DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
SALMAN RÜRDİ İLE SÖYLEŞİ... (Şöyle söylüyor Rüşdi: "Herhangi bir kimliğin tahakkümüne karşıyım. Saf kimliklere inanmıyorum. Bombaylılık, İstanbull...)
İran'a egemen olan bağnazlığın yıllar önce hedefi haline gelen ünlü romancı Salman Rüşdi 'nin Milliyet'te Yasemin Çongar 'la yaptığı söyleşi çok öğretici saptamalar içeriyor. "Şeytan Ayetleri" kitabı nedeniyle İranlı mollaların hakkında ölüm fermanı çıkardığı Rüşdi, Türkiye'de de bağnaz çevrelerden tepki görmüştü. Aziz Nesin , Salman Rüşdi'nin kitabını çevireceğim dediği için yakılmak istenmişti. Sıvas kırımının nedenlerinden birisi de Nesin'e Rüşdi'nin kitabıyla ilgili gösterilen öfkeydi denebilir. Salman Rüşdi yıllardır ölüm tehdidi altında yaşıyor. Bir yazarın ölüm tehdidiyle saklanmak zorunda kalması, üstelik bu tehdidin İslam dini adına yapılması acı değil midir? Yasemin Çongar'ın, New York'ta konuştuğu Salman Rüşdi'yle uzun bir söyleşi yaptığı görülüyor. Ünlü romancının Orhan Pamuk 'la ilgili değerlendirmelerini de merak ediyorum. Ondan özellikle "öteki" olmak üzerine söylediklerini dinlemek ilginç. Çünkü Rüşdi de kendi doğup büyüdüğü ülkesinden uzakta yaşamak zorunda kalanlardan. Yani azınlık ve yabancı olanlardan. Milliyetçiliğin tırmanışa geçtiği söylenen Türkiye'de Salman Rüşdi'nin "öteki" olmak üzerine söylediklerinin önemli ve anlamlı olduğu inancındayım. Şöyle söylüyor Rüşdi: "Herhangi bir kimliğin tahakkümüne karşıyım. Saf kimliklere inanmıyorum. Bombaylılık, İstanbulluluk gibi coğrafi kimlikler kendi içinde çoğulluğu ve kısmiliği daha iyi ifade ettiğinden, ırk, din, milliyet bazlı kimliklerden daha anlamlı." Ünlü romancı en çarpıcı sözleri öteki olarak yaşadığı İngiltere konusunda dile getiriyor: "İlk kez İngiltere'ye okumaya gittiğimde, 'öteki' oluvermiştim. Duvarın ötesinde olmanın ne olduğunu anlayabildiğimi sanıyorum. Nikaragua üzerine kitabımda şunu söyledim: 'Dünyanın yoksul bölgelerinden gelince, yokuştan aşağı, sanki yükselen bir tepeye bakarcasına bakmanın anlamını kavrıyor insan.' " Bugünlerde çok tartıştığımız, üzerinde konuştuğumuz, milliyetçilik, ırkçılık gibi kavramlar konusunda da Rüşdi ilginç saptamalarda bulunuyor. "Öteki'ne ne kadar yakından bakarsan onda o kadar kendini görürsün. Irkçılık, milliyetçilik 'öteki' ne bakmayı bilmeyenleri cezbediyor. 'Öteki' nde kendini görebilirsen milliyetçi olmazsın. Belki de asıl trajedimiz, sandığımızdan çok daha fazla birbirimize benzememizdir." Gerçekten, hepimiz biraz öteki değil miyiz? O ırkçı gösterileri yapanlar, kendisinden farklı her düşünceyi düşman görenler, farklı olanı şiddetle ezmeyi meşru görenler de bir yerde öteki değiller mi? Kendi yalnızlıkları içinde bağnazlaşmıyorlar mı? Bir yalnızlığın, kendini anlamanın dışa vurduğu bir çaresizliği dile getirmiş olmuyorlar mı? Trabzon'un Pelitli beldesinde şiddete yatkın gençler, hangi "öteki" ruhunun ürünleri? Daha ne çok Pelitli var ülkemizde? Biraz da ona bakmak gerek. Çaresizliğin, garibanlığın ve de en önemlisi, hiçbir çaba sarf etmeden elde ettiklerini sandıkları kimliğin ya da kimlik bunalımının kurbanı değiller mi? "Öteki" konusunda bu yazıyı yazarken ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras , ilginç bir öykü anlattı. Adını anımsamadığı bir Ermeni kompozitör, Moskova'da bir kara deriliyle karşılaşıyor. Merak bu ya hepimizin sorabileceği bir soruyu soruyor: "Siz nerede doğdunuz?" Kara derili ona ömür boyu unutmayacağı bir cevap veriyor: "Karyolada doğdum." Kompozitor bu diyalogdan çıkardığı dersle bir daha hiç kimseye nerede doğduğunu sormuyor. "Nerelisin" sorusuda aslında bir anlamda bu soruyu soranın karşısındakini yabancı olarak gördüğü anlamına gelmiyor mu? "Öteki" olmak üzerine daha derinlemesine düşünmek zorundayız. Aslında öteki olmak yalnızca başka dinden ve başka milliyetten olmakla sınırlı değil. Bir eşcinsel de öteki. Bir kadın da bazen öteki. Farklı düşünmek, genel geçer düşünceye karşı çıkmak, kurulu düzeni eleştirmek, iktidara, güce boşun eğmemek de insanı anında "öteki" leştirebilir. Aslında bir anlamda hepimiz "öteki" yiz. "Öteki"ni anlayabildiğimiz zaman belki de bu sorun halledilecek. "Öteki" ni anlayan kendini de anlamaya başlayacak. ________________________________________________________________________________________________ Kaynak: 18.03.2007 / Oral ÇALIŞLAR... C.. S. 4
-
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Çanakkale 1915'i Doğru Yorumlamak Atalarımızın 1915'te çarpışarak, kan ve canları pahasına kurabildiği "savaştan doğan barışı", yani bugünkü Türk-Anzak dostluğunu öne çıkarmalı, 1915'in kanlı savaşlarını kalıcı dostluğa temel olacak şekilde değerlendirebilmeliyiz. Bu sadece orada yatan Türk, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, İngiliz, Fransız ya da Hintli askerlere değil; onların torunları olan bizlere ve gelecek kuşaklara karşı da sorumluluğumuz, borcumuz olarak anlaşılmalıdır. Prof. Dr. A. Mete TUNCOKU Ne kadar doğru bir düşünce sevgili hocam, ne kadar... Umarım seni okuyan ve anlayanların sayısı bugünlerde değil her dahim olur.. Sevgi ve saygılarımla... Öğrencin...
