Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kuloğlu

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    5
  • Katılım

  • Son Ziyaret

kuloğlu - Başarıları

Çaylak

Çaylak (2/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. teşekkür ederim kardeş, güzel şiirler eklemişsiniz... selamla kalın...
  2. Allah razı olsun sevgili kardeşlerim, Efendimizin aşkı kalbimizin kudretidir. onu daha çok sevebilmek dileğiyle... YAĞMUR–1 Var edenin adıyla insanlığa inen NUR Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından Rahmet vadilerinden boşanır ab-i hayat En müstesna doğuşa hamiledir kainat. Yıllardır boz bulanık sular yudumladım ya o zaman bul bir çare sen işini bilirsin Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Hasretin alev alev içime bir an düştü Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü İhtiyar kubbesinden kan süzülür Nebi'nin Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak Zaman ayaklarımda tükendi adım adım Heyûla, bir ağ gibi ordu rüyalarımı Çölde seni özleyen bir kus da ben olsaydım Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü Düşmanlık içimizde; dostluk yaban düştü Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü Bir güzide mektuptur, cağların ötesinden Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin Sukutu yar, sevinci dualar kadar derin Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış, mazide Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım İlkin karardı yollar; sonra heyelân düştü ****** Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından Alsam ölümsüzlüğü dudaklarından YAĞMUR-2 ............................ Medeni arzuların ardında seyre daldım Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini Senin için görülen bir düş de ben olsaydım Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali Hazindir ki dertleri aşmaya umman düştü Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır Sesini duymayan, girdabında boğulur Ana rahminde olur sensizlikten cenin Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin Saatlerin ardında hep kendimi aradım Bir melal zincirine takıldı parmaklarım Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü Sensiz, kıtalar boyu uzanan vatan düştü Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü Ay gibisin güneşler parlıyor gözlerinde Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin Mekânın fırçasında solmayan fırça senin Yağmur, bir gün elimi elinde bulsaydım Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar Mutluluk nağmeleri işitirler Hira'dan Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri Paramparça, ateş sahibinin hayalleri Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım O mücella çehreni izleseydim ebedi Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü Baykuşa cifte yalı; bülbüle zindan düştü Katil sinekler deldi hicabın perdesini İstiklâl boşluğunda arılar nadan düştü Nurullah GENÇ
  3. "Asırlardır bir parça bezi/başörtüsünü İSLAMIN olmazsa olmaz şartı diye dayatanlar ve bunun için olmadık naneler yiyenler,(son örnek olarak danıştay üyesinin katledilmesi) Allahın emrini değil, Allahın ayetlerini kendi arzuları doğrultusunda çarpıtan ruhbanların emrini ısrarla sürdürmektedirler" bir olayda en çok töhmet altında kalan ve en çok zarar gören hangi kesimse, o olay konusunda en temiz ve masum olan da yine o kesimdir. öyle ya, adam kendi kendisine zarar verecek işi bile bile niye yapsın.. ha bilmiyordu deme sakın. bu senaryolar defalarca oynandı, herkes neyin ne olduğunu biliyor.. olayın ilk gününden buyana sokaktaki vatandaş dahil herkes provakasyon deyip duruyor. yine tüm tezgahlarda olduğu gibi dindarların üstüne yıkılmaya çalışılıyor. müslümanlık yıpratılmaya çalışılıyor. hükümet yıpratılmaya çalışılıyor, erken seçime zorlanıyor. böylece tayyip erdoğanın cumhurbaşkanı olması engellenmeye çalışılıyor. daha da kötüsü bu olayda ceyhun mumcu (ugur mumcu'nun ağabeyi) mossad ve CIA nın parmağı olduğunu söyledi. doğrudur. bu da amerikanın sürdürdüğü ve yeni başlatmak istediği katliyamlarda türkiyeyi destek vermeye zorlaması hatta mecbur etmesi anlamına gelir. böyle bir şey müslümanların işine yarar mı sence. kaldı ki türkiyede bu eylemin failleri yakalandı ve olay açıklandı. ulusalcı solcu bir avukat olayın faili... arkasında derin güçlerin olduğu bu adamla ilişkisi olan ve sorgulanan karanlık işlere karışmış isimlerden belli oluyor zaten emekli iki subay falan gibi isimler geçiyor..bunların bir çete olduğu susurluktaki olyda da iş gördükleri ortaya çıktı. bu haberleri hiç takip etmiyor musun Haksöz... mesele başörtüsü olsa yahu danıştayın bir daire başkanını öldürmekle bu işin çözüleceğini zannedecek kadar aptal mı müslümanlar.. yani devletin ölen şahsın yerine koyacak adamı yok mu... şimdi onun makamına geçmek için kimbilir kimler sıraya girmişlerdir bile... saf olmayın mantıklı olun.. Rabbimiz 800 e yakın ayette düşünmeyi, akletmeyi, emrediyor. madem ki kuranla ilgileniyorsun bu ayetlerle de ilgilen. ayrıca başörtüsüyle ilgili yazdıklarının tartışılmaya değer hiçbir yanı yok.. çünkü sen kuran kültürü vakıf biri değilsin... bu şekilde yorumlar yapabilmen için meal okuman yetmez. başta mealler tercüme oldukları için bütün tercümelerde olduğu gibi anlam kaybı vardır. hele kuran gibi edebi metinlerin tercümesinde bu anlam kaybı daha çoktur. bunu bilmelisin bu bir.. ikincisi ayet yorumları o kadar basit bir mantıkla yapılmaz bunun için tefsir usulu kitaplarını okuyup bu işin ilmini öğrenmelisin. sonra da tefsir kitaplarını okuyup bu öğrendiklerinin örneklerini göreceksin. o zaman saçmalasan bile bir ilmi ağırlık göze çarpar en azından. ve bu işin uzmanları seninle tartışmayı ilmi kariyerlerine yakıştırırlar. cahilce konuşursan sadece komik duruma düşersin. bir kardeşimin dediği gibi 1400 yıldır herkes uyuyor muydu? der ve tek kelimeyle seni bitirir. zaten sen de fazla dayanamamış kelime oyunlarına sapmışsın.
  4. kuloğlu

