monark88 tarafından postalanan herşey
-
NE HZ. MUHAMMED, NE HZ. İSA VE NEDE HZ. MUSA VEYA BİLMEM KİM... (Dinler aynı Allah’a yönelmiş ayrı yollardır. Aynı Allah’ a ulaşacağımıza göre ayr.)
üstad önce burada bir özeleştiri yapmamız lazım. bugün Atatürke en çok zarar verenler ya da Atatürkten bu milleti uzaklaştıranların başında ben Atatürkçüyüm diyenler gelmektedir. (ayrıca bu konu Atatürkçü Düşünce Derneği'nin genel kurul kongresinde dile getirilmiştir). ben Atatürk hakkında dindar bir insan diye düşünüyorum. ve din konusunda yaptığı yenilikleri yüzde yüz destekiyorum. özellikle tekke ve zaviyeleri kapatması bizleri hurafelerden kurtarmıştır. ama şimdi bazı kendini Atatürkçü olarak tanıtanlar sankş Atatürkü din düşmanıymış gibi lanse ettiriyolar. ayrıca bugün cemaatler şunlar bunlar da İslama en büyük darbeyi vuranlar arasındadırlar. çünkü Kuranı Kerimi birinci rehber olarak değil de onun bunun sözlerini kendilerine rehber olarak alıyolar. Kuranın hiçbir yerinde insan öldürme ya da adaletsizlik yoktur. AMA şunu da açıkça belirtmek gerekir. başlıkta aynı tanrı diye bir ibare var. oraya katılmıyorum. çünkü bizim inandığımız Tanrı anlayuşı ile diğer dinlere mensup olan Tanrı anlayışı farklıdır. Onlar tanrılarını birkaç gruba ayırıyolar ya da peygamberlerini Tanrılarından güçlü görüyolar. dünyada barışın tam olarak sağlanması için Gerçek dinin kurallarının hakim olması gerekir. Bunu Osmanlı, Emevi, Selçuklu, Eyyubi vs .. gibi devletler çok iyi yapmışlar ve dünya ya da en azından Müslüman dünyası aradığı refah seviyesine ulaşmıştır.. selam ve saygılar..
-
"KIYAMET GÜNÜ"
evet yalnız olmayacaksınız.başta o avatarını koyduğun kişi ondan sonra, bu$h, şaron felan ama çok sıcak ve ateşli bir ortam olacak.sabret yakında görecen:) Yüce Allah herşeyi bilendir... bak kardeş seni Allah'a kulluk etmeye çağırıyorum. seni bir damla spermden Yaratan Yüce Allah bu hale getirebiliyorsa seni tekrar dirltecek ve hesaba çekecek. Pişman olmadan önce Allah'ın sana vermiş olduğu aklı kullan ve sonsuz bir mutluluk için çabala. Allah herşeyi hakkıyla bilendir. O Aziz Hakimdir....
-
GENÇLİKTE YAŞANAN DEJENERASYON VE ÇÖZÜMÜ
evet sayın üstadım katılıyorum sana. eğer bu Darwinist (evrimci) akımlar gençlerin beyninden silinir ya da gençlere aşılanmazsa ve de Kuran ahlakı öğretilirse gençlerde yaşanan problemler çözüm bulacaktır. Kutlarım seni...
-
EVRİMCİLERİN 'MASKESİ DÜŞTÜ'
New Scientist dergisinin 3 Haziran 2006 tarihli sayısında, Debora Mackenzie imzalı, "Kafatasına Yüz Yerleştirmek" başlıklı bir makale yayınlandı. Makalede, kafataslarından yola çıkılarak yapılan rekonstrüksiyonların güvenilmezliği konu edilmekteydi. Alman polisinin yaptığı bir araştırmadan yola çıkılarak hazırlanan bu makale, evrimcilerin insanın hayali evrimi konusundaki propagandalarının önemli bir bölümünü teşkil eden "rekonstrüksiyonların" bilimsel açıdan geçersizliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bir kafatası için 21 araştırmacıdan 21 ayrı yüz Söz konusu makalede aktarıldığına göre, 2003 yılının Ocak ayında Alman polisi, Hannover'in kuzeyinde Celle bölgesindeki bir ormanda bir kafatası buldu. Kafatasının sahibinin erkek olduğu, öldüğünde 56 yaşlarında olduğu tespit edilebildi. Ne var ki, bulunduktan iki yıl geçmesine rağmen kafatasının kimliği hala tespit edilememişti. Tam da bu dönemde, Almanya'da bir konferans düzenleniyordu. Konferansın davetlileri, sadece kafatasına dayanarak bir insanın yüzünü belirleme konusunda uzman olan adli sanat uzmanlarıydı. Polis, bu imkanı değerlendirmek istedi ve Celle kafatasının sahibini tespit edebilmek için bu konferansa katılan araştırmacıların yardımını istedi. Tam 21 araştırmacı bu talebe olumlu cevap verdi ve kafatasının rekonstrüksiyonunu ortaya çıkarmak için çalışmaya başladı. Sözkonusu çalışmaların sonuçları, üç yıl kadar sonra Belçika'nın Leuven şehrinde düzenlenen "Yumuşak Yüz Kısımlarının Tekrar İnşası" konulu uluslararası konferansta sunuldu.Ne var ki, 2006 yılının Mayıs ayında yayınlanan bu sonuçlar hiç de polisin beklediği gibi değildi. 21 araştırmacının elde ettiği 21 yüz, birbirinden tamamen farklıydı. (Bkz. Resim 1). Dolayısıyla Celle kafatasının kimliği belirlenemedi. Celle kafatası üzerinde sürdürülen çalışmalar, bu alanda uzman 21 araştırmacının birlikte yürüttüğü, en ileri teknik ve teknolojilerin kullanıldığı çalışmalardır. Kafatasının kemikleri eksiksiz olmasına, konunun uzmanlarınca en ileri imkanlar kullanılarak çalışılmasına rağmen ortaya birbirinden farklı 21 yüz rekonstrüksiyonu çıkarması, kafataslarından yola çıkılarak tasarlanan yüzlerin, gerçekleri yansıtmadığının en açık delillerindendir, Bu yüzler objektif bilimsel kriterlere değil, yüzleri tekrar inşa eden sanatçıların sezgilerine ve hayal güçlerine dayanılarak elde edilmektedir. Nitekim New Scientist dergisinde bu sonuçlar üzerine rekonstrüksiyon tekniği için şu yorum yapılmaktadır: "Her ne kadar zor vakalar için yüz rekonstrüksiyonları yaygın olarak kullanılsa da, bu günümüze dek bu teknik için yapılmış en geniş çaplı deneydi. Bu deney açık olarak göstermektedir ki, bu alan bilimden çok bir sanat olarak kalmaktadır. İngiltere'de Dundee Üniversitesi'nden adli antropolog Caroline Wilkinson, bu değişmeli diyor ve "kurallarla çalışmalıyız sezgilerle değil" diye ekliyor." (vurgu bize ait) New Scientist'teki bu yazı aynı zamanda evrimci propaganda hakkında önemli bir ikaz oluşturmaktadır. Çünkü evrimciler, özellikle insanın evrimi propagandasında rekonstrüksiyonlardan yaygın olarak faydalanmaktadırlar. Bunu ise, rekonstrüksiyon bir yüzün bilimsel olarak doldurulamayan boşluklarını kendi önyargılarıyla doldurarak yapmaktadırlar. Bilimin boşluklarına evrimci önyargılar New Scientist yazısının kapanış satırlarında, kafatası kemikleriyle yüz dokusu arasında bilimsel olarak güvenilir bir ilişki bulunmadığı belirtilmekte, örneğin kafatasının şeklinin üst dudağın şekli hakkında hiçbir öngörü sunmadığı ifade edilmektedir. İngiltere'deki Manchester Üniversitesi'nden Richard Neave bu gerçeği "[Rekonstrüksiyon bir] Yüzde, bilimin dolduramayacağı birçok boşluk vardır" sözleriyle yorumlamaktadır. İşte evrimci propaganda Neave'ın sözünü ettiği "bilimsel olarak doldurulamayan boşluklar"dan faydalanmakta, evrimci rekonstrüksiyon sanatçıları bu boşlukları kendi önyargılarıyla doldurmaktadırlar. Bir kafatasının kemikleri, ait olduğu canlının dudak ve kulak yapısı ya da bakışları hakkında hiçbir bilgi vermediği halde evrimci rekonstrüksiyon sanatçıları bunları yarı insan yarı maymun özellikte inşa etmektedirler. Bu konuda akla gelen çarpıcı bir örnek, rekonstrüksiyon sanatçısı John Gurche'nin, National Geographic dergisinde yayınlanan sözleridir. Gurche, maymun adam rekonstrüksiyonları evrimci yayınlarda sık sık yayınlanan bir sanatçıdır. National Geographic ise rekonstrüksiyona dayalı propagandaya dünyada belki de en yoğun şekilde başvuran evrimci yayındır. Gurche, National Geographic'in Mart 1996 sayısında yayınlanan bir makalede soyu tükenmiş bir maymunun yüz (Australopithecus afarensis) rekonstrüksiyonu ve ona kazandırdığı bakışlar hakkında yorumlar yapmaktadır. Gurche'nin sözleri, rekonstrüksiyon yüzleri çizen evrimci önyargıları açığa vurur niteliktedir: "Bu maymunsu yüze bir insan ruhu kazandırmak, neye yöneldiği hakkında birşey göstermek istedim". 1 Rekonstrüksiyonlar, evrimci propaganda için büyük bir önem taşımaktadır. Gazetelerde, dergilerde ve televizyonda gördüğümüz hayali maymun adamların birçoğu, bulunan kafatası fosillerinden, hatta tek bir kemik parçasından "esinlenerek" çizilen veya maketi yapılan rekonstrüksiyonlardır. Evrimciler, teorilerini destekleyecek bilimsel deliller bulamadıkları için, teoriyi propaganda ile ayakta tutmaya çalışmaktadırlar ve rekonstrüksiyonlar bu propagandanın önemli bir parçasıdır. Celle kafatasıyla ilgili gelişmeler rekonstrüksiyonların güvenilmezliğini ortaya koymakla evrimci propagandanın geçersizliğini bir kez daha göstermektedir. Bu noktada rekonstrüksiyona dayalı evrimci propaganda hakkında önemli noktaları kısaca hatırlayacak olursak, insanın kökeni ile ilgili fosil kayıtları çoğu zaman dağınık ve eksik oldukları için, bunlara dayanarak herhangi bir tahminde bulunmak, bütünüyle hayal gücüne dayalı bir iştir. Bu yüzden evrimciler tarafından fosil kalıntılarına dayanılarak yapılan rekonstrüksiyonlar, tamamen evrim ideolojisinin gereklerine uygun olarak tasarlanırlar. Harvard Üniversitesi antropologlarından David Pilbeam, "Benim uğraştığım paleoantropoloji alanında daha önce edinilmiş izlenimlerden oluşmuş teori, daima gerçek verilere baskın çıkar." derken bu gerçeği vurgular.2 İnsanlar görsel yoldan daha kolay etkilendikleri için amaç onları, hayal gücüyle rekonstrüksiyonu yapılmış yaratıkların geçmişte gerçekten yaşadığına inandırabilmektir. Evrimciler hayali rekonstrüksiyonlarında o denli ileri gitmektedirler ki, aynı fosil kafatasına kimi zaman birbirinden çok farklı yüzler yakıştırabilmektedirler. Australopithecus robustus (Zinjanthropus) adlı fosil için çizilen birbirinden tamamen farklı üç ayrı rekonstrüksiyon, bunun ünlü bir örneğidir. http://image01.yuklet.com/goster.php?resim...6.jpg&zoo=5 Burada bir noktaya dikkat etmek gerekir: Kemik kalıntılarına dayanılarak yapılan çalışmalarda sadece eldeki objenin çok genel özellikleri ortaya çıkarılabilir. Oysa asıl belirleyici ayrıntılar, zaman içinde kolayca yok olan yumuşak dokulardır. Evrime inanmış bir kimsenin bu yumuşak dokuları istediği gibi şekillendirip ortaya hayali bir yaratık çıkarması çok kolaydır. Harvard Üniversitesi'nden Earnst A. Hooton bu durumu şöyle açıklar: Yumuşak kısımların tekrar inşası çok riskli bir girişimdir. Dudaklar, gözler, kulaklar ve burun gibi organların altlarındaki kemikle hiçbir bağlantıları yoktur. Örneğin bir Neandertal kafatasını aynı yorumla bir maymuna veya bir filozofa benzetebilirsiniz. Eski insanların kalıntılarına dayanarak yapılan canlandırmalar hemen hiçbir bilimsel değere sahip değillerdir ve toplumu yönlendirmek amacıyla kullanılırlar... Bu sebeple rekonstrüksiyonlara fazla güvenilmemelidir.3 Sonuç New Scientist'teki bu yazı, rekonstrüksiyon çalışmalarının bilimden çok sanat olduğunu, kafatasıyla yüz dokusu arasında bilimsel kabul edilebilecek hiçbir tahmin edilebilir bağlantı bulunmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Onlarca uzman en ileri teknolojileri ve teknikleri kullanmalarına karşın rekonstrüksiyonlarla ilgili bilimsel bir yöntem geliştirme çabalarında başarısız olmuşlardır. Rekonstrüksiyon yüzlerde bilimsellik olmadığını ortaya koyan bu gelişme, aynı zamanda evrimci propagandanın bilimsellik maskesini de bir kez daha düşürmektedir. 1. Rekonstrüksiyon sanatçısı John Gurche, National Geographic, Mart 1996, s. 109 2. David Pilbeam, "Rearranging Our Family Tree", Nature, Haziran 1978, s. 40. 3. Earnest A. Hooton, Up From The Ape, New York: McMillan, 1931, s. 332
-
"KIYAMET GÜNÜ"
YAKINDA GÖRECEKSİN!!
