
frozen
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
4.763 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
frozen tarafından postalanan herşey
-
dimek diğer kardeş sardunyamdan dayak yirdi haa..vah vah... nerrocum sen daha sık gel buralarada sardunyam atıp tutamasın ha...
-
sardunyam seninde başında bir deli balık var heee...çok şanslısın ne diyeyim... nerro doğum günün kutlu olsun ablana dayanabildiğin için ayrıcana tebrik ediyorum seni.. ....benimkide 12 si...duyurulur...
-
insanın herşeye dayanabildiğini bilmiyordum..
-
çeker giderim..
-
acı çekmemize rağmen yaşamdan vazgeçememek
-
affetmez
-
havalı havalı yürürken birden düşüvermekten
-
bu forumda sıkça rastlanan sevgi yağlamasına
-
yüksekten düşmekten hiç hoşlanmam nerden mi biliyorum
-
şunu anladım ki kırıldığım zaman geri dönüşü olmuyor...
-
20 BİN HİZBULLAH SEMPATİZANI ARAMIZDA Hizbullah tehlikesinin asıl düşündürücü yönü, Emniyet Genel Müdürü'nün verdiği bir başka rakamda yatıyor. Aydıner, 2000 yılında yapılan operasyonlar sırasında Hizbullah arşivinin ele geçirildiğini hatırlatarak, şöyle konuşuyor: ‘‘Bu bilgisayar kayıtlarında örgüte katılmak için dilekçe ve biyografi veren 20 bin kişinin ismi bulunmuştur. Bunların hepsi kanun karşısında örgüte üye olma aşamasında ya da örgüte üye kişi durumuna düştü. Hepsi deşifre edilmiş oldu ve bizim açımızdan hedef konumuna geldi.’’ Peki, bu 20 bin kişi hakkında geçen üç yıl içinde ne yapıldı? Aydıner, şöyle yanıtlıyor: ‘‘Bunlardan 14 binini yakalayıp işlem yaptık. Bunlar içinde eylemlerde kullandıkları askeri aparatlar da vardı, cami görevlileri gibi farklı konumda olanlar da. Biyografi vermiş olanların büyük bir kısmı bugün serbest. Çünkü dilekçe verirken teşebbüs halindeydiler. Biliyorsunuz, Topluma Kazandırma Yasası da zaten terör örgütlerine girip de suç işlemeyenlerin serbest bırakılmasını öngörüyor.’’
-
Jandarma Genel Komutanlığının Hizbullah Terör Örgütü ve Diğer irticai Faaliyetler adlı raporundan, Fethullah Gülen'le ilgili bir bölüm aşağıya aynen alınmıştır: "Unutmamalı ki F.Gülen'in nihai hedefi ve rüyası, Türkiye liderliğinde İslam Birliği ve tanrının sözünü topluma egemen olmasını sağlamaktır. Şifre, kendisinin ifadesi ile üç kademelidir. İman, hayat, iktidar. Said Nursi onlara göre imani dirilmeyi sağlamıştır. İçinde bulunulan safha ise imanı hayata geçirme ve yaşama safhasıdır. 'Altın Nesil' de iktidarı sağlayacaktır. Cemaatın tüm çabası Türkiye'deki siyasal ve ekonomik güç dengesinde söz sahibi olmak ve ranta ortaklıktır. İnsanlara yaklaşılırken 'Liberal İslam' anlayışı ile hareket edilmekte ve İslam'ın siyasal yüzünü göstermekten çok tüm insanları kucaklayan bir hoşçjöriı felsefesi olduğu lanse edilmektedir. Üniversiteleri hedef alan çalışmalarında cemaatın herhangi bir şekilde Türkiye'de laik demokratik düzeni bozmaya yönelik bir maksadının olmadığı bilakis Türk insanını eğitme hamlesi olduğu tezi işlenir. Bu maksatla Türk Cumhuriyetlerinde açtıkları okulların ve orada yetişen çocukların Türk kültürünü nasıl öğrendikleri konusunda hazırladıkları video kasetler kullanılır. Bu okullardaki gençlere rehberlik faaliyetleri