DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararı açık ve net...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Sayın tarafsız... Birşeyleri savunmak ve taraf olmak gerekiyorsa öncelikle Türkiye Cumhuriyeti yasalarının tarafını tutmanızı öneririm.. Tabiki saygı duyuyorum ama maalesef söylemlerinizi takip ediyorum geneli felsefi bir düşünceden öte taraf niteliğindedir... Türban ve giyi ile söylebileceklerimi ise şöyle toparlamak istiyorum; Özgürlükleri yıkmak için özgürlüklerden yararlanılması: ''Dersliklerde ve ilgili yerlerde dinsel inançları simgeleyen belirtilerden uzak kalınması zorunluluğu nedeniyle yükseköğrenim kurumlarında dinsel gereğe bağlanan başörtüleri laik bilim ortamıyla bağdaştırılabileceğini düşünmüyürum. Çünkü; Özgürlükleri yıkmak için özgürlüklerden yararlanılmasını ise pekte ahlaklı bulmuyorum... Özellikle da Özelde korunması gerekli görülen LAİKLİKLE bağdaşmayan özgürlüe taraf olunamaz, savunulamaz ve korunulamaz.'' Son söz: Anayasa Mahkemesi, anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kullanarak ''Laiklik nedir ve nasıl tanımlanır'' sorusunun yanıtını açık, kesin ve herkesin anlayacağı bir anlatımla vermektedir. Okunamızı tavsiye ederim (***) Kaynak: Resmi Gazete, 5 Temmuz 1989, sayı: 20216, sayfa: 15 ''Ek Madde 16- Yükseköğretim kurumlarında, dershane, laboratuvar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak zorunludur. Dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir.'' (***) Anayasa Mahkemesi'nin, 5 Temmuz 1989 gün, 1989/1 Esas ve 1989/12 sayılı kararında, Ek Madde 16 anayasaya aykırı bulunmuş ve bu madde ''iptal'' edilmiştir. Bu kararla, Anayasa Mahkemesi de türbana geçit vermemiştir. Bundan 17 yıl önce, 1989 yılında verilen bu karar, bir mahkeme kararı olmanın çok ötesindedir. Bu kararla, türbanı ''özgürlük simgesi'' olarak görenlere ve anayasada laikliğin tanımının yapılmadığını söyleyenlere de hukuk ve laiklik dersi verilmektedir. Saygılar..
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Aaa anladım... O zaman koministler, faşistler, şerihatçılar, bölücüler vb. gibile için de böyle düşünelim o zaman ne dersiniz.. Nasıl olsa olmamış birşe; BağzılarıNazi elbiseleri giyislin, bağzılarıbereler takısın, bazıları takke giysin, veee cübbeler kol gezsin... Herkes düşünce dilediği gibi politik amaç eylemleri sonucunda istediğini istediği şekilde haraket etsin, *********** Geriye doğru bir akış ve parçalanma eveslileri istedikleri gibi at koştursunlar, Irsız bile yapsın etsin, Ve buna sürüp gitme/ ya da özgürlük densin... Arkadaşım... Türkiye'de özgürlükler de anayasal ve hukuksal anlamda güvence altındadır ve kimsenin bunun dışında bir arayışa girmeye ne hakkı olur, ne de isteği... Yani hukuk devleti içinde problemlerimizi çozmek zorundayız... Ki hukuk herşeyden çok hepimizin istediği tek seçenektir... Bakıyorum birde Türban konusunda çok önemli bir durumu gözden kaçırıyorsunuz; Türkiye'de türban ya da başörtüsü bir özgürlük sorunu değil, bir baskı sorunudur. Çünkü örtünme, örtünenler açısından bir özgürlük değil... Onların inancına göre dinsel bir emirdir... Bu emre bağlılık ne derece yaygınlaşırsa, başını örtmek istemeyenler üzerindeki baskı da o derece artacaktır. Yanlışmı?... Ne dersiniz?...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Hımm... Evet hiç ama hiç kimse dünyanını merkezi değildir doğru... Sevgili tarafsız bizler demorkasiye gönülden inanmış insanlarız.. Bu nedenledir ki endişemiz; geleceğimizi kararartmaya çalışan ve felsefi olarak dine bağlı olanların hiçbir zaman dinin ve kapatmalarının sonu gelmeyeceğidir. Hatta türbanla yetinmeyen bir çok özgürlük düşkünü kadınlarımız,” bu da yetmez bize, daha kara çarşaf giyip haremlik selamlık dönemlerine döneceğiz” diyebileceklerdir... Haydi biz diyelim ki düşünsel anlamda kendimizi dünyanın merkezi sanıyoruz... Eywalla... Peki bu oluşumlar ve dayatmalar böyle sürüp giderse ve arkası gelmez ise durum çok daha ciddi boyutlara girer ki sonuçta dandik bir Ortadoğu ülkesi olarak yaşamaya devam eden bil ülke durumundan farkımız kalmaz, O zaman da zaten başörtülü olsanız da olmasanız da kimse sizi hiçbirzaman ciddiye almayacaktır. Sonuç; siz bizden iyi bilirsiniz sadece kendisi tarafından ciddiye alınan insanlar, ülkeler ne olur... Tek kelimeyle... Trajikomik! İşte bu redenlerde ötürü... Biz demokrasiye inanan insanlar asla kendimizi dünyanın merkezi görmedik/görmeyizde.. Ancaaaak... Bunu gören tek bir zihniyet var... Politikaya bulaşmış, dinini akılcı bir kafa ile donatmayan, 700 yıllardaki öğretilerle yetinen ve şekille, kıyafetle bu işi bu dayatmalarla insanları zincirlemeye çalışan Doğmanın ta kendisidir... Biz değil?