-
"ORTADOĞU'DA BARIŞ İÇİN TEK ÇÖZÜM: İSLAM"
nasıl bundan önce hazreti ömer, selahattin eyyubi, yavuz sultan selim ortadoğuyu barışçıl bir şekilde yönettiyse İslam yine aynı şekilde yönetecektir. bundan başkası ise ortadoğudaki kaosu gideremez.. YAKINDA GÖRECEKSİNİZ!!
-
KAVRAYAMAYAN YERLİ EVRİMCİLERE ÇAĞRI:
sevgili arkadaşlar bu bilimselci bence nick'ini değiştirmeli ne biçim bilimsellik bu ya:) bilim evrmin yanında olsa biz de evrmin yanında oluruz. evrimcilerin şu anda savundukları herşey tıpkı bir devekuşunun kafralarını kumun altına gömmekten başka bir şey değildir. sizi gerçeğe davet ediyorum. böyle devam ederseniz cehenneme gidersiniz. o yüzden çok geç olmadan akıllanın.. selam ve saygılar...
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
bazı arkadaşlar adnan hocaya laf etmişler. heralde siz basını yaklaşık 6-7 yıl önceden takip ediyolar gündemi. Adnan Hoca çıkarıldığı mahkemelker tarafından beraat edildi ve o iftiraları atan kişiler şu anda mahkeme mahkeme dolaşıyolar .lütfen bunları iyi takip edelim.. gerçi size ne sölesek yararsız dedimya sizler 10 üzei 10 üzeri 123 te bir'siniz
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
o zaman sen hemen steven hawking, roger penrose, anthony flew, paul davies gibi bilim adamlarına felan söyle yaptıkları yanlış diye. hemen HY'nın kitaplarına cevap ver ayrıca o kitapları da 40 küsür dile çevir ayrıca 2000 in üzerine konferans yap bizim tezlerimizi düzeltecek. ama hepsi bilimsel bulgulara dayanacak. yaran olmasa gocunmazdın.. ayrıca ben ali demirsoyu Türkiyenin önde gelen evrimcilerinden biliyorum çünkü nerede karşıma senin gibisi çıksa hemen ondan örnek veriyo.. ama olsun bana düşen seni Allah'ın yoluna davet etmektir. Kuranı rehber edin, yalnızca Allah rızası için çalış ve Allahtan başkasını ilah edinme. Dönüşümüz yalnızca O'nadır.
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
arkadaş ali demirsoyun sorularını yazmış. gerçekte ali demirsoy türkiyede evrim teorisinin önde gelenlerinden biridir. ama işte ali demirsoy'un çelişkileri: Bir enzim ortalama 1000 aminoasitten meydana gelmiştir. 100 aminoasitten meydana gelmiş bir enzimin 20 aminoasitle verdiği kombinasyon 20100'dür. Tüm evrendeki atom sayısının 1080, evrenin oluşumundan bugüne kadar geçen saniyelerin sayısının 1016 olduğu düşünülürse, belirli bir dizilime sahip bir enzimin ortaya çıkma şansının ne kadar düşük olduğu anlaşılabilir. Bu durumda enzimler nasıl ortaya çıkmıştır? Prof. Dr. Ali Demirsoy, Yaşamın Temel Kuralları, Genel Biyoloji/Genel Zooloji, Cilt 1, Kısım 1, 5. Baskı, Sf. 569 Özünde, döllenmiş bir yumurtadan çok değişik yapıda ve işlevde birçok hücre grubunun meydana gelmesi şimdiye kadar doyurucu bir şekilde açıklanamamıştır Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, s.158 Esasında bir proteinin ve çekirdek asidinin (DNA-RNA) oluşma şansı tahminlerin çok ötesinde bir olasılıktır. Hatta belirli bir protein zincirinin ortaya çıkması şansı astronomik denecek kadar azdır. Birçoğu bu oluşumların Tanrısal olduğunu savunur.122 Evrimde açıklanması en zor olan kademelerden biri de bu ilkel canlılardan, nasıl organelli ve karmaşık hücrelerin meydana geldiğini bilimsel olarak açıklamaktır. Esasında bu iki form arasında gerçek bir geçiş formu da bulunamamıştır. Bir hücreliler ve çok hücreliler bu karmaşık yapıyı tümüyle taşırlar; herhangi bir şekilde daha basit yapılı organelleri olan ya da bunlardan birinin daha ilkel olduğu bir grup veya canlıya rastlanmamıştır. Yani taşınan organeller her haliyle gelişmiştir. Basit ve ilkel formları yoktur.123 Sorunun en can alıcı noktası, mitokondrilerin bu özelliği (yani oksijeni enerji elde etme mekanizmasında kullanmak) nasıl kazandığıdır. Çünkü tek bir bireyin dahi rastlantı sonucu bu özelliği kazanması aklın alamayacağı kadar aşırı olasılıkların biraraya toplanmasını gerektirir. (Sitokrom-C'yi düşünün). Burada evrimsel bir sorunla karşılaşıyoruz. Hücre gelecek yeni durumu bilerek uyum mu yapmıştır? Daha doğrusu ata hücre o şekilde yavrular mı oluşturmuştur? Yoksa koşullar oluşmadan, rastlantı sonucu bu özellikleri taşıyan bir hücre başarılı bir uyum mu yapmıştı?.. Solunumu sağlayan ve her kademede değişik şekilde katalizör olarak ödev gören birtakım enzimler, mekanizmanın özünü oluşturmaktadır. Bu enzim dizisini bir hücre ya tam içerir ya da bazılarını içermesi anlamsızdır. Çünkü enzimlerin bazılarının eksik olması herhangi bir sonuca götürmez. Burada bilimsel düşünceye oldukça ters gelmekle beraber, daha dogmatik bir açıklama ve spekülasyon yapmamak için tüm solunum enzimlerinin hücre içerisinde bir defada ve oksijenle temas etmeden önce, eksiksiz bulunduğunu ister istemez kabul etmek zorundayız. Ancak bu enzim dizisinin tümüne rastlantı sonucu sahip olan bir hücre, serbest oksijenli atmosfere uyum gösterebilecektir.124 Yalnız, burada henüz çözülemeyen bir sorun vardır. Mitokondriler bu parçalanmaları gerçekleştirirken, belirli sayıda enzim kullanırlar. Bu enzimlerin bir tanesinin eksikliği tüm sistemin durmasına neden olur. Ayrıca oksijenli enerji kazanımı, kademe kademe gelişecek bir sistem olarak da görünmemektedir. Eksik sistemler elimine edileceklerdir. Tümü, ancak bir işlev sistemi oluşturur. Bu nedenle buraya kadar ilke olarak savunduğumuz kademe kademe gelişme yerine, ister istemez, çok az bir olasılık da olsa, mitokondrilerin oksijenli tepkimelerini yürütecek tüm enzimlerin bir defada, bir rastlantı sonucu bir hücreye girdiğini ya da bir defada o hücre içinde oluştuğunu kabul etmek zorundayız. Ali Demirsoy, Ya?amın Temel Kuralları, Cilt I, Kısım I, Ankara 1998, s. 578 bu adam kendisiyle çelişiyo nasıl inanalımki??
