Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

WhiteWitch of Narnia

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

WhiteWitch of Narnia tarafından postalanan herşey

  1. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi WhiteWitch of Narnia'nın blog başlığı içinde Chronicles of Narnia
    Teşekkür ederim Sevgili Freyja ve Sevgili Rua
  2. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi WhiteWitch of Narnia'nın blog başlığı içinde Chronicles of Narnia
    teşekkür ederim çok naziksiniz...
  3. WhiteWitch of Narnia şurada bir blog başlığı gönderdi: Chronicles of Narnia
    Hayatım boyunca bazı şeyleri, onlara bir anlam yüklemeden, anlamsızca sevmiş ve benimsemişim. Bu kimi zaman bir söz, kimi zaman bir fotoğraf, kimi zaman bir görüntü, kimi zaman bir anı, kimi zaman bir yaşanmışlık, kimi zaman bir masal, kimi zaman bir şiir, kimi zaman da bir an olmuş… Ne olduklarını hiçbir zaman unutmadığım gibi, gün gelip de, “Neden böyle acaba?” diye düşündüğümde ise “Bir anlamı olmalı mutlaka...” diyerek, o anlamın beni bulacağı zamanı, rutinimi bozmadan beklemeye başlamışım. Ve nihayetinde bir gün, bir de bakmışım ki o anlam veremeden sevdiğim, benimsediğim şey, hayatım tarafından benim için anlamlandırılıp, yaşantıma uygulanır hale getirilmiş. İşte öyle anlarda hep “Demek ki bunun içinmiş” sözlerini içimden geçirmeden edememişim. Acaba içim, benim geleceğimi tahmin edebilme sezisine mi sahip? Doğrusunu söylemek gerekirse bunu asla bilemedim ve biliyorum ki asla da bilemeyeceğim… O yüzden sorgulamak yerine beklemeyi tercih ediyorum. Ben masalları çok severim, efsaneler hep çok hoşuma gitmiştir. Seç birini deseniz; bir tanesi var ki gerçekten yeri benim için diğerlerinden hep daha farklı olmuştur. Bu sebepten olsa gerek, bunun da bir anlamı olduğunu hissetmiş ama hayatıma ne zaman ve ne şekilde bir anlam katacağını hiç bilememişimdir. Ama şimdi artık o an geldi, artık hayatıma kattığı anlamın şeklini şemalını iyice çözmüş durumdayım. Evet arkadaşlar, benim efsanem Simurg… Duymuşsunuzdur mutlaka, bilirsiniz ya yine de ben anlatayım… Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg (Zümrüd-ü Anka ya da batıda bilinen adıyla Phoenix), Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesiymiş... Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, marifet, istisna, tevhit, hayret ve yokluk vadileri... Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş... "Aşk Denizi"nden geçmişler önce "Ayrılık Vadisi"nden uçmuşlar. "Hırs Ovası"nı aşıp, "Kıskançlık Gölü"ne sapmışlar... Kuşların kimi "Aşk Denizine dalmış, kimi "Ayrılık vadisinde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle... Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını özlemiş; Balıkçıl kuşu ise bataklığını... Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "Şaşkınlık Vadisi" ve sonuncusu Yedinci Vadi "Yokoluş Vadisi"nde bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça "si", "otuz" demektir... "murg" ise "kuş"... Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; "Simurg", "Otuz Kuş" demekmiş.Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. Sonunda 30 kuş, anlamış ki, aradıkları sultan, kendileriymiş ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculukmuş. Bana gelince; karar vermeliyim, ya bülbül olup, güle dönmeli ya da Simurgdan biri olup gerçek yolculuğuma çıkmalıyım… Anlayacağınız şu an öyle bir andayım ki ya geçmişimle yaşamalı ya da kendime yeni bir gelecek yaratmalıyım. Ha bu arada biliyor musunuz bir de bugünlerde bana ne oluyor? Artık Anka kuşu sürekli kulağıma fısıldıyor, “Hadi artık sıra sende diyor, yak kendini ve küllerinden doğ yeniden, unut her şeyi, yaşamamış ol.. Geçmişi unut, aklında kalan tek şey onu yaktığın olsun, ve yeni hayata artık cesurca bir merhaba yolla…"
  4. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi WhiteWitch of Narnia'nın blog başlığı içinde Chronicles of Narnia
    NE TÜRK, NE BİŞEY... BEN ARTIK HİİÇBİRŞEYİM... HİÇBİRŞEY...
