Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. Sardunya yanlız değilsin... 14 Nisan Ankara Mitingine istanbuldan dost ve arkadaşlarla yaklaşık olarak en az 3 otobüs ile katılma çalışmalarımız devam etmektedir... Emperyalizmin işbirlikçilerince Cumhuriyetimizin tepe noktası olan Cumhurbaşkanlığının da ele geçirilmesi yoluyla oluşturulacağı anlaşılan diktatörlük tehlikesi ile yüzleşmek ve karşı koymak durumundayız... Bağımsız, Demokratik, Laik, Sosyal, Halkçı bir Hukuk Devleti özlemimizle... 14 NİSAN'DA ANKARADAYIZ...
  2. Halkın duygularını sömürenlere ve gerçekleri halkıyla paylaşmayanlara ne dersin sevgili aslan34... Sakın birileri bizi kendi emelleri doğrultusunda inaçlarınızı sömürüyor olmasın... Çünkü biliyorum ki emperyalizmin inançsal ninnisi dünyanın her yerinde aynı nakaratta söylenmekte... Sevgiyle kalın..
  3. Sevgili Sardunya'ya böyle anlamlı bir başlıkta bizlere tartışma fırsatı yarattığı için kendisine öncelikle çok teşekkür ederim... Konumuza gelince... 'Laik Türkiye Cumhuriyeti, İslam çizgisinden ve Osmanlı yolundan ayrılmıştır'' , ''Allah ve Peygamber emirleri yerine Türkiye'de Atatürk' ün emirleri geçerlidir'' diyen Humeyni'nin Türkiye'deki temsilcileri, bugün ondan daha da ileri gitmişler; işgal ettikleri makamları, bulundukları konumları unutmuş görünerek, başta ''Laiklik'' olmak üzere ''Türkiye Cumhuriyeti'' nin anayasal niteliklerini tartışmaya açacak kadar; devletin en yüce makamlarına, anayasal kurum ve kuruluşlarına saldıracak kadar derin bir ihanet çukuru içine düşmüşlerdir. Bu resim içinde Türkiye'de şeriat ve bölücülük tehlikesi olmadığını söyleyenler de boy göstermiştir. Onların bu kapsamdaki söylemleri belli bir maksada yöneliktir. Bu yolda alınabilecek önlemlerin başlangıçtan itibaren etkisiz kılınması için bir taktiktir. Amaç; tehdidi yok göstererek, şeriat ve bölücülüğe karşı alınabilecek önlemleri engellemek, oluşabilecek direnci önceden yok etmektir! ''Bu millet istedikten sonra laiklik tabii ki elden gidecek'' diyenlerin ve ona destek verenlerin başka türlü düşünmesi zaten mümkün değildir!.. Bu doğrultuda yanındayız sevgili Sardunya...
  4. Sevgili la_boheme... Elimden fotoğraf makinemi düşürdüğümü gördünmü canım benim.. 900'e yakın fotoğraf çekmişim... Dile kolay... Hayrıca Fotoğrafçılık eğitimim olduğunu ve hemen hemen her karenin bir anlamı ve değişik enstantanede çekilebileceğini çok iyi bilirim... Yanı bir nevi ışıkla oynamak gibiydi benim için... :lol: Sevgiler... Yukarıda da kısmen bahsettim.. Paris'te öyle bizdeki gibi bina kirliliği hiç yok denilebilecek kadar az... Gördüğüm birkaç gögdelenden başkasını göremezsiniz.. Dolayısıyla yaptığım araştırmalara göre de... Gökdelen kültürünün hiç benimsenmediği Fransa'da, son yıllarda konut sorununun sık sık gündeme gelmesi, Paris'e gerçek karakteristiğini veren orta gelir dilimindeki sınıfların satış ve kira fiyatlarının aşırılığı nedeniyle şehir merkezlerini terk etmek zorunda kalmaları konuyu tekrar tekrar başlıklara taşıyor. "Korumacı" imajına rağmen dünyanın 3. en fazla yabancı sermaye çeken ülkesi olan Fransa'da, ne yabancı ne de ulusal yatırımları çekme arzusu, Kentlerin mimari dokularını değiştirmeye yetiyor. Ulusal irade dar ve kısa vadeli hesapların üstünde kalıyor... Yani bizdekinin tam tersine... Durum gayet net ve açık... Aşağıda çektiğim fotoğraflarda bunun net örneklerini göreilirsiniz..
