dumanlı tarafından postalanan herşey
-
erkekler ne ister...
eeee o zaman tartışma niye:)
-
KAMUOYUNUN DİKKATİNE
beğenirsiniz veya beğenmezsiniz.türkiyenin dış politikası bu.herşey birbirine zincirin halkaları gibi bağlı.kolay kolay değiştirilemez.değiştirebilmeniz için ekonomik feragat gerektirir.ekonominiz güçlü değilse böyle olmak zorundasınız. ekonominizin güçlü olması içinde insanların artık sağ sol,dinci,laik ayırımını bırakıp,tüketim değil üretim toplumu olmasına bağlı. şu forumda tartışma konularına bakıyorumda kıs kıs gülüyorum.kimse birbirinimn fikirlerine saygılı değil.yüzde doksandokuzu müslüman bir ülkede,sayıları belkide beşyüzbini bile bulmayan ateist düşüncede olan insanlar,bu sitede bir kaç kişi,inançlı insanlarla dalga geçmek istercesine saldırmakta.akıllarınca birşey yapıyorum zannediyorlar.kendi kendilerini aldattıklarının farkında bile değiller.komik duruma düşüyorlar.bizim herkese saygımız var.inananlara da inanmayanlara da.dış politikanın gücü buradan başlar.biz ne zaman kendi aramızdaki bu sunni ayırımcılığı,bölünmüşlükleri,ortadan kaldırırsak.bilgisayar başlarında,kahve köşelerinde ahkam kesmeyi bırakıp,işimize gücümüze bakarsak,o zaman dış politikamızda daha onurlu hale gelir.şunu söylemek istiyorum.çalışmak!çalışmak!çalışmak!.işbeğenmemezlik bizde,tembellik bizde,merdivenleri birer birer değil,atlayarak en üste çıkmak bizde,üstten çabucak düşmek te bizde.kanunlardaki yetersizlik nedeniyle vergi kaçırmak bizde.kolaycılık,kopyacılık,torpilcilik,yağcılık,birbirinin hakkına tecavüz bizde. ATATÜRK öğle sağlam temeller üzerine oturtmuşki türkiye cumhuriyetini,biz yıllardır yıkmak için var gücümüzle uğraşmış yıkamamışız.böyle olunca devlet ne yapsın.hangi birimizle uğraşsın.biz üretemedikten sonra devlet ne yapsın.neyi ihraç etsin.ihracat düşüyormuş,suç bizim,ithalat yükseliyormuş,suç yine bizim.dünya bankası na borçlanıyormuş,suç yine bizim.biz kendi kendimizi sorgulamadıktan sonra devleti suçlamak en kolayı. türk dış politikasını beğenen ben bir tek kişinin bile olmadığını sanıyorum.devletin gücü,halkının birlik ve beraberliğinden,üretkenliğinden gelir. amerikanın sağ kolu olmaktan bahsediyorsun.keşke olabilsek,o zaman belkide bu kadar zarar görmezdik.onu bile olamamışık sayın efendi türkler.bizim en güzel yapabildiğimiz şey tartışma.tartışma güzelde kimse birbirinin fikrini birbirine empoze edemiyor ki.faydası yok yani.en iyisi biz bir olalım,beraber olalım,kişilerin hak ve özgürlüklerine karışmayalım.bırakalım herkes dilediği gibi inançlarını da inançsızlığını da yaşasın.herkes kendinden sorumlu.sonuçta herkes yaptıklarını götürecek. sayın efendi türkler bu sözlerim küçük bir bölümü dışında size değil.yanlış algılama lütfen.ben genel olarak söylemeye çalıştım.işin özü herkes başkalarına değil kendine dürüst olsun......... saygılar...
-
dostluk üzerine
çölde yolculuk eden iki arkadaş,yolculuğun bir aşamasında tartışırlar.biri ötekine bir tokat atar.tokadı yiyenin canı çok yanar ama,tek kelime etmez ve kum üzerine şu sözleri yazar.. BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BANA BİR TOKAT ATTI bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler.tokadı yiyen yıkanırken bir batağa saplanır,boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır.boğulmak üzere olan arkadaş kurtulduktan sonra bir kaya parçası üzerine şu sözleri kazır. BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BENİM HAYATIMI KURTARDI tokadı vuran ve sonra arkadaşının hayatını kurtaran kişi ona şunu söyler. senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazdın ama şimdi kayaya kazıyorsun.neden? öbür arkadaş ona şöyle ceevap verir. biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki,bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin,ama biri bize iyi birşey yaparsa onu kayaya kazımalı ki,hiçbir rüzgar yok etmesin. İNCİNMELERİMİZİ KUMA,GÖRDÜĞÜMÜZ İYİLİKLERİ KAYALARA KAZIMAYI bir becerebilsek.