adı altında cemaat öğretisinin verildiğinden hiç bahsedilmez. Örgütlenme ve cemaate adam kazandırma esasları: Cemaat tek tip insan yetiştirme gayreti içindedir. Gerçi 1990'larda tahminlerin ötesinde büyüdüğü için bu amaç biraz sekteye uğramıştır. Hedef kitle; ortaokulun son sınıfındaki ve liselerdeki öğrencilerdir. Çünkü bir gencin en cahil olmakla beraber en idealist olduğu devir bu çağdır. Çocuğun aile durumu ve kişisel durumuna göre aylarca dinle ilgili hiçbir şey söylenmeyebilir. Yapılan şey bu gençlere bir abi gibi davranmak, ona derslerinde yardımcı olmak ve geleceğe ait planlarda yol göstermektir. Uygun ortam oluştuğunda cemaatin öğretisi verilmeye başlanır. Genç, evinde ne kadar sorunluysa başarı oranı o kadar yüksektir. İlk hedef büyümedir. Bunun da yolu okulların etrafında örgütlenmeden geçer. Büyümenin iki yolu vardır: Okuyan gençler ve esnaf. Gençler, cemaatın insan kaynağını; esnaflar ise lojistik ve para kaynağını oluşturur. F.Gülen'e göre cemaatin lokomotifi Anadolu insanı ve himmetidir. Hiçbir dış katkı yoktur. Belli bir zamana kadar cemaatin ana hedefi 'eğitim' olduğu için hep öğretmen yetiştirmeye çalışmışlardır. Cemaat büyüdükçe bu ihtiyaç yerini diğerlerine bırakmış, bugün sanatçısından mühendisine kadar toplumun her kesimini yetiştirme gayreti içindedirler. Ama ağırlık halen eğitim ve öğretmenler üzerinedir. Çünkü gençlerle buluşan tek meslek gurubu öğretmenliktir. Harp okullarına ve askeri liselere sokulacak çocuklar gizlilik içersinde eğitilir. Bu çocuklar özel evlere giderler. Cemaat içindeki sorumlular dışında inanlar bu evlerin ne yaptığını bilmezler. Çünkü Cemaatın örgütlenemediği tek kurum askeriyedir. Son olarak İzmir Maltepe Askeri Lisesinden 3, Balıkesir Astsubay Okulundan 2 öğrencinin Işık evlerinde Nur eğitimi aldıkları, okulda dikkat çekmemek için abdest yerine teyemmüm etmeleri, namazı gözle kılmaları, oruç tutmamaları, konusunda talimat aldıkları okul bitene kadar kendilerinden bir şey beklenmediği tespit edilmiştir. Eğitim, Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültesindeki teşkilatlanmaları çok üst düzeydedir. Üniversiteye hazırlanan gençlerin kendi dershanelerine gitmelerini sağlamaya çalışırlar. Üniversiteye hazırlık dershaneleri en verimli çalışan organlardır. Buralara büyük insan kaynağı ve parasal destek yapılmıştır. İstanbul'da FEM dershaneler, İzmir'deki Akyazılı bunlara birer örnektir. Dershane binaları çok fonksiyonludur. Buralarda örgüt toplantıları da yapılır. Ayrıca, F.Gülen'in ikamet ettiği yerlerden biri de Altunizade FEM dershanesidir. Burada kendisine tahsisli bir oda vardır. Ev ile hazırlık dershanesi ilişkisi çok önemlidir. Cemaatın 90'lı yıllarda çok güç kazanmış diğer önemli bir organı da öğretim kurumlarıdır. Okullar yatılı olduklarından öğrencilere çok daha etkili olmaktadır. Bu okul ve dershanelerdeki eğitim seviyesi, diğer okul ve dershanelerden daha yüksektir. Çünkü kadrolarında işi para için değil inandıkları için yapan bir çok gönüllü vardır. Özellikle Fen liselerindeki örgütlenme çok önemlidir. En zeki çocukları yetiştiren bu okullar, cemaat için çok uygun bir