frozen tarafından postalanan herşey
-
İçindeki nakaratı yaz...
Gelsin hayat bildiği gibi gelsin, işimiz bu yaşamak unuttum bildiğimi doğarken, umudum ölmeden hatırlamak
-
En Gıcık Olduğunuz Üye..
sana fevkalade gıcığım egzo
-
BOP'a meydan okuyan lider-İRAN
şu sözlerden ne anladığınızı söyleyebilirmisiniz arkadaşlar? yeni bir haber değil fakat ya ben artık okuduğumu anlamıyorum yada o kadar önemli bir mevzu değil ki görmezden gelmekte bir sakınca duyulmuyor..
-
sağır duymaz uydurur
pilli işte mi
-
Frozen......
amaninnnnnnn sardunum seni nasıııı sevdiğimi biliyon demi yuk arada bunuda hatırla diye şeettimde
-
diloş...
ekler dimi dalları bastı kiraz gel bize biraz biraz evdekileri sepetledim çabuk tut elini biraz nasıl beyenir dimi iğnen
-
.....::Radya::.....
Kalp Ağrısı İşte yine başbaşayız içimin acısı yine birlikteyiz ver elini sus ve ne olur incitme beni Ey kalbimin ağrısı ver elini çıkalım seninle soluksuz kalmadan sessizce bu karanlık ve uğultulu ormandan İçimin acısı, kalbimin ağrısı, aşkım işte yine başbaşayız ver elini sus ve ne olur incitme beni CEZMİ ERSÖZ iyi tatiller bidenem
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
işte şimdi gerçekten kırıldım nenem
-
diloş...
biliyom da demin salya sümük ağlarken öyle demiyodun ama
-
Frozen......
radyam ne güzel bir şiirle veda bu..teşekkür ederim tatil iyi gelir umarım..iyi eğlenceler
-
Frozen......
uf neyse ucuz atlattık hatırlamıyormuş
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
sanmadım seni gördüm bende.. burdanda yazayım dedim
-
diloş...
amanin gıcığım gün sayıyor dostluk işte bak çok duygulandım şimcik yaw ben ne vefasız bişeyim hiç şiir felen eklememişim..yasık ya gelince kalbi kırılıcak şimdi
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
mesaj arama canem içimden geldi yazdım o şiiri ama bak bu senin için seni bir anıt bıraktım kendine başlığınada eklemiştim ama burası gerçek evi Gerçek dostluk üzerine... "Sonra sen geldin, Üstelik Aşk da değildin"... Yazan; Esra Güzelipek Bu hikaye senin için! 'Anlamak' kelimesini sözlüklerden çıkartıp elimle dokunacağım kadar somut hale getirdiğin ve yüreğime yerleştirmeme yardım ettiğin için... 'Anlamak' ve 'anlaşılmanın' en güzel denilen sevişmeleri kıskandırdığını bildiğin ve bana da öğrettiğin için... Durum ne olursa olsun, dilinde bu kadar güzel bir 'özgürlük' şarkısıyla yaşayabildiğin için... Senin için... ..................... Bu, insanın içinde yaşatıp zamanla sevdiği ve kendisine çok acı verse de, neredeyse bedenine bir organ gibi eklediği, hüzün doğuran tüm uzun soluklu duyguları yerle bir eden, kısacık bir hikayedir! Sonra sen geldin. Yaşayıp gidiyordum... 'Yaşayıp gitmek!' Ne saçma! Bu fiili nedense, hayatımızın sıkıcı olduğunu, bir günün diğerinden farklı geçmediğini düşündüğümüzde kullanırız. Oysa tam tersi olması gerekmez mi? 'Yaşamak ve gitmek...' Yaşıyorum, gidiyorum, yol alıyorum. O halde şöyle demeliyim: "Yaşıyordum ama gitmiyordum." veya "Gidiyordum akıp zaman içinde, kaybolmuş vaziyette, ancak yaşamıyordum." Bir aşk hikayesine boyanmıştı bütün mevsimlerim Tuhaflığı yoktu yazın kazak giyip de Kışın denize girişimin Kazağımda da aşk kokusu vardı Acıma dokunan ve Nasıl kokacağını şaşıran Yosunlarda da Sonra sen geldin. “Hadi gel, hayatı anlayalım ve anlatalım." dedin. Çok konuştuk bu konuda, çok... Hem her duygunun tarifini almak istedin hem de hepsi hakkında, bildiğin ne varsa bana vermek. Seninle konuştukça, kendime dair son derece basit ama yine de hiç üzerinde durmadığım bir şeyler olduğunu görmek beni nasıl da şaşırtıyordu. 