-
Yaşıyorum Bilmem Nasıl
güzeldi.paylaşımınıza teşekkürler.
-
KAMUOYUNUN DİKKATİNE
suudi arabistan ile ilişkilerimiz buz gibiydi.yıllardır sıcak ilişkiler kurulamamıştı.bir güvensizlik vardı.şimdilerde bu hükümetin büyük uğraşılarıyla baya mesafeler katedilmiş durumda.halen istenilen seviyede değil. abhazya konusu olsun diğer türki cumhuriyetler olsun ilişkiler malesef gerektiği gibi değil.en azından türk halkının beklediği gibi değil.ama ne yaparsınız ki devletler arası ilişkiler tamamen karşılıklı menfaatlere dayalı olduğundan,öyle olmak veya öyle görünmek mecburiyetinde olunabiliyor.türkiye yi yöneten yönetmeyen herkes aslında bunun farkında,ülke nin yüksek menfaatleri böyle icabediyor..aslında içimiz yanıyor......
-
tercih senin!
"Bugün ölsem nereye giderim" diye her mü'minin muhasebe yapması gerekir. Hayatın akışına baktığımızda mü'minlerin böyle bir muhasebeye yanaşmadığını görüyoruz. Müslümanlar öyle acaipleşti ki, sormayın gitsin. Ne bu hâl, insan anlamakta güçlük çekiyor. İnanmış insan Cehenneme girmemek için nasıl yaşaması gerekiyorsa öyle bir çizgi takip etmesi gerekir. Canını ve malını Cehenneme girmemek için kullanır. Olması gereken budur. Böyle olması gerekirken bugün bunun tam aksi oluyor. İnsanlar Cehennem'e girmek için canını ve malını veriyor. Para veriyor Cehennem'e girmek için. Cennet bedava. Cehennem parayla ve ücreti de çok pahalı. Cennet'e girmek için bir tek kuruş ödenmiyor Nasıl mı? * Namaz kaç para? Namaz kılmak için para ödemiyorsunuz. * Abdest kaç para? Abdest aldığınız için sizden para isteyen yok. * Şehadet kaç para? Şehadet getiriyorsunuz diye ücret ödemiyorsnuz. * Namuslu yaşamak kaç para? * Kur'an okumak kaç para? * Terbiyeli olmak kaç para? * Şerefli yaşamak kaç para? * Günahtan korunmak kaç para? Bu özelliklere sahip olmak için hiçbir ücret ödemiyorsunuz. Lâkin... * Namussuzluk para? Para ödeyerek şunları yapabilirsiniz. * Kumar para * İçki para * Zina para * Şerefsizlik para * Haramların hepsi para... * Cehenneme giden bütün yollar parayla... Birileri parayla Cehennemi kucaklıyor da, bedava Cennet'e gelmiyor. Cennet'e Cehennem'e inanan kişi hiç böyle hareket edebilir mi? Akıllı ve imanlı ise etmesi düşünülemez bile. İslâm'ın şartları olduğu gibi Cehennem'e girmenin de şartları var. Cehennem'e girmenin şartlarına bakın: Cehennem'e girmek için: * İnkârcı olacaksın. * Kur'ân-ı Kerîm'i beğenmeyeceksin. * Dinin emirlerine karşı geleceksin. * Allah'ın emirlerini yaşamaya değer görmeyeceksin. * Bu asırda Kur'ân-ı Kerîm bizi idare edemez, diyeceksin. * İçki, kumar, zina, hırsızlık, hortumculuk günah değil diyeceksin. * Fâiz alıp-vereceksin. * Rüşvet alıp-vereceksin. * Yalan, dedi-kodu, gıybet, iftira, dalga, dubara ile sarmaş dolaş olacaksın. * Haram-helâl tanımayacaksın. * İnsanları aldatacaksın. * Namaz, oruç, zekât gibi ibâdetlerin semtine bile uğramayacaksın. * Yetim malını zimmetine geçireceksin. * Eline geçen imkânları ve fırsatları har vurup harman savuracaksın; yani israf edeceksin. * Kul hakkını zimmetine geçireceksin. Bu hakla ahirete göçeceksin. * Konuştuğun zaman yalan söyliyeceksin. Vaad ettiğin zaman yerine getirmiyeceksin. Sana emanet edilene ihanet edeceksin. * Karının, kızının, oğlunun derbeder yaşantısına göz yumacaksın. * Menfaatin için mukaddesatını ve mukaddeslerini satacaksın. * Kendin ve aile efradın için Müslümanca yaşanacak bir ortam oluşturmayacaksın. * Neslin bozulmasına zemin hazırlayacaksın. Bunların yapılmadığı bir istisna var mı? Ey Müslüman, senin durumun nedir? alıntıdır
-
ALLAH(cc)'nin kudreti....
