Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

mavi olmayan gökyüzü

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    5.190
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    13

mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey

  1. ooo Yarasa hoşgeldiniz forumdaşım, Utanç verici olaylar dediniz değil mi? Ben,gerçekten çok utanıyorum.Ülkem nelere gebeymiş diye saatlerce düşünüyorum.Düşünün ki,bilinen gerçekler...çeteler,karanlık ilişkiler...yani tamamiyle organize işler... O kadar çok utanıyorum ki;böylesi bir zihniyette göz göre göre kurban olarak sunulmaktan. Utanması gereken ben değilken,utanması gerekenler hala nidalarla 'vatanseverim' derken... Hangi vatanseverlikte,kendi devletini yok saymak yatar? Hangi vatanseverlikte,demokrasi de tökezlenen bir geleceğe baltalama planları ile kurtarmayı eşdeğer görmek yatar? Onlar vatansever mi,onlar Atatürkçü mü? Hayır,hayır... onlar,güzellikleri kalkan olarak kullanan kan emiciler... Benim tarafım belli,benim düşündüklerim belli. Çarpıtılmış olan taraf ben miyim,yoksa çarpıtılan taraflar mı...buyrun sizler karar verin!
  2. Evet,bence çok irdelemeye de gerek yok.Orada Türk Milleti adında bir ibare var mı? Ayrıca kimseyi savunmuyorum. Komedi,hemde komediler zincirinin ne başı ne de sonu...Allah aşkına,nedir bu ya? O kadar çok kişiye,301 deyip mahkemelerin yolunu gösterdik k,? Sonuç ne?
  3. Sayın Erdoğan,gerçekten çok zeki Kadın,çocuk demeden ezip geçen iktidar nedense Kürtçe kanala öncülük etti.Alevi vatandaşlarımızın taleplerine,kulak tıkayan iktidarımız nedense yine Alevi vatandaşımıza,diğer iktidarlardan çok sahip çıktı. Güneydoğu halkı,AKP'yi gerçekten sevmeye başladı. Diyarbakır'da ki hava,yerel seçimlerde AKP'nin,DTP'yi zorlayacağını çok net gösteriyor. Hep yazdım,yazmaya devam edeceğim...AKP,muhalefettin olmayaşından kazanıyor...ezberlerimizi de az çok zorluyor! Sayın Erdoğan,nabza göre çok iyi şerbet veriyor.CHP mi?Bırakın,dünden kalan siyaseti taşımaya devam...
  4. Cyrano, Bence o kadar basit değil,Bakın geçen gün bir tv kanalında emekli bir albay,ısrarla "Türkiye taraf olmamalı" diyordu...çıkar ve dengeler;Türkiye'ye pek seçenek bırakmıyor gibi geliyor bana. Öte yandan,lütfen bir de kendimize dönelim. Erdoğan ailesi yada değil,samimi olan kaç kişi var ki kendimizde.Bizler,hakikaten ilginç varlıklarız.Şikayet etmeye bayılırız,hesap sormakta üstümüze adam yoktur.İş eylemlere dönüştürülecek düşüncelere geldi mi,çok alasından köşe kapmaca oynarız. Kaç kişi,elinde ki sıcak ekmeyi,sokakta çalışan bir çocuk ile paylaştı? Ne alaka değil mi? Savaş da zulümdür,açlık da! Emine Hanım,bizden...çok uzakta aramayalım...modaya bakalım,hangi markalar var piyasada!
  5. Ben teşekkür ederim,bu kadar güzel bir yüreğe sahip olduğun için... Bu arada,Sarı Lalem,benden önce belirtmiş ama...gerçekten güzel mısralardan bir eşlik tutuverdi yüreğimde...sofi bir acayip adam...tekrar hatırlattın.
