kürt ulusal hareketi, sadece 20 veya otuz yillik bir hareket degil, yüzyillarin biriktirdigi bir barajin sonucudur. Pkk yi ise bu hareketin devami olarak görmemek, veya onu yüceltmek adina "yeni" adini koymak ise herhalde sadece politik degil ayni zamanda ise beseri bir yanilgidir.
Türk milliyetciliginin tarhisel akisindaki traji-komik gelisimi bir kez daha gözler önüne serelim ki, bazi vatandaslarimizin gözleirnde bir duvar olusturan o gri capaklari hafifte olsa aralamaya vesile olsun.
19. yüzyilin sonlarinda Ümmetcilik anlayisindan bir türlü ödün vermeyen, läkin o zamanin gelisen ülkeleriyle olan pazarliklarda imparatorluk topraklarini parsel parsel devreden osmanli, hem ekonomik hemde siyasal buhrani bir türlü atlatamiyor, cözümü ise Avrupada ariyordu.
Karmasa ve kargasa, veyahutaa her belirsizlik ortaminda oldugu gibi, osmanlinin icinde bu durumdan rahatsiz olan elit askeri ve bürokrat kesim ise yeniarayislara coktan girismilerdi. Bunlardan yüzyilimiza damgasini vuracak olan Jön Türkler, osmanli topraklarindan avrupaya askeri, ilmi egitim almak icin gitmis olan soylu ve asker kökenli elit kesim cözümü o zamanlar avrupada yeni yeni yükselmekte olan Millyetcilikte görmüslerdir.
Läkin bir sorun vardir; padisahlarin bile türklüklerinin muamma oldugu bu imparatorluk topraklarinda kurulusundan 600 yil sonra kurucu milliyetin milliyetciligi ilk baslarda pekde öyle ragbet görmemesine ragmen, usta manevralar ve de asker kökenli ideolog ve türkcülerinde yardimiyla gitgide popülaritesini arttirmis bizzat yüksek kademelerden de detsek görmüstür. Bazi kaynaklara göre basli baslina "türk" kelimesinin bile nadiren kullanildigoi o zamanlarda bütünlestirici ve birlestirici olan müslümanligin ve bunun dogrultusunda ümmetci anlayisin karsisinda hic bir sansi yoktu. Netekim öyle bir rekabete girilseydi "türkcülük" ümmetciligin altinda ezilir ve tarih sahnesinden kaybolur giderdi. Böyle bir duruma vesile olmamak icin o zaman ki türkcülerin islami nasil kullandiklari ise gercekten akillara durgunluk vericek sekildedir. Antepten tutunda, cesitli sehirlerde ve vilayetlerde gelistirilen kurtulus mücadelesinde ise anatema hic bir zaman türkcülük degil, "dinimiz relden gidiyor" yaftasi olmustur. Yani 20. yüzyilin basinda gelistirilen ulusal mücadelenin nitelik olarak türklükle hemen hemen hic bir ilgisi yoktur. Zaten türklük adina, ne bir cerkes, ne bir laz nede bir kürt o zaman herhangi bir carpismaya girecek kültürel yapidaydi. Kendi elit cikarlari icin islami ve de ümmetciligi kendisine adeta bir arac edinen türkcüler, 1914 den 1916 ya kadar cereyan eden, bazilarinin soykirim, bazilarinin katliam, bazilarinin hos olmayan olaylar silsilesi diye adlandirdiklari Ermeni Hususu ise buna örnekleme adina kullanilacak en güzel hadisedir. "ermenilerin ortadan kaldirilmasiyla rus isgali önlenecek, dinimiz elden gitmesin" sloganiyla baslatilan milliyetci kampanyanin hic bir yaninda türklükle alakali bir durum yoktu. Läkin dini yani agir basan bu kampanyanin kaymagini o zamanki türkcü kesim yemistir. Kürt bölgelerden tutunda, anadolunun ic bölgelerine kadar uzanan kampanyanin önünü cekenler hep haci hoca takimi, dini görevliler olmustur.