  5. Fırsat buldukça tabiki ekleyeceğim sevgili la_boheme... Daha 1/3'ünü ancak gönderebildim... Ama Sen şu KIR denen harika şarap kokteylini mutlaka öğren olurmu... Denemediğim yöntem kalmadı... Sevgiyle kal... İşte birkaç resim daha... Tam Eiffel'in karşısında bulunan Trocadero (gece) Metro beklerken birkaç enstantane... Sacré Coeur dönüşü alışveriş yapılan (iki American Fötr almıştık hatırlarsan)cadde... Metro louvre (Fransanın en ünlü müzesinin olduğu metro) plais royal... Fotoğraflar, Fransa ve Paris ile ilgli olumlu olumzuz eleştiriler bekledim tabiki forumdaşlarımdan ama şu hana kadar birkaç arkadaşın dışında katılan olmadı nedense ve aslında konu global dünyada küçük bir köyde beraber yaşadığımız ve etkileyip etkilenmemiz kaçınılmaz olduğu süreçte bunun ne kadar önemli olduğu yadsınamaz... Mesela benim Paris ile dikkatimi çeken olumlu birşey var.l.. O da Paris'in tam bir gögdelen düşmanı olduğ ve nşaat yönetmeliklerinin ancak olağanüstü koşullarda izin verdiği orta boyutlardaki gökdelenlerin nispeten en yoğunlaştığı bölge ise yine Paris'in yakın banliyölerinden "Paris'in Manhattan'ı" denilen La Defense semti. Esas itibarıyla İş ve Ticaret merkezlerinin yer aldığı La Defense'da yükseklikleri 150 ile 190 metre arası değişen 7 kule var. Aynı mahallede gerçekleşmesi tasarlanan projeler arasında boyu 300 metreyi aşacak 2 yeni bina öngörülüyor. Fransa genelinde Lyon, Nantes ve Lille gibi büyük kentlerdeyse yüksekliği 120 ile 165 metre arası değişen toplam üç gökdelen mevcut. Sosyal konut, nüfus yoğunluğu gibi can alıcı konulara rağmen kent sakinleri, belediye yöneticileri ve siyasi merciler dahil tüm Fransız kamuoyu, çözümleri hiçbir zaman dikey yapılarda aramadı. Gökdelen fikrine en düşmanca bakanların başında Parisliler gelmesine karşın Fransa'nın en yüksek, gökdelen tanımına en yakın binası da Paris'te kurulu. Özel izinli yöreler dışında genellikle 5-6 katı geçmeyen, çoğunluğu 19. yüzyıl hatta daha öncesine ait Paris inşaatlarının arasından 58 katı, 210 metre boyuyla göğe yükselen Montparnasse Kulesi birçok Parisli için bir utanç abidesi. "Paris'in Boynuzu" olarak tabir edilen, son iki katına geçilemeyen ve sadece 56. katı doğrudan geniş kamuya, turizme açık kule 1969 - 72 tarihleri arasında Roger Saubot yönetiminde 4 mimarın işbirliğiyle inşa edildi. 1973'te hizmete açılan ve giriş-çıkışı titizlikle korunan yapı işyeri, büro olarak kullanılıyor. 1889'da kurulmuş, tepesindeki TV antenlerinin ucu dahil 325 metreyi bulan Eyfel kulesinin tek rakibi kabul edilen Montparnasse Kulesi aynı ilgi ve sempatiyi görmekten çok uzaktır. Ki bu da burada fotoğraflarımda sergilendi.... Şimdilik bu kadar.... Düzenlemesi zor olmasa (vakit almasa) birçoğunu paylaşmak isterim ama.. Yeri geldiğince artık...
  6. 'BATI BATIDIR... Bir milletin kendisine ve dünyaya olan bakışının sanat yoluyla yaygın bir şekilde ifade edildiği ve ABD'de en çok sinemanın, milli kimliği yaratan ve yansıtan bir sanat dalı olduğu hatırlanmalıdır. Bu açıdan bakıldığında son dönemde ABD'de iyilik ve kötülük güçlerinin karşı karşıya geldiği fantastik ve tarihi filmlerin sayısındaki artışın altında siyasi sebeplerin bulunmadığını söylemek mümkün değildir. Bu filmler, ABD'nin giriştiği "özgürlük savaşını" çağrıştıracak cinsten, bugünün uluslararası politika gündemine göndermelerle dolu. Bunun ötesinde bu filmler, hakikaten yukarıda da belirtildiği gibi, tarih içerisinde Batı'da oluşmuş olan ve Batı bilimsel ve edebi eserlerine sinmiş olan Batı'nın üstünlüğü, Doğu'nun barbarlığı ve ezeli Batı-Doğu çatışması ana fikrini de içinde barındırıyor. Batı kültüründe bulunan bu bakış açısı yapısal bir karakter taşırken, zaman içerisinde