  6. Sevgili Godzilla, Korku nedir'i tanımlamak gerek önce galiba.Korkunun kendisinde ne vardır,nasıl bir korkudur bu otoriteyi sağlayan? Otorite de kurallar vardır,yazılı yada yazılı olmayan.... Mesela hırsızlık...yazılı olan kuralları ile yazılı olmayan kuralları toplamında öyle yaptırımlar çıkar ki karşınıza!Yazılı kanunlarda yargılanır,toplum tarafından dışlanırsınız. Töreler,toplum tarafından korunan korkular.... Korkular da korkular.... Tabi konumuz din! Din,herşeyden önce vicdanidir.Birey kabullenir yada red eder.İnanmak yada inanmamak. İnanmam derseniz,yapacaklar yada korkular anlamında düşündürecek kaygılarınız kalmaz. İnandım derseniz;işte o zaman işin başındasınızdır. İnanmak sadece bir yaratıcının varlığını kabul etmek değildir(Genel anlamda İslam)Din,sadece iman değildir.Mesela İslam'ın kutsal kitabında...sadece Allah'a inan denmez orda.Tevhid esasından ibadetlere,ordan toplumsal yargılara... Ve tabi ki,cennet ve cehennem kavramlarına. Cehennem de bir korku aracı değil midir? Korku,vicdan denen dinin kendisinde olmalı mıdır? Bence evet. Değerli arkadaşım,mesela iş hayatı.Ben sabah sekizde işte olmak zorundayım.Akşam beş olmadan işten mazaret göstermeden çıkamam.Bu,işime olan sevgimden midir yada saygıdan mı?Kesinlikle hayır.Korku. Belirli kurallar vardır,uymanız gereken.Uymazsanız,tutanak tutulur hakkınızda,işinize son verilir.Bakın,bu başlı başına bir disiplindir.Disiplinin kendisi de korku vardır. Sevgi,gerçekten insanlara verilmiş en güzel nimet. Sınırsız ve kutsal...ya korku? O da aynı şekilde,sizi aynanıza çeviren. Bakın,ben İslam'ı diğer dinlerden farklı bulurum.Çünkü İslam dininde,yaratan kendini unutturmaz.Beş vakit namazda,yılda bir tutulan oruçta,bayramlarda,Cuma namazlarında...daima o vardır. Ben,namaz kılmam.İnanın ki çoğu zaman duayı bile hatırlamam. Bakın,namazın olmayışı ile unutulan bir Yaratılan. Yaratan,insanları yarattım diyorsa;onları yarattıktan sonra başıboş bırakamaz. İnsan gibi bir varlık ise;disiplin olmadan düzenlere göre davranamaz. Kendi kurallarımız vardır,ailemizin kuralları vardır,yakın çevremizin kuralları vardır,okulun kuralları vardır...ülkenin kuralları vardır. Dinin de aynı şekilde kendi kuralları vardır. Birey,o kurallar ile cezalandırılır yada mükafatlandırılır. Sevgili Godzilla,din korku ile cennetti vadediyor,otorite ise düzeni. Sevgiler.
  7. .......... Doğa pervasızdır biraz bakarsın en olmaz yerde masmavi bir su fışkırır ve suyun ışıldayan göğsünde sevincin nilüferleri ......... Mapusane türküleri hüzünlüdür biraz belki her dinleyişinde yüreğin burkulmakta için sızlamaktadır ........ Sakın şaşırma küçüğüm üşümüş bir serçe gibi titremesin ellerin apansız çıkıp geleceğim kış kıyamet de olsa bir gün .......diyor Ahmet Telli...Sevgili Rua,yaşamı özel kılan bekleyenlerdir...bekleyenlerin taşıdığı sevgide en güzel türkülere eşlik etmen dileği ile....kendine çok iyi bak olur mu? Tabi,bu sayfaya uğramışken sevgili özürcümüz Godzilla'ya da yürekten sevgiler...
  8. Sevgili arkadaşım, Yalan söylüyorsunuz dediler,yemin ettim.Yaşadıklarımızı yazdım,duygu sömürüsü deyip görmemezlikten geldiler.Tarihi yok dediler,tarihi yazdık...valla hala anlaşılmamışsa Çok ilginç,isteğe göre kabul isteğe göre inkar...Kürt halkının kaderi...
