Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. 'Kim cennetlik' tartışmaları Hürriyet Gazetesinde bir haber; 'İslamcı kesimde, gayrimüslimlerin cennete girip giremeyeceği tartışması sürerken, en çarpıcı yorumu…' şeklinde devam ediyor. 5 mart günü Hürriyette yayınlanan bir habere göre Prof. Süleyman Ateş,özetle şunları söylüyordu: “Kimin cennete gideceği, kimin cehenneme gideceğini belirleme hakkını Allah'ın hiç kimseye vermediğini hatırlattıktan sonra, "Bizim Allah'ın rahmetini daraltmaya; son din mensuplarından başka kimsenin cennete girmeyeceğini iddiá etmeğe hakkımız var mı? Kur'an, peygamberler ve İláhi dinler arasında bir ayırım yapmıyor ki? Son din ne ise, ilk din de odur" diyordu. Prof. Ateş, Kuran'da yer alan muhtelif ayetlerle de görüşlerini destekliyordu. Aslında, ayetleri kendine göre yorumlamaya çalışıyordu demek daha yerinde olur. Hemen belirteyim ki; ben bu hususlarda alim değilim. Profesör, Hiç değilim. Ancak, inandığı dini, kendisine yetecek kadar öğrenmeye çalışmış biri olarak, bu gibi suni tartışma gayretleri ve hele bunun gazete sayfalarına kadar taşınması beni de her Müslüman gibi derin derin düşündürmektedir. Bu tartışmaları veya bu gibi konuların gündemde tutulmaya gayret edilmesini, Süper güçlerin “yeni dünya düzeni” ya da “ılımlı İslam” projeleri çerçevesinde görmek gerekir. Yoksa, Müslüman halk ve de Müslüman ilim adamları arasında, asırlardır bu hususta görüş birliği olmasını nasıl izah edeceğiz? Ne oldu da, son birkaç yıldır bu hususlar (güya) tartışılır olmaktadır? Bunları kimin ortaya attığı ve neye dayanarak neler söylemeye çalışıldığı çok önemlidir. Çünkü, Müslüman halkın ve gerçek İslam alimlerinin böyle bir gündemi yoktur ve hiç olmamıştır. Kimlerin cennete gireceği konusu ise, çok küçük bir araştırma ile öğrenilebilir. Hem de, Kur’andan ayetler ve birkaç hadis ile öğrenmek zor değildir. Dinin kaynağı vahiy (peygambere verilenler) dir. Bunu da (Kur’anı) en iyi açıklayan da Peygamberdir. Buna rağmen birilerinin ortaya çıkıp Kur’anı kendi anlayışı veya aklıyla açıklamaya çalışmasını bütün İslam alimleri reddetmişlerdir. Herkes dilediğini söyleyebilir fakat, şahsi görüşlerini dinin emri gibi göstermeye kimsenin hakkı yoktur. Kimlerin cennete gireceği ile ilgili ( kısa bir araştırmada ulaşabildiğim) birkaç ayet ve hadis örneği; (İhlas ile Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulühü diyen Cennete girer.) [Hadis kitaplarından; Taberani, Deylemi] Sadece La ilahe illallah demek yetmez. Peygamber efendimize de iman etmek, son Peygamber olduğuna şehadet getirmek şarttır. Yani Muhammedün Resulullah demek de gerekir. Ayet ve hadislerin de İslam alimleri tarafından yapılmış açıklaması vardır. Bunları, okunduğu gibi ya da aklımıza göre anlamak doğru değildir. Mesela; meşhur İslam alimlerinden İmam-ı Rabbani hazretleri, (Şartsız bildirilen bir hüküm şartlı olarak anlaşılır) buyuruyor. Mesela koyun eti yemek caizdir. Bu hüküm şartsız bildirilmiştir. Ancak, koyun eti caiz diye, canlı bir koyunun bir budunu kesip yiyemeyiz Görüldüğü gibi Allah’a imanın içinde Resulüne de iman vardır. Resulullahın son Peygamber olduğuna inanmak demek, Onun bildirdiklerinin tamamını beğenerek kabul etmek demektir. Âyet-i kerimelerde mealen buyruldu ki: (Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7] (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80] (Allah’ın yolu ile Peygamberlerin yolunu farklı göstermek isteyenler kâfirdir.) [Nisa 150/1] (De ki, Allah’a ve Peygambere uyun! Eğer [uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Allah da kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32] “Kimin cennete, kimin de cehenneme gideceğini Allah bilir” sözü Müslümanlar için geçerlidir. Kafirlerin sadece cehenneme gideceği ise açıkça bildirilmiştir. İşte, Kur’andan bazı ayetler; (Allah indinde hak din ancak İslam’dır.) [Al-i İmran 19] (Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3] (İslam’dan başka din arayan, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85] (Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler için de çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13] (Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.) [Muhammed 33] Süleyman Ateş’in iddiası; "Bizim Allah'ın rahmetini daraltmaya; son din mensuplarından başka kimsenin cennete girmeyeceğini iddiá etmeğe hakkımız var mı?” İşte Kur’andan Ayetler; (De ki, Allah’a ve Peygambere uyun! Eğer [uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Allah da kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32] (Allah’ın yolu ile Peygamberlerin yolunu farklı göstermek isteyenler kâfirdir.) [Nisa 150/1] Süleyman Ateş; ‘ Kur'an, peygamberler ve İláhi dinler arasında bir ayırım yapmıyor ki? Son din ne ise, ilk din de odur" diyordu. İşte Kur’andan Ayetler; (Allah indinde hak din ancak İslam’dır.) [Al-i İmran 19] (Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3] (İslam’dan başka din arayan, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Al-i İmran 85] Müslümanlar, geçmiş bütün peygamberlere ve onlara indirilen kitaplara inanırlar. Müslümanlar, son peygamber geldikten ve Kur’an indirildikten sonra geçmiş dinlerin hükümlerinin kaldırıldığına inanırlar. Müslümanlar, İman etmenin, İslam dinine yani, Allah’a ve onun son peygamberine ve de onun bütün getirdiklerine ve bildirdiklerine inanmak olduğunu bilirler. Ve, bu inançlarını, inandıkları İslam dininden alırlar. Bunları Süleyman Ateş te biliyordur. Ama, ne fayda…[ /b] Kaynak: http://www.acikgazete.com/?newsid=14612&category=149
  2. Cumhuriyet'e herşeyi ile sahibiz güzel dostlar... Ve olacağız da... Kimsenin şuphesi olmasın... Sevgiyle ve umutla... Bu topic ile ilgili verdiğimiz mücadele umut dolu; TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ...
  3. Bu şiirden neler çıkartılabileceğini şöyle bir göz atalım.... (saygım var yanlış anlaşılmasın ama merak işte...) Birinci mısra tamamıyle demokrasi arkasına sığınıp ülkeyi tam bir ortaçağkaranlığına özlem duyan alışagelmiş bir düşüncesinden başka birşey değil... İkinci mısra ise tam bir Atatürk düşmanlığı... Anıt kabir denen o Ülkenin kalbinin attığı yerden bahsediyor... İsteği tamamıyle arapların tahrihsel ruhani liderlerinden başka birşey değil.. Üçüncü mısra ise; 1940 yılları sizlere Atatürk'ün revaçta olduğu ve devrimlerinin nispeten sürdüğü bir dönemden bahsediyor ve bizleri orada kalmakla suçluyor. Oysa bilmiyor ki kendisinin binlerce yıl öncesinden yazılmış ve neye hizmet ettiği bile hala belirli ülkelerin içine düştüğü kaostan belli olan bir düşünceye hizmet ettiğini ve bocalayıp sahte cennetler hayal ettiğini... Son mısrada ise bugüne kadar açıklamaya cesaret edemediği rengini ortaya koymuş... Tam bir bugünkü devlete olan takıntıların zirvede olduğu ve birtürlü demokrasiyi bu halka yakıştıramadığını görürsünüz... Çünkü şerihat ona göre olması gereken tek olgu... Bilmiyor ki günümüzde şerihatın toplumlarda yarattığı taribatın hitler döneminden bile fazla ve inanılmaz kanlı olduğunu... Bizede bunu fındık kurgusuyle yedireceğini sanıyor... Umutla, sevgiyle ve uyanık kalma ümidi ile...