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
ayrıca ali demirsoy bile yemediği yerde şu itirafı yapmıştır. Özünde bir Sitokrom-C'nin dizilimini oluşturmak için olasılık sıfır denecek kadar azdır. Yani canlılık eğer belirli bir dizilimi gerektiriyorsa, bu tüm evrende bir defa oluşacak kadar az olasılığa sahiptir denebilir. Ya da oluşumunda bizim tanımlayamayacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır. Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun değildir. O zaman birinci varsayımı irdelemek gerekir... Sitokrom-C'nin belli bir aminoasit dizilimini sağlamak, bir maymunun daktiloda hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığı kadar azdır (maymunun rastgele tuşlara bastığını kabul ederek). Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Meteksan Yayıncılık, Ankara, 1995, Yedinci Baskı, s. 61
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
FOCUS DERGİSİ'NİN VE ALİ DEMİRSOY'UN DAVRANIŞLARIN KÖKENİ HAKKINDAKİ YANILGILARI 8 Ağustos 2000 tarihli Focus Dergisi'nde yayınlanan "Deprem ve Hayvan" başlıklı yazıda, hayvanların depremleri önceden sezme yetenekleri konu edilmiş ve hayvan davranışları konusunda evrimci biyolog Ali Demirsoy'un fikirlerine yer verilmiştir. Sayın Demirsoy'un verdiği bilgilerde ise bazı yanılgılar ve açıklanması gereken noktalar bulunmaktadır. Söz konusu yazıda, "Davranışların Evrimi" alt başlığında Sn. Demirsoy'un "Kalıtım ve Evrim" isimli kitabından bir alıntı yapılmıştır ve bu alıntıda özetle şu iddia yer almaktadır: "Davranışlar canlıların birçoğunda, belirli bir kalıtsal düzenlemenin etkisi altında ortaya çıkmış ve bir çeşit içgüdü olarak dölden döle aktarılmıştır." Sayın Demirsoy'un ve diğer evrimcilerin, bu cümleyi kabul etmekle ne tür yanılgılar içinde bulunduklarını ve hangi cevapsız sorularla karşı karşıya kaldıklarını kamuoyuna açıklamakta fayda görmekteyiz: Evrimciler içgüdülerin kaynağını açıklayamazlar "İçgüdü" kelimesi, evrimci bilim adamları tarafından, hayvanların doğuştan sahip oldukları bazı davranışları tanımlamak için kullanılır. Ancak hayvanların bu içgüdüleri nasıl edindikleri, içgüdü ile yapılan bir davranışın ilk olarak nasıl ortaya çıktığı ve bu davranışların nesilden nesile nasıl aktarıldığı sorusu her zaman cevapsızdır. Evrimci genetikçi Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery isimli kitabında içgüdülerle ilgili bu çıkmazı şöyle itiraf etmektedir: İçgüdüsel bir davranış ilk olarak nasıl ortaya çıkıyor ve bir türde kalıtımsal olarak nasıl yerleşiyor diye sorsak, bu soruya hiçbir cevap alamayız. (Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, Harper & Row Publishers 1983, s. 222) Gordon Taylor gibi itirafta bulunamayan bazı evrimciler ise bu soruları üstü kapalı, gerçekte bir anlam ifade etmeyen cevaplarla geçiştirmeye çalışırlar. Evrimcilere göre, içgüdüler canlıların genlerine programlanmış olan davranışlardır. Bu açıklamaya göre örneğin bir balarısı son derece muntazam ve bir matematik harikası olan altıgen petekleri içgüdüleri ile yapar. Diğer bir deyişle yeryüzündeki tüm balarılarının genlerinde kusursuz şekilde altıgen petek inşa etme içgüdüsü programlanmıştır. Bu durumda akıl ve mantık sahibi her insan şöyle bir soru soracaktır: Eğer canlılar, davranışlarının büyük çoğunluğunu, böyle davranmaya programlandıkları için yapıyorlarsa, onları kim programlamıştır? Hiçbir program kendi kendine oluşamaz. Her programın mutlaka bir programcısı olmalıdır. Aynı şekilde, Ali Demirsoy'un baştaki ifadesinde bahsettiği "genetik düzenleme"yi kim yapmıştır? Çünkü Sayın Demirsoy'un kullandığı "düzenleme" kavramı, kendi kendine, rastlantılarla meydana gelebilecek bir olay değildir. "Düzenleme" kavramı, adı üstünde rastlantı, başıboşluk, tesadüf kavramlarının etki etmediği kontrollü ve bilinçli müdahalelerin gerçekleştiği bir ortamın varlığını gerektirir. Bu durumda Sayın Demirsoy "genetik düzenleme"den bahsederken ister istemez bu gerçeği de kabul etmektedir. Dolayısıyla tesadüflerle, kendi kendine, başı boş ilerleyen rastlantısal süreçlerle açıklanmaya çalışılan evrim tezini de otomatik olarak reddetmiş olmaktadır. Peki Prof. Ali Demirsoy'un sözünü ettiği düzenlemeyi yapan akıllı ve bilinçli varlık kimdir? Evrimciler, bu soruya verebilecek bir yanıt bulamadıkları gibi, konuyla ilgili yayınlarda şöyle bir göz boyama kullanırlar: Tüm canlılara sahip oldukları özellikleri verenin "tabiat ana" olduğunu söylerler. "Tabiat ana" ise bildiğimiz taş, toprak, su, ağaç, bitki, vs. den oluşur. Acaba bunlardan hangisinin, canlılara bilinçli ve akıl yüklü eylemler yaptırması mümkün olabilir? Tabiatın hangi parçası canlıları programlamak için gerekli akla ve yeteneğe sahiptir? Doğada gördüğümüz her şey yaratılmıştır ve dolayısıyla yaratıcı olamaz. Hangi akıl sahibi insan bir yağlı boya tablo gördüğünde "boyalar ne kadar güzel bir tablo yapmışlar" diyebilir? Kuşkusuz bu, son derece akıl dışı bir düşünce olur. Öyle ise kendileri de yaratılmış olan, hiçbir akla ve bilince sahip olmayan varlıkların yaratıcı olduklarını iddia etmek, diğer varlıkların akılla ve bilinçle davranmak üzere programladıklarını söylemek de aynı şekilde akıl dışıdır. Bu noktada karşımıza çok açık bir gerçek çıkmaktadır: Bu canlılar sahip oldukları üstün özellikleri kendi akılları ile bulup yapamadıklarına göre ve bu canlılar bu özellikleri ile doğduklarına göre, öyle ise bu özellikleri onlara veren, onları bu tavırları gösterecek şekilde yaratan üstün bir Akıl ve İlim Sahibi vardır. Tüm doğada gördüğümüz bu aklın ve ilmin sahibi de hiç şüphesiz Allah'tır. Allah, Kuran'da balarısını örnek vererek, gösterdiği akılcı davranışları ona Kendisi'nin ilham ettiğini bildirmektedir. Yani evrimcilerin "içgüdü" dedikleri veya "hayvanlar bunu yapmak için programlanmışlardır" diyerek açıklamaya çalıştıkları şey aslında Allah'ın ilhamıdır. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir: Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69) Aslında evrim teorisinin sahibi Charles Darwin de hayvanların davranışlarının ve içgüdülerinin, teorisi için büyük bir tehlike oluşturduğunu fark etmiş ve bunu "Türlerin Kökeni" isimli kitabında açıkça, hatta birkaç kez itiraf etmişti: İçgüdülerin birçoğu öylesine şaşırtıcıdır ki, onların gelişimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görünecektir. (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s. 273).
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
bu bilimselci denilen ya da benim tabirimle bay 10 üzeri on üzeri 123de 1 efendiye bilimin ispatladığı bütün delilleri gösterdik. ama nedense hala inanmıyor. gökten üzerine delil de indirsek hatta kendi gözleriyle dahi göstersek yine de inanmayacak. sayın bay 10 üzeri 10 üzeri 123de bir sizin en büyük dedeniz anthony flow bile iman etti. gelin bırakın şu anlamsız ideolojinizi. sana Yaradan sonsuz mutlu bir hayat vaad ediyo. niye zorluk çıkarıyon? inansan bi tarafların zarar mı görecek. ayrıca şu var o zaman binlerce bilim adamı yanlış bir sen doğrusun? madem çok ehilsin öyleyse cevap ver sayın HY'nın şu eserlerine: ama tüm kitaplarına DARWINİZM NASIL BİR AÇMAZ? (EVRİMCİLERE NET CEVAP .1.) DARWINİSTLERİN BEKLEDİĞİ CEVAPLAR (EVRİMCİLERE NET CEVAP .2.) DARWIN BU GERÇEKLERİ BİLMİYORDU (EVRİMCİLERE NET CEVAP .3.) DARWINİSTLERİN BİLMEK İSTEMEDİKLERİ GERÇEKLER (EVRİMCİLERE NET CEVAP .4.) DARWIN'İN VARİSLERİNE TARİHİ BİR YALAN: KABATAŞ DEVRİ DARWIN'İN ANLAYAMADIĞI KAMBRİYEN EVRİM ALDATMACASI... HAYATIN GERÇEK KÖKENİ... DARWIN’İN TÜRK DÜŞMANLIĞI... EVRİM AÇMAZI 1-2... BİR ZAMANLAR DARWINİZM... DARWINİZM DİNİ... ARAGEÇİŞ AÇMAZI... 20 SORUDA EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜ... DARWINİZM’İN İNSANLIĞA GETİRDİĞİ BELALAR... 40 KONUDA HÜCRE... KUŞLARIN VE UÇUŞUN KÖKENİ... EVRİMCİLERİN İTİRAFLARI... DARWINİZM’İN KARANLIK BÜYÜSÜ... 50 MADDEDE EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜ... KAİNATTAKİ KUSURSUZ TASARIM TESADÜF DEĞİL... SOSYAL SİLAH DARWINİZM... KURAN DARWINİZM’İ YALANLIYOR... TÜRLERİN EVRİMİ YANILGISI... AMERİKAN ULUSAL BİLİMLER AKADEMİSİ’NİN YANILGILARI... DARWIN YALAN SÖYLEDİ!... DARWINİZM KANLI İDEOLOJİSİ: FAŞİZM... EVRİMCİLERİN YANILGILARI... BİR TARTIŞMANIN ARDINDAN... DARWINİZM’İN SONU...
