Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

yasark

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    52
  • Katılım

  • Son Ziyaret

yasark tarafından postalanan herşey

  1. yasark

    BiTTi..

    eline ve yüreğine sağlık çok güzle oldu Her gün batımı Bana elveda bile demeden gidişinin Yakamozlarla buluşması gibi….
  2. yasark

    Bir yerlerden başlamak lazım artık....

    hoş geldiniz. doldurmaya başlayın yazdıkca daha çok yazacaksınız çünkü.
  3. yasark

    ÖLÜM (Doğan CÜCELOĞLU)

    Doğan CÜCELOĞLU'NUN, Eğitimindeki Katılımcılarla bir konuşmasından alıntıdır. Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı? Bir Katılımcı: Hocam Allah'a Şükür bildiğimiz kadarıyla yok. Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap: (neredeyse otomatik olarak çıkar: ÖLÜM Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir ama bundan so nra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi? Katılımcılar: (Burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlarlar) Cüceloğlu: Öleceğim belli ise , benim ölümcül bir hastalığım olduğuda açıktır... Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz? Katılımcılar: Hayır Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı? Bir Katılımcı: Evet var. Cüceloğlu: Ya Yarın ? Bir Katılımcı: Evet. Cüceloğlu: Ya 30 yıl sonra? Bir Katılımcı: Olabilir. Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz? (Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü; genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.) Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? , Var mıdır böyle bir garanti? Bir Katılımcı: Yoktur Hocam. Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini? (Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar) ve Bir Katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek? Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz,o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız? Bir Katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam. Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın,gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıkların ızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular,tartışma yada gerginlik yaratırmıydı Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir 'Seni gerçekten çok seviyorum' demeye ne gerek var diye düşünürmüydünüz Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı? (Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız old uğunu şimdi fark etmişlerdir) Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde 'Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim' diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?
  4. yasark

    çukur

    Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukuru SUNAY AKIN
  5. yasark

    DİLİMDE Kİ ŞARKI

    Yine akşam oldu Meltem kokulu bu şehirde Ve yine sen yoksun Yosun kokan akşamlarda döneceğim Demiştin sen Giderkek Bir gurup vakti Bekle beni Martılar uçuşurken giden gemilerin ardından Döneceğim Bir gurup vakti Döneceğim sana Ellerimde yüreğim Yüzümde Seni bulmanın sevinci Ve herşeyimle ben Sana döneceğim Bir gurup vakti Heyhat gece oldu bak Yıldızlar dans ediyor gökyüzünde Dudağımda eski bir şarkı ''Bekledim de gelmedin'' Kimin söylediğini bilmediğim Bakışlarımda hüzün Yüreğimde küskünlük var Kaç gurup geçti Meltem kokan bu şehirde Martılar bıraktı giden gemilerin ardından uçmayı Bir ben bırakmadım seni beklemeyi Bir ben unutmadım Döneceğim diyen sesini Kordon boyunda her akşam vakti Bir ben söyledim Dilimdeki bu şarkıyı
  6. yasark

    LACİVERT

    zaman beni unutuyor denizin mavisinde kalbimin kızılı gözünün karasında aylak bir saat işliyor sana inat benden uzaktaa hayata öfkem karışmış biraz kırgın biraz bulanık rüyalarımm artık kendi çocukluğumun büyüyen sokaklarındayım içimde aşk derin içimde hasret derin içimde kavga derin ben kimin ben neden hala seninim eskisin istemediğim duygularım biraz yorgun hangi iskelenin nöbetinde şimdi gemilerim ben kaçak kaptanıyım senle başlanan seferimin martılara dokunsam martıları okşasam kız kulesine yanaşıp bir salacak sabahında seni bana ayırsam sormadan inanırmısın hayatıma inanırmısın inanmadığın kadar inanırmısn terketmediğin kadar inanırmısın bin yıl tanıyormuş kadar senden gitmediğim kadar gidiyor geceler deniz mili sabahlar eksik gözlerin gibi ellerin gibi şiirler gibi gökyüzüne sakladım tek gamzeni gideceksen gökyüzü gibi sessiz git kalacaksan gökyüzü kadar lacivert olsun yüreğin Naşide Göktürk
  7. yasark