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Evet utanıyorum... Çünkü; Kendilerini böyle zavallı, değersiz insan konuma sokturan kişilere boyun eğdikleri ve aciz oldukları için onlar adına utunıyorum. Ve Kalben Müslüman olmayıp, Müslümanlığı siyasi oyunlara karıştırdıkları ve bu oyunun parçası oldukları için utanıyorum. Son olarak; Bugün türban'a izin veren zihniyet, yarın onu dayatacağından hiç kuşkum yok ve bu nedele kadınlar ve ülkem adına hem utanıyor, hem saçma buluyor ve hemde basiretsizce buluyorum...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Bunu ben açıklamak istiyorum... Hala anlamamazlıktan gelme... İnancınızınız temel özelliği olmalı.. Ki bu da normal... Yakışan tam olarak şu alio... "Örtünme" değil, "örtme" özgürlüğü... Türban... Ya da sıkmabaş... Ya da tesettür... Kısacası ve açıkçası kadının "örtülmesi"... Kadınlar için "örtünme" değil, erkekler için "örtme" özgürlüğü!.. "Kapanma" değil, "kapatma" özgürlüğü!.. Dincilerin ve türbancıların, kadınların bireysel ve özel yaşamlarındaki özgürlükleriyle yetinmeyip kamu alanlarında, özellikle de üniversitelerde, kendi kafalarındaki rejimi dayatmak ve yine kendileri yani erkekler için istedikleri "kadını örtme özgürlüğü!" Sonuç... kadınlar adına ben gerçkten çok utanıyorum...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
- TANRI'NIN KİMİ TEKRAR HAYATA DÖNDÜRMESİNİ İSTERSİNİZ... (Amerika'da yapılan bir anket sorusu ve cevaplar...)
Yapın tabiki... Neden olmasın...- TANRI'NIN KİMİ TEKRAR HAYATA DÖNDÜRMESİNİ İSTERSİNİZ... (Amerika'da yapılan bir anket sorusu ve cevaplar...)
Tekrar yaşaması istenen kişi Atatürk 200 bin kişinin oy verdiği internetteki "Tanrı Tekrar Kimi Göndersin" başlıklı ankette Mustafa Kemal önde. Atatürk'ün oyların yüzde 90'ını aldığı ankette, ardından gelen Einstein'a oyların yüzde 4'ü verildi ANKARA ANKA ABD merkezli bir internet siteSİNde başlatılan "Tanrı Tekrar Kimi Göndersin?" başlıklı ankette Mustafa Kemal Atatürk "açık ara" farkla birinci sırada yer alıyor. Ankette Albert Einstein, Lenin, Bruce Lee, Mahatma Gandhi, William Shakespeare, Elvis Presley, Marilyn Monroe, Beethoven, Mao, Newton, James Dean ve Luciano Pavarotti gibi pek çok unutulmaz isim yarışıyor. İnternet üzerinden yapılan ve yaklaşık 200 bin kişinin oy kullandığı ankette, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, oyların yüzde 90'ına yakın bölümünü almış durumda. Giriş sayfasında, "Dünyadaki bütün insanlar kendi favorilerini/desteklediklerini yeniden yaşatmak/hayata geçirmek için oy verirler. Oylama bittiğinde sadece ilk üç aday muhafaza edilecek. Bunları saklamanın tek yolu diğerlerinin oyunu kendi adayın için almaktır" denilen İngilizce sitede, en az oyu Sezar ve Pavarotti aldı. Hâlâ "www.whoshouldliveagain.com" adresinde süren oylamada Atatürk, oyların yaklaşık yüzde 90'ını aldı. Oylamada Atatürk'ün ardından gelen Albert Einstein yaklaşık yüzde 4 oy alabildi. Kaynak : http://www.milliyet.com.tr/2008/02/02/yasam/ayas.html- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Türban Hristiyan geleneği? 'Türban Yahudi örtüsüdür' diyen Küçük'ten sonra Yaşar Nuri Öztürk de türbanın müslüman örtüsü olmadığını iddia etti Türkiye'nin tanınmış ilahiyat uzmanlarından Yaşar Nuri Öztürk, son günlerde ülke gündeminin başında gelen türban tartışmalarını değerlendirdi. Öztürk, türbanın bir Hıristiyan geleneği olduğunu söylerken, İslam'da yer alan bir örtünme biçimi olmadığını belirtti.- [SÖYLEŞİ] TÜRKİYE'DE TARİKATLAR OLİRGARŞİSİ. (14. yüzyıldan söz ediyorlar. Aradan 700 yıl geçti. Bunlar hâlâ 700 yıl öncesinin kafasısını dayatıyorlr)