  5. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi WhiteWitch of Narnia'nın blog başlığı içinde Chronicles of Narnia
    TANRI BENİ UNUTTU... BUGÜNDEN SONRA BEN DE ONU UNUTACAĞIM...
  6. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi ELiFLE'nın blog başlığı içinde ELiFLE's Blog
    SEVEN BİR SALAK SADECE... ONUN DA ARKASINDA BIRAKIP GİTTİĞİ TEK BU İŞTE... ÖYLECE BIRAKIP GİTTİ İŞTE BENİ...
  7. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi ERBAY'nın blog başlığı içinde ERBAY
    İnsanların yaşadıkları birbirine ne kadar benziyormuş meğer... Sanki birisi, benim yaşadıklarımı yazmış gibi Okudum, ağladım, okudum, ağladım...
  8. Üfle ki BİTSİN. HATIRLADIN DİMİ? Çok severdim cuma günlerini Ama artık hiç sevmiyorum... Çünkü özlemim kaldı bir cumada... Yine canım sıkkın, ağlamışım, gözlerim hala nemli, Sen yine de sorma nedenini, belki bu da senin yüzünden değildir, bilmiyorum ki... Dinlediğim acıklı şarkılardır belki de yine nedeni... Acıklı sevdamızın sonunu anlatan acıklı şarkılar... Küçücük dediğin ellerim, saçlarımda hala Üzülmüşüm, kahrolmuşum olandan bitenden Kaderden şikayet etmiyorum, edemiyorum yine de Zira anarşistim, isyankar ve de inatçı... Kızgın değilim.. Yarın da perşembe zaten... Cuma bile değil Aramam artık, eve giderken... Anlatmam başımdan geçenleri Etmem de hiç sitem... Gözlerim, çocuk gibi bakarmış... Güldüğümde dünya güler sanırmışsınız Dillerim hep baldan tatlıymış Sesimse ılık bir bahar esintisi... Zaman nasıl da acımasız geçti sevgilim evet... Herkes, herşey ne kadar acımasız... Keşke bize acımayı öğretebilseydim biraz Bize acırdık en azından... Zaman, herşeyi halledecek demiştim Ama geçti gitti, geri de dönmez ki İnsanlardan nefret ettik Bazen de birbirimizden Keşke azıcık sevmeyi öğretebilseydim BİTSİN! diyemezdin belki o zaman Ben gülüşünü sevdim Hep gül istedim... Şimdi bir gülsen ağlayacağım Şimdi bir gülsen ben kendimi bulacağım Hayır Boyun eğmiyorum Ne kadere Ne hayata Ne zamana Ne acımasızlığa Ne sevgisizliğe Ne ölüme Boyun eğmeyeceğim... Kimse beni öldüremez Tanrı bile... Zira öleceksem bile ben kendimi öldüreceğim Ben sıkacağım gerektiğinde kurşunu bu canıma Bu yüreğime... Anarşistim İsyankar İnatçı... Ve anarşistler kurşunun kendini bulmasını beklemezler... Benimle savaşan savaşır Savaşmayı öğretemem ki Savaşçı ruh, insanın içindedir Sonradan öğretilmez ki Meydan burada, savaşan savaşır Ölen ölür... Kalan sağlar benimdir Bu savaş, Sonuna kadar da sürer... Gözlerim dalsın uzağa Yüzüm solsun acıdan Bakma sen, birşeyim yok benim, iyiyim ben Hala umudum içimde Umutluyum... Bu meydanda bir ben kalana kadar Ve sonunda ben de ölene, Bu meydanda kimse kalmayana kadar Kaybetmem de umudumu 09.04.2008 Şarkın... V7Nh00QYAKo
