FUZULİ tarafından postalanan herşey
-
AKP KAPATILACAK... Evet evet iddialıyım, bu partı kapatılacak...
Süfyan-ı Servi der ki:''Edep öğrenilmeden ilim öğrenilmez.'' Bİr başka büyüğümüz de der ki:''Alim kişi odur ki bilmediklerinin bildiklerinden fazla olduğunu bilendir.'' ''***** insan içi boş başağa benzer,kafası hep yukardadır.Başak doldukça kafası eğilir.'' Ben sizin cümlelerinizi yanlış anlamadım siz de benimkini anlamayın anlamanız için açıklama yapıyorum kusura bakmayın...
-
Tarihi Bir Sivil İtaatsizlik Çağrısı
Sayın mavi olmayan gökyüzü ''farkında olmadan''dan kastım siz söylemiş olmasanız bile söylemek istediğinizin dışında bambaşka bir anlam çıkarılıyor siz dahi şaşıyorsunuz.Muhabbet hoşgörü zemininden çıktığında daha kötü hislere kapılmadan uzaklaşmanızı tavsiye ederim.Kem söz sahibine aittir. MUHABBETLE...
-
AKP KAPATILACAK... Evet evet iddialıyım, bu partı kapatılacak...
Sayın Efendi Türkler ben yanlış anlamışım dini aydınlattığınız için müteşekkirim.Kırmızıyla gösterdiğiniz cümleyi ben es geçmişim örneğin.Bir çok Müslüman da es geçmiş gördüğüm kadarıyla.Biz sorgulayan,anlamaya çalışan,demokrsi şudur,laiklik budur,bilim şudur diyenlere hemencecik inananlardan değiliz.Siz bu düşüncelerinizi ancak sorgulamayan inançlı ve inançsızlara kabul ettirebilirsiniz.Bir de şu kraldan çok kralcılığımız yok mu söylenecek laf yok.Yıllardır bilim dünyasına bir katkıda bulunmadık ama başkalarının bulduklarını onlar adına onlardan daha hararetli savunmak ve biz bulmuşuz gibi kullanmak ancak bizim gibi kendini kandıran memleketlerde mümkün.Bak bunu anlamak da çoğu zaman mümkün olmuyor...
-
Tarihi Bir Sivil İtaatsizlik Çağrısı
Görünen o ki herkesin yaşamak istediği demokrasi farklı bir demokrasi yaşadığımız da bambaşka bir demokrasi.Herkes kendi demokrasisi için demokrasiyi kullanıyor... MUHABBETLE...
-
Tarihi Bir Sivil İtaatsizlik Çağrısı
Ben de o başlığa bakıyordum sayın mavi olmayan gökyüzü.Öyle bir kavram kargaşası,zihin bulanıklığı var ki kim ne söylerse söylesin herkes kendi kafasındaki şablona göre anlıyor söyleneni,söylmediğin bir fikri dahi söylemiş olabiliyorsun sen de farkında olmadan... MUHABBETLE...
-
Tarihi Bir Sivil İtaatsizlik Çağrısı
Yazdıklarınıza katılmamak elde mi?Demokrasi bir kültür meselesidir.O kültürün içinde insan sevgisi, insana saygı,insanın mutluluğu,farklılıkları hoş görme,farklılıkları hakla,hukukla bir araya getirme,birlikte yaşatma değerlerini içerir.Demokrasi bu değerleri benimsemedir,yaşamaya çalışmanın gayretidir.Demokrasi hitap ettiği insanalara değer verdiği,onları mutlu ettiği ölçüde değerlidir; bu gayesinden sapmışsa,bunları gerçekleştiremiyorsa başka bir kanaldan seslenmeye çalışıyorsa bunun adı demokrasi değildir adı demokrasi içi başka bir mefhumdur. MUHABBETLE...
-
bozulan türkçe
Üç dil Temel ile Dursun Sultanahmet’te gezinirken bir turist kendilerine adres sorar. Turist İngilizce sorar, bizimkiler anlamaz. Turist Almanca sorar bizimkiler anlamaz. Turist Fransızca sorar bizimkiler yine anlamaz, ayrılırlar. -Ula Dursun bir yabancı dil öğrenemedik gitti, der Temel. Dursun’dan yanıt: -Ula Temel, yabancı dil öğrensek neye yarayacakki? Bak adam üç dil biliyor yine derdini anlatamıyo. MUHABBETLE...
