Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

musabbinumeyr

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4
  • Katılım

  • Son Ziyaret

musabbinumeyr tarafından postalanan herşey

  1. arkadaşlar yazıyı okuyan dikkatli okusun vede objektif olmaya özen göstersin çünkü bu yüce kitabımızın akli delilidir hani bir çok fikir babaları her şeyi akli yönden bulurya...vede burada her fırsatta delil akli isteyen insanlara bir delildir.şayet ateist olsun iman eden olsun dikkatli okumaya çalışalım.çünkü ateistlerin çoğuda bilmediğinden yahut yanlış bildiğinden öyle düşlünüyorlar. selametle... KU’RAN-I KERiM’iN VARLIĞI AKLA DAYANMAKTADIR Bilindiği üzre Kur’an-ı kerim Allah tarafından cebrail vasıtasıyla hz. Muhammed’e indirilen ve müslümanların bağlandıkları delil-i erbaa’nın ilk ve en kuvvetli kitabıdır. Bu Kur’an’ın bilinen tarifidir. Allah’ın varlığına olan iman ve peygamberlere olan ihtiyacın akli delili ve açıklaması olduğu gibi, Kuran-ı kerim’in de akli delili ve açıklaması vardır.Zıra islamda üç şey akla dayanmaktadır.Öyleyse Kur’an- kerim’in akli delili nedir? Sorusuna cevap bulmaya çalışalım. Kur’an-ı kerim’in kimden olduğu konusunda müşrikler, materyalistler çok fazla fikir yürütmüşlerdir. Müşrikler, Kur’an-ı Muhammed’in kendisinin yazdığını söylemekle beraber onun sihir yaptığını ve Kur’an-ın sihirlı bır söz olduğunu iddia etmişlerdir. Hatta aralarında onun sürekli bir şekilde dağa çıkıp uzun müddet orada bulunduğundan ötürü delirdiğini ve mecnun olduğunu söyleyenler dahi vardı.Bazılarıysa Muhammed’in Kur’an-ı Cebr isimli hristiyandan aldığını iddia ediyordu. Mataryalistlere gelince; onlarda Kur’an-ın Muhammed’in yüksek zeka ve dahiliğinin ürünü olduğunu aslında Kur’an-ı Allah’ dan almadığını onun bir yalancı olduğunu söylüyorlardı. Ku’ran’ın kimden olduğu konusunda üç tane ihtimal vardır. Kur’an arapça olması itibariyle ya araplar tarafından ya hz. Muhammed’den ya da Allah tarafından gönderilmiş bir kitaptır. Bu sayılanların dışında başka bir ihtimal yoktur. Araplardan olması ihtimaline değinecek olursak; kuran’ın 1400 yıl önce ortaya çıktığı muhakkaktır. Ve herkes tarafından kabullenilen bir husus varki oda kuran’ın şu ana dek hiçbir insanın ulaşamadığı ve ulaşamayacağı eşsiz uslubunun (belagat) bulunduğudur. Gerçektende kuranın bu uslubu herkesi büyük bir şaşkınlığa uğratmıştırki zaten Kur’an-ın ortaya çıktığı dönemde araplar edebi şiir konusunda oldukça uzmanlaşmışlardı. Öyleki baştan okunduğunda aynı sondan okunduğunda da aynı şiirler yazabiliyorlardı. Bakınız Kur’an hakkındaki şaşkınlığını o dönemde şiirde en uzman kişi olan Velid bin Muğire iman etmediği halde nasıl dile getiriyor; "Allah'a yemin olsun ki sizden hiçbiriniz şiir çeşitlerini, kasidesini benim kadar, benden daha iyi bilemez. Allah'a yemin olsun ki onun söylediği bunlardan hiç birine benzemiyor. Vallahi onun söylediği sözlerde bir tatlılık, ferahlık var. Onun söylediği sözün dalları yaprak verirken kökü bereket saçıyor. O yücedir ondan daha üstünü yoktur" İşte Velid b. Muğire Kur'an'a inanmamasına ve küfründe direnmesine