  9. Haklısınız,haklısınız,haklısınız...Sevgili Dayı,ben kaptım sizden o sevgiyi
  10. Beraat kararını artık yazması benden
  11. Komedi değil mi?Düşünün,birileri çıkıp,ben şundan rahatsızım diye imza atıyor,sizde kalkıp "hakaretten" dava açıyorsunuz.Komedi değil de nedir bu.Eminim ki,beraat ile sonuçlanacak. Öte yandan,Ergenekon hakkında sadece şunu yazarım;davanın sonucunu görmeden kimseyi suçlu yada masum damgası ile yargılayamam.Yalnız,Ergenekon yada başka bir isim,hiç farketmez...bu ülke de ciddi anlamda,rahatsızlık yaratan bir zihniyet var.Yani,iddianamede yer alan suçlamalar,birey değil zihniyet olarak baktığınız da;hayal değil,gerçek. Eğer ölen insansa,yazarım.Bu kadar basit.Duygu sömürüsü değil bu.Özürcü dostalarım mı,kime,niye düşman olayım ki?
  12. mavi olmayan gökyüzü

    CAMBAZA BAK CAMBAZA

    Güzel yazılar,iyi analizler...yalnız;değişime direnen diğer bir gücünde ordu olduğu unutulmuş.Ergenekon senaryo olabilir,ama yaşananlar senaryo değil. Düşünmek gerek...
  13. ''İzmler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir.'' diyen Cemil Meriç,ne kadar da haklıdır.Düşünün ki,Osmanlı Devleti'nin,gerileme ve yıkılış döneminde sürekli hafızalarda diri tuttuğu;"Eski ihtişamlı Devlet-i Aliye" ile yaşlı bir insana çocuk reçetesi sunarken,kendi dışında gelişen dünyada ki kavramlar ve bizde ki yansımaları...Bunlar,izmlerin bizde ki idraksizliği ile sonraları birer silaha dönüşür. Cemil Meriç'e göre;izmler aydınların dinidir.Sürekli aydınları eleştirir.Fildişi kulelerinde kimi zaman Sosyal(izm)i kimi zaman Faş(izm)i,gerekçeleri ile eşdeğer tutup,halkına yabancı kalan aydınlara şunu söyler;Tuttuğunuz yol doğru değildir,özünüze dönün. Ülke gerçeğinde,ümmetçilik kavramını baz alan,tehlike ve yabancı olarak batıyı,kendi çözümlerinde yaşatmayan Cemil Meriç...muhakkak ki,düşünceleri ile yazdıkları ile tarihin önmeli düşünen kalemlerinden biridir. Kendisi demokrasi için şunu der; "Katıksız demokrasi, ayak takımının despotizmidir, diyor Voltaire. Demokrasinin temeli hırstır, diyor. Demokrasi adaletin temelidir, Vacherot'ya göre. Proudhon'a göre, ruhani ve cismani bütün iktidarların sona ermesidir. Thierry için toplumun hayatıdır demokrasi. Tocqueville için, demokratik cumhuriyetlerin sonu manevi bir alçalıştır." ve devam eder; "İki asır önce basılan bir ikonoloji kitabı, nazenini bir kadın olarak tecessüm ettirmiş: alnında asma yapraklarından bir taç, sırtında kaba saba giysiler; bir elinde nar, ötekinde yılanlar. Her çağ kendi rüyalarını, kendi emellerini söyletmiş kelimeye, her demagog kendi yalanlarını. Uğrunda sel gibi kan akıtılmış." Demokrasi,egemenliğin halk için ad olduğu,zamanla halktan alınan egemenliğin olduğu bir zırh.C Meriç'in bu tespiti,geçmiş tarihten geleceğe,ülkelerden,uluslardan,değerlerden nasibini almış denmokrasiyi ne de güzel anlatır. Ya biz de ki demokrasi; İşte izm'lere sığınan bir tarih,işte demokrasiyi kağıtlardan öteye dökemeyen bir devlet. Sırtımızda deli