'Acı' konusunda çok konakladık... Kanattıkça beni böyle acı Ve sohbetler yetmeyince nefes almaya Ağlardım Yaralarımdan şiir yapardım Acı bir annedir, durmadan hüzün doğuran. Ahh, ben o hüzünlerle boğuşmak, azıcık nefes alabilmek için kaç kitap okudum, kaç film izledim, kaç hayat belledim, bir bilseniz. Yooo! Dostlarıma haksızlık edemem şimdi. Turuncuya boyalı güney akşamlarından, fesleğen kokulu batı ikindilerinden, kuzeyin gri sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreğimde daima saklayacağım. Ahh, benim kelimelerle beyinlerinde tepindiğim dostlarım... Nasıl da isterlerdi gözlerimden yanaklarıma dökemediğim gülüşleri görmeyi. Bence, dostlar daima 'gülmek' ve 'gülümsemek' arasındaki farkı bilirler, bu nedenle onlara arkadaş değil de 'dost' deriz zaten. Her sohbette yüreğimi yatırıp masaya, son derece dikkatli ve zarif hareketlerle, acı ve hüzün doğuran parçalarıma ulaşır, üzerini örterlerdi. İyi hissederdim bir süre. Apartmanların üzerinde uçuşan martıları fark ederdim en azından. Ancak sonra yine hüzün... Yüzsüz hüzün... Baktığım yerlerde gözlerim Bazen öyle uzun kalırdı İnanmazsınız ama Baktığım yerler sıkılırdı Sonra sen geldin. Geldin ve: “Hele şu yükünün birazını bana ver.” dedin. Şaşırdım çünkü görünüşe göre senin yükünün benimkinden fazlası vardı ama eksiği yoktu. Sen anlatırken fark ettim ki içinde bir yerlerde bu yüklerle başa çıkmak için özel eğitimli bir parçan vardı. Bu parça, yükün niteliğini ya da niceliğini, yürekte en hafif duracak hale getirebiliyordu gerçekten. Konuşurken bir yandan da yüreğimin en tozlanmış ve uzun süredir de yanına hiç uğranmamış parçasını koydun masaya. “Bak,” dedin "bunlar hayat dostu parçalar . Şimdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki bir daha canın içindeki parçalara dokunmak istediğinde ve hüzne giderken, bunların ışıltısına takılacaksın. Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları koyuvereceksin yerinde tozlanmaya. Böylece de zamanla ağırlıkları, olması gerektiği kadar olacak. Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da onları olduğundan ağır hale getiriyordu. Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz. Işıldayan parça daima daha ağırdır. Gel, hayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan.” Sen geldin Kelimelerini şekere batırarak Sen geldin Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak Acıya ve hüzne gereğinden çok yüz vermemeli insan. Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı, başarıyorum galiba. Geçen gün ne gördüm dersiniz? Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizin üzerine! Hikaye bu kadar... Merak edeceksiniz belki, bu değişiklikleri sağlayan dostum kimdi? Diyelim ki, kırk yaşını geçmiş veya otuzuna gelmemiş bir adamdı, s*ksen yaşında bir ihtiyar, hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da dört yaşında bir çocuk; hem hepsiydi, hem hiçbiri değildi. Ne fark eder ki? Bir can’dı. Canımın içi değil İçimin canı olup da Sen Geldin Üstelik Aşk da Değildin ............................. . Hoş geldin
-
Frozen......
