DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
EKİN DELİGÖZ'Ü TEHDİT EDEN YOBAZLAR... (Alman kamuoyu özellikle bazı Türkiye kökenli müslüman erkeklerin ne derece “tahammülsüz ve de şiddet yanlısı”)
Ekin Deligöz’ü tehdit eden yobazlar... T.C. Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun Türkiye’nin Almanya’daki Mainz Başkonsolos yardımcısı Yalman Okan hakkında, tarikat faaliyetleri yürüttüğüne dair incelemeler yaptığının medyaya yansıdığı ve artık bu tarz haberlere hiç şaşırmadığımız bu günlerde Alman Parlamentosu’nda 1998 yılından beri başarılı çalışmalar yapan Yesiller Partisi federal milletvekili sevgili Ekin Deligöz yobazlar tarafından tehdit edilmekte. 1971 yılında Tokat’da doğan ve 1979 yılından beri Almanya’da yaşayan Ekin Deligöz, 1997 yılında Alman vatandaşı oldu ve ardından da 1998 yılında ilk kez “Bundestag” diye bilinen Federal Parlamento’ya seçildi. Çocuklar ve aile konularında faal olan Ekin 2005 yılının Kasım ayından beri de Federal Parlamento’nun Aile, Emekliler,Kadınlar ve Gençlik Komisyonu Başkan Yardımcısı. Geçenlerde “düşünce özgürlüğünü” kullanarak Bild am Sonntag gazetesinin “başörtüsü” ile ilgili sorularını cevaplandırmış ve “müslüman kadınların başlarını örtmeden de varlıklarını sürdürebileceklerini ve bunun Batı Toplumu içinde sürdürülen yaşama daha uygun olduğunu” dile getirmiş. tabiki Bu görüşe katılıp, katılmamakta özgürüz.. Ancak bazıları Ekin’in bu sözlerini “İslam Dini’ne Saldırı” olarak tanımlayıp “cihat” ilan etmişler. Ekin Deligöz şimdi çok çirkin tehditler almakta. Konu Alman medyasina da yansımış durumda. doğal olarakta Alman kamuoyu özellikle bazı Türkiye kökenli müslüman erkeklerin ne derece “tahammülsüz ve de şiddet yanlısı” olduğunu öğrenmekte. Türkiye kökenli bir Alman kadın milletvekili sadece “başörtüsü takmasanız daha iyi olur” dedi diye “öldürülmekle” tehdit edilmekte. Hayrıca daBazı Almanlar “Hani İslam Dini bir tolerans dini idi? Ekin Deligöz niçin tehdit ediliyor?” diye haklı olarak sormaktalar. Yani sevgili arkadaşlar... “Türban” ya da “başörtüsü” konusunu bir “insan hakları” sorunu olarak tanımlayanlardan bazılarının bu konuda karşı görüşe hiç mi hiç tahammülü yok. En iyi yapabildikleri iş “tehdit etmek” galiba. Almanya'da Ekin Deligöz, Lale Akgün ve daha nice değerli milletvekili arkadaşımız canla, başla çalışarak seçim bölgelerini kazanarak bir yerlere geliyorlar. Ama düşüncelerini dile getirdiklerinde ilk anti-demokratik tepkiyi de gene Türkiye kökenli yobazlardan alıyorlar. “Türkiye’yi AB’de ve Türkleri de belki AB ülkelerinde görmek istemeyen” Avrupa’nın sağcıları da “görün işte: Türkler parlamenter demokrasiye ayak uyduramamaktalar” derken örnek bulmakta zorlanmıyorlar. Ekin Deligöz’ü yalnız bırakmamalıyız bu yobazlara karşı. Türkiye’deki demokratlar da sahip çıkmalılar Ekin’e! _________________________________________________________________________________ Kaynak: OZAN CEYHUN / ALMANYA / http://www.acikgazete.com/?action=journalist&aid=2244
-
ZİYA GÖKALP 90 YIL ÖNCE YAZDIĞI ŞİİR.. "DİN"...("Cemaat" lerin egemenliği altına düşen bir Türkiye, Cumhuriyetin 83'üncü yılını kutlamaya layık mıdır)
Ziya Gökalp doksan yıl önceki "Din" başlıklı şiiri... "Benim dinim ne ümittir ne korku, Allah'ıma sevdiğimden taparım. Ne cennet ne cehennemden bir korku Almaksızın vazifemi yaparım. Vaiz!.. Deme cehennemin ateşi Çıkar bilmem kaç bin çeki odundan De ki vardır bir güzellik güneşi Doğmuş bizim aşkımızın od'undan... De ki vardır Tuba adlı bir ağaç Kökü gökte, gönüllerde dalları... Yemişinden yedi ruhum, değil aç Bütün sevgi, şefkat onun balları... Vaiz!.. Muhabbeti şerheyle Ben aramam şeytan nedir, melek ne?.. Erenlerin esrarından söz söyle: Seven kimdir, sevilen kim, sevmek ne?.. Beni cennet va'di ile avutma, O kalbimdir, çünkü sevgi elidir. Cehennemin azabıyla korkutma Korku nedir bilmez gönlüm, delidir... Bir soru... Bu şiir'den sonra ne değişti ve Bugün "Cemaat" lerin egemenliği altına düşen bir Türkiye, Cumhuriyetin 83'üncü yılını kutlamaya sizce layık mıdır?...
-
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI... (83 yıl önce 29 Ekim gününe, engelleri yıkarak nasıl adım adım gelindiğini ulusça hep anımsamalıyız) [CUMHURİYET SÜRECİ]
Cumhuriyet ve onun ilkelerine sahip çıkanlara bile tahammül yok... Biz buyuz ve bu vatanın evlatları olarak sıkı sıkıya 83'ten sonra kurulan Bir ülkeninin çocuklarıyız ve canımıza kan 29 ekim 1923 tarihinde verildi... Ya siz, biz derken kim / kimlerden bahsediyor ve ölmemiş olanlarla hangi tarihi ifade ediyorsunuz söyleyebilirmisiniz?...
-
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI... (83 yıl önce 29 Ekim gününe, engelleri yıkarak nasıl adım adım gelindiğini ulusça hep anımsamalıyız) [CUMHURİYET SÜRECİ]
Demekki herkes yahudi öylemi... Az kaldı neredeyse Atatürk'e da mason diyeceksiniz değilmi... Anladık... Peki siz bütün bu iftira ve yalanlarlarla bağlanmış başlarınız ile cumhuriyeti bütün ilke ve inkilapları temelden yıkıp yerine arap asıllı bir şeriat devleti getireceksiniz değilmi... Çok zor çünkü bizler o korkulu rüyadan 83 yıl önce uyandık... Ama sizler hala Cumhuriyet öncesindeyseniz problemi sistemde aramayın lütfen...