rağmen Kur'an hakkında böyle itiraflarda bulunuyordu. Zira icaz Kur'an'ın kendinden gelmektedir. Bir başka örneğide islamın en azılı düşmanları olan müşrikler iman etmemiş olmalarına rağmen nasıl sergiliyor Ebu Süfyan b. Harb, Ebu Cehil, Amr b. Hişam, Ahnes b. Şureyk bir gece; Resulullah (sas) evinde namaz kılarken onu dinlemek için evlerinden dışarı çıktılar. Onlardan her biri onu dinleyecek bir yer edinip oturdular. Hiç biri diğerinin farkında değildi. Resulullah (sas), kısa bir gece namazı kılıyordu. Kur'an'ı, itinalı aheste aheste okuyordu. Onlar, Allah'ın ayetlerini dinliyorlardı. O ayetler, onların kalblerine ve nefislerine tesir ediyordu. Böylece gecelediler. Nihayet şafak söktüğü zaman evlerine dönmek için dağıldılar. Ve yol onları birleştirdi. Onlar bu vaziyet karşısında birbirlerini kınadılar. Birbirine dediler ki: "Bir daha böyle yapmayalım. Çünkü, şayet sefihlerimizden (aşağı tabakan insanlar) biri bizi görürse işimizi daha da zorlaştıracağı gibi Muhammed'in bize karşı güçlenmesine sebeb olur." Nihayet ikinci gece olduğu zaman onlardan her biri akşamki yerine tekrar döndü. Sanki onlardan her birinin ayakları onu dün gecelediği yerde gecesini geçirmeye ve Muhammed'in, Rabbisinin Kitabını okumasını dinlemeye gayri ihtiyarî olarak götürüyordu. Nihayet şafak söktüğünde geri dönerlerken yine karşılaştılar. Yeniden birbirlerini kınadılar, ayıpladılar ve dağıldılar. Fakat onların birbirlerini kınamaları, üçüncü gece tekrar oraya gitmelerine engel olamadı. Ne zaman ki Muhammed'in davetinden dolayı kendi nefislerinde vukuu bulan zaafiyeti anlayınca bir daha benzeri bir iş yapmamak için birbirleri ile antlaştılar. Muhammed'i dinlemeye gitmekten vaz geçtiler. Fakat üçüncü gecede ondan işittikleri, nefislerinde iz bıraktı. Ve onları, dinledikleri şey hakkındaki görüşlerini birbirlerine sormaya itti. Onlardan her birisinin nefsi çalkalanıyordu. Onlardan her birisi, kavminin efendisi olduğu haldeyken kuvvetten düşmekten korkuyorlardı. Çünkü, kavminin onu zayıf sayıp da Muhammed'e tabi olmasından korkuyordu. (islam devleti/Takiyyuddin en_Nephani) Kuran'ın Edebi Mükemmelliği ve Taklit Edilemezliği Hakkındaki Yorumlardan Bazıları Mekkeliler hala ondan mucize istiyorlardı ve Hz. Muhammed (sav), dikkate değer bir cesaretle ve kendinden eminlikle misyonunun teyidi olarak Kuran'ın kendisine başvurdu. Tüm Araplar gibi onlar da lisan ve konuşma sanatında uzmandılar. Eğer Kuran O'nun kendi yazması olsaydı, diğer kişiler onunla rekabet edebilirdi. Bırakalım onun gibi on ayet yazsınlar. Eğer yazamazlarsa (ki kesinlikle yazamazlar) o zaman Kuran'ı açık bir mucize olarak kabul etsinler. (Oxford Üniversitesi'nden ünlü Arap dili uzmanlarından Hamilton Gibb) 123 Edebi bir dev yapıt olarak Kuran tek başına durmaktadır; Arap edebiyatının eşsiz bir ürünüdür, kendi deyimiyle selefi ve halefi yoktur. Tüm çağların Müslümanları yalnızca içeriğinin değil, üslubunun da taklit edilemeyeceği konusunda birleşmişlerdir… (Arap dili uzmanı Hamilton Gibb) 124 Kuran seçkin güzellikte bir kafiyeye ve kulağı büyüleyen bir ahenge sahiptir. Pek çok Hıristiyan Arap, Kuran'ın stilinden hayranlıkla bahseder ve pek çok Arapça uzmanı onun mükemmelliğini kabul eder... Gerçekte, hem şiir hem nesirde engin ve verimli olan Arap edebiyatı içinde onunla kıyaslanacak hiçbir şey yoktur. 