Türk milliyetciligi, Mustafa Kemal önderliginde kendine cizdigi yolda sonradan düsman ilan edecegi, önceden kavgali ve kinli oldugu milliyet ve siyasi kesimlerle ise hic bir isbirliginden kacinmamistir. Buna örnek olarak ise, anadoluda ki "dis mihraklara" (yunan, italyan, fransiz, ingiliz) karsi mücadelede Mustafa Kemal bizzat Lenin den ekonomik ve askeri techizatla donatilmis, bu yardimin karsiliginda ise Türkiye Komünist Partisi nin anadolu topraklarindaki varligina ve siyasi calismalarina ise sabir gösterilmistir ki, bu sabir 1938 de bütün Merkez Komitesinin ve de öncü kadrolarin Karadeniz de bogdurulmasina kadar sürmüstür.
Görüldügü gibi türk millyetci önderligi mustafa kemal sahsinda, yurticinde dini motiflere dayali bir politika sürdürürken uluslarasi planda Komünizmle isbirligi yapmaktan hic cekinmemistir. Bir baska komedi ise, Komünist Rusya dan alinan yardimlara sebep olarak Mustafa Kemal yönetiminin "emperyalistlerle savasiyoruz" sebebini göstermesiyle eszamanli olarak, daha Conk Bayiri, Dumlupinar, Canakkale gibi türlü türlü adlar verilen mücadele sürerken Ankara da Fransizlarla, Istanbul da Ingilizlerle coktan masaya oturulmus olmasidir. Yeni acilacak olan Etibank ve Sümerbank in ihtiyaci olan para icin kreditasyon anlasmalari yapilmis, emperyalizme göbekten bagimli olmanin daha ilk adimlari savas sürerken atilmistir. Acilacak olan üniversitelerden tutunda, bogazlardaki gecis haklarina kadar her türlü konuda hic de öyle anlasmazlik yasamadan anlasmalara varilmis, anlasmalardan sonra geri cekilen "düsman gücleri" yaptiklari anlasmanin rahatligiyla geri cekilirken, yurticinde bu "büyük zafer" olarak adlandirilmistir.
Iktidar icin hic bir eylemden kacinmayan, Mustafa Kemal önderliginde ki türk millyetciligi Lozan da kürt agalarina ise "türkiye cumhuriyetinden memnunuz" imzasini da attirmayi basarmistir. Bunun hikayeside cok komiktir. Kisaca anlatalim;
Anadolu daki mücadelenin daha ilk baslarinda, il il, vilayet vilayet dolasan ve destek arayan mustafa kemal, ünlü Bursa Mitinginde acik ve net olarak Kürdistan Vilayetine muhtariyet verilmesini öngörmüstür. Muhtariyetin ise bugünkü türkcesi "otonomi"dir. Yani icislerinde bagimsiz, dis iliskilerde ise ankara ya bagimli olma durumu. Bunun ispatibni isteyen ülkücü millyetci arkadaslarim bi zahmet türkiyeden "NUTUK" adli kitabi getirsinler ve orda Kemal Pasa nin Bursa Mitingi konusmalarini dikkatle okusunlar.
Devam ediyoruz dostlarim. Bu muhtariyet (otonomi) sözlerine kürt agalari ve beyleri o kadar güvenmistirlerki, gönüllü olarak Canakkale de carpismislar ve güvenle cumhuriyet yillarini beklemislerdir. Ve cumhuriyet gelip catmistir ki, kürt aga ve beylerine Kemal Pasa söyle bir sürpriz yapmistir. Ya muhtariyetten vazgecersiniz ve her vatandas gibi türklügü kabul edersiniz, yada agaliklariniz ve beylikleriniz ellerinizden alinir. Yüzyillardir feodalizmin hakim oldugu Kürdistan Vilayetinde bu tehdit etkili olmamistir ilk zamanlar. Ilk tepki Seyh Said den gelmistir. Ordulariyla Diyarbakir, Elazig ve Bingöl de etkili olan Seyh Said baskent Amed ´de (diyarbakir) yenilgiye ugramistir.