Doğu kavramı adı altında değişik ülkelerin ve halkların algılandığı ve sanat eserlerine taşındığı görülüyor. Sözgelimi, "Yüzüklerin Efendisi" yazıldığı sırada eserdeki kötülük güçleri olarak Sovyetler Birliği'nin algılanması kaçınılmaz gibiydi. Ancak eser sinemaya uyarlandığı sırada dünyadaki dengeler ve gündem değiştiğinden şer güçlerinin sarıklı olarak gösterilmesi dikkate değer bir değişiklikti. Termopil Savaşı'nı ele aldığımız zaman, 19. yüzyılın başında şiirlerinde Termopil konusunu işleyen Lord Byron, Yunanlıları Osmanlılara karşı başkaldırmaya çağırıyordu. 20. yüzyılda Batı uygarlığının düşmanı olarak Türklerin yerini Rusların aldığını görüyoruz. 1962'de de aynı isimle çekilen "300 Spartalı" filminde Spartalıların düşmanı olarak bütün dünyaya hakim olmak isteyen bir "şer imparatorluğu" şahsında hangi ülkenin gösterilmek istendiği bellidir. Bugün ise kendisine özgürlük savaşçısı rolünü biçmiş olan bir ülkenin, insanları silah zoruyla "özgürleştirmeye" kalktığını ve bu düşünceye götüren öz algılama ve kültürün yansımasını 2006'da çekilen "300 Spartalı"da da açıkça görüyoruz. Batı dışındaki dünyaya kaçınılmaz olarak düşman gözüyle bakan bir zihniyetin, belki de tarihte gelmiş geçmiş en militarist toplumu kendisine örnek olarak seçmesi, talihsiz olmaktan çok bilinçli bir karar olarak görünmektedir. Soydaşlarını satan hainin normal bir Spartalı olarak değil, doğar doğmaz aslında Sparta geleneklerine göre öldürülmesi gereken bir sakat şeklinde gösterilmiş olmasını bir tarafa bırakalım. Filmde düşmanlara karşı merhametsizlik aklanmaya ve yüceltilmeye çalışılıyor. Filmin en çok ABD askerleri tarafından beğenildiğine dair haberler şaşırtıcı değil ancak dehşet vericidir. (Gerçi filmin düşmana merhametsizlik konusundaki fikri, suçluya karşı şiddeti meşrulaştıran bir Hollywood geleneğinin abartılmasından başka bir şey değildir.) KÜRESEL PROPAGANDA Hollywood yapımı "tarihi" filmlerin tarihi gerçeklere uyup uymadığı tartışması bir yana, bu eserler her şeyden önce ABD'nin kültürel etkileme gücünün bir parçasıdır. Ancak "300 Spartalı"nın saldırgan ve göze batan propaganda tarzı, bu gücü artırmaktan çok zayıflatan bir yapıt olarak görünmektedir. Bunun ötesinde dünyada birçok ülkenin ABD sinema ve televizyon filmlerinin akınına direnmeye devam ettiği ve hatta son dönemde canlandığı da görünmektedir. Bu anlamda en çarpıcı örnek herhalde Çin sinemasıdır. Çin devlet ve millet geleneğinin, devlet ve millet birliğinin karşısında kişisel yaşamın önemsizliğini görsellikle öne çıkaran "Kahraman" filmiyle dünyaya anlatılması ve filmin tanıtımı için başarılı bir reklam kampanyasının yapılması Batı'da "propagandanın küreselleştiğine" dair yorumlara yol açmıştı. Her ne kadar sinema yoluyla küresel propagandanın en iyi uygulayıcısı tartışmasız olarak ABD olsa da, gerçekten de Çin, sadece teknolojik anlamda değil, kültürel anlamda da Batı'yı "kendi silahıyla vurmak gerektiğini" kavramışa benziyor. Ancak dünyada ortaya çıkmaya başlayan bu denemelerin daha çok cılız olduğu ve ABD'nin kültür alanındaki topyekün gücünü şimdilik dengeleyemediği kaydedilmelidir.
  7. Tam tersi ama sevgili gelincik... Gel görki inancın psikolojik tavrı bunu söyleme konusunda yetersizliği, yasakçılığı ve sorgulamasız inancın zaafı sonucunda ne yazikki sonuçsuz kalacaktır... Maalesef gelişen dünyanın tüm eybetine karşılık bu insanların gerçekleri görme yeteneğinden yoksun olarak inançsal gücünün sayısı azımsanmayacak derecede de artmaktadır... Öbürdünyacılık başarı ile oynanmakta ne yazıkki.... Zavallı insanlar, insancıklar... Üzülmemek elde değil... Sevgiyle, umutla ve karanlıklara karşı direnç ile birlikte bilinçle kalın...