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
kardeş yukarı yazdımya fosilin aslını
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
kardeş yukarıda yazdımya fosilin o bir balık fosili olduğunu
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
Tiktaalik roseae üzerinde oynanan kayıp halka oyunu Darwinist yayın kuruluşları, geçtiğimiz günlerde Nature 1,2,3 dergisinde tanımlanan bir fosili kayıp halka olarak tanıtmak için yeni bir propaganda furyası başlatmış durumda. Sözkonusu fosil, 2004 yılında paleontologlar Neil Shubin ve Edward Daeschler tarafından Kanada'nın kutup bölgesinde bulunan bir balık fosili. Tiktaalik roseae olarak isimlendirilen fosilin yaşı yaklaşık 385 milyon yıl olarak tahmin ediliyor. Sudan karaya geçiş masallarına aday arayışındaki evrimciler, fosilin sahip olduğu "mozaik" özellikleri çarpıtarak bunun bir geçiş formu olduğu propagandasını yapıyorlar. Ancak sudan karaya geçiş iddiası, kara hayvanları ve balıklar arasındaki fizyolojik uçurumların, evrim teorisinin hayali mekanizmalarıyla kesinlikle aşılamaz oluşu sebebiyle bir hayalden ibarettir. Evrim teorisine körükörüne bağlılıktan ötürü savunulan ve hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan bu masala son olarak Tiktaalik roseae'yi dahil etme çabaları da önyargılı ve zorlama yorumlara dayanmaktadır. Aşağıda, Darwinist medyanın Tiktaalik roseae propagandasında gizlediği gerçekler ortaya konmaktadır. Evrim delili olmayan bir mozaik canlı: Tiktaalik roseae Tiktaalik roseae'nin fosilleri iyi korunmuş üç örneğe dayanıyor. Boyu yaklaşık 3 metreyi bulan canlı, bazı mozaik özellikler sergiliyor. (Mozaik canlılar, farklı canlı gruplarına ait özellikleri barındıran canlılardır.) Bir balıkta olduğu gibi yüzgeç ve pullara sahip. Yassı yapıdaki kafatası, hareketli boynu ve nispeten güçlü yapıdaki kaburga yapısı ise kara canlılarında görülen özellikler. İsmi yerel Inuktikuk dilinde "iri, sığ-su balığı" anlamına gelen canlının göğüs yüzgeçlerinde kemikler de var. Evrimciler canlının mozaik özelliklerini kendilerine göre çarpıtıyor ve bunun balıklar ve kara canlıları arasında bir geçiş formu olduğunu öne sürüyorlar. Halbuki mozaik canlılar, evrim teorisinin gerektirdiği ara formlar olmaktan tamamen uzaktırlar. Örneğin günümüzde Avustralya'da yaşayan Platypus, memeli, sürüngen ve kuş özelliklerini aynı anda üzerinde taşıyan bir mozaik canlıdır ve evrim teorisi için hiçbir yönden delil olarak gösterilemez. Evrimcilerin, iddialarını desteklemek için bulmaları gereken canlılar "ara formlardır", mozaik canlılar değildir. Ara formlar, eksik, yarım, işlevini tam göremeyen organlara sahip olan canlılar olmalıdır. Oysa mozaik canlıların sahip oldukları organların her biri eksiksiz ve kusursuzdur. Yarı gelişmiş organları yoktur, başka canlılardan evrimleşmiş olabileceklerine kanıt gösterilebilecek fosil serilerinden yoksundurlar. Evrim teorisi rastlantısal mutasyonlara dayanan, yani tesadüfe dayalı bir sürecin yaşandığını varsaymaktadır. Bu iddiaya göre yeryüzünü dolduran milyonlarca canlı türü, sayısız rastlantısal mutasyonun isabet ettiği ve bu mutasyonlar sonucunda sakat kalmış, anormal yapılar geliştirmiş çok sayıda ara-form canlısından evrimleşmiş olmalıdır ve bunların fosillerinin bulunması gerekmektedir. Bir diğer deyişle fosil kayıtları, ucube olarak tabir edilebilecek canlıların kalıntılarıyla dolup taşıyor olmalıdır. Ancak bunun böyle olmadığı bilinmektedir. Türler ortaya çıktıkları zaman, belirleyici özellikleri tam gelişmiş olarak ve aniden ortaya çıkmakta, bunlar arasında ucube yaratıkların oluşturduğu hiçbir seri bulunmamaktadır. Oxford Üniversitesi Zoolojik Kolleksiyonlar Yöneticisi Tom Kemp, Fossils and Evolution (Fosiller ve Evrim) isimli 1999 basımı kitabında bu durumu şöyle kabul eder: Yeni canlı kategorileri hemen hemen tüm durumlarda fosil tabakalarında belirleyici karakteristikleri zaten mevcut olarak ve bilinen atasal grupları olmaksızın çıkar.(TS Kemp [Curator of Zoological Collections], Fossils and Evolution, Oxford University, Oxford Uni Press, s.246, 1999 ) Evrimcilerin gizlediği genel tablo Evrimciler, fosillerin evrimi desteklediği gibi bir izlenim oluşturmaya çalışmaktadırlar. Oysa kayıp halka kavramı sadece evrim teorisinin ihtiyaçları doğrultusunda uydurulmuştur ve bunun gerçekte fosil kayıtlarında hiçbir karşılığı bulunmamaktadır. Türleri birbirine bağladığı iddia edilen halkaların fosillerinin kayıp olması, Darwin'den beri bilinen bir gerçektir. Paleontologlarca Darwin sonrası dönemde yürütülen kazı çalışmaları da evrim teorisine bir açmaz oluşturan bu durumu gidermemiş, tam aksine canlı grupları arasında kayıp halkaların yokluğunu daha da pekiştirmiştir. Rethinking Anthropology isimli kitabın yazarı E. R. Leach, Nature dergisindeki bir yazısında şunları yazmıştır: Fosil kayıtlarındaki eksik halkalar Darwin'i endişelendiriyordu. Bunların gelecekte bulunacağından emindi, ancak bu kayıp halkalar hala eksik ve eksik olarak kalmaya devam edecekler gibi görünüyor." (E.R. Leach; Nature, 293:19, 1981 ) Bir dönemin en önde gelen paleontologlarından A. S. Romer ise aynı konuda şunları söylemiştir: "Bağlantılar, tam da [türler arasında geçiş gösterebilmek için] onlara en hararetli bir şekilde ihtiyaç duyduğumuz noktalarda bile kayıptırlar ve birçok bağlantının kayıp olmayı sürdürmesi kuvvetle muhtemeldir". (A.S. Romer, chapter in Genetics, Paleontology and Evolution (1963), p. 114.) Oklahoma Üniversitesi Jeoloji ve Jeofizik Bölümü'nden David B. Kitts de evrimin gerektirdiği ara formların yokluğunu şu sözlerle itiraf eder: "Evrim türler arasında ara geçiş formları gerektirir ancak paleontoloji bunları sağlamamıştır." (David B. Kitts (School of Geology and Geophysics, University of Oklahoma), "Paleontology and Evolutionary Theory," Evolution, Vol. 28, September 1974, sf. 467) Fosil kayıtlarının ortaya koyduğu tablo, yaratılışla tam uyumludur. Fosil kayıtları canlıların aniden ortaya çıktığını, değişmeden uzun süreler boyunca varlıklarını sürdürdüklerini ortaya koymaktadır. Bu gerçekler, Amerikalı paleontolog R. Wesson'ın, 1991'de yayınlanan Beyond Natural Selection adlı kitabında evrimin fosil çıkmazıyla ilgili yorumlarında açıkça görülebilmektedir: "Ne var ki, fosil kayıtlarındaki boşluklar gerçektir. Herhangi bir (evrimsel) soyoluşumunu gösterecek kayıtların yokluğu, son derece olgusaldır. Türler genellikle çok uzun zaman dilimleri boyunca sabit kalırlar. Türler ve özellikle cinsler hiç bir zaman yeni bir türe ya da cinse doğru evrim göstermezler. Bunun yerine, bir tür ya da cinsin bir diğeriyle yer değiştirdiği gözlenir. Değişim ise çoğunlukla anidir." (R. Wesson, Beyond Natural Selection, MIT Press, Cambridge, MA, 1991, s. 45 ) Günümüzde ele geçirilmiş olan fosil türün sayısı 250.000'i aşkındır. Ve bunlar arasında araformlardan eser bulunmamaktadır. Evrimciler ise bu önemli gerçeği yok sayıp kayıp halka propagandasına girişmekle son derece akıl ve bilim dışı bir davranış sergilemektedirler. İskelet Kalıntılarından Biyoloji Çıkarsama Yanılgısı Omurgalıların bedenleri fosilleştiği zaman, geriye çoğunlukla kemikleri dışında kalıntı bırakmazlar. Kemikler ise bir omurgalının biyolojisinin çok kısıtlı bir bölümünü, ancak %1 kadarı hakkında izler bırakır. Evrimciler, canlının fosil üzerindeki izlerini yorumlamaya başladıklarında, canlının biyolojisine dair verilerin çoğu yok olmuş durumdadır. Canlının yumuşak biyolojisi hakkında neredeyse hiçbir bilgiye sahip olmayan evrimciler, bu bilgisizliklerini önceden bir dogma olarak benimsedikleri evrim teorisine göre "doldururlar". Evrimcilerin sadece kemiklere bakarak balığın biyolojisi hakkında ortaya koydukları ara form iddiaları gerçekte belirsiz spekülasyonlar olmaktan öteye gidemez. Moleküler biyolog Michael Denton, Evrim: Kriz içinde bir teori başlıklı kitabında bu konuyu şöyle belirtir: ".. soyu tükenmiş grupların yumuşak biyolojileri herhangi bir kesinlik derecesinde asla bilinemez, o halde en ikna edici ara geçiş formunun durumu bile, belirsiz olmak durumundadır ." (Michael Denton, "Evolution: A Theory in Crisis", Burnett Books: London, 1985, p180 ) Evrimciler için en ikna edici görünen ara geçiş formları dahi kendileri için sonradan büyük bir aldanışa dönüşebilmektedir. Bunun güzel bir örneği, Coelacanth olayıdır. Sansasyonel haberler, evrimcilerin Coelacanth olayından ders almadığını göstermektedir Coelacanth, evrimcilerin bir zamanlar -aynen Tiktaalik roseae isimli son fosilde olduğu gibi- sudan karaya geçişteki kayıp halka yakıştırmasını yaptığı bir balıktır. Evrimciler, bir zamanlar soyu tükenmiş zannedilen Coelacanth balığının 400 milyon yıllık fosillerini incelemiş fosildeki izlerden bazı evrimci çıkarımlar yapmışlardır. Örneğin balığın yüzgecindeki kemikli yapıların canlının denizin tabanında yürümesine yardımcı olan ayaklar olduğunu, ayrıca balığın ilkel bir akciğere sahip olduğunu öne sürmüşlerdir. Burada önemli bir nokta vardır: Tüm bu varsayımları, Coelacanth'ın yumuşak biyolojisi hakkında hiçbir bilgileri olmaksızın yapmışlardır. Canlının yumuşak dokusu hakkında bilgi olmaksızın evrimci hayaller üretmenin yanlışlığı ise 1938 yılında yapılan çok önemli bir bulgu sonrasında ortaya çıkmıştır. Coelacanth canlı ele geçirilmiş, önceden zannedildiği gibi soyu tükenmiş bir canlı olmadığı ortaya çıkmıştır. Üstelik balık sonraki yıllarda defalarca canlı olarak yakalanmıştır. Balığın hem anatomisini hem de doğal yaşam alanındaki hareket şeklini hemen incelemeye alan evrimciler, balığa atfettikleri kayıp halka varsayımlarında tümüyle yanıldıklarını görmüşlerdir. Sığ sularda ve deniz tabanında sürünerek hareket ettiğini varsaydıkları balığın aslında 180 metre gibi derinliklerde yaşayan bir dip balığı olduğunu, yüzgeçlerini ise asla deniz tabanına dokundurmadığını görmüşlerdir. Evrimleşmekte olan bir akciğer varsaydıkları yapının ise hava solumaya hiçbir şekilde katkıda bulunmayan bir yağ kesesi olduğu gerçeğiyle karşılaşmışlardır. Bir zamanlar ara form olarak evrimcilere çok ikna edici görünen Coelacanth'ın sıradan bir balık türü olduğunun anlaşılması, son fosille ilgili ara-form iddialarının da aslında belirsizlikler ve spekülasyonlar üzerine kurulu olduğunu açıkça göstermektedir. Çünkü son ara-form iddiası da soyu tükenmiş bir türün fosilleşmiş kalıntılarından yola çıkılarak yumuşak biyolojisine dair yapılan hayali yorumlamalara dayanmaktadır. Kısacası medyada estirilen furya, bilimsel olarak belirsiz olan verilerin evrimci hayaller doğrultusunda abartılmasından başka birşeye dayanmamaktadır. Evrimcilerin kayıp halka propagandasının kendisi, iddiaları aleyhinde bir işarettir Evrimci medya, kayıp halka olarak lanse edilen bir bulgu sözkonusu olduğunda çok olağanüstü bir keşif yapılmış gibi bir hava uyandırmaktadır. Oysa bu, evrimin doğruluğu hakkındaki iddialarıyla çelişen bir tavırdır. Eğer evrim teorisi doğru olsaydı, jeolojik katmanlar ara form fosilleriyle dolu olur, ara form fosillerinin sayısı, yaşamış ve yaşamakta olan türlerin sayısından çok daha fazla olurdu. Böylece kayıp