132 (Alfred Guillaume'ın Islam (İslamiyet) adlı kitabından) Evet görüldüğü gibi iman etmeyen insanlar dahi kuranın uslubunun üstünlüğü hakkında hayretlerini gizleyemiyorlar. Kur’an kendisine insan sözüdür diyenlere meydan okumaktadır. ”Eğer Kur’an insan sözüyse ve iddanızda samimi iseniz onun dengini getirin” demektedir. Kur’an’da insanlara meydan okuyan ayetlerden : "Şayet siz, kulumuza indirdiğimizden şüphe ediyorsanız haydin ona benzer bir sûre de siz getirin. Allah'tan başka şahitlerinizi de çağırın. Eğer doğru söyleyenlerdenseniz" "De ki onun sûrelerine benzer bir sûre meydana getirin. İddianızda samimi iseniz Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın" "Yoksa onu kendisi mi uydurdu diyorlar öyle mi? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız haydin öyleyse onun sûrelerine benzer uydurma on sûre getirin. Hem Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın" Bu meydan okuyuşa karşılık şuana kadar hiçbir insan onun dengini getirememiştir.Sınırlı akıl yapısıyla bir insan ne kadar zeki olursa olsun dünyanın en dahi insanı dahi olsa kuranın uslubuna asla yaklaşamaz.Birde kur’an-ın mucizevi uslubunda değinilmesi gereken bir husus daha var. İnsan zaman içerisinde kendisini geliştiren bir varlıktır. Doğumundan ölümüne kadar insan sürekli yeni şeyler öğrenir ve zamanın ilerlemesiyle daha çok tecrübe sahibi olur. Misalen yirmi yaşına geldiğinde herhangi bir meselede bir kitap yazsa, aynı şekilde otuz yaşına geldiğinde de aynı mesele hakkında bir kitap yazsa her iki kitap arasında da ilmi, edebi, tecrubi açıdan farklılık olduğu görülecektir. Yirmi yaşında yazmış olduğu kitap, otuz yaşında yazmış olduğuna kıyasen uslup açısından daha düşüktür. Çünkü insanoğlu baştada belirtmiş olduğum gibi kendini zaman içerisinde geliştiren bir varlıktır. Hani bir söz vardır “ilim beşikten mezara kadardır” diye! İşte bu sözün manası budur.Ve şu da bir gerçektirki insan kendini ne kadar geliştirirse geliştirsin hiçbir zaman mükemmeli yakalayamaz. Her zaman için sınırlı eksik aciz bir akla sahip olduğu için ilmi tecrubi ve uslubunda mükemmel olamaz.Ancak Kuran’a bakıldığında şöyle şaşırtıcı bir gerçekle karşılaşıyoruz ; Kur’an 23 senede tamamlandı. Ve Kur’an’ın ilk inen ayetiyle son inen ayeti arasında uslup açısından hiçbir faklılık yoktur. Uslupta en üstün mertebede olduğu gibi 23 sene de tamamlanan kur’an herhangi bir düşüklük,hata,çelişki gibi özelliklerden tamamiyle beridir.Ayetlerin dizilişi okunuşu insanı hayretler içerisinde bırakır ve kalplere tesir eder. Öyleyse açığa çıkmaktadırki kur’an ‘ı araplar getirmemiştir! İkinci ihtimal Muhammed(sallallahu aleyhi vesellem) den olması hususu: Kur’an’ın Muhammed (sav) den olduğu iddiasına değinecek olur isek ; Kuran’ın arapça bir kitap olduğu muhammed’inde arap olduğu aşikardır.Ayrıca Hz. Muhammedin üstün kabiliyetlerinin