-
sanat bukadar basit değil
Düzen modern ağaların kurduğu,maddenin tek gaye olduğu,menfaat için her yolun mübah kılındığı, manayı dişleri arasında bir bir öğüten bir çark.Bu çarkın çekim alanına giren,bu çarka yakalanan ne varsa ulviyetten yana değeri kaybolmuş bir posa kalır.Sanat da bu çarkın dişlileri arasında ezilen,linç edilen,yalnızlığa terkedilen ulvi değerlerden biriydi.Sanatın özünde güzellik,sevgi,olgunluk velhasıl insanlık, insan vardı.Sanat insana insan olduğunu hatırlatan bir aynaydı.Sanat da yenildi kapitalist canavara ve temsilcilerine.Sanat dilimizde telaffuz,gözümüzde iki kelime olarak kaldı.Ruhu popülerlikle,kendini tatmin etme,eğlenceye hizmet etme,kağıt parçalarına ulaşabilmeyle yeniden şekillendirildi.Kapitalist düzen tüket diyordu tüket benim ürettiğimi sürekli tüket ne bulursan tüket.Sanatı da sanatçıyı da tükettik bu arada.İki güne bir insanlara sanatçı ünvanı kolayca verilir oldu bir günde,beş dakikada ağızdan çıkan her cümle şarkı diye söylenir oldu.Sanat sanatçı gafillerden sorulur oldu.Sanatçı ünvanı verilenlerin iki günlük zevkleri,fizikleri birbirine söyledikleri laflar evimizin başköşesine oturdu, söyledikleri manasız şarkı kimliğinden uzak cümleler kulağımızı mesken tuttu.Sanat budur sanatçı da budur dendi başka tercih yoktur dendi seyirci kaldık oynanan oyunda.Sadece müşteriydik bu oyunda sadece müşteri.Onlar da tücardı karşımızda.Bize sanat satıyorlardı karşılığında sadece para alsalardı keşke.Paramızla birlikte benliğimiz,sevgimiz,insanlığımız,kültürümüz de gidiyordu yanında.Gaye bu değil miydi nihayetinde?Tüketmek birileri için tüketmek biz tükettikçe birilerinin kazanması,kazanıldıkça tüketilecek ne varsa onun kullanılması...Tüketilecek bir şey kalmadığında bizim sahip olduğumuz hiçbir şey kalmayacak ama bize tüket diyenlerin,tüketmeye hizmet edenlerin maddi çok şeyi olacak.Görünen ve de yaşanan maalesef bu... MUHABBETLE...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Dinin özü diye bir şey yoksa niçin kapitalizmin özünü dinle ilişkilendirip özden hareketle din böyledir eleştirisi yapıyorsunuz?Siz başka bir özü eleştiriyorsunuz bu din değil o zaman sayın demirefe?Sürekli bilimselliği ön safta tutan,vurgulayan bir anlayışın arkasından bilimin neresiyle alakalı olduğunu çözemediğim kırmızı cümleleri neye dayanarak söylüyor olmanız şaşırtıyor insanı.Bilimin ispat alanın dışında olan bir alanda kesin yargılar kullanıyorsunuz sonra bilimsellik halleri sergilemeye çalışıyorsunuz.Din:İnsanlık düşüncesi ürünü,bir kültürdür.Kanıt:Hangi bilim bugün için genel geçer bir kanun koymuştur dinin salt insan ürünü olduğuna dair.Düşüncelerin kaynağını,ilk sebebini bulabilmiş midir bilim? Eğer dini çürüten bilimsel bir gerçeklikten bahsediyorsanız nerdedir bu gerçek ya da kesin konuşmayı sağlayan kanun sayın demirefe?Dinin kendini bilimsel kanıtlama gibi bir derdi yoktur söylediği bilimin ötesindedir çünkü;ama dini bir gerçekliği bilimsel yalanlarsanız bilimsel temelini de söylemek zorundasınız çünkü bilime atıfta bulunuyorsunuz demektir. Ben yazımda dinle laikliği birbirinin alternatifi olarak gösterdiğimi hatırlamıyorum bunu biliyorum.Ama birileri laikliği dinin alternatifi olarak görmeye çalıştığı için duruşlar da bu temelde şekilleniyor.İspatı kendi cümlelerinizde sayın demirefe.Dine doğmalara dayalı,zihni felç eden ve uyuşturan bir olgu der ve böyle görürseniz arkasına da alternatifmiş gibi bir anlayışı laikliği kendinizce bir dinmiş gibi tanımlayan cümleleri zikrederseniz, din olursa laiklik olmaz laiklik olursa din olmaz manasını çok kolay çıkarırız bu cümlelrden de.Din laikliğe karşıdır anlayışını benimsemenize bir şey demem de laiklik dine karşı değildir,dinsizlik değildir derseniz yazdığınız cümleleriniz afaki,fuzuli olur.Laikliği din alternatifi olarak sunarsanız laiklik de bir din olur ve din karşıtıdır demenize gerek kalmaz artık... MUHABBETLE...
-
Tarihi Bir Sivil İtaatsizlik Çağrısı
