suheda tarafından postalanan herşey
-
RABBİMİZ
Lütfet ki gittiğimiz her yere barış götürelim,bölücü değil bağdaştırıcı olalım; Nefret olan yere sevgi,yaralama olan yere af edicilik,kuşku olan yere inanç,ümitsizlik olan yere ümit,karanlık olan yere aydınlık ve üzüntü olan yere sevinç saçıcı olmayı bize lütfet Yarabbi. Kusurları görenlerden değil,kusurları örtenlerden,teselli arayanlardan değil,teselli edenlerden,anlayış bekleyenlerden değil,anlayış gösterenlerden ve yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil sevenlerden olmamıza yardım et Yarabbi. Yağmur gibi hiç bişeyi ayrıt etmeyip aktığı heryere canlılık bahşedenlerden,güneş gibi hiç bir şeyi ayrıt etmeyip ışığıyla tüm varlıkları aydınlatanlardan,toprak gibi herşey üstüne bastığı halde hiç bir şeyini esirgemeyip nimetlerini herkese verenlerden,gece gibi ayıp ve kusurları sarıp örtenlerden olmayı bize lütfet Yarabbi. Alan değil veren ellerin,af edici olduğu için af edilenlerin,Hak ile doğup,Hak ile ölenlerin..... Ve sonsuz yaşamda yeniden doğanların safına katılmayı bizlere nasip eyle Yarabbi..AMİN
-
ALLAH YOKTUR!
mistik demiş kiiiiiii; allah seni peygamber olarak mı gönderdi ecnmst? yoksa sen allahın kendisi misin? hidayete erdirme konusunda önde gittiğini düşünüyorum da! eğer azıcık arapça bilgin varsa hidayet adını arapların, deve sürüsünün önünden giden eşeğe verdiklerini okumuşsundur. malum, bedevi mantığı, arkada bir sürü deve vardır ve bunların yollarını bulabilmesi için önlerinden bir eşek sürülür. böylece o yolu develere gösterir. senin kimseyi hidayete çağırma gibi bir hakkın yok! sen hidayetin yolunda hidayete erdirmek için insanları çabalıyorsan yoluna devam et. sahip olduğun türden sistemlerle hiç bir insanı arkandan sürükleyemezsin. senin yapacağın şu aşamada kuru sözler söylemekten öteye gitmeyeceğe benziyor. senin sandığın gibi ortada doğrular falan yoktur benim sofu kardeşim. hidayet dediğimiz o varlık kafasına göre bir yol bulur ve sürüyü peşinden götürür. menzile varan nice yolları biliriz biz... görsen aklın şaşar... ve yine mistik demiş kiiii siz niye insanlara bir şeyleri dikte etmeye çalışıyorsunuz ki, niyeböyle bir ihtiyaç hissediyorsunuz. sizce bu karşıdaki insana saygısızlık sayılmaz mı? Şimdi;mistik efendi kimin çığırtkanlığını yapıyorsun söylede bilelim bu nasıl bir konuşma tarzıdır yakıştımı sana?adam yerine koyup size cevap veriyoruz diye kendinizi bişeymi sandınız,sandınız ve havaya girdiniz öylemi? saygısızlığın dik alasını yapacaksın sonrada karşındaki insanı saygısızlıkla suçlayacaksın yok böyle bişey,saygı bekliyorsan önce saygı göstermeyi öğreneceksin bizim kutsalımıza küfredip sonrada bize saygı öğretmeye kalkamazsın kimsin sen?nesin sen? Nesin sen , hakikat olsanda cekil! Yetiş körlük , yetiş takma gözde cam! Otursun yerine , bende her şekil; Vatanım, sevgilim , dostum ve hocam! N.F.K
-
istanbul .....sevginiz ne kadar...?
Canım İstanbul Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. İstanbul benim canim; Vatanim da vatanim... İstanbul, İstanbul... Tarihin gözleri var, surlarda delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare? Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet... O manayı bul da bul! İlle İstanbul’da bul! İstanbul, İstanbul... Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tambur gibi mi, uda gibi mi? Cumbalı odalarda inletir katibi mi... Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul... Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler! Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler... Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar... Gecesi sümbül kokan Türkçe’si bülbül kokan, İstanbul, İstanbul... Necip Fazıl Kısakürek
-
EN MUHTEŞEM HİTABET ÖRNEĞİ
Abdullah bin Serces (ra) bir gün Peygamber efendimize gidip "Ben Ebu Zerr'i (ra) seviyorum"demişti Peygamber efendimiz "Bunu kendine bildirdin mi?" diye sordu "hayır" diye cevap verdi Abdullah.Peygamberimiz:"öyleyse onu haberdar et"buyurdu.Abdullah,bu tavsiye üzerine kalkıp Ebu Zerr'in yanına gitti ve ona;"Ben seni Allah için seviyorum"dedi.Ebu Zerr de "Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin"cevabını verdi.Abdullah,daha sonra Hz.Peygamber'in yanına geldi ve Ebu Zerr ile aralarında geçen konuşmayı nakletti.Rahmet Peygamberi:"sevmekte olduğu gibi,sevdiğini söylemekte dahi sevap vardır"buyurdu. berceste,sardunyam,yeniçeri ben sizi Allah için seviyorum,Rabbim güzel yüreğinizdeki tüm dilekleri kabul etsin....
-
ÇOK ŞÜKÜR MÜSLÜMANIM
yam-yam bozuk plak gibi bu kölelik kavramına takılıp kaldın bir önceki sayfada islamın köleliğe bakışını açıkladık daha neyin derdindesin? kabul et artık tuttuğun her dal elinde kalıyor gel inat etme sende bizimle beraber ol inananlar safına katıl.....
-
kurtler ne ıstıyor
lütfen okuyun ................ BÜTÜN KÜRTLER yorum yok...bu da bir fikir , böylesi hiç gelmemişti göndermek istedim, SORUN BÖLÜCÜLÜK VEYA TERÖR DEĞİL; SORUN KÜRDÜN TA KENDİSİDİR. Türkiye'de her gün kız çocukları kaçırılıp zorla fuhuşa sürükleniyor, kadınlarımız kapkaça tecavüze uğruyor, her gün şehirlerde PKK gösterileri yapılıyor, Türk bayrakları yakılıyor, otobüsler yakılıyor, her gün birkaç asker şehit oluyor. Bunları kim yapıyor? Neden ezelden beri sadece Kürtler ayaklanıyor, kürtler örgüt kuruyor, kürtler kan döküyor?.. Arabamızı kaldırımın kenarına park ettiğimizde tepemize dikilip park parası isteyen, vermezsek biz yokken arabamızı çizip kaçan değnekçiler niye hep kürttür?.. Kırmızı ışıklarda arabamızın camına yapışıp dilenenler niye hep kürttür?.. Sokakta adım başı önümüze çıkıp "abeeey nooolur bir harçlıhh viir" diye sülük gibi yapışan, vermediğimiz takdirde küfreden 10 - 15 yaşındaki madde bağımlısı yaratıklar niye hep kürttür?.. Toplumsal bir sorun haline gelen, cinayet dahi işleyen tinercilerin etnik kökenleri incelendiğinde kürt oldukları meydana çıkmıyor mu?.. Bunlar yüzünden insanlar sokakta rahat gezemez hale geldiler. Bu da bir terördür, şehirlerin göbeğindeki bireysel kürt terörüdür. Yol ortasında yakamıza yapışıp kadın pazarlamaya çalışan pezevenkler, genelev işletmecileri neden hep kürttür de başka birşey değildir?.. İstanbul Beyoğlu'ndaki, Ankara Maltepe'deki, vs... gençlerimizi zehirleyen "bar" adlı batakhanelerin sahipleri, işletmecileri neden kürttür?.. Haraççılık ve çek - senet tahsilatı ile uğraşarak kendi halindeki insanları canından bezdiren kan emiciler niye hep kürttür? Oto galericiliği ve emlakçılık adı altında tefecilik yaparak milletin varlığını sömürenler niye hep kürttür?.. Uyuşturucu pazarlayanlar neden hep bilmemhangi aşiretin mensubu kürtlerdir?.. Hüseyin Baybaşinler, Abuzer Uğurlular, Urfi Çetinkayalar nedir?.. Kız çocuklarının kaçırılıp zorla fuhuşa