genişleme sahası oluşturur. Çocukların lise çağında hafta sonları gördükleri ilgi ve sıcak ev yemekleri bu çocukları cemaat elemanı yapmak için yeterlidir. Bahsedilen evlerin dışında üniversite öğrencilerine hitap eden evler de vardır. Bunlar üniversitelerde yeni başlayan insanlara hizmet verir. Bu evlerin ilk amacı, cemaatın aktif elemanları yerine 'sempatizanlarını' yaratmaktır. Çünkü Fethullahçılar bu cemaatin belli bir zaman sonra 'cemiyet-toplum' olacağını hesaplarlar. Işık evlerine arada bir, daha üst seviyeden 'abi'ler gelir ve cemaatın son durumu hakkında olsun, teşvik edici yüreklendirici konuşmalarda bulunurlar. Monotonluğu yok etmek ve her cemaat elemanının yukarıyla olan temasını kuvvetlendirmek için bu önemlidir. Empoze edilen fikir ve düşünceler: Fethullah Gülen'i ve cemaati tanıtan kasetlerde ve verilen vaazlarda sık sık yinelenen temalar kısaca şunlardır: Türk insanı son yüzyılda İslamın özünden uzaklaşarak materyal ve ruhsal bağlamda geride kalmıştır. Tanrı inancından uzaklaşmak bu dünyada mutsuzluk ve tatminsizliği, öteki dünyada ise cehennem hayatını getirir. Türk insanını bu hatadan kurtarmak görevi ise yeryüzünde bu cemaatin omuzlarına Tanrı tarafından verilmiştir. Harcadığınız her nefeste İslam dinine uygun yaşamalısınız. Fen ilimlerini ve teknolojiyi öğrenmek gerekir. Ama bunun da amacı gelişme değil, Tanrı'ya daha çok yaklaşmaktır. Yaşamın amacı, dolaylı veya dolaysız Tanrı'ya hizmettir. Cemaatin dışında bir hayat cehennemdir. Ve cemaattan çıkan da bir daha iflah olmaz ve cehennemliktir. Cemaatte hiyerarşik yapı: Cemaatin muazzam bir hiyerarşik yapısı vardır ve Türkiye'de askerden sonra en iyi teşkilatlanmış örgüttür. 1990'lara kadar ana cemaat birimi onların 'dershane' veya 'ışık evleri' dediği, öğrencilerin ve onların 'abi'lerinin kaldığı evlerdir. Cemaatin 'iyi' elemanları hep buralarda yetişmektedir. Her 'dershane' ve 'ev' bir bölgeye bağlıdır. Her ev hacmine göre 5-6 kişiden oluşur ve evlere kimlerin dağıtılacağı 'Bölge İmamları' tarafından belirlenir. Ayrıca her evin bölge imamları tarafından tayin edilmiş bir imamı vardır. Ev imamları genellikle yaşça daha kıdemli insanlardır. Evlerde hayat özetle şöyledir: Evin birincil amacı 'adam kazanmak' ve yeni kazanılan insanlara cemaat öğretisini empoze etmektir. Bu fonksiyonu yitiren evlerin kadrosu dağıtılır. İkincil amaç, evde kalanların kendilerini cemaat öğretisi paralelinde devamlı yetiştirmeleri, Üçüncül amaç da barınacak bir yer tedarik etmektir. Evin her türlü ihtiyacı cemaat tarafından karşılanır. Her evin sorumlu olduğu özel bir misyonu vardır. Ev sakinlerinin hizmet dışı sokakta dolaşması tasvip edilmez. Çünkü sokak günahlarla doludur. Hedef kurum ve kuruluşlar: F.Gülen'e göre askeriye, mülkiye-hukuk ve eğitim, teşkilatlanması gereken ilk üç kurumdur. Üst düzey bürokratlarla sıkı ilişkiler kurmak, içişleri ve polis teşkilatına sızmak cemaatin vizyonu içindedir. Spor dünyasını bile ihmal etmeyen cemaat, özellikle Galatasaray Futbol Kulübündeki aktiviteleri ile biliniyor. Bu küçük örnek cemaatin politika belirleyicilerinin vizyonlarının genişliği ve hedeflerinin