Galiba konuyla ilgili zikrettiğim cümleler yanlış anlamaya vesile olmuş.Yazdıklarınıza katılıyorum ve ben de bunu söylüyorum.Demokrasi çoğunluğun azınlığa tahakkümü değil doğrudur diyorum ama demokrasinin de sunduğu iktidar gücünü demokratik kurallar dahilinde kullanma hakkının sayısal çoğunluk arz ettiğini de biliyorum benim bilmediğim sizin de söylediğiniz aslında.Çoğunluğun tahakkümüne hayır diyenler tahakkümden öte çoğunluğa tahakküm eden azınlıkta kalanlar ve buna da demokrasi diyorlar bu bana çok garip geliyor.Ağzından çoğunluk lafı çıksa anında tahakkümle anılıyorsun, azınlığın her dediği oluyor bu nasıl demokrasi diyorsun demokratik olmamakla suçlanıyorsun, normaldir tabi bu yaşanan demokrasi, tanımını kendilerinin yaptığı demokrasi onların tanımıyla konuşmazsan ağzınla kuş tutsan demokrasiden anlamaz olursun.... MUHABBETLE...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Sayın demirefe yazınızı okuyan da dem vurduğu din değil de Kapitalizm der.Yazınızda din kelimesi yerine Kapitalizm koysak hiç de yadırganmaz.Dini kapitalist zihniyetler kendi çıkarları için kullanmıyorlar mı evet kullanıyorlar.Amacınız ikisini de aynı görüp din eleştirisi yapmak gibi görünüyor.Yukarda yazdıklarınızı kim ne adına yapıyorsa yapsın ben de eleştiriyorum ki eleştirilmeli.Eleştirilen mantığı dinin özüne atfetmek de çok gerçekçi,tarafsızca olmasa gerek yanılıyor muyum?Kişilere bakıp özle ilgili genelleme yapıyorsunuz dini Kapitalizm'le özdeşleştiriyorsunuz.Kapitalist zihniyetli dini kendi menfaatleri için kullananlar var doğru;ama kapitalist zihniyeti dine bağlamak ancak din alerjisinin hissi çıkarsamasıdır yanlış mı? İkinci kısımda eleştirdiğiniz mantığı karşı cenahın da kullandığını görebiliyor muyuz sayın demirefe?Bu ülke niye bu hale geldi sorusuna:Hem dincilerin suçu onlar iktidardaydı bu hale getirdiler cevabı verilir sanal bir vicdani rahatlama da akabinde gelir.Şimdi de dini iktidarlar işte bize izin vermiyorlar çalıştırmıyorlar bahanesini savunuyorlar düsturunu eleştiriyorsunuz.Laik(!) cenahın savunmasıyla diğer cenahın savunması arasındaki fark nedir sayın demirefe?Mantık eleştirilecekse ikisi arasında bir fark göremiyorum.Ama şunu görmemek için ama olmak gerek ikdidarda dindar iktidarlar bulunur devleti iktidar da olmayan, tek başımıza iktidar olamadık diyenler yönetir nasıl bir işse!Biz iktidara gelemiyoruz bunların yüzünden mantığı,savunması ne kadar gerçekçi ise ''Bize izin vermiyorlar-engel oluyorlar...''mantığı da savunması da buna mukabil on kat daha gerçekçidir...Siz dinle uyutuyorlardan şikayetçisiniz dinle sizi uyutamıyorlar; bir kısım da laiklikle uyutmaya çalışıyorlardan şikayetçi onları da laiklikle(!) uyutamıyorlar garip değil mi ikisi de... MUHABBETLE...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
İyisin,güzelsin,güzel konuşuyorsun da kardeşim sinirleri bozulan,kızan sadece sen misin?Konuşuluyor,konuşuluyor nasıl oluyorsa bir,örnekten iki örnekten büyük bir genelleme çıkarılıyor bunu küçümsemiyorum bunu yapabilmek de ziyadesiyle zihin jimnastiği gerektirir ondan sonra:''Din işte koşullanmadır...dır...dır...''sen kime,neye kızıyorsun önce bir söyle sonra tartışırız kızdığın neyse?Koşullanmayanları görmeyip onlardan hareketle niçin bir genelleme yapılmazsa ya da bunlar da var denip ayrı tutulmazsa anlaşılır gibi değil diyeceğim ama anlıyorum niçin olduğunu.Bir durumdan dem vuranlar aynı halleri kendileri sergilediklerinde kendilerini göremiyorlar...İlle de karşılarında biri olması lazım geliyor... MUHABBETLE...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Türbandan açılmıştı konu açılarak ilerliyiyor gördüğüm kadarıyla.Bugünü anlamak için dünü görmek tabiki önemli.Bugün dünün getirdiği,yarın bugünün getireceği değil mi?Biz dünü çözemedik, dünde birleşemedik ki bugünü bugün gibi yaşayalım yarına bugünden bakalım.Hani bir milleti millet yapan,bir arada tutan harçlar vardır ya dil,ülkü,tarih... birliği gibi.Bunlarda olmazsa birlik hangi değerler kılacak milleti bir?Tarih ki aynı kaderi paylaşma,derdi,sevinci milletçe yaşama milletin ortak anısına,kimliğine sahip çıkma,yarına beraberce bakma,birlikte uzanma mukaddeslerini sunar ki harç olsun millet hanesini ayakta tutan.Görünen o ki evimizin harcında problem var biz evin kapısıyla,penceresiyle,tuğlasıyla uğraşıyoruz.Aynı evde oturuyoruz,aynı kaderi paylaşıyoruz ama hem düne hem yaşadığımız bu güne yaşayacağımız yarına başka pencerelerden bakıyoruz.Neyse biraz duygusal,biraz felsefi,biraz edebi,biraz ilmi mahiyette bence olan akıl tezgahında dokunup,akıl libası bürünüp dile gelenler... Türklük mevzuuna gelecek olursak her kavramı kendi özünden uzaklaştırdığımız gibi bunu da özünden uzaklaştırıp farklı kılıflarla algılıyor,hissi tahakkümümüzü buna da uyguluyoruz.Herkes bu kelimeyi duyduğunda bilir ki salt muhteviyatı itibariyle biyolojik,anatomik manalar içerir tercih edilen bir durum değildir.Bir milletin ferdinden doğmakla,bir milletin kanınını biyolojik mana da taşımakla ilgilidir değil mi?Irki olarak Türk doğmuşsan en başta Türk'sündür;İngiliz doğmuşsan İngiliz;Arap doğmuşsan Arap'sındır.Bu ilk