-
KÖRÜ KÖRÜNE YAŞAMAK... ("O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin / demeyecaksin işte, / Yaşarsın çükü...
Ne kadar güzel bir şiir paylaşmışsın bizimle sevgili gelincik... Ne kadar güzel yapmışsın buraya uğramakla... Şiirinden dem aldık, yol aldık... Can Yücel ile paylaşımını onur saydık... Eline ve yüreğine sağlık.... Sevgi ve saygılarımla...
-
21 MART ŞİİR GÜNÜ... ( Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır, şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir...)
YANLIZDIK... Unutulmuş bir tarih kadar eski Çocuklara anlatılacak kadar Masaldık Alanlardaydık Sloganlar kadar özgür Çığlıktık Sahipsiz bedenler bıraktık Kaldırımlarda Rutubet kokulu bodrumlarda Gömülmedik hiç Ne bir avuç toprağımız oldu Ne ardımızda duamız Pankartlara sarılı ömürler bıraktık Mayıs akşamlarında Hazirana uzaktık Kıştan uzakta Bahardık Sevgiliye uzatılan kır çiçeği Anaya yazılan mektup Ve babadan saklanan Sigara kadar yanıktık Şimdi Mülteci anılar sızıyor akşamlarıma Kıyımda çıplak türküler Tarifsiz sabahlar ayazındayım ____________________ Olcay Okan AVŞAR ____
-
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
:clover: Ne mutlu ki bu değeri bilenlere ve benliklere kazıyanlara... Ne mutlu ki Türk insanın "Dününü unutmadan, Bügününü daha iyi anlayabilecek" yetisine hala sahiptir... Teşekkürler sevgili Jön.. Saygılar...
-
KÖRÜ KÖRÜNE YAŞAMAK... ("O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin / demeyecaksin işte, / Yaşarsın çükü...
DÜŞÜN Düşün... Yakasına çiçek taksın gülüşün. *** Düşün... Anlam kazansın görüşün. *** Düşün... Doğruya iyiye güzele Yönelmek olsun düşün. *** Düşün... İnsanlıkla örtüşsün görünüşün. *** Düşün... İşe yarasın yaşayışın ölüşün. *** Düşünmüyorsa bir kişi -Kara kara değil ak ak ama- İnsanlıktan düşün! Erhan Tığlı
-
MÜZİKSİZ HAYAT BİR HATADIR... (Ufuk ve Bahar Dördüncü kardeşler, klasik müzik dünyasından övgüler alırken sanatlarında giderek yetkinleşiyorlar...)
Müziksiz hayat bir hatadır...(1) İki piyano- iki vurmalı Ufuk-Bahar Dördüncü, klasik vurmalı çalgı ustaları François Volpe ve Sébastien Cordier' le oluşturdukları Makrokosmos Dörtlüsü ile de konser çalışmalarını sürdürüyorlar. Makrokosmos Dörtlüsü 25 Mart'ta Cenevre'de Bartok 'un " 2 Piyano ve 2 Vurmalı Çalgılar Sonatı" nı çalacak . Ufuk ve Bahar Dördüncü piyanist kardeşler, değişik vuruşları, kuvvetli ritimleri ve güçlü teknikleriyle klasik müzik dünyasından övgüler alırken sanatlarında giderek yetkinleşiyorlar. "Çocukluk Dünyasıyla Randevu/Rendez-Vous Avec L'enfance" adlı albümlerinde Claude Debussy, Gabriel Faure, Andre Messager ve Maurice Ravel' in dört el piyano için yazılmış eserlerini yorumlayan Dördüncü piyano ikilisi, bu ayın başında İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde iki gün üst üste konser verdi. Nisan ayında Afyonkarahisar ve Ankara Müzik festivallerinde müzikseverlerle buluşacak olan Dördüncü kardeşler, mayıs ayındaki Çin turnesinden dönüşte, haziranda İstanbul Müzik Festivali'nde çalacaklar. AİLENİN ETKİSİ Ufuk-Bahar Dördüncü kardeşler, klasik müziğe çok düşkün anne-babanın çocuğu olmanın doğal sonucu olarak, kendilerini müzik eğitiminin içinde bulmuşlar. Bahar Dördüncü'den yaşça büyük olan Ufuk Dördüncü, önce özel piyano dersleri almış: "Çocuk yaşlarda anne-babanın her zaman öncülüğü oluyor. Biz küçükken 'bale mi müzik mi' derken piyanoda karar kılındı. Öğretmenler beni kabiliyetli bulunca ilkokuldan sonra Ankara Devlet Konservatuvarı'na girdim." Bahar Dördüncü ise ilkokul bölümü de açılınca üçüncü sınıftan itibaren konservatuvarlı olmuş. İsviçre'de Cenevre Konservatuvarı Piyano Yüksek Bölümü'ne Ufuk Dördüncü'den bir yıl sonra Bahar Dördüncü de girmiş. Türkiye'de de Ankara, İzmir, İstanbul, Adana, Bursa, Bilkent senfoni