-
Sardunyam Lütfen geri dön.
Bu listeye (sizide ekleyerek) bende katılıyorum sevgili by_x_men... Düşüncelererinize de... Hepimiz burada bir aileyız ve hepimizin yeri ve önemi çok farklı ve fazla... Şunu artık çok iyi biliyoruz ki bu listesinin bir eksiği bizi eksiltir, yaralar... O nedenle yarayı daha da derinleştirmek ve kanatmak yerine... Sevgili sardunya seni evine çağrıyoruz... Onun yaralarımıza merhem olan dengesel ortamına hepimizin çok ihtiyacı var... Birde bizler için mutfakta pişirdiği lezzet kokan düşünsel, payalaşımcı, üretken, sevgi kokan yemeklerine... Birgün döneceğinden hiç kuşkum yok... Çünkü onun.. Ne bizi aç bırakabilecek kadar bir yüreği var, Ne de yanlız bırakabilecek kadar umursamazlığı... Dost sevgilerimle ...
-
Dönüş yok...
Sevgili bozan kendi düşüncesini yansıtan birini bulmuş sonunda... Ama bakın ki bozan arkadaşımızın klavuzu olan bu savcı kim... Gültekin Avcı, Fethullah Gülen'e yakınlığıyla biliniyor. İzmir Bayındır'dan önce Ortaca'da görev yapan Avcı, Öğrencilerine 'Cennetle müjdelenen kadınlar' gibi biri Arapça 4 dini broşür dağıtan öğretmen hakkında açılan soruşturmanın sonucunda takipsizlik kararı veren bir savcı... Yu bu savcı (Gültekin Avcı), bu kararının nedenini 'öğretmenin davranışında propaganda var ama suç yok' diyerek açıkladı. Gültekin Avcı, Ortaca'da görev yaparken, İşçi Partisi'nin AKP hükümetini eleştiren bütün bildirileri hakkında soruşturma başlatıyor ve gerici öğretmenin hareketinde suç unsuru bulmayan Avcı'nın, AKP hükümetine yönelik eleştirileri suç sayması, Cumhuriyet savcısının hukuk anlayışını da gösteriyor... Hayrıca Adalet Bakanlığı müfettişlerinin Gültekin Avcı hakkında yaptığı son teftişte, "Psikolojik sorunları olduğu" iddiasıyla, "Emsaline göre birinci sınıfa terfiye temayüz etmediği" şeklinde rapor verdiği de ortaya çıktığını belirtmiş bulunmaktadır... Gerici, yobaz ve dini kesim geçenlerde verdiğim gazoz örneğinde olduğu gibi Devleti, Orduyu ve Cumhuriyeti karalamaya, çamur atmaya kalkan insanları ne yazıkki akli durumuna bakmaksızın, ya da kim olduğunun bile önemi olmadan önemseyebiliyor... Çok yazık... 83. yılını kutladığımız bu günlerde bu gibi konularla gündeme gelmek hem aksız, hem mesnetsiz, hemde ciddiyetten uzak iftira dolu buluyorum...
-
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI... (83 yıl önce 29 Ekim gününe, engelleri yıkarak nasıl adım adım gelindiğini ulusça hep anımsamalıyız) [CUMHURİYET SÜRECİ]
Bu Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu hiç unutmayalım... İstanbul Hükümetinin Harbiye Nazırı Ziya Paşa her zamanki yumuşaklığı ile, “Beyler..” dedi, “.. İngilizlere kafa tutamayız. Adamların hiç şakası yok. Daha geçen gün, bir bahane icat ederek İzmit’i tekrar işgal ediverdiler.” Sarı Atlas döşeli büyük oda, nezaretin ileri gelen subayları ile doluydu. Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlısı olan birkaç gerici subay dışında hepsi, Anadolu’ya geçmeye çoktan hazır, Ankara’nın İstanbul’da kalmalarını gerekli gördüğü namuslu askerlerdi. Kapı açıldı, kapının boşluğu içinde yaver göründü: - “Emrettiğiniz yüzbaşı geldi efendim.” - “İçeri al.” Nazır subaylara bilgi verdi: - “Az önce sözünü ettiğim talihsiz olayın faili.” Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini izleyen subayların arasında hızla ilerleyerek nazırın masası önünde durdu, selam verdi: - “Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni emretmişsiniz.” Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki yazıya bakarak yumuşak sesle, “Oğlum..” dedi, “.. dün akşam Beyoğlu’nda, İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller’i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?” - “Evet efendim, doğru.” Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi: - “Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?” - “Hayır efendim, gördüm.” Nazırın canı sıkıldı: - “Niye selamlamadın öyleyse? Selamlamanız için emir verilmişti.” - “Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım Paşam. Askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?” Ziya Paşa derin bir kederle ellerini açtı: - “Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. İngiliz Komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile. Olayı kapatalım.” Başıyla çıkması için izin verdi. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı: - “Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum.” Nazır bıkkınlıkla, “söyle bakalım” dedi. “Balkan savaşında teğmendim. Çanakkale’de üsteğmen, Suriye cephesinde yüzbaşı oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin, özür dileyemem.” Harbiye Nazırı bozuldu: - “Anlamadın galiba. Harbiye Nazırı olarak emrediyorum.” Yüzbaşı sükûnetle, “Anladım efendim” dedi, apoletlerini bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı: - “Artık emrinizi dinlemek zorunda değilim!” Selam vermeden dönüp kapıya yürüdü. Oturan subayların, İstanbul’u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırladı. Hepsinin rütbesi yüzbaşıdan daha büyüktü. Gözleri dolarak, yüzbaşıya selam durdular... 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun... Bu Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu hiç unutmayalım... Fethiye [email protected]
-
Firavunun Secdeye yatmış hali.
Hoppala daha neler... Espiri yapmıyorsun değilmi?... Hiç ama hiç inandırıcı değil be sevgili Katil dostum... Sevgiyle kal...
-
jön anı defteri
Formun kişilikli, onurlu, özverili, demokrat tavrını bozmayan ve insani sıcaklığını yüreğimizde hissettiğmiz çok ender arkadaşlarımızdan biri bana göre sevgili Jön arkadaşımız... Onun bu yürekliliğinin bizlere verdiği gücü fark edememek mümkün değil... İyi var dediğimiz çok az insandan biri ve kendisine sevgi ve saygılarımı iletiyorum...
