Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

frozen

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4.763
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

frozen tarafından postalanan herşey

  1. bu fıkrayı biliyorum ama tek bir farkla ve allah erkeği yarattı değilde,insanı yarattı olucaktı.
  2. frozen

    KADIN

    öncelikle sen rahatsız olmadın diye bendemi rahatsız olmamalıyım bunu anlayamadım bana olan şu bu tür aşşağılayıcı yazıları espiri dahi olsa hoş karşılamıyorum ve fikrimi beyan ediyorum.ayrıca bu yazıyı kınamakta bir bayan olarak BEN sakınca görmüyorumda SANA ne oluyor.(üslup hiç hoş değil değil mi?) sevgiler.
  3. buda benim çok sevdiğim Bir Öykü - HANENE AY DOĞACAK Yattığım yerden gökyüzünü görüyorum. Gökyüzu yıldızsız. Hava yarın kapalı olacak. Belli de olmaz ya, bazan böyle gecelerin sabahları günlük güneşlik olabiliyor. Toprağın kokusu geliyor. Unutmuşum pencereyi kapatmayı. Şimdi gelir birisi, sorması gerekliymiş gibi: ''Geçti mi başının ağrısı?'' der. Sesimi çıkarmam, uyudu sanırlar. O zaman pencereyi de kapatır gider . Sofrayı kaldırıyorlar. Tabak, çanak, bıçak, çatal sesleri içimi kıyıyor. Televizyon kimse tarafından izlenmese de açıktır. Bu evde yaşayan herkes sağırmış gibi de sesi ortalığı inletir. Babaanne de rahatsız olup kıstırmaz şunun sesini. Ablam kızını uyuturken kısar biraz. Ufaklık da yattığı yerden bağırır: ''Açın sesini, ben onu dinleyerek uyurum.'' Çocuklar nedense sever kalabalıkta, gürültüde bir yere kıvrılıp uyumayı. Ben de öyleydim küçükken. Düğünlerde masa üzerlerinde uyumasını severdim. Bütün çocuklar gazoz kapağı ve kamış toplama telaşındayken benim uykum geliverirdi. Orkestra ve insanların sesi uğultuya dönüşürdü. Annem başımın altına yastık niyetine hırkasını katlar koyardı. Bana zor gelen, uyandırılıp eve kadar yürümek zorunda kalmaktı. Uyanmamak için diretmiştim bir keresinde. Omuzlarımdan tutup sarsmıştı annem. Babam hafiften bir tokat da atmıştı. Kaç yaşındaydım o zaman? Altı mı... yoksa beş mi? Annem sinirli ve bıkkın, hırkamı giydirirdi. O zaman da gözaltlarında torbalar vardı. Zaten o kış bir böbreğini aldırmak zorunda kalmıştı. Alnındaki derin çizgiler de yeni yeni oluşmaya başlamıştı. Kırmızı ruju gecenin o saatinde çoktan çıkmış, dudakları beyaza yakın bir pembeye dönüşmüş olurdu. Saçlarının diri dalgalarıysa çoktan çözülmüştür . Düğünlere giderken yakası açık mor giysisini giyerdi. Oturmaktan etekleri buruşurdu. Giysisinin sedefli düğmeleri, düğmelerin içinde ise sadece benim görebildiğim renkler vardı. Düşündüğüm çıktı. Bizim küçük kız, televizyonun sesini açmalarını söylüyor. Birisi geldi; oğlan kardeşim olmalı. Komünistlerle birlikte duvarlara yazı yazıyor. Geçen gün okulun duvarındaki yazıyı işaret etti. 'Faşistlere ölüm.' O yazmış. ''Faşist ne demek?'' diye sordum. ''Anlatsam da anlamazsın,'' dedi. Sonra böyle söylediği için pişman oldu. ''Bizim karşımızdakiler ,'' dedi. Okuduğu kitaplardan bir şeyler anlatmaya başladı. Göz ucuyla tekrar baktım yazıya. ''Aceleyle yazmışsın,'' dedim. ''İbneler gelip sıkıştırırlar diye...'' ''Faşistler ibne de mi oluyorlar?'' ''Lafın gelişi.'' Babam küfrediyor. Ellerindeki boyaları iyice çıkarmamış olmalı ki, komünistlerle yazı yazdığını anladı. Kötü şeyler