orkestralarının konserlerinde solist olarak çalan Dördüncü ikilisi teknik üstünlükleriyle Avrupa'da klasik müzik çevresinde önemli bir yer edindiler. İyi konser salonlarında çalmaları, kaliteli festivallere davet almaları, dünya yapım şirketleriyle çalışmalarının yanı sıra yükselen bestecilerin Dördüncü kardeşler için eser yazmaları da başarılarının göstergesi olarak değerlendiriliyor. Gençlik dönemlerinden beri sanatçı ikiliyle ilgilenen Fransız piyanist François-René Duchâble , Dördüncü kardeşlerin sanatını "Eksiksiz bir teknikle donatılmış, gayretli çalışan, bize canlı ve hayal gücü dolu yorumlar sunan iki piyanisttir" sözleriyle yorumluyor. BAŞKA BİR DÜNYA Dördüncü kardeşler, ikili çalmaya genç yaşlarda, hoşlarına gittiği için başlamışlar. Birlikte çalmanın nasıl bir duygu olduğunu birbirlerinin cümlelerini tamamlayarak öyle heyecanlı anlattılar ki hangi ifadenin kime ait olduğunu ayırt etmek olanaksızdı: "Kardeş olduğumuzdan değil, iki solist olduğumuz için hep ikili çaldık. İki piyano ya da tek piyano dört el çalıyoruz. Kardeşler mutlaka anlaşır diye bir şey yok, ama biz beraber çalmaktan mutluluk duyuyoruz, zevk alıyoruz. Beraber müzik yapmak bizi bambaşka dünyaya götürüyor. Çalmak, bizi kardeşlikten çıkarıyor. Kardeşimle müzik yaptığım zaman karşımda, arkamda kaç kişi olursa olsun ben onunla yalnızım. Onunla çok önemli bir an paylaşıyorum. Dört el piyanoda birbirinize çok yakınsınız, aynı klavyeyi, müziği, tınıyı paylaşıyorsunuz. Diyelim bir nutuk atacaksınız, onu cümle cümle beraber atıyorsunuz. Aynı şekilde, gözünüzü kapattığınız an tek bir insan gibisiniz. İki piyano çalımı ise daha zor, tek piyanist gibi hür değilsiniz. Diyelim, birimizin içinden farklı bir vuruş geldiyse hemen birbirimize cevap verebiliriz. Bu, çok çalışmanın ve yılların deneyiminin kazandırdığı bir özellik." DİPNOT:_______________________________________________ (1)-Cum. 18.03.2007
-
EN SON İZLEDİĞİNİZ SİNEMA FİLMİ
KOKU... Yorumlarım Buradan SKANDAL... Film arayışlar içinde olan İngiltere Burjuvasısının genç ve güzel kadını yaşamda yeni arayışlara yelken açar ve özel bir okulda öğretmenlik yapmaya başlamasıyla gelişir.. Aslında İki kadının ihanet ve ihtiyaçları anlatan bir dramın içinde yaşadıkları psikolojik bir gerilim hikayesini anlatır film.. Londra’da bir orta öğretim okulunda demir yumruk olarak tanınan , disiplinli ve münzevi kişiliği ile dikkat çeken Barbara Covett (Dame Judi Dench), uzun yıllardır kendisine yakın tek bir dostu olmayan yalnız bir kadındır. Kedisi Portia dışında Barbara’nın yanında kimsesi yoktur. Fakat hayatı, çalıştığı okula yeni gelen sanat öğretmeni Sheba Hart’ın (Cate Blanchett) varlığı ile değişir. Sheba Barbara’nın yıllrdır beklediği sıcak ve nazik dosttur. Fakat ona yakınlaştıkça öğrendikleri ilişkilerini sarsacaktır. Sheba öğrencilerinden biri ile (Andrew Simpson) aşk ilişkisi yaşamaktadır. Barbara Sheba’nın bu sırrını kocasına söylemekle tehdit edecek ve hayatının gidişatını değiştirecektir. Herkesin bir sırrı vardır Barbara’nın da öyle... Ve sırlar iki kadının hayatlarının kesişme noktasıdır. Ben kendi payıma çok şey buldum... Eminim gelişen sosyal yaşam karşısında sizde bulacaksınız... SAVAŞ TANRISI... (DVD)... Andrew Niccol, Truman Show'un senaryosunu yazan insan. Evet, temelde sizin bizim gibi bir insan, eli kolu var falan.. Ama biraz fazla yetenekli. Lord of War / Savaş Tanrısı, Nicolas Cage'in canlandırdığı Yuri Orlov'un hikayesini anlatma bahanesiyle dikkatleri yasa dışı silah ticaretine çekmek derdinde olan iddialı bir film.. Bence Gerçekten güzel bir filme... Günümüz savaş kirliliğini ve çaresiz insanların silüetlerinden çok daha çarpıcı gerçeklerler karşımıza çıkıyor.. Benim gözlerimi biraz daha açan bir film diyebilirim... Sevgiyle kalın..