  9. Edip Cansever'den; BİR ÇİÇEK SERGİCİSİ DER Kİ Bin dokuzyüz on iki miydi, bin dokuz yüz elli iki miydi Güneşli bir öğle miydi, çiçekler gölgesiz miydi Ellerim kirli miydi Neydi Çiçeklere su mu serpiyordum, bir karanfil çok mu uzaklardan gelmişti Bilmem ki Benim bütün yaşamımda hep karanfiller olmuştur Her zaman hatırlarım Sanki bir karanfilden sürekli doğmuşumdur Bin dokuz yüz on iki doğumlu bir karanfili Karım göğsüme takmıştı. Şimdi ben çok yaşlıyım Şimdi ben nedense çok yaşlıyım Herkesi ayrı ayrı tanımam Ruhi Bey'i İçerenköy'den tanırım İçerenköy'ü iyi bilirim de ondan Kaç yıl önceydi, şimdi unuttum Babasını da tanırım Kaç yıl önceydi, bilemem Üryani eriği gibi gözleri vardı Çizmeleri, kamçısı Ruhi Bey, benden çiçek alırdı O zamanlar sokak sokak dolaşırdım Çiçek alanları iyi bilirdim Ruhi Bey de çiçek alırdı Nedense benden alırdı. Çünkü ben çiçekleri çok biçimli tutarım Kuşkonmazları sevmem, kullanmam Çiçeklerin aralıklarına bakarım Sanki ben onları hep yeniden yaratırım, yontarım Bin dokuz yüz kırk üçde biri öldü Boynu değil, bir karanfilin sapıydı, yana düştü Düşünce öldü Bir ölülük sindi ellerime Bir ölülük bana sindi Ona sergimde her zaman bir yer ayırırım Kimseler bilmez Ben işte gizli gizli onu sularım Karanlık bir karanfilliği Yoklukta bir karanfilliği O gün bugündür bütün çiçekler Karanfildir benim için. Bir gün de bir demet karanfilim yandı Bir demet karanfilin penceresi, kapısı Nedense yandı Önce giyinik bir ev görünümündeydi, öyleydi Takındı kırmızılarını sonra Süslendi Bir boşluk edindi orda kendine Hemen oracıkta bir boşluk Açtı şemsiyesini ve gitti. Ben şimdi oğlumun yanında kalırım Onun kırmızı yapraklardan yapılmış Bir zamandışılığı vardır Beni anlamaz Anlamaz, niye anlasın Anlaşılmak -değil mi ama- sanki kimsenin olamaz Ben kendime bir karanfil mezarı satın aldım Beni oraya gömecekler Ruhi Bey cenazeme gelecek Ama hangi Ruhi Bey Doğrusu biraz şaşırdım İçerenköy'deki Ruhi Bey gelmez O sadece karanfil satın alır Ölümü pek beğenmez Şimdiki Ruhi Bey ölüme daha yatkındır Yaşamaya da Ölümle yaşam arasında bunalır bunalır Ben bu kadarını anlarım O gelir beni kaldırır Bir karanfil kalabalığına artık katılır Geçen gün gördüm Acımayı unuttum Sevinmeyi unuttum Ben her şeyi artık unutuyorum Ama o geçerken ne yalan söyleyeyim şuramda bir ağrı duydum Ağrı da değildi belki, hani, nasıl Gövdemi yeniden buldum Acılar acılara eklenince ağırlaşıyor Gövdem de ağırlaşıyor Ruhi Beyle kocaman bir demet karanfil oluyoruz Şu üstümdeki boşluk kadar Bir demet... Yok artık pek konuşmuyoruz Benim sözlerim eskidi Onunki de eskidi Zaten kelimeler sonludur Öyle değil mi Donuk donuk bakışıyoruz Ben ölüme iyice yakın O yaşamaktan uzak Öyle bir gök içinde durmuş gibiyiz Karanfiller ölürken Karanfillerden bir deniz.
  10. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi WhiteWitch of Narnia'nın blog başlığı içinde Chronicles of Narnia
    teşekkürler arkadaşlar...
