-
İçerik Sayısı
995 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
KesKiNkAleM tarafından postalanan herşey
-
BAYAN ve ERKEK dost olabılırler mi?
KesKiNkAleM şurada cevap verdi: afilli başlık Aşk - Sevgi - Mutluluk - Güzellik
bu duygularımız karşılıklı ama ne yazık ki ben seviye olarak o kadar basitleşemiyorum. insanlara hakaret etmek için fırsat kollamıyorum. mr. ortaçağ karanlığı. -
Tayyip Neden Cumhurbaşkanı Olmamalı?
KesKiNkAleM şurada cevap verdi: Tengeriin boşig başlık Güncel Konular
bakın işte bu yazınızın bir kaç noktasında haklılık payınız var. Baykal iyi bir lider değil yani en azından fırsatları değerlendiremiyor. zaten Chp içinde sıkıntı yaratan da budur. ama ama. bir Akp ve lideri gibi adı yolsuzluğa, skandala, tarikat ilişkilerine, mafyaya, irticai faliyete, yeşil devrimciliğe, tarikat liderlerinin eteğini öpmeye, ayrılıkçılığa, diktacılığa, insanların inançlarını sömürmeye, dini çıkara alet etmeye karışmamıştır. daha nicelerine. son olarak kendimi ifade ettim ben inancımı putlaştırmıyorum ve kimsenin himayesine teslim etmiyorum. inandığımı inandığım şekliyle aklımda ve kalbimde yaşıyorum. cennet anahtarı ya da tapusuna kanmıyorum ve inancımı bu şahısların temsil ettiğine asla inanmıyorum. -
BAYAN ve ERKEK dost olabılırler mi?
KesKiNkAleM şurada cevap verdi: afilli başlık Aşk - Sevgi - Mutluluk - Güzellik
pes doğrusu insan bu kadar kabalaşabilir aslında başka kelime ile ifade etmek gerekir ama malum. sen kendi ***** ********** ve uygulamanla yaşamaya devam et. o ifade ettiğin kelimeleri ballandıra ballandıra anlattığına eminim. yani beraber olduğun kadınları ve onlarla yaşadıklarını anlatmaktan hoşlanırsın. ya işte böyle kişi kendi gibi bilir işi. o yüzden bütün bu saldırgan tavrın bütün erkeklerinde senin gibi olduğunu sanıyorsun ondan karına güvenmiyorsun ondan dostuna güvenmiyorsun kendine bile güvenemezsin. ayıptır ya bu kadar olmaz. -
hangi dayatma? gerçekten böyle anladığınızı sanmıyorum. sizin başka bir probleminiz var. uymak zorundadır diyen oldumu sayın bilimselci? bunu siz uyduruyorsunuz. inançlarını ve fikirlerini bir tartışma arenasında ifade edenlere empozeci diyorsanız, bunu en başta siz yapıyorsunuz. bilimsel görüş adı altında kendi kişisel fikrinizi dayatıyorsunuz. oysa bilim tarafsız ve objektiftir. bilimsel görüşte öyledir. demokratik bir ortamda ve sanal meydanda isteyen istediği fikri özgürce söyler. yoksa sizi rahatsız eden bu özgürlük müdür? diktacılık mı yapmak istiyorsunuz?
-
Tayyip Neden Cumhurbaşkanı Olmamalı?
KesKiNkAleM şurada cevap verdi: Tengeriin boşig başlık Güncel Konular
bunu tahmin etmek zor değil. peki neden Chp altarnatif olamaz? siyasi görüşünüze ters olduğundan değil mi? yani tüzük bakımından. Atatürk ilkelerini benimsemiş olması sizin Chp'ye oy vermemenize yeterlidir. bakın nasıl çözülüyorsunuz din ve dindara daha fazla özgürlük getirmediler. yani sizin beklediğiniz ölçüde. neden acaba? Akp'nin başörtüsü ya da dinin samimi muhatabbları ile işi olmaz bunu onlardan beklemek zaten abes. onlar başörtüsünü ve dini araç olarak kullanırlar. işte siyasal islamdan kastım budur. kim İslamı siyasi amacı için kullanıyorsa o müslüman bile değildir. Din yapı olarak buna karşıdır. kimin kirli çamaşırı varsa ortaya çıkması temennimizdir. ama mevcut hükümetin çamaşırlarını temizlemekten sıra ötekilere zor gelir. yani bu zaman alır. bekleyelim görelim. bu arada sizde kendinize ve görüşünüze alternatif bir parti bulursunuz belki. daha fazla İslam adı altında bambaşka dayatmalar. Allah'a şükürler olsun ki inancımızı kimsenin himayesine terk etmiyor ve kimseden herhangi bir yaptırım beklemiyoruz samimiyet ve dürüstlük ilkesi olanlarla yoldaşız. inanç bizim kalbimizde olandır. putlaştırmadığımız. -
üstelik kızlardan imam ya da hatip olmayacakken Erbakan efendinin üstün yeteneği ile kızlarıda imam/hatipli yaptılar. bu bir meslek lisesi ve o mesleği hiç bir zaman uygulayamayacak olan çocuklar sırf ebeveynlerinin talebi doğrultusunda bu okullara gönderiliyor. oysa kızların yapacağı meslekler ve bunların okulları mevcut. amaç kızlara meslek edindirmek değil amaç başka.