halkaların bulunması o denli sıradan bir olay olurdu ki, bunlar haber değeri dahi taşımazdı. Veya eğer evrim, evrimcilerin iddia ettiği gibi yerçekimi kadar iyi delillendirilmiş bir olgu olsaydı, kayıp halka bulgularını haber yapmak, havaya atılan bir taşın yere düştüğünü haber yapmak kadar saçma karşılanması gereken bir davranış olurdu. Örneğin gazetelerde "bugün de havaya bir taş attık ve o da gerçekten yere düştü" şeklinde bir haber görmeyi anlamsız karşılayacağımız gibi, "Paleontologlar yeni bir kayıp halka buldular" gibi haberleri de anlamsız karşılardık. Kısacası eğer evrim bir "gerçek" olsaydı, kayıp halka propagandasına zaten ihtiyaç kalmazdı. Tiktaalik roseae'nın yerleştirildiği evrim serileri sadece ön yargıya dayalıdır Bazı gazetelerde son fosilin Acanthostega ve Eusthenopteron fosilleri arasında bir ara geçiş formu gibi yerleştirildiği görülmektedir. Evrimciler bununla, sanki fosil kayıtları evrimsel geçişleri destekliyormuş da bunun delilleri gün geçtikçe daha da güçleniyormuş gibi bir izlenim uyandırmaya çalışmaktadırlar. Oysa bu seriler, sözkonusu canlıların birbirlerinden evrimleştiği iddiasına kanıt oluşturmamaktadır. Örneğin bir dizi tornavidanın ebat açısından dizilmesi bu tornavidaların birbirlerinden türediklerini göstermez. Gerçekte Eusthenopteron'dan Tiktaalik roseae'ye veya Tiktaalik roseae'den Acanthostega'ya uzanan hiçbir evrimsel soy bilinmemektedir. Bu canlılar milyonlarca yıllık zaman ve derin farklılıklara dayalı morfolojik uçurumlarla birbirlerinden ayrılmaktadır. Evrimciler Tiktaalik roseae'yi yerleştirdikleri serilerle sadece kendi önyargılarını ortaya koymaktadırlar. Ünlü bilim dergisi Nature'ın editörü ve aynı zamanda bir paleontolog olan Henry Gee, "kayıp halka"ların ve evrimsel serilerin önyargılara göre kurgulandığını şu sözlerle itiraf eder: Yeni fosil bulguları, bu önceden var olan hikayeye uydurulur. Sanki atalar-nesiller zinciri, bizim gerçekten düşünmemiz gereken bir amaçmış gibi biz bu yeni bulgulara 'kayıp halkalar' deriz; aslında gerçek farklıdır: bunlar insan önyargılarıyla uyumlu olmaları için şekillendirilen, gerçeğin ardından oluşturulan, tamamen insan icadı olan şeylerdir. Her fosil, bir başka fosille bilinebilir hiçbir bağı olmayan izole bir noktayı temsil eder ve bunların tümü büyük bir boşluk denizinde yüzüp durmaktadır. (Henry Gee, In Search Of Deep Time, Beyond the Fossil Record to a New Hıstory of Life, s. 32) (Acanthostega ve Eusthenopteron'la ilgili evrimci iddiaların geçersizliği hakkında bkz. http://www.darwinizminsonu.com/doga_tarihi_1_05.html) Hayali ve dogmatik bir iddia: Sudan karaya geçiş masalı Evrim teorisi, canlılardaki değişimin rastlantısal mutasyonların ortaya çıkardığı farklılıklardan faydalı olanlarının seçilimine dayandığını öne sürmektedir. Ancak mutasyonların canlıların DNA'sına yeni genetik bilgi ekleyerek onları evrimleştirici hiçbir gücü olmadığı iyi bilinen bir gerçektir. Mutasyonlar canlıların DNA'sındaki genetik bilgiyi tahrip eder, onları sakat veya ölü bırakan etkiler ortaya çıkarır. Çünkü canlıların DNA'sı olağanüstü hassas bir dizilim sergilemektedir ve tesadüflere dayalı mutasyonların bu dizilim üzerindeki etkisi ancak yıkıcı olabilmektedir. Örneğin elektronik bir aletin kullanım kılavuzunun metninde yapılacak rastlantısal harf değişimleri onu bir romana dönüştürmeyecek, klavuzdaki bilgiyi tahrip edecektir. Aynı şekilde mutasyonların da bir balığın DNA'sında, ona ağırlığını taşıyacak güçlü bir iskelet yapısı kazandırması, sıcaklığın düzenlenmesi ve suyun kullanımı için (böbrek gibi son derece kompleks bir organı kapsayan) sistemlerin inşa edilmesi, solungaçların akciğerlere dönüşmesi gibi senaryolar tümüyle imkansızdır. Açıktır ki eğer bir balık, solunum sistemi, boşaltım mekanizması, iskelet yapısı gibi farklı yönlerden çok hızlı bir biçimde değişim geçirmez ise, kaçınılmaz olarak ölecektir. Öyle bir mutasyon zinciri olmalıdır ki bu, balığa anında bir akciğer kazandırmalı, yüzgeçlerini ayaklara dönüştürmeli, ona bir böbrek eklemeli, derisini su tutacak bir yapıya sokmalıdır. Canlının yaşamı için böylesine önem arzeden sistemler ya kusursuzca aniden değişmelidir ya da hiç değişmemelidir. Tesadüflere dayalı ve amaçsız bir süreç olarak savunulan evrimde ise böyle bir değişim kesinlikle imkansızdır. Akılcı düşünen herkes, konuyla ilgili tek açıklamanın, balıkların ve kara canlılarının ayrı ayrı yaratıldığını kabul etmekle mümkün olduğunu görebilecektir. Kısacası "denizden karaya geçiş" senaryosu tümüyle çıkmaz içindedir. Nitekim evrimci biyologların bu konuda ortaya koyabildikleri tutarlı bir fosil kanıtı da yoktur. Evrimci paleontolog Barbara J. Stahl, Vertebrate History: Problems in Evolution (Omurgalı Tarihi: Evrimin Sorunları) adlı kitabında şöyle yazar: "Bilinen balık türlerinin hiçbiri, karada yaşayan dört ayaklıların atası olarak belirlenememektedir. Bu balık türlerinin çoğu amfibiyenlerin ortaya çıkmasından sonra yaşamışlardır. Amfibiyenlerden önce gelen balıkların, dört ayaklılarda bulunan eklem ve omurgaların herhangi birisini geliştirdiklerine dair ise hiçbir delil yoktur." (Barbara J. Stahl. Vertebrate History: Problems in Evolution, Dover, 1985. s. 148) Sonuç: Evrimciler Hitler'den kalma demode propaganda yöntemleriyle bir yere varamayacaklarını görmelidirler Yukarıda gösterildiği gibi kayıp halka düşüncesi, fosil kayıtlarında hiçbir karşılığı bulunmayan, sadece evrim teorisinin ihtiyaçları yüzünden kullanılan bilimdışı bir kavramdır. Darwinist medyanın bu kavrama böylesine hararetle sarılmaları, bunu sadece kendi ideolojilerini halk arasında yaygınlaştırmak için başvurdukları bir yöntemdir. Evrimciler, tarihin en büyük bilim sahtekarlığı olan teorilerini yaygınlaştırmak için hiçbir bilimsel kanıt öne sürememektedirler. Bir zamanlar evrimin kanıtı olarak savunulan Coelacanth, Archaeopteryx ve at serileri gibi fosillerin birer birer gözden düşmesi karşısında evrimcilerin yapabildiği tek şey, kayıp halka yalanını sık sık ve yüksek sesle gündemde tutma çabasından ibarettir. Bu çaba tam da, Nazi lider Adolf Hitler'in "Eğer bir yalanı yeteri kadar uzun süre ve yeteri kadar yüksek sesle tekrarlarsanız, o artık bir doğru haline dönüşebilir" diyerek tanımladığı propaganda yöntemidir. Evrimciler, paleontoloji biliminin teorilerini çürüttüğünü kabullenmeli, bir yalandan ibaret olan kayıp halka masallarını ısrarla tekrarlamakla bu durumu değiştiremeyeceklerini görmelidirler. NOT: bu yazı aynı zamanda aşağıdaki haber ve yorumlara da cevabımızdır: - Time 17 Nisan 2006 Our Cousin The Fishapod - Birgün 13 Nisan 2006 Evrimin yeni halkası - Cumhuriyet 13 Nisan 2006 Evrimin kayıp halkası - Cumhuriyet Bilim Teknik 6 Mayıs 2006 Bilim, evrim görüşüne derinlik kazandırdı - Evrensel 7 Nisan 2006 Evrimin en önemli kayıp halkası bulundu - Cumhuriyet Bilim Teknik 15 Nisan 2006 Evrimde iki büyük adım, Evrimde iki buluş 1- Daeschler et al., "A Devonian tetrapod-like fish and the evolution of the tetrapod body plan," Nature 440, 757-763 (6 April 2006) | doi:10.1038/nature04639; Received 11 October 2005; ; Accepted 8 February 2006. 2- Shubin et al., "The pectoral fin of Tiktaalik roseae and the origin of the tetrapod limb," Nature 440, 764-771 (6 April 2006) | doi:10.1038/nature04637; Received 11 October 2005; ; Accepted 8 February 2006. 3- Per Erik Ahlberg and Jennifer A. Clack, "Palaeontology: A firm step from water to land," Nature 440, 747-749 (6 April 2006) | doi:10.1038/440747a.
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
peki niye bir tane arageçiş fosiliniz yok elinizde.? bu kadar milyonlarca yıllık fosil varken?
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
amerikanın seattle şehrinde buluna discovery enstitüsünde çalışan 1500 evrim karşıtı bilim adamlarının listesini aşağıdaki adreste bulabilirsiniz http://www.discovery.org/scripts/viewDB/fi...load&id=660
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
ünlü ingiliz matematikçi roger penrose yaşamın tesadüflerle oluşma ihtimalini bulmuş ve bu ihtimali 10 üzeri 10 üzeri 123 olarak hesaplamış. ve matematikte ise 1o üzeri 50 rakamı imkansız olarak biliniyor.heralde bu bilimselci denen arkadaş 10 üzeri 10 üzeri 123'te bir sen önce evrime bir tane delil bul da ondan sonra HY ya laf at
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
Nazi ideologlarında da yoğun bir Darwinizm etkisi görülmektedir. Adolf Hitler ve Alfred Rosenberg tarafından şekillendirilen bu teori incelendiğinde, "doğal seleksiyon", "seçici eşleşme", "ırklar arası yaşam mücadelesi" gibi, Darwin'in Türlerin Kökeni kitabında onlarca kez tekrarlanan kavramlara rastlanır. Hitler ünlü kitabı "Kavgam" (Mein Kampf)'ın ismini de, Darwinizm'in yaşamın bir mücadele arenası olduğu ve bu mücadelede üstün gelenlerin hayatta kaldıkları prensibinden esinlenerek koymuştur. Kitabında özellikle ırklar arasındaki mücadeleden söz etmiş ve şöyle demiştir: "Tarih doğanın kendi kendine oluşturacağı yeni bir ırksal hiyerarşi sonucunda eşi benzeri olmayan bir imparatorluk meydana getirecektir." 1933'deki ünlü Nuremberg mitinginde ise, "yüksek ırkın düşük ırkları idare ettiğini, bunun doğada görülen bir hak olduğunu ve tek mantıklı hak olduğunu" ileri sürmüştür. Nazilerin Darwin'den etkilendikleri bugün konunun uzmanı olan tarihçilerin hemen hepsi tarafından kabul gören bir gerçektir. Tarihçi Hickman Hitler'in Darwinizm'den etkilendiğini şöyle açıklar: "Hitler katı bir evrimciydi. Psikozunun derinlikleri ne olursa olsun Mein Kampf kitabı bir dizi evrim fikrini sergiler, özellikle de en uygunların yaşam savaşı ve daha iyi bir toplum için zayıfların katledilmesi fikirlerine yer verir." Marx ve Engels'in yolunu izleyen Plekhanov, Lenin, Trotsky ve Stalin gibi Rus komünistlerinin hepsi de, Darwin'in evrim teorisini benimsemişlerdir. Rus komünizminin kurucusu sayılan Plekhanov, "Marksizm, Darwinizm'in sosyal bilimlere uygulanmasıdır" adlı sözüyle ünlüdür. Trotsky'nin ise "Darwinizm, diyalektik materyalizmin en büyük zaferidir" şeklinde açıklamaları bulunmaktadır Komünist kadroların oluşmasında "Darwin'in eğitimi"nin büyük rolü vardır. Örneğin Stalin'in, gençliğinde bir din adamı iken Darwin'in kitapları nedeniyle ateist olduğu da tarihçiler tarafından not edilen bir gerçektir. 8 Komünist rejimi Çin'de kuran ve milyonlarca insanı katleden Mao ise kurduğu bu düzenin felsefi dayanağını, "Çin sosyalizminin temeli, Darwin'e ve Evrim Teorisi'ne dayanmaktadır" diyerek açıkça belirtmiştir. Darwinizm'in Mao ve Çin komünizmi üzerindeki etkisi, Harvard Üniversitesi'nden tarihçi James Reeve Pusey'in, China and Charles Darwin (Çin ve Charles Darwin) adlı araştırma kitabında detaylarıyla anlatılmaktadır. terörizmde ise teröristlerin matığı şöyledir: Kendilerinden olmayanlarla çatışmak, kavga etmek, onlara zarar vererek avantaj kazanmak yolunu seçebilir, yani "hayvani" davranabilirler. darwinizm de aynı şeyi savunmuyor mu? ayrıca HY(Adnan Oktar) beyin Evrim Aldatmacası kitabını okuyabilir ya da http://www.evrimaldatmacasi.com adresinden ayrıntılı bilgi alabilirsiniz..