-
Mustafa Kemal in din hakkındaki görüşleri
Sevgili sardunya... Değerli arkadaşlar... Bizi biz yapan, düşüncelerimizi eyleme geçiren geleceğe yönelik bir umut ve bir özlemin sonucudur... Bu da farklılıklarımızı bilerek ve de kabul ederek ortak yaşamaktan geçeçeği kesindir... Yoksa ayrılıkları bir bir daha da artırarak değil... Bizler bu forumda, sokakta, işyerlerimizde, derneğimizde, klübümüzde, ihtisasımız ile ilgili bir lokalimizde ve bazen de kahveanede ortak paydalarımızı öne çıkararak ortak bir geleceği yakalayabilme düşüncesi ile buralarda, şuralarda, oralarda bir baylaşım içerisindeyiz... Kısacası ortak bir geleceği düşleyeceğimiz günler o kadar bu ülke gerçeklerini yakından takip edenler için hiçte uzak olmadığı ortadadır... Asıl önemli olan bir araya gelip konuşmaktan, çözüm aramaktan ve üretmekten geçiyor... Yoksa onu buna ok atarak... Ruh çağırarak... Geçmişin kahramanlıklarını öne çıkararak gelecek yakalanmıyor ve yakalanamazda... Sevgili arkadaşlar... Değerli sardunya... Geleceği birlikte kurmanın temel yapısı bu ülkede yaşayan biz bireyler için öncelikle ortak yaşamak ve bir arada olmayı yeniden denemekten geçmektedir... Ve biliyoruz ki hepimizi hepimize karşı yükümlü kılan şey kalbimiz ve vicdanımızdır... Çünkü insanın temel varlık nedenidir sormak, araştırmak, incelemek ve bilmek... Çünkü yeni sorgulamaların öreceği ve donatacağı yollarla kurulur gelecek... Burada hepimizin imzası olması gerektiği bir gerçek... Hep birlikte... El ele... Omuz omuza... Silahları, sopaları, topları, tüfekleri konuşturarak değil... Beynimizi, inancımızı ve vicdanımızı kullanarak... Ama sert bir dille, Ama yapıcı bir eleştiri ile, Ama ortak noktalar bulduğumuz dostların sıcaklığında... Tartışan, kafa yoran, düşünsel emek arcayan insan için bunlar olmazsa olmazlarıdır düşünsel kavga arenasındaki malzemelerimiz... Ben burada tüm arkadaşlarıma sevgi ve saygı duyuyorum.. Fakat sevgili sardunyanın da sevgi ve saygısından bir bayan olmasının ötesinde düşünsel anlamda hepimize örnek olduğu, fedakarlık gösterdiği, bizlerden fazla emek arcadağı ve çok şey verdiği açıktır... Eminin bundan kimsenin kuşkusu yoktur... Dostalırın gitmesi bizi sevindirmez... Aksine eksiltir ve üzer.. Hele de bu formun ablası, anası, bacısı, yürekli ve kararlı kadını olan sevgili sardunya olursa... O çok daha üzer... Bu formun diğer dostlar gibi sana her zaman ihtiyacı olduğunu unutma lütfen... En kısa sürede aramızda olmanız dileğimle... Dost sevgi ve saygılarımla...
-
islama sırayla saldırılıyor
Sevgili arkadaşım suheda... Sevgili bilimselci arkadaşımız çok güzel ifade etmiş... Kimseninin dinine ve inancına kimsenin saldırdığı yok.. Tam aksine laiklere büyük ve topyekün bir saldırı var ve bunu neden görmezden geliyorsunuz... Yıllardar hangi dinci inancı yüzünden öldürüldü, yakıldı ve faili meçhule kurban gitti söylermisiniz.. Fakat bu ülke kubilay, madımak gibi olaylarla birlikte, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Turan Dursun vb. gibi değerli yazar ve aydınları kimler katletti dersiniz... Ya son yaşanan danıştan olayı... Sinsi sinsi bir kaplumbağa gibi ilerleyen ve her geçen gün bu ülkeyi bir kanser gibi tehlikesini kendi inancında dahi olmayan demokrasi hoşgörüsü arkasına sığınarak bir bir emellerini gerçekleştiren bu gibi yobazlar karşısında birakın müslüman olduklarını bir insan olduklarından bile şüphe duyulurken.. Siz kalkın dine saldırı var deyin... Olacak şey değil... Evet bu ülkede inancını insanlar tabiki yaşayacak... Ama hiçbir dinde olmayan devleti ele geçirmeyi planlayan, Rejimi kökten değiştirmeye kalkan, dini tahrikatlarla dinini sade ve huzur içinde yaşayan insanların dinini sömüren sahtekarlarların emellerine geçit vermeyecek, Veremezde.. Siz buna dine saldırı diyorsunuz.. Biz ise; Türkiye'de din özgürlüğüne karşı çıkan kimse olmadığını ve bu özgürlük de anayasanın güvencesi altında olduğunu anlatırkan ağzımızda tüy bitti... Fakat gel gör ki, amaç bu özgürlüğü elde etmek değil, bunu kullanarak, siyaset alanını işgal etmekte olan sinsileri görmezlikten gelemez ve sessiz kalamayız.. Tekrar belirtiyorum.. Dine saldırı falan yok.. Tam aksine LAİKLERE ALABİLDİĞİNE BİR SALDIRI VAR... Bizler bu bilinçle laik, bilimden yana, aydınlanmacı, doğmadan uzak, aklın ve mantığın kabul ettiği bir inanç oluşturulmasında kararlı bir duruş sergilemekteyiz ve bun ne pahasına olursa olsun sonuna kadar sürdürmeye de kararlıyız... Çünkü bu ülkede sadece sunnierin değil, Alevilerin hiç değil, hırıstiyanların ise asla... Ne yazıkkı insan kendini görmüş ve kendine inanmış olmakta... Diğer düşünce ve dinlere ne yazıkki saygı gösterememektedir.. Çünkü değerli bilimsencinin bahsettiği gibi... Sorgu nedir bilmeye, Araştırmanın A'sından haberi yok, Bilimin B'sine bile karşı, İlerleme ve gelişmenin çok gerisinde kalmış, Gencecik Cumhuriyete bile sahip çıkmaktan aciz... Yaşadığı yüzyılı doğma ile çözmeye çalışana ve ondan medet uman, Çaresiz ve bitirilmişlerden fazlasını beklemek tabiki akıllıca olmaz.. Ama buna da dur demenin bir insan olma bilinci ve insan olma gereğini unutmamak gerekir... Dinini bilgili, insansever, devletinin yanında, ülke ve çağın bilincinde olan ve yönünü dahima ileriye ve aydınlanmaya çevirmiş, felsefesi akıl ve bilim olan inançlı insanlara kimsenin sözü olamaz... Söyletmeyizde... Artık bunu anlayın lütfen...