olduğu, insanlar arasında ahlakça en güzel ahlaka sahip olduğu, hiçbir zaman yalan söylemediği,emanete hiyanet etmediği,cömert olduğu peygamberlik iddiasında bulunmadan önce dahi bu özelliklerinin herkes tarafından bilindiği ve şöhret bulduğu, hatta kereyşlilerin bir anlaşmızlığa düştüklerinde hakem olarak tayin ettikleri, adınada muhammed-ül emin dedikleride pek tabi aşikardır.Ancak hz.Muhammed’in bu kadar üstün yeteneklerinin olması onun da herkes gibi bir insan olduğu gerçeğini değiştirmez. Mademki araplar Kur’an’ın bir benzerini getiremedi ozaman açığa çıkıyorki Muhammed’e kur’an’ı getiremez.Bir insan nekadar üstün kabiliyette olursa olsun sınırlı akıl yapısıyla kur’an’daki o mucizevi usluba erişemez.Zira bu sınırsız ,muhtaç.eksik,aciz olmayan bir yapı gerektirir.Buda kainatta hiçbir varlıkta bulunmayan bir vasıftır. Kur’an-ın Muhammed’den olmadiğının ikinci delili ise; Hz Muhammed islamı insanlara tebliğ ederken birisi Ku’ran, diğeri sünnet (hadis) olmak üzere iki Şer’i delil sunuyordu. Kur’an-ın gerek mana ve gerekse lafız olarak Allah’tan olduğu ; Hadislerinse mana itibariyle Allah’tan lafız olaraksa kendinden olduğunu söylüyordu.Burada hadislerle ayetler incelendiğinde herikisindeki uslubunda yine birbirinden farkli olduğu görülecektir.Hadislerde Muhammed’in kendine has bir uslubunun olduğu ayetlere bakıldığındaysa çok farklı en üst mertebede bir uslubun olduğu gerçektir.Mademki Kur’an muhammed’dendir o zaman hadislerle ayetler arasındaki uslup farklıliğı nereden kaynaklanmaktadır? Eğer Kur’an muhammeden olsaydı kuran ve sünnet birbirinin aynı olurdu. Ozaman Kur’an-ın Muhammed’den olduğu gerçeğide çürütülmüş oluyor.Geriye bir tek seçenek kalıyor oda Kur’an-ın bütün alemlerin yaratıcısı yarattıklarına benzemeyen büyük kudret sahibi,varlığı vacip, hiçbirşeye muhtaç olmayan,herşeyin ona muhtaç olduğu Allah’tan olduğudur. (musabbinumeyr) Aynı zamanda şuda bilinmelidirki Kur’an 1400 seneden beri taklıt edilemedi ve bundan böylede kıyamete değin milyarlarca yıl geçsede asla ve kat’a kimse tarafından taklit edilemeyecektir. Asırlar geçse, insanoğlu teknolojinin en ileri boyutunu yaşasa, uzay keşfedilsede bu gerçek hiçbir zaman değişmeyecektir. Kur’an her asır ve zamanda insanoğlunun ihtiyaçlarını karşılayabilecek onların bütün problemlerini en mükemmel seviyede çözebilecek kabiliyettedir. Insanlar ancak ona inanmakla, onu kabullenip içerisindeki hükümleri fiiliyata geçirmekle, sorunlarını kur’an’a başvurup çözmekle huzuru ve mutluluğu yakalayabilirler.Zira o kur’an alemlerin yaratıcısı Allah tarafından indirilmiştir. Ve o herşeyi bilen,her daim yaratma halinde olan en küçüğünden en büyüğüne kadar her zerreden haberdar olan onları düzene sokandır. Elbetteki insanoğlunun huzur ve mutluluğunun nerede olduğunu problemlerinin çözümünün nasıl gerçekleşmesi gerektiğini o daha iyi bilir. Evet Kur’an-ın Kerimin Allah’tan olduğunun akli ıspatı buraya kadar anlatılanlardır.Bunun dışında birde Kur’an-ın akli açıklaması olmayıp onun Allah’ın sözü olduğunu pekiştiren birtakım mucizevi ayetlere değinmek istiyorum.Kur’anın