  8. Paris, Seni Seviyorum / Paris, je t'aime / I love you Paris... (Pariste Dünyanın 20 değişik ülkesinden, 20 farklı ınanılmaz aşk...) (Sevgili La_bohem tekrar teşekkürler her karesende gezimiz vardı..) 30 Mart 2007 tarihinde vizyona giren bu filmi lütfen kaçırmayın derim... Bu yılbaşında Paris gezim sonucunda elde etmiş olduğum gezime harika bir yapım olan Paris seni seviyorum ile bütünleştirmiş olmanın inanılmaz keyfini çıkardım bugün ve harika bir film... Sevgi La_bohem sana buradan tekrar tekrar teşekkür ediyorum... Çünkü hemen hemen tüm güzellikleri bizzat senin gezi programında bizzat yaşamakla birlikte gezidiğim bütün yerleri farklı açılardan Paris'i Dünyanın 20 yönetmenin değişik yorumlarıyla, 20 farklı aşklarının güzelliğini tatmak ise tam bir hayrıcalık... Filme Fransız kalmamamk ise kendi payıma bir hayrıca bir artı idi... Kısaca konusuna gelirsek... Dünyanın farklı ülkelerinden yirmi yönetmen, Paris'in on sekiz bölgesini kendi bakış açılarıyla anlatıyor. Elbette, mekân Paris, ortak konu ise aşk. Filmin her bir bölümü, her şekilde, her insandan, her yerde ve her türde aşkı ve elbette Paris'i anlatıyor... Fransız yapımı (2006) ve romantik konulu, 116 dakikalık bu muhteşem filmi kaçıkmayın derim... Hayrıca Fransız tanıdığımız oyuncuların birçoğunu filmde görme şansı elde edeceksiniz... (Paris gezimde tek eksiğim buydu ve bu şansı da yakalamış oldum) Yönetmen_____:Olivier Assayas , Frederic Auburtin , Emmanuel Benbihy , Gurinder Chadha , Sylvain Chomet , Ethan Coen , Joel Coen , Isabel Coixet , Wes Craven , Alfonso Cuarón , Gérard Depardieu , Christopher Doyle , Richard LaGravenese , Vincenzo Natali , Alexander Payne , Bruno Podalydés , Walter Salles Jr. , Oliver Schmitz , Nobuhiro Suwa , Daniela Thomas , Tom Tykwer , Gus Van Sant Tanıtım filmini buradan izleyebilirsiniz.. Vee işte müthiş bulduğum filmden birkaç sahne.. -- -- - Sevgili La_bohem eminim bu fotoğraf sana birşeyleri hatırlatıyordur, Hemen hemen aynı kare... (Hatırlarsan Trenle giderken senin böyle bir fotoğrafını çekmiş ve çok beğenmiştin...)
  9. Teşekkürler sevgili bilimselci.... Vermeye çalışılan mesajı gayet iyi anlamış olmanıza hiç şaşırmadım... Sevgi ve saygılarımla..
  10. "Tüm dinler Tanrı'ya geri dönüş yolunda çıkılan merdivenin basamaklarıdır..." diyebilen ve tüm kâinat ile dostluğunu ön planda tutan kızılderililere... Maalesef aşağıdaki karikatür bugün bizleri getirdikleri hali en iyi biçimde gözler önüne seriyor... Sevgi ve saygılarımla..
  11. DİPNOT şurada cevap verdi: iLyAdA başlık Güncel Konular
    :clover:
  12. AKM`YE VE MUHSİN ERTUĞRUL`A DOKUNMAYIN!! ...Utanıyoruz...Avrupa Birliği`ne -sanat kurumlarını yıkan- bir düşünce ile girmeye hazırlanan ve Kültür Başkenti olma yolunda hızla ilerleyen İstanbul`umuzun merkezindeki sanat yuvalarını –yıkan- ve bundan -rant- kazanan düşünceden...Yıllardır oralarda yapılan işleri ve sanatı küçük gören beyinlerden? ...Ve Tiyatroyla, sanatla yakından alakası olmayan kişilerin –Yönetici- ve karar verici pozisyonda olmalarından...Dünyanın her uygar ülkesinde olduğu gibi şehir merkezi nde olan sanat binaları çoğalırken tam tersi yuvaları ellerinden alınan sanatçılarımızın düşürüldüğü durumdan...Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu ve Atatürk Kültür Merkezi gibi isimleriyle simgeleşmiş -anı belleğinin- silinmesinden ve buna olur veren düşünceden...Utanıyoruz...Ve şunu diliyoruz...Bizi sanatsız bırakmayın –Tiyatrolarımızı- geri verin ve sonrasını lutfen sanatçılara bırakın...Onlar bu mesleği icra ettirmek için yıllarca eğitim gördü konservatuarlarda ...-Sanatı ve Sanat Yuvalarını yıkmayın-...Eğer göründüğünüz gibi olmak istiyorsanız... ___________________________________________________________________________________ Don kişot'a yürekten teşekkürler...