-
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI... (83 yıl önce 29 Ekim gününe, engelleri yıkarak nasıl adım adım gelindiğini ulusça hep anımsamalıyız) [CUMHURİYET SÜRECİ]
Bu arkadaşımızın yazısı bana şunu hatırlattı... Gecenlerde dini bütün bir gazete birinci sayfadan şöyle bir haber verdi... "Diyanetten Gazoza Sessiz Tavir..." Neymiş... Gazoz ve kolada alkol varmış ve bu nedenle diyanet gazetecilere verdiği iftar yemeğinde meyve suyu, soda ve çak ikram etmiş... Gerçekçiliki "meşkük" bu haber sonucu dinciliğin kurnazlığı hemen hazır... "Eyyy Müslümanlar!... Sakın ola ki gazoz ve kola içmeyin, dinimizin yasakladığı alkol almış olursunuz..." Eeee kolay değil... 83 yıllık karşı devrim sonucu gelinen nokta kolay değil... Onlar yukarıdaki Cumhuriyetçi ve kemalist düşünceleri buruşturup atarlar ama.. Fakat diğer taraftan nelere de imza atarlar... İstanbul Bağcılar belediyesi "kadınlar parkı yapıyor.." Erkekler parkı... Gazoz yasak, Ve dinen yasak Atatürk eykelleri kaldırılsın... Yetermi?... Yetmeeeeeeeeeez... Neden yetmez?... Çünkü dinciliğin dibi yoktur... Ilımlı diye başlarsın... Köktendincilikte yetmez... Sevgili İ. Selçuk'a teşekkürlerimizle...
-
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI... (83 yıl önce 29 Ekim gününe, engelleri yıkarak nasıl adım adım gelindiğini ulusça hep anımsamalıyız) [CUMHURİYET SÜRECİ]
83 Yılın Sonunda... Cumhuriyetin ilanının 83. yılını yaşayarak kutluyoruz... 83 yıl önce engelleri yıkarak nasıl adım adım gelindiğini ulusça hep anımsamalıyız. __İlk adım 19 Mayıs'ta atılır; 1920'de Büyük Millet Meclisi'nin açılışı büyük bir aşamadır; egemenliğin bağılsız koşulsuz halkta olduğunun bildirilmesi, gelecekteki yönetimin yapısının nasıl olacağının habercisidir, ilk adımıdır. __Başkomutanlık Savaşı'nın kazanılmasının ardından yapılan Mudanya Ateşkes Antlaşması'nı saltanatın kaldırılması izler; padişahlığa son verilmesi cumhuriyete giden yolun ikinci adımı gibidir. __Her yenilgiden sonra bir barış antlaşması önerisiyle karşımıza çıkan Batılılar, bu son ağır darbenin ardından Lozan'da bir araya gelmeyi önerdiler. Lozan, masa başında ayrı bir çarpışmaydı; Türkiye'nin kazanımı ile 24 Temmuz'da imzalanan antlaşma, Türkiye'nin özgür bir ülke olarak dünya devletleri arasındaki yerini almasını sağladı. Lozan'a katılan ülkeler, Atatürk 'ün Meclis Başkanı olduğunu belirterek Türkiye'nin bir devlet başkanı olmadığını, yönetimin yapısının da netleşmediğini sezdirirler. __Bu sırada yapılan yeni bir seçimle "İkinci Meclis" oluşturulur; bu Meclis'in oluşumu cumhuriyete giden yolda önemli bir adımdır. __Ne var ki, henüz bir başkent yoktur; ama hemen 13 Ekim'de Ankara başkent yapılır; karar, dış dünyadan karşı koyuşlarla karşılanır. __Özellikle İtalya, Fransa, İngiltere gibi ülkeler, İstanbul'un başkent olarak kalmasında yıllarca direneceklerdir; ama genç Türkiye'nin kararlı tutumu, onların da Ankara'yı kabul etmelerini sağlayacaktır. __Ankara'nın başkent olmasının ardından gelişmeler hızla ilerleyecek, 28 Ekim akşamı Çankaya'da yapılan bir toplantıda cumhuriyetin ilanı için alınan kararlar, ertesi gün 29 Ekim'de Meclis'e getirilerek uzun görüşmeler sonunda akşam saat 20.30'da cumhuriyet ilan edilecek, oybirliği ile Atatürk cumhurbaşkanı seçilecektir. __Bu sevinçli oluşumda Atatürk'ü en çok üzen, yıllarca en yakınında bulunan başta Rauf Bey olmak üzere kimi kişilerin cumhuriyete karşı oluşudur. __İlan günü Rauf Bey ve taraftarları Ankara'da yokturlar; Rauf Bey'in, Ankara'dan ayrılırken Meclis Başkanı Kazım Paşa 'ya cumhuriyetin ilanı için "Bunu önleyebilirsen yurda büyük yardımda bulunmuş olursun" dediği Söylev'de yer alır. __Dış dünyada da bir merak, bir bekleyiş vardır; bir İslam ülkesinde ilan edilen cumhuriyetin nitemi, yapısı nasıl olacaktır? __Biraz da haklıdırlar, çünkü Meclis'teki görüşmelerde anayasaya Atatürk'ün karşı olmasına rağmen "devletin dini" nin olduğunu belirten bir madde eklenmiştir. __Ama cumhuriyetin ilanından dört ay sonra alınan 3 Mart kararları, cumhuriyetin bir şeriat yönetimi olmayacağını ilan eden ilk devrim yasasını oluşturacaktır. __Hele 1926'da kabul edilen Yurttaşlar Yasası (Medeni Kanun) ile dünyasal yaşamın laik yasalarla düzenleneceğinin ortaya konması, cumhuriyetin dinsel bir yapıda olmadığının göstergesini oluşturur. __Art arda gelen devrim yasaları devletin çağdaşlaşmasını yapılandırırken 1928 yılında da anayasadan "devletin dini" düzenlemesi çıkarıldı. __1937'de de "laiklik" ilkesi anayasaya yerleştirildi. __Türkiye'den "Laik Türkiye Cumhuriyeti" diye söz edilebilmesi yasal çerçevesine oturmuştu ki, devrim karşıtları en çok bu ifadeden tedirgin olup hop oturup hop kalkmaya başladılar. __Saldırılarının hedefi cumhuriyetin nitemini ortaya koyan bu devrim yasalarıydı, bunların altları oyulmaya, kemirilmeye başlandı. __Günümüz AKP yönetiminde ise bu saldırı adeta iktidarın görevleri arasında yer aldı; cumhuriyetin laik içeriğini boşaltıp, dinsel temelli bir yapıya bürünmesi işlemi açıkça ortaya konup yürütülüyor. 83. yılın sonunda gelinen nokta bu olsa da 1923 devrimcileri Kemalistler savaşımı bırakmayıp sürdürmelidirler, kimi anayasa kurumları gibi... ___________________ Kaynak: C. 27.10.2006 / MERİÇ VELİDEDEOĞLU
-
Çocuk Po*nosuna Hayır Diyenler (yerli)
Bende çocuk pornosuna karşı herkesi duyarlı olmaya davet ediyor ve bu kampanyaya destiğimi belirtiyorum... Bunu öncülük edenleride yürekten kutluyorum..