kimliktir ırki kimliktir ve değiştirilemez,değişmez değil mi?Bundan sonrasını yaşadığın toplum,büyüdüğün topraktan beslendiğin kültür şekillendirir.Biyolojik,anatomik,karakteristik yapın Türk'tür ama İngiliz,Arap,Amerika kültürüyle hayatını şekillendirir,Müslüman,Hıristiyan ya da inançsız olarak bir kimliğe bürünebilirsin.Türk,Arap olmayı tercih edemezsin ama Müslüman,Hıristiyan,inançsız olmayı başka bir kültürü yaşamayı,kimliğini oluşturmayı tercih edebilirsin.Atalarımızın büyük çoğunluğu Göktanrı inancından sıyrılarak İslam'ı tercih etmişler tarihin geçmiş sayfalarında.Bu bir vaka.Efendim işte sopa zoruyla tercih ettiler yoksa İslam'la hiçbir ilgileri yok görüşleri de tartışılır ama bir inanç büyük bir sadakatle,değerle sahiplenilmişse orda sopa zorundan da bahsetmek çok akıllıca değil bence.Şu cümleleri sarfetmek de aynı derecede doğrudur kanımca:Türkler Müslüman olduktan sonra Türk oldular gibi...Hazar Türkleri Museviliği,Gagauz(Gökoğuz) Türkleri Hıristiyanlığı ve daha birçok Türk grubu İslam dışında azınlık olarak farklı bir din benimsemişlerdir.Şimdi onlara Müslüman olmadıkları için Türk değillerdir demek mesnetleri mantıklı olan bir söylem olmaz.Onlar da Türktür, Müslüman olanlar da Türktür. Ama Türkler İslam'la öyle bir kaynaşmıştır ki ayırdedilemez bir bütünlük oluşmuştur doğrudur.Türkler Müslüman olduktan sonra civanmertliğimiz,korkusuzluğumuz,sevgimiz,alem-i nizam ülkümüz İslam'la daha bir pekişmiş ve Türkler İslam'ın bayraktarlığını üstlenmiştir.Dünya bizi böyle tanımıştır ve bu şekilde de algılamaya devam etmektedir.Bir başka ülkede Türk'ten bahsediliyorsa orda İslam algısı da beraberinde algılanır.Olgu budur bunu sahiplenmek ya da sahiplenmemek bundan gurur duymak ya da böyle tanınmaktan rahatsız olmak kişiye kalmıştır.Yok bu şekilde değil demek de inkardan başka bir hissiyat değildir. Bugün Türklüğü algılarken ya din unsurunu ırkın da üstüne çıkarmak da ırki özellikleri de din olgusuna bağlamak da bir kısmımız ya da bir kısmımız din unsurunu tamamıyla görmezden gelmek de hatta bunun rahatsızlığını yaşamakta tarihini dahi reddetme noktasında bulunmaktadır.İki bakış da abartılmış hissiyatın tarihi anlamlandırma tezahürüdür bence.Ben Müslüman Türk'üm bundan da gurur duyuyorum,Müslüman olmayan Türk de soydaşımdır dindaşım olmasa da. MUHABBETLE...
-
Felsefe mi bilmiyorum
Ben de merak etmişimdir bir tabloya bu kadar büyük bir meblayı nasıl veriyorlar ve tablolar arasındaki kıymet farklarının kıstası nedir diye?Bir belgesel de biri, ismini hatırlamadığım yine birinin tablolarını içerik ve değer bağlamında anlatıyordu.Tabloda kullanılan boyadan,fırçadan tutun da tablodaki en küçük görsel ayrıntısına kadar bizim sadece resim olarak gördüğümüz ama gördüğümüz resimdeki göremediğimiz manalara vurgu yapıyordu.Anlattığı tablo tarihi bir kesiti yansıtıyordu.İnsanlar vardı tabloda.Anlatıcı resimde insanların duruş konumuna,yüz ifadelerinin yansıtılışına,bir gölge yansımasına, çizilen bir saçın şeklinin o tarih için taşıdığı anlama kadar daha birçok söyledikleri tabloyu sanki bir tarih kitabı,bir roman gibi hissettiriyordu.O tabloya ben baktığımda bilindik bir resim görüyordum ama karşımda görünmeyenler gördüklerimden daha fazlaydı anlatıcının anlattıklarında.Bir nebzede olsa fikir verdi tablonun değerinin nerden kaynaklandığına...Bakmak,görmek,bilmek ve hissetmek melekeleri vardı kıstas terazisinde...Bunlarla birlikte bir de piyasa tablonun dışında... MUHABBETLE...
-
Gencim milliyetçiyim milletten şikayetçiyim
Yakın bir geçmişte bizi anlatan bir karikatüre gözlerim tanık oldu.Karükatürde Türkiye haritası vardı.Ne fiziki harita,ne coğrafi harita ne de siyasi harita.Gördüğüm bir başka halin haritasıydı.Haritada biz vardık ve boğaz boğaza kavga ediyorduk bir harp alanında düşmanı yakalamışcasına.Görünen sadece bu da değildi güldürü ögesinin düşündüren penceresişnde.Komşularımızın bulunduğu alanlarda da komşularımız yayılmışlar keyifle toprağımızda sahnelediğimiz tiyatroyu izliyorlardı ve mutlulardı.Çünkü bize biçilen rolleri çok iyi yapıyorduk.Karikatürün düşündürdükleri beni de güldürdü büyük bir burukluk içinde.Sorun vardı bir yerde.Kavga eden bizdik o yerde gülenler bizi seyredenlerdi.Ben de gülüyordum bir yerde halime.Hep böyle değil mi?Gülüyoruz ağlanacak halimize.Halbuki asıl gülenler başka yerde.''O mahilerki derya içindedir deryayı bilmezler.'' sözü içinde bir trajedi gizler mahiler bilmese de... MUHABBETLE...
-
Sanatçı Mı Toplumu Yaratır, Yoksa Toplum Mu Sanatçıyı Yaratır.(etkiler, yönlendirir).