anacım ne alınması ne yüzsüzü sen kendindemisin canem ben anlamadım ki yuksam seni kırdımda haberim mi yuk
-
sağır duymaz uydurur
koca sinek sağa mı kaçmış
-
En Gıcık Olduğunuz Üye..
madem seviyorsun o zaman başka dilim sürçmüş aslında sarduna gıcığım ben
-
En Gıcık Olduğunuz Üye..
ben bu kleoya gıcığım
-
üzüldüğüm tek kadınlar,ANADOLU DELİLERİ
işte sayın taunusun fikrinin temel taşları.. erkekler önce insan kadınlar sadece kadın derken fikrinin ikinci taşınıda görmüş bulunuyoruz.. kadın erkek insani değerlerde,hayatın zorluklarını yüklenmekte eşittir..ama bunu anlayabilen erkek sayısı fazla olmadığından ki yukarda bir örneği görülmekte fiziksel ve manevi olarak ezilecek yaratık (insan olarak görmezler çünkü) muamelesi yapmaları kadınlara normaldir diyorum.. kendi kişilik bozukluklarını ve yanlışlarını düzeltmek yerine hatayı karşı tarafa atmak konusunda ısrar eden ve fikri sabit kalıp asla değişimden yana yönlenemeyen bazı kişiler aynı plağın takılan iğnesinde aynı cümleyi söyleye söyleye ömür tüketerek kendilerine acıyıp dururlar.. ve ne acıdır ki düşünmek için hepimizde var olan beyinleri kendi kafaları içinde küçüldükçe ne söyleneni dinlerler nede anlamaya çalışırlar. benim üzüldüğüm insanlarda bu tiplerdir..
-
Nasıl Erkek Sever Bayanlar? :)
- SENİ BİR ANIT BIRAKTIM KENDİNE!
Gerçek dostluk üzerine... "Sonra sen geldin, Üstelik Aşk da değildin"... Yazan; Esra Güzelipek Bu hikaye senin için! 'Anlamak' kelimesini sözlüklerden çıkartıp elimle dokunacağım kadar somut hale getirdiğin ve yüreğime yerleştirmeme yardım ettiğin için... 'Anlamak' ve 'anlaşılmanın' en güzel denilen sevişmeleri kıskandırdığını bildiğin ve bana da öğrettiğin için... Durum ne olursa olsun, dilinde bu kadar güzel bir 'özgürlük' şarkısıyla yaşayabildiğin için... Senin için... ..................... Bu, insanın içinde yaşatıp zamanla sevdiği ve kendisine çok acı verse de, neredeyse bedenine bir organ gibi eklediği, hüzün doğuran tüm uzun soluklu duyguları yerle bir eden, kısacık bir hikayedir! Sonra sen geldin. Yaşayıp gidiyordum... 'Yaşayıp gitmek!' Ne saçma! Bu fiili nedense, hayatımızın sıkıcı olduğunu, bir günün diğerinden farklı geçmediğini düşündüğümüzde kullanırız. Oysa tam tersi olması gerekmez mi? 'Yaşamak ve gitmek...' Yaşıyorum, gidiyorum, yol alıyorum. O halde şöyle demeliyim: "Yaşıyordum ama gitmiyordum." veya "Gidiyordum akıp zaman içinde, kaybolmuş vaziyette, ancak yaşamıyordum." Bir aşk hikayesine boyanmıştı bütün mevsimlerim Tuhaflığı yoktu yazın kazak giyip de Kışın denize girişimin Kazağımda da aşk kokusu vardı Acıma dokunan ve Nasıl kokacağını şaşıran Yosunlarda da Sonra sen geldin. “Hadi gel, hayatı anlayalım ve anlatalım." dedin. Çok konuştuk bu konuda, çok... Hem her duygunun tarifini almak istedin hem de hepsi hakkında, bildiğin ne varsa bana vermek. Seninle konuştukça, kendime dair son derece basit ama yine de hiç üzerinde durmadığım bir şeyler olduğunu görmek beni nasıl da şaşırtıyordu. 