-
Yabancı sermaye Türkiye’ye zarar veriyor TUSİAD; TESEV, İKV gibi kuruluşlar, bunların başkanları ya da sözcüleri, kapıkulu iktisatçılar ve İri Medya, Türk Ulusu’na yalan söylüyor; iki alanda korkunç bir propaganda, yoğun bir beyin yıkama faaliyeti sürdürüyorlar: Biri Avrupa Birliği, öbürü yabancı sermaye. Propaganda şöyle yapılıyor: Türkiye’nin, Avrupa Birliği’nden başka alternatifi yoktur. Ekonomik kalkınma ancak yabancı sermaye ile sağlanabilir. Bu ikisi gerçekleşmezse Türkiye biter. Oysa gerçek bu değildir. İktisat tarihi gösteriyor ki bir ülke önce kendine, kendi kaynaklarına güvenmelidir. Yabancı sermaye, içinde bulunduğumuz koşullarda, Türkiye için büyük bir tehlike oluşturur. Yabancı sermaye girişi; ondan çok daha güçlü ve dinamik bir ulusal yatırım eğilimi olmadıkça, ülke üzerinde bir “ekonomik işgal” etkisi yaratır. Bu işgalin yoğun etkisi nedeniyle yabancı sermayenin verdiği zararlar, sağlayacağı faydalardan çok daha fazla olacaktır. Bazıları şu karşı kanıtı ileri sürüyor: Global bir dünyada yaşıyoruz. İşadamlarımızın başka ülkelerde şirket satın almaları ne kadar makul ise, yabancıların da Türkiye’de şirket almaları o kadar makul sayılmalıdır. Onlara yanıtım kısadır: Eğer bir tilki bir kümese girerse, boğazlanan tavuktur. Eğer tavuk tilkinin inine girerse, boğazlanan yine tavuktur. Yabancı sermayenin “yararları” gerçek midir? A ) Yabancı sermaye yandaşları yabancı sermayeyi savunurken, -Batı’nın kendi çıkarlarına göre kurduğu- uluslararası iktisat teorisinden kanıtlar sunarlar. Buna göre “Yabancı sermayenin, ev sahibi ülkeye sağladığı ekonomik yararlar” şunlardır: -Yabancı sermaye ev sahibi ülkenin toplam tasarruf oranını yükseltir. Sermaye açığını kapatır. Yatırım oranını ve üretim kapasitesini artırır. -Ülkeye ileri teknoloji ve işletmecilik bilgisi getirir. -İthal ikamesi ve ihracatı artırma etkileriyle, dış açığı azaltır. -Yurt içi rekabeti artırır, tekelciliği kırar. -İşsizlik sorunun çözümüne katkıda bulunur. -Sağladığı kârlar yoluyla, vergi gelirini artırır. Ancak hemen şu hususu vurgulamamız gerekir: Yabancı sermayenin yukarda saydığım faydaları garanti değildir. Çünkü bunlar Batının kendi çıkarları zemininde oluşturduğu bir bilimin, teorik gerçekleridir. Soyut teorik modeller çerçevesinde geçerlidirler. Bilindiği gibi, her teori zihinsel bir kurgudur. Önemli ölçüde varsayımlara dayanır. Varsayımlar ise, teoriyi realiteden uzaklaştırır. Dolayısiyle o modellerde Türkiye gibi henüz sanayileşememiş bir ülkenin gerçeklerinden zerresi yoktur. B ) Yabancı sermayenin yukarda saydığımız faydalarından hemen hiçbiri Türkiye’de gerçekleşmemiştir. İddiamın ilk kanıtı, AKP hükümetinin devlet bakanı ve başbakan yardımcısı Abdüllatif Şener’in, bir itiraf niteliğinde olan açıklamasıdır. Aynı zamanda deneyimli bir maliyeci ve öğretim üyesi olan Abdüllatif Şener Temmuz 2005’de şu görüşü beyan etmiştir: Yabancı sermaye grossmarket - perakende, elektrik üretim- dağıtımı, bankacılık, telekom-iletişim gibi “gelirin yurtiçinde yaratıldığı” dört sektörde yoğunlaşma eğilimi içindedir. Bu sektörlerin ortak özelliği, yaratılan gelirin ya da tasarrufların yurtiçinde yaratılıyor olmasıdır. Ne bankacılık, ne enerji, ne de söz konusu ettiğimiz diğer sektörlerde dış âlemden sağlanan ihracat geliri yoktur. Teknoloji ve sabit sermaye transferi de söz konusu değildir. Yapı değişmezse yabancılar yurtiçinde üretilen gelir ya da tasarrufu kendi merkezlerine aktaracaktır. Bu durumda cari açık ilelebet kapatılamaz. Yabancı sermaye-kriz ilişkisine dair görüşlerimi hükümet dahil her zeminde dile getiriyorum. Arjantin’de