    MERHABA

    merhaba doğan gün, merhaba gökyüzü. güzel olan herşey merhaba. elveda kötülükler,elveda sitemler, elveda matemler. merhaba gülen yüzler.
  8. yasark

    Hayat her gun baska bir donence

    Ödünsüz bir sobanın yanında titreyen çocuğu görse yağmur gözyaşlarını odaya tavanarasındaki delikten usulca bırakır sunay akın
  9. yasark

    camdan

    Camdan İçkievinden çıkınca Camdan demin oturduğum yere baktım. Sigara paketimi masada unutmuşum. Sandalyede Tıpkı benim gibi Oturuyor boşluğum. Bir eli alnında benim gibi. Ama biraz daha mı hüzünlü? Otururken de Biraz daha mı çıkarıyor kamburunu? Biraz daha mi benziyor babama? Bir yaş büyüğüm babamdan ve rüzgar bir törendeki gibi çekiştirir durur yağmurluğumu. . Cemal Süreya
  10. yasark

    üşüyorum

    Bir hüznün kıyısında çalıyorum kapını Sessiz, ürkek, biraz da yorgun... Bekliyorum... Kapının önünde bir sesleniş mesafesindeyim sana Kulakların tıkalı... Buradayım. Zamanım az, sevdam bitkin, çığlığım dilsiz. Bekliyorum. Yüreğin hangi limanda umarsız? Hangi sevdaya açıldı kucağın, uzak? Bir ümit bu, bendeki. Küçük bir fısıltıda akıyorum gönlüne Duyup duymaman da değil önemsediğim Kapıyı arala yeter... Üşüyorum dışarıda!
  11. yasark

    Hayat her gun baska bir donence

    Sevinç Bir sevinç var ki kalbte Arşı doldurur sesi; O ne sonsuz sevinçtir, ebediyet neş'esi... Necip Fazıl Kısakürek
  12. yasark

    MAVİ

    Kayıklarla kayıkçılar Dalgıçlarla balıkçılar Bilirsin:ne ister,deniz! Kendini bu isteklerin: Yelkenlerin küreklerin Altına seriver, deniz! Balıkların,kandillerin Ne varsa olsun ellerin Bana mavini ver deniz! ARİF NİHAT ASYA
  13. yasark

    GITTIN

    Gittiğinde Gittiğinde hiç ağlamadım Güçlü ve yıkılmamış görünmek Önümdeki felaketi takmazmış gibi durmak Buydu tek istediğim o an Gel gör ki bu ayrılık çok koydu gönülcağıza Bazı geceler var ki Sabahlardan habersiz geçmez bilmez ah ah Senden sonra yeni dostlar edindim Cigaram,kalem,kağıt Bunlarla gideriyorum yokluğunu İçime çektiğim her cigara dumanı Daha da derinleştiriyor Sızısı hiç dinmeyen yarayı Şimdi ben sana dön desem Çat diye dönebilirmisin? Ağlamaya alışmış gözlerimi Bir anda güldürebilir misin? Yunus Ülker
  14. yasark

    KIYAMET...