'Acı' konusunda çok konakladık... Kanattıkça beni böyle acı Ve sohbetler yetmeyince nefes almaya Ağlardım Yaralarımdan şiir yapardım Acı bir annedir, durmadan hüzün doğuran. Ahh, ben o hüzünlerle boğuşmak, azıcık nefes alabilmek için kaç kitap okudum, kaç film izledim, kaç hayat belledim, bir bilseniz. Yooo! Dostlarıma haksızlık edemem şimdi. Turuncuya boyalı güney akşamlarından, fesleğen kokulu batı ikindilerinden, kuzeyin gri sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreğimde daima saklayacağım. Ahh, benim kelimelerle beyinlerinde tepindiğim dostlarım... Nasıl da isterlerdi gözlerimden yanaklarıma dökemediğim gülüşleri görmeyi. Bence, dostlar daima 'gülmek' ve 'gülümsemek' arasındaki farkı bilirler, bu nedenle onlara arkadaş değil de 'dost' deriz zaten. Her sohbette yüreğimi yatırıp masaya, son derece dikkatli ve zarif hareketlerle, acı ve hüzün doğuran parçalarıma ulaşır, üzerini örterlerdi. İyi hissederdim bir süre. Apartmanların üzerinde uçuşan martıları fark ederdim en azından. Ancak sonra yine hüzün... Yüzsüz hüzün... Baktığım yerlerde gözlerim Bazen öyle uzun kalırdı İnanmazsınız ama Baktığım yerler sıkılırdı Sonra sen geldin. Geldin ve: “Hele şu yükünün birazını bana ver.” dedin. Şaşırdım çünkü görünüşe göre senin yükünün benimkinden fazlası vardı ama eksiği yoktu. Sen anlatırken fark ettim ki içinde bir yerlerde bu yüklerle başa çıkmak için özel eğitimli bir parçan vardı. Bu parça, yükün niteliğini ya da niceliğini, yürekte en hafif duracak hale getirebiliyordu gerçekten. Konuşurken bir yandan da yüreğimin en tozlanmış ve uzun süredir de yanına hiç uğranmamış parçasını koydun masaya. “Bak,” dedin "bunlar hayat dostu parçalar . Şimdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki bir daha canın içindeki parçalara dokunmak istediğinde ve hüzne giderken, bunların ışıltısına takılacaksın. Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları koyuvereceksin yerinde tozlanmaya. Böylece de zamanla ağırlıkları, olması gerektiği kadar olacak. Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da onları olduğundan ağır hale getiriyordu. Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz. Işıldayan parça daima daha ağırdır. Gel, hayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan.” Sen geldin Kelimelerini şekere batırarak Sen geldin Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak Acıya ve hüzne gereğinden çok yüz vermemeli insan. Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı, başarıyorum galiba. Geçen gün ne gördüm dersiniz? Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizin üzerine! Hikaye bu kadar... Merak edeceksiniz belki, bu değişiklikleri sağlayan dostum kimdi? Diyelim ki, kırk yaşını geçmiş veya otuzuna gelmemiş bir adamdı, s*ksen yaşında bir ihtiyar, hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da dört yaşında bir çocuk; hem hepsiydi, hem hiçbiri değildi. Ne fark eder ki? Bir can’dı. Canımın içi değil İçimin canı olup da Sen Geldin Üstelik Aşk da Değildin ............................. . Hoş geldin- Frozen......
bilmemmi benimkide yoruldu bu aralar tekliyo..- ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
külliyen yalan- Irréversible (DÖNÜŞ YOK)2002
izlediğimde ilk sahnelerde gerçekten başımı döndüren ama gittikçe içine alan güzel bir filmdi.şiddetin bu kadar üstümüze gelmesi sağlandığı gibi gerçekçi olabilmeside ayrı bir başarı bana göre..- İyi erkek nereden bulunur?
iyinin erkeği yada kadını olmaz..asıl şunu sormak lazım..iyi insan nereden bulunur..tabi bunu sorarken önce kendimize dönüp bir bakmamız gerekir.. hatalarıyla kabullenemediğimiz sürece ne kendimizi ne başkalarını yakınıp dururuz böyle işte - SENİ BİR ANIT BIRAKTIM KENDİNE!
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.