-
Nobel Orhan Pamuk'un... Bravo Pamuk... (Nobel Orhan Pamuk'un. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü Türk yazar Orhan Pamuk'a verildi. İsveç Akademisi, kültürler.)
Yaşayan, hem de iyi yaşayan, En büyük şairimiz Can Yücel' den güncel konuyo ışık tutacan bir şiiri... (Rahmetle anıyoruz kendisini...) Güncel bir konu... Sepetinde üç dirhem pamuğu olmayan takımı Fena halde tebelleş oldu Orhan Pamuk'a... Yok efendim, bu Nişantaşı çayırı ****** -Romancılık ne gezer serde!- Reklam yazarıymış düpedüz Veya son model helikopteriyle kapı kapı dolaşan Post-modern bir seyyar satıcı... Ben ki pre-modern bir şairim, diyorum ki size: Bakmayın Orhan'ın hep geçmişe mazilerden dem vurduğuna Harem dairelerinde oryantâl göbekler attığına! O mu sanki edebiyatımızda tek yağmur kaçağı Üslûbu bihoş mesleği nakkaş muşambası makintoş! Bakmayın sokaklarda bir müze bekçisi gibi dolaştığına! O tam Günün Adamı Antika olan biziz asıl Gırtlağına kadar beyaz eşyaya kara paraya batmış Bu tüketim toplumunun has çocuğu o! Bir kalemde yeni bir kalem sürdü piyasa ekonomisine Kitapsızlar mahallesinde salyangoz bellenen, o yasaklı O tu kaka KİTAP kapış kapış gidiyor sapamarketlerde Orhan eskiden yok olan bir şeyi yok satıyor Biz ne kızıllar gördük kızılı yok pahasına satan... Varsın o da Kırmızı'yı okutsun ateş pahasına! Can Yücel/31.12.1998/Datça ______________________________________________________ http://www.radikal.com.tr/1999/01/01/arka/can.html
-
Nobel Orhan Pamuk'un... Bravo Pamuk... (Nobel Orhan Pamuk'un. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü Türk yazar Orhan Pamuk'a verildi. İsveç Akademisi, kültürler.)
Orhan Pamuk'un da pekala yanlışlıklarını ve affedilemeyecek düşüncelerini biliyoruz... Fakat bu ülkede Orhan Pamuk'tan önce Sivasları, Kubilayları yaratanlar, ülkeyi ortaçağ karanlığına götürmek istiyen şeriatçi yobazlar, bölücüler bircinci derecede öncelikli tehlikelerdir... Siz kalkın ülkeyi dini devlete doğru götürmeye çalışan şeriatçi güçleri görmezlikten gelin... Ve bu ülkeyi dini sömürü altında cemaatleri, tahrikatları bir fabrika gibi kullanan adnan hocaları, fethullah denen o ABD emrindeki adamlara dahi tek kelime etmeyin.. Sonra kalkın bize ve başarıları karalamaya, çamurlamaya kalkın.. Sevgili keskinkalem... Öncelikle sunu bilmeni isteriz... Bizler ülke menfaatleri adına sonuna kadar bu tür karanlıklarla ve sömürünen her türlüsüyle, takiyenin her çeşidiyle, emperyalist saldırılar kaşsında her şeyimizle sonuna kadar mücadelemizi sürdüreceğiz... Diğer taraftan madem siz bizi öğrenmiş oldunuz... Bizde sizi çok yakından ve çok iyi tanıyoruz buna emin olun... Hayrıaca düşüncelerimize katılmışsınız, katılmamışsınız bunlar bize bir artı katmaz/katamaz... Yinede düşüncelerinize saygı duyuyor ve yolunuzda başarılar diliyorum... Sevgiyle kalın... Unutmadan yüze tükerenin ne menen bir kişilik olduğunu da bilmiyor değiliz ve onlarla da hiçbir işimiz olmaz... Çünkü o salya öncelikle onun özünden geldiğini çok iyi biliriz...
-
Nobel Orhan Pamuk'un... Bravo Pamuk... (Nobel Orhan Pamuk'un. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü Türk yazar Orhan Pamuk'a verildi. İsveç Akademisi, kültürler.)