Bu yenilgiden sonra, geride kalan "uzlasmaci" kürt aga ve beyleri, Lozan´da tipis tipis imzalari atmislardir, bunun karsiliginda ise agalik ve beyliklerine dokunulmamistir. Hani bazi aydinlarimiz türkiye de serzenislerde bulunurlar ya, bu agalari bu beyleri kaldiralim falan. O agalarin ve beylerin hüküm sürmelerinin tek sebebi, bizzat ve yegane Genc Türkiye Cumhuriyetidir dostlarim.
Kürt ileri gelenleri bu yenilgiden sonra iyice pasiflesmislerdir. Iktidari mutlak anlamda ellerine gecirip, emperyalist yardimlarla ekonomik olarakda koltugunu saglamlastiran Türk millyetci önderligi, bundan sonra ki yillari kendi ideolojik propagandasi icin kullanmistir. Öyle bir abartmistir ki, daha bir kac yil önce Vilayetleri bile bulunan, muhtariyet hakeden kürtlerin aslinda türk olduklarina kadar vardirmislardir. Bu yillardan sonra cilizda olsa legal platformlarda kürtlügü dile getiren akademisyenlerden tutunda, siyaset adamlarina kadar bir cok kisiyi ömür boyu hapislere caprtirmis, idamlara kadar götürmüstür. Bu millyetcilik rüzgari sadece kürtlere degil ayni zamanda Karadeniz e de ugramistir. Karadeniz de yasayan ve Mohti-Laz olarak adlandirilan, anadillleri Lazca olan Lazlar, türkceyi ve türklügü kabul etmeleri ise uzun bi zaman almamistir. Su anda türkiye sadece bir kac bin Mohti-lazca konusan laz vardir. Geri kalan kesim türklügü kabullenmis ve hatta syki savunuculari haline gelmislerdir.
Seksenlere gelindiginde ise genelde türkiye devrimci hareketinden, özelde ise Mahir Cayan düsüncelerinden etkilenen Ankara Üniversitesi ögrencilerinden kürt asilli Abdullah Öcalanin beyninde Kürdistan fikri filizlenmeye baslamis, sonraki yillarda ise bu filize maddi zemin kazandirmaya baslamistir. 1984 Eruh baskiniyla Türkiye ye adini duyuran o günkü Apocular, Bagimsiz Sosyalist Kürdistan sloganiyla, ve de hizli, cevik fedai tarzi eylemleriyle Kürdistan da halkin üzerinde yüzyillardir serpilmis olan ölü topragini kaldirmistir. Neredeyse kendi dilini konusmaktan utanan kürtlere "flash-out" yasatan bu hareket yillar gectikce düsünülenin aksina bir türlü yenilgiye ugramiyor, hatta 90 lara gelindiginde 20.000 kisilik hazir gerilla ordusuyla Özal a 1920 lerde topraga gömülen "muhtariyet" fikirlerini tekrar hatirlatiyordu. Bu hatirlama nin sonu ise herkeisn malumudur. Osmanli zamanlarindan kalma bir komplo ile diskalifiye edilen Özal ile, cumhuriyetin ilimli kanadinin da cesedi topraga veriliyordu. Uluslararsi arenanin önemini cok hizli kavrayan pkk hareketi, yine 90 larda büyük ölcüde "bagimsiz sosyalist kürdistan" söyleminin "sosyalist" bölümünü cikartarak, mücadeleyi 90 larda "bagimsiz kürdistan" a indirgiyordu. Yine bu yillar, pkk nin Avrupa da yavas yavas ragbet gördügü yillardi. "sosyalist rüya"dan kalkan pkk ye ilgi cogaliyor, avrupada yasayan kürtlerin de dinamizmiyle pkk avrupa da siyasi alanlar kazaniyordu.