  13. DİPNOT şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    "Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıkların arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur." - 1937
  14. Bakın arkadaş tarihte birkaç bilgini saymaya kalkmış... Fakat ne yazıkki bilim, felsefe, mantık vb dallarda sadece avuntudan öte gitmeyen üç büş satırı geçmeyen ezber düşüncelere geçiştirmeye çalışmış... Siz sayın FAUST... Sadece günümüzde aşağıdaki kısaca gelişmiş ülkelerdeki durumu anlatmaya çalışacağım... Fransa'da Felsefe Bakaloryasından... Fransa'da, liseyi bitirenler, bir üst okula ya da üniversitelere gidebilmek için, ''bakalorya'' denen bir sınavdan geçerler. Edebiyat, tarih-coğrafya gibi bir iki konunun yanı sıra, felsefe de programdadır. Bir de gelenektir: Bakalorya sınavları felsefe ile başlar. Neden o? Çünkü, bir kafanın olgunluğu, felsefe kültürü ve konulara felsefi olarak yaklaşması, yaklaşabilmesi ile belli olur. Felsefe de, hayata akıl penceresinden bakmak değil mi? Fransızlar, yaşamın eşiğinde, gençlerde bu olgunluğu arıyor. Türkiye'de, bakalorya uygulamasına ilk kez Galatasaray Sultanisi'nde başlandı (1869); Meşrutiyet'ten sonra, Cumhuriyet'in eğitim sisteminde de yerini aldı ve ''olgunluk sınavı'' adıyla sürdü. 1953-1954 ders yılından sonra kaldırıldı. Yıllara dikkat ediyor musunuz? Demokrat Parti, eğitimi çökertirken en başta liseyi yıkmıştır. Onun çoğu tabela liselerine, sonraki yıllarda çoğu tabela üniversiteleri furyası eklenmiştir. Maalasef bugün de bu dramı seyrediyoruz... Felsefe bakaloryasında ilginç sorular sorulmuş. ''Edebiyat'' grubundaki öğrencilere yöneltilen sorular, aralarından birini seçmek hakkını da vererek, şöyle: - ''Görevlerimizi, yalnız ötekilere karşı mı yükleniyoruz?'' - ''Zamanla yarışmasının bir anlamı var mı?'' - Öğrencilere, isterlerse yorumlamaları için, İngiliz filozofu John Locke 'un (1632-1704), ''mülkiyet'' üstüne bir metni verilmiş. ''Ekonomi ve sosyal'' grubundaki öğrencilerden, şu sorulardan birini yanıtlamaları istenmiş: - ''Mutluluğu gerçeğe yeğlemek gerekir mi?'' - ''Bir kültür, evrensel değerleri taşıyabilir mi?'' - Öğrencilere, isterlerse yorumlamaları için, Fransız filozofu Alain 'in (1868-1951) ''sosyal örgütleniş'' üstüne bir metni verilmiş. Son olarak, ''Bilim ve bilimsel'' grubundaki öğrencilerin, şu sorulardan birine yanıt vermeleri istenmiş: - ''Bir kültürün değerini nesnel olarak ortaya koyup yargılamak mümkün müdür?'' - ''Deneyim, ne olursa olsun, ortaya bir şey koyabilir mi?'' - Öğrencilere, istediklerinde yorumlamaları için, İngiliz filozofu John Stuart Mill 'in (1806-1873), ''toplumun temeli olarak güven'' in üstünde durduğu bir metni sunulmuş. İşte, bu yılki bakaloryasında felsefe soruları Fransa'da! Acaba örneğin İtalya'da, İspanya'da felsefe adına neler ve nasıl soruldu öğrencilerden? Yadaaaaa bizim gibi müslüman ve geri kalmış toplumlarda sosyal ve toplumsal sorulara yanıtlar nerede aranıyor dersiniz... KEDİ MİYAVLATMA YETENEĞİ OLANLARA ATFOLONUR... NE DİYELİM SİZLERE BOL MİYAVLATMALAR...
  15. Haklısın.. Sosyoloji, mantık ve felsefe dururken kedilerden medet ummak ve işi fıkraya bağlamak... Sosyoloji, mantık ve felsefe konusundan uzman müslüman varmışı dile getirip bunlara dem vurmak.... Be eeeeey.... Sen hala uyanamayanlardınmısın... Bir tane gösterde bilelim.... Haydi... Ben bekliyor olacağım..
  16. Biraz sosyoloji, mantık ve birazcık felsefe bilinmiş olsan bunlara acaba inanılırmıydı.... Böyle gereksiz ve anlaşılamazlar ancak inanan insanlara atıf yapılmıştır... Ama bizler bunlara asla inanmayacağız... Çünkü bilgi toplumu, çağdaş, modern ve sosyo ekonomik yapıdaki sistemini yerliyerine oturmuş toplumlar dünyasal cennetleri yaratırken, ne yazıkki bizim gibi geri kalmış ve tüm bunlardan nasibini almamış toplumlar böyle ertelenmiş cennettleri hayal eder durur... Kalın sağlıcakla...
  17. İlginç olduğu kadar düşündürücü de...