Sevgili arkadaşlar ve keskin kalem... Bana göre Orhan Pamuk bu ödülü niçin aldı yaygaralarının tümü abesle iştigaldir, zira bu gereksiz sorunun basit bir cevabı var: Açıkçası başkaları bu ödülü nasıl aldıysa o da öyle aldı. Ödülün alanı edebiyattır, Orhan Pamuk da edebiyatçıdır. Kırk yılda bir söylediği birkaç siyasi/toplumsal lâfın dışında bir sürü roman ve yazı yazmıştır. Bu romanlar dünyanın neredeyse kırk diline çevrilmiştir. Hayrıca bakın Orhan Pamuk bu romanlarında futbol maçı anlatmıyor: Kendisini ve toplumunu anlatıyor. İnsanın şöhreti arttıkça, her lâfında keramet bulanların sayısı da artar, onun için bazan hiç anlamadığı konularda da lâf etmenin cazibesine karşı koyamaz. Bakın burası Türkiye Cumhuriyeti ve öyle veya böyle demokrasisi olan bir ülkede yaşıyoruz... Artık padişah yok. Cumhuriyeti ilân edeli seksen seneyi geçti. Artık hür bir toplumuz; başarı için, nimetlerden yararlanmak için, adam olmak için, padişahın lûtfuna ihtiyacımız yok! Tek yapılacak iş bireysel olarak ne iistediğimizi bilip, o amaca doğru çalışmaktır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Orhan Pamuk, Atatürk'ün kurduğu bu cumhuriyette, hür olarak çalışıp, hedefin varmıştır. Yapabileceğimiz tek şey, hepimiz adına dünyada alnımızı ak çıkaran bu yaptığı için onu tebrik etmek, vatandaşımız olarak can-ı gönülden kucaklamaktır. ...... Hayrıca sevgili keskinkalem... Benim başından beri anlatmaya çalıştığımı anlayamamanı çık iyi anlayabiliyorum.. Sizin sorununuz edebiyat falan değil.. Dünya çabında böyle bir başarıya imza atılması ile de değil... Buna katılmayabilirsiniz ve sizi anlarım.. Ama bu forumda yazmaya başladığımdan beri insanların her türlü giyim özgürlüğüne sahiptir ve buna hakları vardır dememe rağmen ve ancak laik devletin kurumlarında ve eğitim alanında bu olmamalı diye düşünce beyan etmeme rağmen siz burada bunu bölücükle, ödülle falan bütünleştirip ele alırsanız işte o zaman sizi anlayamam... Çünük üçüde farli şeyler.. Tabiki bu da hayrıca tartışılır... Bu konuda sizi sabırla ve büyük bir mutlulukla dinlerim... Fakat hiçbir zaman müslüman olan biri karşısındakini "Peh peh peh. Sayın dipnot hiç inandırıcı değilsiniz." şeklinde bir tabirle alaycı yaklaşırsanız kimse sizi kaale almaz ve aynı yanıtla karşılaşabilirsiniz... Eminim aynı duyguları taşıyor olmanın ötesinde bu sizin için de hiç hoş olmaz... Sevgi ve saygılarımla... İLAVE... Nobel Edebiyat ödülü ile ilgili olarak Meksika basını sayfalar ayırdı. Boy boy resimleri basıldı. Ülkem yazarının hakkında Türk basınından yıllarca öğrenemediğim detayları şu bir haftada çıkan sayfalarca yazıyla öğrendim. Inanılmaz gurur verici! Yurt dışında yaşayanların çok iyi bildiği ve ıkına sıkına açıklamaya çalıştıkları Kürt sorunu, Ermeni sorunu, güzel Istanbul, başkent Ankara, Türkiye’de islamiyet, Gece Yarısı Expresi’nin yanında bir gül gibi açıp elimizi yüzümüzü aydınlattı Orhan Pamuk. Zeynep Bel / http://www.acikgazete.com/?action=journalist&aid=2230 ______________________________________________ C. Şengör'e sevgi ve saygılarımızla...
-
Nobel Orhan Pamuk'un... Bravo Pamuk... (Nobel Orhan Pamuk'un. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü Türk yazar Orhan Pamuk'a verildi. İsveç Akademisi, kültürler.)
Sevgili politika öncelikle düşüncelerinize ve hissettiklerinize sonuna kadar katıldığımı belirtmek istiyorum.. Bende en az sizin kadar ülkemi seven ve onun için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olan biriyim... Konuya bakışımız konusundaki farklılığını da demokrasinin ve demokratlığın ince nüansı olarak değerlendiriyor ve saygı duyuyorum... Takdir konusu ile ilgili düşüncelerinize teşekkür ediyor ve başından beri aynı düşünceleri nazichane bende sizlere sunduğumu belirterek sevgilerimi sunuyorum.. Her ne görüş olursa olsun sonunda incitici, itici ve kırıcı olmayan herşey saygıy hakeder... Sevgili marcus. İnanın sizleri cok iyi anlayabiliyor ve zaman zaman AB ve Emperyal saldırılar karşısından bu uslüp ve düşünceyle aynı yüreği paylaştığımı ve paylaşacağımı unutmamanızı rica ediyorum.. Çünkü bu ülke bizinm.. Başka bir ülkemiz yok... Son olarak tekrar belirtmekte fayda görüyorum... Ne yazıkki bugünkü süreç Orhan Pamuk'tan yana olanlar ve olmayanlar kamplaşmasına dönüştü... Bana göre ne bu ödülün yazarımıza sadece 'Türkiye aleyhinde konuştuğu için' verildiğini söylemek doğrudur, Ne de böyle bir başarının... Bu özel durum karşısında biraz daha dikkatlı olmanın ülkemiz açısından hepimize büyük yarar sağlayacağı düşüncesindeyim... Dost sevgilerimle...
-
Nobel Orhan Pamuk'un... Bravo Pamuk... (Nobel Orhan Pamuk'un. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü Türk yazar Orhan Pamuk'a verildi. İsveç Akademisi, kültürler.)
Sevgili keskinkalem... Son birkaçgündür Türk basınında ve yazınında belirgin bir tartışmanın olduğu kesin... Ve bizler de sade vatandaşlar olarak öyle veya böyle düşüncemizi belirtmeye çalışıyoruz.. Tabiki Orhan Pamuk bana göre büyük bir ödül almıştır ve bunu kültürel anlamda önemli yeri olan Edebiyat dalında alması beni sevindiren tarafı... Tabiki Ermeni ve Kürtler ile ilgili söyledikleri Orhan Pamuk'u bağlar... Ama başından beri üzerinde durduğum konu tamamıyla eleştirinin acımasız boyutu ki şahsen ne kadar da dolu olsam kendimi bu kargaşadan yeri geldiğince uzak tutmaya çalıştım... Çünkü zaman içerisnde doğrunun mutlaka bizler tarafından anlaşılacağına ve yaşamımızda yer bulunacağına olan inancımdır... O nedenle ortaya atılıp birden bira asalım, keselim, kovalım, dövelim mantığı ile ortaya çıkanları nasıl ki doğru bulmadıysam Ödül dışında Orhan Pamuğa sonuna kadar sahip çıkanları da bir şekliyle açıkça eleştirmeye çalıştım... Düşüncem o ki; DÜŞÜNSEL ANLAMDA VAR OLABİLMEK İÇİN YA ORADASINIDIR YA BURADA, BUNUN ORTASI YOKTUR... sözünden yola çıkarak bugüne kadar bu furumda belirli bir duruş sergiledik.... Ama maalesef toplum hazırlıklı olmadığımız bu konu (Nobel ödülü) karşısında saduyu kaybetmemenin doğru ve yerinde olabiliceği düşüncesine inancım tamdır... Yani öyle birden bire tek taraf teşkil etmenin şimdilik doğru bir tarafı olabileceğini uygun bulmuyorum. Diğer taraftan bahsettiğiniz ve yıllardır tartışılmakta olan; başörtülü kızlar ve okula gidebilme olgusuna ise sonuna kadar karşıyım ve Okullarımızın, Üniversitelerimizin yüklendiği misyonua karşı başörtüsü, cübbe, çarşaf vb... şekliyle gitmek ise tamamıyle terstir ve bu yasakların da sonuna kadar savundumuğumu özellikle belirtmek isterim... Sorduğunuz soruya karşılık daha ayrıntılı bilgi için yukarıdaki yazıma bir göz atmanızı rica ediyorum... Sevgiyle kalın...