mucizevi özelliklerinden biride 1400 sene önce indirilen kur’anda bilimsel birtakım olayların bildirilmesidir. Zira bu bilimsel gerçekler 20.ve 21. yüzyıllarında ulaşılan bilgilerdir fakat burada şu yanlış anlaşılmasın Kuranı Kerim bir bilim kitabı değildir. Zaten kuranı kerimde bilimsel mucizelerin olması onun akli ıspatı olmayıp bilakis kur’an-ın Allah’ın sözü olduğunu pekiştiren gerçeklerdir.Kur’an-ın bilimsel mucizelerinden birkaçı; Kuran'ın indirildiği 7. yüzyılda, Arap toplumu bilimsel konular hakkında sayısız hurafeye ve batıl inanca sahipti. Evreni ve doğayı inceleyecek teknolojiye sahip olmayan Araplar, nesilden nesle aktarılan efsanelere inanıyorlardı. Örneğin, gökyüzünün dağlar sayesinde tepede durduğu sanılıyordu. Bu inanışa göre Dünya düzdü ve iki uçtaki yüksek dağlar birer direk gibi gök kubbeyi ayakta tutmaktaydı. Ancak Arap toplumunun tüm bu batıl inanışları Kuran'la birlikte ortadan kaldırıldı. Örneğin "Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti..." (Ra'd Suresi, 2) ayeti göğün dağlar sayesinde tepede durduğu inancını geçersiz kıldı. 20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hakim olan tek görüş, "evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği" şeklindeydi. Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak "genişlediğini" ortaya koydu. „Biz Göğü büyük bir kudretle bina ettik ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz.“(zariyat suresi,47) Kuran'da dağların önemli bir jeolojik işlevine dikkat çekilmektedir: Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık... (Enbiya Suresi, 31) Dikkat edilirse ayette, dağların yeryüzündeki sarsıntıları önleyici özelliğinin olduğu haber verilmektedir. Kuran'ın indirildiği dönemde hiçbir insan tarafından bilinmeyen bu gerçek, günümüzde modern jeolojinin bulguları sonucunda ortaya çıkarılmıştır. ,,Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık? (Nebe Suresi, 6-7) Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmektedir: ,,Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 8 Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü. Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler. Yakın bir zamana kadar insanlar, bebeğin cinsiyetinin anne hücreleri tarafından belirlendiğini sanıyorlardı. Ya da en azından, anne ve babadan gelen hücrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu. Ancak Kuran'da bu konuda farklı bir bilgi verilmiş ve erkeklik ve dişiliğin, "rahime dökülen meniden" yaratıldığı bildirilmiştir: ,,Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman. (Necm Suresi, 45-46) ,,Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.' Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Kıyamet Suresi, 37-39) Kuran'ın mucizevi yönlerinden biri de, ayetlerinde, gelecekte gerçekleşecek olan bazı olayların önceden haber verilmiş olmasıdır. Gelecekle ilgili haber verilen bu olayların zaman içerisinde gerçekleşmesi, Kuran'ın üstün ilim sahibi olan Allah'ın sözü olduğunu pekiştiren delillerdendir. Kuran'ın gelecek hakkında verdiği haberlerden biri Rum Suresi'nin hemen başındaki ayetlerde yer alır. Bu ayetlerde Bizans İmparatorluğu'nun bir yenilgiye uğradığı, ama çok kısa bir zaman sonra tekrar galip geleceği şöyle bildirilmiştir: ,,Elif, Lam, Mim. