Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Rastlantı

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    153
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Rastlantı tarafından postalanan herşey

  1. Emin misiniz? Öncelikle kuantum fiziğindeki "heisenberg belirsizlik prensibi" ni inceleyin. Kuantum fiziğinin olasılıkların fiziği olduğunu anlayın. Ardından bütün kimyasal denklemlerin, bütün doğa kanunlarının kendilerini "rastlantı" aracılığı ile dışa vurduğunu anlayın. Bir kimyasal denklem kendini rastlantı aracılığı ile dışarı vurur. Denklemdeki moleküllerin bir araya gelmesi rastlantısaldır. Evrendeki hangi molekülün, hangi moleküller ile ne zaman bir araya geleceğine dair bilgi yoktur. C + O2 => CO2 Bu kimyasal formülde evrendeki hangi karbon atomunun ne zaman hangi oksijen molekülü ile tepkimeye gireceğine dair bilgi yoktur. Karbon atomu ile oksijen molekülünün bir araya gelmesi rastlantısaldır. Ama CO2 meydana gelmesi kaçınılmazdır. Saygılar.
  2. Allah iki molekülü nasıl bir araya getiriyor? Hangi kuvveti kullanıyor, kütle çekimi mi? manyetizma mı yoksa başka bir kuvvet mi?
  3. Allah iki molekülü nasıl bir araya getiriyor? Hangi kuvveti kullanıyor, kütle çekimi mi? manyetizma mı yoksa başka bir kuvvet mi?
  4. Şu linke bir göz atın: http://www.turkish-media.com/forum/lofiver....php/t1486.html Peki o zaman ben size sorayım. Hatırlarsanız daha önce de bu soruyu sormuştum. Allah iki molekülü nasıl bir araya getiriyor? Kütle çekimini mi kullanıyor, manyetizmayı mı yoksa başka bir kuvveti mi?
  5. xlark tades, Bir göz elbette "zınk" diye bir anda oluşmuyor. Bunu kim iddia ediyor ki. Çok basitten karmaşığa doğru bir evrim süreci boyunca gelişiyor.
  6. Herşeyden önce copy-paste yapılan yazıda ele alınan konular doğru bir şekilde ele alınırsa diyalektik matertyalizmi anlatır. Kısaca herşey devinim halindedir. Bütün olaylar nedensellik ile birbirine bağlıdır ama Hiçbirşey önceden planlı değildir. İkincisi hayatın nasıl meydana geldiği biyologlar tarafından ana hatları ile açıklanıyor, detaylara girmeye lüzum yok bence.
  7. Evrende boşluk olmasına gerek yok. İkincisi evren kendi üzerine çökmez. Üçüncüsü dağılan parçaların tekrar birleşmesine gerek yok. Dördüncüsü newton fiziğini işin içine karıştıarmaya gerek yok. Beşincisi ruhu maddenin bir yerinde saklamamız gerekmiyor çünkü ruh diye bir şey yok. Baştan almak gerekirse, Big bang denilen hadise her şeyin başlangıcı değil, Kosmosun herhangi bir yerinde maddelerin dağılmasına yol açan bir patlama sadece. kozmos big bang den önce de sonsuz ve sınırsızdı.
  8. Dağılan maddeleri tekrar toparlamak gibi bir derdimiz yok ki sevgili Gılgameş. Bu on milyarlarca yıl sürecek olan bir süreç. O zaman bizler hayatta olmayacağız dolayısıyla bizi bağlamaz. Ayrıca plazma evren modeline göre evrenin yüzde doksan dokuzu plazmadır. Tüm evren plazma akımları ve manyetik alanlarla doludur. Plazma içine hapsolan parçacıklar yüz milyonlarca yıl boyunca manyetik alanlar ile sürüklenenir durur. Kozmosun başka bir köşesinde madde antimadde yoğunlaşması sonucu hubble genişlemesi meydana getiren başka bir patlama meydana gelir, bu böylece devam eder. Plazma evren teorisi böyle der. Plazma evren teorisi doğru olsa da olmasa da benim fikrim şudur. Big bang denen olay kozmosun bir köşesinde daha önceden var olan unsurlar sonucu meydana geldi ve yeni varoluşları meydana getirmek üzere kozmostaki diğer unsurlara karışıp gidiyor. Bu ne yoktan varoluştur ne bir yokoluştur. Bir de şöyle düşünün, mesela bir canlı ölünce yok mu oluyor, canlıyı oluşturan unsurlar doğaya karışır gider, bu bir yokoluş değildir.
