Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

metalmania61

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    30
  • Katılım

  • Son Ziyaret

metalmania61 tarafından postalanan herşey

  1. Al Gül’üm ver Gül’üm SAYIN büyüklerim, sevgili küçüklerim, abilerim ablalarım, aziz hemşerilerim, değerli vatandaşlarım!.. Hepimizin gözü aydın... Hasretle beklediğimiz piyango çekilişi dün yapıldı ve Beyefendi’nin iki dudağı arasından çıkan isim Abdullah Gül oldu! Kumpanyamız sizler için çok hoş bir ortaoyunu hazırlamıştı. Oyunumuzu adım adım yürüttük, mutlu sona dün ulaştık. Bunu "taktik ve stratejimiz" gereği olarak yaptık. Bu figüranı bol oyunu izlemek için sizlerden bir kuruş para istemedik. Hoşça vakit geçirmiş olmanızı diliyoruz! Cumhurbaşkanı adayımızı, kimin aday olup olmayacağını Bush ve Merkel biliyordu da, siz niçin bilmeyecektiniz! Bilmek sizin de hakkınızdı. O yüzden bir gün öncesinden açıkladık. * * * Sayın büyüklerim, sevgili küçüklerim, abilerim ablalarım, aziz hemşerilerim, değerli vatandaşlarım!.. Sergilediğimiz oyunda biri başrolde olmak üzere çeşitli oyuncular vardı. Başrol oyuncumuz ne yazık ki kalıbının adamı çıkmadı. O korktu. Çankaya oyununda başına neler geleceğini önceden kestirdi ve rolünü başkasına devretti. Son Almanya gezisinde "lider öldü desinler" diyerek Çankaya niyetini göstermişti. Ama 14 Nisan mitingi son noktayı koydu. Bir baktı ki, Çankaya’ya kendisi çıktığı takdirde vaziyet kötüye gidecek, piyasalar çökecek, askerler tavır koyacak, toplum gerildikçe gerilecek ve iş bir yerde ister istemez patlayacak. Bu durumda yüreği yetmedi. Deniz Baykal hep "Sen oraya çıkamazsın, çıksan da duramazsın" diyordu. Deniz Baykal haklı çıktı. * * * Sayın büyüklerim, sevgili küçüklerim, abilerim ablalarım, aziz hemşerilerim, değerli vatandaşlarım!.. Meclis stadyumuna getirilen bindirilmiş kıtaların tezahüratı ve sloganları arasında dün adayımız, başrol oyuncumuzun iki dudağı arasından çıkıverdi. Onun fotokopisi! Hiç kuşkunuz olmasın, kendisi "Cumhuriyet’in temel değerlerini sözde değil, özde benimsemiş" olan biridir! Atatürkçülük, laiklik gibi kavramlar onun genlerine işlemiştir! Başrol oyuncumuz -eğer çıksaydı- Çankaya’ya, Atatürk’ün makamına ne kadar yakışacak idiyse, Abdullah Gül ve eşi de en az onun kadar yakışacaktır! Meclis’ten Sorumlu AKP’li Devlet Bakanı Bülent Arınç, birebir görüşmelerinde bu ikisine boşuna bastırmadı: "Çankaya’ya eşinin başı açık birini çıkarmaya yeltenip bunlara ödün verirseniz, ben onun karşısında adaylığımı koyarım ve kazanırım. Haberiniz olsun!" Boşuna "Dindar cumhurbaşkanı olacak" demedi. Biz "dinsizleri!" önceden uyardı. Efendim, Abdullah Bey bir süre önce eşine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde türban davası açtırmıştı. Sonra başbakan olunca davayı geri çekmek zorunda kalmışlardı. Türk devletinden 100 bin Euro tazminat istiyorlardı. Olur böyle vakalar! Sonuçta türbanı Atatürk’ün makamına çıkarmayı başarmak (!) üzereler. * * * Sayın büyüklerim, sevgili küçüklerim, abilerim ablalarım, aziz hemşerilerim, değerli vatandaşlarım!.. Bu süreci son güne kadar gizli tutanlara lütfen kızmayınız. AKP kendi cumhurbaşkanını elbette kapalı devre seçecekti. Dün açıklanan aday Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma olabilirdi. İsim misim hiç önemli değildi. Kimin ismi söylenirse gidip ona oy verecekler. Otomatik oylama! Oy makinesi! Kaldır elini, indir elini. Milletin iradesi, oylaması bu!!! Neyse, bu arada kumpanyamızın bir özür borcunu da burada yerine getirmek zorundayım. Dünkü isim açıklamasına kadar gerek Meclis içinden ve gerekse Meclis dışından pek çok kişi Çankaya rüyaları ile yattı kalktı. "Komşuda pişer, cumhurbaşkanlığı bana bile düşer" hülyası nice hanımefendi ve beyefendilerin beyin kıvrımlarına aylardan beri yerleşmişti. Başrol oyuncusunun en yakın çevresinden birinci halkalar, ikinci kaynaklar vesaireler, pek çok gazeteciyi ve medya kuruluşunu da kendi beklenti ve çıkarları doğrultusunda işletti. Aday isimleri havada uçuşuyor, birileri havaya giriyordu. Aday olmaktan korkanlar... Yüreği yetmeyenler... Adaylık bekleyip dün hayal kırıklığına uğrayanlar... Dört dörtlük adayına dün kavuşan (!) Türk milleti... Verdiğimiz rahatsızlık ve oynattığımız güldürü nedeniyle hepinizden, kumpanyamız adına özür dileriz! Emin Çölaşan
  2. sorun hepimizin ermeni olup olmaması veya hristiyan olup olmaması değil. Ben o gün hrant dink cinayetinde atılan sloganların art niyetli olmadığını düşünüyorum. Orada verilmek istenen mesaj, hepimiz aynıyız dı bana göre. Tabi ki bu ülkede art niyetli ermeniler de var ama o gün oradakilerin amacı o değildi. Ayrıca ermeni olmakta ne gibi bir problem var ben anlamadım. Sonuçta hepimizin belirli bir kökeni var ve bu ülkede yaşayan ermeniler de bu ülkenin vatandaşı. Hayır ermeniler kötüdür biz bunu kabullenemeyiz demek kafatasçılık olur bana göre ...
  3. kim olacak? ya kendisi ya da bülent arınç. Ama büyük ihtimalle kendisi olacaktır çünkü bu fırsat kolay kolay ele geçmez ve bir dahaki seçimden sonrasını beklemeyi göze alamayacaktır. Tabi bizim gönlümüzde laik demokratik, adil, kadrolaşmayan , bütün vatandaşlarına eşit davranan dolandırıcılık yapmayan, kalpaznalık suçundan ceza alıp hapisten kaçmayan, yüce Atatürk'e hakaret edip sonra değiştim diyerek halkını kandırmayan bir cumhurbaşkanı var. Tabi ki bunlar tayyip'in nitelikleri olmadığından onu da desteklememiz mümkün değil...
  4. metalmania61