    Kıyamet Günü Yaklaşarak Gelmektedir Ölüm gitgide yaklaşıyor. İster genç olun ister yaşlı, geçen her gün, hatta her dakika ölüme biraz daha yaklaşıyorsunuz. Zamana karşı koyamıyor ve ölümün yaklaşmasına bir türlü engel olamıyorsunuz. Almakta olduğunuz önlemlerin hiçbiri sizi ve çevrenizdekileri "geçici" olmaktan alıkoyamıyor. Dünyadaki herşey gibi siz de yaşamınızı sona erdirecek güne doğru ilerliyorsunuz. Ancak dünyada ölümlü olan yalnız insan değildir. Diğer tüm canlılar, yeryüzü, hatta tüm evren de ölümlüdür, yok olacakları bir gün belirlenmiştir. İşte o gün "son gün"dür. O günden sonra dünya hayatı son bulacaktır. Yokoluş günü yalnızca dehşetin yaşandığı, boyutları hiçbir insanın tasavvur edemeyeceği kadar korkunç, aynı zamanda görkemli bir "son gün" olacaktır. Yeryüzündeki herşey yerle bir olacak, yıldızlar silinip dökülecek, güneş körelecektir. O vakte kadar dünya üzerinde yaşamış olan tüm insanlar biraraya toplanacaklar ve bu güne şahit olacaklardır. Bu "son gün" inkarcılar için zorlu bir gündür ve kuşkusuz bu günün sahibi alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Kıyamet yaklaşarak gelmektedir. İnsanların çoğunun inancının aksine, kıyamet hiç de uzak değildir. O gün dünya ile birlikte, dünyaya ait olan herşey de yok olacaktır. Hırslar, istekler, kızgınlıklar, beklentiler, şehvet, düşmanlık ve zevkler sona erecektir. Geleceğe yönelik planların bir anlamı kalmayacaktır. Allah'a döndürüleceğini unutan herkes için, o çok sevdiği, sonsuz hayata tercih ettiği dünyanın, tüm o aldatıcı zenginlikleri, güzellikleri ve meşguliyetleriyle sona erdiği gün gelmiştir. İşte o gün, insanlar Allah'ın varlığına kesin bir biçimde şahit olacak, unutmaya çalıştığı ölüm günü ile karşı karşıya kalacaklardır. Artık Allah'ı ve ahiret yaşamını unutarak geçirdiği bu kısa ömür sona ermiştir ve yeni bir başlangıç kendisini beklemektedir. Bu başlangıç, asla son bulmayacak ve asla inkarcılara mutluluk getirmeyecektir. Bu sonsuz yaşamın ilk anından itibaren azap öylesine şiddetlidir ki, bunu yaşayanlar, azabın yerine "ölümü" ve "yokoluşu" isteyeceklerdir. Bu hayatın başlangıcı kıyamet saatidir. Ve kuşkusuz "kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir". (ALINTI) Dünya Hayatı Geçicidir ve Ölüm Kesin Bir Gerçektir Çocukluğunuzun ilk günlerinden itibaren geleceğinize ilişkin belirli bir hedefe yönelir veya başkaları tarafından yönlendirilirsiniz. Muhtemelen şunlarla karşılaşırsınız: Yaşınız ilerlediğinde artık bir aileniz ve işiniz olmuştur. Daha çok para kazanmak ve daha rahat yaşamak için çaba gösterirsiniz, çocuklarınızı yetiştirir, onların ileride sizden daha iyi bir hayat sürmelerini istersiniz. Haftada bir aile toplantılarına katılır, tatil yapar, işe gider, geri kalan vaktinizi de evde geçirirsiniz. Birkaç aksaklık dışında yaşamınızdaki herşey muntazam devam eder, genelde çok olağanüstü durumlarla da karşılaşmazsınız. Yaşamınızdaki herşey sanki daha önceden belirlenmiş gibidir, çevrenizdeki insanların yaşamları da birbirleriyle çok büyük benzerlikler gösterir. Bu benzer senaryolara göre yaşamak için çalışmalı, soyunuzu devam ettirmek için de aile kurmalısınız. Bu düşünceye göre zaten "iyi bir aile ve iyi bir iş" dışında yaşamın başka ne amacı olabilir ki! Bunlar sağlandıktan sonra mutlu bir yaşam hayal edersiniz. Böylece herşey tozpembe olacak ve yaşamın geri kalan kısmını huzurlu geçireceksinizdir. Oysa siz bunları düşünürken, bedeninizde ve çevrenizde önemli birtakım değişiklikler olmaktadır. Vücudunuzda farklı işlevlere sahip pek çok hücre görevini tamamlayıp ölmekte ve yaşınız ilerledikçe bunların yenilenmesi daha da yavaşlamaktadır. Bedeniniz yaşlanmakta ve bu yönde sürekli belirtiler, hastalıklar, eksiklikler ortaya çıkmaktadır. Zaman sürekli