söylüyor: ''Sen de,'' diyor , ''sen de öteki **********ler gibi televizyon seyredip odana gidip otuzbir çeksen ne olur sanki?'' Aşağılıyor onu. Babam böyle konuşur, ama televizyon seyretmez. Tanrı bilir otuzbir de çekmez. Babaannem araya girmeye çalışıyor. Ablamsa avazı çıktığı kadar bağırıyor. Annemin birazdan böbrek sancısı tutar. Kasılır kalır. Salondaki sert kanepeye sırtüstü uzanır. Gözü duvardaki gençlik resmine takılacak olursa başını çevirir. Belki ağlar da... Gözyaşları, dinmeyen sızılarına mıdır, yoksa mutsuz çocuklarına mı? Annesine: daha başka bir yaşam yakıştırdı: İnce uzun parmaklı elleriyle elyazması değerli bir kitabı karıştırmalıydı. Pahalı parfümünün cezbedici kokusundan kendisini alamayan antikacı, ''Kaçıncı yüzyıldan kalma bu kitap?'' sorusunu ikinci soruşunda anlayabilmeliydi. Uyandığında başucunda sevgilisinin bıraktığı iki dizelik şiiri bulmalıydı. Uzun kirpiklerini aralayarak bir sis perdesinin ardından ince uçlu siyah mürekkepli kalemle yazılmış şiiri ağır ağır okumalıydı.. Gülümsemeliydi. Gülümseyişini yatağına gelen kahvaltı tepsisindeki gümüş şekerliğin üzerinde de görmeliydi. ''Ne kadar mutluyum,'' diye geçirmeliydi aklından. Hemen ardından düşünmeliydi: ''En son ne zaman mutsuz oldum?'' Hatırlaması biraz zaman almalıydı, inci kolyesinin kopuverip tanelerinin ortalığa saçıldığı günü...Hayır, inci kolyesinin kopması mutsuz etmemişti onu, yalnızca yere eğilip o kalabalıkta inci tanelerini toplamak istemeyişine üzülmüştü. Annemin ağrıları dinmiş olmalı ki ayak sesleri geliyor. Sonra ablama çocuğun üzerini örtmesini söylüyor. Ablam yine telefon başında. Bu konuşması da ötekiler gibi uzun sürecek ve yine mutsuz evliliğini anlatıp duracak. Küçük kardeşinin komünist olduğuna ne kadar üzüldüğünü de söylemeden edemeyecek. Şimdi konuşurken sol bacağını sürekli sallayıp duruyordur. Annem kaş göz işaretleriyle konuşmasını bitirmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyordur . Babaanne, her zamanki gibi şeytan tırnaklarını kesiyordur. 'Şeytan tırnağı' ne kötü bir deyim. Küçükken bende de çok çıkardı. Televizyonu kapattılar. Babaanne birazdan sessizlikten sıkılır, radyoyu açmalarını söyler. Sevdiği şarkıları duyunca kendisi de başlar mırıldanmaya. Uçuk eflatun giysisi üzerinde, 'Sahibinin Sesi' marka gramofonun kolunu çeviriyor. Evin üç kızı ve arkadaşları tango öğrenmeye çalışıyorlar. Ayakkabıları yeni. Rengi gülkurusu gibi. Elörgüsü alacalı halının üzerinde ne kadar zarif kalıyorlar. Kaşları yok denecek kadar ince alınmış. Dudaklarını artık hafifçe boyayabiliyor. Ara sıra kapatıyor gözlerini, başlıyor tangonun sözlerini mırıldanmaya... Annesi, daha doğrusu babası, saçlarını kestirmesine izin vermiyor. Oysa ne çok istiyor kısacık saçları olmasını. Birden şeytan tırnaklarını fark ediyor. Bırakıyor tangoyu, şeytan tırnaklarını kesmeye gidiyor. Çok yaşlandı babaanne. Birazdan tango öğrenmeye başladığı gençlik yıllarını anlatmaya başlar. Annem yine bir karafatma yakalamış. Yan tarafta fırın var. Bu yüzden ev karafatma kaynar. Yine tuvalete attı yakaladığı karafatmayı. Sifonu da çekti. Babam sinirlendi: ''Bir böcek için bu kadar su harcanır mı?'' diye. Sonra ben o böcek oldum: Kocaman bir insan eli tiksinerek kavradı bedenimi. Derin bir su çukuruna düştüm. Buradan