  4. Bravo Doğu Perinçek! İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, İsviçre’de Ermeni soykırımı yoktur dediği için yargılandığı mahkeme salonunda; muhteşem bir savunmayla, Kendisini yargılayanlara, daha doğrusu perde arkasında ki asıl muhataplarına gereken yanıtı verdi: “SİZ BENİ Mİ, YOKSA TALÂT PAŞAYIMI YARGILIYOR SUNUZ?” Bundan güzel ve tokat gibi bir yanıt olabilir mi? Bravo Sayın Doğu Perinçek!... Onlar Talât Paşa’yı haksız yere yargılamak cüretini gösterseler de, tarihte ki yerini Türk milletinin yüreğinden silemezler. Her şeye karşın, bütün kalbiyle vatanı ve milleti için emperyalistlere karşı mücadele vermiş dürüstlüğü ile eşi az bulunur bir devlet adamıdır. Talât Paşa konusu gündeme gelince, bundan bir süre önce internette yayınlanan “Talât Paşa’dan Cumhurbaşkanı Sezer’e” başlıklı yazımızda belirttiklerimizin bir bölümünü, gündemden ötürü yeniden sizlerle paylaşmak istedik: Buyurun birlikte okuyalım: Devlet adamı olmak, tarihte her ülkede birçok insana nasip olmuştur. Ancak şerefiyle, namusuyla, gerçek manada devlet adamlığının gururunu ve onurunu taşıyanların sayısı, ne yazık ki her ülkede çok az olmuştur. Talat Paşa, Türk milletinin tarihinde, adı her zaman minnet ve şükranla anılan “dürüstlük abidesi bir devlet adamıdır”. Tıpkı görev süresi bittiğinde adını her zaman millet olarak, sevgiyle ve saygıyla anacağımız bugünkü Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer gibi… Talat Paşa’dan; günümüz siyasetçileri ile ülkeyi yönetenlerine ve gelecekte yöneteceklere, gerçek devlet adamlığı adına örnek ve ibret alınacak, işte muhteşem bir mal beyanı… Talat Paşa’nın, yıllarca sadrazamlık makamında olmasına karşın, asla parası olmamıştır. Memleketten ayrılmak zorunda kaldığı gün, Sadrazam Müşir İzzet Paşa’ya yazmış olduğu mektup, şahsı adına tarihe mal olmuş bir “onur belgesi”dir… Böyle bir mektup, ancak namuslu ve şerefli kalmayı yaşamının her döneminde ve her zaman erdem saymış bir devlet adamının kaleminden çıkabilirdi… Günümüzde her devlet dairesinin duvarında asılı durması gerekecek denli önem taşıyan mektubu, yüreği gerçek vatan sevgisi ile dolu, yaşamında her mevki ve makamda dürüst olmayı ve kalmayı ilke edinmiş herkes adına, aşağıda aynen aktarıyoruz. Lütfen sonuna kadar okuyun. “Memleketin bir müddet ecnebi nüfuz ve tesiri altında kalacağını anladım Buna rağmen memlekette kalmak ve millet muvacehesinde muhakeme olmak fikrinde idim. Bütün dostlarım bunu atiye talik etmek (geleceğe ertelemek) için ısrar ettiler. Zatı fahimaneleriyle iştişar edemedik (büyük varlığınızla… görüşemedim). Müşkil mevkide kalacağınızı çok düşündükten sonra bundan sarfınazar ettim. (vazgeçtim) Bütün Hayatı siyasiyemde memlekete namuskarane hizmet etmekti. Bütün servetim, zatı şahanenin hediye ettiği otomobilin bedeli ile, her ay artırmış bulunduğum yirmişer liradan iki bin altı yüz liralık istikrazı dahili ( iç borçlanması) bedelinden ve bir de dört arkadaşımla birlikte isticar ettiğimiz (kiraladığımız) çiftliğin icarının devrinden hasıl olan paradan ibarettir. Bundan başka hiçbir nesneye malik değilim. Millete karşı hesap vermek ve muhakeme olarak tayin edilecek cezayı kemali cesaretle çekmek isterim. İşte zatı fahimanelerine söz veriyorum. Memleketin ecnebi nüfuz ve tesirinden azade kaldığı (kurtulduğu) ilk gün telgrafınıza itaat edeceğim.” ( Talat Paşayı nasıl vurdular – Cemal Kutay – İklim yayınları syf:65) Devam ediyoruz. Yakın bir arkadaşı diyor ki: “Sadrazam olduğu zaman da Selanik’teki Talat kalmıştı. Hatta alışırız, belki sonra çıkmak güç