ilerlemekte ve geri dönüşün imkansızlığı gün geçtikçe daha da açık bir şekilde kendini göstermektedir. Ve siz huzurlu ve rahat geçirmeyi planladığınız "geri kalan ömrünüzde" gitgide ölüme doğru yaklaştığınızın farkındasınızdır. İşte bu nedenle dünya hayatı size beklediğiniz rahatlığı ve huzuru gerçek anlamda asla vermez. O ana kadar sizi pek çok açıdan tatmin ettiğini düşündüğünüz bu yaşamın bir sonu vardır. İşte bu sonun ardından asıl gerçeklerle yüzyüze gelinecektir. O halde dünya hayatında hedeflediğiniz hiçbir şey sizin gerçek amacınız olmamalı. Çünkü dünya hayatı yalnızca geçici bir imtihan yeridir. Kimin güzel davranışlarda bulunduğunun sınandığı yerdir. Allah, bize bu önemli gerçeği şöyle bildirmektedir: O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 2) Yaşamın gerçek amacı "iyi bir aile ve iyi bir iş" değildir. Herkesin tek bir yaratılış amacı vardır: Allah'a kul olmak. Dünyada elde edilmiş mal, eş, çocuk, mevki, itibar gibi kazançların hepsi yaşam boyunca büyük bir tutkuyla bağlanılan değerlerdir. Fakat ölümün ilk anından itibaren bu dünyevi kazançlar bir anda tüm değerlerini ve önemlerini yitirirler. Bu herkesin bildiği ama düşünmekten kaçındığı bir gerçektir. Dolayısıyla asıl amaç bu olmamalıdır. O zaman gerçek amacın ve kazancın ne olduğunu çok iyi düşünmek, kavramak gerekir. İşte yaratılmanın asıl amacını Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir: Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56) Ancak Allah'a kulluk görevinin tam olarak yerine getirilmesiyle ölümden sonra başlayacak olan ahiret hayatı için güzel bir beklenti söz konusu olabilir. İnsanların büyük bir kesiminin sahip olduğu çarpık bir beklenti vardır. Çoğu insan bu ihtimale inanarak kendini rahatlatmaya çalışır. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Eğer bir insanın ahirete, ölümden sonraki yaşama yönelik bir beklentisi yoksa, o zaman da geriye tek bir ihtimal kalır: Ölümle birlikte sonsuza dek yok olmak! Bu ihtimal ise diğerlerine göre çok daha ürkütücüdür. Allah'a kulluk etmeyi reddeden insanlar bu olasılıktan korktukları ve unutmak istedikleri için kendilerince çeşitli yöntemler geliştirirler. Bu yöntemler ise genelde hep aynıdır: Ölüm konuşulmaz, tartışılmaz, hatırlatılmaz. Halbuki ölüm, yaşanılacağı kesin olan bir gerçektir, ama sanki "yokmuş" gibi davranılır. Toplumun büyük bir kesiminin bu mantığa sahip olması insanda bir rahatlamaya sebep olabilir. Oysa kendisi gibi diğer insanlar da aldanmaktadırlar. İnsanlar ölümü, kıyamet gününü ve ahireti bilmekte ama düşünmemektedirler. Dünya hayatıyla tatmin bulmakta, daha doğrusu tatmin bulmayı istemektedirler. Oysa Allah Kuran'da insanların kaçmakta oldukları ölüm gerçeğiyle mutlaka karşılaşacaklarını bildirmektedir. Ayette şöyle buyrulur: De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir. (Cuma Suresi, 8) Ölüm yalnızca insanlara mahsus değildir. Geçici olan dünya hayatında, insan gibi "herşey" ölümlüdür. Allah bize, tüm kainatın, içindeki canlılarla birlikte yok olacağı bir günün varlığını, yani "kıyamet gününü" bildirmiştir. Kıyamet günü, imtihanın son bulduğu, nihai gündür. O günün gelişini, yeryüzündeki her insan pek çok belirti ile anlayacak ve kainatın ölümüyle sonuçlanacak olaylar gerçekten de tüyler ürpertici olacaktır. Ve en nihayet dünyadaki tüm insanlar, kıyametin gerçekleştiği gün, kendilerini bekleyen "yeniden dirilişi" kavrayacaktır. Böyle bir günle karşılaşmayı ummayanlar, karşılarındaki bu apaçık gerçeği reddedemeyecekler ve Allah'ın emrine "isteseler de istemeseler de" boyun eğeceklerdir. Allah, tüm evren için büyük bir son hazırlamıştır. İnsanların çoğu her ne kadar inkar etmeye çalışsa da, kıyamet saati belirlenmiş bir vakitte kendilerini beklemektedir
  15. yasark