-
TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ.... (FETHULLAH GÜLEN 'in tek amacı, ABD desteğinde demokratik yollardan Türk-İslam birliğini gerçekleştirmek değil midir?...)
Hayatın gerçeklerinden uzak ******* biri gerekiyor size anlaşılan.. Yazık çok yazık.. Nedenmi... Siz kurtarıcı olmayan ve kurtarıcı bekleyen amerikan ***** insanlara bel bağlayın... Artık gözlerinizi açma zamanı gelmedimi?... Artık gerçekleri görebilme yetinizi oluşmadımı?... Artık bunu bir oyun olabileceğini gerebilecek bir ışıkta mı yok?... Başkaldırının uzaklarda olan birilerine değil değerlerini görebilenlerin olduğunu göremeyecekmiyiz... CIA ve ABD hizmetinde olan birileri size ne kadar hizmet verebilir ve ülkenin bütünlüğü ve değişmez yapısın koruyabilir... Umut görülenlerin umutsuzluk ektiğini ne zaman görebileceğiz.. Ulkü bölünürken nerede.. Kıbrıs elimizden giderken nerede.. Vatan bölünmek üzereyken nererde... Laiklik ve ülke yönetimi büyük yaralar alırken kimin yanında... Neden bir arap ülkesinde değlde ABD imayesi altında.. Neden, neden, neden.. İnsaf... Bu ülke hepimizin... ABD kucağında büyütülen ********* din simsarcılarının değil... Sevgiyle, umutla ve bilinçle kalın...
-
21 MART ŞİİR GÜNÜ... ( Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır, şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir...)
Sunu güneşi hiç görmedim penceremde ne ay doğdu geceme ne bir yıldız hem sıkış sıkış hem çöl kadar ıssız beş yıldır bir şeyler soluyor içimde II dal olsun diye kuşa uzattımdı kolumu omuzlarıma kadar ekmek ufaladımdı yanılıp da bir kez bile konmadı inip üç adımda bitirdim yolumu evet üç adımdabir tokat gibi çarptı yüzüme duvar dibine çöküp avuçlarımı açtım fakat hangisine sapsam ne çok yol var el eli çoğaltmayınca bir yerde uçurumlaşıyor avuç çizgisi de tek başıma yürüsem şimdi barbaros bulvarı`ndan beşiktaş`a bir vapura binsem ya da motora -kaptan dümen kır üsküdar`a- düşteki gibi ansısam birden koyun gibi yatırılıp kazınmış saçımla ayakkabısızlığım.. pantolonsuz bacaklarımla içinizde aykırı bir yaşamım ben ihbar polis filan.. güvertede tutuklanmadan balığın üstüne martının altına yarı yolda kaldırıp gövdemi atsam bulurdum kendimi ayaklarımın dibinde beş yıldır bir şeyler sürükleniyor içimde yıllarca mektupsuz kitapsız bırakıldım bir elimle yazdıklarımı okudum diğer elimle beş yıldır beş koca yıldır bir şeyler kopuyor içimde III şortum ve şıpıdık tokyalarımla gördünüz beni haydarpaşa hastane girişinde beklerken güneş yanığı teninize renk renk giysilerinize bakarken uzun zincirlerle bağlı kollarımı süzdünüz imgeleminiz hemen de devindi -deli bu deli- yüzdeki buruşmadan duymasa da anlıyor insan biraz kötücül biraz acımaklı baktınız yüreğimi şaşırdım dürterek birbirinizi gizliden fısıldaştınız sıkıca kavranıp kollarımdan özenle geçirildim aranızdan -sizi mi koruyorlardı beni mi bilmem- çocuklarınızı kaparak çamurmuşum gibi sıçradınız iki yanıma ama soru sorandır çocuk-baba anne kim neden bu amca... bir çift dikenli tel yumağıydı gözlerim ağlayamadığımca ağladım yanıtınıza IV gün batınca çocuklar erkenden masallarını dinlemeden derin bir uykuya bir yunus dalıp çıkıyormuş gibi suya kalkıyorlar gözlerinde yıldız gülerken bendim öpen bendim silen anne diye üşüyen korkularını ellerimle şafak yangını yıldızları bendim gözlerine koyup giden sabah bir parça da anneler beni öpüyorsunuz bilmeden tadımı taşıyorsunuz günboyu sıcacık dudaklarınızda yaslandığınız ağaçta benim sırtım çiğniyorsunuz sokakta ayak izlerimi kokladıkça açan güzelim çiçeği ansıyın bir zaman yakama taktım geçerken kulaklarınıza uğultular geliyordur evet siz de vardınız taksim alanı`nda hepten unuttuğunuza inanmıyorum mutlaka omzunuzda omzumun sıcaklığı duruyordur V duysanız anlasanız bir kez beni böyle tek başıma geceleri çığlık çığlığa kalkmazdım ellerimin arasında kanayan alnımla çatlak bir duvar gibi bakmazdım bir elime ateş ötekine barut çizgi çizgi ben mi kazıdım değmesin diye bağlasa mıydım açlık ve ölümle yağarken bulut gençliğimi kakıp durmayın başıma bugünden yarına akardım bir bilseniz neler yaşadım yüzyıl bebek kalır yanımda VI asıldım yüreğinizin kapısına acıyı sevince bölerim su gibi yaprak gibi gülerim çıkmayın dokunmadan bana bir orman gibi yürüyüp elbet varacaksınız ortasına yolun ben yatarım bin müebbet siz çiçeklene-dallana durun Nevzat Çelik..
-
1MAYIS 2007 Taksim
Ne yazabilirim elim, kolum, beynim duruyor... İnsanım, düşünüyorum, varım deyebilenlere selam olsun...