  11. WhiteWitch of Narnia şurada bir blog başlığı gönderdi: Chronicles of Narnia
    Canım benim, Ben aşkıma sınır koymuyorum artık çünkü sonsuzlukla bir tuttum sana olan her şeyimi… Her şeyi biliyorum. Tüm başıma geleceklerden haberim var… Yine de hiç ama hiç umursamıyorum. Sonunda zarar görmek mi var? Yenilmek mi? Yıkılıp, ayakta duramayacak hale gelmek mi? Varsın olsun be aşkım… Eminim ki sana değecektir… Eminim ki seninle geçen bir gün, benim tüm ömrüme yetecektir. Önümüzde koca koca örülü duvarlar var, çekili setler, engeller var biliyorum. Belki önümüze örülmüş bu duvarları yıkamam, belki o engelleri yok edemem, ama ben seni sınırsız sevebilirim aşkım… Seni iyi, kötü her şeyinle bilip, bunları umursamayacak derecede kocaman bir aşkla sevebilirim… Seninle ya da sensiz, yakınında veya uzağında ne fark eder aşkım? Aşk bu… Benim aşkım... Doyasıya, sonsuza dek, sınırsızca yaşayacak birisi varsa bu aşkı, o da benim… Benimle olduğun müddetçe seninle, yanımda olduğun müddetçe yakınımda sever; bensiz olduğunda sensiz, uzağımda olduğunda da uzaktan severim… Üzülürüm, üzülmem, ağlarım, ağlamam, yaşarım, yaşamam, bunlar değil; ölünceye kadar, seni aynen şu anki gibi çok sevebilecek olmamdır benim umurumda olan, Aşkım… İşte ben sana, aynen bunu vaat ederim… Aşkımmm, benim eskiden güzel hayallerim vardı. Güzel şeyler düşünürdüm. Hiç ayrılmayacağız zannederdim. Ayrılığı bize hiç ama hiç yakıştıramazdım. Bunu haksızlık olarak değerlendirirdim. Ben seni bu kadar çok severken, senin için her şeyi göze alabilecekken, seni görebilmek adına iki adım yolu dahi yürümekten aciz birisinin sana, “BENİM” diyebilmeyi hak edebiliyor olmasını bir türlü anlayamazdım. Ama artık anlıyorum aşkım… Aşk bencilliği değil, fedakârlığı gerektiriyor. Yani anlayacağın, artık sana, beni severken aklından başka birisi geçmesin diyemem Aşkım, yalnız beni düşün, yalnız beni sev de diyemem, gözlerin yalnız beni görsün hele hiç diyemem… Aksine ben kör olurum Aşkım, ben sağır olurum, ben dilsiz de olurum… Kör, sağır, dilsiz biri gibi hiçbir şey görmeden, duymadan, konuşmadan seni hep severim… O zaman üzülmem de, ağlamam da değil mi, sevgilim? Ne olursa olsun, böylece hala beni sevdiğini, hep beni sevdiğini düşünerek, buna inanarak ölünceye kadar seni sevmeye devam edebilirim… Benim için artık hiçbir şeyi göze almak zorunda değilsin Aşkım, benden önce her şey neyse, nasılsa, bırak öyle kaldığı yerden devam etsin, akıp gitsin… Ben artık bunları aştım, aşkımı özgürleştirdim. Anlayacağın ben bir çeşit Nirvana’ya ulaştım... Artık inecek bir dibim yok, yukarı doğrudur, benim tüm meylim... Bir gün geldiğinde, sevgilim, seni benden alarak bir çeşit işkenceye tabi tutulan bu bedenimden, bu ruhu da tamamıyla özgür bırakmanın zamanı gelecek. İşte o gün, aşkımı da alıp, ruhumla birlikte sonsuzluğa kadar yanında kalabilmemin ilk günü olacak… Yokluğunda varlığımı koruyabilmemin tek avuntusu bu işte sevgilim… Bu olacak… Şu içimdeki umut var ya, hani sana “sonuna kadar ben hep umut edeceğim, bekleyeceğim” dediğim umut, işte o beni hep ayakta tutacak… Sen benim yanımda olamasan da ve yahut da ben senin yanında kalmasam da, umut hep bizimle olacak… Seni seviyorum sevgilim... Seni, sonsuz, sınırsız sevmeyi seviyorum... Seni çok ama çok seviyorum sevgilim...
  12. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi WhiteWitch of Narnia'nın blog başlığı içinde Chronicles of Narnia
    Haklısın tabii bir yerde Ama ben aracısız benimle konusmasını tercih ederdim ne yalan söyleyeyim
  13. WhiteWitch of Narnia şurada bir blog başlığı gönderdi: Chronicles of Narnia