Kirpikler Neden Sabit Uzunlukta Kalır? Kirpiklerin saç kadar uzayıp gözlerimizin önüne düşmesi hem görüşümüzü engelleyecek, hem de göze girerek bizim için hayati önem taşıyan bu organımıza zarar verecekti. Bu nedenle kirpiklerin belirli bir uzunluğu vardır ve bu uzunluk sabit kalır. Yanma ve benzeri bir kaza sonucu kirpiklerimiz kısalırsa, yeniden eski "ideal" boya gelinceye kadar uzar ve durur. Buharlaşan Su Neden Uzaya Kaçmaz? Yeryüzündeki hayatın devamı, su döngüsü sayesinde sağlanır. Ölçümlere göre, yeryüzünden bir saniyede 16 milyon ton su buharlaşmaktadır. Bir yılda bu miktar 505 trilyon tona ulaşır. Bu, aynı zamanda bir yılda Dünya'ya yağan yağmur miktarıdır. Yani su, sürekli bir denge içinde, "bir ölçüye göre" dönüp durmaktadır. İnsan sahip olduğu tüm teknolojik imkanları kullansa dahi bu döngüyü asla yapay olarak gerçekleştiremez. Eğer bu miktarda en küçük bir değişiklik olsa, kısa zaman sonra büyük bir ekolojik dengesizlik ortaya çıkacak ve bu da hayatın sonunu getirecektir. İnsan vücudu En Dayanıksız Madde Olan Etten Oluştuğu Halde Nasıl Bozulmaz? İnsan vücudu, ortalama 60-70 kiloluk bir et ve kemik yığınıdır. Bilindiği gibi et doğadaki en dayanıksız malzemelerden biridir. Açıkta kaldığında birkaç saatte bozulur, bir-iki gün içinde kurtlanır ve dayanılmaz bir koku yaymaya başlar. Bu çürük malzeme, insanın vücudunun büyük bölümünü oluşturur. Ama onu besleyen kan dolaşımı ve dışarıdaki bakterilerden koruyan deri sayesinde insanın , 70-80 yıllık yaşamı süresince, bozulmadan, çürümeden saklanır. Bebeğin Gelişiminde Hayati Öneme Sahip Sıvının Rolü Nedir? Bebek tüm hamilelik süresince etrafı zar ile çevrili bir kese içinde gelişimini sürdürür. Bu kesenin adı amniyon kesesidir. Amniyon kesesinin içi amniyon sıvısı adı verilen bir sıvı ile doludur. Amniyon sıvısının yaklaşık %99'u sudur. Amniyon sıvısının su içeriği her 3 saatte bir değişir. Bu sıvı bebeğin; Akciğer gelişimini sağlar. Enfeksiyonlardan korur. Amniyon kesesine yapışmasını engeller. Annenin maruz kaldığı darbe ve yaralanmalardan korur. Vücut ısısının sabit tutulmasını sağlar. Rahat hareket etmesine, kas ve iskelet sisteminin gelişmesine yardım eder. Dünyanın Manyetik Alanı Biraz Daha Farklı Olsaydı Ne Olurdu? Daha Güçlü Olsaydı: Çok sert elektromanyetik fırtınalar olurdu. Daha Zayıf Olsaydı: Güneş rüzgarı denilen ve Güneş'ten fırlatılan zararlı partiküllere karşı Dünya'nın koruması kalkardı. Her iki durumda da yaşam imkansız olurdu. Dünyanın Kendi Çevresindeki Dönme Hızı Şimdikinden FarklıOlsaydı Ne Olurdu? Daha Yavaş Olsaydı: Gece gündüz arası ısı farkları çok yüksek olurdu. Daha Hızlı Olsaydı: Atmosfer rüzgarları çok büyük hızlara ulaşır, kasırgalar ve tufanlar hayatı imkansızlaştırırdı. Bebeğin Kafası Neden Yumuşaktır? Yeni doğan bir bebeğin kafatası kemikleri çok yumuşaktır. Bu kemikler, birbirlerinin üzerinde az da olsa hareket edebilirler. Bu esneklik sayesinde bebeğin başı doğumda bir hasar görmez. Eğer kafatası kemikleri sert bir yapıda olsalardı, anne karnından çıkarken çatlayabilir hatta kırılarak bebeğin beyninde büyük hasarlara yol açarlardı. İnsanın Tüm Organlarının Aynı Anda Büyümesinin Hikmeti Nedir? Gelişen kafa yapısında, beyinle birlikte onu çevreleyen kafatası da büyümektedir. Eğer beyne oranla daha yavaş genişleyen bir kafatası olsaydı, beyni sıkıştıracak ve kısa sürede insanın ölümüne neden olacaktı. Aynı denge kalp ve akciğerlerle göğüs kafesi, göz ile göz çukuru gibi başka organlar için de geçerlidir. alıntıdır.