    MUTLULUK PAZARLARDA ALINIP SATILIR OLDU

    Mutluluklar pazarlarda alınıp satılır oldu. Betonlaştı gözyaşları, yürekler katılaştı. Kimse kimseyi sevmiyor, kimse kimseye acımıyor, yanmıyor. Güzellikler bile parayla alınıp satılıyor artık. Namussuzlar çoğaldıkça namuslular azaldı. Makamlar büyüdükçe beyinler küçüldü. Herkes firsattan istifade edip cebini şişirmeye çalışıyor, yetimin, yoksulun hakkına tecavüz ediyor. Gözlerde güneşin sıcaklığı, vicdanlarda doğruluğun aklığı kalmadı çocuk. Yürekler gibi gözlerde kirlendi. Sevinçlerimizi, şiirlerimizi, kitaplarimizi yok ettiler, alıp götürdüler bizden uzaklara insani duygularımızı. Toprağımız küs şimdi bize, ğögümüz de küs. Bilmem ki nasıl anlatılır sahtekarlığın, cüzdanın ve vicdanın kirlenmişliği bir ülkede . Erdemin, fazilletin, sevginin ve dostluğun çürümüşlüğü. Gökyüzü hepimizin değil mi? ya yeryüzü. Neden vicdanları gibi gökyüzünüde, yeryüzünüde kirletirler çocuk. Doğaya, insana, kuşa, çiçeğe, emeğe bu düşmanlık niye... Bilmezlermi ki, bunları sevmekle başlar yaşam. Bu kin, nefret ve düşmanlıkla nereye varacak dünyamız. Bunlar sevmeyi bilir mi çocuk? zerre kadar bir vicdan taşımışlar mı yüreklerinde? Hayatta hiç sevmişler mi bir ırmağın türküsünü? Gümbürtüsünü bir ormanın durup dinlemişler mi? bir pınarın akışını, yağmurun yağışını?. Bir türkünün, bir şiirin güzelliğini, bir dostluğun ve sevdanın sıcaklığını yaşamışlar mı hiç? Gülümsemişler mi çocuklara bahar gülleri gibi, okşamışlarmı saçını bir öksüzün. Vurmuşlar mı sesini dağlara, çağlayanlara? Oturup ağlamışlar mı yavrusu vurulmuş bir cerenin acısına. Duymuşlar mı oğlu mahpus bir ananın feryadını yüreklerinde... Yalvarma güzel çocuk, dillerini utandırma. Utandırma dillerini, dillerin ki dağ yelidir senin; Pınarların sesi, kuşların ötüşüdür. Bükme boynunu gözlerini utandırma, gözlerin gökyüzüdür senin, mavi gülüşlü bir çiçek. Yalvarma çocuk; sesini utandırma. Gülün kokusudur sesin; rüzgarın nefesi, ırmağın türküsüdür. Yalvarma çocuk; ellerini utandırma. Yokluk, yoksulluk kötü bilirim. Umudu, sevinci, onuru utandırma. En güzel senin ellerindir çocuk ekmeği tutan, suya uzanan. Ey çocuk yoksulluğunu öfkeli bir bıçak gibi taşı yüzünde ama yalvarma, utandırma yüzünü. Utancını ve hıncını güneşin sarısı gibi yüreğinde sakla. Unutma seni ağlatanları. Unutma utanması gerekenleri ama sen ağlama, utandırma gözyaşlarını. Aşk için ağla, dostluk ve