  9. Entropi kanunundan daha büyük bir kanun varsa o da madde ve enerjinin korunumu kanunlarıdır. Enerji ve madde yoktan var olmaz vardan da yok olmaz. Enerji ve madde sadece form değiştirir. Madde sadece atom üstü yapılardan ibaret değildir. Entropi kanunu sadece atom üstü ölçeklerde geçerli ise, korunum kanunları maddenin her ölçeğinde geçerlidir. Evren milyarlarca yıl sonra kozmosa dağılıp gitse bile evreni oluşturan unsurlar asla kaybolmaz. saygılar.
  10. Şişen balon örneği ile izah edilmeye çalışılan standard modele göre her bir galaksinin öngörülen oranda kırmızıya kayma sergilemesi gerekirdi. Oysa küçümsenmeyecek ölçüde maviye kayma sergileyen galaksiler vardır. Bunun en belirgin örneği M31 yani Andromeda galaksisidir. Bu galaksi bize yaklaşmaktadır. Ayrıca herşeyin de ötesinde, galaksilerin birbirinden uzaklaşıyor olmasından, mekanın genişlediği şeklinde kesin bir anlam çıkmaz. Nasıl bir patlama anında parçalar etrafa saçılır, bunun mekanın genişlemesi anlamına gelmediği gibi. Bu konuya gelmeden önce "multiverses" yani "çoklu evrenler" teorisinden bahsedeyim. Bu teoriye göre bizim big-bang kozmostaki tek big-bang değildir. Kozmosta sürekli bir biçimde buna benzer olaylar olmaktadır. Bu teori bilim dünyasında küçümsenmeyecek ölçüde taraftar toplamaktadır. Gelelim Stephen Hawking meselesine, Burada yine insancıl ilkeden bahsedeceğim. Giriş yapmak için dünyadan örnek vereyim. Uzayı ölçeğe vurduğumuz zaman gökcisimleri ve galaksiler arasında muazzam boşluklar vardır. Biz şu an dünyada oturmuş bunları yazıyoruz. Sıcaklık ve atmosfer yaşayabileceğimiz seviyede. Peki biz neden dünyadayız, uzayda onca boşluk varken. Çünkü dünyada olmasa idik yaşayamazdık ve oturup bunları yazamazdık. Dünyada olduğumuz için "biz neden dünyadayız" diye sorabiliyoruz. Evet genişleme hızı daha az olsaydı bizim evrenimizin, yıldızlara ve galaksilere doğru büyüyebilecek zamanı olmazdı. Evren kendi üzerine çökerdi, hayatın doğup gelişmesine imkan veren gezegenler ortaya çıkamazdı, evrim süreci çalışmazdı ve bizler "evren neden böyle" diye soramazdık. Belki de bu şekildeki olaylar sürekli cereyan ediyor, evrenler kendi üzerlerine çöküyor dolayısıyla böyle bir durumda hayatın gelişip de bunu sorgulayabilecek akıllı canlıların meydana gelmesi mümkün olmadığı için bunun bir önemi kalmıyor. Bir de entropi meselesi var. Bildiğim kadarı ile entropi kavramı atomüstü ölçekler için geçerli. Atomaltı ölçeklerde entropi kavramı geçerli değil. Dolayısıyla kozmosun kuantum dünyasında entropiden söz edilmesi gerekmiyor. Saygılar.