-
her seçim bir kaybediş,her tercih bir vazgeçişmidir?
her seçim bir kaybediştir ... her tercih bir vazgeçiştir çünkü... "dedemden kalma duvarda asılı duran sazı çalarak müziğe başladım. o zamanlar, beni birkaç müzik öğretmenine götürmüş, göstermişler, nasıl bu çocukta gelecek var mı diye... biri var demiş, diğerleri de yok. yıllarla birlikte, yetenekli olduğumu söyleyen öğretmenin haklı olduğunu anladım. yetenekliydim; ama bu yeteneğimi değerlendiremedim. enstrüman seçmek için bir karar almam gerekiyordu. ya keman çalacaktım ya piyano; ya flüt çalacaktım ya da akordeon... olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim. yıllar geçtikten sonra her enstrümanı iyi çalabiliyorum; ama hiçbirinde virtüöz değilim. bir enstrümanla isim yapamadım. ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla.. bütün enstrümanları iyi çalıyorum, ama kimse tanımıyor beni. başarılı olmak için her şey değil, bir şey lazımmış. başarı bir veriş mi?; bir şeyi alabilmek için bir şeyi vermek, diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş. keşke kemanı seçseydim ve diğerlerinden vazgeçseydim. karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de... hiçbirinden vazgeçmedim. karım dünyanın en iyi, en güzel kadınıydı. evlenirken ne olduğunu anlayamadan evlenmiştim. yani... evlilik sadece birisi için karar almak ya, diğerlerinden vazgeçmek... işte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim. evlendikten sonra başka kadınlarında olduğu bir hayatı yaşamaya devam ettim. içlerinden bazılarını daha çok sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kılabildim. yıllar sonra şimdi yapayalnızım... ne karım kaldı, ne de diğerleri... keşke birini gerçekten seçebilseymişim, ama, yapamadım.tıpkı enstrüman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı. almak için bırakmak gerekiyormuş. keşke karımı alsaymışım. dolu dolu boş yaşamak. hayatım boyunca yapacak çok işim oldu; hepsini yapmayı istedim. hangisinde en iyiyim? şimdi bakıyorum, kazananlar, başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar. en iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor. işte de böyle, özel yaşamda da... bu seçimi yapmamız gerekiyor; çünkü mutlaka bazıları daha uygun... bir ara ekonomik sıkıntıya düştüm. tasarruf gerek. başladım her şeyden %10 kesmeye, ne anlamsız bir uğraşmış bu. %10 daha az peynir yemek, çay içmek. bu tasarruf cok acı verdi bana, her an hissettim. her şeyden %10 kesmek tabiatıma uygundu tabii. çok sonradan anladım; sadece taksiyle dolaşmayı bıraksam yetermiş! her kalemden %10 değil, etkili kalemi bulmak gerekiyormuş. yani, orada da seçim yapmak gerekiyormuş... her seçim bir kaybediştir ... her tercih bir vazgeçiştir çünkü... sabah ise gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz. kalkar kalkmaz hayat bin bir seçeneği dayar burnunuzun ucuna...'ne giysem' telaşından, öğle yemeğinde 'ne alırdınız? ' diye başucunuzda biten garsona, 'hangi kanaldaki filmi izlesem' kararsızlığından 'bize oy verin' diye bağrışan partilere kadar her şey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar. yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarıda ışıl ışıl bir günden vazgeçmiş olursunuz. " alıntıdır.