sevgi için. Ama yoksulluğun için ağlama, yalvarma, utandırma gözyaşlarını çocuk. Bırak dereler ağlasın senin yerine, rüzgarlar, pınarlar ağlasın ama sen ağlama. Deli taylar gibi sev yaşamı, aşkı sevgiyi ve umudu. Yüzün her koşulda onuru, öfkeyi, sevinci, direnci taşısın; Yılgınlık, bezginlik olmasın. Yeri geldiğinde sormalısın yoksulluğun hesabını.. Elimden tut ey çocuk; utandırma ellerini. Tut elimden güneşe yürüyelim, sevince, umuda, neşeye yürüyelim. Tutki güneş doğsun, serçeler sevinsin. Zulümler, karanlıklar çekilsin üstümüzden. Tut ki tomurcuklar açsın, büyüsün çocuklar, serceler ucsun, tohumlar ekilsin, yeşersin umutlar. Bir demet ışık saçılsın dünyaya, açılsın,kapılar açılsın, kalmasın esaret, ezilmişlik, açlık. Kimse kimseye avuç açmasın, çocuklar ağlamasın, utanmasın analar, babalar yoksulluktan yokluktan. ağlamasın. Ah… çocuk! vakitsiz açan ,bir çicçek tarlası gibi yüreğin beyaz kardelenler, sarı papatyalar bükmüş boyunlarını ip - ince boynundan güneşe bakıyorlar... her iç çekişte dünyanın bütün çiçekleri kanamada bütün kuşları havalanmada umudun evi yok, sevincin adresi neylersin çocuk... ah…. çocuk! vereceksen, rüzgarlara ver sesini, tomurcuklara baharı muştulasın yarınlara mümkünü yok artık, gittiğim her yere soluk yüzünü taşıyacağım ve seni her düşündüğümde çağımın utancını yaşayacağım ah! çocuk
  16. yasark

    BEN

    Ben samuray kılıcı kadar keskin acılardan türedim ben en güzel baharlar gözyaşlarımla yeşertir çiçeklerini
  17. yasark

    SEN....

    Sana Gitme Demeyeceğim Üşüyorsun ceketimi al Günün en güzel saatleri bunlar Yanımda Kal. Sana Gitme Demeyeceğim Gene de sen bilirsin Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim İncinirsin Sana gitme demeyeceğim Ama gitme lavinia Adını gizleyeceğim Sen de bilme Lavinya - Lavinia (Özdemir Asaf)
  18. yasark

    kader

    kader... belki... yanıbaşında olurum sımsıkı tutarım elini bida bırakmamak üzere gözlerine bakarım belki sonre kocaman öperim seni belki... belki sende beni öpersin.. kim bilir.. belki.. belki yağmurda elele yürürüz sarmaş dolaş elbiselerimizin ıslaklığı birbirine geçer belki.. ve bu yüzden şemsiye açmayız sen benim kolumun altına saklanırsın belki.. belki de gelemem seni bıraktığım yerde bulamayacağımı düşündüğüm için gelemem belki… kim bilir.. belki gelsemde seni bulamam… kayıp aşıklarız biz sen bende ben sende kayıbız
  19. yasark

    Keske....