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. "Dünyanın en alçak yerinde". Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir. (Rum Suresi, 1-4) Kur’an-ın bilimsel mucizeleri hakkında bu kadar örnek vermek yeterli olur. Şimdi çok ilginç bir hadiseye değinmek istiyorum.(kur“an mucizeleri/HY) Kaptan Cousteau, bu arastirma konusunda sunlari söylüyordu: "Bazi arastirmacilarin, farkli deniz kütlelerini birbirinden ayiran engellerin bulunduguna dair ileri sürdükleri görüsleri inceliyorduk. Çalismalar sonucunda gördük ki, Akdeniz'in kendine has tuzlulugu ve yogunlugu var. Ayni zamanda kendine has canlilari barindiriyor. Sonra Atlas okyanusu'ndaki su kütlesini inceledik ve Akdeniz'den tamamen farkli oldugunu gördük. Halbuki Cebel-i Târik Bogazi'nda birlesen bu iki denizin tuzluluk, yogunluk ve ihtiva ettigi hayatiyet açisindan esit veya esite en yakin olmasi gerekiyordu.. Oysa ki bu iki deniz, yakin kisimlarinda dahi ayri bir yapi arzediyordu. Bunun üzerine yapmis oldugumuz arastirmalarda, bazi saskina çeviren bir durumla karsilastik. Çünkü bu iki denizin karismasina, birlesme noktasinda bulunan harika bir su perdesi engel olyuordu. Ayni türden bir su engeli 1962 yilinda Alman ilim adamlari tarafindan Aden Körfezi ile Kizildeniz'in birlestigi Mendep Bogazi'nda da bulunmustu. Daha sonraki incelemlerimizde, farkli yapidaki bütün denizlerin birlesme noktalarinda ayniengelein bulundugunu müsahede ettik. Kaptan Cousteau'yu sasirtan esas gerçek denizdeki bu su engelin 14 asir öncesinden Kur'ân'da açikça belirtilmis olmasiydi. Prof. Dr. Maurice Bucaille tarafindan Cousteau'ya bildirilen Er-Rahman Sûresinin 19 ve 20. âyetlerinden; "Iki denizi birbirine kavusmak üzere salivermistir. Aralarinda bir engel vardir, birbirine geçip karismazlar" buyurulmustur. El-Furkan Sûresinin 53. âyetinde ise, bu gerçek daha detayli olarak bildiriliyordu: "Birinin suyu tatli ve susuzlugu giderici, digerininki tuzlu ve aci iki denizi saliveren ve aralarina bir engel, asilmaz bir sinir koyan O'dur" Kaptan cousteau’nun müslüman olup olmadığı konusunda farklı söylentiler var ama zaten onun müslüman olup olmadığı burada önem arzetmiyor. Önem arzeden bu türden gerçeklerin alemlerin yaratıcısı Allah’ın sözü olan Kur’an’da bildirilmesidir. Zira Kur’an’da keşfedilen bu gerçekler günümüz teknolojisiyle ulaşılabilmiş gerçeklerdir. 1400 sene evvel yaşayan insanların Kur’an’da var olan bu bilimsel mucizelerden haberi yoktu.O yüzden Kur’an’ın bu mucizesi o dönemde yaşayan insanları bağlamaz, Kur’an’ın asli ve evrensel mucizesi defalarca ifade etmiş olduğum gibi icazıdır. Evet konuya Allahu teala’nın şu sözüyle son vermek istiyorum: Biz ona (peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kuran'dır. (Kuran,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir). (Yasin Suresi, 69-70) musabbinumeyr sadakALLAHulazim
  2. musabbinumeyr

    inanmayanlar okusun!