derinliğini göstermektedir. Boğaziçi, ODTÜ ve Bilkent gibi üniversitelerde örgütün fakülte düzeyinde yapılanması kuvvetli değildir. Fakat bu üniversitelerde asistan veya doktora çalışması yapan cemaat mensupları mevcuttur. YÖK ve MEB'in 5-6 sene önce bazaltını proje ile yeni üniversitelerin kadro ihtiyacını karşılamak için yurt dışına binlerce öğrenci gönderilmiştir. Bir öğrencinin devlete maliyeti senede 40.000 Amerikan dolarıdır. Her fırsatı değerlendirmekte usta olan cemaat bu fırsatı da çok iyi kullanmıştır. Yurt dışına gönderilen bu öğrencilerin çoğunluğu bu cemaate mensuptur. Özel Üniversiteler bazında Fatih Üniversitesi onlarındır. Gelir kaynakları ve sermaye gelişimi: Esnaflar üzerindeki örgütlenme özellikle 90'larda artmıştır. Şu anda muazzam bir finansal güçleri vardır. 50 milyar dolara ulaşan İslami sermayenin % 50'sinin F.Gülen cemaatinin destekleyicilerine ait olduğu değerlendirilmektedir. İlk zamanlarda esnaf teşkilatlandırılmamıştı. Bunların fonksiyonu cemaate parasal ve lojistik destek vermekti. Para toplama olayına 'himmet' denir ve en büyük yardım da Ramazan ayında toplanır. Cemaatin üst bir elemanı gelir, duygusal bir konuşma yapar ve insanlar bir sonraki ramazan ayına kadar verilmek üzere para veya mal taahhüt öderler. Yeni bir strateji ile esnaf biraraya getirilmiş ve 1996 yılında İstanbul'da İŞHAD (İş Hayatı Dayanışma Derneği) oluşturulmuştur. Bu dernek ile esnafın eğitimi ve biraraya gelmesi sağlanmıştır. Türk Cumhuriyetlerinin iş potansiyelinde en büyük pay onlarındır. Anadolu Kaplanları denilen yerli girişimcilerin önemli bir kısmı Fethullahçıları destekler. Aralarında güçlü bir iş ortaklığı ve bilgi transferi vardır. Bu dayanışma dış ticarete de yansımıştır. İbadet: Evlerde namazlardan sonra sürekli ya Nur Risaleleri ile Fethullah Gülen'in kaleme aldığı kitaplar okunur ya da kasetler dinlenir veya izlenir. Sabah, akşam, yatsı namazları bunun için en uygun vakitlerdir. Basın ve yayın faaliyetleri: Medyanın öneminin farkında olan cemaat, bu konuda hem basın yayın elemanı yetişmesini teşvik etmekte, hem de finansman sağlamaktadır. Zaman gazetesi, Samanyolu TV, Sızıntı, Yeni Ümit dergileri gibi 14 dergi, 25 radyo bu konudaki teşebbüslerindendir. Cemaatin geleceği: Türkiye'de silahlı kuvvetler olmasaydı, bugün hayalini kurdukları İslam devletini tesis etmiş olacaklardı. Şu anda Türkiye'de Fethullahçılar'la askerler arasında gizli bir satranç oynanmaktadır. Cemaatin askere bakışı bellidir. Askerliği her fırsatta övdükleri halde büyümeleri için önünde tek engelin de askerlik kurumu olduğunun farkındadırlar. Yakın geçmişte Refah Partisi vo yandaşlarının uğradığı akıbetten ders alarak radikal davranmanın ne zararlar getirdiğini görmüş ve 'hoşgörü' felsefe ve politikasını cemaatin amblemi olarak lanse etmişlerdir. Analiz ve araştırmadan uzak Türk halkı ve küçük burjuvavisi bu maskeye hemen inanmış ve çabuk verilmiş kararlarla 'ılıman İslam' olarak gördükleri örgütü desteklemişlerdir. Ama örgütün diğer bütün dinci örgütlerden daha akıllı olduğunun ve kritik güce ulaşana kadar bu 'hoşgörü' maskesini taktiğinin farkında değildir."