    HASAN AKÇAY (ŞİİR)

    SEVEN BİR YAR SAY BENİ Öyle bir efsun sundu gözlerin gözlerime Anladım yıllar yılı aradığım sensin Yar Ay doğdu çalkalandı bir coştu ki denizler Bilinmez ülkelerden ülkeme gelensin Yar Kaybolmuş sevgilerin rastladım izlerine Sen gönülde gönüllü kalmayı bilensin Yar Bakışına sığındım çağır beni, al beni Yangınlar ortasında kalmışım kurtar beni Bitsin artık bu melal seven bir yar say beni Bu izbe gecelerin girdabı yutar beni Sensizlik ülkesinde hayatın yok albeni Ruhum zindanda iken neylesin saray beni. Adını dua ettim her an sensin dilimde Bulut ol, yağmur ol, bir sel ol götür beni Hüthüt’ün Kaf dağına ulaştığı bir zaman Senlikte kaybolayım bitir bendeki ben'i Bir kere olsun yeter dön de bir sevgilim de, Sonra yitir istersen yangında duman duman İçimdeki hıçkırık yanık bir ney sesidir Ne bir anlayan olur, ne de bir kimse duyar Ben çile denizine yelken açmış giderken Düşüp sularda yiten huzurun gölgesidir Duymazsın yüreğimi yollarına sererken Ses ver artık sesime nerdesin sevgili Yar? Dağlarda uğuldayan rüzgârlarda sesin var Her çiçekte bir renksin, kokusun, güzelsin Yar Sevdandır hep coşturan, koşturan diyar diyar Bu aşkı derya almaz, okyanuslar gelir dar Bu sevgi çağlayanı ancak gönüle sığar Varlığında yok oldum, beni sende dirilt Yar. Hasan Akçay
  5. kuloğlu