yaşanan ekonomik krizler de bu yolla ortaya çıktı. Şimdiden uyarıyorum. Yabancı sermayeye yasal sınır gerekiyor. Kimse tehlikenin farkında değil” Yabancı sermaye yatırımının üçte birini kâr olarak götürdü.AKP’li bakanın öncelikle vurguladığı, yabancı sermayenin sektörel yoğunlaşmasına somut örnekler verelim: - Dünyanın üçüncü büyük perakendecisi konumundaki Fransız Carrefour; Fiba Holding’in iştirakleri arasında yer alan, Türkiye’nin en büyük üçüncü süpermarket zinciri Gima ve Endi’yi 132.5 milyon dolara satın aldı. - Çukurova Holding’in Türkcell’deki yüzde 52 hissesi TeliaSonera’ya satılıyor. - Lübnan ve İtalyan bağlantılı Oger Telekom, Türk Telekom’u satın aldı. - Demirbank finansal ayak oyunlarıyla yok pahasına ulus-ötesi dev HSBC’ye teslim edildi. - Kriz döneminde, Sitebank, Nova Bank’a, Koçbank UniCredito’ya satıldı. - Türkiye Ekonomi Bankası’nın (TEB) yüzde 50 hissesi, BNP Paribas’a satıldı. - Yapı Kredi Bankası’nın yüzde 57.4 hissesi Koç ve İtalyan Unicredito’ya satıldı. - Türkiye’nin yedinci büyük özel bankası Dışbank’ın yüzde 89.3 oranındaki hissesi Hollanda-Belçika kökenli Fortis Bank’a devredildi. Fortis Bank kaptığı aslan payı ile yetinmedi ve kalan yüzde 10.66 oranındaki hisse için çağrıda bulunmak üzere Sermaye Piyasası Kurulu’na başvurdu. - Hollanda’nın önde gelen bankalarından Rabobank, Şekerbank’ın yüzde 51’lik hissesini alma yolunda. - Denizbank, Finansbank ve Garanti Bankası için satış görüşmeleri sürüyor. - Adamlar doymak bilmiyor, TEB’in yüzde 50’sine ortak olan BNP Paribas Yönetim Kurulu Başkanı Michel Pebereau konuşuyor: Başka bankaya da bakarız. 2007 yılına kadar 7 milyar Avro’dan fazla satın alma bütçemiz var. Türkiye’de yeni banka satın alma konusundaki fırsatları değerlendireceğiz.
-
ŞU AB DEDİKLERİ AB’nin Türkiye’yi imtiyazlı ortaklık sürecine çekmesinin başlangıcı 6 Mart 1995 tarihli Gümrük Birliği anlaşmasıdır. Taraflar arasındaki sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerinin serbest dolaşımını sağlayan gümrük birliği sürecinde Türkiye, mevzuatını AB’nin gümrük ve ticaret politikalarının da dahil olduğu kapsamlı bir alanda uyumlaştırma yükümlülüğü üstlenmiştir.diğer bir ifadeyle AB ile imzaladığımız Gümrük Birliği; gümrük vergilerinin miktar kısıtlamalarının kaldırılmasını ve üçüncü ülkelere ilişkin gümrük tarifesinin uyumlaştırılmasını ifade eden geleneksel anlamdaki gümrük birliği ilişkisinden çok daha ileri bir bütünleşme çerçevesi belirlemiş ve bu tip bir ilişkinin ötesinde yükümlülükler getirmiştir. Bu dönemdeki Türkiye-AB ilişkilerinde ‘Türkiye ile AB’ye alınma oyunu oynanırken, ülke AB’nin etkin denetimi altına sokulmaktadır.’ Örneğin Tunus ve Fas açık, belirli bir statü içinde ve karşılıklı ticari imtiyazlara dayalı olarak çalışmaktadırlar. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde ise tamamen farklı bir yöntem ve uygulama söz konusudur. Yöntem olarak Türkiye AB’nin aday ülkesi konumundadır. Göz önünde sanki üye yapılacakmış gibi biçimsel öğeler işletilmektedir. İşin özünde ise Türkiye AB ilişkilerinde fiilen üyelik konumundan uzaklaştırılmaktadır. AB kurumlarına tek yanlı bağımlı hale getirilmekteyiz. İşte bu süreç 1995 Gümrük Anlaşmasıyla fiilen yürürlüğe konmuştur. Gümrük Birliği şimdiye kadar AB adaylık sürecindeki herhangi bir ülke ile imzalanmamıştır; çünkü hiçbir ülke AB’ye imtiyaz verebilecek bir durumla karşılaşmamıştır. Bu Türkiye’nin AB üyeliğinin diğerlerinden çok daha farklı olacağının bir göstergesidir. Gümrük Birliği ile Türkiye’nin iktisadi mekanizmaları AB’ye, IMF’e ve uluslar arası dev şirketlere bağımlı hala getirilmiş; kendi askeri, siyasi, kültürel gücünün oluşumuna engel olunmuştur. Türkiye 17 Aralık 2004 tarihli müzakere süreci belgesi ile diğer adaylardan tamamen ayrılarak apayrı bir rayın üzerine oturtuldu. Bu belgede müzakereler yolu ile özel statüye götürme öğeleri adları tek tek sayılarak ortaya kondu. Örneğin bu belgedeki; ‘Komisyon, uygun gördüğü hallerde, kişisel serbest dolaşımı, yapısal politikalar yada tarım gibi alanlarda müzakere çerçevesi önüne koyacaktır.’ ‘Sonuçları önceden garanti edilemeyen müzakereler açık uçludur.’ gibi ifadeler, imtiyazlı ortaklık önerisinin somut biçimidir. Başka bir kanıt ise, 6 Ekim 2004 tarihli Tavsiye Belgesindeki ‘Müzakerelerin ve müteakip onay sürecinin sonucu ne olursa olsun AB ve Türkiye arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin her zaman AB yapılarına tam anlamıyla bağlanmasını temin etmelidir’ hükmüdür. 1 Mayıs 2004’te AB’ye 10 yeni ülke daha üye olmuştur. Bu üyeler arasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de vardır. Türkiye, Ankara Anlaşması’nın yeni AB üyelerini de kapsayacak şekilde genişletilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı aldı. Kararda Kıbrıs kapsam dışı bırakıldı. Eylül 2004’te AB’nin tepkisi üzerine Kıbrıs eklendi ancak ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak adlandırılmadı. Aralık 2004’te ise AB Brüksel Zirvesinde Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterli ölçüde karşıladığına ve katılım müzakerelerinin başlayabileceğine karar verdi. Ancak Ankara Anlaşması’nın yeni üyelerine teşmilini içeren bir ek protokol imzalanması şartı getirildi. Türkiye, Gümrük Birliği’nin aralarında Kıbrıs’ın da bulunduğu on yeni üyeye genişletilmesin öngören ek protokolu imzaladı. Ancak bu imzanın GKRY’yi ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşru temsilcisi olarak tanımak’ anlamına gelmediğini belirten bir deklarasyon yayınladı. Yani ‘tanıyoruz ama biraz’ gibi bir çözüm üretebildi AKP iktidarı. Nasıl olabilir ki biraz tanımak; bal gibi meşruluğunu kabul ettik. Yani varan bir Kıbrıs göz göre göre elimizden uçtu gitti. Artık bu ihaneti temizlemek imkansızdır. Çünkü uluslar arası hukukun kaynakları anlaşmalardır. Dolayısıyla AKP iktidarının karşı deklarasyonu iç siyasetinin bir parçasıdır ve uluslar arası mekanizmada bir tezahür bulamayacaktır maalesef.. başka deyişle siyasal iktidarın bütün faaliyetlerinde olduğu gibi ülkeyi emperyalizmin insiyatifine bıraktığının resmi belgesidir. Türkiye Gümrük Birliği yolu ile yalnız Atina’nın değil Rumlarında ‘kedi fare oyunu’ oynayacakları düzene girmiştir. Yok Rumları biraz tanıyoruz yok limanlara sokmayacağız ifadeleri kara mizah olarak tarihe geçecek beyanlardır. Siz uluslar arası anlaşmalardan doğan haklarınızı kullanmayacaksınız, ben artık garantör ülke değilim dercesine Kıbrıs’a arkanızı döneceksiniz, işi Annan’a havale edeceksiniz, Annan da Brüksel’e havale ettim diyecek. Rumlar 1 Mayıs 2004’te AB’ye üye olurlarken, sonra bütün kozların AB’ye ve 25 ülkeye ayrı ayrı verildiği bir müzakere sürecine evet denilmiştir. Rumlar dahil bütün ülkelri tanımış olarak karşımıza oturttuk. Ondan sonrada ‘Rumları tanıyorum ama biraz’… vs. Bu işin birazı falan olmadığı şu gerçeklerden anlaşılabilir: -Kıbrıs artık elden gitti -6 Mart 1995’te başlayan, Erol Manisalı’nın deyimiyle ‘sessiz darbe’ 17 Aralık 2004’te ne boyutlara ulaştı. 17 Aralık belgesi, normal koşullarda bir müzakere süreci ve yöntemi belirlememekte üyelik görüşmeleri kandırmacası ile özel statüyü ‘geri dönülmeyecek son istasyon’ durumuna getirmektedir. Zaten 1995’ten itibaren Türkiye AB’ye tek yanlı bağlanma süreci içine sokuldu. 