çıkamayacağımı biliyordum. Bu kadar ağır olabilir miydi su? Binlerce kez döndüm. Sonsuza kadar sürecek bir devinimdi bu. Vazgeçtim. Devinim sürüyor. Bağırmalıyım. İşte odama birisi girdi. Sorması gerekli soruyu soruyor. Devinim sürüyor, ben sesimi çıkaramıyorum. Savaşça kapatıyor pencereyi. Artık toprak kokusunu duyamıyorum. Bir kolum yataktan aşağıya sallanıyor. Kolumu alıp bedenime bitiştiriyor. Anne, vazgeçtim. Yanağımdan öpüp saçlarımı okşuyorsun. Belki daha soğumadım, ama artık soluk almıyorum, görmüyor musun? Anne, gözaltındaki torbalara ne oldu. Alnındaki derin çizgiler? Düğüne mi gidiyoruz yine? Yoo, siz düğünden gelmişsiniz, üzerindeki giysinin etekleri buruşmuş. Bu giysi mor değil miydi? Yoksa bir de fıstık yeşili vardı? Sedefli düğmelerini niçin söktün? Saçlarının diri dalgaları çözülmüş. Oysa kırmızı rujun hâlâ dudağında. Anne, vazgeçtim diyorum. Duymuyor... Kardeşim giriyor odaya. Elinde bir kutu boya ve fırça var . ''Babamın odasına," diyor gülerek; -gülmekten konuşamıyor-"duvarlarına yazılar yazdım. Dedim ki: 'Faşitlere ölüm, kurtuluşumuz yakın.' Bunları kıpkırmızı boyalarla yazdım duvarlara." Hala gülüyor. Gözlerini kısmış, bazan iki büklüm oluyor. ''Sonra çıkardım bıçağı,'' diyor. ''Senin gibi faşist köpeği doğramalı dedim. Korktu. Şişko bedenini duvara dayadım. Pantolonunun önünü açıp otuzbir çek, diye bağırdım. Bıçağı iyice yaklaştırdım karnına. Otuzbir çekti gözlerimin önünde. Ben gülmeye başlayınca durdu bir an. Tekrar dayadım bıçağı karın boşluğuna, devam etti.'' Odadan gülerek çıkıyor. Merdivenleri ağır ağır çıkarken kahkahası geliyor hala Elinde fincan, babaanne giriyor odaya. Üzerinde uçuk eflatun bir giysi, fermuarını kapamamış. Fala niyet tutulmuş kahve fincanını aynalı dolabın üzerine koyuyor . ''Makas nerede?'' diyor aceleyle. Çekmeceleri hızla çekip kapatıyor. Makası buluyor sonunda. Uzun beyaz saçlarını bir kerede kısacık kesiveriyor. Sonra eline saç fırçasını alıp özenle tarıyor . ''Ne güzel oldum,'' diyor. ''Niçin izin vermediler ki bunca zaman saçlarımı kestirmeme. Önce babam, sonra kocam, sonra da oğlum. Bak ne güzel oldum. Bak ne güzel oldum.'' Şimdi kendi kendine dans ediyor. Sonra birden iki elini yan yana getirip bana doğru uzatıyor. ''Bak, şeytan tırnaklarımın hepsini kestim.'' Aklına dolabın üzerine koyduğu kahve fincanı geliyor. Senin için kapattım bu falı,'' diyor. Başucuma oturup başlıyor fal bakmaya: ''Hanene ay doğacak; apak fincanının dibi.'' Sonra hızla pencerenin kenarına gidiyor. İçeri sızan soluk ışıkta tekrar bakıyor fincana, diyor ki: ''Bir tek kahve tortusu bile yok.'' Gözlerini dehşetle üzerime çeviriyor: ''Sen ölmüşsün.'' Yattığım yerden gökyüzünü görüyorum. Gökyüzü yıldızsız. Hava yarın kapalı olacak...
  4. gizemlisi
  5. muzaffer 1905 sizin anladığınız ve uygulamak için çırpındığınız islamiyet değil bunu sizde biliyorsunuz asıl sizinki iktidar kavgası ve bu ülkeyi batırma çabası.
  6. evrensel senin ataistliğine saygı duyarım tercih meselesidir,ama sende inanan insanlara saygı duy lütfen. konu töre cinayeti siz tutmuş nereye getirmişsiniz konuyu.... cinayetleri sadece ******* işliyor diyip bide bunu dine bağlamakta senin ********* diyorum.kulaktan dolma bilgilerle bu kadar oluyor işte.
  7. medyumu
  8. frozen