  18. Gereksiz bir soruya harika bir cevap.... Ciçeklerim size güzel dostum sevgili gloria.... :clover:
  19. Filmi beğenmiş olmanıza çok sevindim sevgili HaYaT... Hayrıca düşünce ve yorumlarınıza da teşekkürler.... Sevgiler...
  20. Tehlikenin farkında mısınız? Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi tarihsel bir önem taşıyor. "Cumhuriyet" in ilk sayfasındaki o çok anlamlı kara şerit, bir süredir, yurttaşları ülke tarihinin en önemli ve aydınlık olayı "ulusal bağımsızlık" hareketinin temel başlangıcı 1881'e götürüyor. Büyük Adam'ın doğduğu yılda buluyoruz kendimizi. Buna karşılık, 2007'nin çok sakıncalı bir sosyo-politik kesintinin başlangıcı olabileceğine parmak basıyor. Ulus, millet, devlet gibi bir toprak parçasını ülke yapan asal kurumsal varlıkların köklerinden sökülme tehlikesiyle karşı karşıya kalınabileceğini haykırıyor. Bir büyük adamın bir topluma ve ülkeye sunduğu çok güçlü kazanıların ve bunun büyük bir ulusal mirasa dönüşmüş izlerinin 2007'de artık silinme yoluna girebileceğini hatırlatıyor. Dram boyutuna getirilmesinde belki aşırı bir duygusallık bulunduğunu düşünenler olabilir ama 2007'nin bir şeylerin bitişi olabileceği açıkça görülüyor. Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini bu denli kritik kılan unsurları bu kara bantların mesajında özetlenmiş buluyoruz. Uzun zamanlardan bu yana, millilikten en uzak, uluslararası ilişkilerdeki en teslimiyetçi siyasal iktidarın Cumhurbaşkanlığı makamını da ele geçirdiğini düşünelim. Toplum ve ülke hayal edilemeyecek bir ulusal zafiyet çizgisine çekilecektir; ya da, en azından çekilmesi rizikosu ortalıkta kol gezecektir. Her namuslu, vicdanlı, ulusal değerlere bağlı ve duyarlı yurttaş önümüzdeki iki ay boyunca oturup kalkıp bunu düşünmelidir. GİZLENEN TEHLİKELER Bu konuya yoğunlaşıldığında, iktidarın sakıncalı ve tehlikeli hedeflere doğru 'marş marş' yürüyüşüne karşı koyucu bazı tavırlara ve tepkilere gereksinme olacağı hemen ortaya çıkar. Yurttaşlar birey olarak ya da kendilerine özdeş gördükleri sosyal katmanlarla hamur olarak tepkiler gösterme yoluna gidebilirler. Bunun farkında olanlar, ustaca tezgâhlarla Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunu toplumsal gündemden çıkartmışlardır. Ne idüğü belirsiz ve AKP şakşakçılığının doruğundaki bir medya olayı ufalayıp küçültmüştür. İnsanları, toplumu, ulusu ne denli bir toplumsal tehlikenin bekleyebileceğini, hatta beklediğini dikkatlerden gizlemiştir. Geçmiş aylarda bazen sözü edilir gibi olan Cumhurbaşkanlığı seçimi insanlara unutturulmuştur. Günümüzün iktidarıyla tepişmeyi göze alamayan iş çevreleri de olası vahim gelişmeleri görmezlikten gelme tavrını yeğlemiştir. Olayın kritik önemini yumuşatarak küçültme hatta yok sayma eğilimine girmişlerdir. GENEL SEÇİMLERE AZ KALDI Öte yandan, 2007'de alışılmamış bir rastlantıyla, aynı seneye düşmüş farklı anlamda özel kritiklik taşıyan bir seçim daha vardır: Milletvekili genel seçimi. Cumhurbaşkanlığı seçiminin gerçekleştiriliş biçimi, ayrıca bu diğer önemli seçimin akış doğrultusunu ve sonucunu etkileyecektir. Yani, biraz iç içe geçmiş bir sosyal mekanizma söz konusudur. Önümüzde sadece altı-yedi ayı, hatta biraz öne alınırsa dört-beş ayı kalmış olmakla birlikte, bu seçim, topluma hepten unutturulmuştur. Medyanın ön saflarındakiler, iktidarla bağlantılarında, ********* çıkar ilişkilerine dayalı tiksinti verici bir yandaşlık sergileyecek şöyle bir müziği ıslıklıyorlar: "Cumhurbaşkanlığı da, arkasından gelen genel seçimler de AKP'nin olacak. Hatta bu iş oldubitti bile. Seçimlerle falan kafa yormasın kimse; herkes gündelik işine baksın." Aslında, iktidarın ve kendileri kadar az ulusalcı yandaşlarının tüm unutturma gayretlerine karşın 2007 yılında alınacak yol öyle pek kestirmeden, kısadan olmayabilir. Söz konusu iki ve altı aylık güzergâhlara biraz daha yakından, bir miktar sayısal mantık dürtüsüyle bakmakta yarar bulunabilir. Bu yazı dizisinde, daha yakınından bu tür bir bakış açısının yansımaları özetlenecektir.