  11. Evren genişlemiyor, galaksiler birbirinden uzaklaşıyor. Eğer sadece uzaklaşan galaksilerin içerisinde kalan alanı evren olarak kabul ederseniz (bu bir ön kabuldur) evren genişliyor demiş olursunuz. Elbette başlayabilir. Bunun aksine bir delil yoktur. Zira big bang olayını "tekillik" denen sıfır hacimli oluşumlara indirgemeyen başka teoriler de vardır. Big bang devinimin başlangıcı değildir, onun öncesi de vardır. Mekanın herhangi bir yerindeki olağan bir olaydır. Sıfır noktasından ya da diğer deyişle yokluktan başlaması gerekmez.
  12. Aynı cümleyi aslında size söylemem gerekiyor. Evreni modelleyebilen, maddeye sınır koyabilen, başlangıç koyabilen fizikçi beri gelsin. Peki sizin bilimadamlarınız gidip de evrenin sonunu görebildiler mi? Eski bir çin atasözü der ki "Kurbağa, dünyayı kuyunun ağzı kadar zanneder". Herşeyi evrenin görülebilen kısmından ibaret olduğunu düşünmek kişisel bir inanıştır.
  13. Buradaki mesele sonsuz tane evren olma meselesi değil, Bir son koyulamaması ve bir sınır çizilememesidir. Bir bitişin ötesinde başka başlangıçlar vardır. Hiç bir bitiş gerçek anlamda bir bitiş değildir. Bizim evrenimizin ötesinde başka yapılar vardır, adına evren denir ya da denmez sonuçta madde tanımı içinde akıl yürütülebilecek yapılardır. Mekanın içindekiler sonsuzdur. Değişmeyen tek şey devinimin kendisidir. Devinim ve sürekliliğin başlangıcı ve sonu yoktur.
  14. Rastlantı

    Cehalet mutluluktur

    Madde sonsuz bir devinim halinde, bu devinim sonucu evrenler oluşuyor ve bizim gibi zeki canlılar oluşup hayatın ve evrenin anlamını arıyorlar. Evrenin ve maddenin sırlarını çözmedeki sonuçsuz yolculuğumuz aslında bizim kendi aklımızın sınırlarını çözme çabamızdan başka bir şey değildir. Naslıllar, nasılları kovalar ve insan nasıllar arasında boğulup gidiyormuş hissine kapılır. Bu noktada ya ***** olup böyle şeyleri düşünmemek gerekir ya da değişmeyen tek şeyin değişim yani her zaman var olan tek şeyin devinimin kendisi olduğunu kavramak gerekir.
  15. Sizin de kabul edebileceğiniz gibi bu bir ön kabuldur. Bir inançtır. Kozmosun başka köşelerinde başka evrenlerin doğup büyümediğini kanıtlayamazsınız. Ya da bizim evrenimizin sınırı kabul edilen bölgenin dışının yokluk olduğunu ve hiçbirşey olmadığını kanıtlayamazsınız. Bizim evrenimizin başka evrenlerle etkileşim içinde olmadığını kanıtlayamazsınız. Hiç kimse mekana sınır koyamaz.