-
21 MART ŞİİR GÜNÜ... ( Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır, şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir...)
Ağıt... Çiçekçi bana bir gül ver sevgilime değil bir ölü için Çiçekçi bana bir gül ver İçine gözyaşlarımı sığdırabileyim. Yakasına böyle bir gül takmıştı O gün bir görseydin sen onu Çiçekçi bana bir gül ver Sanki o güldendi bütün mutluluğu Sen de: - Bir arkadaşın öldü Ben diyeyim: - Kardeşim! Çiçekçi bana bir gül ver Götürüp tabutuna iliştireyim. Kaldırımlarda kömür tozları Bacalarda koyu bir duman var Kara bir gökyüzü tek özelliği bu kentin Çiçekçi bana bir gül ver Kapalı perdeleri açabilse gülüm Kapalı kapıları kırabilse Kapalı yüreklere girebilse... Çiçekçi bana bir gül ver - Beyim, gül olmaz ki bu mevsimde!
-
DÜNYA AZERİ KATLİAMINA KÖR ve SAGIR
:clover: :clover:
-
İşte rakamlarla Türk kadını
Nasıl yani anlayamadım..
-
EMPERYALİZM VE İRTİCA... (Emperyalizmin maşası haline giren kitle isim değiştirir... Ve artık, emperyalizmin adı İRTİCA şeklinde değişir...)
Göremezler sevgili gelincik göremiyeceklerde... Çünkü gözler kör, kulaklar sahır, diller ise bize yabancı... 'Burasın Türkiye Cumhireyeti mi?' birleşik Arap emirliklerimi?, Suriye mi?, İran mı? şeklinde sorulara bile yabancılaştırılmışlarla düşüncelerle mücadele içindeyiz... Ama biliyoruz ki ne pahasına olursa olsun Genç Türkiye Cumhuriyeti kazanacak. Biliyoruz ki bugün sessiz kalsalar bile, güçlerini birleştiremeseler bile Musta Kemal Atatürk'ümüze, kurduğu Cumhuriyetine ilikliklerine kadar bağlı binlerce, onbinlerce, milyonlarca vatandaşımız var.. Ben umut doluyum, yürek doluyum ve sizin gibi inançla bu tuzaklara karşı direncini yitirmeme gibi bilince sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım... Sevgiyle, umutla ve yüreklice kal...
-
EN ATATÜRK'ÇÜ VE EN LAİK ÜLKE "SUUDİ ARABİSTAN"... (İnanmıyorsunuz değilmi..?... -Biz mi en çok dini istismar ediyoruz, yoksa Araplar mı?...-)
Haklısın sevgili gelincik.. Maalesef ülkemizin gençlerini yaşlı gençlerine çevirdiler... Yani ne yaşlısı ve ne genci maalesef eğitimden gittikçe uzaklaştırılıp öbür dünyanın ürünü olmaya adapte edilip tamamıyle bu dünyadan soyutlandırılıp günümüz gerçeklerine çözümden ve ortak sorunlardan uzaklaştırılmışlardır... Sonuç beklemek ise neredeyse imkansız hale gelmiş günlük insani sorunlar bile çözümsüzleştirilmiştir... Sevgi ve saygılarımla..
-
İşte rakamlarla Türk kadını
Mutluluk temel sorun olduğunu bilen kaç kadın veya erkek var dostum.. Ya da anlayışın önemini kavrayan.. Tatmin.. Tatmin tamamamen tüketim toplumunun bir betimi.. Bunu zamana bırakmak ise; 'sadece beklersin' derim.. İnsanların çekimi ve birbirine alışabilme ise tamamen bir ütopya çünkü günümüzde bunu beklemek bile gerçekçilikten uzak duygasal güdüleme isteğidir bana göre.. Eğitimsizlik ise bahsettiğin gibi tam bir muamma... Çünkü beyinlere tokat atma gibi bir yetenek henüz geliştirilmedi günümüzde.. Sevgiyle kal..
-
21 MART ŞİİR GÜNÜ... ( Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır, şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir...)
YAŞAMAK "Kör bir kuyuda umut ışığıdır yaşamak Düşleri gerçek yapmak Gökten yıldızlar çalmak Dağlamak kanayan yarayı Ağlamak doyasıya Şarkılı bir masaldır yaşamak Bir özlem yangınıdır yaşamak Acısı derdi çok olsada İnan yinede güzel yaşamak..."
-
GELİŞMEKTE OLAN TEKNOLOJİLER... (Öbür dünyaya sürekli yatırım yapan toplumların yarın garantileri hiçbir zaman yoktur... DİPNOT...)