    'Keşke'nin panzehiri 'iyi ki'dir. İlki ne kadar pısırıksa, ikinci o denli yiğittir. herşey gönlünce olsun........
  20. yasark

    BAHAR GELME ÜSTÜME

    Bahar gelme üstüme!.. Bahar, yalvarırım çek git işine!.. Salma üstüme çiçeklerini, ...aklımı çelme!.. Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor. Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek... Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem... Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek... Yapma bunu bana bahar, Böyle üstüme gelme...! * * * Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı... Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime... Kalbimin buzları erimiş. Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir... Bir de sen çıldırtma beni... Krizdeyim ben... tembelliğin sırası değil, uyamam sana... Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol. Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni... Bulutların üşüşmesin başıma... Girme kanıma benim... ...yoldan çıkarma...! * * * Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi, Sevdanın suç ortağısın. Kıyma bana...! Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin. Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin... O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman... Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları... Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan... Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında... Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz... Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... yüreğim viraneye... Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da... Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak. * * * İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar... İş açma başıma... Git işine! Yoldan çıkarma beni!..
  21. yasark

    DOSTLUK

    Genç adamın biri, Dermiş babasına her gün; 'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi' Baba, itiraz eder, Olmaz öyle çok dost, hakikisi Belki bir, belki iki, Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki... Devam eder durur konuşma... Aralarında başlar bir tartışma, Karar verirler bir sınava, Dostun hakikisini anlamaya... Bir akşam bir koyun keserler, Ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna, 'Hadi al bu çuvalı, şimdi kötür dostuna'. Çuvaldan kanlar damlamakta, Sanki öldürmüşler de bir adamı, Koymuşlar çuvala, Dıştan böyle sanılmakta. Delikanlı sırtlar çuvalı, Gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı. O dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı, Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, Almaz içeri arkadaşını, Böylece tek tek dolaşır delikanlı, Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını. Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. evlat geriye döner. Ama içten yıkılır... Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der. Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana. Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona. Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar... Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir. O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye. Bir çukur kazarlar birlikte, Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye, Üzerine de serpiştirirler toprak. Belli olmasın diye dikerler sarımsak... Genç adam gelir babasına; 'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca, Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha. Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga, Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona, işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi. Sonra gel olanları anlat bana...' Genç adam, aynen yapar babasının dediğini, Maksadı anlamaktır dostun hakikisini, babasının dostuna istemeden basar iki tokadı! Der ki tokadı yiyen DOST; 'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada'! Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli... Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana Sarılmalı... Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı... Dost dediğin; fanatik olmalı; Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli. Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli, Ve ağladığında, seninle ağlamalı... Ama hepsinden daha çok; Dost matematiksel olmali; Sevinci çarpmalı... Üzüntüyü bölmeli... Geçmişi çıkarmalı... Yarını toplamalıi... Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı... Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı... İşi bitince seni bir tarafa atmamalı... Mevlana
  22. Yıl: 1965 "Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım ve mütehassis oldum... Nasıl bir edâ takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendimi toparlar gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı... Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle 'akşam-ı şerifleriniz hayrolsun' dedim.." Yıl: 1975 "Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım ve hislendim.. Ne yapacağıma karar veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'iyi akşamlar' dedim.." Yıl: 1985 "Karşıma âniden çıkınca fevkalâde şaşırdım ve duygulandım.. . Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir süre sonra kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'hayırlı akşamlar' dedim.." Yıl: 1995 "Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım ve duydulanımlandı m... Fenâ hâlde kal geldi yâni.. Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim... Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle 'selâm' dedim.." Yıl: 2006 "Abi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yani ve duygudurumum kabardı... Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fena göçeriz dedim, enjoy durumları yani... Ama concon muyum ki ben, baktım ki o da bana kesik.. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin... 'Hav ar yu yavrum?'" Yıl: 2016 "Ven ay vaz si hör, ben çok yani öyle işte birden ve çok imoşınıllaştım... Off, ay dont nov abi yaa... Ama o da bana öyle baktı, if so aşık len bu manita.. 'Hay beybi..'" Yıl: 2026 "Onu görselimde duyumsayınca imgelemim almadı ve duyalamam tutarıklandı, ben çok yani öyle işte birden ve çok kabarık oldum... Off, ekinsel körlük zihinsel anlığımı kapımsadı... Ama o da bana öyle baktı, bu XY bana kesin sevili... 'Herkese mrb..'" alıntı
  23. yasark