    KADIN

    kadın var hemcinslerini en çok *********dır. bende kınıyorum ve diyorum ki hepsi yalandır.
  9. öğretmeni
  10. frozen

    Çağrışım

    karanlık
  11. güzel rüyalar arkadaşım
  12. frozen

    Çağrışım

    sen
  13. gözü ısıranı
  14. neşelisi,espirilisi
  15. frozen

    Çağrışım

    olmazsa olmaz
  16. çok güzelmiş ben kendi adıma alayım
  17. rüzgar gülü rüzgar gülü hiç ölümü düşündün mü......teoman dinliyomda öyle diyo
  18. .................................................................. biliyormusun her yerde deniz var ama istanbul boğazını hiç birine değişmem.ordaki büyü çok başka yüreğine kazınıyor insanın.
  19. yüreğinin güzelliğini açtığın her başlıkta yeniden hatırlatıyorsun.teşekkürler marti name
  20. BU NASIL DEHA... Ülkemizde yabancılar cirit atıyor. "Fink" atmak için yani "serbestçe gezip dolaşmak" için gelen turistleri değil, "cirit" atmak için gelenleri kastediyorum. Buradaki cirit de, ata sporu değil tabii ki. Birçok uzmanın defalarca vurguladığı art niyetli, bölücü düşünceli, karıştırıcı (provokatif) yabancıları kastediyorum. "ÜLKEMİZDE PEK ÇOK YABANCI PARASI DOLAŞIYOR" Bu yabancılarla birlikte, pek çok "yabancı parası" da dolaşıyor. Bunların amacı ne? Propaganda yapmak!.. Amaçları ne? "Ulusal hareketi" başarısız kılmak ve "ulusal istekleri" felç etmek!.. Peki, bunu başarırlarsa ardından ne yapacaklar? Yurdun bazı önemli parçalarını ele geçirecekler!.. Yok canım!.. Türkler ne güne duruyor? Bunlar boş hikâyeler, paranoyalar.. Öyle değil. Çünkü, her çağda, her ülkede ve her zaman çıktığı gibi, Türkiye'de de yüreği ve siniri zayıf, bilinçsiz insanlar kadar, bilinçli ama bu bilinçlerini kişisel varlık ve çıkarını ulusunun zararında arayan alçaklar var!.. İyi ama, bir Doğu sorunu var. Bunu görmezden mi geliyorsunuz? Doğu sorunu, düşmanlarımız tarafından yönlendiriliyor. Bunlar, zayıf noktalar arayıp bulmada pek ustadırlar. Bunu nasıl yapabiliyorlar? Bu işi düpedüz örgüt durumuna getirmişlerdir. "BÜTÜN ULUS, HER TÜRLÜ ENGELİ SÜPÜRECEKTİR!" Peki, Türk Ulusu ne yapıyor? Bütün ulus, kutsal varlıklarını kurtarma ülküsüyle çırpınıyor. Ulusun başarılı olması mümkün mü? Elbette. Bütün ulus, her türlü engeli kesinlikle kırıp süpürecektir!.. Bu görüşler bana ait değil. Bugün de söylenmedi. Okurken, bugünü yaşadığınıza eminim. Oysa, bu sözler, tam 79 yıl önce Atatürk tarafından söylenmişti. Şimdi, Atatürk'ün Nutuk'taki sözlerini, topluca okuyalım ve dersler çıkaralım. Bakın tam olarak ne söylüyor? "Şurada acıklı bir gerçek olarak bildireyim ki, ülkemizde pek çok yabancı parası ve bir çok propaganda dolaşıyor. Bunun amacı, pek açıktır ki, ulusal hareketi başarısız kılmak, ulusal istekleri felce uğratmak, Yunan, Ermeni isteklerini ve yurdun bazı önemli parçalarını ele geçirme amaçlarını