"Gelişmekte olan teknolojiler" 1) Karşılaştırmalı Biyomoleküler Etkileşim (Comparative Interactomics) Biyoteknoloji kapsamında bir bilim dalı olan "Interactomics" hücre içindeki proteinlerin ve diğer biyomoleküllerin birbirleriyle olan etkileşimini incelemektedir. Karşılaştırmalı Biyomoleküler Etkileşim ise vücudun karmaşık moleküler etkileşim haritasını çıkararak bu haritalardan yeni ilaç yapımında yararlanmayı hedeflemektedir. KME'de tüm türlerde bulunan temel moleküler etkileşim yapısı ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Geniş bilgi: www.technologyreview.com/printer_friendly_article.aspx?id=16468 2) Epigenetik Biyolojinin genetik bilim dalı, organizmaların bazı özellikleri hücre fonksiyonundaki DNA dizisine kodlayarak önceki nesillerden genler aracılığıyla sonraki nesillere nasıl kalıtsal olarak taşıyabildiklerini incelemektedir. Buna karşılık epigenetik, genlerin dizilişine bağlı olmaksızın biyolojik kalıtımı sağlayan diğer ek yöntemlerle ilgilenmektedir. DNA dizilişinde değişiklik oluşmaksızın ve geri alınabilir şekilde gerçekleşen bu kalıtım çevresel etmenlere bağlı olarak kendiliğinden ortaya çıkabilmektedir. Kimyasal değişimler, protein üretim mekanizmasına zarar vermekte, doğrudan genleri kapatmakta ve kromozomların çözülmesini güçleştirmektedir. Bu tür kimyasal etkileşim sonucu normalde kapalı olan bir gen aktif hale gelerek (ya da tersi) kanser tümörü oluşumuna neden olabilmektedir. Epigenetik etkileşimleri belirleyebilen araçlar sayesinde kanserin çok erken evrede kesin teşhisi mümkün olabilecek, hatta hastalığın ciddiyeti ve ne tür bir tedaviye cevap verme olasılığı olduğu tespit edilebilecektir. Epigenetics - The Science of Change (ehponline.org) Epigenetics: www.technologyreview.com/printer_friendly_article.aspx?id=16470 3) Nanoilaç (Nanomedicine) Vücuda zerkedilen nanoparçacıklarla hastalıklara daha etkin tedavi geliştirilebilmektedir. Kan damarlarının çeperinden içeri süzülebilecek şekilde oluşturulan ve ilaç taşıyan nanoparçacıklar doğrudan savaşmaları için programlandıkları zararlı hücrelere yapışarak taşıdıkları ilaçla bu hücreleri hızla yok edebilecektir. Bu yöntem sadece kansere karşı değil romatoit artirit (eklem iltihabı)'ten kistik fibrosis'e kadar her tür hastalığa karşı kullanılabilecektir. Ayrıca biyoterör saldırılarının belirtilerinin erken aşamalarda tespit edilmesini sağlayacaktır. www.technologyreview.com/printer_friendly_article.aspx?id=16469 4) Hücre Çekirdeğinin Yeniden Programlanması Üzerinde yoğun olarak ahlaki tartışmaların sürdüğü kök hücrelerin embriyodan elde edilmesi yaklaşımına son vermesi beklenen bu yöntemde Dolly isimli koyunda uygulanan klonlamanın (benzerini kopyalama) değişik bir türünün kullanılması hedeflenmektedir. Orijinal süreçte yetişkinden alınan ve kendi DNA'sı çıkarılan yumurta hücresinin proteinleri, verici yetişkinin genetik benzerine sahip embriyoyu oluşturacak şekilde yeniden programlanmaktadır. Bu süreçte vericinin hücresini, normalde sadece embriyonik kök hücrelerde bulunan "nanog" isimli proteini üretecek şekilde zorlayarak embriyoya dönüşmemiş ancak büyük ölçüde kök hücre özellikleri gösteren hücrenin üretilebileceği öngörülmektedir. Çok sayıda bilim adamı proteinler kullanılarak hücrelerin alıcı-verici hücre gerektirmeden ve alıcının DNA'sı çıkarılmadan, doğrudan yeniden programlanabileceğini ümit etmektedir. Bu şekilde, bir deri hücresinin dahi proteinleri yeniden programlanarak kök hücreye dönüştürülebileceği düşünülmektedir. Fareler üzerinde yapılan deneylerde bir kimyasal madde kullanılarak kas hücreleri yağ ve kemik hücrelerine dönüştürülmüştür. Bu şekilde küçük kimyasal moleküller kullanılarak da kök hücre elde edilebileceği düşünülmektedir (www.technologyreview.com/printer_friendly_article.aspx?id=16472) 5) Nanobiyomekanikler Pikonewton ölçeğindeki kuvvetlerin (bir newtonun trilyonda biri) hücreler üzerindeki etkisinin öğrenilmesi ile mikropların ya da parazitlerin hücrelerde yaptıkları bozucu etkiler daha iyi anlaşılacak; sağlıklı hücrelerle sağlıksız hücrelerin ayrıştırılmasını kolaylaştıran yöntemler bulunabilecektir. Örneğin sıtma parazitinin kırmızı kan hücrelerinde aşırı büyümeye ve sertleşmeye yol açtığı; bunun kırmızı kan hücrelerinin boyutlarını kılcal damarlardan geçemeyecek duruma getirdiği ve sonuçta beyindeki kılcal damarlarda pıhtılaşmaya bağlı tıkanıklık sonucu beyin kanamasına neden olduğu belirlenmiştir. Uzun zamandan bu yana kullanılan kuvvet, esneklik gibi çok sayıda mekanik kavramın (nano ölçekte) biyoloji için de önemli olması nanobiyomekanik alanını gelişen teknolojiler arasına sokmuştur. (www.technologyreview.com/printer_friendly_article.aspx?id=16475) 6) Evrensel Kimlik Tanımlama (Universal Authentication) Mevcut durumda internet üzerinden ulaşılan her farklı sitede alınan her serviste farklı