-
30 Mayıs 2000 tarihli Hürriyet gazetesindeki Camilerdeki Terör Örgütü başlıklı makalesinde Muharrem Sarıkaya şu bilgileri veriyor: MGK, 28 Şubat kararlarıyla Kur'an kurslarının Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde yürütülmesini hükümete 'tavsiye' ettiğinde bazı kesimler ayağa kalkıyor. Hatta, bu kararlara tepki gösterenler arasında, merkez sağ partilerden bazı milletvekilleri de yer alıyor. Ancak, iki yıl sonrasında bugün ortaya çıkan gerçekler, 28 Şubatla alınan bu kararların ne kadar haklı olduğunu ortaya koyuyor. Bunu anlamak için Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin Hizbullah terör örgütü hakkında hazırladığı iddianamedeki 'Örgütleme Modeli1 ara başlıklı bölümde anlatılanları okumak yetiyor. Hizbullah, ilk örgütlenmesini kitabevleri kurarak başlatıyor. 1980'li yılların sonuna gelindiğinde ise camiler mekânı oluyor. Örgüt, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından başlatılan 'gönüllü imamlık' uygulamasını fırsat biliyor. Güneydoğu'daki camilere yöneliyor. Örgüt elemanlarının ifadelerinden hazırlanan İddianamede, Hizbullah'ın camileri örgüt yuvası haline dönüştürmesinin ilk adımı şöyle aktarılıyor: "Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde gönüllü imamlık uygulamasından faydalanan örgüt, imamı olmayan tüm camilere kendi adamlarını yerleştirdi..." Hizbullah bununla da kalmıyor. Diğer cami ve mescitlerdeki resmi imamları gerek sindirme yöntemiyle, gerekse iyi ilişkiler kurarak pasifize ediyor. Kısa sürede Güneydoğu Anadolu bölgesindeki camileri hâkimiyeti altına alıyor. 1994 yılına gelindiğinde sadece Diyarbakır'daki 162 cami ve mescitten 90'ında örgütün yapılanması tamamlanıyor. Akşam ve yatsı namazları sonrası, camiler örgütün siyasi eğitim çalışmasının yapıldığı yuvalar haline dönüşüyor. Bunların hepsi de 'dini eğitim altındaki masumane çalışmalar' olarak gösteriliyor. Temel dini bilgileri öğrenmesi için Kuran kurslarına gönderilen çocuklara önce İslami bilgiler içeren kitaplar veriliyor. Bu dersler sırasında örgüt adından kesinlikle söz edilmiyor. Öğrenciler, ders gruplarına ve yaşlara göre ayrılıyor. Her grubun başına da 'muhasebe elemanı' adı verilen bir lider konuluyor. Bir süre sonra bu çalışmalar, piknik, spor müsabakaları gibi sosyal aktivitelerle destekleniyor. Dönem bitiminde muhasebe elemanı, öğrencilerin davaya yatkınlıklarını belirten bir raporu ve çizelgeyi cami sorumlusuna aktarıyor. Çizelgede eğitimin ikinci aşamasına geçecek öğrenciler sıralanıyor. İkinci aşamaya geçilecek öğrencilerden özgeçmiş raporları alınıyor. Hatta özgeçmişlerin doğruluğu konusunda istihbarat çalışması yaptırılıyor. İkinci aşama eğitime geçişte, öğrenci örgüte davet ediliyor ve kabul edip etmeyeceği soruluyor. Daveti kabul etmeyen aday ise şu sözlerle uyarılıyor: "Bu daveti unutacaksın. Bir süre örgüt seni takip edecek, aksine hareketin halinde sen de, ailen de cezalandırılır..." Kabul edenler ise bir daha dönüşü olmayan yola ilk adımı da atıyor. Önce siyasi, ardından askeri eğitim... İslam'ı daha iyi anlayıp vecibelerini doğru yerine getirmek için masumane başlayan dini eğitimin sonunda ortaya çıkan ölüm makineleri... Bu iddianameyi gördükten sonra, "28 Şubat Kararları"nı daha iyi okumak gerekiyor. kaynak:Türkiye Cumhuriyeti çökerken..
-
canem cimcimem eyiyim ..dimek özledin ablanı .. yirim ben seni.. şiirini zor okudum teşekkür ederim ...seni çookkk seviyom cimcimem..