sürüklenmesinde, gençlerimizin uyuşturucu ile zehirlenmesinde %99 pay kürtlerin değil midir? Dört tane Hollandalı turistin (biri de erkek) ırzına geçip ikisini öldüren ve bu sayede bizi tüm dünyaya rezil eden "Alanya sapığı" lakaplı Hakan Karayavuz ve Susurluk'ta, 11 yaşındaki Türk kızı Avşar Sıla Çaldıran'ı iple boğduktan sonra cesedinin ırzına geçen Recep İpek neden kürttür?.. Taciz ve tecavüzcülerin neden büyük çoğunluğunu kürtler oluşturuyor? Her ikisi de uzun yıllardır aynı mesleği icra ettikleri halde, Orhan Gencebay'ın adının şimdiye dek hiçbir kötü olaya karışmaması, İbrahim Tatlıses'in ise her türlü rezilliği yapması, her çeşit suçu işlemesinin sebebi birinin Türk, diğerinin kürt olmasıdır. Bu örnekler uzayıp gider... Kısacası "kürt sorunu" bazılarının empoze etmeye çalıştığı gibi sadece PKK'dan ya da siyasi olaylardan ibaret değildir. Türkiye genelinde her türlü pis, rezil işi yapanların, her türlü adi suçu işleyenlerin büyük bir kısmı kürtlerdir. Genelev işleten kürdü, pavyon işleten kürdü, kumar oynatan kürdü, mafyacılık yapan kürdü, uyuşturucu satan kürdü, yankesicilik, hırsızlık, kapkaç yapan kürdü, kaldırımları parselleyen kürdü, ırza tecavüz eden kürdü emperyalistler kışkırtmıyor, PKK ile de ilgileri yok... Taşıdıkları kanın gereğini yerine getirerek bu suçları işliyorlar. Biz Türkçüler, sosyal açıdan değerlendirdiğimiz kürt meselesine bir bütün olarak bakıyoruz ve bunların topluma zarar veren yaratıklar olduğu konusunda tüm Türkleri bilinçlendirmeye çalışıyoruz. www.kurdish.com <http://www.kurdish.com/> sitesine girip "Demographic Trends" başlıklı tabloya bir göz atınız. Kürtlerin 2050 yılında Ortadoğudaki nüfuslarının 87 milyon, Türkiye'deki nüfuslarının ise 57 milyon olacağı belirtiliyor. Bunlar doğru verilerdir, yani bir sallama söz konusu değildir, hatta az bile verilmiştir. Çünkü çarpraz üreme, yani 8 çocuğun diğer 8 çocukla ilerde evlenecekleri düşünülüp onların çocuklarının da çarpraz olarak üreyecekleri düşünülürse bu tablo yetersiz kalmaktadır. Ayrıca bu süre içinde milyonlarca Türk kürtlerle karışarak kürtleşecektir. Türklerin nüfus artış oranı ise bugün neredeyse Avrupa ülkeleri seviyesine inmiştir. Türk illerinde doğum kontrol uygulamasını teşvik ederek Türklüğün kuyusunu kazan devletimizin alçak siyasetçileri; Güneydoğuya verdiği çocuk yardımları ile kürtlerin üremelerini teşvik etmektedir. Üremeyip de ne yapsınlar? Devlet Bakanı Beşir Atalay'a bağlı Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu (Fak - *** - Fon) başta Muş olmak üzere nüfusun %95'inin Kürtlerden oluştuğu bazı doğu illerinde çocuk başına para kampanyası başlatmıştır. Bu durum zaten çok hızlı üreyen kürtlerin daha da fazla üremesi demektir. Yapılan yardımların miktarları : İlköğretime devam eden erkek öğrencilere ayda 20 YTL İlköğretime devam eden kız öğrencilere ayda 23 YTL Ortaöğretime devam eden erkek öğrencilere ayda 28 YTL Ortaöğretime devam eden kız öğrencilere ayda 39 YTL Sağlık yardımı olarak her çocuğa ayda 15 YTL Her anne adayı için gebeliğin ilk 7 ayında ayda 18 YTL Her anne adayı için doğumda 50 YTL Çocuk yardımı çok hızlı üreyen kürtlerin ağırlıklı olduğu şehirlere değil, üreme hızı sıfır olan Türklerin yaşadığı şehirlere yapılmalıydı. Fakat AKP (Arap Kürt Partisi) bu şekilde uygun görmüş. Neden acaba? Kürtler ne kadar çok çocuk yaparlarsa, o kadar çok para kazanıyorlar. 10 çocuğa sahip bir aile, çocuk başına ayda 15 YTL'den toplam 150 YTL para alıyor. Doğum ve okul için yardımlarıda eklersek 10 çocuklu bir ailenin devletten aldığı para ayda 500 YTL'yi geçiyor. Birkaç ay önce gazete ve televizyonlarda şahane bir haber vardı.Diyarbakır'da bir Kürt dişisi 8 yavrusundan sonra, 9.sunu ikiz olarak peydahlarken, çocuklar ölüm tehlikesine giriyor ve Türk askeri doktorları gelip bebeleri kurtarıyor, hastanede kuvöze koyuyor. Bu sefer Van'dan, yine süper bir haber var. 68 yaşında bir Kürt, 26 yaşındaki ikinci karısından 13. yavrusunu peydahlamış. Toplam 13 çocuğu 100 kadar torunu varmış, artık başka çocuk istemiyormuş, yorulmuş.Gazeteci, "bu kadar çocuğa bu fakirlikle nasıl bakıyorsunuz?"dediğinde, Kürdün cevabı harikaydı. "Kaymakamlık gerekli her tür yardımı yapıyor, hiçbir sorunumuz olmuyor" !!! Sakın kimse bunu insanlıkla, hümanizmle, devletin vatandaşının hayatını koruma ilkeleri ile falan açıklamaya kalkışmasın. Benim ülkeme göz dikmiş bir halkın, benim vergilerimle beslenip daha çok üremelerini sağlayıp on milyonlarca asalak yaratmanın hiç bir ilke ile ilgisi yoktur. Bu rejimin kendisinin kurucusu olan asli unsura, yani Türklere ihanet etmek açısından devşirme Osmanlı'dan hiçbir farkı kalmamıştır. Gayet açıkça Türkler özendirilip en sıkı şekilde nüfus planlaması uygulanırken, Kürtlerden elektrik, su parası bile alınmayıp, üfuslarını iyice arttırıp Türkleri geçebilmelerine çanak utulmaktadır. Ülke genelinde kaçak elektirik oranlarına göz talım. Şanlıurfa % 66.7 Diyarbakır % 62.7 Hakkari % 62.5 ardin % 59.3 Van % 58.0 ırnak % 52.0 Batman % 51.0 Muş % 50.0 Bitlis % 48.0 Siirt % 8.0 kastamonu % 4, Trabzon %5,4 Giresun %3,5 İşte kaçak elektirik tablosu. Yoruma gerek var mı? Nihai amaçlarını gerçekleştirmek için ne cesaretleri ne zekaları ne de kültürleri olan bu etnik cemaat, tek yolu Tanrı'nın kişilere verdiği doğal içgüdüyü (üreme) bir savaş silahı olarak kullanmakta bulmuş durumdadır. Yakın bir gelecekte nüfusu 100 milyon - ki bunun en aşağı yarısı kürt olan bir Türkiye çocuklarımızı bekliyor... Bayrak aynı bayrak, sınırlar bozulmamış, isim değişmemiş ama ortada ?Türk? kalmamış.Birkaç milyon kalmış elbette ama onlarda tedirgin yaşıyorlar. Ortada Brezilya gibi, lisanı, soyu sopu karışık, ırk çorbası bir ülke.. Ama hala müslüman... Bizim için bir yıkım olan bu durum, ?72 millete bir göz ile bakan? hümanistlere bir rahatsızlık vermez. Yaşadığımız topraklarda şu an için en büyük tehlike kürtlerdir. Dün bunu inkar edenlerin savunduğu fikirler, kürtlerin gerçek yüzlerini göstermesiyle bugün bir bir intihar ediyor. Bu cümleleri okuduğunuzda etkisi altında kaldığınız propaganda yüzünden yargılayıcı duygulara sahip olabilir; kürtlere karşı katı bir tavır alma diye düşünebilirsiniz. Fakirlik, eğitimsizlik gibi onlarca sebep sıralayıp, sosyal yalanlar uydurup, hergün sizin veya tanıdıklarınızın payına düşeni bir şekilde aldığı yanıbaşınızdaki kürt terörünün varlığını inkar edebilirsiniz. Bunları düşünmek sizi rahatlatır. Kürdofil medyanın enjekte ettiği bu uyuşturucu sizi olan bitenden uzaklaştırabilir. Ancak gerçekleri değiştiremez. Gerçek aciz değildir. Gerçekleri kim anlatacak? Kim gösterebilecek ezilmiş sandığınız kürtlerin hergün yanıbaşınızda yaptığı ahlaksızlık ve saldırganlığı? Kerkük'te arkasına ABD'yi alınca Türkmenler'i