Türkiye'de tarikatlar oligarşisi... Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi, İslam Felsefecisi Doç. Dr. Şahin Filiz'den ağır uyarılar: SÖYLEŞİ: LEYLA TAVŞANOĞLU Bu hükümet toplumsal barışı iyice bozmaya ve ipleri kopma noktasında germeye kararlı. Ülkede halledilecek hiçbir konu kalmamış gibi Başbakan türbana odaklanmış. En kısa zamanda sıkmabaş ya da türbanı ülkenin bütün toplum katmanlarına dayatmayı kafasına koymuş. İslam felsefecisi Doç. Dr. Şahin Filiz'le konuşuyoruz. Kuran'da kadınların başlarını örtmeleriyle ilgili kesinlikle hiçbir ayetin olmadığını anlatıyor. 14. yüzyıldan sonra birtakım uydurma hadislerle saf Müslümanların kafalarının karıştırıldığını vurguluyor. Bugün Türkiye'nin tarikatlar ve cemaatler tarafından yönetildiğinin de altını çiziyor. - Siyasal ideoloji olarak İslamın siyasi yelpazede yeri neresidir? FİLİZ - İslam dini gerçekten siyasallaştıysa yeri dinsel oligarşidir. Bu oligarşi de tarikattan tarikata, cemaatten cemaate devredilen bir otorite olarak karşımıza çıkar. Bir yerde cemaatler ve tarikatların oligarşisi haline gelir. - Türkiye'de olduğu gibi mi? - Tabii. Zamanla bu oligarşiler o kadar çoğalır ki bunlar kendi içlerinde bir iktidar ve nüfuz savaşına girerler. Kendilerinin dışında addettikleri, ötekileştirdikleri kişiler, gruplar ve içinde bulundukları topluma karşı mücadeleye girişirler. Bu mücadele hem birbirleriyle hem de bulundukları devlete, cumhuriyete karşıdır. Her iki durumda da siyasal İslam tahakkümcü, baskıcı, belirleyici, biçimleyici ve geriye dönüşü temsil eden bir siyasal erk haline gelir. Siyasal İslamın taşıyıcıları cemaatler ve tarikatlardır. Cemaatler ve tarikatlar bunu birdenbire yapmazlar. - Yavaş yavaş gündeme getirdikleri türban konusu gibi mi? - Evet. Türban 1970'te farz kılınmıştır. Çünkü Türkiye'de ithal dinsel telakkiler, anlayışlar, 1970'ten itibaren Ortadoğu'daki İslamcı ve Arapçı milliyetçi hareketlerin kitaplarının Arapçadan tercüme edilmesiyle Türkiye'ye girmiştir. Bazı semboller dinle özdeşleşerek Türkiye'ye geldi. Dolayısıyla biz dini de Araplardan öğrendik. Eğitim ve öğretimini de onlardan aldık. Lübnan'dan ithal siyasi islam - Bu mesele neden 1970'ten başlayarak Türkiye'ye girdi? 1970 tarihinin belirleyiciliği nedir? - Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, 1970'li yıllarda Güney Lübnan'daki Şiilerle oraya yerleşen Filistinliler arasında huzursuzluklar çıktı. Filistinliler Şiilerin kadınlarını rahatsız ediyorlar gerekçesiyle Şii lider Musa Sadr bir başörtüsü modeli yarattı. Bu bir üniforma biçimiydi. Daha sonra bu Türkiye'ye türban olarak geldi. 1970'lerde zaten Arap dünyasında çıkan kitapların Türkçeye tercümeleri, türban, Arap dilinin dini öğrenme ve yaşamanın bir yolu olduğuna ilişkin propagandanın yoğunlaşmasıyla Türkiye'de Araplara göre bir din, dünya ve devlet anlayışı hâkim olmaya başladı. O tarihten bu yana da yoğunlaşarak devam eden mikro Arap milliyetçi düşüncesine odaklanan bir din anlayışı doğdu. Zaten çarpışma da bundan kaynaklanıyor. 