    Gemi!

    Necati Doğru - Vatan Babam Cumhurbaşkanı olacak, bana 3 gemi daha alacak! Bir varmış bir yokmuş; hem varmış hem yokmuş; deve tellal iken, pire berber iken bir ülke varmış. Dağları, ovaları... Suları, denizleri... Rüzgârı, güneşi, bereketli tarlaları; çalışkan, hak bilir, hukuk gözetir, adaletten şaşmaz insanları ile “ne kimse kendisine benzer, ne kendisi kimseye benzer” eşi bulunmaz bir ülkeymiş. Gelişmeye açık. Yenilenmeden yana! Zaman zaman “ekonomik-siyasi-sosyal-kültürel krizlere” girse de IMF’nin, Dünya Bankası’nın, büyük dış sermayenin yardımıyla krizlerden çıkar, ardı ardına 5 yıl süren “kesintisiz ekonomik büyümeyi” başarır, ülkenin başbakanları, bakanları, yönetici büyükleri, her gelen yabancının “Yüzyılın ülkesi siz olacaksınız” övgülerini duymaktan çok mutlu, mesut, bahtiyar olurmuş. Paradan 6 sıfır atar. Enflasyonu indirir. Bütçe açığını kapatır. İhracatı patlatır. Elindeki devlet fabrikası, binası, arsası ne varsa hızla özelleştirir; faizleri çok cömertçe yüksek tutup dünyada bol kazanç arayan sıcak-hoppa parayı çeker, yerli parayla büyüyüp şişmiş eski zenginlerinin yanına “dolar milyarderi 25 yeni zengin daha koyar” olmuş. *** Fakat işsizlik. Kahrolası işsizlik. Yakıcı, kavurucu, yapışkan işsizlik, bir türlü düşürülemezmiş. Her şey iyi giderken, bu güzel ülkenin eli iş tutabilir 5 milyondan fazla genci işsiz durumuna düşmüş. Öyle ki; “mezbahada bıçak altına yatırılan koyun başı saymak için boşalan 8 kişilik kadroya alınacakları seçme sınavına” yarısından fazlası üniversite mezunu 800 bin genç katılır olmuş. İş bulmaktan umudunu kesen gençlerin anneleri; “Allah kimsenin oğlunu işsiz koymasın” diye yanıp kavrulurken, işi olan gençler de her gece yatağa “bir gün işsiz kalırsam...” korkusuyla yatar, sabah işe “bugün işsiz kalırsam” ürkekliğiyle gidermiş. Ne olacak bu işsizlik! Mucize gerekir! İşte o mucize olmuş. Bir gün bu sürekli kalkınan ve kalkındıkça genç işsiz sayısı artan ülkenin Başbakanı’nın işsiz oğlu, babasının bir arkadaşından “500 bin doları peşin 50 bin dolar aylık taksitlerle 2 milyon 350 bin dolara bir kuru yük gemisi alıp armatör” oluvermiş. *** İşsiz gençler. İşsiz gençlerin anneleri! İşsiz gençlerin dedeleri, nineleri, halaları, teyzeleri, amcaları, bütün 72 milyon halk, tekerleme söylemeye başlayıp; “Baban Başbakan olacak, sana gemi alacak, seni armatör yapacak” diye umut yükseltir olmuş. İşsiz gençler de tekerlemeyi; “Babam Başbakan olacak, bana gemi alacak” diye tekrarlayıp güzel günler hayal etmişler. Tekerleme çok tutmuş. Söyleyen rahatlıyor. Umutsuzluğu bitiyor. İşsizliğini unutuyormuş. Sonunda işsiz gençler, anneleri, teyzeleri, amcaları, halaları, dedeleri; “İnsan hayal ettiği sürece yaşar” diye düşünüp umut çıtasını yükseltmişler, “Baban Cumhurbaşkanı olacak, sana 3 gemi birden alacak” demeye başlamışlar. İşsiz gençler de; “Babam Cumhurbaşkanı olacak, bana 3 gemi daha alacak” diye kendilerinden geçercesine sevinmiş. İnsan aklına sığmayan. Akıl ile anlaşılamayan. Bu mucize böyle doğmuş! Bu güzel ülke yakıcı, kavurucu, yapışkan, sürekli büyüyen işsizliği, hafsalanın alamayacağı bu mucizeye sarılarak zihninde bitirivermiş. Bir varmış, bir yokmuş, hem varmış, hem yokmuş!
  5. metalmania61