    Sevilmeyi Sevmek Bu yazımı sabah sabah, üstelik yazmaya dahi halim yokken bana ilham veren B. Hanım’a atfediyorum Sevgiyle kalsın… Dün iş yerinde canım biraz sıkkındı. Biraz dediğim aslında az abartılmış hali… Biraz değil epey bir sıkkındım, yanında bir de alınganlık durumu söz konusuydu tabii… Hani derler ya buluttan nem kapmak gibi, işte aynen öyle… B. Hanım, çalıştığım kurumun üst düzey yöneticilerinden birisi… Onu çok severim. Sakindir, böyle süt liman bir insan… Neredeyse sinirlendiğini hiç görmedim. Tane tane konuşur. Onun konuşmasının ahengine kapıldın mı, çok gerginsen bile birden rahatlayıverirsin. Hani içinden 10’a kadar saymak gibi bir şeydir kendisi… Kimsenin bilmediği şeyler bilir hakkımda, insanın içine gülümseyişiyle dahi sonsuz bir güven bırakır. Çünkü o çoğunluk gibi yapmacık değildir, gülüşü suratında yabancı gibi durmaz… En çok sinirlendiğim şeylerden birisidir bu; hani üzerine büyük gelen bir ceket giyersin de derler ya “emanet gibi durmuş” diye, işte bazılarının gülümsemesi de suratlarında işte aynen böyle emanet gibi durur. Bakınca anlarsın; gülmüyor ama gülüyormuş gibi yapıyor, samimiyetsizliktir bu.. Gülmek istemiyorsan gülmezsin kardeşim, bu içten gelen bir şeydir yani… Ben bir insana güvenmeden önce onun ilk gözlerini, sonra da gülümseyişini görmek isterim. Çünkü bana göre gözlerde dürüstlük, gülümseyişte ise içtenlik vardır. Benim ihtiyacım olan da içtenlik ve dürüstlüktür. İşte bu B. Hanım, hem içten hem de dürüst bir kadındır. Ben de o yüzden ona pek çok güvenirim. Neyse B. Hanım’ı yeterince tanıttım sayılır, ben artık olaya geçeyim. İşte dün, ben çok alınganken, küt diye bu B. Hanım karşıma çıktı ve ben ağzımdan pat diye, “Sen beni artık sevmiyorsun” lafını kaçırdım. Hem de onun bu lafa ne kadar takılacağını bile bile… Hey tanrım ya, çocuk gibi… Tüüüü bana… Hayır, niye öyle söyledim, onu da bilmiyorum. Galiba son zamanlarda birbirimize pek fazla vakit ayırmıyoruz. . . . . Yok, yok… Aslında biliyorum… Biz geçenlerde işle ilgili bir meselede takıştık. Hani böyle başından savıldım gibi bir şey oldum sanki… İnsanız ya, azıcık da gururumuz var ya ufff amaaaan işte anlayın artık, intikam mintikam durumları yani… Ben ona üzerine basa basa “Sen beni artık sevmiyorsun, dedim” “Hayıııııııııır, olur mu öyle şey, seviyorum” dedi. “Benim şimdi gitmem lazım, ama sen beni sevmiyorsun, bundan eminim” dedim ve gittim. Kıyamam o orada öyle kaldı. Neyse Allahtan çok yoğundu da muhtemelen işine geri döndü, bu mevzuyu da fazlaza kafaya takmadı ya da ben öyle sandım… Evet, artık günlerden bugün, zamanlardan da sabah… Olayın üzerinden ise koca bir tam gün geçmiş… Ben ofisimde çayımı yudumluyor, güne başlamak için hazırlanıyorken, aniden kapı açılıyor ve içeri hışımla biri giriyor… “Serseri, gel buraya, seni öpücem” diyor. Ben kuzu kuzu kalkıp, gidip kendimi öptürüyorum ve sonra; “Yaaa ben seni çok seviyorummmmm, sen deli misin” diyor. “Ben de seni çok seviyorum” diyorum. “Vallahi gözüme uyku girmedi, bir an önce sabah olsun da gideyim şu kıza onu ne kadar sevdiğimi söyleyeyim diye sabahı zor ettim” diyor. “İşte şimdi içim rahatladı, sen beni çok seviyormuşsun, anladım” diyorum Sarılışıyoruz koklaşıyoruz vs. sonra o işine ben işime... Sevilmek ne güzel bir şey ya Hani çocukluğumuzda böyle çeşit çeşit sorularla dolu anket defterleri olurdu, biz de doldururduk. Hatırlar mısınız bilmem, onlardan birisi de “Sevmek mi, Sevilmek mi” diye bir soruydu. Emimin ki o soruyu, çoğumuz “hem sevmek hem de sevilmek” diye cevaplamıştır. Ben de öyle cevaplardım zaten… Ama galiba bu soru bana şimdi sorulsa cevap olarak; “sevilmeyi sevmek” diyebilirim. Sevmek, tek başına artık bana çok zalimce geliyor … Büyüdüm, uslandım…Daha da tek başıma sevmem, sevemem. Seviyorsam, sevilmeliyim de… Seviliyorsam da severim… “Ben, sevilmeden de severim” diyen varsa, ben de onlara diyorum ki “Sevilmeden sevmek diye bir şey yoktur. Sevilmeden sevmek dedikleri AŞKA AŞIK OLMAK demektir.” Sevilmeden Sevmek Aşka Aşık Olmaktır… *** Şimdi soruyorum arkadaşlar; Sizce “Sevmek mi Sevilmek mi?” Siz anket defterlerinde o soruyu nasıl cevaplardınız? Şimdi olsa nasıl cevaplarsınız?