1970'li yıllardan itibaren Arap dünyasındaki Seyit Kutup'ların, Hasan el Benna'ların, İran'da Ali Şeriati'lerin başını çekmiş olduğu Müslüman Kardeşler Hareketi, Marksist diyalektikle birlikte İslam devrimciliğini öne çıkardı. - İyi de Marksist diyalektikle İslam nasıl birbiriyle bağdaşır? Amaç kafaları mı karıştırmaktı? - Tabii. Bir tarafta Marksist diyalektik, öbür tarafta ta İslamcı dogma... Bu akım Türkiye Cumhuriyeti devletine, ulusal birlik ve beraberliğine karşı bir ideolojiye dönüştü. Ne kadar çok karşıt bir ideoloji olarak tanımlandıysa o kadar çok Atatürk , Türkiye Cumhuriyeti ve bağımsızlıkla mücadele formuna dönüşmüştür. İmanın, Müslüman olmanın tek koşulu haline gelen bu karşıt konumlanma bugün kendini değişik simgelerle göstermeye başladı. Bu simgelere karşı çıkanlar ve bu simgelerin gerisindeki gerekçeleri görebilen insanlar çok haklıdırlar. Çünkü bu simgelerin gerisinde çok netameli gerekçeler vardır. - Türbana geri dönersek... Kuran'da Nur Suresi'nin 30. ve 31. ayetlerinde kadınların başlarını örtmelerinin kesinlikle farz olmadığı ortaya çıktı. Ayetlerde sadece kadınların cinsel organlarını ve göğüslerini örtmeleri gerektiği tavsiye ediliyor. O zaman, "Kuran'da farz" diye kadınlara bu dayatma nasıl yapılabiliyor? - Baş örtmeye Nur Suresi'nin 30. ve 31. ayetleriyle Ahzab Suresi'nin 59. ayeti sürekli kanıt olarak gösteriliyor. Ancak bunlar kesinlikle başörtüsüyle ilgili değildir. Çünkü bu ayetlerde baş ve saç sözcükleri geçmez. Bu kadar önemli, bu kadar vurgulanan bir emir olsaydı saç ve baş sözcüklerinin geçmesi gerekirdi. Oysa böyle bir şey yok. Sizin de söylediğiniz gibi Kuran'a göre asıl örtülmesi gereken göğüs kısmı ve cinsel organlardır. O dönem giyim kuşam kültürü yeni yeni yerleşen Araplara bu da normal bir tavsiyedir. Öbür yanda Araf Suresi 20, 22. ayetlerde Âdem ve Havva'dan söz eder. Yasak ağaca yaklaştıklarında utandılar ve hemen ayıp yerlerini örtmeye başladılar, diyor. Bu Tevrat ve İncil'de de vardır. Ama o surelerde, "Bu arada Havva başını da örttü" diye bir ifade yok. Demek ki kadının başını örtmesi konusu kesinlikle kullanılan ve siyasallaştırılan bir simgedir. Bir dinin Türkiye'de nasıl siyasete alet edildiğini görüyoruz. Arkasından, dini alet eden siyasetin bugünkü aşamada nasıl din haline geldiğini görüyoruz. Bugün ortada İslam dini yoktur, siyaset dini vardır. O siyaset ne söylerse halk onu İslam dininin bir emri gibi görmeye başladı. Asıl tehlike buradadır. Bu siyaset iktidarları yaratıyor; iktidardan düşürüyor; ülkenin kaderiyle oynayabiliyor; Atatürk Cumhuriyeti'ni tartışılır hale getiriyor. - Peki, bu halk bu gerçeği nasıl göremiyor? - Halkımızın şunu görmesi gerekiyor: İslam dini kendi yüceliği ve güzelliğiyle kalplerde yerini alır. Bu yücelik ve güzellik ortadan kaldırılıyor, dine saygısızlık yapılıyorsa bunu da siyasiler yapıyor. Başbakan da dahil olmak üzere hiç kimse dine elini uzatarak siyaset fetvası çıkarmak suretiyle genelgeler yayımlayamaz. Böyle bir yetkisi yok. Siyasilerin mutlak surette dinden ellerini çekmeleri gerekiyor. En azından tamamıyla laikleşmeleri gerekiyor. - Bir de kadınların dövülmesini caiz kılan ayetler olduğu söylenir. Böyle ayetler gerçekten var mıdır? - Bakın, Kuran'da darp kelimesi geçer. Ancak darp kelimesinin çok çeşitli anlamları vardır. Dövmek anlamı bunlardan sadece birisidir. Kadınlarla ilgili ayette kullanılan darp kelimesi dövün anlamında değildir. Kadınla oturun konuşun, anlamındadır. Örneğin Ahzab Suresi 34. ayet, kadın ve erkek ayrımını kesinlikle ortadan kaldırıyor. Diyor ki: "Allah'a inanan kadınlar ve erkekler, doğru, düzgün hayat yaşayan kadınlar ve erkekler, namaz kılan kadınlar, namaz kılan erkekler, sadaka veren kadınlar ve erkekler, sabreden kadınlar ve erkekler..." Gördüğünüz gibi kadını ve erkeği eşit kılıyor; bütün ayrımları kaldırıyor. - Kuran'ın ayetlerinde böyle bir eşitleme varken siyasal İslam kadını neden ikinci plana itmek istiyor? Neden kadını toplumdan dışlamayı amaçlıyor? Ayrıca kadın kendini neden bu şekilde kullandırtıyor? - Bunun birtakım nedenleri var. Bu sadece başörtüsü ya da türbanla ilgili değil. Aslında bu, kadın, insan sorunuyla ilgili. 