-
Kur'an son ve ebedi geçerli evrensel kitaptır iddiası
ben,inananların bu konularda tartışmaya girmemesinden yanayım..kuran ı anlayarak okuyanlar bunun böyle olmadığını bilir..inkarcılar da islam dinin aşağılamak için,saptırarak orasından burasından çekerek,kötü emellerine alet etmek isterler.. bizler de bunlara cevap vererek dinimize hakaret ettirerek alet oluyoruz sanıyorum..istemeyerek te olsa büyük günaha giriyoruz.. öğrenmek isteyen bunları pekala öğrenebilir..biz ne yaparsak yapalım sizleri ikna etmemiz mümkün deyil..bunu sizde biliyorsunuz..aklınız sıra kendinizi zeki sanıyorsunuz..ben bu tür konuları okumamaya çalışıyorum..okuduğumda da cevap deyil konuyu kapattırmaya çalışıyorum.. sayın demirefe siz misyonermisiniz? misyonerseniz sizi tebrik etmemek mümkün değil..işinizi çok güzel yapıyorsunuz.. başka kapıya diyorum......
-
Yılanla Şahinin yaşam savaşı
yani..
-
yedi kutsal gerçek
senden de.. okuduğun için....
-
karışık komik resimler
gülümsetti..teşekkürler.....
-
yedi kutsal gerçek
- Kaç yıldır benim yanımdasın? - 20 yıldır efendim - Bu zaman süresince benden ne öğrendin? - Hiçbir şeyle değişmeyeceğim yedi gerçek öğrendim. - Ömrüm seninle geçtiği halde topu topu 7 gerçek mi öğrendin? - Evet. - Söyle bakalım öyleyse neler öğrendin? - Baktım ki herkes bir şeyi dost ediniyor, ona gönül verip bağlanıyor. Ancak, bunların hemen hepsi insanı yarı yolda bırakıyor. Ben ise, beni hiç bırakmayacak, ölümden sonra bile benimle gelecek şeyleri aradım. Ve dost olarak iyilikleri seçtim kendime. Ki, onlar sonsuz bir yükselme yolculuğuna çıkmış insanoğlunun hiç tükenmeyecek azığı ve en gerçek dostlarıdır. - Çok güzel, ikincisi ne bakalım? - Baktım ki, insanların bir çoğu geçici dünya değerlerine dört elle sarılmış onları koruyor, kasalarda saklıyor, kaybolmaması için her çareye başvuruyor. Kimi zenginliğine, kimi güzelliğine, kimi ününe tutunmuş sımsıkı, onları elden çıkarmamak için çırpınıp duruyor. Oysa ben varlığımı ve bütün isteklerimi O'na satıp, gönlümü yalnız O'nun sevgisine açtım. - Devam et! - İnsanların üstün olmak için birbirleriyle yarıştıklarını gördüm. Ancak bir çoğu üstünlüğü yanlış yerlerde arıyor ve birbirinin üstüne basarak yükselmek istiyordu. Bunun üzerine üstünlüğü geçici dünya değerlerinde değil, akıl ve ahlâkça yükselmekte, kötülüklerin her çeşidinden el etek çekip, iyiliklere vasıta olmakta aradım. - Devam et yavrum. - Yine baktım ki, insanlar sabahtan akşama birbirleriyle uğraşıyor, boş yere hayatı zehir ediyorlar kendilerine. Bütün bunların benlik, bencillik ve çekememezlikten ileri geldiğini gördüm. Ve gönlümü bu kirlerden arıtarak, herkesle dost olup, huzur ve güven içinde yaşamanın yolunu buldum. - Sonra? - Nedense herkes hatasının sebebini hep dışta arıyor ve başkalarını suçlamak yoluna sapıyordu. Böylece suçlarının örtüsü altına saklanıyordu. Oysa insanın başına ne geliyorsa kendi yüzünden ve kendi eliyle geliyordu. Bunu bilip yalnız kendimle cenge girerek, nefsimin iradesine uymamaya ve vesvese verenin ağına düşmemeye çalıştım. - Doğru. . . - Baktım