kolaylaştırmaktır. Bunun yanında, her çağda, her ülkede ve her zaman çıktığı gibi, bizde de yüreği ve siniri zayıf, bilinçsiz insanlarla vatansız ve aynı zamanda kişisel varlık ve çıkarını yurdun ve ulusunun zararında arayan alçaklar da vardır. Doğu sorununu yönlendirme ve zayıf noktalar arayıp bulmada pek usta olan düşmanlarımız, ülkemizde bu işi düpedüz bir örgüt durumuna getirmişlerdir. Ama kutsal varlıklarını kurtarma ülküsüyle çırpınan bütün ulus, bu dayanç ve savaşım yolunda her türlü engeli kuşkusuz ve kesinlikle kırıp süpürecektir." (Nutuk, ADD yayını, Ankara 2006, s.442.) Ülkemiz üzerinde o gün mevcut olan sömürgeci emeller, bugün de aynen sürüyor. O günü anlatan Mustafa Kemal Atatürk, bugüne de ders veriyor. Atatürk, zaten her sözü yıllar sonrasında da geçerli olduğu için dâhi değil mi?.. Bunu bizden daha iyi bilen Avrupa Birliği de o yüzden "Atatürk'ün resimlerinden, fikirlerinden vazgeçin, AB yolunda engeli kaldırın" demiyor mu?.. ------- Hulki CEVİZOĞLU
  21. alıntı.... Afganistan işgal edilirken de, Irak işgal edilirken de aynısını yaptılar. ABD ve İngiltere'nin önünü açtılar. İslam dünyasını uyutmak için her şeyi yaptılar. Irak'ta iç savaş, etnik savaş, mezhep savaşı projelerine kapı araladılar, destek verdiler. Filistin'deki işgali ve insanlık trajedisini yıllarca istismar ettiler; kendi halklarının öfkesini kontrol altına almak için Filistinli çocukların kanını kullandılar! ABD ve İngiltere'nin bölgesel hegemonyasının bekçiliğinden başka hiçbir rolü olmayan rejimlerini korumak için her türlü onursuzluğu sergilediler. Onlarca yıldır Ortadoğu'da yaşanan işgallerde, insanlık dramlarında, sömürüde, onursuzlukta, aşağılanmada, yoksullukta, yolsuzlukta ve kaosta hep en önemli rolleri üstlendiler. Kendi halklarını, bölgenin insanlarını, refahını değil, patronlarının çıkarlarını öncelediler, onların bekçiliğini yaptılar, onlar için kendi halklarını kıyımdan geçirdiler. Bu onursuzlukları sergilerken gerekçeleri bazen Taliban'dı, bazen Saddam'dı, bazen mezhepti, bazen terördü. Bu bölgede işlenen bütün günahlardan onlar sorumlu. Bu azgın zümre sorumlu. .................................... ........ S. Arabistan'la ABD arasında 6 milyar dolarlık silah anlaşmaları imzalanıyordu. Black Hawk ve Skorsky helikopterleri, 724 tane askeri araç, iletişim sistemleri ve askeri mühimmat için imzalar atılıyordu. Bu açıklamalar yapılırken S. Arabistan ile İngiltere arasında 10 milyar dolarlık savaş uçağı anlaşmaları için son görüşmeler yapılıyordu. 