14. yüzyıla kadar İslam uygarlığı içinde "Peygambere gerek var mıdır, yok mudur, Kuran'ın ne kadarı rasyoneldir, ne kadarı değildir" den tutun, her şey tartışılmıştır. Böylece koskoca bir İslam uygarlığı ortaya çıkmıştır. Ama o zamana kadar kadın konusunda hiçbir tartışma yoktur. O İslam rönesansı döneminde kadın dövülür mü, tesettüre girmeli mi, gibi en ufak bir tartışma yoktur. Uyduruk hadisler - İyi de o zaman bütün bu kadın üzerine tartışmalar nereden kaynaklanıyor? - İslam rönesansı döneminde din homosentriktir. Yani insan merkezlidir. İnsana göre bir Tanrı ve din telakkisi geliştirilmiştir. Benim o dönemlerdeki İslam felsefesiyle ilgili çalışmalarım da var. Ama 14. yüzyıldan sonra İslam dünyasında teosentrik bir din ve dünya görüşü hâkim olmaya başladı. Tanrı nesnel bir varlıktır. Ama Tanrı tasavvuru her kişiye göre değişir. Herhangi bir Tanrı tasavvurunu alıp dinin odak noktasına, insanın yerine koyarsanız her şeyi o Tanrı'ya göre belirlemiş olursunuz. İlk belirlediğiniz kişi de insan olur. Demek ki 14. yüzyıldan sonra, özellikle İmam Gazali'yle birlikte, teosentrik, yani Tanrı tasavvuruna dayalı bir din ve dünya görüşü geliştirilmiştir. Öyle bir insan tipi ortaya çıkmıştır ki, Tanrı emreder insan yapar, inancına sahip olmuştur. Böyle insan anlayışına en uygun gelebilecek zayıf varlık, erkek tarafından kolayca istismar edilebileceği düşünülen cins olarak seçilen de kadın olmuştur. - 14. yüzyıldan söz ediyoruz. Aradan 700 yıl geçti. Bunlar hâlâ 700 yıl öncesinin kafasıyla mı yaşıyorlar? - Evet. Kadın da hâlâ kendini bu şekilde kullandırtabiliyor. Kadın, sığınma bekleyen, aciz, Allah katında eksik bir varlık olarak konumlandırılmıştır. Kadının eksikliklerini sayıp dökmek için bazı hadisler de uydurulmuştur. Ayetler çarpıtılarak tefsir edilmiştir. Size uydurulan hadise bir örnek vereyim: "Peygamber kadınları topladı. 'Ey kadınlar. Sizin dininiz eksiktir' dedi. 'Neden?' diye sordular. 'Ayda bir kere aybaşı olmuyor musunuz? O dönemde namaz kılabiliyor, oruç tutabiliyor musunuz' diye kadınlara sordu. 'Hayır' cevabını alınca da 'Sizin dininiz eksiktir. Aklınız eksiktir' dedi. Kadınlar, 'Niye aklımız eksiktir' diye sordular. 'Mirastan daha az pay alıyorsunuz. Şahitlikte erkeklere göre ikiye birsiniz' dedi. Kadınlar da kabul ettiler." Böyle hadisler var, uydurulmuş olan... - Ama Kuran'ın orijinalinde bu tür hadisler yok, öyle mi? - Yok. Bunlar uydurma. Ama bunlar mahalle anneleriyle tarikatlardaki abla tabir edilen kadınlar tarafından sürekli olarak her toplantıda kadınlara telkin ediliyor. Kadınlarımıza, "Sizin insan olmak gibi bir lütfa ermeye daha çok vaktiniz var. Siz erkeğe göre daha az insan, cariyeye göre daha fazla kadınsınız" diye sürekli anlatılıyor. Bu ********* ve netameli gerekçeleri dine dayandırmak siyasal İslamın biricik can simidi haline gelmiştir. - Mahalle anneleri ve tarikat ablalarının kadınlarımıza bu telkinleri yaptığını söylediniz. Ama onların kendileri de kadın. Nasıl oluyor da böylesine yetkili ağızla bu telkinleri