ki insanlar şu bir lokma ekmek ve dünya geçimi için helal haram demeden, her türlü hakkı çiğnemekten çekinmiyorlar. Hem başkalarının hakkını alıp onları yoksul bırakmakla, hem de bu haksızlığın azabını ağır bir yük gibi vicdanlarında taşımakla iki kere kötülük etmiş oluyorlar. Oysa doğru yaşanıldığında ve hakça bölüşüldüğünde dünya nimetleri insanlara yeter de artardı bile. - Ve yedinci? - Yedinci olarak şunu gördüm ki, insanlar bir şeye dayanmak ve güvenmek ihtiyacındadırlar. Kimi zenginliğine, kimi güzelliğine. . . Bunların hepsi de bir süre sonra yıkılacak eğreti desteklerdir. Ben ise yalnız O'na sığınıp yalnız O'ndan yardım diledim. Ve bunun karşılığı sonsuz bir güven oldu. - Seni tebrik ederim evladım. Ben de yıllar yılı bütün din kitaplarını inceledim. Hepsinin bu 7 gerçek etrafında döndüğünü tespit ettim alıntıdır
-
Askere ne zaman giderim? Yardımcı olabilir misiniz?
kanun bu günlerde değiştiriliyor..bu konuda askerlik şubesinden de bilgi alabilirsin.....
-
selammmmm
dumanlı şurada cevap verdi: rina başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalımhoş geldiniz.. herşey gönlünüzce olsun.....
-
erkekler ne ister...
sizin kendi tercihiniz hakkında fikir yürütmem doğru olmaz sanırım.. feministlerin de haklı nedenlerinin olduğunu biliyorum..aslında onlara katılmıyorda deyilim.. biz erkekler erkekliği,egemen olmak,şiddet uygulamak,güce kuvvete dayalı,sınır tanımamazlık olarak algılıyorsak,buna biz zemin hazırlıyorsak,böyle düşünmeyenlerinde her zaman feminist olmaya hakları vardır..saygı duyuyorum.. kadın+erkek=mutluluk.......
-
padişah ın işi ne?
sayın tarafsız hayat hepimiz için..bütün canlılar yaşamaya layıktırlar.. bunun için de birbirimize tahammül etmeyi öğrenmemiz lazım..peşin hükümlü olmamamız gerekir.. okumanıza ve beğenmenize sevindim..çok teşekkürler.....
-
deniz kızı eftelya
Gel ey denizin nazlı kızı HALDUN DURSUNOĞLU “Geçmiş zaman olur ki…” der büyükler derinden bir iç çekmeyle. Zaman geçer, zaman bir şekilde tarih olur ve o ana tanık olması tortusudur zamanın. Büyükler, “ah o eski…” cümleleriyle hep eski’den acımasızca dem vururlar. Bir daha asla yaşanmayacak bir lahzanın rivayeti, buruk bir gülümseme ve hüzünden başka ne bırakabilir ki? Bu hislere gark olduğum anlarda, geçmiş zamana yelken açmış, gazete arşivlerini karıştırıyor, internette “eski”ye dair bir şeyler bulup çıkartmak için çabalıyordum. Vakti zamanında pek büyükçe kıymeti haiz olan eşhas için mesaimi geçirme niyetiyle dolanırken siteler arasında, vaktin önemli gazetecilerinden olan Hikmet Feridun Es beyefendinin gerçekleştirdiği söyleşilerle karşılaştım. Beni o günlere sürükleyenin ne olduğunu da biliyordum gerçi. CD çalarımdan yükselen o ince ve nazik sesti, kolumdan tutup takvim yapraklarında sürükleyen. Her yanım yara bere içinde kaldı. Damdan düşmüşe döndüm, bildiğim bir sesle, bilmediğim bir tarihle karşılaştığım an. Bir de üstüne, ‘Nasıl olur da daha teferruatlı bilgiye ulaşamıyorum?!’ hayıflanması ve pişmanlığı eklenince fena bozuldum. Hikmet Feridun Bey’in bir söyleşisinde durakalıyorum. Hoparlörlerden gelen latif sesin sahibiyle yaptığı röportajı seyrediyorum sanki. Kalan Müzik’ten yayımlanmış Kadıköylü adlı albüm döne dursun, ben, kemanın bir telinden tamburun diğer teline atılıyorum. Şöyle diyor söyleşi metninin girizgâhında Hikmet Bey: “İstanbul’da Abdulhak Hamid’den tek mısra bilmeyenler pek çoktur. Tevfik Fikret’in ismini hiç işitmemiş olanlar doludur. Bazılarına Yahya Kemal’i sorarsanız size hayretle bakar: - ‘Kim bu? Bir Yahya tanıyorum Tahlisiyede [deniz kurtarma] dalgıçtır. O olmasın?’ der. Fakat İstanbul’un en kenar mahallesine gidin. En küçük evin kapı tokmağını tıkırdatın. - ‘Deniz Kızı Eftalya Hanım kimdir, bilir misiniz?’ diye sorun... Karşınıza çıkacak başörtülü hanım size Abdulhak Hamid’den mısralar okuyamaz, ama Deniz Kızı Eftalya Hanım’ın hiç değilse on-on beş şarkısını bilir... Başörtülü hanım minderde oturmağa alıştığından iskemle kendisini rahatsız eder. Fakat Huriye Hanım, Denizkızı’nı dinlemek için kaç yaz bilmem ne bahçesinin beyaz boyalı iskemlesinde saatlerce kalçasını çürütmüştür... Denizkızı bizde en belli başlı halk şöhretlerinden biridir. Halk arasında birbirleriyle hiç münasebeti olmayan ne garip şöhretler vardır. Mesela Aksaray’ın bir çıkmaz sokağında Fatin Hoca’dan bahsedilir. Bir mahalle kahvesinde Mazhar Osman Bey’in ismi geçer... İşte birbiriyle hiç münasebeti, hiç alakası olmayan halk şöhretleri: Denizkızı, Doktor Mazhar Osman, semalar mütehassısı Fatin Bey, komik Naşit Bey, güzellik kraliçesi Keriman Hanım.” Bir an başımı kaldırdım bu röportajdan. ‘Dikkat çekici bir peşrev olmuş’ fikrinden hariç, başka düşünceler oturdu zihnime. Değer yargıları ne de başka. Şimdilerde kıstaslar başkalaşmış. Dizi karakterlerinden, şarkıcılardan ve mankenlerin yaşamlarından başka pek bir ilgilenecek kıymeti kalmayan popüler kültürün çirkin yüzü de gözüme çarptı bir anda. Hikmet Bey’in kaleminden döküldüğü gibi, zamanenin kalitesi de pek bir farklıymış. Sosyal hayatı da müzik hayatı da daha bir naifmiş. Bu mutena zamanlarda yaşamış, o kalibrede insanlar, elbet yaşıyorlar. Fakat toplumun gözlerine daha top on görüntülerden maada bir şey gösterilmiyor ne yazık ki… Henüz 5-6 yaşlarındayken, Türk Musikisi’ni icra etmeye başlayan bir hanımefendiden nameler dinliyordum. Eftalya Hanım’dan başkası değildi bu sesin sahibesi. Büyükdere’de peder beyiyle mehtaplı gecelerde sandal sefaları yaparlarmış. Henüz çocuk yaşlarında meşk ederken Boğaziçi’nde, karşı kıyılardan Eftalya Hanım’ın sesi yayılırmış dört bir yana. Tabii bu meşk havaları, o kadar zarif ve cazip olurmuş ki, sandallar dolusu insan, Boğaziçi’nde ‘faili meçhul’ sese doğru sürerlermiş kayıklarını. Sonra da Eftalya Hanım’ın namı almış yürümüş, “Denizkızı” diye. Sesin sahibi meçhuldür sonuçta. Denizkızı’ndan başka ne ola ki. İşte sonrasında bir davette kimliği ortaya çıkar. Fakat ardında derin bir efsane bırakmıştır Eftalya Hanım. O kadar ki, rivayete göre “Gel Ey Denizin Nazlı Kızı” isimli acemaşiran şarkısı Eftalya Hanım için yazılmış. Aleko Bacanos adlı bestekârımız tarafından