-
said-i kürdi nin hayali gerçekleşiyor islam aleminin kalbinde bir kürdistan... taraf dergisi... ''yiğit kürt halkı 70 yıldır faaliyet gösteren deccal rejimine! karşı varını yoğunu ortaya koyarak mücadele ediyor..ve bugün said nursinin rüyasını gördüğü uğrunda kan ve can vererek yılmadan mücadele ediyor...birleşik islam devleti için kürdistanı kurmaya kararlı,inatçı,inançlı........................................ ve zaman döne döne bu hayalin gerçekleşeceği iklimi bulmuştur...o halde islam devleti için müslüman kürt halkına tam destek....'' abd nin niçin tarikatleri desteklediği belli oluyor...biz neden bahsediyoruz hala allah aşkına....
-
nenecim sok o dilini ağzına bakiyim bikerem sen ne diyosan doğrudur..o kader...bende özledim seni nenecim benim..
-
niye bu kadar şaşırıp saçma buluyorsunuz ki...erkeklerin aklının neye çalıştığı belli değilmi...bu dünya sizlerin zevkleriniz üzerine şekillendirilmiş yine bizzat erkekler tarafından...öbür dünyada da mahrum kalmayacaksınız işte daha ne...
-
ben kullanıcı adımı vede şifremi unuttum beaaa
-
ben ne bilem beni bu kader merak edeceğinizi bikerem sen daha bi fevkalade gıcıksınnnn kızııımmmmmmmmmmmmm
-
aşkolsun dimek gıcığım haaaa
-
canem benim sen beni özlermiydin... sevilmek güzelmiş beeaaa....özlenmekte güzelmiş beeeaaaa bende seni özledim beeaaaa
-
bu tür söylemler türkiye'de ulusal kimliğin erozyona uğratılarak siyasal ve coğrafi bütünlüğünün parçalanmasını hedefleyenlerin uzun zamandan beri uygulamaya çalıştıkları bir politikadır... ulusal kimliği kaldırdığımızda ne adına,hangi hedef için mücadele edileceği belirsizleşir.. emperyalist devletler ulus devletlerin gücünü azltmak parçalamak, iç sorunları arttırmak için 'insan haklarının hayata geçmesine yardımcı oluyoruz' bahanesiyle,bizim gibi ülkelerde her türlü etnik,mezhep,din ayrımcılığını körükleyen kişi,kuruluş,parti ve terör örgütünü desteklerler... yapılmak istenen BÖLÜCÜLÜKTÜR....
-
Türkiyede derin devlet olmadığı gibi,bu yokluğa ilişkin etkin bir idrakın(akıl erdirmenin) da varlığından söz edilemez.. nasıl olmuşta,Atatürk zamanında ülke,çapında çok daha büyük ve etkin bir 'derin devlet'e malik iken bu noktaya gelmiş? iktidar bir daha gerçek anlamda 'devlet adamı' görmemişte ondan! ismet paşa ile baraber,Türkiye'nin 'derin devlet'i önce milli şefin şahsi örgütü haline gelir,sonrada müttefik gizli servislerin şubesi çizgisine iner. ondan sonrada Türkiye'nin 'derin devlet'i kalmaz. inönü'den günümüze gelinceye kadar 'derin devlet' çalışması denebilecek tek uygulama,kıbrıs'taki rum katliamları karşısında destansı Türk direnişinin örgütlenmesine yapılan katkıdır.çünkü bu 'milli' bir tavırdır.geri kalan 'gizli devlet' uygulamaları Türkiye'ye hasım ve rakiplerinin kendi eliyle oynayttığı,milli olmayan,bölücü,geriletici,oyalayıcı,istikrar bozucu oyunlardır... ömer lütfi mete... derin devleti oluşturan kişiler arasında gerçekten Atatürkçü olarak nitelendirilebilecek tek kişi yoktur. 