17 Aralık Belgesi bu çizginin derinleşerek sürmesine ve bağlanmanın her alanda yaygınlaşmasına yol açacaktır. Güneydoğu Anadolu, Kıbrıs, Ege, Fener, sözde Ermeni soykırımı ile de ‘bağlanmanın tarihsel bedelleri’ Türkiye’ye ödettirilmek istenmektedir. Özel statü ile sadece ticari ve iktisadi bir bağlılık değil, sonu yumuşatılmış Serv’e kadar gidecek açık bir müzakere süreci konmuştur. 29 Kasım 2006’daki Türkiye toplantısının daha ilk faslında GKRY’nin keyfi engellemeleri yüzünden gece geç saatlere kalması, müzakere sürecinin geleceği hakkında bilgi vermektedir. Nitekim bunun ardından tarama süreci ve diğer teknik hazırlıklar tamamlanmadan birçok faslın, alan ve limanların açılmasını gerekçe göstererek Rum kesiminin adını açıkça koymadığı vetosu nedeniyle müzakerelere açılması mümkün olmadı. AB Komisyonu 29 Kasım 2006’da üye devletlere sunduğu önerilerde Gümrük Birliği ile ilgili 8 fasılda müzakerelerin dondurulmasını ve limanlar acılana dek kalan fasılların kapatılmamasını istedi, AB zirvesinde onaylandı. 29 Kasım tarihli AB raporunda ‘Türkiye’nin limanlarını Rum gemilerine açması talep edilmiş ve Kıbrıs(Rum Kesimi) dahil, tüm AB üyelerinin tanınması müzakere sürecinin zorunlu parçasıdır denilmiştir. İŞTE AB YOLCULUMUZDA SON NOKTA.. Süleyman Çelikbaş (2007)
-
Orta Asya menşe'li bir bayram. Gel görki 'doğuya ait' olan ne varsa ittirmişiz elimizin tersiyle. Varsa yoksa batı. Utanır olmuşuz doğululuğumuzdan.. Ve biz yitirince, 'doğulu' olduğunu inkâr etmeyen bir millet sahiplenmiş. bu günü; bu tabiatın bayram ettiği Yaratan'ın 'hay' isminin tecelli ettiği bahar ayını kutlayamaz olmuşuz. Çok değil, 10-15 sene öncesine kadar yanıbaşımızdaki Kürt Mahallesi'nin çocuklarıyla beraber kutlardık lastik yakıp üzerinden atlayarak.. Ya biz sahiden dışa kapalı mutlu çocuklardık o zaman ya da bu mesele bu kadar siyasete âlet edilmiyordu.. Siyâset'in çocuk oyunları üzerinde de hakkı var... NEVRUZ NEDİR ? Türkler tarafından çok eski tarihlerden itibaren kutlanan ve genelde Yeni Gün olarak adlandırılan Nevruz, Osmanlılarda da bahar bayramı ve yeni yılın başlangıcı olarak kutlanmıştır. Zira 21 Mart gece ile gündüzün eşit olduğu ve bundan sonra gündüzün uzayacağı gün dönümüdür. Bu anda bahar başlar ve 92 gün 20 saat, 4 dakika ve 27 saniye sürer ve yaza ulaşır. Nevruz, baharın ilk günü ve yıl başıdır. Takvimler hep Mart'tan başlar. Bu sebeple bu gün miladi takvim uygulansa dahi Osmanlılarda malî yıl başlangıcı Nevruz olarak alınmıştır ve hemen bütün kanunnâmelerde verginin ilk taksidinin toplandığı andır. Bu durum Cumhuriyet döneminde de 1980'li yıllara kadar malî yılbaşı olarak devam etmiştir. Dünyanın en doğru takvimlerinden olan ve Sultan Melikşah zamanında hazırlanmasından dolayı, unun lâkabı Celâlüddevle'den dolayı Celâli Takvimi denilen takvimin başlangıç günü de Greenwich zamanına göre 21 Mart (15 Mart 1079) olarak alınmıştır (hicrî 9 Ramazan 471 Cuma). Bu tarih Osmanlılarda "Nevruz-ı Sultanî" veya sadece "Nevruz" olarak adlandırılmış ve kanunnâmelerde: "... resmin nısfı nevruz-ı sultanî'de ve nısf-ı aharı son güz ayının evvelinde alına" hükmüyle verginin ilk taksidinin alındığı zaman olmuştur. Bu şekil Osmanlı devletinin hemen bütün sancak kanunnâmelerinde görülür. Bu kanunnâmelerde Nevruz, "mevsim-i evvel bahar nevruz" şeklinde belirtilmiştir. Bugün Anadolu'nun bazı yörelerinde Nevruz-ı Sultanî Mart 9'u olarak bilinir. Osmanlılar tarafından Nevruz-ı mübârek olarak da adlandırılan Nevruz, sayılı günlerden biri olarak kutlanmış, güneşin Koç (=Hamel) burcuna girdiği ilkbahar