaldi. achilles'e karşilaşmaktan korkuyordu ama başka caresi de yoktu. achilles gorununce hector kacmaya başladi. achilles şehir duvarlarini 3 kez dolaşti hector'u bulabilmek icin. Zeus hector'un olmesine karar verdi. bunun uzerine hector achilles ile karşilaşti ve dovuşu kaybetti. achilles hektor'un vucudunu kendi at arabasina bagladi ve arkasinda surukledi. hector'u bu halde goren anne ve babasi feryat figan agladilar, andromache hector'un geri gelecegini bekliyordu ama olusunu gorunce izdirabindan bayildi. achilles sonraki gunler de hector'un vucudunu ayni şekilde suruklemeye devam etti. o ana kadar gomulmemiş olan patroclus'un vucudu, hayaletinin achilles'e yalvarip kendisini gommesini istemesi uzerine gomuldu. Zeus achilles'in yaptigi hatalardan sonra problemi cozmeye karar verdi ve tanrica iris'i priam'a gonderdi. priam achilles ile konuştu ve achilles hector'un vucudunu serbest birakti. daha sonra truvalilar hector'un vucudunu gomup yas tuttular. yunanlilar tam zafere icinde askerlerin bulundugu dev bir ati şehir duvarlarindan gecirerek elde ettiler. Eserin milattan once 750 ile 675 yillari arasinda yazildigi duşunuluyor. kaynak:Yunan Mitolojisi
  24. Aries

    İliada ve Odysseia

    İliada ve Odysseia Yunan mitolojisi eski mitolojiler arasında apayrı bir yer tutar. Önceki mitolojilerin derin izlerini taşıyan bu mitoloji ussal düşünceye geçiş yeri özelliği gösterir. Yunan mitolojisi denilince aklımıza en önce Homeros gelir. Homeros da dönemin öbür şairleri de yapıtlarını yazıya geçirmediler. Bu yapıtlar, bu arada Boiotia’lı köylü şair Hesiodos’un yapıtları daha sonra toplandı. Yunan yazısının M.Ö. 750 dolaylarında ortaya çıktığı sanılır. Böylece yazımı oldukça güç olan ve kullanımı günden güne azalan Mykenai alfabesinin yerini, yazımı çok güç olmayan yeni alfabe almıştır. Bu yeni alfabe Fenike kaynaklıdır. Ancak onun oldukça geliştirilmiş bir biçimidir. Fenikeliler yalnızca sessiz harfler kullanıyorlardı. Yunanlılar seslileri de belirlediler. Böylece yirmi dört harften oluşan ve oldukça kolay bir alfabe ortaya koydular. Bu yenilik yunan kültürünün gelişiminde büyük kolaylıklar sağladı. Homeros’un İliada ve Odysseia adlı yapıtlarının yazıldığı IX. ve VIII. yüzyıllar gerçekte Dorların yunan uygarlığına ağırlık koyduğu dönemlerdir. Dorlar bu dönemlerde Doğu’nun fethine girişmişlerdir. İliada’da konu edilen Truva savaşı da bu fetih savaşlarında olmalıdır. Öte yandan, İliada’daki savaşçılar aka insanları olarak belirlenmiş olsalar da Dorlardan bir şeyler taşımaktadırlar. Yunan kültürünü bize taşıyan en eski kaynak Homeros’un İliada ve Odysseia adlı şiirleridir. Bu şiirleri bize Homeros’un IX. yüzyıl dolaylarında bırakmış olduğu sanılır. Bu tarihi saptarken Herodotos’un şu sözüne önem veriyoruz: “Homeros benden dört yüzyıl önce yaşadı.” Kültür tarihiyle uğraşanlar bu tarihin doğru olması gerektiğinde birleşiyorlar. Onların birleştiği bir başka nokta, sözkonusu şiirlerin Anadolu’da yazılmış olduğudur. Ama hangi kentte? Bu konuda görüşler