olur, diye Sadaret konağına bile taşınmamıştı. Kendi evinde kalmıştı. Belki bir gün paramız da bulunmayacağı günler olur diye de ARABAYA BİNMEZ TRAMVAYA BİNERDİ.” (Talat Paşa’yı nasıl vurdular – syf: 104) Sevgili okurlar bir de bugünlerle kıyaslayın. “Nazır olduğu vakit, seyahat için aldığı paradan artanı vezneye iade ederdi. Halbuki kanun mucibince, alması icap eden paralar iade edilmezdi (onun hakkıydı). Bunu hatırlatan veznedara; ‘ben hakkım olmayan parayı almam’ derdi. (Talat Paşa’yı nasıl vurdular –syf: 103) Talat Paşa’dan 82 yıl sonra, Türkiye Cumhuriyet’inin Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Ahmet Necdet Sezer, dürüst devlet adamlığı’nın bayrağını Çankaya sırtlarında 7 yıldır gururla dalgalandırıyor. Devletin tek kuruşunu dahi boşa harcamadan, ülkeyi yönetenlere ibret olacak biçim ve hassasiyette; “muhteşem bir devlet adamlığı” örneğini sergiliyor. Oğlunun düğününde, Çankaya Köşkü’nde, birkaç saatlik elektrik sarfiyatını dahi cebinden ödeyecek ve bulunduğu makamdan ötürü, düğün için hediye kabul edilmeyeceğini davetlilere önceden bildirecek denli, her konuda örnek alınacak saygın bir tutum sergileyen Sayın sezer, 2007’nin Nisan ayında makamına veda ederken, döneceği yer olan; TÜRK MİLLETİNİN SİNESİNDE Kİ, SEVGİ, SAYGI VE ŞÜKRAN “VİLLASINDA”, ALKIŞLARLA YERİNİ ALACAKTIR! Nur içinde yat Talat Paşa! İyi ki Bu millet sizin gibi bir Cumhurbaşkanı tanıdı Sayın Ahmet Necdet Sezer!..” __________________________________________________________ Kaynak: http://www.acikgazete.com/?newsid=14593&category=149
  5. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Türk kadını mutsuz Kamuoyu Araştırmaları Merkezi'nin (KAMOY) yaptığı araştırmada, 'mutlu musunuz?' sorusuna, katılımcıların yüzde 42.4'ü 'hayır', yüzde 31.6'sı 'evet' yanıtını verirken, yüzde 26'sı ise soruyu cevapsız bıraktı. Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesinde yapılan bir anket, Türk kadınının “mutsuz” olduğunu ortaya koydu. Bir araştırma merkezinin 7 il, 23 ilçe ve 37 kırsal yerleşim biriminde 18 yaş üstü 1044 evli ve bekar kadınla yapılan araştırmada katılımcıların yüzde 42.4'ü “mutsuz” olduklarını belirtti. Kamuoyu Araştırmaları Merkezi'nin (KAMOY) yaptığı araştırmada, “mutlu musunuz?” sorusuna, katılımcıların yüzde 42.4'ü “hayır”, yüzde 31.6'sı ”evet” yanıtını verirken, yüzde 26'sı ise soruyu cevapsız bıraktı. Katılımcıların yüzde 64'si en önemli sorununun “geçim sıkıntısı” olduğunu dile getirdi. Kadınlar, diğer sorunlarını ise şöyle sıraladılar: “-Ev ve çocuklarının anlayışsızlığı, -Yorgunluk, -Şiddet, -Bazı çağdaş ev eşyalarından yoksunluk, -Eğitim eksikliği, -Sokakta ve iş yerlerinde taciz, -Toplumu yönetenlerin erkek ağırlıklı olması/ayrımcılık, -Güvensizlik, -Çeşitli sağlık sorunları, -Ekonomik bağımlılık.” “GÜZEL DEĞİLİM” Geçim sıkıntısından sonra, temel 10 sorun olarak belirtilen bu sıralamadaki unsurların dışında kadınların diğer yakınmaları “istediği gibi yaşayamamak”, ”güzel bir tatil yapamamak”, “eşlerin başka kadınlarla birlikteliği”, “güzel olamamak” ve “giyim-kuşam” olarak sıralandı. Araştırmaya katılanlar, “Gelecekten umutlu musunuz?” sorusuna da yüzde 40.6 oranında “hayır”, yüzde 33.7 oranında “evet” karşılığını verdi. Katılımcıların yüzde 25.7'si soruya yanıt vermekten kaçındı. Araştırmada, kadınlara sorulan 3 seçenek doğrultusunda kendilerini nasıl tanımladıkları soruldu. Bu seçenekler doğrultusunda katılımcıların yüzde 42'si kendini “sorunlu bir kadın”, yüzde 26.2'si ise “çağdaş ve mutlu bir kadın” olarak tanımladı. “AĞIR İŞÇİYİM” Anketörler, ilk