    Halk ve Sol

    15 Şubat 2005 Özdemir İNCE [email protected] Halk ve sol 2005 yılında ‘Halk nedir?' sorusunun en basit tanımı, ‘Bir vergi ve sigorta numarası olan, her düzeyde uzmanlık isteyen bir mesleğin sahibi toplumsal bir kitle olabilir'. Bu tanımı sosyoloji kitaplarında aramayın. Toplumsal olmayan kitle elbette var ve ben buna yığışım diyorum. Çöplük gibi bir şey. * * * Kimi açık, kimi kapalı, kimi utangaç sağı temsil eden köşemenlerimiz, sanki kendi kapılarının önünü iyice temizlemiş gibi, CHP'yi bahane ederek sol düşünce ve ideolojinin, sol olduğu düşünülen siyasal partilerin durumunu eleştiriyorlar. Kimileri, örneğin CHP'yi ele alarak, toplumu (halkı) dinden arınmış bir kitle sandığı (saydığı) için halkın iltifatına mazhar olmadığını ileri sürüyor. Ve CHP'ye cumhuriyetçi laiklik anlayışını hemen terk etmesi gerektiğini söylüyor ve cumhuriyet devrimleriyle çelişen, ABD icazetli ılımlı İslam politikası izlemesini salık veriyor. Kimileri İdris Küçükömer'in saçma şablonundan hareketle, cumhuriyet tarihinin bütün gerici hareketlerini temsil eden toplumsal ve siyasal oluşumları, sola örnek göstererek ‘Sen de bunlar gibi olursan halkın iltifatına mazhar olursun!' diyor. Kimileri de ‘Sol ağzıyla kuş tutsa halkın oyunu alamaz!' diyor ki ben bunların mantığını ‘Hayvan pazarı cambazı'nın mantığına eş tutuyorum. Ama hiçbiri 1960'ların TİP'inin (Türkiye İşçi Partisi) adını ağzına bile alamıyor. * * * 1980'lerin başında Özal ile başlayan liberal kapitalist atılımın çıkmaza girdiği anlaşıldıkça, liberal ve tutucu çevrelerin sola ve sol partilere olan eleştirileri saçma boyutlara ulaşıyor. Sanki ülkeyi bir sol iktidar yönetmekte ve kendi sol programını uygulamakta. Hiçbir program ve ideolojik zihniyet eleştirisi yapmadan ‘Bu halk sola oy vermez, zaten 1950'den bu yana CHP halkın oyuyla iktidara gelmedi!' diyorlar. Demek ki Türkiye'nin bugünkü durumundan sol sorumlu değil! Yirmi milyon yoksulun; üç bin dolarlık milli gelirin, 600 milyar doları aşan borçların, IMF esaretinin, gelir dağılımı ve vergi adaletsizliğinin, köyleşen büyük kentlerin, banka hortumculuğunun ve her türlü melanetin sorumlusu 1950'den bu yana iktidara gelen sağ partiler. Evet!.. Marazi bir durum: Çağdışı, başarısız bir sağın buyruğunda hayali bir sola saldırıyorlar. Ama gerçek karşılaştırmayı yapmaya yürekleri yetmiyor: Sağ partilerin iktidara geldiği, uygulamaların ABD Marshall Planı'nın gazıyla kanatlandığı 1950 yılında Türkiye neredeydi, Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz neredeydi? CHP ve kolları ve kanatları bağlı sol ile dalga geçerek başarı mukayesesi yapıl(a)maz; İkinci Dünya Savaşı'nın sillesini yemiş 1923-1950 ekonomisi ile 1950 sonrası sağ iktidarların borç gazlı ekonomisini karşılaştırmak hiçbir ahlak ölçüsüne sığmaz. Hodri meydan, Türk sağının şanlı başarısını (!) kanıtlamak için 1950-2000 yılları arasında, adını verdiğim ülkelerle karşılaştırın! Belki de sadece Yunanistan ile... * * * Solun niçin sağda olmadığını, solun neden sağ politikalar üretmediğini ileri sürerek Türk solunu eleştiriyorlar. Sol ancak kaynaklandığı Marksist düşüncenin ışığında, emekçi sınıfların programlarına göre eleştirilebilir; ve CHP'ye ‘Sen neden başta laiklik olmak üzere cumhuriyet ilkelerini savunuyorsun?' sorusunun yerine ‘Sen neden yeterince solda değilsin, emekçilere yönelik programın neden güncel ve çağdaş değil?' sorusunu sorarak...
  6. metalmania61