kullanıcı kimliği, farklı şifreler kullanılması gerekiyor. Evrensel kimlik tanımlama ile bu işlemin bir kez yapılması hedefleniyor. Internet'te dolaşırken bir kez login ile kimlik tanımlaması yapıldıktan sonra gezilen diğer tüm sitelerde aynı kimlikle tanınmak ve karşılanmak yöntemin özünü oluştuacak. (www.technologyreview.com/printer_friendly_article.aspx?id=16474) 7) Bilişsel Telsiz (Cognitive Radio) Gün geçtikçe artan Wi-fi, cep telefonları, pager'lar, kablosuz sensör ağları, v.b. kablosuz haberleşme ortamı trafiğine karşı bu servisler için tahsis edilmiş frekans bandının sabit olması tasarımcıları yeni arayışlara itiyor. Kısıtın frekans bandından değil mevcut bandın verimli kullanılamamasından kaynaklandığı görüşünden hareketle, ortamda sürekli ölçüm yaparak boş ya da daha az yoğun kanalları arayan Bilişsel Telsizlerle bu sorunun aşılması hedefleniyor. İlgili bandın tahsis edildiği cihaz grubunun kullanımına öncelik vermek kaydıyla çevrelerindeki cihazlarla konuşarak kalan bandı kendi aralarında paylaşmaları esasına dayalı bir sistem Bilişsel Telsiz sistemi. Ancak kendi aralarında konuşmalarından kaynaklanacak band kullanımını da en aza indirmek amacıyla telsizlerin yazılımlarının "oyun kuramı (game theory)" olarak adlandırılan ve en uygun çözümü bulmalarını sağlayacak matematiksel modellemeye uygun davranacak şekilde geliştirilmeleri öngörülmektedir. (www.technologyreview.com/printer_friendly_article.aspx?id=16471) 8) Yaygın Kablosuz Haberleşme (Pervasive Wireless) Mevcut durumda her biri kendi içinde ayrı bir kablosuz haberleşme protokolu ile konuşan pek çok ürünün tek bir protokol çevresinde buluşturularak birbirleriyle konuşabilir hale getirilmesi hedeflenmektedir. Bu durumda elde edilecek yaygın kablosuz haberleşme ağı sayesinde vakit alan pek çok işin eskisine oranla çok daha kısa sürede yapılması hedeflenmekte ve buna bağlı önemli verim artışı sağlanması beklenmektedir. Örneğin dükkanınızdaki ürünlerin RFID etiketlerinin, satışların durumu hakkında cep telefonunuza bilgi göndermesi, birbiriyle konuşan arabalar sayesinde çarpışmaların engellenmesi, yaşlı insanların üzerlerinde takılı kan basıncı ve nabız ölçen aygıtların normal dışı bir durum algılamalarında doktora ilgili kişinin durumu ve yeri hakkında bilgi göndermeleri bu kapsamda düşünülebilir. (www.technologyreview.com/printer_friendly_article.aspx?id=16476 9) Esnek Silikon Devreler (Stretchable Silicon) Üzerine mikroçiplerin monte edilebildiği devreleri taşıyan esnek silikondan yapılmış eşyaların geliştirilmesi hedeflenmektedir. Esnek silikonların ameliyatta doktorun parmak uçlarına takılı devreler yardımı ile hastanın kan basıncının ve nabzının ölçebildiği ancak dokunma hissini etkilemeyen eldivenlerden üzerinde günlük haberlerin anında izlenebildiği elektronik gazete kağıtlarına kadar çok farklı ürünlerde kullanılabileceği düşünülmektedir. www.technologyreview.com/printer_friendly_article.aspx?id=16477 10) Diffusion Tensor Imaging Şizofreni hastalarında beyindeki farklılığı belirlemek amacıyla geliştirilmekte olan DTI yöntemi manyetik rezonans yöntemine göre çok daha ileri bir görüntüleme tekniği olma yolunda ilerlemektedir. Bu yöntemde özel bir radyo frekansı ve manyetik alan gradyan darbeleri altında beyindeki su moleküllerinin yayılım yönüne bakılmaktadır. Normal durumlardaki yayılma ile sorunlu vakalardaki yayılma farklılık göstermektedir. Bu yöntem sara, travmatik beyin yaralanmaları, kronik alkolizm gibi rahatsızlıklarda da kullanılmaya başlanmıştır. Tekniğin geliştirilmesiyle Alzheimer gibi hastalıkların önündeki sır perdesinin de aralanabileceği ve teşhis konusunda önemli gelişme sağlanabileceği düşünülmektedir. www.technologyreview.com/printer_friendly_article.aspx?id=16473 (*) Bu yazıyı "Teknoport"un (www.teknoport.com.tr) 5 Mart tarihli, 32. Sayısının "TeknoBülten"inden aldık. Yazının orijinali "MIT Technology Review" de yayımlandı. DİPNOT: cubil / Bilim Teknik 16.03.2007
-
21 MART ŞİİR GÜNÜ... ( Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır, şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir...)
Ah benim sevdalı başım Ah benim şair telaşım Ah benim sarhoşluğum Ah çılgın yüreğim Sus artık uslandır beni Kaç okyanus geçtim böyle Kaç denizde yitip gittim Kırılmış direkler yırtık yelkenlerle Kaç seferden yorgun döndüm Ah benim yaralı ruhum Ah benim insan kusurum Ah benim isyanlarım, ah yalnızlıklarım Gel artık uslandır beni Ah benim iyimser yanım Ah benim aldanışlarım Ah benim kavgalarım Ah pişmanlıklarım Sus artık uslandır beni Zülfü Livaneli
-
EMPERYALİZM VE İRTİCA... (Emperyalizmin maşası haline giren kitle isim değiştirir... Ve artık, emperyalizmin adı İRTİCA şeklinde değişir...)
Haklısın galiba... Birşeyleri karikatür ile anlayan arkadaşlara sanıyorum bu karikatür çok daha düşündürücü bir mesaj veriyor...