iki seçenek doğrultusunda görüş bildirmeyenlerden ”kendilerine özgü bir tanımlama” istediler. Bu seçenek için verilen ilginç cevaplardan bazıları şöyle belirlendi: “-Ağır işçiyim, -Ne olduğumu ben de bilmiyorum, -Köle, -Şu ellerime bakın siz karar verin, -Hasta, yorgun ve perişan bir insan müsveddesi, -Hizmetçi, -Delirmek üzere olan bir zavallı, -Günde 15-16 saat ayakta duran bir canlı, -Talihsiz bir kadın, -Babasının evinde rahatlık batmış bir tip.” TÜRK KADINI SAĞLIKSIZ Araştırmada, Türk kadınının sağlık durumunun da “çok kötü” olduğu belirlendi. Katılımcılara yöneltilen “Tam sağlıklıyım diyebilir misiniz?” sorusuna, yüzde 50 oranında “hayır”, yüzde 35.6 oranında “evet”, yüzde 14.4 oranında ise “bilemiyorum” karşılıkları verildi. Kadınların yakındığı sağlık sorunları arasında, çeşitli ağrılar, kadın hastalıkları, psikolojik bozukluklar, diş ve göz sorunları, mide-bağırsak hastalıkları, yorgunluktan kaynaklanan rahatsızlıklar yer aldı. KADINA DEĞER VERİLMİYOR Araştırmaya katılan kadınlara yöneltilen, “Türkiye'de kadına değer veriliyor mu?” sorusuna, yüzde 60.2 oranında “hayır”, yüzde 21.6 oranında ”evet” yanıtı gelirken, bu soruya katılımcıların yüzde 18.2'si cevap vermedi. İŞ VE EV MESAİLERİ Araştırmaya katılan ev kadınlarının günde 6-8 saat iş yaptıkları, ağırlıklı oranla (yüzde 66.2) ortaya çıkarken, çalışan kadınların iş ve ev mesaisi olarak yüzde 33.3 oranında 10--12, yüzde 27 oranında 13-15 saat çalıştıkları görüldü. Katılımcılara yöneltilen “Genç kızlık hayalleriniz evliliğinizde gerçekleşti mi?” sorusuna yüzde 32.2 oranında “hayır”, yüzde 30.2 oranında ise ”evet” yanıtı geldi. Bu soruya yanıt vermeyenler ise yüzde 37.6 oranındaydı. Araştırmaya katılan kadınlardan bazıları hayli ilginç ve düşündürücü genel değerlendirmeler yaptılar. Bunlardan bazıları şöyle belirlendi: “-Türkiye'de aile düzeni sarsıntı yaşıyor, -Boşanmalar daha da artacak, -Çocuklarımın isteklerini karşılayamıyorum, -Şimdiki aklım olsa evlenmezdim, -Para yüzünden evde her gün kavga var, -Üstte yok, başta yok, kendimden utanıyorum, -Hani cennet anaların sırtındaydı? -Biz yandık, kızlarımız ne olacak? -Başımızdakiler yaşadığımız faciayı görmüyor mu? -Pahalılık ve yoksulluk canımıza 'tak' dedirtiyor, -En büyük eğlencemiz televizyon, onda da varsa yoksa futbol, -Eşitlik sadece kağıt üzerinde, -Feministlere hak veriyorum, -Kadınlar her yerde dışlanıyor.” ____________________________________________________________ Kaynak: http://www.acikgazete.com/?newsid=14602&category=3
  6. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Öneri ve Eleştirileriniz
    Haklısınız maya sağlam... Maide Suresinin 33. ayeti: Allah ve Resulüne karşı gelenlerin ve yeryüzünde düzeni bozmaya çalışanların ya öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, …… Al-Tevbe Suresi’nin 28, 29, 36. ayetlerinde “...Kendilerine kitap verilenlerden hak dinini kabul etmeyenlerle, savaşın” denmektedir. Maide Suresi’nin 51. ayetinde, “...Ey inananlar, Yahudilerle Nasranileri dost edinmeyin... sizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da, onlardandır...” diye yazılıdır. Bakara Suresi’nin 79. ve Enfal Suresi’nin 12, 13, 39 ve 41. ayetleri de müşriklerle savaşmayı emreder. Afganistan’da Taliban yönetimin ve Cezayir’de dinci örgütün, insanların kafasını kör bıçakla keserken bunu şeriat adına yaptıklarını her fırsatta yinelemektedirler. Tevbe suresinin 23-24. ayetleri anne-baba-kardeşi birbirine düşürecek kadar ileri gitmiştir. “…inanmayanlar babanız ve kardeşiniz bile olsa onları dost edinmeyin… Ne tuhaf...