gömleğimiz,bilgelere taş çıkartan bilgiçliğimiz... Bir zamanlar sol görüşlü vatandalarımızı o "izm" ile katleden bizler,diğer zamanda sağ görüşlü vatandaşlarımızı yine aynı "izm" ile katlettik. Vurduk,vurdurulduk... Bununla bitmedi,29 Ekim 1923'te ilan ettiğimiz Cumhuriyet'imiz,hala askerin vesayetinde. Bakınız,Ergenekon zihniyeti... Ya da şöyle diyeyim;devletimiz vardır,kanunları işler...yüce devletimiz,sığındığımızdır.Söz de vatanseverler,devleti sarsılmaz olarak görür...Aynı söz de vatanseverler,devletin koyduğu kanunları beğenmez,kendilerince kanunlar yapar.İşler çark,arada hesaplar...hesaplarda ölenler,siyasete bulananlar... Sarsılmaz devletin otoritesini hiçe sayanlar... işte özet... *Cemil Meriç...Demokrasi(kaynakça)
  14. Savaşı savaşanlar değil; ölenler, ölü çocuklar bitirecek Günah, insanın kendi özüne muhalefet etmesidir.' Kendi adıma söyleyebilirim; bu, günaha getirilen en iyi tanımlardan biridir. Öz üzerine yapılan felsefî tartışmalara girmeye gerek yok, öz denince ne anlaşılıyorsa, o odur. Tolstoy'un dirilişin gerçekleştiği yer bildiği 'vicdan'ın işaretlediği 'iyi'ye (yani 'öz'e) muhalif olan her muamele ve durumu 'günah' olarak görebiliriz. Diyebiliriz ki; bugün dünyada yaşanan şey, 'öz'e muhalefettir. 'Öz'ünün üzerini çizip ona karşıt yaşayan bir insan tipinin zorbalaştığı bir dönemden geçiyoruz. Bu zorba insan, 'başkası' üzerinde iktidar oyunlarına girişiyor, sadece bir 'egemen' olarak davranıyor. Hiçbir şeyin 'kendisi' olarak kalmasına müsaade etmiyor. Şimdi hepimiz böylesi bir 'öz'e muhalefet durumuna, bir savaşa tanıklık ediyoruz. Çocukların, babaların, annelerin, ihtiyarların bombalarla parçalandığı bugünlerde olan şey aslında savaş değil, vahşi bir saldırıdır. Saldırıdır; çünkü savaşta vuruşup öl(dür)en taraflar olur. Ama vurulup parçalanan, içi boşaltılan sadece şu veya bu olmuyor, insanî değerler de anlamsızlaştırılıyorlarsa, o zaman yapılan insanlıkla bir savaştır. O esaslı kitabın, Minima Moralia'nın yazarı Yahudi Adorno, haklı olarak, "Auschwitz'ten sonra şiir olabilir mi?" diyordu. Çünkü Auschwitz'te yaşananlar şiire, yani insanın özüne muhalefetti; orada insan ölüyor, şiir sesini yitiriyordu. Şimdi dünyanın başka yerlerinde savaşlar oluyor, masum insanlar öldürülüyor. Adorno'nun sorusunu tekrarlayalım: 'Savaş zamanlarında şiir olabilir mi?' Ama şiir olmalı, şiir ebediyen kalmalı! Bunun için savaş bitmeli; kan durmalı, çocuk ölümleri son bulmalı! Savaş bitmeli; çatlayacak hale gelmiş anne kalpleri sükûna kavuşmalı! Savaş bitmeli; sadece birkaç yıl yaşamış, az oynamış, az gülmüş, az haylazlık etmiş, çok az 'babacığım!' demiş ölü çocukları kucaklarına alan babaların çaresizliğine bir çare bulunmalı! İnsanın özüne arsızca muhalefet eden savaşçılara karşı, 'İnsanların çektikleri acılardır asıl paylaşılması gereken.' diyen ve insanın yanı başında yerini alan Adorno'lar kazanmalı; savaş bitmeli, şiir kalmalı! Evet, savaş bitmeli! Koşar adım ölüme giden bu hayatın içinden savaş