ılınımı anına Nevruz denilmiştir. Yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilen bu günde eğlenceler tertib edilir, sarayda olduğu gibi halk arasında da eczahanelerde yapılan ve Nevruziye denilen macun rağbet görür, en azından bunu elde edemeyenler tarafından tatlı yenirdi. Bu macundan yemenin kuvvet ve şifa verici bir tesiri ve kendi usul ve an'anelerine göre bunları kaynatıp suyunu içerler ve yüzlerini yıkarlardı. Saray haricinde Nevruz'dan birkaç gün önce eczacılar, kulplu küçük çay bardaklarına veya fincanlara, terkibi kendilerince bilinen bir macun doldurup, tanıdığı müşterilerine ve mahallenin kibar ve zenginlerine gönderirlerdi. Bu hediyeleri alanlar, buna karşılık çoğunlukla bir gümüş Mecidî bahşiş verirler ve eczacı çıraklarını sevindirirlerdi. Eczacıdan gelen Nevruziye ve yedi sin (=heft sin), yani arapçadaki sin harfiyle başlayan süt, simit, sukker, sa'lep, sirke (sir), soğan, semek (balık) veya sefercil (ayva) bir tepsiye konulup evin efendisi önüne getirilir, evde mevcut olanlar da tepsinin etrafına iki diz üstünde otururlardı. Evin efendisi herkesin önünde bu malzemelerden birer fincan veya tabak ile herkese dağıtır ve gün dönümü saati geldiği vakit, buyurun hitabıyla önce macundan, sonra diğerlerinden birlikte alınır, evin efendisi senenin saadetle geçmesi için uzunca bir dua yapar, eller öpülür ve merasim sona ererdi. Macun yenir yenmez üstüne su, gül veya limon şerbeti içilmesi âdettendi. Her sene yılbaşı olan Nevruz'da veziriâzamla vezirler, eyâlet valileri ve belirli bazı devlet adamları tarafından padişahlara Hediyye-i Nevruziye adıyla donanmış atlar, murassa silahlar, pahalı kumaşlar vesâir hediyeler verilirdi. Peki Farsça “Yenigün”anlamına gelen bu özel gün dünya da nerelerde kutlanmakta. Azebeycan’da Novruz, Kazakistan’da Novrız, Kırgızistan’da Nooruz, Kırım Türklerinde Navrez, Batı Trakya Türklerinde Mevris olarak kullanılır. Selçuklu ve Osmanlı'da milli bayram olarak kutlanan Nevruz, Nevruziye adlı şiirlere ve şenliklerle ziyafet verilerek kutlanırdı. Alevi ve Bektaşiler arasında da kutlanan Nevruz'da özel ayinler yapılırdı, yine Zerdüştler ve Yezidiler'de 21 Mart'ı bayram olarak kabul etmişlerdi. Bugün Türkiye’'de bir gelenek, Türk Cumhuriyetleri'nde ise resmi bayram olarak kutlanır. Baharın gelişini, doğanın uyanışını temsil eder. Yani ne demek baharın gelişi adı üzerinde "Bahar"... Sıcak,güzellik,tazelik doğallık... Ee peki ne gerek var o zaman "Yenigün" de kavga etmeye. Biz çocukken bahçesi olan evlerde Hıdrellez Kutlamaları yapılırdı. Ateş yakılır ateşten atlanılırdı. İnsanlar yılbaşı gibi yeni bir şeyler takdim ederlerdi sevdiklerine. Ben de şiir yazardım ,nedense içimde açan çiçek böcekler için herhalde. Aslında doğa her bahar uyanmakta ,kış uykusundan çıkmakta. Dallar filizlenmekte ve güneş her sabah aynı yönden doğmakta tüm ihtişamıyla .Sonra yağmur yağmakta toprağa bereket olsun,hasat olsun. Köylü sürsün,satsın karnı doysun .Alıcı alıp şehirlere sunsun. Şehirli alıp yemeğine katsın,beslensin. Şükretsin bu bereketli topraklar için. Hayat zincirleme bir dizi olaydan ibaret. Peki neden “yenigün”tazelik,baharlık,güzellik için yüzyıllardır uygulanmakta olan gelenekleri çarptırıyorlar. Çarptırıyorlarsa peki siz neden uyuyorsunuz ? alıntı
-
mevzumuz siyasal islam ve Avrupada yaygınlaşmak isteyende budur. Avrupa'da yaşayan diğer müslümanlarda aynı sıkıntıları yaşamaktalar. Ama Almanya'da yaşayan Türk asıllı müslümanlar sayıca daha fazla ve orada yaşananlar Türkiye'yi etkiliyor. sizde hiç bir şeye odaklanmamışsınız Akp'ye ve Siyasal İslama odaklandığınız kadar.