-
Nobel Orhan Pamuk'un... Bravo Pamuk... (Nobel Orhan Pamuk'un. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü Türk yazar Orhan Pamuk'a verildi. İsveç Akademisi, kültürler.)
Maalesef birkaç gündür tanık olduğum tepkilerde bir kez daha görüyorum ki bizlerz, Birçok konuda olduğu gibi edebiyatımıza ve edebiyatçılarımıza ilişkin olarak da ortak bir noktada buluşamıyoruz. Düşünüyorum; eminim burda edebiyat ile yakından iligili olanalar ve günceli takip edebilenler bilirler ki 3 Haziran 1963 tarihinde aramızdan ayrılan sevgili Nâzım Hikmet bir süre daha yaşasaydı büyük olasılıkla Nobel Edebiyat Ödülü'nü alanlar arasına katılacaktı. Ama ne yazıkki; Eğer bir itiraz olacaksa yalnızca bizden, bizlerde, içimizden gelirdi/gelebilirdi... Ve öylede oluyor ve olmakta... Kendi dilini konuşan insanların yaşadığı Türkiye'den yükselirdi bu protesto sesleri... İsveç Akademisi, bir "vatan haini" ni ödüllendiriyor diye topa tutulur, birtakım insanlar sokaklara dökülür, büyük ozanı savunanlara "Komünistler Moskova'ya" diye haykırılırdı. Ve değişmez bu yazgı hala gün ve gün varlığını sürdürmekte... Tarih çok yakın; Usta yazar Yaşar Kemal ustamız da uzun yıllardır Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösteriliyor... Bu ödül onun da hakkı ki en çok bana göre ona hakkı olan biri olarak görüyorum kendisini, Ama bugüne dek verilmedi... Ne tahlisiz bir gelişmeki bu büyük romancımızı da 1995 yılında devlet güvenlik mahkemesinde yargılayıp 20 ay hapse mahkûm ettik, "bölücülük" ten! İrlandalı Seamus Heaney' in yerine o yıl Yaşar Kemal'e verilseydi Nobel Edebiyat Ödülü, Allah bilir neler yaşanırdı ülkemizde.... İlle de aykırı bir şeyler söyletene kadar üzerine gider, Ne yapıp edip yeni bir "suç" işlemesini sağlar, Cezasının üzerine bir de ertelenen 20 aylık hapis cezası eklenene kadar uğraşırdık. Son olarak; Uluslararası saygınlığı olan edebiyat, sanat ödülleri söz konusu olduğunda neden hep müseccel "komünistler", "bölücüler", "aykırılar" gibi kişiler çıkıyor öne, Hiç düşünüyor muyuz? Bugün ülkede olup bitenlere ve gerçeği görenlerden olan hangi iyi yazar, şair ya da sanatçı "muhalif" değildir ki?... Biraz edebiyat tarihini bilenler... Söylermisiniz... Muhalif olunmadan yazar, şair, sanatçı olunabilirimi sizce?... Hepimiz bu vatanın evladıyız ve şair kadar, ozan kadar, yazar kadar ve sanatçı inanılmaz şekilde bağlı olduk ülkemize... Orhan Pamuk'ta, Yaşar Kemal'de, Nazım Hikmet'te vb... Ama ne yazıkki; Türkiye, bizim güzel yurdumuz ilginç bir ülkedir! Başka ülkelerde yazarlar, sanatçılar ait oldukları ekollerle, savundukları yazınsal ve sanatsal akımlarla anılırken Türkiye'de siyasal/ideolojik görüşleriyle anılıyorlar. Böyle olunca da en iyi, en usta yazarlarımızdan, şairlerimizden, sanatçılarımızdan "komünist", "vatan haini", "bölücü", "satılmış" ya da "mürteci" damgasını yerken onları biraz olsun destek olanları da neyin ne olduğunu dahi anlamadan aynı katagorilere koymak bence çok büyük bir aksızlık... Sevgi ve saygılarımla...
-
Nobel Orhan Pamuk'un... Bravo Pamuk... (Nobel Orhan Pamuk'un. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü Türk yazar Orhan Pamuk'a verildi. İsveç Akademisi, kültürler.)
Orhan Pamuk şudur, budur. Peki bunca olan bitenin hiç mi olumlu yanı yok? Bize göre elbette var. Orhan Pamuk’un yazarlık yeteneği tartışılmaz, gerek dili kullanma becerisi, gerek entelektüel düzeyi, gerekse romancı yeteneğiyle hak ettiği bir üne sahip. Kitapları 40’a yakın dilde okunuyor. Hiç değilse, Papa’yı vuran Türk’ten sonra Türkiye adı bir romancıyla birlikte anılıyor. Nobel Ödülü’nün ardından kitapları kapış kapış gitmeye başlamış, ödülün açıklanmasından 24 saat sonra ‘amazon.com’ sitesinin en çok satan 100 kitap listesinde ‘Kar’ 12’nci, ‘Benim Adım Kırmızı’ 21’inci, ‘İstanbul’ 25’inci sıraya yerleşmiş. Bundan sonra kitapları daha fazla dile çevrilecek, daha çok satılacak. Nobel kazanmış bir yazar olarak daha çok söyleşilere katılacak, söylediklerine, yazdıklarına, politik duruşuna tutulan projektörler daha parlak olacak. Kendi cephesinde esnaflık ağır bassa da, Orhan Pamuk Türkiye’ye batılıların gözüyle baksa da eserlerinin 40 dilde birden okunması her şeye karşın Türkiye ve Türkçe için kazanımdır. Türkiye’dekine benzer tartışmalar oralarda da oluyor, oralarda da farklı fotoğraflar çekiliyordur mutlaka. Elbette oralarda da ırkçı barbarlar vardır ve Türkiye’deki barbarlardan farklı değillerdir. Ve elbette oralarda da bu vesileyle sorunu, yöneten-yönetilen, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen uzayında emek koordinatında kavrayanlar da vardır. Beğenmeyenlerin ve sevinmeyenlerin (linç etmeden) “beğenmeme hakkı”na, umursamayanların “umursamama hakkı”na saygı duyulmalı. Hiçbir romanını okumadan linç etmeye kalkanlar da bilmeli ki, burası Türkiye’dir. Barbarlığın lüzumu yoktur. Bu toprakların kültüründe “Biliyorsan söyle ilham alsınlar, bilmiyorsan sus, adam sansınlar” diye bir söz de vardır. _____________________________________________________ Sevgili R. Yıldırım'a teşekkürler...