düşmeli, savaş hayattan kovulmalı! Bütün bir dünya savaşa elverişsiz bir yer haline gelmeli artık! Kim savaşıyorsa, kim savaşa oynuyorsa, kim savaşa gidiyorsa, kim savaşa çağırıyorsa yalnız bırakılmalı; bir yudum bile olsa ona su verilmemeli; kendini savaşa kaptırmış bu talihsiz, kulak bulmamalı, içine girip oturacağı bir kalp bulmadan öylece kalmalı, öldürse de ona dönüp bakılmamalı! Hayır, savaşçının çok iyi bildiği/anladığı dilden konuşmak, yani savaşmak, savaşçının öldürdüğü gibi öldürmek, onun vurduğu gibi vurmak, yağdırdığı gibi bomba yağdırmak savaşı bitirmeyecektir! Savaş, savaşarak bitmez! Öldürerek ölümlere son verilmez! Öldürülmenin karşılığı olarak öldürmek, savaşçıyı ve ölümü büyütür sadece! Bombaya karşı bomba, yeni bombaları getirir. Düzeneği tetiklenmiş her silah, silah fabrikalarında vardiyaları artırır; gidip bir çocuk bedenini parçalayan her mermi, daha fazla mermi paketinin ambalajını açtırır. Savaşı savaşanlar değil, savaşmayanlar bitirir! Öldürenler değil, ölenler! Savaşa karşı savaşa koşanlar, savaşı ve savaşçıyı daha da diriltirler, savaşı ve savaşçıyı bitiren toprağa akmış su olurlar, savaşı ve savaşçıyı gürbüzleştirirler. 'Savaşa karşı savaş!' diyenler, savaşın ve savaşçının dilini kullanarak bu dili hayatın içine daha da fazla sokarlar. Böylelikle hayat dilinden olur; dil ölüm kesilir, ölüm hayat olur. Hayır, savaşı savaşanlar değil, savaşmayanlar bitirir! Öldürenler değil, ölenler! Savaşta vurulmuş her çocuk, her delikanlı, her anne, her baba, yıkılmış her bir ev, parçalanmış her bir ağaç, ortalığa saçılmış her bir canlı parçası, havaya sinmiş her bir barut ve et kokusu, savaşı ve savaşçıyı ölümün içine çeker. Savaş ve savaşçı, öldürerek ölür! Öldürerek vicdanına, kalbine, içine, diline, üzerine kan bulaştırır; kocaman bir nefrete, kine, bedduaya açık kalır; 'iyi'den, 'güzel'den, 'değer'den düşer. Bir atalar sözünde belirtildiği gibi, kötülüğün beterini kötülük eden görür. Montaigne de bunu söyler: 'Nasıl ki arı başkasını sokunca kendisine daha fazla zarar verir; çünkü iğnesi ve gücü elden gider.' Savaşçı, açtığı yarada canını bırakır; ruhunu, kalbini, vicdanını, onu insan kılan her bir iyi şeyi... Savaşçı, gücünden düşer, kendisini haklı gördüren bir gücü bulamaz hale gelir. Çocuk bedenlerini parçalayıp kırk derecelik sıcaklarda kokutturan, anne ve babaları sözsüz bırakan, uzaklardaki insanların hayatını anlamsızlaştıran; savaşı ve savaştaki büyük kayıpları yazmakla yetinmenin (ne yazık ki yetinmenin) ayıbı içinde her tür yazının içini boşaltan savaş bitmeli! En derinlerimizde öylece duran öfkeyi ve kini ayağa kaldıran, bizi öfke ve kinle konuşturan, öfke ve kin kesilip bizi de karşı olduğumuz/lanetlediğimiz savaşa sokan savaş bitmeli! Bizi savaşçı kılan, bize kendinden üniformalar diktiren, kanlı oyuğundan ellerimize bombalar uzatan savaş bitmeli! Savaşa gitmeyelim! Bırakın, ölelim! Öldürenin karanlık yüzüne değil, ölenin mağdur ve mağrur yüzüne ilişelim! Ellerimiz/yüzümüz/içimiz