katleden bu aşağılık topluluğun eline fırsat geçtiğinde uyguladığı baskıdan kim söz >edecek? Okuldan, işten dönüp televizyonu açtığınızda tüm kanalları kaplayan Kürt dizileri ile mi bilinçleneceksiniz; yoksa PKK'ya yardım edip sonrada kasetleri Türkler tarafından kapışılan, konserlerinde izdiham yaşanan kürt ibo, mahsun, berdan, keko, şavata, ahmet kaya, özcan ve hergün yenisi çıkan şarkıcı bozuntuları ile mi? Sol merkezli görüş onlara herkesten fazla sahip çıkıp tabanını genişletmeye çalışırken, yıllar sonra kullanılıp bir kenara atılacağının farkında değildi. Sağ tarafta durum daha da vahimdi. Açıkça bir kürt milliyetçisi olan Said-i Nursi'nin kitapları elden ele dolaşıyor, Kürtler >ırkçılıklarının dozunu giderek arttırırken inançlı Türkler din kardeşliği masalı ile uykuya çoktan dalmış oluyordu. Ancak bunların içinde belki de en acı olanı, kürtler tarafından aldatılmayı halen gururuna yedirip itiraf edemeyen sözde milliyetçilerin (!) durumudur. PKK ve Apo'yu Ermeni, dağdaki kürtleri kandırılmış, sokaktakileri de kardeş ilan eden ülkücü anlayışın Türklere verdiği zarar gelecekte tarih kitaplarına konu olacaktır. Gerçeği daha fazla inkar etmek anlamsız. Bu son perdedir. Bir yandan ABD talimatlı kürt dizileri, diğer yandan Avrupa tavsiyeli gelin-kaynana programları ile giderek daha fazla esir şehrin insanlarına benziyorsunuz Kürtlerin hızla neden ürediklerini ve yayıldıklarını anlatıp, önlem almaktan bahsedenlere onlardan önce siz karşı çıkacaksınız. Çünkü bulanık gözleriniz mahallenizde bir eve doluşup, ahlaksızca ve bilinçli bir şekilde üremeye devam eden kürtleri değil ancak dizidekileri seçebilecek. Artık sokakta sizin ve yakınlarınızın canını yakan tinerciler denince bunun tek sebebi olan Kürtleri düşünmeyeceksiniz bile. Eğitimsizlik,fakirlik,sosyal adalet gibi kavramların arasında boğulacak; kafanızı toplayıp gerçek soruyu asla soramayacaksınız. PKK denince aklınıza kürtler gelmeyecek. O dış güçlerin oyunuydu diyecek,bitti sanacak; öldürülen binlerce teröristin kaç milyon akrabası ve sempatizanı olduğunu hesaplayamayacaksınız. İlköğretim çağındaki kız çocuklarına dahi askıntı olup, fırsat bulunca her türlü kötülüğü yapanların onlar olduğunu bilmek istemeyecek; kürtler göç etmeden önce şehrinizin ne kadar huzurlu olduğunu anlatmaya çalışanları duyamayacaksınız. söz azınlık haklarından açıldığında, Kerkük'te Türkçe ders verdiği için eğitim yuvalarına bile saldıran kürtlerin hakkını onlardan çok savunduğunuzun farkında olmayacaksınız. Sosyal eşitsizlik denince aklınıza sadece ekranda gözünüze sokulanGüneydoğu illeri gelecek. Ülkenin en yoksul beş ilinden ikisi olan Gümüşhane'nin, Kastamonu'nun neden suçlu üretmediğini anlayamayacaksınız. Karadeniz Bölgesinde elektriği ve suyu dahi olmayan köyleri hiç bilmeyeceksiniz. Toplum olarak düzenimizi, birey olarak yaşantımızı, aile olarak huzurumuzu ve millet olarak sağlımızı bozan kürtlerin yarattığı tehlikeyi hala inkar etmek eğer gaflet değilse, nedir? Kürtlerin yaptıklarını es geçip kabahati dış güçlerde aramakta hiç gerçekçi değil. Bu topluluk tarafından icra edilen ?Kapkaç, yankesicilik, hırsızlık, töre cinayetleri, taciz, gasp, beğendiği kızı şehrin orta yerinde kaçırıp ırzına geçerek evliliğe zorlama, etnik dayanışma ile gittiği tüm yerleri hegamonyası altına alıp kendisinden başkasına yaşam hakkı tanımama, haklı haksız her mecliste sadece kendisinden olduğu için birbirlerini destekleme, çocuk kaçırma, sapıklık, 9-10 yaşlarında çocukların tecavüz edilip öldürülmesi, elektrik su parası ödememe, vergi ödememe, sahteciliklerle asalak gibi yaşama, turistlik kasabaları ele geçirerek hem yerli halka, hemde turistlere zarar verme, devletinherimkanınısömürme, trafik magandalığı, şehir magandalığı, haraç toplama,liselerde, ilkokullarda çeteler kurup diğer öğrencileri sindirme, sahipolduğu feodal kültürü yaşadığı yere uydurmaya çalışma,uymayanlara zararerme,sıcak para getiren tüm iş kollarına zor kullanarak hakim olma?gibi mevhumları hangi dış güçler kürtlere nasıl yaptırıyor? Merakediyorum. Arkadaşlar, sorun "kürtçülük" "bölücülük" veya "terör" değildir.Sorun kürdün ta kendisidir. Teröristi, esnafı, işadamı, öğretmeni,manavı, dolmuşçusu, garsonu, sapığı, eşkiyası, kapkaççısı,anarşisti.... hepsi aynıdır. Türk milleti için şu an aleyhte birfaaliyet göstermeyen kürtler olabilir, ancak bunların vadesi sonsudeğildir. Kaldı ki o "sadık kürt" bile sokaklarda, işyerinde veyaokullarda gene kürtlüğünün gereğini icra edecektir. Kürtlüğüngereğinin nolduğunu ise hepimizbiliyoruz. Artık "Kürt bölücülüğü" diye bir sorun olmadığı, gerçeksorunun adı "kürt yayılması" olduğu halde bazıları ısrarla"bölücülük" diye yanıltıcı adlandırmalarla uğraşıyor. Bazıları da?dış güçlerin maşası, piyonu kafasız, zavallı, korkulmaya değerolmayan kürdler? söylemini bulmuşlar. Böylece esas büyük suç,Kürtlerin üstünden alınıp kim olduklarını kendilerinin bile nettarif edemediği, gizem perdelerinin arkasındaki yüce dış düsmangüçlere yükleniyor. Hem de Kürt tehlikesi küçümsenip stratejikbir politika boyutuna indirgeniyor. Oysaki sorun stratejik veyamagazinsel sorun olmaktan daha vahimdir. Turkiye Cumhuriyetidevletinin kimliğini, kurucu ve asli unsur olarak tekelindetutan Türk ırkınınnüfusitibariyle gelecekte aynı şekilde tekelinde tutup tutamayacağı,yani var olma , yok olma mücadelesidir.Ayrıma dikkat edin. Eğer dış güçlerle Kürtlerin Türk milletinekarşı bir ilişkisi varsa, bu ilişki maşalık değil işbirliğidir.Nemaşası,ne kandırması? Kürtlerin çıkarları dış güçlerinkiyle örtüşüyorsakandırmaya ne gerek var? Kürtler saflar, kandılar, komployadüşüyorlar, onun için çoğalıp Türkiye'de çoğunluk olacaklar. Vaybe. Canına minnet adamın böyle kandırılma. Aynı mavalları Osmanlı yönetimi de 100-150 sene önce Yunanlılar ve Ermeniler için söylüyordu. Güya Yunanlılar yutacak ya. "Biz sizinle asırlarca kardeşçe yaşadık, Batılılar sizi kendi çıkarları için kışkırtıyorlar, alet ediyorlar" diye anlattılar durdular. Yunanlılar ne kadar aptalmış ki alet oldular da aleyhimize topraklarını 3 kat büyüttüler, hala da büyütüyorlar. Bu devirde kimse oyuna gelip saflığından başkasının maşası olmaz. Avrupalıları Tanrı sanıp incik boncuk karşılığında birbirlerine saldıran Kızılderililer yok. Dünyamızda şu an olabilecek, sadece çıkar ve güçbirliğidir. SON SÖZ : Bu belanın üstesinden gelebiliriz. Yeter ki buna inanalım. NOT : Bu makaleyi herkese gönderin, çevrenize okutun Dipnot:Yukardaki yazının kime ait olduğu kim tarafından yazıldığı hakkında en ufak bir fikrim yok bir arkadaşım tarafından bana mail olarak gönderildi onada bir arkadaşı göndermiş bu yazı nette elden ele dolaşıyor anlıycağınız benim çok ilgimi çekti sizde okuyun.
-
BENİ UNUTMA....