  16. Canlı kelimesinin günümüzdek modern tanımında DNA ya da RNA denen nükleotidleri ihtiva etmesi tek temel koşuldur. Bu tanıma göre sadece RNA ihtiva eden ve tek fonksiyonu kendi kendini kopyalamak olan virüsler bile canlıdır. Miler-Urey deneyini bilirsiniz. Bu deneyden sonra yeni deneyler yapıldı. Bu konu hakkında google'dan "Origin of life experiments" diye arama yapıp arayabilirsiniz. la_bohéme şöyle demiş. Burada anlatılmak istenen uygun ortam meydana geldiğinde canlı varlıkların nasıl oluşabileceği hakkında bir açıklamadır, bir örnektir. Bu cümleden dolayı sözü değiştirip nükleotidler canlı mı cansız mı polemiğine geçmek gereksiz bir tartışmadır. Bir kaçıştır. Bugün canlı varlıkların cansızlardan nasıl oluşabileceği hakkında adına "heterotrof hipotezi" denen bir hipotez vardır. Bu hipotez ile ilgili deneyler ve açıklamalar vardır. Oysa tanrının nasıl yoktan varettiği hakkında hiç bir açıklama yoktur. "Tanrı iki molekülü nasıl bir araya getiriyor", bunun hakkında ne bir deney ne bir açıklama vardır. "tanrı ol deyince oluyor" herşey bundan ibarettir. Ol deyince olmanın mekanizması belli değildir. Sonuçta hiç bir açıklamasaı olmayan bir şeye inanmaktansa, bir açıklaması olan şeye inanmak bence daha mantıklıdır. Benim görüşüm budur. shatin Hayatın anlamı ve amacı olması tamamen soyut konular. Hayat rastlantı sonucu oluşmuştur. Anlam yok denirse anlam yok olur. İnsan hayattaki amacını kendisi belirler ve hayatın anlamını kendisi koyar.
  17. Bir cisim başka bir cismin çekim alanına girerse yörüngesi eğrilir ve savrulma hareketi yapar. Bu hareketen dolayı merkezkaç kuvveti oluşur. Merkezkaç kuvveti bir süre sonra çekim kuvvetini dengeler ve hareket sabit bir yörüngede dönme hareketine dönüşür.
  18. Evet istatistiklere bakılırsa yıldırım erkekleri daha fazla buluyor. Bunun tek mantıklı açıklaması, erkeklerin dışarıda daha fazla dolaşıyor olmaları olsa gerek.
  19. Bildiğim kadarı ile şu an bilim çevrelerinde bizim evrenimizin açık bir sistem olduğu yönündeki görüş ağır basıyor. Toplam çekim kuvveti dağılmanın önüne geçemeyecek ve evrenimizi oluşturan maddeler sonsuzluk içerisinde dağılıp gidecek. Benim de görüşüm bu şekilde.
  20. Türk felsefeleri arasında yararlı ve batı dünyasının örnek aldığı felsefeler yok mudur. Bir de "Bakarız, duruma göre ayarlarız" felsefesi vardır. Batı tarzı iş dünyasında önceleri sürekli bir plan, plan üstüne plan vardı. Şartlar kaçınılmaz olarak değişir ve yeniden plan yapmak gerekir. Her değişen durumda plan yapılması müthiş işgücü ve zaman kaybıdır. Plan yapmaktan işe başlanılamaz ve işin içinden çıkılamaz. Tam bu sırada imdana türklerin "Bakarız duruma göre ayarlarız" felsefesi imdada yetişmiş ve bati literatüründe "Bekle ve gör" felsefesi olarak yerini almıştır. "Ne olur ne olmaz" Felsefesi: Japonlar "toplam kalite" yöntemini icad ettiklerinde bu müsteri odaklı, maliyeti ve işgücünü azaltan ve karı arttıran bir yöntem olarak düşünmüşlerdi. Ancak bu yöntemç alışan insana hata yapmama sorumluluğu yüklenmiştir. Ancak insan faktörlerinin de bir sınırı vardır. Insan hatasız bir varlık değildir. Bakmışlar ki insan hataları yüzünden, hatasızlık üzerine kurulu düzen daha beter felce uğruyor, sonuç daha kötü oluyor, türklerin "ne olur ne olmaz" felsefesi imdatlarına yetişmiştir. İşi yapanlar arasında çapraz kontroller arttırılmıştır. Bir kişinin yaptığı işi diğeri kontrol ediyor, diğerinin yaptığını beriki kontrol ediyor. Biz de diğer taraftan gidiverelim felsefesi. Türkler sürü psikolojisine en az uyan milettir. Türk bir turist kafilesi gezi esnasında yürürken bile bir anda dağılıverir. Ancak bu süsüpsikolojisine uymama bazen hayat kurtarır. Örnek olarak 11 eylülde ikiz kulelerin çökmesi esnasında türklerin kurtuluş hikayeleri gibi. Bilindiği gibi kuleler çökmeden önce binayı terketmeyin anonsu yapılmış ama türkler dinlememiş. merdivenden inerken de kimsenin kullanmadığı çıkış yolunu kullanmışlar.