da bestelenmiş. İşte, bir meçhul hikâyeye adanmış, meşhur bir şarkı ve Denizkızı Eftalya Hanım’ı özetleyen eser: “Gel ey denizin nazlı kızı nûş-i şarab et / Çık sahile gel sinede bir âlem-i âb et / Mestane bakışlarla beni mest ü harab et / Çık sahile gel sinede bir âlem-i âb et EFTALYA 1891'de İstanbul'un Büyükdere semtinde doğdu, 48 yaşında öldü. Babası Jandarma yüzbaşısı Yorgaki Efendi evine gelen konuklar için saz çalar, genç Eftalya da babasının sazı eşliğinde şarkı söylerdi. Eftalya Hanım gençliğinde sıcak yaz gecelerinde bazen babasıyla, bazen de tek başına Büyükdere'den sandalla denize açılırdı. "Mehtabiye" denilen musikili Boğaz gecelerinin bu yüzyıldaki bir uzantısı sayabileceğimiz bu sandal safalarında Eftalya gece boyunca şarkılar söylerdi. Halk gece karanlığında yüzünü göremediği, sadece sesini uzaktan duyabildiği bu esrarengiz genç kıza "Deniz Kızı" adını taktı. Aleko Bacanos'un "Gel ey denizin nazlı kızı" sözleriyle başlayan ünlü acemaşiran şarkısı Eftalya için bestelendi. İlk plaklarını, 1923-1926 yılları arasında Fransa'da doldurdu ve o yıllarda Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinde konserler verdi. 1936 Ağustos'unda Şirket-i Hayriye’nin Boğaziçi'nde düzenlediği "mehtabiye" sırasında üşütüp hastalandığı, bir daha iyileşemediği söylenir. Yaşamı gibi ölümü de bir ‘efsane’dir.
-
padişah ın işi ne?
siz de yazdıklarınız kadar almışsınız..teşekkürler......
-
padişah ın işi ne?
Allah razı olsun sevgili kardeşim..bende çok sulugöz üm..bazan için için ağlarım,kimseye belli etmeden..erkekler ağlamaz ya..imanı güçlü ve merhametli insanlar her zaman ağlar.. dilerim rabbim seni ve herkesi her zaman güldürsün..hiç ağlatmasın.....
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
türbanın da dinimizin de her türlü istismarına karşıyım.. sayın yersoy istisnalar kaideyi bozmaz..senin verdiğin misaller ve yobazlar beni hiç ilgilendirmiyor..bizim dinimiz de sevgi,hoşgörü ve temizlik esastır..gerisi boştur.. elhamdülillah müslümanım..bundan şeref duyarım.. inşallah sana da nasibolur....
-
Önce Hepimiz Ermeniydik Simdi Hepimiz Hristiyan Olduk
Türkiye nin her yeri bayraklarla donatıldı görmediniz mi?
-
erkekler ne ister...
erkeğine göre değişir.. feministmisiniz? saygı duyarım......
-
Biraz hoşgörü!
muki islam dinini neden bu kadar hafife almaya çalışıyorsun ki..hıristiyan olabilirsin ve ya başka bir dinden de olabilirsin..ilk önce sen hoşgörülü olmaya çalış..bizlerin bütün dinlere saygımız vardır..sizin dininize de,hatta dinsizliğinize de.. bırak insanları..dinlerini istedikleri gibi yaşasınlar..bence inançlara saldırmaya çalışacağına,bilgi sahibi olmadığın ve ya bilmek istediğin şeyleri öğrenmeye çalışsan daha iyi olmazmı?
-
Kadınlara soruyorum
canın sağ olsun..paranı ve evini kaybedebilirsin ama,bence itibarını kaybetme derim..dünyanın sonu deyil ki..herşeye yeniden başlayabilirsin..dürüst ve çalışkan olanlar kasybediyor gibi görünse de muhakkak kazanırlar..sen de öyle olduktan sonra seni gerçekten seven birini bulursun... iyi şanslar..başarılar.......