Teşekkür ederim bende ilk okuduğumda çok kötü hissetmiştim kendimi çünkü bunu bir anne küçük kızının kanser hastası olduğunu öğrenince yazmış umarım her okuyuşumuz dua niyetine olsun hasta çocuklara
-
EN MUHTEŞEM HİTABET ÖRNEĞİ
VEDA HUTBESİ EY INSANLAR! Sözümü iyi dinleyin!Biliyorum,belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birlesemeyecegim. INSANLAR! Bu arife gününüz,bu hac ayiniz ve bu Makke sehriniz nasil hürmete deger seylerse canlariniz,mallariniz namuslariniz da ayni hürmete sayandir,her türlü tecavüzden korunmustur. ASHABIM! Yarin Rabbinize kavusacaksiniz ve bugünkü her hal ve hareketinizden sorguya çekileceksiniz.Sakin benden sonra eski sapikliklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayiniz!bu vasiyetimi burada bulunanlar,bulunmayanlara bildirsin!Olabilir ki bildiren kimse burada bulunupda isitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmis olur. ASHABIM! Kimin yaninda bir emenet varsa onu sahibine versin!Faizin her çesidi kaldirilmistir.Ayagimin altindadir.Lakin borcunuzun aslini vermeniz gereklidir.Ne zulmediniz,ne de zulme ugrayiniz.Allah'in emriyle faizcilik artik yasaklanmistir.Cahiliyetten kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayagimin altindadir.Ilk kaldirdigim faiz de Abdülmuttalib'in oglu(ancam)Abbasi'in faizidir. ASHABIM! Cahiliyet devrinde güdülen kan davalari da tamamen kaldirilmistir.Kaldirdigim ilk kan davasi Abdulmuttalib'in torunu(amcazadem)Rabiya'nin davasidir. INSANLAR! Bugün seytan sizin su topraklarinizda yeniden tesir ve hakimiyetini kurma gücünü ebedi surette kaybetmistir.Fakat siz,bu kaldirdigim seyler disinda,küçük gördügünüz islerle ona uyarsaniz bu da onu memnun edecektir.Dininizi korumak için bundan sakininiz! INSANLAR! Kadinlarin haklarini gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanizi tavsiye ederim.Sizizn kadinlar üzerinizde hakkiniz,onlarinda sizler üzerinde haklari vardir.Sizin kadinlar üzerindeki hakkiniz,onlarin,aile yuvasini hoslanmadiginiz hiç bir kimseye çignetmemeleridir.Eger razi olmadiginiz herhengi bir kimseyi aile yuvaniza alirsa,müeyyide kullanarak engel olabilirsiniz.Kadinlarin da sizin üzerinizde ki haklari,dine ve gelenege uygun olarak,her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir. MÜ'MINLER! Size bir emenet birakiyorum ki ona siki sarildikça yolunuzu hiç sasirmassiniz.O emenet Allah'in kitabi Kur'an'dir.Mü'minler! Sözümü iyi dinleyin ve iyi belleyin!Müslüman müslümanin kardesidir,böyleçe bütün müslümanlar kardestir.Din kardesinize ait olan herhengi bir hakka tecavüz etmek baskasina helal degildir,meger ki gönül hoslugu ile kendisi vermis olsun. ASHABIM! Kendinizede zulmetmeyiniz.Kendinizinde üzerinizde hakki vardir. INSANLAR! Allah Teala her hak sahibine hakkini (Kur'an'da)vermistir.Varise vasiyet etmege luzum yoktur.Çoçuk kimin nikahinda dogmussa ona aittir.Zina edenin çoçuga sahip olma hakki yoktur.Babasininkinden baska bir soy idda eden soysuz,yahut efendisinden baskasina baglilik öne süren nankör,Allah'in gazabina,meleklerin lanetine ve bütün müslümanlarin ilencine ugrasin!Cenab-i Hak,bu gibi insanlarin ne tevbelerini,nede adalet ve sahadetlerini kabul eder. INSANLAR! Rabbiniz birdir.Babiniz da birdir;Allah yaninda en kiymetli olaniniz,en çok saygi göstereninizdir.Arabin arap olmayana-Allah saygisi ölçüsünden baska-bir üstünlügü yoktur. INSANLAR! Yarin beni sizden soracaklar,ne diyeceksiniz! "-Allah'in elçiligini ifa ettin,vazifeni yerine getirdin,bize vasiyet ve ögütte bulundun,diye sahadet ederiz."(Bunun üzerine Resul-i Ekrem sahadet parmagini göge dogru kaldirarak,sonrada cemaat üzerine çevirip indirerek söyle buyurdu:) Sahit ol ya Rab! Sahit ol ya Rab! Sahit ol ya Rab! (Bu hutbe, M.S. 632 yılında Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz tarafından yüz bini aşkın müslümana irad edilmiştir.
-
MESAJLAR
Mesajların süresi olmalı dikkat ediyorum üzerinden bir yıl geçmiş topicler var ve genelde hep aynı arkadaşların bir iki satırı geçmeyen yorumları. Ayrıca özellikle dini konular başlığı altında açılan topiclerde aynı konu hakkında sürekli yeni topicler açılıyor ve aynı kişiler bir diğerinde yazdığının aynısını diğerine kopy ediyor bunada bir çözüm lütfen. Anı defterleri için ayrı bir bölüm olmalı. Teşekkür ederim.
-
BENİ UNUTMA....
Sadece bu sabah için içimden ağlamak geldiği halde,yüzünü gördüğümde gülümseyeceğim. Sadece bu sabah için giymek istediğinin seçimini sana bırakacağım ve gülümseyerek ne kadar yakıştığını söyleyeceğim.Sadece bu sabah çamaşırları yıkamaktan vaz geçip seninle parkta oynamaya geleceğim ve bu sabah bulaşıkları lavaboda bırakıp,bulmacanın nasıl çözüldüğünü bana öğretmeni isteyeceğim.Öğleden sonra telefonun fişini çekip bilgisayarı kapatacağım ve arka bahçede oturup seninle köpükten balonlar uçuracağım.Bu öğlenden sonra dondurma arabası için çığlıklar attığında sana hiç kızmayacağım ve gelirse bir tane alacağım.Bu öğleden sonra büyüdüğünde ne olacağın hakkında hiç canımı sıkmayacağım.Ya da seni ilgilendiren konularda ikinci bir düşünce üretmeyeceğim.Bu öğleden sonra kurabiye yaparken bana yardım etmene izin vereceğim ve tepende dikilip düzeltmeye çalışmayacağım.Bu öğlenden sonra hamburgerciye gidip iki çocuk mönüsü alacağız ki iki tane oyuncağın olsun. Bu gece seni kollarımda tutacağım ve nasıl doğduğun,seni ne çok sevdiğimi anlatacağım.Bu gece küvette suları sıçratmana izin vereceğim ve hiç kızmayacağım.Bu gece geç saate kadar oturmana ve balkondan yıldızları saymana izin vereceğim.Bu gece yanına uzanıp en sevdiğim tv dizisini bir kenara bırakacağım.Bu gece sen dua ederken parmaklarımı saçlarında dolaştırıp bana en büyük armağanı verdiği için ALLAH'a teşekkür edeceğim. Kayıp çocuklarını arayan anne babaları düşüneceğim.Yatak odaları yerine çocuklarının mezarlarını ziyaret edenleri ve hastane odalarında donuk bakışlarla daha fazla içlerinde tutamadıkları çığlıklarıyla hasta çocuklarını seyreden anne babaları düşüneceğim.Ve bu gece yanağına iyi geceler öpücüğü kondurduğumda seni biraz daha sıkı ve biraz daha uzun tutacağım kollarımda.....ALLAH'a senin için teşekkür edip bize yalnızca bir gün vermesi için yakaracağım." Just Remember Me Çocuğu olmayanlara,olupta hasta olanlara; Olupta ölenlere,olupta kötü davrananlara; Olupta ona bir şeyler almak istediği halde parasızlıktan alamayanlara ve vicdan ve iman sahibi tüm okurlara bu yazıyı hediye ediyorum. Zaman gazetesi eki Ailem dergisinden alınmıştır.