  21. Çok sayıda tiyatro ve meslek kuruluşu temsilcisi yıkım kararlarını şiirlerle, şarkılarla protesto etti Behramoğlu: AKM değil AKP yıkılacak Dostlar Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu ve Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda tiyatro ve meslek kuruluşu temsilcisi, Atatürk Kültür Merkezi'nin (AKM) ve Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yıkım kararlarını şiirlerle, şarkılarla, dağıttıkları bildirilerle protesto ettiler. Dün Taksim AKM'nin önünde toplanan sanatçı ve sanatseverler, "AKM yıkılmasın" , "Cumhuriyetin uygarlaşma hedefinin simgesi yıkılamaz" dövizlerini taşıdı. Eylem, trafik kazasında yaşamını yitiren Murat İlter için saygı duruşunun ardından opera sanatçılarının "Kimse Uyumuyor" aryasıyla başladı. Aryanın ardından konuşan tiyatro sanatçısı Orhan Aydın , ülkemizin kalkınması için eğitim ve sanata öncelik verilmesi gerektiğini belirterek "Tehlike çanları çalıyor. Tehlikenin farkındayız. Bu tehlikeye karşı seyirci kalamayız. Anayasanın verdiği hakları sonuna kadar kullanacağız" dedi. Aydın'ın okuduğu ortak bildiride, ülkemizde tiyatroya karşı savaş açmış bir iktidarın olmasına karşın perdelerin her zamankinden daha çok bağımsızlık, eşitlik ve özgürlük için açılacağı belirtildi. Müzisyen Orhan Çağlayan ile Hüsnü Şenlendirici' nin birlikte seslendirdiği "Ah İstanbul" şarkısının ardından gazetemiz yazarlarından şair Ataol Behramoğlu, AKP iktidarının üretmek yerine satmayı ve yıkmayı bildiğini vurgulayarak "Yakında Anıtkabir'i de yıkar, yerine Ortadoğu'nun en büyük camisini ve iş merkezini yaparlar. AKM değil AKP yıkılacak" dedi. Behramoğlu'ndan sonra tiyatro sanatçıları Metin Coşkun ile Levent Ülgen, Nâzım Hikmet 'in "Yaşamaya Dair" şiirini okudular. Şehir Tiyatroları Derneği adına konuşan tiyatro sanatçısı Haşmet Zeybek, bütün dünyanın sahne olduğunu ve iktidarın bütün dünyayı süpermarket yapamayacağını söyledi. Plastik Sanatçılar Derneği adına konuşan ressam Bedri Baykam da, AKP iktidarının Cumhuriyetin belleğini silmek için uğraştığını vurgulayarak "AKM'den daha güzeli yapılmak isteniyorsa başka yerde yapılsın. Gerekirse bedenlerimizi AKM'nin yıkılmaması için siper edeceğiz" diye konuştu. Eylem, müzisyen Hüsnü Şenlendirici, Orhan Çağlayan ve Cahit Berkay 'ın "Selvi Boylum Al Yazmalım" şarkısını seslendirmesinin ardından Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının gösterisiyle sona erdi. Kaynak: 27/03/07 Cumhuriyet
  22. Sevgili Admin vermiş olduğunuz bilgiler için çok teşekkür ederim... Sevgili HaYaT... Emin ol filmden çok keyif alacaksınız ve çok şey bulacaksınız... Hayrıca yukarıda admininde belirttiği gibi zengin bir tarihe ışık tutabilecek inanılmaz bir film... Hayrıca o günlerin inanılmaz güzelliklerine sömürgeleşen dünya ile nasıl baltalandığını ve vahşete dönüştüğünü göreceksiniz... Diğer taraftan günümüze baktığımızda aslında bu vahşetin yerini modern vahşetin da hala hakimiyetini sürdürdüğüne dem vuracaksınız... Ben şahsen gidecek olmanızdan dolayı çok mutlu olmakla birlikte, filmi gördükten sonraki görüş ve eleştirilerinizi de sabırsızlıkla bekliyor olacağım... İyi seyirler..