-
Tayyip Neden Cumhurbaşkanı Olmamalı?
KesKiNkAleM şurada cevap verdi: Tengeriin boşig başlık Güncel Konular
ayrıca RTE'nin geçmişten gelen söylemleri bu görüşlerde çok etkili. bu görüşlerde bir sakınca görmüş olsalardı şimdi böyle yorum yapmazlardı. Paralel düşünceler paralel idealler ve hedef. daha fazla laiklik daha fazla demokrasi ve Akp. hiç uyum göstermiyor. aksine kendi görüşlerini kabul ettirmek ve insanları buna zorlamak asıl amaçtır. nerde kaldı demokrasi. RTE önce kendi partisi içinde demokrat olsun ama olamaz bu fikir onların anlayışına aykırı. -
BAYAN ve ERKEK dost olabılırler mi?
KesKiNkAleM şurada cevap verdi: afilli başlık Aşk - Sevgi - Mutluluk - Güzellik
çok ilkel ve çok sığ bir düşünceye sahipsin arkadaş. sen ne dostluk kavramını biliyorsun ne eş ne sevgili. burada senin ve senin gibi düşünmeyenlerin görüşleri hakkında en ufak bir fikrin yok. bu duygu sana çok uzak. eşini kıskanmak onu sana daha mı çok bağlar? sen eşinin bütün duygularına yetebilecek misin? şimdi sen bunu da yanlış anlarsın ya istediğin gibi anla. dostun seninle hangi yolda ölüme gider? eşin bile gitmez. buna emin ol. dostluk yaşarken gereklidir bir savaş ortamında ise değiliz. ortaçağ zihniyeti ile insanları kendisinden farklı gören ve en temizi benim sanan arkadaşım bence kalp ayarınla bir oyna. aşk, seks, tutku başka bir şeydir. dost, arkadaş, sırdaş başka bir şey. sen bunları birbirine karıştırmışsın. -
Su an Seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz
KesKiNkAleM şurada cevap verdi: kursad18 başlık Politika Bilimi
- 87 cevap
-
- Seçim
- hangi parti
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
dayatma ve empoze bu şekilde yapılmaz değerli bilimselci. bu arena tartışma arenası kimse kimseyi zorlamıyor. o yazdığınız tehtitleri yapan dinin kendisidir. siz kulak tıkarsınız olur biter. topicin adı Din Nedir? yorum buna göre gelişmemiş. İslam hakkında yeterli bilgisi olan ya da diğer ilahi dinler hakkında. dinin uyarılarına kulak tıkayanları cezalandıracağını ifade ettiğini bilir. burada amaç ise bu değil. kimse size parmak sallamıyor.
-
Tayyip Neden Cumhurbaşkanı Olmamalı?
KesKiNkAleM şurada cevap verdi: Tengeriin boşig başlık Güncel Konular
ben Chp'yi öneririm ama sizin ilginizi çekmez. Mevcut sistemde Türkiye'nin gelecek 5 yılında siyasi bir rahatlamaya etken olacak parti Chp'dir. Akp'ye alternatif Chp'dir. mevcut laik uygulamanın neresi savunulmayacak onuda bi açıklasan? nasıl anlamışım hangi partiyi destekleyeceğini değil mi? kötünün iyisi Akp 5 yıldır uyguladığı politikalarla sizi mutlu etmiş anlaşılan. ama sizin adınıza üzgünüm Akp bir daha o çokluğu ve iktidarı rüyasında bile göremez. O yüzden Tayyip Erdoğan kendisini kurtarmak için Çankaya'ya talip. ve önümüzde ki seçimlerden sonra Akp gidince onların bütün bu zaman zarfında nelerin altına imza attığını göreceksiniz. belki çoğu (temennimiz bu) yargılanacak. o zaman da bu kirliliği destekleyecek misin? yolsuzluk ve tarikat, mafya ilişkileri, hatta imzalanan gizli anlaşmalar ortaya çıktığında bugünlerde sizi uyarmış olduğumuzu hatırlarsınız umuyorum. -
çok sayın bilimselci izninizle araya girmek istiyorum. empoze fikir dayatmaktır ve sizde bunu yapıyorsunuz. insanları katagorilere ayıran ve sen şöyle düşünüyorsan böylesin! diyerek kendi fikirlerinizi kabul ettirmeye çalışan bizzat sizsiniz. sevgili sardunyam size elinden geldiğince açıklamaya çalışmış ama siz özellikle anlamamazlıktan gelmişsiniz. umarım amaç konunun sahasını daraltmak değildir. çünkü başlık ve içerik sağlam olmuş. gelişmesinin de sağlam olması için meselenin kişiler arası çekişmeden çıkması gerekir. ancak gördüğüm kadarı ile siz kendi fikrini savunan ama sizin fikrinizle çelişenlere empozeci diyorsunuz. bu sizin kendiniz için ifade ettiğiniz aydın tabiri ile çelişiyor.