  7. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Öneri ve Eleştirileriniz
    Kendi payıma... Evet ben o kişilerdenim ve bundanda onur duyuyorum... Fakat bundan da çok memnunum inanın... Çünkü yakıştıran o... Diğer taraftan ise; bugünün kültürü, ahlakı ve aklını kullanan bir yurttaş, vatandaş ve her türlü bilgiye kolay ulaşabilen insan olarak eleştiren ise ben.. Şimdi... Bendende sana bir soru... Sence 21. yy insanı olarak cevap ver... Hangisi doğru... Bizlere karalar çalanmı?.. Yoksa karaları gören ve doğru yolu gösteren biz bugünün aydın, çağdaş, modern ve akılcı insanlarımı?...
  8. DİPNOT şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
  9. Yukarıda arkadaşın bir düşüncesi herzaman olduğu gibi bizleri gerçekten şaşırtıyor... 'Evrimde yanlışlanabilir' diyor... Nasıl yanlışlanabilir sizce... Üstelik yanlışlanabilmek ne demek... Yanlışlanabilirliği laf ve söz oyunlarında aynen "MUGALATA" yaparak... Yani ilahi düşünce ve inanca dayanarak... Bakın arkadaşlar; Evrimi yadsımak diyalektiğe aykırı bir olgudur... Şimdi çok basit birşekilde ifade etmeye çalışalım... ... Bugün en gelişmiş canlı insan değilmidir?... Evet insandır... Pekala milyonlarca ya da milyarlarca yıl sonra insandan daha gelişmiş yepyeni bir canlının oluşmayacağını kim garanti edebilir?... Hiç kimse... Pekala evrim devam etmektemidir ozaman?... Doğal / bilimsel anlamda evet etmektedir.. O zaman şunu söyleyebilirmiyiz sizce?... Evrim geriye dönük olamaz, daima ileriye dönüktür doğru değilmi?... Evet bilim onu zaten açıklamış ve binlerce, yüzbinlerce örnekleri var ve hiçkimse bilim adına bunları işkembeden atmaz değilmi?... Tabiki atmaz... Düşünülmez bile... (emperyalizmin çıkarlarına ve dini kendi amaçları doğrultusunda kullananların ürettikleri bilimsel safsatalar tabiki hariç...) Çok güzel... ... Sevgili arkadaşlar... Zaten evrimin kelime anlamı gelişme demektir... İnsan ilk oluştuğu zaman bugünkü insana göre çok ilkeldi... Yontma taş devri, cilalı taş devri, maden devrini geçirdikten sonra ilkçağ ve ortaçağ karanlığını geride bırakarak, bugünkü çağdaş düzeye ulaşmıştır... Peki ilahiyata batan ne... Dini anlamda bütün bunlar akla ve mantığa uygun iken din neden evrime karşıdır ve bilimi dışlar... Hz. Muhammed bugün bütün bu ticani ve gericileri görmüş olsaydı acaba kur'anı nasıl yazardı.... Sevgi ve saygılarımla...