  21. Motosiklet türleri bir de zamanlarına göre ikiye ayrılır. İki zamanlı ve dört zamanlı. Dört zamanlı bir motor bir iş çevrimini dört harekette tamamlar. İki zamanlı bir motor ise iki harekette. Bu nedenle aynı hacimdeki iki zamanlı motor, dört zamanlıya göre daha fazla performans verir. Ancak iki zamanlı motor daha fazla yakıt harcar, ekonomik değildir. Bunun nedeni dört zamanlı motorda yakıt hava karışımının bir supap düzeneği ile kontrol edilmesidir. İki zamanlı bir motorda bu düzenek yoktur ve öyle bir an gelir ki karbüratörden gelen yakıt-hava karışımı tam karşısına denk gelen egzost açıklığından dışarı kaçar. Ancak iki zamanlı motorların daha basit, daha hafif ve birim hacimde daha fazla performans verdiği göz önünde bulundurularak profesyonel pist yarışı ve motokros motosikletlerinde tercih edilir. 2 zamanlı pist motosikleti Honda NSR250
  22. Elbette cümle bu haliyle doğrudur. Müslüman olmak bilimadamı olmaya, bilime hizmet etmeye engel değildir. Bilimadamları ister müslüman olsun iste deist, ister ateist her zaman saygıyı hakeder. Müslüman bilimadamlarına örnek vermem gerekirse: Mesela İbni Heysem yani Ebu Ali ül Hasan optik mercekleri keşfederek optik biliminin başlamasına sebep olmuştur. Mesela Hezarifen Ahmed Çelebi. Ama evrenselin anlatmak istediği farklı zannedersem. Günümüzde "İslamcı kimliği" altındaki bilimadamlarından örnekler istiyor. Kendi halindeki müslümanlardan değil.
  23. Gılgameş, herşeyden önce samimiyetine inanıyorum, "sonsuzluk kavramını sen kavrayamıyorsun" şeklinde şahsına karşı bir ithamda bulunmadığımı bilmeni isterim. Elbette fikirler farklı olacaktır, burada anlatmak istediğim materyalistin sonsuzluk kavramını bu şekillde kavramamasıdır. Bilimde gelinen bir nokta var. herşeyden önce biz burada fikir ispatı ya da dayatması yapmıyoruz, bilimde gelinen noktaların ötesinde ve verilerin ışığında felsefenin sınırlarında gezinerek yorumlar yapıyoruz. Yorumlar ve fikirler farklı olacaktır. Herşeyden önce "sonsuz" kelimesi ya da "ezeli, ebedi" kelimeleri tanımlanmış varlıklara sıfat olarak kullanılamaz. Ezeli bir proton, ya da ebedi bir anahtar gibi. Sonsuzluk başlıbaşına bir kavramdır. Biz içinde yaşadığımız evreni, big-bang sonrası oluşan ve dağılan maddeler olarak tanımlarsak ezeli bir ebedi bir evren diyemeyiz. Bir kedi doğar büyür ve ölür. Molekülleri toprağa karışır. öyle bir zaman gelir ki kediden artakalan maddeleri artık kedi diye tanımlayamayız. Evren doğar ve sonsuzluğa dağılır gider artık belli bir noktadan sonra evren diye tanımlayamayız. Ancak evreni oluşturan unsurların gerçek anlamda yok olduğundan bahsedemeyiz. Sonsuzlukta da evrenler doğarlar ve ölürler, ancak devinim devam eder. Şimdi termodinamiğin ikinci kanunu yani entropi kanununa gelelim. Stephen hawking "zamanın kısa tarihi" isimli eserinde sürekli bir şekilde evrenlerin doğup yok olduğundan bahseder. Her