Toplum mu sanatçıyı etkiler;sanatçı mı toplumu etkiler şeklinde sınırlandırılmış iki seçeneğe indirgediğimiz de bu konuyu vereceğimiz teke cevap yeterli ve doğru olmayacaktır.Sanatçı toplumun içinden çıkar malumunuz üzere hangi toplumdan çıkmışsa o toplumun değerlerini taşır tabiatıyla etkilenmeden bahsedersek toplum etkisi vardır.Akabinde sanatçı taşıdığı değerleri daha üst bir merhalaye çıkartmak,değerlerin devamını sağlamak ve yüceltmak için uğraş verir hitabı yine toplumadır ki toplumu etkileme amacı vardır.Sanatçı toplumun bir adım önünde giden ona yol gösteren,yön veren bunun uğraşı içinde olan kişidir.Sanatçının savunduğu değerler içinden çıktığı topluma yaslanmıyorsa sanatçı yaşadığı topraklardan beslenmiyorsa topluma vereceği,anlatacağı bir değeri yoktur.Artık o topluma yabancıdır.Bizim bir türkümüz bir yabancyı taşıdığı kültürel değerler bakımından ne kadar etkilerse bir yabancı sanatçının söylediği şarkıdaki değerler de o ölçüde bizi etkiler.Sanat evrenseldir ama sanatçı ve sanat kendi öz topraklarından beslenip ideala ulaştığında evrensel olur.Esasında sanatçının da üstlendiği görev budur bence.Kendi değerlerinden hareketle en üst düzeye toplumunu taşımak evrenseli yakalamak.Velhasıl toplum sanatçıyı oluşturur;sanatçı da toplumu dönüştürür daha iyiye,daha güzele. Söylediklerim sanat,sanatçı ikisi arasındaki etkileşim bağlamında ilkesel olgulardır.Türkiyemizde bu kavramların farklı, anlaşılmaz boyutlarda tezahür ettiği de aşikardır.Toplumda sahiplenen değerler hususunda keskin çizgiler oluşmuşsa toplum farklı değerleri savunan farklı guruplardan oluşuyorsa o toplumda da farklı farklı değerleri temsil eden sanatçılar türer yetişir.Eğer toplumun genelinde değer bütünlüğü kaybolmuşsa o toplumda ne sanat kalır ne de sanatçı.Böyle bir toplumda artık sizi sömürmek isteyenlere hizmet eden toplumu sömürücülerin hizmetine sunmaya hazır bir topluluk haline getiren sanatçı sıfatlı sanatsız,kimliksiz sizden görünüp size yabancı olan misyonerlere ya da ne yaptığını bilmeyen gafillere ziyadesiyle rastlarsınız şarkısını dinlersiniz,filmini izlersiniz, kasedini alırsınız bir de bakmışsınız ki siz siz değilsiniz kötü yönde etkilenmişsiniz. MUHABBETLE...
-
Kemalizm'e felsefi bir yaklaşım...
Tesbitinize katılıyorum bence de kendiniz hakkında bir tesbitiniz var mı? MUHABBETLE...
-
Kemalizm'e felsefi bir yaklaşım...
''Kökü mazide olan ati'' ne maziyi tamamıyla bugüne taşıyacağız ne de maziyi dışlayıp mazisiz bir ati oluşturmaya çalışacağız.Önce biz kimiz onun farkına varacağız,kim olduğumuzu kabul ettikten sonra kendimizden hareketle ati oluşturacağız ama bunu ilkesel bağlamda dahi bugün kabul etmiyor bir kısmımız ati oluşturalım derken hep başka bir maziyi yaşıyoruz. MUHABBETLE...
-
Tuncay Özkan'ı fotoğraflayan başörtülü gazeteci tartaklandı
Haklısın Sayın CYRONA sen türbandan bahsetmiyormuşun karaçarşafı gördüm ama türban meselesindeki bakış açısı aynı sizin bu konudaki bakışınızla irintiliydi dikkatim o yönde yoğunlaşmış.Bu bakış tarzını sizin türban meselesinde de sürdürdüğünüz gibi bir yanılgıya düştüm özür dilerim.Kavramlar çok önemli hakikaten karaçarşaf farklı bir durum türban farklı bir durum ikisine de aynı bakmamak lazım değil mi?Türbana da aynı mantıkla bakıyorsanız cevabım geçerlidir.Kara çarşafı sevmesem de devlet nasıl bir önlem alır hususunda zorla yaptırım uygulamın dışında başka bir yöntem kullanmayacağını bilmediğini de biliyorum... MUHABBETLE...
-
Tarihi Bir Sivil İtaatsizlik Çağrısı
%47'nin her dediği çoğunluğa dayanılarak doğrudur, demokratiktir görüşü demokrasi çerçevesinde eleştirilir anlaşılır demokrasi ilişkisi vardır da;%22'nin her dediği demokratiktir,doğrudur,hukukidir görüşü demokrasi çerçevesinde demokratik olmadığı için eleştirildiğinde nasıl bir demokrasi oluyor bu demokrasiyi çözmüş değilim.Çoğunluğun azınlığa tahakkümü demokrasi değil bunu herkes bilir;azınlığın çoğunluğa tahakkümü nasıl demokrasi olur bunu ben bilmiyorum... MUHABBETLE...