  14. WhiteWitch of Narnia şurada bir blog başlığı gönderdi: Chronicles of Narnia
    Tanrı bu gece benimle konuşmadı oysaki ben bu gece tam da bir çıkmaz sokaktaydım, çekip vuranım yoktu, ben önce bir vuranım olsun istedim ama kimse beni vurmadı… Kayboldum boşluğumda, dönüp duran karanlık bir girdabın içine düştüm önce… Döndüm döndüm ve sonra karanlığımın dibini buldum. Dermanım yoktu, baharım yoktu, sabahım yoktu, zamanım da yoktu… Kendi karanlığımda boğulayım istedim ama karanlığımla kendimi boğamayacak kadar beceriksiz kaldım bu gece… Sonra yalvardım tanrıya, bana yolumu göster dedim. YOLUMU GÖSTER BANA… Biliyor musun, bu gece cidden tanrı benimle konuşmadı, ne kadar yalvardıysam, ne kadar ağladıysam yine de bana mısın demedi… Sadece baktı halime öylece, “Ne oldu kulum sana” der gibi baktı. “Ne yaptılar sana böyle… Oysa ben seni güçlü kıldım, mücadeleci kıldım, sen benim en iyi savaşçımdın” der gibi baktı. “Ayağa kalk” der gibi baktı. “Kalkamam” dedim, “Yapamam” dedim. “Gücüm yok ve savaşım bitti, çıkar beni bu enkazın altından ne olur, çek kolumdan, çıkar beni, bak buradayım, aşkım beni enkaza çevirdi, aşkımın göçüğü altında kaldım, çek kurtar buradan, çek kurtar hadi beni” dedim. Biliyor musun yine de ne yaptıysam, ne ettiysem konuşmadı benimle… Sadece baktı. “Göçük senin göçüğün, enkaz senin enkazın, çıkabiliyorsan çık” der gibi baktı. Çıkamadım, ağladım, ağladım, ağladım… Yağmur oldu gözyaşlarım ve ben o yağmurları sel olur diye bekledim, alır götürür beni diye düşündüm. Ne sel oldu, ne oradan gidebildim. Öylece kaldım işte kendi karanlığımda yağan sel olma özürlü yağmurumla… Sonra bir ses duydum nihayetinde, adımı çağıran bir ses… Önce bu sesin sahibini Tanrı sandım, yerimi arıyordu sanki… Bu enkazdan çıkarmak ister gibiydi beni sesi… “Efendim” dedim… “Kapıyı aç” dedi ses… Tanrı değildi anladım, tanıyordum bu sesin sahibini… Şaşırmadım aslında biliyordum bekliyordum zaten bu sesin sahibini… Çünkü taaa en başından beri Tanrı benimle değil, hep onunla konuşmayı tercih etmişti. Kalktım, kapıyı açtım, üşümüştüm, sarıp sarmaladı beni sesin sahibi... Isıttı, sarıldı bana sımsıkı ve kulağıma eğilip sessizce “ŞAKA YAPTIM” dedi “HEPSİ ŞAKAYDI” Sonra bir gülümseme dağıldı suratına, sonra benim suratıma da bir gülümseme dağıldı, sonra nihayet anladım, ASLINDA HEPSİ KOCAMAN BİR ŞAKAYDI… HEPSİ TAMAMIYLA BİR ŞAKADAN İBARETTİ
  15. WhiteWitch of Narnia şurada bir blog başlığı gönderdi: Chronicles of Narnia
    Siz de duymuşsunuzdur mutlaka, haberiniz vardır, geçen sene benim çok sevgili ülkem Narnia’ya karı bırakın, tek bir yağmur damlası bile düşmedi Bu sebeptendir ki bütün Narnia halkını, salgın şeklinde büyüyüp, bulaşan bir korku alıverdi, herkesin ağzında hep ama hep aynı sözcükler vardı; “Eyyvahhhhh küresel olarak, toplu halde ısınıyoruz, yakında hepimiz eriyeceğiz ve yok olacağız..” Ne yalan söyleyeyim, aslında beni de bu söylentilerden sonra acayip bir telaş sarmıştı. Sanmıştım ki, bir daha da asla kar yağmayacak, bir daha da asla kartopu oynayamayacağız, bir daha da asla kardaninsan falan yapamayacağız Hatta hatta bir şey daha söyleyeyim de daha da bir şaşırın. Ben var ya ben geçen sene son 10 yılımın istatistikleri temel alındığında minimum kilomun da 3 kilo altına düştüm. Ee şimdi bütün bunlardan sonra gelin de kendinizi benim yerime