'derin devlet' aslında birbiriyle doğrudan bağlantısı olmayan,ama hepside bilerek yada bilmeyerek emperyalist devletlerin güdümüne girmiş asker ve sivil bürokrat,politikacı,işadamı,bazı sözde bilim adamı ve medya mensupları ile etkili bazı sivil toplum örgütlerinden oluşur. bu korkunç gücün etki ajanları,düğmeye basıldığı zaman aynı yönde faaliyet göstererek,istenilen doğrultuda kamuoyu oluştururlar;ulusalcı kişi,kurum ve partileri gözden düşürüp,seçim sonuçlarını etkilemeye çalışırlar.seçimle sonuç alınamayacağını anlarlarsa,bizim gibi ülkelerin daima emperyalizmin sömürü alanı içinde kalmasını sağlamak için,ulusal çizgide politika oluşturmaya çalışan iktidarları ne yapıp yapıp devirirler.satın alamadıkları veya susturamadıkları,etkili yazar,politikacı ve bilim adamlarına karşı yapılan suikastların perde gerisinde daima onlar vardır.. derin devletin bir başka ayağıda nurcular,fettullahçılar ve nakşibendilerdir..bu cemaat ve tarikatların ABD tarafından desteklendiği herkes tarafından biliniyor..ABD inançlara saygısındanmı bu desteği veriyor...? elbette hayır.. vural savaş... yönlendirici ajan statüsünde etkili bir gazeteci yada medya patronuna sahipseniz,yüzbinlerce okuyucu ve siyasal iktidarı doğrudan etkileyebilecek bir silaha da kavuşmuş olursunuz.keza,bir tarikat-cemaat şeyhini satın almışsanız,yüz binlerce müridinide yularından tutma ve de gelecekte bir halk hareketi başlatma gücüne sahip olursunuz... necip hablemitoğlu..
-
Recep tayyip erdoğan,türküm diyemeyip,türkiyeli sözcüğünü kullanmayı yeğleyince radikal gazetesi yazarlarından yiğit bulut gerçek ATATÜRK'çülerin isyanını şu şekilde dile getirdi: ....'ben türkiyeli falan değilim.ben türküm...'peki ben bu gerçeği nasıl bu kadar kesin olarak biliyorum,bin yıllık soy kütüğüm mü elimde? türk olduğum gerçeğini bildiğim referans noktası,ne ırkım,ne kanım,nede doğduğum bölge...bu gerçeği bildiğim referans noktam,Ulu Önder ATATÜRK 'ün Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken özüne kattığı maya olan:Ne Mutlu Türküm diyene sözü..dikkat edersen Ne Mutlu Türk olana,türk kanıyla doğana dememiş,Ne Mutlu Türküm diyene demiş.... uzun lafın kısası;bu ülkede yaşayan hiç kimsenin diğerinden daha fazla Türk olmaya hakkı ve yetkisi yok.Ermeni,Kürt,Çerkez,Boşnak,Musevi,Hıristiyan,Rum,Türk...kökü ne olursa olsun TÜRKÜM diyen her vatandaşımız 'ulusal bilince de,Türkiye'ye de'diğerleri kadar sahip çıkma hakkına her zaman sahiptir.. Türkiyeli olmak gibi,ikinci Cumhuriyet gibi sanal kavramlara ihtiyacımız yok...aradığımız her şey Türk devrimini yaratan doktirinin içinde yüzyıllar sonrasını kapsayacak şekilde var... BAKMASINI BİLENLER,ihtiyaçları olanları orada bulacaklar...BU BAKMASINI BİLENLER KAVRAMINI AYNI ZAMANDA ÜLKEYİ KARIŞTIRMAYI,KÖŞE YAZARLIĞI YAPMAK İLE EŞİT ALGILAYANLARA DA buradan ithaf ediyorum....'' ulusal bilinci olmayan bir yığın olmaya doğru hızla giderken kavramların içini boşaltmanın kavram kargaşasıyla kafa karışıklığı yaratmaya çalışmanın, ulusal bilinci deforme etmek isteyenlerin işi olduğu çok açık... Artık siyasal islamcılarla,bölücüler cumhuriyetimize karşı el ele.. neredeyse bize 'NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE' Demeyi yasaklayacaklar...
-
canem benim bilmezmiyim beni ne çok sevdiğini dur bi bende senin resmini koyayımda arkadaşlar yakışıklı görsün..diymi ama