çelişiyor. İliada’nın Fransızca baskısını düzenleyen Eugène Lasserre, önsözünde Homeros’un şiirlerine yedi kentin sahip çıkabileceğini bildiriyor, bu konuda çatışmalı görüşlerden Vicdor Bérard’ın görüşüne öncelik veriyor, buna göre Homeros’un yapıtları 1040 dolaylarında kurulmuş olan Miletos kentinde yazılmış olmalıdır. Bu şiirleri bir kişiye değil de bir çağa, bir topluma bağlamak isteyenler vardır. Ancak onlarda belli bir sezgi ve anlatım bütünlüğü olduğundan bu görüşleri geçerli saymak ve buna göre Homeros yoktu, Homeros’lar vardı demek biraz güç. Bu görüşleri Laserre şöyle özetliyor: “1970’de rahip d’Aubignac İliada üzerine akademik sanılar ve incelemeler adlı kitabında İliada ve Odysseia’nın bağımsız şarkılarından, ‘ezgi’lerden oluştuğu görüşündedir. Bu arada, İskoçya ozanlarının ilkel şiirlerini yayımladığını öne süren Ossian’ın etkisiyle Diderot şu görüşe bağlanır: şiir barbar halkların işidir daha çok, çünkü hiçbir şey bu halkların tutkularını ölçülü kılmaya yetmez, bu insanlar soyut sözcüklerden yoksun oldukları için tutkularını ancak maddesel imgelerle açıklayabilirler. İşte bu görüşlerden ve Young’la Lessing’in görüşlerinden giderek Herder felsefesini temellendirir: halk bir organizmadır, canlı bir varlıktır, kendisini oluşturan bireylerden ayrıdır, özel bir dehayla, ulusal dehayla donanmıştır. Vico, Herder’i destekler. İnsanlık bir şiir çağı yaşamıştır. Homeros halkları varolmuştur, destanlar halkın organik üretimidir. Buna F.A. Wolf’ün görüşü eklenir: o, ünlü Girişler’inde (1975) bu görüşlerini Homeros filolojisine uygular. Görüşünü kanıtlamak için Yunanlılarda VII. yüzyıldan önce yazının bulunmadığını ve değişik halk şarkıcılarının kafasında oluşmuş, bellekte saklanıp taşınmış Homeros şiirlerinin VI. yüzyıldan önce toplanmış ya da yazılmış olamayacağını bildirir.” Bir Toplumu Açıklayan Belirlemeler Bu görüşler bizi Homeros’ların varolduğuna inandırmakta yetersiz kalır. Ne var ki bu şiirler tek bir kişinin, bir Homeros’un kaleminden çıkmıştır diyebilmek zordur. İliada için Lasserre iki ayrı olasılık düşünür. Birinci olasılık: içlerinden biri deha diye belirlenebilecek birçok şairin IX. yüzyılda yazmış olduğu birbirine yakın konularda pekçok şiir VI. yüzyıla doğru biraraya getirildi, bu arada bunlara daha başka küçük şiirler eklendi. İkinci olasılık: bazı küçük parçalar dışında tüm İliada aynı şairin kaleminden çıkmıştır, bu şair geleneğin zoruyla ama hiç istemeden bazı parçaları şiirine eklemek zorunda kalmış, bu işi isteksiz yaptığı için bu şiirlerde başarısız olmuştur. Aynı durum Odysseia için de geçerlidir. Öte yandan, bazı yazarlar İliada’yı Homeros’un yarattığını, Odysseia’nın bir başka kişinin ürünü olabileceğini ve İliada’dan bir yarım yüzyıl sonra ortaya çıkmış olması gerektiğini öne sürerler. Genellikle Homeros’un diye bilinen İliada ve Odysseia zaman zaman birbirini yineleyen ayrı parçalardan oluşmuş da olsalar bütünsel destanlardır. İliada, Truva savaşlarının bir bölümünü, Akhilleus’un gazabını anlatır. Odysseia’da Odysseus’un