bir koyuverin ve küresel olarak ısınıp erimediğimize inanın bakalım... Olacak şey değil ama ben ısındım işte, küresel ısındım ve de bir güzel eridim… Sizler ister inanın ister de inanmayın, bu belki inanılmaz ama vallahi gerçek… Sonrasında işte aylar her zamanki gibi birbirini kovaladı, ağustos eylül oldu, eylül de ekim… Ve nihayet kasım ayı gelip, kapımıza çattı ve ben bu kasım ayıyla birlikte, hiç dertsiz sıkıntısız güzel güzel verdiğim o kilolarımı çok kısacık bir sürede toptan olmak koşuluyla geri aldım. Aa bir baktım, şişmişim, daha da kötüsü aralıksız bir biçimde şişmeye devam ediyorum. Pürtelâş içinde ilgiliye sordum, dedim ki; “Yaaaa bunun perakendesi yok muydu? Ya da işte ne bileyim bir mola falan verseydik” Cevap mı? Mola falan yokmuşşşşş efendim, ayrıca perakende kilo da veremiyorlarmış. Kilo alacaksam toptan almalı ve halime de şükretmeliymişim, çünkü benden de kötüleri varmış. Ee Hadi diyelim ki perakendeyi anladık amaaaa mola niye yokmuş ki efendim Hâlbuki TEB bile bugünlerde kredi ödemelerine bir mola veriyormuş. Neyse lafı daha fazla uzatıp, dağıtmayayım, cümlelerime en son nerede kaldıysam oradan devam edeyim, en son nerede kalmıştım? Haaaaa; “Aa bir baktım, şişmişim, daha da kötüsü aralıksız bir biçimde şişmeye devam ediyorum.” İşte aynen böyle, aralıksız bir biçimde şiştim şiştim durdum, ve yine inanmayacaksınız biliyorum ama istatistiklerime bir kez daha göz attığımda fark ettim ki bu sefer de son 10 yılki kilomun en yüksek değerine ulaşmışım. Son 10 yıl boyunca almış olduğum en fazla kilonun 3 kilo kadar üstüne çıkmışım İnanın ki bu işte bir iş olsa gerek diye günlerce düşündüm, durdum ve sonra bir gece, ansızın, tüm o gerçekler aklımın bir ucuna üşüşüverdi. “Vaaayyy” dedim. “Şiimdiii herşeyi anlıyorum…” Meğer küresel ısınma denilen o melun sorun var ya o sona ermiş. Cıx cıx cıx, Ben şimdi geçen sene demek ki boşu boşuna endişelenip durmuşum… Üstelik de bu boş işleri hiç sevmediğim halde Sonuç olarak anladım ki benim hala kar görebilme şansım varmış… Ha bir de artık istediğim zaman banyo yapabilirmişim. Üstelik bulaşıkları elde yıkadım diye yılda 140 ton su harcadım endişesini kapılmama da gerek yokmuş… Gidip şu bulaşıkları artık foşur foşur yıkayabilirim Çünkü beklediğim o güzel kar bugün sonunda Narnia’ya yağdı
  16. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi WhiteWitch of Narnia'nın blog başlığı içinde Chronicles of Narnia
    mümkün değil, kesin vardır. kafayı düz bir zemine yaslayınca çok rahatsız eder... kendimden biliyorum hehehe hiç böyle düşünmemiştim vallahi iyi öneri
  17. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi WhiteWitch of Narnia'nın blog başlığı içinde Chronicles of Narnia
    Bana bişi olmaz diyorsanız kesin Türk'sünüzdür o çıkıntıyı bulmaya gerek yok annenize selam iyi dilekleriniz için teşekkür ederim
  18. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi WhiteWitch of Narnia'nın blog başlığı içinde Chronicles of Narnia
    Teşekkür ederim
  19. WhiteWitch of Narnia şurada yorum gönderdi suheda'nın blog başlığı içinde suheda