  10. Lafla anlattık olmadı... Galiba şekille anlatmak gerekiyor..
  11. Hayır "yaradılış mı?, Evrim mi?" dediniz... Yine her zamanki gibi kıvrımlar... Her ikisi de farklı anlamlardadır xlark farklı... Yeter artık insanların kafalarını bu kadar karıştırmayın... YARADILIŞ konusunda İslam'ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim'de bile yaradılış ile ilgili olarak derli toplu bir şekilde anlatan bir sure yoktur / olmamıştır... Bunlar H. Yahya gibi ortaçağ karanlıklarında kalmış bir düşüncenin sonucundan başka birşey değil... TASARIM İSE; Tasarımın sözlük anlamı, bir plan ya da eskizi yapmak üzere zihinde canlandırmak; biçim vermek ya da üretilmek üzere zihinde canlandırılan bir plan ya da bir şey, bir sonucu hazırlayan adımların ortaya konulduğu zihni bir proje ya da şemadan başka birşey değildir... Hakikaten insanı gülmek ve üzülmek konusunda ikilemli hallere sokmaktan çok sanıyorum söylediğinizi her zamanki gibi "mugalata yapmaya" benziyor... Sevgiyle kalın... Bu arada forma bir de sözcek kazandırayım... "Mugalata yapmak" Üniversite dönemlerinde çok sık kullanılan bir çümleydi ve bunun ile ilgili olarak rahmetli Tahsin Saraç 'ın çok değerli Fransızca-Türkçe sözlüğünde demagojinin mükemmel bir açıklaması var: (Laf ebeliği, lafı kıvırıp esas düşünceyi saklayıp boğmak, vb...) Ve sanıyorum bunu çok iyi beceriyorsuzun
  12. Umarım o arkadaş ile birlikte herkezi aptal zannettiğiniz, ne kadar geri olduğunu düşlediğiniz ve ne anlamsız şeylerle uğraştığını kendinize inandırdığınız düşüncelerle mutlu olup dünyadaki tüm sorunlara çözüm bulmuş olursunuz... Ama şunu unutmayın... İlahi güçlerden beklediğiniz güç... Güçsüzlüğün ta kendisidir... Önce bilgi, birikim, emek, üretim ve düşünce olmalı.... Bunun dışında ki herşey bir hiç bana göre anlamsız, gereksiz ve sonuçsuz... Sevgiyle, umutla ve sağlıcakla kalın...
  13. Hoşgeldin sevgili tantolos.. Güzel paylaşımlara imza atacağından hiç kuşkum yok... Dost sevgiler...
  14. YORUMSUZ Sabah yazarı Emre Aköz, Süleyman Demirel’e yakınlığı ile bilinen Yavuz Donat’ın kendisine özel bir sohbette söylediği sözlere dikkat çekiyor. Ona göre bu ay çok kritik. Çünkü suikastlar olabilir. Aköz’ün kaleminden okuyalım: "Mart ayını severim. Gelmesini isterim, gitmesini istemem. Ama bu kez Mart'ın bir an evvel bitmesini istiyorum. Çünkü... Geçen gün Yavuz Donat ile sohbet ediyorduk. Bundan bir yıl önce dostlarını uyardığını anlattı. "Hazırlıklı olun, Türkiye'de kötü şeyler olacak." Ne gibi? "Mesela insanlar öldürülebilir... O derecede kötü." Cumhuriyet gazetesine bomba atılması... Danıştay saldırısı... Hrant Dink'in öldürülmesi... Donat'ın dostları "Nasıl bildin" demişler: "Bunca yıldır Türkiye'de yaşıyorum; Cumhurbaşkanlığı seçimi hep sancılı geçer." Ve geldik Mart ayına. "Ne yapacaklarsa bu ay içinde yapacaklar, çünkü Nisan geldi mi iş işten geçmiş olacak" diyor Yavuz Donat. Aynen katılıyorum. Hele provokasyonlara açık 'Nevruz'u (21 Mart) düşününce insanın içi ürperiyor. Emre Aköz, Cumhuriyet gazetesinin kampanyasına tersten atıf ile bitiriyor yazısını: Tehlikenin farkındayız!... KAYNAK:...
  15. İçin temiz olmadıksan sonra Hacı hoca olmuşsun, kaç para! Hırka, tespih, post, seccade güzel; Ama Tanrı kanar mı bunlara?