-
Tuncay Özkan'ı fotoğraflayan başörtülü gazeteci tartaklandı
Sayın CYRANO türban(ya da başörtüsü) meselesinde konuyla ilgili değerlendirmeler çerçevesinde konuya yaklaşılırken ortaya konan mantığın ya da bakışın mantıki temelinin bence ilginç olan bir boyutu dikkatimi çekti.Türban meselesinin bireysel tercih mahiyetinde değerlendirilemeyeceğini tercih etme ortamı dışında gelişen bir olgu olduğunu söylüyorsunuz.Burda bireysel tercih derken bu kelime gurubuna hangi anlamı yüklediğimiz ve bundan ne anladığımız önemli değil mi?Kendimiz dışındaki çevremizde gördüğümüz her insanın giyimi,hayat tarzı,inancı bize göre kendilerinin bireysel tercihidir değil mi?Çevremizdeki o insanların giyinişleri,inanışları,hayat tarzları aldıkları eğitimle,ailesinin kendisini yetiştirme tarzıyla,bulundukları sosyal ortamdan etkilenmeyle ilgilidir.İnançlı bir ailenin kızı bulunduğu ailevi ortam gereği ailesinin anlayışı doğrultusunda yetiştirilir bir başkası da örneğin inançsızsa ailede kendi kızını kendi anlayışı doğrultusunda yetiştirir.Aile dindarsa başörtüsüne bakışı ölçüsünde kızının da başörtüsü takmasını ister o anlayışı kızına yerleştirmeye çalışır.Tam da bu noktada şu cümleler dökülüyor dillerden:Efendim o kızın tercih etme hakkı yok küçük yaşta başörtüsü taktırıyorlar kıza zorla.O küçük kızın nasıl eğitileceği hangi anlayışla yetiştirilmesi gereğini bir başkası onlar adına nasıl üzerine vazife olarak alıyor ya da bu hakkı kendinde görüyor bu kadar komik bir bakış mantık temellendirmesi olur mu?Yani aile o şekilde yetiştirmek istiyorsa kızını bundan kime ne?Onlar gibi olmayı istemezsiniz,onların bakışını eleştirebilirsiniz ama onlar adına size düşünme hakkını kim veriyor?Bir başkası da çocuğunu bunun tam tersi bir anlayışta yetiştirirken ben de kalkıp bu çocuk bu şekilde yetiştirilirken tercih hakkı yoktu bundan dolayı böyle giyiniyor böyle düşünüyor benim onun hakkındaki düşüncem kararım onunkinden daha mantıklı değerli desem ne kadar akıllıca olur bu?Bir başkası benim benimsediğim hayat tarzına fiili bağlamda ona zarar vermediği derece nasıl karışabilir?Ben de başkasının hayat tarzına karışamam tabiatıyla.Efendim Arabistan'da,Afganistan'da kadınların durumu böyleymiş.Evet dediğiniz gibi de bu durum bize şunu yaptırmayı mı gerektiriyor?Haydin oraya gidelim tepeden inme demokrasi götürelim yasaklarla bu işi halledelim.ABD'nin mantığı da yaptığı işlere kılıf olması açısından böyle işliyor.Gittiği yere demokrasi götürüyorum mantığıyla gittiğini söylüyor,insanları öldürmekle kendi dediğini yaptırmakla daha demokratik,daha özgür,daha modern bir ortam oluşturacağını savunuyor yaptığı işi meşrulaştırıyor kim inanır buna?Yada bir başka ülkenin demokratik olmaması ona oraya savaş açmayı oraya diktatörce demokrasi görtürme hakkını mı veriyor?O ülkenin yönetim tercihi seni fiili bağlamda savaş tehdidiyle etkilemediği sürece ne ilgilendirir değil mi?Bunun demokrasiyle ne alakası var? Başörtüsü meselesinde de olduğu gibi kişi başını örtüyorsa kendi tercihiyle örtmüş veya bir zamanlar zorla örttürülmüş şimdi de zorla örtüyor olsa bile konuya kendi tercihi değil birileri zorla kapattırıyor bunların arkasında başka güç var mantığıyla yaklaşmak o insanlar adına onların kabul etmeyeceği bir hüküm vermek çok mu demokratiktir?Konuya temel olan asıl bakış ön plana çıkarılmaktan çekinildiği için fazlaca kırıp dökmekten korkulduğu için garip garip bakış açıları geliştirilmekte yapılanlara mesnet aranmaktadır.Ondan sonra biz başörtüsüne karşı değiliz türban şeklindeki bağlamaya karşıyız,biz de dindarız,bizim de anneannemiz başörtülü,zaten onlar türbanı zorla takıyorlar kendi tercihleri değil gibi sığ savunma mekanizması mantık tezahürlerine tanık oluyoruz.Sorunumuz başörtüsünün bağlanma şekli,başörtüsünü bağlayanların bağlamayı tercih etme haklarının olup olmaması değil ki...Sorunumuz irtica ve bu bağlamada dinin potansiyel irtica tehditini taşıyor olması ve dinle ilgili her türlü ilişkili konunun irticayla bağlantısının kurulması akabinde tehdit hissiyatının oluşması.İrtica tehditi yok mu var.Var da ne kadar nerden,kimden geliyor hususunda karşı cenahın tek söylediği dinini vicdanında yaşa dini bir edayla dini bir istekle çıkma karşıma dini bağlantılı her söylemin,eylemin tehdittir benim için.Sen kimsin bu vatanın,devletin emanetçisi; peki onlar kim bu vatanın,devletin düşmanı mı?Bu tehdit bugün algılanmıyor olsaydı üniversiteye başörtülü girmek din ve vicdan hürriyeti bağlamında da değerlendirilirdi AKP'ye de laiklik ilkesi bağlamında da dava açılmazdı.Burda hukuğun,din ve vicdan hürriyetinin ötesinde başka bir hal var.Konunun zemini bu zeminlerden çıkmış durumda.Bu mücadele anlaşmazlık 85 yıllık bir mevzu.Muhafazakar halk bir kitleyi dinine düşman olarak görüyor ki görmesi için bir çok sebep var,devleti yöneten bürokratik anlayışın temsilcileri de (iktidar demiyorum) muhafazakar kesimi rejime potansiyel düşman olarak algılıyor ki algılaması içinde yine birçok sebep var.Bu mücadele salt demokrasi,laiklik,özgürlük mücadelesi değil.Muhafazakar halk yönetime hakim olan anlayışı ne zaman kendine düşman görmezse,hakim anlayış da bu kesimi ne zaman düşman olmaktan çıkarırsa her işimiz halolacak.Bunun çabasına hiç tanık olmadım onu söyleyeyim sadece kutuplar var ve bu kutupların birbirine hakim olma çabası var yıllardır ortada olan...Hani irtica tehditi vardı ya bir de bu ülkede dine tahammül edemeyen dini bu ülkeden tecrit etmek isteyenlerin oluşturduğu tehdit de var... MUHABBETLE...
-
RED EDİLEMEZ KESİNLİKTE ALLAH ın İSPATI
Tekrardan hoş geldiniz.Forumda bir durgunluk,sakinlik var renk katmanız dileğiyle... MUHABBETLE...