-
21 MART ŞİİR GÜNÜ... ( Şiir depremdir, şiir ayaklanmadır, şiir başkaldırıdır, şiir şimşektir, yıldırımdır, gök gürültüsüdür şiir...)
Dilara annesinin elinden melekler gibi kaydı gitti sonsuzluğa. Henüz beş altı yaşlarındaydı. Kapatılmamış bir kanalizasyon çukurunda çırpına çırpına yaşama veda etti yavrucak! Sanki aşağıda ki şiir Dilara için yazılmış… MEZARLIK Dün akşam gün batmadan Yaşlı ölülerin arasına Bir küçük misafir geldi. Çocuk bahçesinde kovası kalmış. Kumların üstünde küçük küreği. Besbelli çok yorgun hemen uyudu. Doğruldu yerinden yaşlı bir ölü Örttü örtüsünü: Madem ki burada annesi yok, Bu küçük kız bize emanet. İlerde yatan başka bir ölü Yavaşça seslendi: Başında ki kurdeleyi çözüp katlayın Ütüsü bozulmasın. Baki Süha Edip oğlu..
-
Mavi Gözlü Dev
Kesinlikle katılıyorum sevgili jön... Fakat beni daha çok etkileyen hapishane yaşamındaki o korkunç direnç ve kavgasıydı... Ve çok duygulandığım 4 sahne vardı ki içimi kanattı... Hele birde o film biterken Sevgili Nazım Hikmet'in öldükten sonra arkadaşına ezberletip basına vermek istediği mesajı birlikte söylerken savcının gelip merak ettiği şiir'i (ki şiir değil aslında o handa spontane olmuş bir durum) kendisine okumasını istemesi ve iki arkadaş 'yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine' şiirini yüksek sesle okurken tüm cezaevinde kalanların eşlik etmesiyle birlikte bitmesi beni kopartı ve sanıyorum sinema salonu o kadar duygulaşmıştı ki uzun süre ayakta alkışlarla kendimizi ifade ettik... Film hem bir dönemi çok iyi yansıtması açısından, hemde yapımcı, senarist ve oyuncuları gösterdikleri büyük performans ile birlikte, böyle güzel bir sanat eserini bizlere kazandırdıkları için yürekten buradan da tekrar tekrar alkışlıyor ve saygılar sunuyuorum.. Yurdışında büyük ses uyandıracağından hiç kuşkum yok.. Sevgiyle kalın...
-
DÜNYANIN EN GÜZEL ÜLKESİ SEÇİLİYOR... (Ve şu handa TÜRKİYE BİRİNCİ SIRADA gidiyor...)
Dünyanın en güzel ülkesi seçiliyor Türkiye birinci sırada... İnternette dünyanın en güzel ülkesi seçiliyor. Her yıl milyonlarca turisti ağırlayan Türkiye, dünyanın en güzel ülkesini belirlemek için uluslararası bir internet sitesi tarafından başlatılan ankette açık farkla birinci sırada yer alıyor. Dünyanın en güzel ülkesini belirlemek için oluşturulan www.thevotenation.com adlı internet sitesinde yapılan oylamada Türkiye, yaklaşık 527 bin oyla birinciliğini koruyor. Türkiye'yi, 490 bin civarındaki oyla Sırbistan, 475 bin dolayında oyla Slovakya takip ediyor. Dünyanın en güzel ülkesini belirlemek için yapılan oylamada, Rusya dördüncü, Amerika Birleşik Devletleri beşinci, Almanya altıncı, İngiltere ise yedinci sırada yer alıyor. Bir turizm ülkesi olan, tarihi ve doğal güzellikleriyle göz kamaştıran Türkiye'nin uluslararası bir internet sitesince yapılan bu ankette dünyanın en güzel ülkesi olarak seçilmesinin, Türkiye'nin tanıtımına önemli katkıda bulunması bekleniyor. Şu ana kadar kullanılan oylara göre ankette, Türkiye'nin turizm sektöründe rakipleri olarak gösterilen Yunanistan, yaklaşık 320 bin oyla 9'ncı sırada kendine yer bulabilirken, Fransa 17'nci, İspanya 20'nci, İtalya ise ancak 41'nci sırada yer alıyor. Şu adresde..
-
16 MART 1978 BEYAZIT MEYDANI... [UNUTMAYACAĞIZ]...
.... Bu cinayetler ne zaman sonlanır?.. Zengin ile fakir arasındaki uçurum azalıp, yaşam kalitesinin tüm toplum tarafından paylaşması ile olabilir! fakat bu tek başına yeterli mi? elbette değil, yaşam standardını yükseltmek için yurt dışına gelen vatandaşlarımız, geldikleri kültürü olduğu gibi taşımakla kalmıyor, daha da katılaştırarak uygulamaya burada da devam ediyorlar. cinayetler işleniyor, yollarda, evlerde. cinayeti sadece devlet erki elinde bulunduran değil, herkes işliyor! cinayetleri durduralım!... işkenceleri durduralım diye haykırmıştım, işkenceden çıkarken! yakınını kaybeden haykırıyor, cinayetleri durduralım! bu çığlığı atmak için zorunlu muyuz bir yakınızın ölmesi! hayır, o halde cinayetleri durdurun! daha çağdaş ve eşit koşullarda, yaşamak için! binlerce, belkide milyonlarca hayatını kaybetti.. dünyanın herhangi bir yerinde bu yazıyı okurken biri ölüyor olabilir! bir yakını çığlıklarını uzaya bırakabiliyor! durdurun cinayetleri! BUGÜN 16 MART! UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ... DİPNOT: Sevgili İsmail Cem Ozk. sevgi ve saygılarımızla...