-
sevgili taurusmutis görüşlerine katıldığımı belirtmek istiyorum.
-
-
Avrupada uygulanan İslam İslam'mıdır? Masum vatandaşlardan bağış ve faizsiz kazanç adı altında toplanan paralarla kimlerin Türkiye aleyhine propaganda yaptığını görmedin mi arkadaş? Ellerinde yeşil bayraklar Kemalistliğe ve Mustafa Kemal'e ölüm naraları atanlar mı müslüman? Düne kadar Avrupa Hizbullah'a da destek veriyordu, pkk'ya da hala veriyor. Bu onları demokrat ya da laik mi yapıyor yoksa dolaylı yoldan Türkiye'ye ve müslümanlara zarar vermek mi istiyorlar? Başörtüsü ile okullara gidebiliyordu müslüman hanımlar yavaş yavaş yasaklanıyor. bunu nedeni hiçte söylediğin gibi İslam'ın Avrupa'da yaygınlaşması değil. Aksine zamanında destek verdikleri bu konular ve şahıslar geri tepiyor. Çünkü orada uygulanmak istenen İslam'da Siyasal İslam. Yani Allah'ın adını kullananlar kirli emellerine bir kılıf arıyorlar. Türkiye'de ve Avrupa'da insanlar inançlarını rahatlıkla yaşamakta. Tek sorun başörtüsünü kullanan karanlık kafalar. başörtüsü siyasi simge olarak adlandırılmamış olsaydı bu sorunlar yaşanmazdı.
-
Tayyip Neden Cumhurbaşkanı Olmamalı?
KesKiNkAleM şurada cevap verdi: Tengeriin boşig başlık Güncel Konular
aslan34 Akp kötünün kötüsü demiş olsaydın bu doğru olurdu ama sen kötünün iyisidir demişsin. Altarnatifsizlik bir şans değildir. Altarnatifsizlik tekelciliktir. Akp bugün bu rahat politikasını tekelciliğinden yapıyor. Mecliste şimdilik çoğunluğa sahip olmaları yaptıkları icraatları haklı kılmaz. O koltuğa oturdukları gibi kalkacaklar. konular laiklik ve demokrasiyi aşamadığı için mi Akp'yi övüyorsunuz ne kadar ilginç sanki Akp laik ve demokratik sistemin yılmaz savunucusuymuş gibi. geçen seçimde Akp'ye oy vermemiş olmanız bu seçimde vermeyeceğinizi göstermiyor zaten asıl önemli olanda bu. önceki seçimde Akp'nin ne yapıp edeceği belli değildi ve altarnatifsizlik onlara oy kazandırdı. ama şimdi ne yaptıklarını ve yapacaklarını biliyoruz buna rağmen desteklemek bile bile ladestir. bu vebal ağır olur bunu yabana atmayın. size şaka gibi gelen ve görmezden geldiğiniz gerçekler birgün tokat gibi yüzünüze çarpar arkadaşım. biz ve bizim gibiler Askeri ve siyasileri eleştiri konusu yapmıyormuyuz? bu ne demek ben anlayamadım. -
büyücü olsan üstekini neye cevırırdın :)
KesKiNkAleM şurada cevap verdi: adose başlık Forum Oyunları
kelebeğe -
asfalt arkadaşıma yürekten katılıyorum
-
teşekkür ederim.
-
Nasıl da Geçiyor Seneler Nasıl da geçiyor seneler, nasıl, Hafta hafta, ay ay, fasıl fasıl. Selamsız sokağında başlıyor günler, Bize hiçbir şey ifade etmiyor dünler. Her zaman iş-güç, yoğunluk, telaş, Düşüncemiz derme-çatma ve salaş. Ivır-zıvır işler unutturmuş gayemizi, Yalnız düşünür olduk geçici payemizi. Dünyevî işlerde ciddiyet ve pürdikkat, Neslimiz ateş içinde, nerede rikkat? İnce eleyip sık dokuruz seçerken marulu, İlgimizi neden çekmez, imamın davulu? Hayalini kurarız binbir sarayın, köşkün, Nefis dediğin ahrete kör, dünyaya düşkün. Dikkatimizi çekmezken, şu muazzam kozmos, Korkutuyor bizi uzaydaki göktaşı, kaos-maos. En büyük tehlike iken hayattaki velvele, Neden korkumuz olmuş şu basit zelzele? Hayat geçer, gün gün, ay ay, sene sene, Dünyevi istekler, sırta yapışmış birer kene. Hepsi boş, şatafat, gösteriş ve debdebe, Hataya düşmüş isek, kurtarır bizi tevbe. İşin özü, boş işlerle geçiyor bir koca yıl, Mesajım çok açık, "uykudan haydi ayıl!" Seni kırmak istemem, bunları derken, Haydi, kendine gel, daha vakit varken.