    Bu yazdıklarına inanmaya şu an öyle ihtiyacım var ki anlatamam Benim de bir sıkıntım, bir derdim var ve bu sıkıntımla, bu derdimle hayattan almam gereken yeni bir dersim daha oldu... Öyle düşünüyorum ben aslında... Ama bir yandan da bu hayatın ne kazık bir hoca olduğunu düşünmekten de kendimi alamıyorum... ne dersmiş yahu... Anlata anlata bitiremiyor, vere vere bitiremiyor... Ömrümüzün sonuna kadar bitmeyecek mi bu dersler, biz bir türlü mezun olamayacak mıyız bu hayat denilen okuldan... Hayır yani 5ten şaşma 6yı aşma mantığıyla bile hareket etmiyorum, çalışıyorum o kadar ama yine yok yine yok... Notu kıt bu hayatın, notu kıt... Ne istiyorum biliyor musunuz? Şu derslerimi bir vereyim, şu hayatı bir geçeyim, ben de hayat denen bu hocaya ve onun çalıştığı bu okula o gün geldiğinde yukarıdan nanik yapacağım
  20. WhiteWitch of Narnia şurada bir blog başlığı gönderdi: Chronicles of Narnia
    Bugün anladım ki ben tam bir Türk’müşüm, öz Türk, öz be öz Türk, Brakisefal yani Nereden mi anladım? Kafatasımın yapısından değil tabi... Gerçi canım sevgilimin dediğine göre benim kafatası yapım da tam bir brakisefalmiş ama benim şimdi anlatacağım, Türk olduğumu daha kanıtlar bir şey... Şöyle ki; Gecen sene bir arkadaşım olmayacak bir rahatsızlık yaşadı ve sonrasında bana da en az on defa “Lütfennn kendine çok dikkat et ve doktora git” dedi. Peki, ben ne yaptım? Tam bir Türk gibi davrandım, “Bana bir şey olmaz” dedim, “Olduuu olduu, gözlerim doldu” dedim, “Tabi tabii şimdi gelecek bir sürü insanın içinden o rahatsızlık beni bulacak öyle mi?” dedim… Ya ne oldu? Olan oldu… O hastalık şimdi geldi ve beni buldu. Bulmadıysa bile ki bu çok az bir ihtimal en azından gelip beni şööööyle bir yoklayıp, korkuttu… Bi böhhh dedi yani Oldu mu? Olmadı mı? Ben de bilmiyorum Aslında bana göre oldu, doktora göre ise birtakım testler yapılması gerekiyor ama ona göre de büyük ihtimalle oldu Ben şimdi ne yapacağım? Ne yapsam ki acaba? Türk’üm diye mi sevinseeeemmmm? Yoksa bu işin altından nasıl çıkacağım diye mi üzülsem? Bilmiyorum ki Aslında ben bugün sanırım yerle bir oldum. İçim dışım birbirine karıştı. Mantığım alt üst oldu… Hayır, yani toparlanmaya çalışıyorum, gücüm yetmiyor, ağlıyorum, zırlıyorum, gözyaşım da bitmiyor, yani anlayacağınız ne iş anlayamadım gitti… Hastalığın ne diye sormayın, söyleyemeyeceğim Karar verdim, bu hastalık benimle birkaç kişi arasında kalacak bir hastalık olacak… Bu kararıma şimdiden saygı duyar ve sormazsanız çok sevinirim. Peki illa canınız benim için bir şey yapmak istiyorsa ne olacak? İlla bir şey yapmak istiyorsanız bence dua edebilirsiniz. Dua edin, en iyisi siz benim için… Çünkü şu yukarı da sorduğum “Oldu mu, Olmadı mı?” sorusunun cevabı olacak testler için daha bir haftam var… Kim bilir belki de olmamıştır. Bir de aşkım için dua edin. Canımı sıkan bu sebepten dolayı onu bugün çok üzdüm, çok mutsuz ettim. Biz bu zamana kadar hep birlikte mücadele ettik. Ama bugün bir an geldi ki öyle olmadı… Öyle bir an geldi ki kendi başımızın çaresine bakmak zorunda olduğumuzu fark ettik. Ben başımın çaresine tek başıma bakamam aşkım… Ne olur sen de bakma… Biz yine birbirimizin başlarına çare bulmaya devam edelim… Lütfen Beni geçtim sevgili arkadaşlar, siz lütfen bizim için dua edin. Olur mu? Bizim için... E yeri gelmişken madem bu resimleri de ekleyeyim buraya... Bu arada aşkım, gördün mü Türk olmak her zaman iyi birşey değilmiş, demiştim ama ben sana..
  21. WhiteWitch of Narnia şurada galeri fotoğrafı gönderdi: Üye Fotoğraf Galerileri

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.