    Halk ve Sol

    Herkese merhaba! Siteye yeni kayıt oldum ve buradan bellidüşüncelerimi aktarmak istiyorum. Düşünce farklılıkları tabii ki olabilir. Ama bunları birbirimizle konuşup,tartışıp doğrunun ne olduğunu beraber bulabiliriz. Bu yazımda Hürriyet yazarı Özdemir ince'nin bir yazısını herkesle paylaşmak istiyorum. Görüşlerinizi de merak ediyorum. Benim şahsi görüşüm ülkenin bugünkükonumunda sol partilerin ve chp'nin herhangi birsourmululuğunun olmadığıdır. Sİz okuyunca ne karar verirsiniz bilemem. 15 Şubat 2005 Özdemir İNCE [email protected] Halk ve sol 2005 yılında ‘Halk nedir?' sorusunun en basit tanımı, ‘Bir vergi ve sigorta numarası olan, her düzeyde uzmanlık isteyen bir mesleğin sahibi toplumsal bir kitle olabilir'. Bu tanımı sosyoloji kitaplarında aramayın. Toplumsal olmayan kitle elbette var ve ben buna yığışım diyorum. Çöplük gibi bir şey. * * * Kimi açık, kimi kapalı, kimi utangaç sağı temsil eden köşemenlerimiz, sanki kendi kapılarının önünü iyice temizlemiş gibi, CHP'yi bahane ederek sol düşünce ve ideolojinin, sol olduğu düşünülen siyasal partilerin durumunu eleştiriyorlar. Kimileri, örneğin CHP'yi ele alarak, toplumu (halkı) dinden arınmış bir kitle sandığı (saydığı) için halkın iltifatına mazhar olmadığını ileri sürüyor. Ve CHP'ye cumhuriyetçi laiklik anlayışını hemen terk etmesi gerektiğini söylüyor ve cumhuriyet devrimleriyle çelişen, ABD icazetli ılımlı İslam politikası izlemesini salık veriyor. Kimileri İdris Küçükömer'in saçma şablonundan hareketle, cumhuriyet tarihinin bütün gerici hareketlerini temsil eden toplumsal ve siyasal oluşumları, sola örnek göstererek ‘Sen de bunlar gibi olursan halkın iltifatına mazhar olursun!' diyor. Kimileri de ‘Sol ağzıyla kuş tutsa halkın oyunu alamaz!' diyor ki ben bunların mantığını ‘Hayvan pazarı cambazı'nın mantığına eş tutuyorum. Ama hiçbiri 1960'ların TİP'inin (Türkiye İşçi Partisi) adını ağzına bile alamıyor. * * * 1980'lerin başında Özal ile başlayan liberal kapitalist atılımın çıkmaza girdiği anlaşıldıkça, liberal ve tutucu çevrelerin sola ve sol partilere olan eleştirileri saçma boyutlara ulaşıyor. Sanki ülkeyi bir sol iktidar yönetmekte ve kendi sol programını uygulamakta. Hiçbir program ve ideolojik zihniyet eleştirisi yapmadan ‘Bu halk sola oy vermez, zaten 1950'den bu yana CHP halkın oyuyla iktidara gelmedi!' diyorlar. Demek ki Türkiye'nin bugünkü durumundan sol sorumlu değil! Yirmi milyon yoksulun; üç bin dolarlık milli gelirin, 600 milyar doları aşan borçların, IMF esaretinin, gelir dağılımı ve vergi adaletsizliğinin, köyleşen büyük kentlerin, banka hortumculuğunun ve her türlü melanetin sorumlusu 1950'den bu yana iktidara gelen sağ partiler. Evet!.. Marazi bir durum: Çağdışı, başarısız bir sağın buyruğunda hayali bir sola saldırıyorlar. Ama gerçek karşılaştırmayı yapmaya yürekleri yetmiyor: Sağ partilerin iktidara geldiği, uygulamaların ABD Marshall Planı'nın gazıyla kanatlandığı 1950 yılında Türkiye neredeydi, Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz neredeydi? CHP ve kolları ve kanatları bağlı sol ile dalga geçerek başarı mukayesesi yapıl(a)maz; İkinci Dünya Savaşı'nın sillesini yemiş 1923-1950 ekonomisi ile 1950 sonrası sağ iktidarların borç gazlı ekonomisini karşılaştırmak hiçbir ahlak ölçüsüne sığmaz. Hodri meydan, Türk sağının şanlı başarısını (!) kanıtlamak için 1950-2000 yılları arasında, adını verdiğim ülkelerle karşılaştırın! Belki de sadece Yunanistan ile... * * * Solun niçin sağda olmadığını, solun neden sağ politikalar üretmediğini ileri sürerek Türk solunu eleştiriyorlar. Sol ancak kaynaklandığı Marksist düşüncenin ışığında, emekçi sınıfların programlarına göre eleştirilebilir; ve CHP'ye ‘Sen neden başta laiklik olmak üzere cumhuriyet ilkelerini savunuyorsun?' sorusunun yerine ‘Sen neden yeterince solda değilsin, emekçilere yönelik programın neden güncel ve çağdaş değil?' sorusunu sorarak...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.