bombaların, silahların, mermilerin metal ışıltısıyla değil, insanın yüce bir anıtı gibi duran masum çocuk yüzlerinin ışığıyla aydınlansın. Öldürerek ölen o yüzsüz yüzlerin karanlığı üzerimize düşmesin, içimize sinmesin; ölerek, diri kalmış insan kalplerinde yaşamaya devam eden yeryüzü çocuklarının gözlerine düşelim. İnsan ki, yeryüzünde 'şairane' oturmalı. İçine bırakıldığı yeryüzünde kendine eğilmek, kendini tanımak ve bilmek içinde(n) dışarıya, börtü-böceğe, insan kardeşlerine gitmeli. Var olarak gitmeli, giderken var kılmalı. Öldürmeye değil, diriltmeye gitmeli! İnsanız! Dünyaya doğarız ve dünyada doğarız! İçimize konan insan olabilme kapasitesini geliştirerek dünyada kendimizi doğurturuz, içimizden kendimizi çıkartırız. Ne kadar iyi şey varsa içimizde onlara yollar açarak, ne kadar kötü şey varsa derinlerimizde yollarını kapatarak biz var olabiliriz, var olabilmişler olarak etrafımızı var kılarız. Evet, insanız! İşimiz 'var kılmak', 'yok etmek' değil! Oysa savaş ve savaşçı sadece yok ediyor. O halde kim savaşa koşuyorsa, kim bir savaşçı kesiliyorsa, kim öldürüyorsa kendine, yani insana uzak düşüyor. Kim insana yabancılaşmışsa ve yabancılaşıyorsa, hayata değil, ölüme çalışıyor demektir. Savaş bitmeli! Koşar adım ölüme giden bu hayatın içinden savaş düşmeli, savaş hayattan kovulmalı! Çünkü savaş günahtır, günah ise 'öz'e muhalefettir. Ve savaşı savaşanlar değil; ölenler, ölü çocuklar bitirecektir! NİHAT DAĞLI
  15. Web Siteme Git Eski yar eski yara Sızlıyor eski yara Yenisinden fayda yok Varıp gidem eski yara Eski yardan eski yardan Geçilmez eski yardan Yenisiyle gönül eyle Yare kalsın eski yardan Eski yara eski yara Kapanmaz eski yara Sinesine sürer mi Geri dönsem eski yara Eski yardan eski yardan Gerçek sözler eski yardan Ben yareyim sen derman Kes umudu eski yardan Eski yar eski yara Kalbimde eski yara Yüzlerce güzel var da Hasretim ben eski yara
  16. Suçlamak değildir esas olan,suçlamak için neden bulabilmektir geçerli olan. bir neden göstersinler,biz de görelim.
  17. Ve seçimlerde,elimniz de ki oy pusulası ile kendimiz görünce dedik ki;"vay be,ben bu ülkede sözü geçenim."Bizler,bunu kendi kendimize tekrarladıkça,birileri bizim adımıza devletler kurdu,devletler yıktı,kendi dünyasında... Çok komik,demokratik olan bir ülkenin tarihinde "darbeler serisi" var,üstelik her darbenin gerekçesi ve sonucu aynı iken. Ondan da komik olan,demokratik olan ülkemde hala darbelerin anayasası hemen başucumuzda. Ne çelişki,ne demokrasi ama! Şu günlerde,tv'ler de Ergenekon! Ölenler,gözaltına alınanlar,geçmişi hatırlatan senaryolar. Veli Küçük,onca yaptığına rağmen hesap sorma derdinde. Doğu Perinçek,o kutsal değişimin altında...vatansever nidalarında! Düşünmez mi insa,bütün bunlar ne demek oluyor? Kim,neyin peşinde... AKP,CHP,MHP,DTP...hiçbiri umrumda değil;umrumda olan sadece tüm bunlara reva görülen bu ülkenin halkı...Öyle bir halk ki;dalmış tatlı bir rüyaya;yılanı bekliyor kendi dünyasında!