    Sevgi

    Sevgi Rahip mezarlıktaki işini bitirmek üzereydi . O anda elli yıllık karısını kaybeden 78 yaşındaki adam : ' Onu ne kadar çok sevdim .' diyerek çığlık çığlığa ağlamaya başlamıştı . Yaşlı adamın yaşlı sesi törenin asil sessizliğini bozmuştu . Mezar başındaki diğer aile bireyleri ve dostlar şok olmuslardı , utanç içindeydiler . Yetişkin çocukları alı al moru mor babalarını yatıştırmaya çalıştılar : 'Tamam , baba . Seni anlıyoruz .' Yaşlı adam gözlerini dikmiş kazılan mezara yavaş yavaş inen tabuta bakıyordu ... Rahip törene devam etti . Törenin sonunda , aile bireylerini ölüm töreninin kapanışı olarak tabutun üstüne toprak atmaya çağırdı . Yaşlı adam hariç hepsi sırayla toprak attılar . Yaşlı adam hala : 'Onu ne kadar çok sevdim' diye sesli sesli konuşuyordu . Kızı ve iki oğlu konuşmasını engellemek istediler , ama o devam etti , 'Onu sevmiştim !' Kalabalık mezarlığı terk etmeye hazırlanırken , yaşlı adam gitmemekte direniyordu . Gözlerini mezara dikmiş bakıyordu . Rahip yaklaştı : 'Kendinizi nasıl hissettiğinizi biliyorum , ama gitme zamanı geldi . Buradan ayrılmalı ve kendimizi hayatın akışına bırakmalıyız .' dedi . Yaşlı adam çaresizlik içinde bir kez daha 'Onu ne kadar çok sevdim .'diyerek söylendi . 'Beni anlamıyorsunuz ,' dedi rahibe 'ama ben bunu ona sadece bir kere söyleyebildim .' Zil çalmadığı sürece zil değildir . Şarkı söylenmediği sürece şarkı değildir . Sevgi gönlümüzde tutsak olsun diye yaratılmamıştır . Sevgi insanlara verdiğiniz sürece sevgidir ... -- GÜLÜŞLERİNİZ GÖZLERİNİZE IŞIK OLSUN.
  24. yasark

    Mavilerde Kaybolmak Şimdi

    Mavilerde Kaybolmak Şimdi Gün doğmadan, Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola. Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında, İçinde bir iş görmenin saadeti, Gideceksin Gideceksin ırıpların çalkantısında. Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı; Sevineceksin. Ağları silkeledikce Deniz gelecek eline pul pul; Ruhları sustuğu vakit martıların, Kayalıklardaki mezarlarında, Birden Bir kıyamettir kopacak ufuklarda. Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin; Bayramlar seyranlar mı dersin, Şenlikler cümbüşler mi? Gelin alayları, teller, duvaklar, Donanmalar mı? Heeey Ne duruyorsun be, at kendini denize: Geride bekliyenin varmış, aldırma; Görmüyor musun, Her yanda hürriyet; Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; Git gidebildiğin yere...
  25. yasark

    yüreğim

    Yüreğim II Barış yüreğimde Çam kokulu bir orman Varsın konsun dallarıma Savaş denilen Yaşlı ağaçkakan Sunay AKIN
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.