Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

gazeteci

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4
  • Katılım

  • Son Ziyaret

gazeteci tarafından postalanan herşey

  1. gazeteci

    Anka Kusu'nun Hikayesi...

    Masala dair yorum cok hos olmus. Tesekkurler paylasim icin.
  2. Britanya'nın saygın dergisi The Economist, bu hafta kapağına Türkiye'deki son siyasi gelişmeleri taşıdı. Dergi, 'Türkiye'nin ruhu için verilen mücadele' başlıklı bir başyazının yanı sıra, 'laikliğe karşı demokrasi' başlığıyla bir haber analiz yayımladı. 'Türklerin bir tercih yapması gerekiyorsa demokrasi laiklikten önemli' görüşünü savunduğu başyazıyı 12. sayfada bulabilirsiniz. 'Darbeden kaçınıldı fakat Türkiye'nin sorunları çözülmedi, ertelendi' spotuyla verilen haber analizse şöyle: 'Erdoğan 'demokrasiye sıkılmış kurşun' dedi. Diğerleri adını e-muhtıra koydu. Ne derseniz deyin, Genelkurmay'ın sitesinden yayımladığı, ılımlı İslami hükümete karşı müdahale tehdidi yapan bildiri demokrasiyi zedeledi ve laiklerle dindarlar arasındaki uçurumu genişletti." CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne gidişini anlatırken 'Generaller işi şansa bırakmadı' diyen dergi, şu yorumu yaptı: "Cumhuriyet mitinginde kimse partinin çıkardığı ve Anayasa'nın laik prensiplerine meydan okuyan bir yasadan söz edemedi. Çünkü böyle bir yasa yok. Bu kentli laik 'beyaz Türk'lerin hissettiği rahatsızlığın asıl kaynağı, Anadolu'dan göç eden milyonlar. Kendinden emin bir şekilde dindar, hırslı ve girişken imajı bulunan Erdoğan'ın desteklediği bu sınıf, laik seçkinlerin ekonomik ve siyasi gücünü azaltmaya başladı." (The Economist) -- Radikal Gazetesi --
  3. gazeteci

    Darbeciler ve ********

    Batı basınının hoşuna giden, Ertuğrul Özkök gibi gazetecilerin de hoşuna gidiyor. Sanıyor ve ilan ediyorlar ki: “Türkiye'de sert bir laik-İslamcı (dindar) kutuplaşması ve çatışması var. Yaşanan kriz de bu çatışmanın bir sonucudur…” Bu görüş tümüyle yanlış ve çarpıtılmış bir görüştür… Biraz dürüst olmak gerek… Herkes biliyor ki, Türkiye'de son yıl içinde toplumsal düzeyde hiçbir şekilde siyasileşen, ülkeyi kuşatacak nitelikte bir laiklik-dindarlık gerginliği yaşanmamıştır. Tersine AK Parti iktidarı bu tür bir çatışmanın önünü kesmiş, İslami duyarlılığı yüksek kesimleri seküler bir sistemin içine alarak, hatta değişimlerini harekete geçirerek temsil etmeye başlamıştır. Bugün bu anlamda, toplumsal özellikler taşıyan bir kriz varsa, o kriz İslami kesimin değil, “laik kesimin krizi”dir. Evet ülkede yaşanan kriz bir tür “laiklik krizi”dir ancak, laikliğin tehlikede olmasından doğan bir kriz değil, kendisini “saldırgan laiklik anlayışının tacizleriyle baş gösteren bir kriz”dir. Saldırgan laiklik bu ülkede hala merkezin toplumsal, siyasal ve ekonomik tekel altında tutulmasını ifade etmekte, tam haklara sahip vatandaş olabilmenin sembolik kriterlerini oluşturmaktadır. Bu kriterleri yerine getirmeyenler yasal haklarından faydalanamamakta (üniversite okuyamamakta, cumhurbaşkanı olamamakta), “zenci” muamelesi görmektedir. Kriz işte bu düzenin krizidir… Doğal baskı araçları denetime yetmeyince, cumhurbaşkanlığının AK Parti'ye geçmesiyle sistemin kontrolu elden çıkıyor endişesi baş gösterince, bu düzen bir sonraki aşamaya, fiziki ve sembolik şiddet aşamasına geçme sinyalleri vermiştir. O zaman şu açıktır: Kriz toplumun değil, sistemin, devletin, askerin krizidir… Onların ürettiği bir demokrasi krizidir… Nitekim bir anayasal sürecin tam ortasında krizi başlatan da, derinleştiren de askeri müdahale davetiyesi ve askeri müdahale olmuştur… Askerin 27 Nisan 2007 tarihinde yaptığı bu müdahalenin diğerlerinden öz itibariyle hemen hiç farkı yoktur. Diğer müdahaleler gibi, bu müdahalenin de temel gerekçesi, askerin “resmi devlet görüşü” olarak belirlediği çerçevenin ciddi bir şekilde delinmesi ya da askerin çizdiği sınırları aşan toplumsal ve siyasal gelişmelerin ülke ve devlet hayatına egemen olmasıdır. Şu aşamada asker, devlet-siyaset ayrımına dayanan bir yönetim anlayışının, bunun temel aracı olan iki başlı yürütme modelinin çökmesini cebren, tehditle engelleyerek bir anlamda kendi siyasi rolünü ve askeri vesayet düzenini koruma girişiminde bulunmuştur. Bu durumda tartışılması gereken de “siyasi iktidar” ve “siyasi iktidarın eylemleri” değil, “siyasi itiraz” ve “itirazcıların girişimleri”dir. Dikkat kesilmek gereken, bir kısmı doğal olarak siyasi iktidarla da ilgili olan “toplumsal umutsuzluklar, güvensizlikler, endişeler” değil, bunları siyasallaştıran ve kontrol altına almaya çalışan, gizlenen “para-militer ve militer anlayış”tır. Özet şu: Ülkede olup biteni toplumsal nitelikli aktif bir laik-İslamcı çatışması ve kutuplaşmasıyla açıklamak, bırakın zekice olmayı, en azından ahlaki bile değildir. Değildir zira militerleşmeyi maskeler, hatta doğrular… Ali Bayramoglu
  4. Atabeyler operasyonunda bir yüzbaşı, iki astsubay ve bir emekli binbaşı çıktı. Sauna çetesinin lideri Özel Kuvvetler’de görevli bir yüzbaşıydı. Hrant Dink cinayetindeki Coşkun İğci jandarma muhbiriydi. Danıştay saldırısında göz altına alınan Muzaffer Tekin emekli subaydı. Cumhuriyet gazetesi saldırısındaki bombalar MKE yapımıydı. Cumhuriyetimiz, birlik ve beraberliğimiz tehdit altındadır Koskoca Turkiye'deki laik rejimin uc ildeki cocuklu gosteriler nedeniyle tehdit altinda oldugunu soyleyip herseyden once Turkiye'nin buyuklugune haksizlik edersen ayni anlamsizlikta ancak boyle bir muhtira yayinlanabilir...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.