-
YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN?
Şüphesiz 'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır. O, işitendir, bilendir. (Yunus Suresi, 65) Dediler ki “Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.” (Bakara Suresi, 32) HY (ADNAN OKTAR) HY (Adnan Oktar)'ın bugüne kadar 57 ayrı dile çevrilen, yaklaşık 250 kitabı bulunmaktadır. 30 bin resmin yer aldığı toplam 45 bin sayfadan oluşan bu kitaplar, bugüne kadar 8 milyon kişi tarafından satın alınmış, bir o kadar kitap da çeşitli gazete ve dergiler tarafından okuyucularına hediye edilmiştir. Yazarın eserlerinden faydalanılarak bugüne kadar 180 belgesel film hazırlanmıştır. Bu belgesel filmler de kitaplar gibi yabancı dillere çevrilmiş ve halen 20 ülkedeki 100 ayrı TV kanalında gösterilmektedir. Bugüne kadar 13 milyon VCD belgesel dünyanın pek çok ülkesinde milyonlarca izleyiciyle buluşmuştur. Hazırlanan sohbet programları, sesli anlatımlar 20 ayrı ülkede pek çok radyo kanalında yayınlanmaktadır. 40 ayrı dilde 200'den fazla internet sitesi bulunmakta olup bu siteleri her ay 140 ayrı ülkeden 4.5 milyona yakın kişi ziyaret etmektedir. Sitelerden ayda yaklaşık 540 bin belgesel film, 200 bin kitap, 100 bin sesli anlatım ve 7 bin interaktif anlatım ziyaretçiler tarafından bilgisayarlarına indirilmektedir. HY'nın eserleri kaynak alınarak hazırlanan dergiler bugüne kadar 6 milyonluk tiraja ulaşmıştır. HY'nın 5.000'den fazla makalesi pek çok ülkede, dergilerde, gazetelerde ve internet sitelerinde yayınlanmıştır. Yazarın evrim teorisinin çöküşünü ortaya koyan ve toplamı 6 bin sayfayı aşan kitaplarından yararlanılarak "Evrim Teorisinin Çöküşü ve Yaratılış Gerçeği" başlığıyla ülkemizde ve yurt dışında konferanslar düzenlenmektedir. Türkiye'de 2000'den fazla konferans düzenlenmiştir. Yurt dışında ise, -dünyanın en tanınmış üniversiteleri de dahil olmak üzere- Avusturalya'dan Kanada'ya, İngiltere'den Malezya'ya kadar pek çok konferans düzenlenmiş ve bu konferanslara 1 milyonun üzerinde katılım olmuştur. AYLARDIR TEKRARLADIĞIMIZ ÇAĞRILARA RAĞMEN TEK BİR DELİL ORTAYA KOYAMADILAR: YERLİ EVRİMCİLER NEDEN SUSKUN? Madem deliliniz yok, neden yıllardır milletimize hayalleri gerçek gibi tanıttınız? Halen pek çok merkezde devam eden fosil sergilerinde, evrim teorisinin geçersizliğini ortaya koyan yüzlerce yaşayan fosil halkımıza sunulmaktadır. Evrimciler ise kendi delillerini açıklama cesaretini bir türlü gösterememektedir. Yerli evrimcilere, kendi iddialarına destek olacak 3-5 tane ara fosil varsa bunları Türkiye’nin en bilinen merkezlerinde, örneğin İstanbul Taksim’de veya Ankara Ulus’ta sergilemeleri çağrısında bulunmuştuk. Ancak birçok defa bu çağrıyı tekrarlamamıza rağmen evrimciler, varolduğunu iddia ettikleri dellilerden bir tanesini bile ortaya koyamamışlardır. Darwin'in, Türlerin Kökeni isimli kitabını yazdığı 1859'dan 2006'ya kadar basında yayınlanan resimlerin hiçbiri ara fosil değildir. Basında uzun yıllardır yer alan bu resimler, ya soyu tükenmiş, ara canlı özelliği göstermeyen, tam teşekkül etmiş canlılara ya da Piltdown Adamı, Nebraska Adamı gibi sahte fosillere ait resimlerdir. Darwinizm ile ilgili gördüğünüz fosil resimleri, moral propaganda amacıyla üretilir ve sahte fosillere ya da ara fosil olmayan türü tükenmiş tam canlılara aittir. Ara fosil olmadığı bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla evrimcilerin olmayan bir şeyi ortaya koymalarına zaten olanak yoktu. Evrimcilere yapılan çağrıların nedeni, gerçeklerin halkımız önünde açığa çıkması idi. Nitekim evrimcilerden ses çıkmadı ve halkımız buna açıkça şahit oldu. Evrimcilere soruyoruz: Madem delil konusunda bu kadar çıkmazdaydınız neden yıllardır Türk Milleti'ne bu teoriyi gerçekmiş gibi anlattınız? Madem ispat edemiyorsunuz neden çoktan ispatlanmış gibi savundunuz?Türk Milleti'ni aşağı ırklardan gören bir teoriyi neden halka benimsetmeye çalıştınız? Halkımız yıllarca evrimci hayallerle kandırılmak istenmiştir. Ancak bu aldatmacanın maskesi artık düşmüştür... Evrimcilerin bugüne kadar yaptıkları tek şey, hiçbir gerçekliği olmayan kafataslarını tekrar tekrar sıralamak, sahteliği çoktan belgelenmiş fosiller üzerinde spekülasyonlar yapmaktır. Herbiri soyu tükenmiş maymun türleri olan Australopithecuslar, insan ve orangutan parçaları birbirine monte edilerek oluşturulan Piltdown Adamı, insanın sözde evrimine bir delil diye tanıtılan aslında bir yaban domuzuna ait olan Nebraska Adamı fosili (tek bir dişten ibarettir) tarihe geçmiş evrimci aldatmacalarındandır. Ara fosil olmadığını evrimciler de bilmesine rağmen, soyu tükenmiş canlılar ara fosil diye yutturulmaya çalışılmış, evrimle hiçbir ilgisi bulunmayan fosiller yıllarca evrim delili gibi sunulmuştur. Sadece insan hakkında değil, evrim teorisinin diğer tüm temel konularında durum bu şekildedir. Ortada deliller değil, sahtekarlıklar ve hayal mahsulü gerçek dışı senaryolar vardır. Uzun yıllar, "en temel deliller" olarak tanıtılan fosillerin geçersizliği de artık anlaşılmıştır. Örneğin kuşlarla sürüngenler arasındaki hayali geçişi temsil ettiği iddia edilen Archaeopteryx fosilinin aslında soyu tükenmiş bir kuşa ait olduğu, sudan karaya hayali evrime delil gösterilen Coelacanth isimli fosilin halen derin sularda yaşamakta olan bir balığa ait olduğu ortaya çıkmıştır. Son dönemde, denizlerden karalara hayali geçiş senaryolarına malzeme yapılan Tiktalik adlı fosil de nesli tükenmiş bir canlıya aittir ve evrim ile hiçbir ilgisi yoktur. Evrimciler, Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren bilimsellik görünümü altındaki sayısız yalanla halkımızı aldatmışlardır. Ancak bilimin geliştiği, internetin yaygınlaştığı günümüzde bunların kolları kanatları kırılmış durumdadır. Evrim teorisi can çekişmektedir ve artık son nefesini vermek üzeredir. Özellikle Türkiye'de tam anlamıyla felç olmuştur. Batı'da bugüne kadar evrimcilerle ilmi mücadele eden olmaması, onların meydanı boş bulup toplumları kandırmasına olanak sağlamıştır. Ama artık durum değişmiş, Türkiye'deki etkili ve kararlı mücadele batılı bilim adamlarına da örnek olmuş ve orada da yoğun bir faaliyet başlamıştır. İnsanı, tesadüflerle hayvanlardan türemiş sıradan bir canlı olarak tanıtan Darwinizm’i temel alan, komünizm ve faşizm gibi ideolojiler sebebiyle, 20. yüzyılda dünya, adeta kan gölüne dönmüştür. Milyonlarca insanın canına malolmuş bir teoriye arka çıkmak ise imani ve ahlaki değerlerle bağdaşmamaktadır. Darwinizm, Milyonlarca İnsanın Canına Mal Olan Bir Teoridir Komünist ve faşist liderlerin Darwinizm’e olan bağlılıklarını ifade ettikleri sözleri incelendiğinde, Darwinizm ile savaş ve terör arasındaki bağlantı daha iyi anlaşılmaktadır. Charles Darwin’in insanın var oluşu ve tabiat olayları hakkındaki çarpık fikirlerini ideolojilerinin temeli olarak gören Marx, Lenin gibi komünizmin önde gelen isimleri ve Hitler, Mussolini gibi faşist liderler 20. yüzyılda milyonlarca insanın ölmesine, dünyanın pek çok bölgesinin teröre bulanmasına sebep olmuşlardır. Hitler ve Mussolini Katliamlarını Darwinizm’e Dayandırdı 55 milyon insanın ölümünden sorumlu tutulan Adolf Hitler sapkın teorilerini geliştirirken Darwin'in "yaşam mücadelesi" fikrinden ilham almıştır. Hitler de, aynı Darwin gibi, diğer ırkları maymunlarla aynı statüye koyuyor ve şöyle diyordu: "Kuzey Avrupa Almanlarını insanlık tarihinden çıkarın, geriye maymun dansından başka bir şey kalmaz". (Carl Cohen (ed). Communism, Fascism and Democracy. Random House Publishing, New York, 1967. s. 408-409) Hitler, 1933'deki ünlü Nürnberg mitinginde ise, "yüksek ırkın düşük ırkları idare ettiğini, bunun doğada görülen bir hak olduğunu ve tek mantıklı hak olduğunu" ileri sürmüştür. Darwinizmin üstün ırk fikrine şiddetle bağlanan Naziler, Alman ırkının üstün olduğunu gösterebilmek için kafatası ölçümlerine girişmişlerdir. Ünlü evrimci Sir Arthur Keith, Hitler'in Darwinist girişimlerini şöyle yorumlamıştır: “Alman Führer'i bir evrimciydi. Almanya'nın tecrübesini, evrim teorisine uygun hale getirmek için bilinçli olarak çalıştı.” (Sir Arthur Keith, Evolution and Ethics, 1947, s. 246) Hitler'in en büyük müttefiki olan diktatör Benito Mussolini de evrim teorisinden ilham almıştır. Mussolini 1935’te giriştiği Etiyopya’nın işgalini Darwin'in ırkçı görüşlerine ve yaşam mücadelesi kavramına dayandırmıştır. Mussolini'nin Darwinizm'e olan ideolojik bağlılığını, bir dönem editörlüğünü yaptığı La Lotta di