yapabiliyorlar? Onları dinleyen kadınlar, "Siz de kim oluyorsunuz" diye soramıyorlar mı? - Soramıyorlar, çünkü dinin emri olduğunu düşünüyorlar. Sorduğu takdirde, aklını kullandığı takdirde o anneler ve ablalar da o bilgileri şeyhlerinden aldıklarını söyleyerek işin içinden sıyrılıyorlar. Onlar taşıyıcı. - Şeriat hukukunun geçerli olduğu ülkelerde insan yaşamını hiçe sayan cezalar var. Örneğin kol, bacak, el kesmek, kadınları recmetmek gibi... Bunlar Kuran'da var mı? - Yok. Uydurulan hadislere konulmuşlardır. Sonradan eklenmişlerdir. Öylesine büyük bir uydurma literatürü var ki. Şehir ismi vermeyeyim. Ama pek çok şehirde bu hadisler çok ciddi oldukları söylenen insanlar tarafından ev sohbetlerinde dinin temel emirleri gibi sunuluyor. Bütün bunlar aslında yeraltı faaliyetleridir. Yeraltı faaliyetinde hükme bağlanmış, birer yargı halini almış, biçimlenmiş, artık sorgulanması bile küfrü gerektirecek diye inanılan hükümlerin siyasete aktarıldıktan sonra nasıl insan hakları ve kadın özgürlükleri olarak paketlenmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu aslında illegaldir. Dincilerin yeraltı faaliyetleri - Bunların üreme yerleri nereleri? - Bodrumlarda, havasız, karanlık, sağlıksız ortamlarda meyve üretiyorsunuz. Sonra bunları pazara çıkarıyorsunuz. "Meyve üretiyorum. Niye benim pazarımı engelliyorsunuz?" diyorsunuz. Oysa sizin ürettiğiniz hastalıklı bir meyve. Dinin barış, dostluk, kardeşlik gibi temel ilkelerini çiğneyerek yeraltında üretilen bu hükümler daha sonra bizim karşımıza kadın hakları, özgürlükler, insan hakları olarak çıkıyor. Zaten illegalite burada. - Türkiye dünyada en yüksek faiz oranını ödeyen ülke. Oysa Kuran'da faiz haram. O zaman bizimkilerin Müslümanlığı nerede kaldı? - Kuran'da paradan para kazanmak, herhangi bir emek harcamadan mal edinmek ya da yarar sağlamak kesinlikle haramdır. Bu temel ilkeler çiğnenirken öbür taraftan simgeler üzerinden dindarlık yapmanın daha verimli, daha kolay olduğu, dünyasal hedeflere daha kısa yoldan ulaşılabileceği kanısı iyice yerleşmiştir. "Türban yasağının kalkmasıyla özgürleşeceğiz" deniliyor. Hâlâ akademisyen, solcu, entelektüel geçinen birtakım insanlar, ikinci cumhuriyetçilerle el ele veren ve "AB küfürdür, Hıristiyan kulübüdür" diyen dünün RP'li bakanı, bugünkü cumhurbaşkanı, bugün nedense yön değiştirdi. İslam mı değişti, yoksa onlar mı? Bir kere İslam dininde konjonktürün yaratmış olduğu ayrımla ilgili değerlendirmeler vardır. Örneğin "hür - cariye". Kuran da bu ayrımı ortadan kaldırmak istiyor ve her insanın özgür olduğunu söylüyor. Yeni Şafak gazetesi yazarı Hayrettin Karaman, "İslamda Kılık Kıyafet" adlı sempozyumun basılı kitabında diyor ki: "Hür - cariye diye bir ayrım vardı. Eskiden cariyeler her ihtiyacımızı görürlerdi. Şimdi o müessese kalktı. Ben buradaki bilim adamlarına soruyorum. Eskiden cariyelerimize gördürdüğümüz işleri bugün hür kadınlarımıza gördürüyoruz. Bu boşluğu dolduracak bir müessese olsa. Bir kadınla yetinmeyip ikinci kez evlenmek isteyen gençler var. Bu müessesenin boşluğunu dolduracak başka bir müessese olamaz mı?" Kadının namusu türbana odaklandı - Peki, bu sözler kadınların topuna hakaret değil mi? - Burada şunu söylemek istiyorum. Bu insanlar kadının başını örterek özgürleştiğini söylerken Hayrettin Karaman ve benzerleri şunu dile getiriyorlar: "Cariyelerin başlarını örtmesi doğru değildir. Çünkü örtünmek hür kadının hakkıdır." Ben başımı örterek özgürleşmek