-
600 MILYON O... PARASI ÖDÜYORUZ
Garipliklerin garip olmadığında garip karşılandığı,anormalliklerin normal olmadığında anormal bakıldığı, ağlanası hallere kahkahalarla alkış tutulduğu hali pür melalimize kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir ülke olduk sonunda.Açlığın kol gezdiği ülkemizde birileri samba yaparken,şampanya patlatıp fazla paranın getirdiği sıkıntıyı atarken birilerinin de 200 dolar yok olmadı 1000 dolar yabancı uyruklu kadınlarla nefsi duygularını tatmin ettiği ülkemizde mevzuyu ekonomik temelli ülkeye zarar veriyor bağlamında tartışmak ve de magazin boyutuyla gazete sayfalarının boş kalan yerlerini doldurmak telakkisiyle hareket etmek çok normal artık.Evine ekmek parası götürmeyip içkisine,sigarısına çekinmeden para veren,tercihen yabancı uyrukluya yabancı mönü üzerinden para verecek durumda zevk için aklı işleyen,bu insanların ziyadesiyle, ülkemizde itibarlı otellerde mönüyle sunulan içtimai ortamda, toplumun kültürel,insani değerler bağlamında nereye gittiği tartışılmıyor da ekonomik açığımızın açıklık sebebi çerçevesinde,tercihin yerli olması gibi seviyesiz bakışların sergilenmesi düsturuyla tartışmanın garip bir halde tezahür etmesi pes doğrusu dedirtiyor yazık! MUHABBETLE...
-
bozulan türkçe
TÜRKÇE ÜZERİNE Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum. Göreniniz, bileniniz, Duyanınız var mı? Bir ferman yayınlamıştı: "Bu günden sonra, divanda, dergâhta,Bârgâhta, mecliste, meydanda Türkçe'den başka dil konuşulmaya" diye Hatırlayanınız var mı? Dolanın yurdun dört bir yanını, Çarşıyı, pazarı, köyü, şehri, Fermana uyanınız var mı? Nutkum tutuldu, şasırdım merak ettim, Dolandığımız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere, Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı? Tanıtımın "demo", sunucunun "spiker", Gösteri adamının "showmen", Radyo sunucusunun "diskjokey", Hanım ağanın, "firstlady" olduğuna Şaşıranınız var mı? Dükkânın "store", bakkalın "market", torbanın "poşet", Mağazanın "süper", "hiper", "gross market", Ucuzluğun, "damping" olduğuna Kananınız var mı? İlan tahtasının "billboard", sayı tablosunun "skorboard", Bilgi alışının "brifing", bildirgenin "deklarasyon", Merakın, uğrasın "hobby" olduğuna Güleniniz var mı? Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı, Beldelerin girişinde"welcome" çıkışında "goodbye" Okuyanınız var mı? Korumanın, muhafızın, "body guard", Sanat ve meslek pirlerinin "duayen", İtibarın, saygınlığın,"prestij" olduğunu Bileniniz var mı? Sekinin, alanın "platform", merkezin "center", Büyüğün "mega", küçüğün "mikro", sonun "final", Özlemin hasretin, "nostalji" olduğunu Öğreneniniz var mı? İş hanımızın "plaza", bedestenimizin "galeria", Sergi yerlerimizi, "center room", "show room", Büyük şehirlerimizi, "mega kent" diye Gezeniniz var mı? Yol üstü lokantamızın "fast food", Yemek çeşitlerimizin "menü", Hesabını, "adisyon" diye Ödeyeniniz var mı? İki katlı evinizi "dubleks", Üç katlı komşu evini "tripleks", Köşklerimizi "villa", eşiğimizi "antre", Bahçe çiçeklerini "flora" diye Koklayanınız var mı? Sevimlinin "sempatik", sevimsizin "antipatik", Vurguncunun "spekülatör", eşkıyanın "mafya", Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa, "sponsorluk" Diyeniniz var mı? Mesireyi, kır gezisini "picnic", Bilgisayarı "computer", hava yastığını "air bag", Eh pek olasıcalar, oluru, pekalayı, "okey" diye Konuşanınız var mı? Çarpıcı önemli haberler, "flash haber", Yaşa, varol sevinçleri, "oley oley", Yıldızları, "star" diye Seyredeniniz var mı? Virvirik dağının tepesindeki köyde, "Cafe show" levhasının altında, Acının da acısı Kahve içeniniz var mı? Toprağımızı, bayrağımızı, İnancımızı çaldırmayalım derken, Dilimizin çalındığına, talan edildiğine, Özün el diline özendiğine, İçi yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, Ata sözlerimizi unuttuk, Şarkılarımızı, türkülerimizi, Ninnilerimizi kaybettik, Türkçe'miz elden gidiyor, Dizini döveniniz var mı? Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum, Göreniniz, bileniniz, Duyanınız var mı? Bir ferman yayınlamıştı ... Hayal meyal hatırlayıp da, Sahip çıkanınız var mı? YUSUF YANÇ (Bu Şiir, Türk Dil Kurumu Tarafından Ödüllendirilmiştir.) Dil köprüdür gönülleri insani değerler ipliğiyle birbirine bağlayan ki Türkçemiz gönül dilimizdi bugün dili geçmiş zamanla anılan.Sahip çıkmadık bizi bağlayan gönül köprümüze.Üzerinden sürekli geçerken gözümüzü başka yerlere diktik köprümüz alttan alttan çürürken.Geçemez olduk artık köprümüzden birbirimizi anlamaz dinlemez olduk birbirimize uzaktan bakıp anlamadığımızı naralarla köprünün karşısındakine anlatmaya çalışır olduk.Bağırır olduk anlamaz olduk... Biz bizden uzaklarda bizim olmayan güzellikleri yanımızdaki güzellikleri görmeyip yeğ eder olduk...Gafletle büyüttüğümüz denizde gafletimizin gafletinde çırpınır olduk...Dilimize yabancı olduk kendimize el olduk... MUHABBETLE...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