Classe (Sınıf Çatışması) adlı haftalık dergide de görmek mümkündür. Derginin ilk sayısının kapağında Marx ve Darwin'in büyük birer resmi yer alıyordu. Giriş yazısını kaleme alan Mussolini, bu iki materyalist ideologtan, "geçmiş yüzyılın en büyük iki düşünürü" diye söz etmiş, Darwin'in teorisine övgüler yağdırmıştı. (Dennis Mack Smith, Mussolini, s.18) Marks ve Engels de Koyu Birer Darwınistti Darwinizm, komünizm için de çok büyük bir önem taşıyordu. Marx 19 Aralık 1860 tarihinde Engels'e yazdığı mektubunda Darwin'in kitabını kastederek şöyle demişti: "Bizim görüşlerimizin doğal tarih temelini içeren kitap, işte budur.” (Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 1959, s. 85-87) Marx, 16 Ocak 1861 tarihli bir mektubunda ise aynı konuya şöyle değinmişti: "Darwin'in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor." (Stephen Jay Gould, Ever Since Darwin, W. W. Norton & Company, New York 1992, s. 26 ) Marx, Darwin'e olan sempatisini ise en tanınmış kitabı Das Kapital'i, Darwin'e ithaf ederek göstermişti. Marx, kitabının Almanca baskısının kapağına el yazısıyla şöyle yazmıştı: "Charles Darwin'e, gerçek bir hayranı olan Karl Marx'tan” (Friedrich Engels, Socialism: Utopian and Scientific, Foreign Languages Press, Peking 1975, s. 67) Engels ise, Darwin'e olan hayranlığını şöyle ifade etmişti: “Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır.” (Gertrude Himmelfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, London: Chatto & Windus, 1959, s. 348-9) Charles Darwin’in (solda) insanın var oluşu ve tabiat olayları hakkındaki çarpık fikirlerini ideolojilerinin temeli olarak gören Marx, Lenin gibi komünizmin önde gelen isimleri ve Hitler, Mussolini gibi faşist liderler 20. yüzyılda milyonlarca insanın ölmesine, dünyanın pek çok bölgesinin teröre bulanmasına sebep olmuşlardır. Komünizmin, Lenin, Stalin, Troçki, Mao gibi önde gelen liderlerinin tamamı Darwin’den övgüyle söz etmişler ve yaşam felsefelerini Darwinizm üzerine kurmuşlardır. Teröre Kalıcı Çözüm İçin Öncelikle Darwinizm’in Durdurulması Gerekir Darwinizm’in telkinleriyle, insanın “doğada tesadüfen var olmuş bir çeşit hayvan” gibi algılanması toplumlara tam anlamıyla yıkım getirmiştir. 20. yüzyılda savaşların, katliamların ve terör olaylarının tarihte görülmemiş düzeye çıkmasında Darwinizm’in büyük etkisi olmuştur. Tarihçiler, geçtiğimiz yüzyılda komünist rejimlerin, 120 milyon insanın ölümünden sorumlu olduğunu bildirmektedirler. Ülkemizde 30 bin cana mal olan terör de, Marksist-Leninist ideoloji kaynaklıdır. Bu ideolojilerin ve takipçilerininin neden oldukları terörün önünün kesilmesi için her şeyden önce toplum, Darwinist telkinlerden arındırılmalıdır. Türk Düşmanlığının Temeli Darwinizm'dir Charles Darwin'in önemli fakat az bilinen bir özelliği, Avrupalı beyaz ırkları diğer insan ırklarına göre çok daha "ileri" sayan koyu bir ırkçı olmasıdır. Darwin, insanların maymun benzeri canlılardan evrimleştiğini öne sürerken, insan ırklarının, evrimin çeşitli basamaklarında yer aldıklarını, Avrupalı ırkların "ileri" ırklar olduğunu savunmuş, diğer pek çok ırkı ise,"maymunsu özellikler taşıdıkları" iddiasını öne sürerek aşağılamıştır. Darwin, "aşağı ırklar" olarak tanımladıklarının arasında, Yüce Türk Milleti'ni de saymıştır. W. Graham'a yazdığı 3 Temmuz 1881 tarihli mektubunda, bu ırkçı düşüncesini şöyle ifade etmiştir: "Avrupalı ırklar olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde TÜRK BARBARLIĞINA karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, BU TÜR AŞAĞI IRKLARIN çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini (yokedileceğini) görüyorum." (Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt 1, New York: D. Appleton and Company, 1888, ss. 285-286) Darwin'in bu tür izahlarının, Avrupa'da uzun süredir devam etmekte olan Türk düşmanlığının temeli olduğu bilinen bir gerçektir. HY'nın Eserleri, Batılı Bilim Dergileri ve Gazetelerce Evrim Teorisine En Güçlü Cevap Olarak Tanıtılmaktadır HY’nın eserleri, dünya çapında büyük yankı uyandırmıştır. Örneğin, Amerikan Bilim Eğitimi Ulusal Merkezi (National Center for Science Education) tarafından yayınlanan Reports Dergisi, Kasım-Aralık 1999 tarihli sayısının kapağını, HY’nın “Evrim Aldatmacası” kitabının resmine ve derginin 30 sayfasını HY’nın evrim teorisini çökerten ve yaratılışı ortaya koyan çalışmalarına ayırmıştır. 22 Nisan 2000 tarihli New Scientist dergisi ise, "Burning Darwin" başlıklı bir makalede, dünyada evrim teorisine karşı yürütülen entelektüel kampanyada yazar HY'nın eserlerinin önemli bir yeri olduğunu vurgulamış ve "HY uluslararası bir kahraman. Kitapları İslam Dünyası’nın her yanına yayılmış durumda." görüşüne yer vermiştir. Ünlü bilim dergisi Science'ın, 18 Mayıs 2001 tarihli ve "Yaratılışçılık Asya ve Avrupa'nın Birleştiği Yerde Kök Salıyor" (Creationism Takes Root Where Europe, Asia Meet) başlıklı bir makalesinde ise; HY'nın kitaplarının pek çok yerde ders kitaplarından bile daha etkili olduğu belirtilmiştir. Amerika’dan yayın yapan www.pitch.com adlı internet sitesindeki bir haberde, “bu kitaplar oldukça iyi kalite kağıda basılmış, renkli resimlerle dolu ve her yerdeler... Batı Dünyası’nda bulabileceğiniz her türlü bilimsel yayınla rekabet ediyorlar.” görüşüne yer verilmiştir. Aynı haberde görüşüne yer verilen ünlü evrimci Profesör Ümit Sayın ise, “artık Yaratılışçılara karşı bir savaş yok. Savaşı onlar kazandılar, 1998’de Türkiye Bilimler Akademisi’nden altı profesörü yaratılışçılara karşı konuşmaları için motive etmiştim. Artık, bugün bir kişiyi bile motive etmek imkansız” açıklamasını yapmıştır. Haberin devamında ise; Türkiye’den, evrim teorisini savunanların neredeyse tamamen yenilgiye uğradığı bir ülke olarak bahsedilmiştir. Son olarak ise 3 Temmuz 2006 tarihli ünlü İngiliz gazetesi The Guardian'da HY'nın eserlerinin öneminden bahsedilmiştir. Haberde şu ifadelere yer verilmiştir: "Son yıllarda direk yaratılışı ve türlerin değişmezliğini savunan oldukça kaliteli literatürler ve DVD'ler İngiltere ve Avrupa’daki birçok Müslüman toplulukta oldukça popüler hale geldi. Her yere yayılan materyaller büyük ölçüde Türkiye’den HY adı altında oldukça üretken eserler yazan Türk filozofu Adnan Oktar’a ait. HY’nın kitapları, websiteleri ve DVD'lerinin hepsi özellikle etkileyici bir şekilde tasarlanmış ve profesyonelce sunulmuş... Yedi yıl kadar önce ilk kez bir HY eseriyle karşılaşmıştım: Evrim Aldatmacası. Eğitimsiz gözlerime çok aydınlatıcı gelmişti. Renkli illüstrasyonlarla dolu, açık ve net bir düzyazı olarak konuşma üslubunda yazılmış, bir sürü alıntılar ve seçkin bilim adamlarının yazılarına göndermelerle doluydu. Darwin’in doğal seleksiyon yoluyla evrim teorisinin tüm dünya çapında Allah’a inancı baltalamaya çalışan materyalistler tarafından işlenen bir sahtekarlık olarak ifşa edildiğini gözler önüne seriyor gibiydi. Tarafsız bir şekilde incelendiğinde, fosil kayıtlarında var olan deliller sürekli olarak canlıların bir bütün olarak, eksiksiz yaratıldığını gösteriyordu. Aşamalı olarak kendilerinden sonra gelen türlere evrimleşen türlere dair hiçbir kanıt yoktu." TARİHİ BİR YALAN: KABATAŞ DEVRİ... EVRİM ALDATMACASI... HAYATIN GERÇEK KÖKENİ... DARWIN’İN TÜRK DÜŞMANLIĞI... BİR ZAMANLAR DARWINİZM... DARWINİZM DİNİ... EVRİM AÇMAZI 1-2... DARWIN'İN VARİSLERİNE... ARAGEÇİŞ AÇMAZI... 20 SORUDA EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜ... 40 KONUDA HÜCRE... DARWINİZM’İN İNSANLIĞA GETİRDİĞİ BELALAR... KUŞLARIN VE UÇUŞUN KÖKENİ... EVRİMCİLERİN İTİRAFLARI... DARWINİZM’İN KARANLIK BÜYÜSÜ... DARWINİZM’İN SONU... 50 MADDEDE EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜ... KAİNATTAKİ KUSURSUZ TASARIM TESADÜF DEĞİL... SOSYAL SİLAH DARWINİZM... KURAN DARWINİZM’İ YALANLIYOR... TÜRLERİN EVRİMİ YANILGISI... AMERİKANULUSALBİLİMLER AKADEMİSİ’NİNYANILGILARI... DARWIN YALAN SÖYLEDİ!... DARWINİZM'İN KANLI İDEOLOJİSİ: FAŞİZM... EVRİMCİLERİN YANILGILARI... BİR TARTIŞMANIN ARDINDAN... EVRİMİN FOSİLLERE YENİLİŞİ... DARWIN'İN ANLAYAMADIĞI KAMBRİYEN... DARWINİZM İLE İLMİ MÜCADELENİN ÖNEMİ... DARWINİZM NASIL BİR AÇMAZ? (EVRİMCİLERE NET CEVAP .1.)... DARWINİSTLERİN BEKLEDİĞİ CEVAPLAR (EVRİMCİLERE NET CEVAP .2.)... DARWIN BU GERÇEKLERİ BİLMİYORDU (EVRİMCİLERE NET CEVAP .3.)... DARWINİSTLERİN BİLMEK İSTEMEDİKLERİ GERÇEKLER (EVRİMCİLERE NET CEVAP .4.) Adnan Oktar'ın, HY müstear ismi ile hazırladığı tüm kitapları www.harunyahya.org , www.harunyahya.net ve www.harunyahya.com adreslerinden ücretsiz olarak okuyabilir veya Global Yayıncılık'ın 0212 4444441 no’lu telefonundan temin edebilirsiniz