Bu arada, Türk Millyetciligi de yeni bir ntelik kazaniyordu. Olmayan kürtler birden oluveriyor ama onlarda bu ülkenin evlatlariydilar ve bu ülkenin diger evlatlari gibi türkce okuyup, türkce övünüp, türkce calismak zorundaydilar. Daha bir kac sene önce, "kart kurt" seslerinden dolayi "kürt" adini alan bu "dag türkleri§" birden bire Kürt oluyorlar, ve diger vatandaslarla ayni kefeye konulmaya baslaniyorlardi. Bu arada türk bürokrasisinin agzina ise "kürt sorununa" sebep olarak da, ekonomi ve egitim söylemi dolanmaya basliyordu. Bu bürokratik kesime göre, tek sorun egitim ve ekonomiydi. Eger okullar ve fabrikalar acilirsa "terör"ün önüne gecilecekti. Ayni zamandada, gecmis hükümetlere ve yönetimlere suc atiliyor, ve özür diler bir edayla "geri biraktirilan güneydogudan" bahsediliyordu. Bu tez ise cok cabuk cürütülüyordu. PKK nin önder kadrolarinin yüzde sekseninin üniversite mezunu veya üniversite terk bireylerden olusmasi, ve bu sahislarin cogunun iyi denilebilecek aile kosullarindan gelmesi bu tezin cürütülmesinde öncel faktör oynuyor. Diger taraftan, pkk ye katilimin ilk yillarda kürdistan bölgelerinden olurken, yillar gectikce istanbul, izmir, mersin ve ankara gibi metropollerden katilimin cogalmasiyla isin aslinda o kadar basit olmadigi anlasiliyordu.
Kendi düsmanini yenmek icin her türlü isbirligine giren Türkiye Cumhuriyeti´ ne ilk kez siyasi olarak onun kadar ve hatta ondan daha akilli bir rakip cikmisti: PKK
PKK avrupa ülkelerinde dernekler acarak, kulislere oynuyor, avrupa parlamentosunda yürüttügü calismalar ile sempati ve politik destek topluyordu. Bunun karsiliginda Türkiye Cumhuriyeti ise, ayni telden calmaya devam ediyordu.
Sadece avrupa ülkeleriyle degil ayni zamanda, yer yer barzani ve talabani, türkiyeli marksist leninist örgütler, yunanistan, isvec gibi ülke ve politik organizasyonlarla isbirligi yapan pkk, siyasi kazanimlarina kazanim katiyordu.
Bu siyasi calisma tarzi bana biraz cumhuriyetin ilk yillarini hatirlatmiyorda degil hani!!!! Sizde bir benzerlik görebiliyormusunuz??!!!
Yien bunlara paralel olarak, pkk nin icindeki millyetci kesime deginmeden gecemeyecegim. Yillar süren "bagimsiz sosyalist kürdistan" propagandasiyla yogrulan, büyüyen bir kesim var ki, su anki "baris politikalarindan" cok rahatsiz. Bundan bi kac ay önce karsilastigim bir tartisma beni cok etkilemisti.
Iki tane pkk li semnpatizan aralarinda konusurlarken söyle bir konusma gecti. Bir tanesi "ben istiyorum ki, dilimizi kültürümüzü rahat yasayalim, okullarimiz acilsin üniversitelerde kürtce etüd edelim, ben istanbuldan diyarbakira giderken pasaport kontolünden gecmek istemiyorum. Ayni ülkede istedigimiz gibi yasayalim",,,,, digeri ise "hayir öyle sey olurmu, özgür ve bagimsiz kürdistan olana kadar savasacagiz, bize yillardir yasam hakki tanimayan bu ülkeyle nasil beraber olabiliriz, olamaz!!".......
Bakin bu iki insanda pkk li. Su an pkk de hakim olan düsünce, baris yanlisi politikadir. Ama ilkel milliyetci kesim varligini hala sürdürmektedir ve teorilerinin dogrulanmasini beklemektedir. Cünkü baris yanlisi yönetim ( ki bu kesimin basini abdullah öcalan cekiyor) türkiye cumhuriyeti devletiyle anlasmaya ve ortak bir noktada bulusmaya calisirken, ilkel millyetci kesim ise topyekün savas cigliklarina bu siralar ara vermis olsada, devletle kesintisiz silahli savasa girmenin tek cözüm olduguna inanmaktadirlar. Ve bu görüsmelrin ve anlasmalarin sonucsuz kalmasindan yana olmasalarda, kendi politikalarinin dogrulanmasini dört gözle beklemektedirler.
daha yazacak bir coks eyim var arkadaslar ama ,,,, simdilik sizin görüslerinizi bekliyorum,,,
buyrun