  23. DİPNOT şurada cevap verdi: muki başlık Güncel Konular
    'Tiyatromuzun başına örülen çorabın farkında mısınız?' AKM'nin yıkılmaması için tüm sanatçılar ve sanatseverler yarın saat 11.30'da Taksim'de buluşuyor. Atatürk Kültür Merkezi'nin yıkılmasını protesto etmek üzere yarın saat 11.30'da Taksim AKM önünde birçok sivil toplum örgütü, sanatçı ve sanatseverin katılacağı bir eylem yapılacak. TOBAV, Kültür Sanat-Sen, Nâzım Hikmet Kültür Vakfı, TOMEB, DETİS, OYÇED, İŞTİSAN, ÇOGED, TEB, Gençlik Tiyatroları Oluşumu, Opera Kulüp Derneği, UPSD, Adana Tiyatro Derneği ve Piramid Sanat Merkezi de eyleme destek veren meslek kuruluşları arasında yer alıyor. TOMEB İstanbul temsilcisi Orhan Kurtuldu 'nun konuşmasıyla başlayacak olan eylem, opera sanatçılarının söylediği aryalar, opera ve bale sanatçılarının sunacağı dans ve müzik gösterisi, Kültür Sanat Sendikası, TOBAV, DETİS, TOMEB meslek örgütlerinin bildirileri ve Ferhan Şensoy 'un yazıp Orhan Aydın 'ın okuyacağı Dünya Tiyatro Günü karşı bildirisi ile devam edecek. 'Tiyatromuzun başına örülen çorabın farkında mısınız?' sloganının kullanıldığı bildiride, sanat kurumlarının çökertilmesi için birçok kumpaslar yapıldığına dikkat çekilerek şöyle deniliyor: "Amaç açıktır, ya siyasi iktidarın yani emperyalizmin dümen suyunda tiyatro yapılacak ya da gereği yapılacak. Yağma yok! Tiyatro başı dik ve onurlu yoluna devam edecektir. Tiyatroda neyin nasıl yapılacağına tiyatrocular karar verir. Bugün 27 Mart 2007 Dünya Tiyatro günü. Dünya ve ülkemiz üzerinde oynanan kirli oyunların farkındayız. Bizler, perdelerimizi her zamankinden daha çok bağımsızlık için, eşitlik için, özgürlük için açacağız. Seslerimiz uçuşup gitse de, sözcüklerimiz bilenip kalacak yeryüzünde. Sahnelerimiz barışın ve kardeşliğin bahçesi olacak. Ülkemizde, tiyatroya savaş açmış bir anlayış iktidardadır. Savaş karşılıklıdır. Türkiye tiyatrocuları direnecektir. Yalnız olmadığımızı biliyoruz. İzleyiciler, halkaları birleştirip tesbih etme telaşını fark ettiğinde direnişe katılacaktır." Kaynak: Cumhuriyet - 25/03/07 S.15 Kultür servisi...
  24. APOKALİPTO... (Ölen bir kültürde bile bir yaşam umudu olduğunu gösteriyor. Her sona eriş aynı zamanda yeni bir başlangıçtır...) ÇÖKEN BİR UYGARLIK Apocalypto'daki kötülerle George W. Bush hükümeti arasında paralellik kuran yönetmen gerçekliği hedefleyerek öykünün evrenselliğini, çöken bir uygarlığın son ana dek korkusuz kalışını işliyor. "Jaguar Paw, ölen bir kültürde bile bir yaşam umudu olduğunu gösteriyor. Her sona eriş aynı zamanda yeni bir başlangıçtır" diyen Gibson, Maya döneminde bile insan mükemmel değildi diyor: "Bugün bile mükemmel değilim. On beşimdeyken biri beni hamlıkla suçlamıştı. Tamamlanmamak bence günahtır, alçalmadır. Jaguar Paw işte bunu duyumsuyor. Apocalypto, Bush'un Irak'ta insan kurban etmesinin bir izdüşümü". Elli milyon dolar bütçeli, Meksikalı profesyonel ve amatör oyuncularla çekilen filmin insan kurban etmenin hâlâ tartışıldığı Meksika'da milliyetçi kesimin saldırısına uğrayacağını belirten oyuncusu Mayra Serbulo 'ya ise Gibson'ın yanıtı şöyle: "Vatandaşlarının çoğunun artık ayrımında olmadığı yerel kültürleriyle ilgili bir film yaptım, bundan ötürü bana saldırırlarsa çok şaşarım doğrusu. Apocalypto'yla benim değirim artıyor." Elli bir yaşındaki Mel Gibson mükemmeliyete erdi mi, eksiksiz bir adam olabildi mi? Çekimden sonra piramitlerin dekorlarını yerel halka verdi, su altında kalan Chiapas'taki köy evlerinin inşaasına yardım etti. İçinde barındırdığı ikilemlere karşın onun ezilenlerden yana olduğu pek de tartışılamaz... Kişisel yorumum... Mel Gibson'un sürekliyici, mükemmel bir eseri bence ve elinden tarihi bir şölen izlemek istiyorsanız mutlaka bu filme gitmeye çalışın derim... Etkileyici, sürükleyici, efektsel, ve müziksel zenginlikte bir öykü ve tarihi motiflerle süslü inanılmaz bir yapım... Mutlaka görün... Çok şey kazanacaksınız... Birkaç sahne...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.