-
Nobel Orhan Pamuk'un... Bravo Pamuk... (Nobel Orhan Pamuk'un. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü Türk yazar Orhan Pamuk'a verildi. İsveç Akademisi, kültürler.)
Komünistinden İslamcısına tüm bu yazarlar, şairler, sanatçılar Türkiye'nin kendi değerleridir, bizimdir. Ne görüşte olursak olalım sözcüğün tam yeridir burası, Onlar evrensellik düzeyine erişmiş ulusal değerlerimizdir. Bunun farkına varamamak, bu değerlerin başarılarının bizim başarımız olduğunu kavrayamamak bir eksikliktir. Ama bu farkına varamayışın, bu kavrayamayışın, kısacası bu eksikliğin suçlusu kimdir? Adını koyalım: Ortak paydamız bir edebiyat olayında dahi üzerinde konsensüs/uzlaşma sağlanamayacak kadar dumura uğramışsa, bunun nedeni çok uzun yıllardır değiştiremediğimiz yasaklar düzenidir, başlıca işlevi toplumumuzun derinlerinde hep var olan faşist, ırkçı, yasakçı, dayatmacı, baskıcı duyguları, kıpırtıları örtbas etmek olan özürlü demokrasimizdir. _______________________________________________ Sevgili D. Kavukçoğoluna teşekkürlerimizle...
-
PAPA TÜRKİYE'YE GELİYOR VE 4 GÜN KALACAK... (Papa, "İslam'da Tanrı ile akıl arasında ayrılmaz bir bağ yok. Cihad, akla ve Tanrı'ya karşı" demişti...)
Papa 28 Kasım'da Türkiye'ye geliyor A.A. Papa 16. Benedikt'in 28 Kasım-1 Aralık tarihleri arasında Türkiye'yi ziyaret edeceği açıklandı. Vatikan, Papa 16'ncı Benedikt'in Türkiye ziyaretinin daha önce planlandığı şekilde yapılacağını ve ertelenmeyeceğini açıkladı. Vatikan'dan yapılan açıklamaya göre, Papa 4 günlük ziyareti sırasında Ankara, İstanbul, Efes ve İzmir'e gidecek. Papa 16’ıncı Benedikt, 12 Eylül'de Almanya'da yaptığı konuşmada, dini yaymak için şiddetin kullanılmaması gerektiğine değinirken, İslam konusundaki sürpriz çıkışlarıyla dikkat çekmişti. Papa, 14'üncü yüzyılda Bizans İmparatoru İkinci Manuel'in, "Muhammed, vadettiği inancı kılıçla yayma emrinden başka hangi yeniliği getirmiştir, gösterin bana?" sözlerinden alıntı yapmış ve İmparatorun bu sözleriyle 'inancı şiddet yoluyla yaymanın aykırılığını dile getirmeye çalıştığını' söylemişti. Papa, "İslam'da Tanrı ile akıl arasında ayrılmaz bir bağ yok. Cihad, akla ve Tanrı'ya karşı" demişti. Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/5266894.a...=3428&oid=5
-
Ahmet Ünlü, iddiaları yalanladı: Kadınların olduğu denize girmedim
Teşekkürler sevgili markus.. Konuyu çok iyi özetlemişsin... Yüreğine ve kalemina sağlık..
-
Nobel Orhan Pamuk'un... Bravo Pamuk... (Nobel Orhan Pamuk'un. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü Türk yazar Orhan Pamuk'a verildi. İsveç Akademisi, kültürler.)
Sevgili politika beni yanlış anladığınızı düşünüyorum... Yazımda sadece bir yazarımızın bu ödülü alabilmenin öneminden bahsetmiş bulunmaktayım... Ve bu konu daha çok tartışılacak... Herkes kendine göre birşeyler söyleyecek... Tabiki tartışma, konuşma bir toplum için çok önemli şeyler. En kötüsü yıllardır bu toplum tartışmaktan ve konuşmaktan uzak kaldı ve bugünlere gelindi.. Bu da olayın başka boyutu tabiki... Yani toplum bugün artık birçok kavramı, oluşumu, politik kararları, kirli yüzleri, oyunları çok daha belirgin görmeye başladı ve sesini yükletmeye başladı... Önemli olan herbir durumu her boyutu ile ele alıp değerlendirmek... Tekrar belirtiyorum... Orhan Pamuk için de Nobel ödülünü almak elbette çok önemlidir. Nobel ödülü, verildiği her dalda giderek artan bir önem kazanmıştır. Nobel Edebiyat Ödülü, bir yazara sadece yapıtları için değil, baskılara karşı çıkan tavrı, baskı altında olduğu halde buna karşı çıkma cesareti için de verilmektedir. Orhan Pamuk da dış kamuoyunda bu özellikleriyle dikkat çekmiş olmalıdır. Ama maalesef Ödül siyasi anmlamda verldiğini ve tamda Fransanın soykırım ile ilgili meclisinde oylama yapıldığı dönemde verilmesi tabiki düşündürücü.. Tabiki bende bu ödülün Türk edebiyatına değil, Orhan Pamuk kimliğine verildiği kanısındayım. Elbette ki bir yazarın "istediği yerde durma" hakkı vardır. Son olarak benim ödüllerim Turgut Özakman'a, Fazıl Hüsnü Dağlarca' ya, Yaşar Kemal' e, Aziz Nesin' e, Server Tanilli' ye, Ataol Behramoğlu' na verilmiştir... Bir söz vardır ve bana göre doğru bir özdeyiştir: "Sen kendini küçük görmeden kimse seni küçük göremez." Sevgilerimle...