istiyorum, diyen bir kızımız, kadınımız böyle bir psikolojiye odaklandı. Başını örtmediği için cariye sınıfından hür sınıfına atlayamayacağı korkusu ve psikozu içine giriyor. Bir kız, "Başımı örterek özgürleşmek istiyorum" diyorsa onun aklında cariye sınıfından hür sınıfa atlamak vardır. - Yani o sapık psikolojiye göre başı açık kadın fahişedir. Öyle mi? - Zaten, başı açıklarla oturulmaz, deniyor. Hatta, başını örtmekle örtmemek imanla küfür arasındaki çizgi kadardır, deniliyor. Bir kadının başını örtmesi, Müslüman kimliğine, namusuna, iffetine, imanına sahip olması anlamına geliyor, deniyor. Örtmemeyi ise siz artık düşünün. Başbakan, "İnancı gereği başını örten insanlar" dedi. Herhangi bir giyim tarzı ya da davranış biçimi inancın gereği olarak ortaya atılıyorsa onu yapan inançlıdır, yapmayan inançsızdır, demektir. Ayrım burada başlıyor. ________________________________________ PORTRE / Doç. Dr. ŞAHİN FİLİZ Bolvadin, Afyonkarahisar 1965 doğumlu. Yükseköğrenimini Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde yaptı. 1995'te ilahiyat doktorasını aldı. Daha sonra ABD'de Harvard Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yabancı Diller ve Doğu Bilimleri Anabilim Dalı'nda post-doktora çalışmasını yaptı. 2000'de doçent oldu. 2005'te profesörlük için bütün bilimsel çalışmalarını tamamlamasına karşın hâlâ kadro alamıyor. Selçuk Üniversitesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı'nda dersler veriyor.- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Hiçbir tahrikata, cemaate vb. sahip olmayan bir müslüman öyle her konuda sizler gibi herşeye dini karıştırmaz ve böyle bir müslüman da hiçbir zaman Cumhuriyet değerlerini aşağılamaz, onlara sırt çevirmez ve o diğer müslüman ülkelerden faklı bir yapıyla ki bunuda genç Cumuriyetimizin bir kazanımı olarak gülerylü, aydın düşünceli, sıcak, doğal, içten, saygılı, sorgulamayı ve araştırmayı felsefe edinen ve herkesi kucaklayan biridir... Bence birkere burada anlaşacağız... Üstelik ben agnostik biri olabilirim... Ve bu görüşlerle mücadele eder ama düşünsel anlamda kazanımlarım mutlaka çok olur.. Saygılar..- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
O zaman bizler şuhursuz aydınlanmadan yana, bilimi felsefe edinmiş, akılcı, sorgulayan, araşatıran ve çağdaş uygarlığı savunanlardan (ki bu durumda olan birçok tertemiz müslümanlarda var) olmaya çalışıyoruz sanıyorum... Ama bizim işimiz çok zor çünkü bütün bu değerlere sahip olan biri olmak her babayiğidin harcı değil... Fakat işin kolaycılığa götürüp sadece ruhani (ilahi) yapıyla olduğu yerde bekleyip durmakta var... Haklısınız ne diyeyim... Saygılar...- İslami din devleti öncesi, sonrası...
Vay vay vay... İran hayranlığıyla dolup tutuşan bir arkadaşımız... Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetle kazanımlarımızı ve toplumsal değişimlerimizden lütfedip sorsak acaba neler söyleyebilir bizlere...- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Tahrik etmiyorum.. Ben size göre Atatürk'e ilah gibi tapıyorum... Haydi öyle diyelim ve bütün kavgamı bu kimlikle yapıyorum... Lütfen siz de cesaretle söyleyebilirmisini kimliğinizi... Nakşi, süleymancı, kadiri, Nurcu, Işıkçı, Fethullahçı vs vs.. Bunda korkulacak ve tahrik unsuru algılanacak birşey yok... Sadece nazichane bir soru ve merak... Önceki iletilerden birinde bir arkadaşımızın bahsettiği gibi.. Burası bir forum ve bilme hakkımız var değilmi.. Saygılar..- CUMHURİYET KADINI!