  18. Mustafa Akyol ismini görünce biraz şaşırdım.Yanan ateşin sönmesi için,herkes o ateşe su taşımalıdır.Bunu yaparken de ateşten kalan külün yeniden ateşe dönüşmemesi için,uluslararası arenada herkes üstüne düşeni yapmalı,yalnız şunun da farkında olunmalı;Hamas,halkın iradesine dönüşmüşse...halkı bu noktaya getiren iradeler de sorgulanmalı.
  19. Sonuna kadar katılıyorum.
  20. İnsan olmak,bir şans mıdır diye düşünmek gerek önce? Yaratılmışların en özeli insan denilir ya;hangi özel diye sorasım gelir...masumiyeti sadece bebeklerde görmeye alışırken Umarım,farkındalıklarım beni yanlış limanlara götürmez. Bu arada Karagümrük arkadaşımız;bizi konudan uzaklaşma ile suçlamış;bence konunun tam içindeyiz.
  21. Şunun farkında olmalıyız ki;AKP her ne kadar da söylemleri ile akıl karıştırıyorsa,her ne kadar da samimi olamıyorsa yaptıkları takdire şayan. Diyeceksiniz ki;AKP'nin ne olduğu belli. Haklısınız. Ben de AKP'nin zihniyetini çok iyi biliyorum. Ama yine de düşünemeden edemiyorum;en azından diğer siyasi partilerimizin yapamadıklarını yapıyor;gerekçesi ne olursa olsun!
  22. Web Siteme Git Yaralanmış bir akşam vakti ömrüm Beni geceler bile anlar oldu Bütün ezgilerin sustuğu duraktayım Sen anlamadın gülüm suskunluğumu Varsın yokluğun zehir gibi yaşansın Düşte git yüreğimden sessizce İçimdeki çocuk öksüz kalsın Yorgunum gitmelerin tümüne Hadi git Yangın yemiş türküler gibi git Kalmasın gök mavisi ezgimde Su yeşili akmasın yüreğimde Bir solukta sussun ayrılık gülüm Yıldızların en uzağı gibi susarım Yangınlar başlar sustuğum yerimden İçim acır ürperirim ormanlarca En sağır yara olursun yüreğimde Tamamlanmış yalnızlık olur ömrüm Gidersen temelli susarım gülüm İçim acır ürperirim ormanlarca En sağır yara olursun yüreğimde Varsın yokluğun zehir gibi yaşansın Düşte git yüreğimden sessizce İçimdeki çocuk öksüz kalsın Yorgunum gitmelerin tümüne Hadi git Yasngın yemiş türküler gibi git Kalmasın göl mavisi ezgimde Su yeşili akmasın yüreğimde Bir solukta sussun ayrılık gülüm
  23. Web Siteme Git Biliyorum sen yine parmak uçlarında üşüyorsun. aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat, ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını, ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun. sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve çırılçıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda. apansız pencerende gülümsüyor güneş, ne güzel! bütün parmakların tıkır tıkır işliyor. iştahla biliyorsun, yaşamaktır aşk geceyle gündüzün sessiz geçişimidir bir uyku boyunda delice bir yangın parmaklarının buzulunda ah şahrud, her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli! öpüyorsam ayrılığı gözünden söküyorsam yüreğimi göğsümden geçiyorsam gözlerinin içinden geçiyorsam bir çiçeğin özünden sana olan sevdamdandır bilesin meğer ne yalnızız insan olmuşsak yaprak gibi dalda sessiz solmuşsak yeri gelmiş acıya da gülmüşsek yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek sana olan sevdamdandır bilesin karşılıksız sevebilmekse sevda gerçek seven küle dönmüş her çağda elim kolum bağlanmışsa kıyında seydunayım gebermişsem kıyında sana olan sevdamdandır bilesin