-
ÇOK ŞÜKÜR MÜSLÜMANIM
Sevgili yam-yam Çok rica ediyorum ayetler üzerinde yorumlar yapmayınız çünkü bu konu sizide benide aşar bu çok ciddi bir mevzu olduğundan bu sorularınızı işin uzmanı olan kişilere sorunuz yada islami kaynaklardan yararlanın çünkü ayet yorumlamak herkesin yapabileceği bir iş değildir,öyleki bizim algıladığımızdan çok farklı olabilir. İSLAMDA KÖLELİK Kölelik, harpler yoluyla oluşur ve sonra devamını isteyen milletler içinde devam edip gider. Müreffeh bir hayat yaşamayı hedef almış Roma, kendi tarihinin şehadetiyle, bir zevk ve safa devleti idi; elbiselerin en güzelini giyerek, sofralarını çeşit çeşit süsleyerek, insanı utandırıcı en sefil arzular içinde, behimî bir hayat yaşıyordu. Bu israf ve sefahatin, bu lüks ve debdebenin devam etmesi için de, bitmeyen servet, sürekli ganimet, esirler ve hizmetçiler gerekti. Bunun için, Romalı harp ediyor, müstemlekeler (sömürgeler) kuruyor ve bu istikamette dünya üzerindeki hakimiyetini sürdürmek istiyordu. Müslümanlar, Mısır’ı fethettiklerinde bu havayı, bütün çirkinliğiyle orada müşahede etmişlerdi. Ticarî emtia mal pazarları gibi esir pazarları, kadın-erkek esirlerin en haysiyetsiz şekilde zincirler içinde o pazarlara götürülmesi ve açık-saçık olarak müşterilerin önünde teşhir edilmesi, akşamları dönüp evlerine gidenlerin, pis kokulu ve haşeratın gayet bol bulunduğu izbe ve dehlizlerde yatırılması, hattâ çok defa böyle bir yerde dahi, onlara yatıp istirahat etme imkânının verilmemesi, 50’sinin 100’ünün üst üste yığılıp bir yerde kalması, Müslümanların bilmediği ve görmediği şeylerdi. Ve, bundan da çok müteessir olmuşlardı. Onlar, uğradıkları her yerde, İslâmî prensiplerle bu yarayı tedavi etmelerine karşılık, Batılı, eski Roma ve Mısır’ın bu çirkin mirasını, her hangi bir rötuşlamaya tâbi tutmadan, olduğu gibi alıyordu. İslâm’ın köleliği ele alış tarzı İslâm, evvelâ, köleliği bir vaka olarak ele aldı. Sonra, onların ne ticaret ne de eğlence metaı olmadığını hatırlattı ve insan olduklarına dikkati çekti: “Sizin bazınız bazınızdandır” (Nisa: 25) “Kim kölesini öldürürse onu öldürürüz; kim onu hapseder veya gıdasını keserse onu hapseder ve gıdasını keseriz; kim onu hadım yaparsa onu hadım yaparız” (Buharî, Müslim, Tirmizî) gibi İlâhi prensipleri ilân ederek, düşünceye istikamet verip, inhirafın önüne geçti. “Siz Âdem oğullarısınız. Âdem de topraktandır”(Müslim). “Biliniz ki, hiç bir Arabın Arap olmayana ve hiç bir Arap olmayanın da Arap olana, hiçbir beyazın siyaha hiç bir siyahın da beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük takva iledir.” Yani bütün üstünlük ve meziyet, Yaratan’ın insana bakışı ve insanın bu bakış karşısında tavır ve davranışlarını düzeltmesine bağlanıyordu. İslâm’ın bu yumuşak havası sayesinde bütün bir mazisi esarette geçmiş, hadisin ifâdesiyle nice saçı başı dağınık (ve kapılardan kovulan, fakat Allah katında muhterem) kimseler vardı ki, eşraf ve ileri gelenlerden hep tazim (saygı ve ululama) görmüşlerdir. Hz. Ömer (r.a.), “Bilâ1 efendimiz, ve onu efendimiz Ebu Bekir (r.a.) hürriyete kavuşturdu” derken, bu manâya saygısını ifade ediyordu. İslâm, onları da, âlemşümûl kardeşliği içinde mütalâa ediyor ve her şeyden evvel, “Hizmetçi ve köleleriniz kardeşlerinizdir. Kardeşi elinin altında bulunan her fert, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onların yapamayacakları işleri emredip onlara yüklemesin. Eğer zor işler teklif ederseniz, behemehal onlara yardım ediniz” (Buharî); “Sizden hiçbiriniz, bu kölemdir, bu câriyemdir, demesin. Kızım veya oğlum, yahut kardeşim desin” (Müslim, Ebu Davud) prensiplerini vazediyordu. Buna binaen, Hz. Ömer (r.a.) Mescid-i Aksa’nın teslim alınması için yaptıkları seyahatlerinde, Medine’den oraya kadar hizmetçisiyle bineği nöbetleşe kullanmışlardı. Hz. Osman (r.a.) devlet reisi olduğu devrede kölesinin kulağını çektiği için, halkın gözünün önünde, kulağını kölenin eline verip çektirmişti. Ebû Zer (r.a.), takım elbisesinin bir parçasını hizmetçisine giydiriyor, bir parçasını da kendi sırtına alıyordu... Bütün bunlarla kölenin de bir insan olduğu, hatta diğer insanlardan farkı olmayan bir insan olduğu anlatılıyor ve böylece bu birinci merhale sağlama bağlanıyordu. Bir büyük inkılâp Tekrar hatırlatmak gerekirse, dünyanın en terk edilmiş, en ücra bir yerinde, duyguları itibariyle bâkir bir topluluk için, bu büyük bir inkılâptı. Zira muasır (o çağdaki) millet ve devletlerin, kölenin insanlığı hususunu düşünmeye bile yanaşmadıkları bir dönemde, arenalardaki vahşi boğuşmalara, iş yerlerindeki insafsız kırbaçlara ve onların insanlıklarıyla istihza ve alay edilmesine karşılık en çaplı, en tutarlı ve en müsbet bir davranış, maşerî vicdanın (kamu vicdanı) kabulüne takdim ediliyordu. Bu yapıcı ve müsbet muamelenin köleler üzerinde de değişik bir tesiri olmuştu. Köle, müsavat (eşitlik) prensibiyle insanlığına kavuşup, efendisinin yanında yerini almasına, hattâ hürriyetini elde edip serbest bırakılmasına rağmen, efendisinden ayrılmak istemiyordu. Zeyd bin Harise ile başlayan bu durum, devam edip gitmişti. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Zeyd’i hürriyete kavuşturup, babasıyla gidebilme hususunda serbest bırakmasına rağmen o, Efendimiz’in yanında kalmayı tercih etmişti. Ve daha sonra bir sürü köle de hep aynı şeyleri yapmışlardı. Zira, bunlar o kadar güzel muamele görmüşlerdi ki, kendilerini, efendilerinin ailelerinden birer fert sayıyorlardı. Efendileri de öyle biliyor ve titizlikle onların hukukuna riayete çalışıyorlardı. Esasen başka türlü yapamazlardı da. Çünkü bugün onlara malik görünseler bile, yarın kimin kime malik olacağını kestirmek mümkün değildi. Kaldı ki, prensipler de çok sağlam ve bu anlayışı ayakta tutacak güçte idi. “Kim kölesini öldürürse onu öldürürüz, kim kölesini hapseder veya gıdasını keserse onu hapseder ve gıdasını keseriz” (Buhari, Müslim). Bu türlü cezaî müeyyideler karşısında efendi, ihtiyat ve tedbir içinde, köle ise gayet emindi. Bütün bunlar, evvel ve âhir, tarihte eşi gösterilemeyecek büyük hadiselerdi ki, bu mevzûda İslâm’ın getirdiği şeylerin birinci merhalesini teşkil ederler. Hürriyete kavuşturma merhalesi İkinci merhale, hürriyete kavuşturma merhalesidir. İnsanda asıl olan hürriyettir. Hür olan bir insanı köleleştirme büyük günahlardan sayılır ve bundan elde edilen geliri kullanmak ve istifade etmek ise, katiyen haramdır. Hürriyete dokunan her hareket ve davranış kınanmış olmasına mukabil, ona hizmet edici her hamle de, İslâm nazarında takdir görmüştür. Bir insanın yarısını hürriyete kavuşturmak, hürriyete kavuşturan için vücudunun yarısını âhiret azabından kurtarmak, bütününü azat etmek ise, vücudunun tamamını teminat altına almak sayılmıştır. İslâm’da köleleri hürriyete kavuşturma, uğrunda bayrak açılan bir mevzûdur. İslâm, yerinde onu bir vazife sayar, yerinde fazilet der, teşvik eder; yerinde efendi ve köle arasındaki anlaşma ve mukavelelerle ona giden kapıları açık tutar. Bu hususta gösterilen en çalımlı gayret de, her gayret gibi yine İslâm’ın zuhuruyla başlamış ve devam etmiştir. Peygamberimiz’in (s.a.s.) ve Hazret-i Ebu Bekir’in (r.a.) köle alıp âzat etme mevzuundaki gayretleri ve bu uğurda tükettikleri servet, herkes tarafından bilinen hususlardandır. Önceleri şahsî mal ve servetlerle sürdürülen bu faaliyet, daha sonraları devletçe ele alınıp yapılan vazifeler arasında mütalâa edilmeye başlandı. Peygamberimiz (s.a.s.) 10 kişiye okuyup yazma öğreteni hürriyete kavuşturuyor ve bunu malî imkânsızlıklar içinde kıvrandığı bir devrede yapıyordu. Daha sonraki devre, hususiyle Ömer b. Abdülaziz döneminde ise, zekâtın sarf yerlerinden biri şekliyle tatbikat zemini buluyor ve sağdan soldan gelen yığın yığın esir, hazineden paraları ödenerek hürriyete kavuşturuluyordu. Bunlardan başka, bazı dinî vazifelerdeki hatalar, bazı davranışlardaki inhiraflar ve bir kısım günah irtikapları, hep köle hürriyete kavuşturma mükellefiyetini getiriyordu. Yemin edip, sonra da yemini bozmada, zıhar muamelesinde (o zamanki Araplar arasında meşhur olan, hanımına “annemin sırtı gibi ol” deyip, onunla münasebeti kesme), adam öldürme cinayetinde hep bir tutsağın âzat edilmesi tavsiye ediliyordu. “Kim hataen bir mü’mini öldürürse, onun keffareti bir mü’min kölenin âzâdı ve ölenin ehline teslim edilmek suretiyle ödenecek bir diyettir” (Nisâ: 92). Bir cinayetin hem cemiyete, hem de öldürülenin ailesine bakan yönleri bulunduğundan, diyet, maktûlün ehline verilmiş bir tarziye vesilesi olduğu gibi, esiri hürriyete kavuşturmak da, topluma hür bir fert kazandırma ölçüsüyle cemiyete ödenmiş bir hak sayılmaktadır. Buna göre de, bir ölü karşılığında diğer bir insanın hürriyete erdirilmesi, âdeta bir ferdi diriltmeye denk tutulmuştur. Bunlardan başka İslâm’da “mükâtebe (yazışma)” ve “tedbir” yolları ile de, köleler hürriyete kavuşturulur. Bunlardan birincisi; efendisiyle köle arasında, üzerinde anlaşabilecekleri bir miktar mal vermek şekliyle yapılan yazışmadır. Böyle bir yazışma ile köleye hürriyet yolu açılır. Kur’ân’ın bu mevzudaki açık beyanından anlıyoruz ki, kölenin bu hususta getireceği teklifi, efendi kabûl ettikten sonra, geriye, üzerinde anlaşmaya varılan paranın kazanılıp getirilmesi kalmaktadır. İkincisi ise, efendinin vefatı veya herhangi bir hadiseye bağlamakla yapılan hürriyet vadidir ki, “ben vefat edince sen hürsün” şeklinde, söz verdikten sonra, tedbir yapılmış ve esire artık hürriyet yolu açılmıştır. Bundan başka, sevap maksadıyla hürriyete kavuşturma faaliyeti, her türlü tavsifin üstünde geniş bir yer işgal etmektedir. Geçmişte yüzlerce tutsağı birden salıverip de, bununla Allah’ın ihsan ve lûtfunun umulduğu devirler olduğu gibi, mübarek aylar ve mübarek gün ve geceler gözetilerek, esirlerin alınıp hürriyete kavuşturulduğu devirler de olmuştur. Burada denebilir ki, kölelerin hürriyete kavuşturulması ve onlara insanca muamele yapılmasında ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, hattâ isterse hepsi birden hürriyete kavuşturulsun, yine de köleliğin kabûl edildiğini, hükümlerin buna göre getirilmiş olduğunu ve fıkıh kitaplarında da ahkâmın bu istikamette cereyan ettiğini görüyoruz ki, bu da, köleliği kabûllenmekten başka bir şey değildir. İnsanlığın dem ve damarına işlemiş pek çok fena huy ve âdetleri, bir hamlede kaldıran İslâm’ın köleliği kaldıramaması düşünülemez. Kaldırabilirken kaldırmaması, onu tahkir etme manâsına gelmez mi? Uluslararası savaş hukuku sonucu kölelik Her şeyden evvel bilinmelidir ki, İslâm köleliği icat etmediği gibi, onun koruyucusu ve devam ettiricisi de olmamıştır. Kölelik, devletlerin ve milletlerin savaşlar münasebetiyle oluşturdukları bir müessesedir. Devletler arasında harpler devam ettiği müddetçe – ki, insanlık tabiatını değiştirmedikten sonra kıyamete kadar devam edecektir – esirlik ve köleliğin önüne geçmek de, tek başına hiçbir milletle mümkün olmayacaktır.
-
ATEİSTLERE
Benin vermek istediğim mesaj ne?sen konuyu nereye çekmeye çalışıyorsun doğru davud? ÇİLE yani yukardaki şiir Üstadın ateizimden islama geçiş evresindeki buhranlı döneminde ve gerçeği buluşunu anlatan şiiri kesinlikle bir art niyet gözetmeksizin yazdım buraya şiiri anlamak için Üstadı tanımak lazım ama gördüğüm kadarıyla çoğumuz zaten tanıyoruz genede kısaca özetleyelim. 1905 yılının 25 Mayıs'ında İstanbul'da doğdu. Necip Fazıl'ın çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyükbabasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti. Maraş’lı bir soydan gelen şair, ilk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile Heybeliada’daki Bahriye Mektebin'de (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları arasında dönemin pek çok ünlüleri vardı: Yahya Kemal, Ahmet Hamdi(Akseki), İbrahim Aşki gibi... İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra gönderildiği Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde okudu. Paris'te geçen bohem günlerinden sonra, Türkiye'ye dönüşünde Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. Robert Koleji, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde hocalık yaptı (1939-43). Sonraki yıllarında fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı. Şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken, annesinin arzusuyla başladı ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı. Milli Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra, Paris dönüşü yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı. Henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile en az öncekiler kadar takdir toplamayı sürdürdü. Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur. Bohem hayatının en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz. Necip Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar. Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi görür. Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak, Türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır. Necip Fazıl'ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü, çıkardığı dergilerle düşünce hayatımıza kattığı zenginlik ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeledir. Haftalık Ağaç dergisi (1936,17 sayı) dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur. Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi. 163. maddeye aykırı bulunan yazıları ve kimi zaman da bulunan bahanelerle birkaç yılda bir hapse mahkum oldu. Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır. Sık sık kapatılan ve çeşitli bahanelerle toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gazetelerinde yayımlandı. Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi müstear isimler kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde verdiği konferaslarla büyük ilgi topladı. Başta İdeologya Örgüsü (1959) olmak üzere düşünce eserleriyle kültür hayatımıza verdiği büyük hizmet, diğer tüm yönlerini bile geride bırakacak üstünlüktedir. 1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981), Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almıştır. Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır. Necip Fazıl Kısakürek, 1983 yılının (doğduğu gün olan) 25 Mayıs'ında vefat etti.