bir evrende fizik kuralları farklı olabilir. Her bir evrende "termodinamik ok" yani entropinin okunun zaman oku ile aynı olmayabileceğinden bahseder. Yani başka evrenlerde entropi tersine işliyordur. Devinim içerisinde düzenler ve düzensislikler sürekli birbirine dönüşür. mesela 185. Sayfada şöyle demektedir. Burada anlatılmak istenen şudur. Sadece entropinin arttığı evrenlerde akıllı canlıların gelişmesine müsait koşullar meydana gelir. Entropinin azaldığı evrenlerde akıllı canlılar oluşup gelişemezler ve "entropi neden artıyor" diye soramazlar. Dolayısıyla akıllı canlılar yoksa psikolojik ok diye bir şey olmaz. Bu nedenle her zaman psikolojik ok ile termodinamik ok aynı yönü gösterir. Hawking diğer sayfalarda daha ayrıntıları ile anlatmış. Bu düşünceler elbette ispat niteliğinde değildir. Ancak düşünceye yeni açılımlar getiriyor. Saygılar.
  24. "madde ezelidir" sözünde ne anlatıldığını kavramak için öncelikle devinim ve süreklilik kavramları anlamak gerekir. Her varlığın bir başı ve bir sonu vardır. Aksini iddia etmek abesle iştigal olur. Bir proton ezelden beri var olamayacağı gibi ebediyen de var olamaz. her başlangıcın bitişi vardır her bitiş yeni başlangıçlara sebep olur. Bu da bizi devinim ve süreklilik kavramlarına götürür. İşte bu sonsuzluktur. Sonsuzluk bir varlık değildir, bir kavramdır. Devinimin başı ve sonu olma. Big bang gözlemlediğimiz evrendeki yapıların başlangıcıdır. Protonların,nötronların ve atomik yapıların başlangıcıdır. Ancak gerçek anlamda bir başlangıç değildir. Big bang öncesi de vardır, big bangin maddde zemininde açıklamaları ve bunu açıklayan değişik teoriler vardır. (Alan Guth'un teorisi, Plazma evren teorisi gibi). Big bang dan önce de zaman ve mekan vardı, maddeler vardı. Benim görüşüm bu şekildedir. Saygılar
  25. Madde kavramı üzerinde biraz durmak istiyorum. Maddenin dar anlamı kütlesi ve hacmi olan varlık. Oysa maddenin geniş anlamı, materyalist felsefedeki anlamıdır. Gözlemlediğmiz, deney yaptığımız ya da rasyonel olarak akıl yürütebildiğimiz her şey maddedir. Tüm atomaltı parçacıklar, fotonlar, kütleçekim alanları, kuantum dalga paketleri hep madde kavramı içinde yer alır. Enerji de maddenin kendini dışavuruş biçimidir ve maddeden ayrı düşünülemez. Madde doğadır, maddde kozmostur, madde "varlık" olgusunun bütünüdür. Sonsuz bir cisim, sonsuz bir nesne, sonsuz bir varlık olamaz demiştim. Sonsuz bir varlığı tanımlayamayız, Ezeli, ebedi ve sınırları olmayan bir varlığın somut bir gerçekliği yoktur ve olamaz.Her varlığın başlangıcı ve bitişi vardır. Her varlığın bir sınırı vardır. Bir bitişten sonra yeni bir başlangıç gelir. Bu da bizi devinim ve süreklilik kavramlarına götürür. İşte bu sonsuzluk kavramıdır. Madde ezeli ve ebedi dediğimiz anda bu kavramı anlatmış oluruz. Devinim ve süreklilik kavramını anlarız. Saygılar.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.