    kafirun De ki: "Ey kafirler." (1) "Ben sizin taptıklarınıza tapmam." (2) "Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz." (3) "Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim." (4) "Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz." (5) "Sizin dininiz size, benim dinim bana." (6) bakın burada ne yapmak istiyorsunuz ALLAH biliyor.vallahi ALLAHA yemin ederimki bir tek mü-min kerdeşimin beynine girdiydeniz yarın mahşerde iki elim yakanızdadır .mü min kardeşler bunların yazılarına cevap vermeyin apaçık belliki bunlar bir sapıklık içerisindeler. bu burada ilk ve son konumdur. Gerçek şu ki, inkâr edenler ve zulmedenler, Allah onları bağışlayacak değildir, onları bir yola da iletecek değildir. (NİSA SURESİ / 168) Andolsun, onlardan azabı sayılı bir topluluğa (veya belirli bir süreye) kadar ertelesek, mutlaka: "Onu alıkoyan nedir?" derler. Haberiniz olsun; onlara bunun geleceği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır. (HUD SURESİ / 8)
  3. kardeşim siz ne diyorsunuz ne demek ya varsa tabiki ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH CC. var.bunu anlamak istemeyen aklı kıt olanlar en yakın olan aynaya baksın.ALLAH CC. nasıl yaratmış.yemek yiyorlar ama nasıl bir döngü içinde yararlı olanların vücuda alındığını diğerlerinin atıldığını bilmiyorlarmı.koku aldıkları burun kara kuyulara yuvarlanmamak için gördükleri göz,yürüdükleri ayaklar duyduğu kulaklar kendi kendinemi olduğunu zannediyorlar hepsi birer ALLAH CC. hikmetidir.hala akıllanmayacaklarmı.mü-min kardeşler size tavsiyem bu aklı kıt olanlara sabaha kadar konuşsanız anlatamazsınız.bunlar sizide yoldan çıkarmaya çalışırlar. Andolsun, onlardan azabı sayılı bir topluluğa (veya belirli bir süreye) kadar ertelesek, mutlaka: "Onu alıkoyan nedir?" derler. Haberiniz olsun; onlara bunun geleceği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır. (HUD SURESİ / 8) Ya da (bunlar) karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek(ler)le yüklü, 'gökten şiddetli bir yağmur fırtınasına tutulmuş gibidirler ki, yıldırımların saldığı dehşetle'; ölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Oysa Allah kafirleri çepeçevre kuşatıcıdır. (BAKARA SURESİ / 19) O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse (bütün bunları) bile bile Allah'a eşler koşmayın. (22) Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)'den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. (23) Ama yapamazsanız -ki kesin olarak yapamayacaksınız- bu durumda kafirler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının. (24)bakara
  4. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİMahir zaman hadisleri=• İnsanların başına bir zaman gelecek ki, onlardan faiz yemeyen kalmayacak, yemese bile tozu onlara bulaşacaktır. • Birçok kişi, az bir dünyalık karşılığında dinini feda edecek. • Kazanç, belirli kişiler arasında dolaşacak, dar gelirliler açlık ve sıkıntıya düşecek. • Kabirler süslenecek ve Kur'an, kazanç getiren bir meta hâline gelecek... • Fitne her eve girecek ve tecrübesiz gençler başa geçecekler. • Kur’an’dan bir resim, İslâm'dan bir isim, Müslüman'dan bir cisim kalacak. • Üç şey çok kıymetlenecek; Helâl para, kendisiyle amel edilen sünnet ve candan bir dost. • Ecnebiler çoğalacak ve müslümanlara galebe edecekler. • Sonradan gelen nesiller, önceden gelenlere sövüp sayacaklar. • Mihnet, belâ, musibet artacak, rahat ve huzur kalmayacak, kimse eliyle bunları önleyemeyecek. • Bir Müslüman, koyundan daha âciz olacak, hor ve hakîr görülecek. • İlim azalacak, cehalet, anarşi ve cinayetler artacak, adam öldürmek, hafif bir suç sayılacak. • Hilesiz iş yapılamayacak, tacirler ve yazarlar artacak kalem bollaşacak. • Kişi, elbisesini sakındığı kadar dinini sakınmayacak ve fakirler de namaz kılmayacak. • Akrabalık bağlan kopacak ve selâm, sadece tanıdık olanlara verilecek. • Zenginler ticaret için, hafızlar riya ve gösteriş için