-
inanılamaz
Denedim gerçekten çok ilginç teşekkürler
-
ALLAHIM SEN NELERE KADİRİSİN
İşte huzurlarınızda kalbimiiiiizzzzzz kimin kalbi acaba? http://www.specialdefects.com/v2/?heart
-
ATEİSTLERE
Gaiblerde bir ses geldi: Bu adam, Gezdirsin boşluğu ense kökünde! Ve uçtu tepemden birdenbire dam; Gök devrildi, künde üstüne künde... Pencereye koştum: Kızıl kıyamet! Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı! Sonsuzluk, elinde bir mavi tulbent, Ok çekti yukardan, üstüme avcı Ateşten zehrini tattım bu okun, Bir anda kül etti can elmasımı. Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un, Kustum, öz ağzımdan kafatasımı Bir bardak su gibi çalkandı dünya; Söndü istikamet, yıkıldı boşluk. Al sana hakikat, al san rüya! İşte akıllılık, işte sarhoşluk! Ensemin örsünde bir demir balyoz, Kapandım yatağa son çare diye. Bir kanlı şafakta, bana çil horoz, Yepyeni bir dünya etti hediye Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor; Makânı bir satih, zamanı vehim. Bütün bir kahinat muşamba dekor, Bütün bir insanlık yalana teslim. Nesin sen, hakikat olsan da çekil! Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam! Otursun yerine bende her şekil; Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam! ..................................................... ..................................................... ..................................................... ..................................................... Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın, Benliğim bir kazan ve aklım kepçe, Deliler köyünden bir menzil aşkın, Her fikir içimde bir çift kelepçe. Niçin küçülüyor eşya uzakta? Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl? Zamanın raksı ne bir yuvarlakta? Sonum varmış, onu öğrensem asıl? Bir fikir ki sıcak yarad kezzap, Bir fikir ki, beyin zarında sülük. Selam sana haşmetli azap; Yandıkça gelişen tılsımlı kütük. Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol! Ey yedinci gök, esrarını aç! Annemin duası, düş de perde ol! Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç! Uyku, katillerin bile çeşmesi; Yorgan, Allahsıza kadar sığınak. Teselli pınarı, sabır memesi; Size şerbet, bana kum dolu çanak. Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet, Sırrını ararken patlayan gülle? Yeşil asmalarda depreniş, şehvet; Karınca sarayı, kupkuru kelle... Akrep nokta nokta ruhumu sokmuş, Mevsimden mevsime girdim böylece. Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş, Fikir çilesinden büyük işkence. ................................................... .................................................... .................................................... .................................................... Evet, her şey bende bir gizli düğüm; Ne ölüm terleri döktüm, nelerden! Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm, Yetişir çektiğim mesafelerden! Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz; Yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık. Her gece rüyamı yazan sihirbaz, Tutuyor önümde bir mavi ışık. Büyücü, büyücü ne bana hıncın? Bu kükürtlü duman, nedir inimde? Camdan keskin, kıldan ince kılıcın, Bir zehir kıymak gibi, beynimde. Lugat, bir isim ver bana halimden; Herkesin bildiği dilden bir isim! Eski esvaplarım, tutun elimden; Aynalar söyleyin bana, ben kimim? Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa, Arzı boynuzunda taşıyan öküz? Belâ mimarının seçtiği arsa; Hayattan muhacir; eşyadan öksüz? Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim, Minicik gövdeme yüklü Kafdağı, Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim, Dev sancılarımın budur kaynağı! Ne yalanlarda var, ne hakikatta, Gözümü yumdukça gördüğüm nakış. Boşuna gezmişim, yok tabiatta, İçimdeki kadar iniş ve çıkış. ............................................... ................................................. ................................................. ................................................. Gece bir hendeğe düşercesine, Birden kucağına düştüm gerçeğin. Sanki erdim çetin bilmecesine, Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin. Açıl susam, açıl! Açıldı kapı; Atlas sedirinde mavera dede. Yandı sırça saray, ilahi yapı, Binbir avizeyle uçsuz maddede. Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik; Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur. İçiçe mimari, içiçe benlik; Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur! Nizam köpürüyor, med vakti deniz; Nizam köpürüyor, ta çenemde su. Suda bir gizli yol, pırıltılı iz; Suda ezel fikri, ebed duygusu. Kaçır beni ahenk, al beni birlik; Artık barınamam gölge varlıkta. Ver cüceye, onun olsun şairlik, Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta. Öteler öteler, gayemin malı; Mesafe ekinim, zaman madenim. Gökte saman yolu benim olmalı; Dipsizlik gölünde, inciler benim. Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! Heybem hayat dolu, deste ve yumak. Sen, bütün dalların birleştiği kök; Biricik meselem, Sonsuza varmak... Necip Fazıl Kısakürek
-
MEKTUP :(((
Ben Basralı Ömer... Belki haberin yoktur diye yazıyorum Franks; Önce demokrasi yağdı göklerden Sonra özgürlük geçti üstümüzden Palet,palet... Ve insan hakları namlularından Yüzü maskeli adamların Saniyede bilmem kaçbin adet.. Demokrasi bizim eve isabet etti, Birgün sonra anladım ayaklarımın koptuğunu.. Babamın vücudunda Tam onsekiz adet insan hakları saymışlar. Annem zaten yoktu... Ben doğarken ilaç yokluğunda ölmüş. Ambargo falan dediler ya Anlamadım,çocuk aklı işte Sen daha iyi bilirsin... Sizde de barış böylemidir Franks? İnsan hakları çocukları yetim Ve ayaksız bırakır mı orada da? Ya demokrasi? Güpegündüz pazara düşermi? Ve zenginlik.. İnsanları korkudan uykusuz bırakırmı? Ve kuşlar gökyüzünü terkedermi orada da? Babamın söylediği son dua dilimde, Ayaklarım hastanede Ve giymeye kıyamadığım ayakkabılarım elimde kaldı.. Çocuğun varmı Franks? Al çocuğuna götür onları Bir işe yarasın Kim bilir baktıkça beni hatırlarsın Bu nasıl demokrasi Franks? Düştüğü yeri yaktı Merhamet hür dünyaya Bu kadarmı Irak'tı??? Alıntı
-
ÇOK ŞÜKÜR MÜSLÜMANIM
Sevgili Sardunyam Bende sana teşekkür etmek istiyorum hiç yorulmadan sıkılmadan tüm bu ALLAH ve DİN düşmanı insanlara yazıyorsun mücadelende yalnız değilsin. Aslında bu foruma ilk yazımı bunlara cevap vermeyelim diye yazmıştım fakat biraz düşününce susmanın aslında bişey ifade etmeyeceğine karar verdim ne kadar acıdır ki bu kavgalar dünya kurulduğunda beri taaa Habil ve Kabilden beri devam edegelmektedir böylede sürüp gidecek gibi Ebu Cehil öldü ama yandaşları hala yaşıyor ama birşeyi görmüyorlarki biz yalnız değiliz,bizim inandığımız RABBİMİZ her yerde her zaman bizimle beraber.
-
TÜRBANIN DİLİ VARDIR... (Türbanlı eş bir kimliktir... Şeriatçıdır, Medeniyeti sevmez........)
Siz kendinizi ne sanıyorsunuz,siz hangi hakla türbana ve türbanlıya laf atıyorsunuz,siz ne biliyorsunuz türbanlılar hakkında onların düşüncelerini nerden biliyorsunuzda konuşuyorsunuz türban düşmanları size söylüyorum. Ben türbanlı genç bir bayanım kimsenin baskısından yada asla siyasi bir düşünceden dolayı türban takmıyorum ben inancım gereği başımı örtüyorum ve bunu severek yapıyorum,bu benim gündelik yaşamıma asla bir engelde değil sizden çok ATATÜRK'çüyüm sizden çok bu ülkeyi seviyorum,sizden çok bu milleti seviyorum.Benim hem iş yerindeki hemde evdeki bilgisayarımın masa üstünde ATATÜRK fotoğrafı var biliyormusunuz,sinemayada giderim tiyatroyada,futbol maçınada ve elimden geldiğince dinimin vazifelerinide yapmaya çalışırım.Siz hangi hakla benim adıma konuşup ne düşündüğüm tahminleri yürütebiliyorsunuz? Bu ülkede türbanı siyasi bir araç olarak kullanarak bir yere gelmeye çalışan siyasiler kadar,siz türban din düşmanı insanlarında ATATÜRK ve ilkerini kullanmalarıda aynı *********liktir bence, ben hiç tanımadığım belkide hayatım boyunca hiç görmeyeceğim üniversite öğrencisi gençlere her ay düzenli para yardımı yapıyorum,ben hayatım boyunca önüme uzatılan hiç bir eli geri çevirmedim ve bunları yaparken hiç bir çıkar gözetmedim. İşte bu yüzdendir ki insanları yargılamadan önce onları tanımaya çalışın oturduğunuz yerden sırf sizinle aynı düşüncede olmadıkları için kendinizce yorumlar yapıp komik durumlarada düşmeyin,ve bu düşmanlığı yaparken çok rica ediyorum lütfen ATATÜRK'ü kullanmaktan vazgeçin bununla bir yere varamıycağınız hala anlamadınızmı? Ha bu arada biri çıkıpta bana lütfen şu baş örtüsüyle türban arasındaki farkıda açıklasında öğrenmiş olsun bu cahil arkadaşınız bir zahmet
-
ŞÖHRETİ HAK ETMEYENLER ve DEĞERİ BİLİNMEYENLER
ŞÖHRETİ HAK ETMEYENLER Orhan Pamuk=Yoruma gerek yok DEĞERİ BİLİNMEYENLER Peyami SAFA
-
MuM FıSıLTıLaRı...