71 Eurofighter savaş uçağını içeren pazarlıklar yapılırken Lübnan'ın canın cehenneme! Filistin'in canı cehenneme! Irak'ın canı cehenneme!.. Yine Suudi yönetimi ABD Başkanı George Bush ve Dışişleri Bakanı'yla görüşme istiyor. Neden? İsrail saldırılarını durdurmak için mi? Hayır! ABD ve İngiliz askerlerini Lübnan'a yerleştirmek için... Onlar ABD askerlerinin NATO bünyesinde Lübnan'a yerleştirilmesine çoktan karar verdiler. Bunlar ise, bir yandan bunu için çabalıyor diğer yandan İsrail'le çatışan grupları kınamaya devam ediyorlar! İsrail ordusu Lübnan'ı işgal edecekmiş, ülke İsrail kontrolüne verilecekmiş, ABD bölgeyi ikinci bir Irak'a dönüştürecekmiş, Suriye'yi parçalayıp bölgesel savaş çıkaracaklarmış, etnik ve mezhep eksenli çatışmalarla binlerce yıldır bir arada yaşayan insanları kıyımdan geçireceklermiş. Kimin umurunda! Kendi ülkelerini ve bölgelerini parça parça satıyorlar. Sadece kendilerini korumak için, sadece rejimlerini korumak için. Din de, mezhep de, kitleler de onlar için sadece birer malzeme. Bütün bunları istismar ediyorlar. Bu ilkel, bu kör, bu akılsız kafalar yüzünden onlarca yıldır bölge insanının yüzü bir kez olsun gülmedi. Aşağılanmanın her türünü yaşadılar. Öldürüldüler, fakir bırakıldılar, horlandılar, zulüm altında inlediler. Hesap sormaya kalkıştıkları anda din adına, mezhep adına kafaları ezildi, kıyımdan geçirildi. Onlarca yılda bitmeyecek bir kin tohumu ekiyorlar şimdi, kitleleri ateşe atıyorlar. Kim adına? Tabiî ki, ABD ve İngiltere adına! İslam Konferansı Örgütü ne işe yarar? Ya da ne işe yaradı şimdiye kadar! Irak işgal edilirken ABD/İngiltere aleyhine tek bir cümle söz söyleyebildi mi? Afganistan işgal edilirken tek bir cümle söz etti mi? Mezhep savaşları yayılırken bir kez olsun, o hiçbir işe yaramayan bitmek bilmez toplantılarının gündemine alabildi mi? Lübnan alevler içinde yanarken hepiniz sormadınız mı? Nerede bu örgüt diye? Toplanamaz, konuşamaz, hayır diyemez! Çünkü Müslüman kitlelerin değil ABD ve İngiltere'nin örgütüdür o! Suudi finansıyla Suudi dış politikasına göre hareket eder. Yani ABD ve İngiliz politikalarına göre. Onların talimatlarına göre toplanır, onların politikalarını uygular. Milyarlarca dolar paraya hükmeder, bu paralarla semirir, lüks salonlarda toplanır, kararlar alır ama bu kararları kimse duymaz, anlamaz, kabul etmez. Kendileri konuşur kendileri dinler. Bombalar altında inleyen İslam şehirlerinin acılarını hissetmez!.. 10 milyar değil, bir trilyon dolarlık silah da alsalar, Beyrut'a düşen bombalar onların da tepesine düşecek. ABD, İngiltere ve İsrail, ülke ülke, bölge bölge, bütün Ortadoğu'yu istila ediyor, kamplara ayırıyor, iç çatışmalara sürüklüyor. Ama onlar bunu anlamazlar, düşünemezler. Onlar küçük hesaplarla hareket ederler. Amaçlarına ulaşmak için her şeylerini satarlar. Sattılar, satıyorlar! İçinde bulunduğumuz coğrafyada yaşanan en büyük talihsizlikten söz ediyoruz. En büyük esaretten. En büyük ihanetten. Yuh olsun!..
  22. gökkuşağı yakışır sana
  23. otobüs durağına çeviriyom
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.