  16. Bana göre; ''TANRIYA İNANMAMAK'' , dünyanın en zor işlerinden birisidir. Bu nedenle dir ki insanoğlu genellikle kolay yolu tutar ve eğilimi hep ''TANRIYA İNANMAK'' tan yanadır... Şahsen burada inanmayı veya inanmamayı, dinselliğin de ötesinde, çok genel anlamda düşünüyorum.. ''Acaba?'' sorusunu sormak ve peşinden gitmek doğal olarak önemli bir çaba ister... Ki bu nedenlede bilim adamlığı ve araştırmacılık çok zordur... Fakat inanç konusunda aynı şeyleri söylemek mümkün değil... Çünkü.... Kutsal kitapların öteki dünyaya ilişkin vaatlerinin mitolojik olarak arka planındaki gölgesiyle de insana kazanç bile getirebilir! düşüncesinin onlara çok cazip geleceği düşüncesidir... Kişisel anlamda ve bilime inanmış biri olarak amacım bunun mantıklı bir ifadesinin olup olmadığının araştırılmasıdır... Saygılarımla...
  17. Teşekkür ediyorum sevgli frozen... Bu benim için yeterli bir cevaptı... Temennim bu ortak çabalar karşısında birbirimizi biraz daha iyi anlıyor olmamızdır... Sevgi ve saygılarımla..
  18. İyi güzel de keskin kalem.. Anladığım kadarı ile bende en az senin kadar demokrasi aşığıyım.. Fakaaat.. Evrim kanıtlanmamıştır demen karşısında sessiz kalamam... Şöyleki sevgili dostum; Örnğin bir bireyin yumurtadan başlayarak ergin hale gelinceye kadar geçirdiği tüm evreler ontogeni adını alır değilmi?. Evet... Bu da ontogenetik evrimdir. Doğrumudur?.. Evet bilimsel olarak bu böyle... Pekala; bugün en gelişmiş canlı insandır öyle değilmi?. Tamam.. O zaman şunu söyleyebilirmiyiz sence... Bundan milyarlarca yıl sonra değişen ortam koşullarına uyum sağlayan daha gelişmiş canlılar oluşabilir... Ne dersin... O zaman aynı hocanın ve papazın görüşüne ne tür ihtiyacımız olurki... En azında bilim sorguluyor, akıllı ve mantıklı birşeylerle insan önüne geliyor... Bugün kimse boş değil artık sevgili keskinkalem... Tabiki düşüncelerinize saygı duyuyorum.. Kimse burada bir inat uğrunada bulunmuyor... Herkes düşüncesini birşekliyle paylaşmanın gayretinde ki bu da var olma biçimidir... Sevgi ve saygılarımla....
  19. Sevgili frozen sana soruyorum.. Bu ülkede hafif bir güç ellerine geçse.. Bu bahsettiklerin karşısında oluşabilecek potansiyeli düşünebiliyormusun dostum... Ya da ülkemizin sosyal yaşantısının alabileceği seyri... Saygılar..
  20. Eğer biri kalkar da evrim mi? Yaradılışmı derse... Karşılığında bunu bulur.. Evrim bir bilim işidir dostum bilim... Yaradılış ile ilgili bir problemi varsa insanın danışacağın yer hoca ya da papazdır... Ve bizlerde bir demokrası refleksi olarak bu anketi yapmak durumunda kalırız.. Yani birileri bilimi yaradılış karşısında etkisiz göstermeye çalışacak... Ve bizlerde sessiz kalacaktık öylemi.. Yok böyle birşey... Önce o gitsin cami ve cemaatlerinde bol bol yaradılışı anlatsın... Sonra kalksın gelsin burada bilime laf etsin... Olacak şey değil... Burası doğmalardan kurtarılmak için canını ve kanını hiç çekinmeden dökenlerin Türkiyesi.. Öyle doğmalar karşısında zincirlenmiş, bastırılmış ve sınıflara hayrılmış bir ülke değil... Yani demokrasi küllanarak her türlü oluşumu dinsel yapıya sokmaya çalışanların sinsi emellerin ülkesi hiç değil... Burası aydınlığa inanmış ve bilimi felsefe yapmış Mustafa Kemal'lerin ülkesi... Dini her alana sokmaya çalışan ve kendince emelleirene uygun felsefe yapmaya çalışan, onu görmüş ona inanmışların ülkesi değil... Öncelikle bu ülkede yaşıyor olan her vatandaş nerede duracağını bileceği bir coğrafyada yaşıyor bilincinde olmalı... Saygılar...
  21. Duyarlı arkadaşlarımız yanında olduğumuzu unutmasınlar lütfen... Yanlız değilsinizi....

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.