savaştan dönüşünü dile getirir. Bu iki yapıt yazıldıkları çağın yaşam biçimlerini, alışkılarını ve göreneklerini karmaşık bir olay örgüsü içinde anlatırlar. Bu iki kitap o toprakların inanç kitabı gibidir. Birçok Yunanlının bu yapıtlardaki birçok bölümü ezbere koruyabildiği kesindir. Hatta Makedonya kralı Aleksandros III (Büyük İskender)’ün İliada’yı yanından ayırmadığı, seferde bile onu okuduğu, her zaman Akhilleus’a özendiği bilinir. Bu destanlarda anlatılan olaylar doğrudan doğruya tanrıların işe karıştığı olaylardır. Savaşın akışında en belirleyici güç elbette Zeus’un gücüdür. Tanrıların istemi her zaman her yerde yönlendirici olur. Apollon, Zeus’un koca kalkanını Truvalılara doğru tutar, Zeus Akaları düzene sokmak için kamçısını kullanır, tanrılar ya doğrudan doğruya savaşın akışına karışırlar ya da bir takım işaretler gönderirler. Truvalılar aka deniz gücüne saldırdığında bir kartal Truvalıların arasına yarası kanayan bir yılan bırakır: Zeus isteğini böylece ortaya koymuş olur. Akhilleus’un atı insan gibi konuşur, insan gibi ağlar. Bu da tanrıların istemindendir. Gene de tanrılar insanların uzağındadır. Onlar insanların ilişkilerini izler, hatta yönlendirirler, ama onlarla bir arada olmaz, onlarla duygulanmazlar. Tanrılar insanbiçimli ama insanüstüdür; güçleriyle, çabukluklarıyla, zenginlikleriyle kalıcılıklarıyla, güzellikleriyle insanlardan ayrılırlar. Onlar savaşçı değillerdir. Savaşçılık insan içindir. İliada’da komutanlar askerlerine “insan olun” diye öğüt verirler. Homeros’un yaşayıp yaşamadığını bilmediğimiz gibi, Truva savaşının olup olmadığını da bilmiyoruz. Homeros yaşadı mı ya da Truva savaşı oldu mu sorularının yanıtsız kalması binbir düşsel ögeyle örülmüş olan bu iki destan kitabının gerçekçi ağırlığını gidermez. Bu kitap özel olarak Akaların, genel olarak da Yunanlıların yaratmış olduğu uygarlık etkinliklerini tüm insani özüyle yansıtan, yunan toplumunun toplumsal, dinsel, siyasal yapısını dışlaştıran bir gerçeklikler kitabıdır. Bu iki kitapta, coğrafi zorunlulukların kolaylaştırmış olduğu ve ülkeyi en eski zamanlardan başlayarak sarsmış olan bölünmüşlük olgusu da açıkça belirir. En önemlisi, her iki kitabın da, yaşamı bütün canlılığıyla insanı bütün derinliğine duyuruyor olmasıdır. Bu destanlarda gerçekçilik adına en önemli görüntü, kahramanların birer kukla olarak değil de kişilikli varlıklar olarak gösterilmesidir. Akhilleus’un yürekliliği, Odysseus’un her açmaza çözüm getirmeye yatkın kurnazlığı hep insani boyutlarda ortaya konulur. Destanlarda kişiliği belirlemeyenler savaşın bütün yükünü omuzlamakla birlikte yazgıyı göze almaktan ve ölmekten başka yükümlülüğü olmayan askerlerdir. Onların hiçbir şeyi yoktur. Oysa Akhilleus’un her birinde elli savaşçı bulunan elli gemisi vardır. Agamemnon savaşa yüz gemiyle katılmıştır. kaynak:Yunan Mitolojisi
  25. Aries

    Bugün ne öğrendin?

    ne var fenamı ...Tayyip 3 çocuk diyor Allah olmayanlara versin diyelim o zaman
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.