hacca gidecekler. • Büyükleri merhametsiz, küçükleri hürmetsiz olacak çocukları terbiye, köpekleri terbiyeden daha zor olacak. • İnsanlar, kötülüklerden birbirlerini sakındırmayacaklar ve iyiliği emretmeyecekler. • Minareler çoğalacak, camiler süslenip ziynetlenecek (kilise ve havralar gibi) ve içlerinden yüksek sesler gelecek. • Hâinlere emin, emin olanlara hâin denilecek ve “şurada emin bir insan vardır” denilecek kadar emin insan sayısı azalacak. • Kişiye, şerrinden korkulduğu için ikramda bulunulacak. Görünüşte dost fakat esasında düşman insan sayısı artacak, sözler hep yalan ve birbirine muhalif olacak, amir ve memur çok, doğru iş yapan az olacak. • Yıldızlar (fal) doğrulanacak ve kader yalanlanacak. • Allahü Teâlâ (C.C.) apaçık inkâr edilecek. • Âlicenaplık, izzet-ikram ve cömertlik duyguları kaybolacak ve haklar para karşılığında satılır hâle gelecek. • Cemaatin inancı zayıf, ibadeti taklit olacak, hafızlar çok, ama âlim bulunmayacak. • Zenginlere itibar edilecek, cimrilik artacak, zekât ağır bir borç olarak kabul edilecek. • Âlimler, para ve dünyalık karşılığında ilim öğretecek, âhiret ameli ile dünyalık talep edecekler. • Dinden gayrı hususlar için öğrenim yapılacak. • Erkekler kendilerini kadınlara, kadınlar da erkeklere benzetecekler. • Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla münasebetsiz alâkalar kuracak. • Her tarafta şarkıcı ve çalgıcı kadınlar zuhur edecek. • Söz kadınlarda olacak ve zina yaygınlaşacak. • Kadınlar, saçları deve hörgücü gibi, sokaklarda dolaşacaklar. • Haram işlemeyi kolaylaştıran imkânlar artacak, gençler günah işlemeye ve kötülük yapmaya çok meyledecekler. • İmanı kalpte tutmak, kor ateşi elde tutmak kadar zor olacak, kişi gece mü'min yatacak, sabah kâfir olarak kalkacak veya bunun tersi olacak. • Dünya işlerine dalınıp âhiret unutulacak, Allah'ın kitabıyla hükmetmek, ayıp sayılacak. • Büyük ve gösterişli binalar yapılacak ve bunlardan dolayı sokaklar daralacak. • Yırtıcı hayvanların derileri tabaklanarak çeşitli giyim eşyası yapılacak. (Kürk, manto ve benzeri...) • Sabah giyilen elbise başka, akşam giyilen elbise başka olacak. Önünüze yemeklerden birisi gelip diğeri gidecek ve Kabe'nin örtüldüğü gibi, evlerinizin duvarları halılarla süslenecek. • Ümmetimin erkekleri şişmanlayacak ve semizleşecekler. • Dedikodu, yaygın bir hâl alacak. • Herkes “kazanamadığından ve geçinemediğinden” şikâyetçi olacak. • Yalancı şahitlik ve boşanmalar artacak, ani ölümler sık görülecek. • Mal çoğalıp sel gibi akacak, mal sahibi malına tapacak ve tüccarların çoğu hilekâr olacak. • Kişi, karısına itaat edip anasına âsi olacak ve arkadaşına yaklaşıp babasından uzaklaşacak. • Gönüller birbirini sevmez olacak, dinde ve dünyalık işlerde muhtelif görüşler belirecek, kardeşler bile dinde ve mezhebde ihtilâf edecekler. • İmar edilen şeyler harap edilecek, harap olanlar ise imar edilecek. • Fâsıklar başa geçecek ve konuşmasını bilmeyenler halka hitab edecekler. • Arap arazisinin çölleri, nehirlere ve yeşilliklere kavuşacak. • Köylüler şehirlere akın edecek ve ne idüğü belirsiz deve çobanları, bina yaptırmakta birbirleriyle yarışacaklar. • Faize alış-veriş, rüşvete hediye denecek, tefecilik artacak, helal-haram unutulacak, para gelsin de nerden gelirse gelsin denilecek. • Zaman kısalacak. Bir sene bir ay gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün gibi geçecek, bir günün geçmesi ise bir yaprağın yanması kadar çabuklaşacak, hiçbir şeyde bereket kalmayacak. -------------------------------------------------------------------------------- KAYNAKLAR: 1- Riyâzüs-Salihîn, İmam Nevevi, Terc: Mehmed Emre. 2- Tezkiret-ül-Kurtubî, imam Şaranî. 3- Kıyamet Alâmetleri Râmuz el- Ehadis'ten Dersler, ist. 1983 4- Kitab ül-Keşf, Celâleddin-i Suyutî, El yazma eser Süleymaniye Kütüphanesi. 5- Kıyamet Alâmetleri, Muhammet! el-Hüseyni, Terc: Naim Erdoğan.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.