    ANNE KONULU ŞİİRLER

    Anneler Ve Çocuklar Anne ölünce çocuk Bahçenin en yalnız köşesinde Elinde bir siyah çubuk Ağzında küçük bir leke Çocuk öldü mü güneş Simsiyah görünür gözüne Elinde bir ip nereye Bilmez bağlayacağını anne Kaçar herkesten Durmaz bir yerde Anne ölünce çocuk Çocuk ölünce anne Sezai Karakoç Anneme Mektup Ben bu gurbet ile düştüm düşeli, Her gün biraz daha süzülmekteyim. Her gece, içinde mermer döşeli, Bir soğuk yatakta büzülmekteyim. Böylece bir lâhza kaldığım zaman, Geceyi koynuma aldığım zaman, Gözlerim kapanıp daldığım zaman, Yeniden yollara düzülmekteyim. Son günüm yaklaştı görünesiye, Kalmadı bir adım yol ileriye; Yüzünü görmeden ölürsem diye, Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim Necip Fazıl Kısakürek Bakü’de yalnızım - yalnızım, anne. O, kövrek sesine ihtiyacım var kimsesiz kalmışım, derbeder halim saatlerde geçmez, sanki bana küs Baküde yalnızım - yalnızım, anne. Boş havalar tufar, bulutlar çatı idamlık mahkumum koca şehirde ziyaret kapısı bana açılmaz Baküde yalnızım - yalnızım, anne. Yarınlarım cevapsız - sualler gibi sensizlik celladın iti hançeri Gülnare, annemde hiç sormaz beni Baküde yalnızım - yalnızım, anne. Baba hasretinden, solmuş renk rufum bacılar rüyamda rahat burakmaz dostlarim hayalen ziyaret eder Baküde yalnızım - yalnızım, anne. Umutmu kalmış ki, umut edeyim İlahe, dinlemez sırrım diyeyim burakıp gitdiler, dost bildiklerim Baküde yalnızım - yalnızım, anne. İlk muhabbetimmiş, hakimim benim kalemimi kırmış öz gidişiyle şimdi beni unutmuş, hatırlamaz o, Baküde yalnızım - yalnızım anne. Bilki son, ayları yaşıyor ömrüm dar ağacı bekler, sayılı günüm vakit yok çabuk gel, yüzünü görüm Baküde yalnızım - yalnızım, anne. İnfaz icra olsa, yetişemezsen kendini ömrünce aff, edemezsin kanat çal, ölmeden can ver canıma Baküde yalnızım - yalnızım, anne Aydın Babayev Aney Bu akşam aklıma yine sen geldin Dersi bıraktım çalışamadım. Saat 1'e geliyordu Aney, yatamadım Uyku gözüme girmedi Sen bu saatlerde benim beşiğimi sallardın Uykunu harab ederdin benim için Ağladığım zaman, sancılandığım zaman Kalkardın, süt verirdin, nane kaynatırdın Aney, canım aney, kurban aney Hayalin önümde şimdi anıt gibi durur Sen şimdi leğenin başına oturmuş, hamur yoğuruyorsun Yarın ekmek yapacaksın, akşama kadar Gözlerin tezek dumanından yaşaracak Alnında ter bulgur bulgur kabaracak Sıcak bazlamalar yapacaksın. Ben orda yokum ağlayacaksın Ağlama Aney ağlama, gündür bu, nasıl olsa geçer İnsan insana tez kavuşur. Ben sizi hiç unutmadım, hiç unutmayacağım Ben okuyorum Aney okuyorum mühendis olacağım Sana yeni yeni ayzeler alacağım Dedim ya okuyorum mühendis olacağım Mektubunda diyorsun ki; bu gece çiğköfte yaptık Lokmalar boğazımdan geçmedi Her sofraya oturuşumuzda senin yokluğun belli oluyor Biliyorum Aney biliyorum, senin kalbin ipek gibidir İncedir, yufkadır, benim yokluğuma dayanamazsın Özledim diyorsun benim için. Ben de özledim seni Babamı da, bacımı da, gardaşlarımı da Karayazılı memleketimi de Hepinizi özledim, özledim ama gel gör ki Kader bu elvermiyor, ne yapacaksın Rıdvaniye'de sala şimdi Sisleri perde perde dağıtan bir ses Sonsuzda Allah'a ulaşan bir yankı Bir ezan sesiyle uyanır insanlar, yorgun gecede Uyanır herkes Köyden şehire saman taşıyan Deve kervanları gelir bu saatte Çıngırak sesleri geceyle gündüzü birleştirir Sabah olur, babam erkenden işe gider Aney evimiz yine o yokuşta mı? Dar sokaklar, taş duvarlar arkasında mı? Eskisi gibi yıkık dökük mü gene? Ah! Aney Ah! unuttum inan evimizin şeklini O ev denen köstebek yuvalarını Kerpiç damları, kuyu suyunu, sıra gecelerini, Bağ yapılarını... Yağmur dualarının anılarını yitirdim Hele sen buraya bir gel de gör Sonsuza uzayan gökdelenleri, sıra sıra taksileri Geceleri renk renk ışıkları, denizde vapurları Balıkçıları, kızları, erkekleri, insan selini Ama benim hiç birinde gözüm yok Ne kızlarında, ne taksilerinde, ne de gökdelenlerinde Benim aklım sizde ve memleketimde... Ben okuyorum Aney, okuyacağım, Göreceksin bak mühendis olacağım. Bizim orda, Ezo gelin, türkü türkü uzanır Düğünlerde davullar vurulur Zılgıtlar çalınır, lorke, delilo oynanır Böylesine gitar denen çalgıyla Sabahlara kadar ye ye ye diye bağırmazlar Değil mi Aney Hani yaz geldi mi, evimizin o küçücük penceresine Bir çift yusuftutan kuşu konar ya, Hani asmamız üzüm tutar, sumaklar sakızlanır İnsanlar çalışır, harıl harıl kış için Güneş yandırır o kavruk yüzlerini Hani sen elinde sıtıl, suya gidersin İşte o zaman geleceğim, bekle beni... Ah Aney daha neler var neler sana yazamadığım Mektubumu burada bitirirken, Beni büyüten ellerinden, binlerce kere öperim Canım Aney, Kurban Aney, Can Aney....... Mehmet Atilla Maraş Anne İlk kundağın Ben oldum, yavrum; İlk oyuncağın Ben oldum. Acı nedir Tatlı nedir... bilmezdin Dilin damağın Ben oldum. Elinin ermediği Dilinin dönmediği Çağlarda, yavrum Kolun kanadın Ben oldum Dilin dudağın Ben oldum. Belki kıskanırlar diye Gördüklerini Sakladım gözlerden Gülücüklerini... Tülün duvağın Ben oldum! Artık isterlerse adımı Söylemesinler bana 'Onun Annesi' diyorlar... Bu yeter sevgilim bu yeter bana! Bir dediğini iki Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki Ve seni öyle sevdim sana O kadar ısındım ki Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim Gün oldu kırdın... İncinmedim; İlk oyuncağın Ben oldum.. Yavrum Son oyuncağın Ben oldum... Layık değildim Layık gördüler Annen oldum yavrum Annen oldum! Arif Nihat Asya
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.