-
MUSEVİ HALKINA AÇIK MEKTUP
“Gerçek şu ki, Biz Tevrat'ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafir olanlardır.” (Maide Suresi, 44) MUSEVİ HALKINA AÇIK MEKTUP - Musevilerin bugün okumakta oldukları Tevrat, -Kuran'da bildirildiği üzere- tahrif edilmiş, bazı Yahudi din adamlarınca eklemeler ve çıkarmalar yapılmak suretiyle aslından uzaklaştırılmıştır. Buna rağmen bugünkü Tevrat'ta, Hak Din'e uygun pek çok ifade de yer almaktadır. Allah'a içten yönelmek, teslimiyet, şükür, Allah korkusu, Allah sevgisi, adalet, şefkat, merhamet, zulme ve haksızlığa karşı koyma gibi pek çok Hak Din özelliği Musevilerin bugün okumakta oldukları Tevrat'ta da mevcuttur. - Ancak, insanlar tarafından türlü menfaatler uğruna değiştirilen Tevrat'ta, kan dökmeye, toplu katliamlara, acımasızlığa teşvik eden izahlar da bulunur. - Bugün Yahudilerin söz konusu izahlara göre bir din anlayışı benimsemeleri yani geçmiş zamanların şartlarına göre yazılmış olan hükümlere göre hareket etmeleri son derece yanlış olacaktır. Hz. Musa (as)'nın vefatından çok sonra, bir kısım hahamlar tarafından Tevrat'a eklenen bu tür izahlar, savaş şartlarında oluşan kin, öfke ve intikam hislerinin bir sonucudur. Gayri insani ve dehşet verici nitelikte olan bu ifadeler, Hz. Musa (as)'ya indirilen gerçek Tevrat'ta yoktur. Bu gerçeği, çok sayıda yahudi din bilgini de gayet iyi bilmektedir. - Ancak halen yahudilerden bir bölümü, vahşeti, Tevrat'ın yerine getirilmesi gereken bir hükmü olarak görmektedir. Tevrat'ın iyiliği, güzelliği, barışı ve sevgiyi öngören bölümlerini dikkate almayan bu kişiler, aslında Tevrat'ın orijinalinde yer almayan insanlık dışı hükümlere göre hareket ederek kan dökülmesine sebep olmaktadırlar. - Yüce Allah, "çocukları öldürün", "kadınları öldürün", "masum insanları katledin", "bozgunculuk çıkarın" gibi emirler vermez. Bunlar açıkça birer zulümdür. Samimi dindar Musevilerin, bugünkü Tevrat'ın geçersiz hükümlerine uyarak, kadın, çocuk, yaşlı demeden binlerce masumun kanını akıtan dindaşlarını uyarmaları, onları sevgiye ve merhamete çağırmaları elzemdir. Hangi dinden olursa olsun, ister Müslüman, ister Yahudi, ister Hıristiyan olsun terör büyük bir günahtır ve insanlık suçudur. BU İZAHLARA GÖRE HAREKET ETMEYİN ... Ve İsrail onun mirasının sıptıdır (soyudur); ismi orduların Rabbidir. Sen Benim topuzum ve cenk silahımsın; ve seninle milletleri kıracağım; ve seninle ülkeleri helak edeceğim. Ve seninle atı ve binicisini kıracağım. Ve seninle cenk arabasını ve binicisini kıracağım; ve seninle erkeği ve kadını kıracağım; ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım; ve seninle genç adamı ve ere varmamış kızı kıracağım; ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım; ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım; ve seninle valiyi ve kaymakamı kıracağım. (Yeremya, Bab 51 / 19-23) Ele geçen her adamın gövdesi delik-deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak, evleri çapul edilecek ve karıları kirletilecek. (İşaya, Bab 13 / 15) İhtiyarı, genci ve ere varmamış kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun, gözünüz esirgemesin ve acımayın. (Hezekiel, Bab 9 / 5-6) Onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına... çocuktan... emzikte olana... öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür... (I. Samuel, Bab 15 / 3) Ve Allah'ın Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin (antlaşma yapmayacaksın) ve onlara acımayacaksın. (Tesniye, Bab 7 / 1-3) Fakat Ben kralımı mukaddes dağım Sion üzerine koydum... İşte Benden ve miras olarak sana milletleri mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim. Onları demir çomakla kıracaksın; bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın. (Mezmurlar, Bab 2 / 6,8,9) Rab senin sağında öfkesi gününde kralları vuracak. Milletler arasında hüküm verecek; Yer leşler ile dolacak; çok memleketlerde baş olanı ezecektir. (Mezmurlar, Bab 110 / 5-6) Rabbin işini gevşeklikle yapan lanetli olsun; ve kılıcını kandan alıkoyan lanetli olsun. Katliam yapmayan, kan akıtmayan Allah'ın laneti ile tehdit edilmektedir. (Yeremya, Bab 48 / 10) Milletlerden öç alsınlar; Ve ümmetleri tedip etsinler (cezalandırsınlar); Onların krallarını zincirlerle ve ileri gelenlerini demir bukağılar ile bağlasınlar. (Mezmurlar, Bab 149 / 7-8) HAK DİN'E UYGUN OLAN BU TEVRAT BÖLÜMLERİNE UYUN Garibe haksızlık etmeyeceksin ve ona gadretmeyeceksin (baskı yapmayacaksın); çünkü siz Mısır diyarında gariptiniz, hiçbir dul kadını ve öksüzü incitmeyeceksiniz. Eğer onları incitirsen ve bir yolla Bana feryat ederlerse, onların feryadını mutlaka işiteceğim... (Çıkış, Bab 22 / 21-23) ... Zayıfın ve yetimin davasını görün; Düşküne ve yoksula adalet edin. Zayıfı ve fakiri çekip kurtarın; onları kötüler elinden azat edin (özgür kılın). (Mezmurlar, Bab 82 / 3-4) Dinleyin ve kulak verin; kibirli olmayın. (Yeremya, Bab 13 / 15) ... Rabbin hükümlerini yapmış olan dünyanın bütün alçak gönüllüleri, Rabbi arayın; salâhı (doğruluk ve kurtuluşu) arayın, alçak gönüllülüğü arayın... (Tsefanya, Bab 2 / 3) Övünen adamlara dedim: Övünmeyin; Ve kötülere: Boynunuzu kaldırmayın; Boynuzunuzu yukarı kaldırmayın; Dik başla söylemeyin. Çünkü ne güneşin doğduğu yerden, ne battığı yerden, ne de dağlar çölünden yükselme gelir. Ancak hâkim olan Allah'tır. Birini alçaltır ve birini yükseltir. (Mezmurlar, Bab 75 / 4-7) Ve ataları gibi inatçı ve âsi, yüreğini pekiştirmemiş ve ruhu Allah'a sadakatsiz bir nesil olmasınlar. (Mezmurlar, Bab 78 / 8) Hükümde haksızlık etmeyeceksiniz... ve kudretlinin hatırına itibar etmeyeceksin; ve komşuna adaletle hükmedeceksin. Kavminin arasında çekiştiricilik edip gezmeyeceksin; komşunun kanına karşı ayağa kalkmayacaksın; Rab Benim... Öç almayacaksın ve kavminin oğullarına kin tutmayacaksın; ...komşunu kendin gibi seveceksin; Rab Benim. (Levililer, Bap 19 / 15-18) Rab şöyle diyor: "Adil ve doğru olanı koruyup yerine getirin..." (İşaya, Bab 56 / 1) Yoksullardan adaleti esirgemek, halkımın düşkünlerinin hakkını elinden almak... Öksüzlerin malını yağmalamak için haksız kararlar alanların, adil olmayan yasalar çıkaranların vay haline! (İşaya, Bab 10 / 1-2) Düşmanın acıkmışsa doyur, susamışsa su ver... (Süleyman'ın Meselleri, Bab 25 / 21) HY (ADNAN OKTAR) HY (Adnan Oktar)'ın bugüne kadar 57 ayrı dile çevrilen, yaklaşık 250 kitabı bulunmaktadır. 30 bin resmin yer aldığı toplam 45 bin sayfadan oluşan bu kitaplar, bugüne kadar 8 milyon kişi tarafından satın alınmış, bir o kadar kitap da çeşitli gazete ve dergiler tarafından okuyucularına hediye edilmiştir. Yazarın eserlerinden faydalanılarak bugüne kadar 180 belgesel film hazırlanmıştır. Bu belgesel filmler de kitaplar gibi yabancı dillere çevrilmiş ve halen 20 ülkedeki 100 ayrı TV kanalında gösterilmektedir. Bugüne kadar 13 milyon VCD belgesel dünyanın pek çok ülkesinde milyonlarca izleyiciyle buluşmuştur. Hazırlanan sohbet programları, sesli anlatımlar 20 ayrı ülkede pek çok radyo kanalında yayınlanmaktadır. 40 ayrı dilde 200’den fazla internet sitesi bulunmakta olup bu siteleri her ay 140 ayrı ülkeden 4.5 milyona yakın kişi ziyaret etmektedir. Sitelerden ayda yaklaşık 540 bin belgesel film, 200 bin kitap, 100 bin sesli anlatım ve 7 bin interaktif anlatım ziyaretçiler tarafından bilgisayarlarına indirilmektedir. HY’nın eserleri kaynak alınarak hazırlanan dergiler bugüne kadar 6 milyonluk tiraja ulaşmıştır. HY’nın 5.000’den fazla makalesi pek çok ülkede, dergilerde, gazetelerde ve internet sitelerinde yayınlanmıştır. Yazarın evrim teorisinin çöküşünü ortaya koyan ve toplamı 6 bin sayfayı aşan kitaplarından yararlanılarak "Evrim Teorisinin Çöküşü ve Yaratılış Gerçeği" başlığıyla ülkemizde ve yurt dışında konferanslar düzenlenmektedir. Türkiye'de 2000'den fazla konferans düzenlenmiştir. Yurt dışında ise, -dünyanın en tanınmış üniversiteleri de dahil olmak üzere- Avusturalya’dan Kanada’ya, İngiltere’den Malezya’ya kadar pek çok konferans düzenlenmiş ve bu konferanslara 1 milyonun üzerinde katılım olmuştur. Adnan Oktar'ın, HY müstear ismi ile hazırladığı tüm kitapları www.harunyahya.org , www.harunyahya.net ve www.harunyahya.com adreslerinden ücretsiz olarak okuyabilir veya Global Yayıncılık'ın 0212 444 4441 no’lu telefonundan temin edebilirsiniz.