BELKİ BİRGÜN DUYARSIN DİYE Bu nasıl sevgi böyle? Bu nasıl tutku? Bu nasıl özlem? Ne zaman gözlerini görsem Bir çoğalıyorum, bir eksiliyorum Mutluyum varsın diye Al uzattım ellerimi Seni sarsın diye Ceylanım! Belki bir gün duyarsın diye Çıkmışım bir dağ başına sana türkü söylüyorum Ne güzel ellerin var incecik Ne güzel saçların var sapsarı Anlasana o yalansız gözleri O kirpikleri, o dudakları Düşündükçe baştanbaşa özlem kesiliyorum Al desem, sana ömrümü versem Korkarsın, alamazsın ki Dur desem, kaçarsın yine ceylanım Gül desem, ağlarsın Gel desem, gelmeyeceksin, biliyorum Bu engeller bana göre değil oysa Ben bu dağları aşarım Geçerim bu denizleri, korkma İşte düştüm yollara Dur, bekle beni, geliyorum Ümit Yaşar Oğuzcan
-
ÇOK ŞÜKÜR MÜSLÜMANIM
Kuzey kurtları ve Focal ALLAH sizdende razı olsun Bilimselci lütfen bir zahmet İslamın 5 şartından biri olan zekatı okuyunuz. Ve siz doğrucu davud Aslında bilgisayarda çok uzun yazıları okumak ve yazmaktan sıkılırım o yüzden yazınızı sıkılarak okudum gördüğüm kadarıyla çokda bişeyler bilmiyorsunuz İslam hakkında okuduğunuz bir iki ayeti kafanıza göre yorumlamış ve kendince fikirler edinmişsiniz.Daha derinlemesine araştırın bence.Bende uzun ağdalı cümleler kullanıp sizi sıkmak istemem kısa kesicem. Dünyada serbest piyasa ekonomisini ilk savunan kişidir Hz peygamberimiz, demekki ilk liberalde odur. Dünyada eşitliği ilk savunan kişi gene odur "Arabın Aceme Acemin Araba bir üstünlüğü yoktur zira ALLAH tüm insanları eşit yaratmıştır"hadisi şerifinde olduğu gibi hakların eşitliğini savunmuştur demekki ilk komüniste odur. Ondan önceki devirde yani cahiliye devrinde kız çocuklarının diri diri gömülmesinine karşı çıkıp "cennet anaların ayaklarının altındadır"diyerek kadını yülcelten yine kendisidir demekki ilk feministe odur. Tüm insanlara verdiği değer bir tarafa sarığının üzerinde uyuyan kediyi uyandırmamak için sarığının bir kısmını kesip alan hayvan sevgisini doğa sevgisini sürekli savunan yine kendisidir demekki ilk hümanistte odur. vs.vs devam edip gidebilirim,19.yy çöken Osmanlının çöküş sebebi bence İslamın sancaktarlığını bırakmasındandır zaten dikkat edin Osmanlı Kanuni den sonra çökmeye başladı nedenlerini araştırın. Peygamber efendimiz erkek çocuk istememiştir bunuda nerden çıkardınız doğmuştur fakat çok küçükyaşta ölmüşlerdir.Sebebi kendisine sorulduğunda verdiği yanıt "İslam dini saltanata karşıdır halk kendi istediğini kendisi seçmekte özgürdür şayet benim erkek çocuklarım yaşasaydı bunun tam tersi olurdu"işte ilahi adalet buyurun, demokrasinin en alası. Şeriat hükümlerine gelince bu konuda çokda derinlemesine bilgim yok açıkcası ukalalık yapıcam diye fetva pozisyonuna düşüp günahkar olmaktan korkarım açıkcası. Ama bildiğim bazı şeyler hırsızlık yapınca kol kesme olayı sizin anladığınız kadar basit değil biliyorsunuz şeriatta mahkemeye çıkmak için en az 3 şahit olması lazım hadi diyelim adam hırsızlık yaptı 3 tanede şahit var mahkeminin ona soracağı ilk şey; Neden çaldın? Yanıt "açtım ve çaldım Hüküm suçsuz Çünkü orda devlet kendini yargılanmaya başlanır neden aç zekatlar ödenmiyormu? Haa yoksa adam kalkıpta "keyfimden çaldım varmı bir diyceğiniz "derse durum değişir bence en güzeli kessinler ülkemizde onda tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyip zevk sefa içinde yaşayan devlet millet düşmanı adamın kolunu değil bence başınıda kessinler....Zira zina içinde aynı şeyler söz konusudur,yine 3 şahit yine nedenler ama ölüm emri sadece evliler için geçerli bekarlar için ceza yaptırımları var. Neyse daha uzatıp canınızı sıkmayayım hepiniz sevgiyle kalın, o gün o büyük gün geldiğinde aynı sancak altında buluşuruz inşaallah,sevgiyle kalın.
-
kendi mezar taşınızı yapın
Kolay gelsin hatta başınız sağolsun http://www.jjchandler.com/tombstone/
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Sevgili Bekir Ellerine,yüreğine,beynine,sağlık okuduğum dini forumlarda en tatmin edici en güzel açıklayıcı yazıları siz yazmışsınız nasıl mutlu oldum anlatamam insan bu kadar güzel anlatabilir neyi,niçin,nasıl savunduğunu teşekkür ederim. Ama yam-yam mada haksızlık etmeyelim onada teşşekür ediyorum onun sayesinde sizin gibi insanların bilgisinden yararlanıyoruz bizde.
-
Okuyunda görün neler oluyor neler....
Asagida okuyacaginiz olaylar asparagas yada düzmece haberler degildir. Hepsi polis kayitlarina geçmis, birçogu yazili, görsel basinda yayimlanmistir. Simdi siki durun; Yer : Kayseri Siz hiç karanlikta iyi göremediginiz için yakit deposunun, tam dolup dolmadigini çakmak yakarak kontrol etme cesaretini kendinizde buldunuzmu ! Kayseri sehirlerarasi otobüs terminalinde 38 AS 991 plakali yolcu otobüsüne mazot alan muavin Z. T. Deponun tam dolup dolmadigindan emin olmak için çakmak çakarak kontrol etmek ister. Sonuç; Buharlasan mazotun parlamasi ve muavinin yanik tedavisi için hastahaneye kaldirilmasi. Yer : Diyarbakir Lunaparkta gece bekçisi iki kafadar (zincirlerin ucuna baglanmis salincaklardan olusan) uçan sandalyelere biner ve mekanizmayi çalistirirlar. Ancak sandelyelerin merkezkaç kuvveti ile dönerek açilmasindan dolayi durdurmak için saltere ulasamazlar ve sabaha kadar kimseye seslerini duyuramazlar... Bu bekçilerden biri hayatini kaybetmis, digeri ise gördügü uzun tedavilere ragmen eski sagligina kavusamamistir. Yer : Karabük Siz demir çelik haddehanesinde çalisan bir isçinin, sigarasini yakmak için 600 tonluk preslerin arasindan emekleyerek geçtigini ve 2.450 santigrad derecedeki firina ulasmaya çalisirken son sigarasini yaktigini duydunuzmu? Yer : Giresun Siz hiç birisinin, dis agrisindan kurtulmak için çenesine kursun siktigini ve beynini dagittigini duydunuzmu?. Yer : Istanbul, Sultanbeyli Yuttugu sinegi öldürmek için agzina Shelltox sikip, zehirlenerek kendisi de ölen zamane uyanigini ..... Yer : Erzurum Birçok ülkede insanlar berbere gidip tras olurlar, ama hiçbir berber, masaj amaciyla müsterisinin kafasini saga sola çevirirken boynunu kirmaz. Yer : Bozcaada Bankamatikten para çekerken baska bir ülkede elektrik çaprmasindan ölmezsiniz. Türkiye'de ölürsünüz. Yer : Adapazari Siz hiç arabasi ile yolda giderken radyoda duydugu göbek havasiyla cosup, göbek atmak için aracini kenara çeken ve otoyolda göbek atarken arkadan gelen aracin altinda kalip ölen duydunuz mu? Sözkonusu olay TEM otoyolu Sapanca mevkiinde cereyan etmistir. Yer : Konya Ayni isyerinde, biri gündüz biri gece vardiyasinda çalisan ve ikisi de isine motasiklet ile giden baba-ogulun, yolda karsilasmalari normaldir, ama birbirlerine selam vermek için ellerini sallarken, kaza yapip ölmesi sadece bizde vaka-i adiyedendir. Yer : Kocaeli, Dilovasi Hangi ülkede bir gemi mühendisi, kontrol etmek için gemi kazanina girdiginde, biri baskasi gelip kazan kapisini kapatir ve kazani atesleyip..........GÜVEN IYIDIR AMA KONTROL DAHA IYIDIR (ALMAN ATASÖZÜ) GÜVEN IYIDIR AMA KONTROL GEREKMEZ (TÜRK MENTALITESI) Yer : Rize Hangi ülkede; elektrik diregine yaslanip, ayakkabisina giren tasi çikarmak için ayakkabisini silkeleyen birisi, yoldan geçen bir baskasi tarafindan (cereyana kapildigi zannedilerek, kurtarmak amaciyla temas etmeden) kürekle vurularak kurtarilmaya çalisilir? Yer : Trabzon Siz hiç baska bir ülkede, bir insanin, tuttugu futbol takiminin maçi,ya da siyasî partinin seçimi kazanip kazanmayacagi hakkinda bir "uzvu" üzerine iddiaya girdigini, "eger kazanamazsak, ben de bunu keserim" dedigini, iddiayi kaybedince Besmele ile abdest alip, iki rekat namaz kildiktan sonra "onu" kestigi ve kan kaybindan öldügünü duydunuzmu? Yer: Afyon Siz hiç kahvehanede Okey oynanirken, Insanlarin ve okey masasinin üzerine inek düstügünü, duydunuzmu ? Toprak damlardan olusan tipik anadolu mimarisi, sineklenen ve panige kapilarak nereye bastigini bilemeyen Sarikiz'in agirligina dayanamamistir.
-
Eski sevgiliye geri dönülmelimi?
Kopan ipi düğümlediğiniz yer en sağlam yerdir ama canınızı acıtan yerde orası olur. Bence neden bittiğidir önemli olan eften püften bir sebebse ikinci bir şans verilebilir çünkü sevgi emek gerektirir,çaba gerektirir öyle en ufak bir şeyden hadi bana eyvallah demek doğru değil.