İdeoloji tezgahından çıkan idelojik takılarla süslenen fikir dünyamızın atmosferini çevreleyen efkar libaslarımız içindeki bizi görme,varlığını hissettirme adına bizi var eden bizden öte değer ülkesinde tahtta oturmakta yaşadığımız zamanda.Giydiğimiz libaslar bizi tanımlayan etiketlerimiz.Tarih süsü de libasımızda bizi biz yapan bizi anlatan emaremiz. Bugünün penceresinden kendi tarihimizle ilgili algılamaya,anlamlandırmaya, ideolojik kılıflandırmaya baktığımızda benim penceremden görünen haller ve vakalar şunlar:Tarih bir bilim olarak bütünü inceler ama o bütünün içinden sahiplendiklerimiz attıklarımız,atmak istediklerimiz parçalar,anlayışlar vardır.Bu bağlamda tarihi algılama sahiplenme bağlamında üç farklı tarih anlayışı görüyorum ben:1.Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar olan tarihimizi sahiplenenler ve özellikle Osmanlı'yı bunun içinde ayrı bir yere koyup Osmanlının değerlerini,devamını günümüze taşımak isteyenlerin tarihi.Bu kesim bugün irticacı sıfatıyla anılan dini hassasiyetleri olan kesim.Bu kesimin tamamı Cumhuriyet'e tamamen kar şı mı çıkıyor bence hayır.Bu kesimin içinde radikal bir üslupla tamamen Osmanlıyı özleyenler var.Ama bu kesimin büyük bir kısmı ise Osmanlı gelenekleri doğrultusunda bugünkü şartlara uygun bir Cumhuriyet özlemi içindeler.Bu Cumhuriyet olamaz diyebilirsiniz bu ancak İran Cumhuriyet'i gibi bir rejim olur diyebilirsiniz.Ama benim toplumun muhazakar alt tabakasında gördüğüm Cumhuriyet anlayışıyla örtüşen ama dini hassasiyetlerin de vurgulandığı bir yönetim.Bu kesimin büyük kısmı Şu anki bir İran Yönetimi gibi bir yönetimin özlemi içinde değil.Bu yönetime tam manasıyla özlem duyan Humeyni'yi sevdiğini söyleyen v.s açıklamar yapan dillendiren insanlara da örnekler bulabilirsiniz.Bu tarih anlayışına sahip insanların hepsini tamamen eskiyi özleyenler kalıbına sokmak yanlış sonuçlar doğurur ki bugün bu noktadayız zaten. 2.Bu kısımda yer alan insanların ise Tarihe bakışlarında şu durum göze çarpıyor.Cumhuriyet'in kuruluşuyla tarihi başlatıyorlar ve sahiplenilecek tarih Cumhuriyet ergümanlarını içren tarih kısmı olarak gözüküyor.İşte bunlara Atatürkçü denir diyeceksiniz ama Atatürk tarihi bir bütün olrak algılamış Tarih Kurumunu da bunun için kurmuş tarihi tarih bilimi,birlikte yaşamayı sağlayan harç,kimliği oluşturan vasıta olarak telakki etmiştir yanlış mı düşünüyorum.Bu kısımdaki insanların Cumhuriyet öncesindeki özellikle İslam'la bütünleşen Türk tarihine,Osmanlıya bakışlarında bir karşı duruşluk,dışlama tarih olarak sahiplenmemezlik vardır dini bir muhteva içerdiği için. 3.Kısımda zikredeceğim kişiler ise bu iki bakışın dışında Tarihi ideolojik kalıpların içine yerleştirmeden olgu olarak algılayanlar Osmanlıyı da Türkiye Cumhuriyeti'nden sonraki evreyi de olgusal bağlamda sahiplenip telakki edenlerdir. Bu bağlamda tarihi vakaların anlamlandırılması,sahiplenilmesi herkesin üzerindeki fikri libas çerçevesinde tezahür etmektedir.Birileri İstanbul'un fethini kutlarken karşı cenah onu geriye özlem çerçevesinde değerlendirmekte ilgisiz kalmakta buna mukabil resmi bayramları mıuhteva eden tarihi kesitlerin kutlanmasında da karşı kesim ilgisiz kalmaktadır.3. kesim ise hem İstanbul'un Fethini hem de resmi kutlamaları sahiplenilmesi gereken olarak görmektedir. Birinci kısım Osmanlı'yı anlatan tarihi yayınlar neşrederken ikinci kısım da sadece Cumhuriyetle başlayan dönemi zikreden tarihi yayınlar neşretmektedir.Kimi Kurtuluş savaşına dini temelde anlam yüklemekte Müslümanların müslüman olmayanların bu toprakları işgaline karşı verilmiş bir savaş,mücadele değeri yüklemekte; kimi de Kurtuluş Savaşını dini temelden uzak tutup Türk milletinin sadece emperyalizme karşı verdiği mücadele olarak adlandırmakta temel duyguyu bu bağlamda vurgulamaktadır.Kurtuluş savaşını beraber veren Kazım Karabekir,Ali Fuat Cebesoy,Refet Bele ve Mustafa Kemal arasındaki zihniyet farkının,ayrışmasının,bakışın Cumhuriyet'in ilanıyla ortaya çıkması yolların ayrılması o günden bu güne devam etmekte ayrılan yollar bir türlü birleşmemektedir.Hala Cumhuriyet'in kuruluşu yıllarını yaşıyoruz fikir,ayrışma ve yaşananlar bağlamında o günden bu güne hiçbir değişiklik yok.Bir yerlerde yanlışlık var ki bu durumun bu ülkeye verdiği zararı hepimiz yaşıyoruz yaşamaya da devam edeceğiz bu gidişle... MUHABBETLE...