  24. Web Siteme Git Yangın Yangın bakışların Saçların rüzgar rüzgar Savur alevini yansın Gözlerime konan turnalar Sen hiç mi bahar görmedin Yüreği aşka boyun eğmedin Beni kovsan gitmem derdin Yavan; kokusuz yalancı ! Şehirde ezgimiz yandı gittin Deva bulmam, gözlerime değdin Şimdi kupkuru bir çöl gibi sözlerin Yaban Kokusuz yalancı! Sana geldim Sona Sen de yeryüzüdür gökte bulan Ey Suların sonsuzluğu Bakışlarım demir atsın gözlerinin limanına Fırtınalara yorgun yüreğim ; Sana Bütün Sabahlarım sesinde ağarsin Keder tırmanmasın yüzüme bir daha;Sarmaşık gibi; Öpüşlerin damlasın çöl dudaklarıma Biliyorum; Yüreğim durgun sudur; dindiğim Korku kıyılarımı sildiğim Sana geldim Sustum ve yumdum İki damla ateş düşürdün gözlerime Al uslandır korsan bedenimi Gece kanat çırpsın parmaklarımda Birbirimizden kaçıracak yerimiz kalmasın Birleşsin yağmur soylu ellerimiz Bırak öpüşlerim ağzını kapatsın Uzun uzadıya susarak kalalım birbirimizde Sabaha söyleceyek Söz bırakmayalım Köpekler gibi havlayan acılarımız sussun Sevda çözmesin kendini bizden Sularca gülüşelim Yüreğim alıkoysun gitmelerimi Sona geldim Sana !! En Kaynar su bile olsan Ateşimi söndürürdün Yüreğine bir sorabilseydin Bu zulümü bitirirdin! Yangına el olalın Umutları od olur Bir ömür yangınsız sevda Yanar yanar kül olur Sen hiç mi bahar görmedin Yüreği aşka boyun eğmedin Beni kovsan gitmem derdin Yaban kokusuz yalancı
  25. Eğitim kuramlarında "iyi birey" olarak nitelenecek bireylerin yetiştirilmesi konusunda da özellikle farklı düşünme süreci oldukça düşündürür. Kimi filozoflar,bireyi daha doğduğu günden itibaren günahkar ilan eder,kimi boş bir levhaya benzetir.Kimi ise doğuştan gelen tüm özellikler ile eğilimi değişecek bolan bireyi yargılar. Sefiller romanını okumayanınız yoktur,orada ki psikolojik çözümlemeler gerçekten muhteşemdir.Yine Gorki'nin İnsanlarımız adlı kitabı... Eğitim bilimlerinde,bize öğretilen herşeyden önce şuydu; Birey,fiziksel/psikoljik olarak çok farklı özelliklere sahiptir.Kimse,kimseye benzemek zorunda değildir.Eğitim de ölçüt,farklılığın farkındalığıdır. Doğarsanız,tercihleriniz dışında bir kimlik ile merhaba dersiniz. Ailenizin değerleri,yakın çevrenizin değerleri... Gittikçe farklılaşan ortamlar...tanışılan farklı insanlar... Her şehrin bile verdiği düşünsel yolculuk vardır,her okunan kitabın verdiği bir değişim,her dizinin sunduğu dışımdaki dünya ayrılığı... Bireyin farklı düşünmesi kaçınılmazdır;farklı düşünce süreci kendiliğinden işler. Kendi kanunları vardır;bizlere düşen...bu farklılıkları yadsımak değil,bu farkılılıklara gerçeğe ulaşmak... tabi,hangi gerçek...bu da başlı başına bir bilmece.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.