Şurda gereksiz yazılanları görence ?Bu ne pehriz bu ne lahana turşusu? demek geliyor insanın içinden. Şeriat hukukuna göre, kadın haklarından bahsetme olanağı yok. ************** Fakat ne yazık ki, tarih Arap alfabesi gibi tersine işlemeye başladı günümüzde. Herkesin aslında bildiği ama üzerinde durmadığı bir nedenden dolayı, kadınlar birileri tarafından tuhaf bir maceraya sürükleniyorlar. Buna da özgürlük deniliyor. Hayat standardı gittikçe düşen toplumumuzda, nedense insanlar birden dine yöneldi diye düşünülüyor. Oysa, gerçek göründüğü gibi değil. Karşılıklı çıkara dayanan ilişkileri görmeye başladık. Kadın bir günde sözüm ona tövbe ediyor başını kapatıyor. Bu tövbeden sonra sonra da tam bir ****** gibi akıldan, ilimden, irfandan, kültürden, sanattan, bilimden, insansal değerleri artırma düşüncesinden uzaklaştırılıp cennete gideceği düşüncesiyle öylece oturup duruyor... Bu mu insan olma gereği... Bu mu Cumhuriyet kadını... Bumu üç beş erkeğin kadın adına kanun, yasa, tasarı çıkartıp onlar hakkında karar verirken bastırılmış, sessiz kalmış kadınların acizliği... Onlar adına ve bunu destekleyenler karşısında gerçekten bir erkek olarak çok utanıyorum...- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Bana tahrikatını söyle sana kim olduğunu söyliyeyim... Haydi bekliyorum...- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Açıklamak zorunda değilsin tabiki... O zaman susalım... (Önce bilgi; bilmeden tahmin yürütmek, çamur atmak, karalamak bize yakışmaz)- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Bu kestirme bir cevap.. yani bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak gibi... Rica etsem.. Kanı sahibi olduğunuz bu bilinç nerden gelir size göre, kimdir bunları itekleyen?, kimlerdir?... Kanılarınızı açabilirmisiniz...- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
KADINLARIMIZ, KIZLARIMIZ, ANALARIMIZ, BACILARIMIZ BU OLUP BİTENDEN UTANMALI... Kadın ve Erkekler arasında üçüncü bir cins mi yaratılmak isteniyor. Bir erkek olarak ben utanıyorum... Türban görüşmelerinde uzlaşma sağlanmış. Kadınlık utansın, İnsanlık utansın. Başörtüsü çenenin altından bağlanacakmış. Kimliği belli olacak şekilde kullanılacakmış. Görsel olarak tamam. Peki bunu destekleyen ve uygulayan kadınların iç kimlikleri ne olacak. Hem kendim soruyorum hem de cevabını vermek istiyorum, yok ki !!! Hala anlamıyorum nedir bu örtü meselesi. Bir kadın neden bu örtüleri takmak ister. Bazen bilmediğimiz üçüncü bir cins mi var aramızda diye merak ediyorum. Ne kadın, ne erkek kendilerini, ruhlarını örtülerle kapamak isteyen üçüncü bir cins... Hiç kimse kılık, kıyafetinden dolayı yüksek öğretim hakkından mahrum bırakılamaz cümlesin üzerine bir çok formül değerlendirmişler. Nedir bu formüller ? ne oldu halka sorma oylama ? niçin kendi içinizde karar verdiniz. Oylamalarda sizin kastiniz olan çoğunluk rakamları çıkmıyor mu yoksa ? Anayasa’nın 13. maddesindeki “Hak ve hürriyetler ancak kanunla sınırlanır” ilkesinden yola çıkarak komik formülü bulmuşlar. Hak ve hürriyet kelimelerini bu kadar basitleştiremezsiniz. Kadınlık utansın diyorum tekrar. Kendilerini böyle zavallı, değersiz insan konuma sokturan kişilere boyun eğdikleri ve aciz oldukları için utansınlar diyorum. Kalben Müslüman olmayıp, Müslümanlığı siyasi oyunlara karıştırdıkları ve bu oyunun parçası oldukları için utansınlar. Ve onlara tekrar söylüyorum bu takiyeyi yutturamazsınız… Geçecek karabulut ülkeme çöktüğünüz bu zamanlar… Sevgiyle, Çağdaşlıkla, Laiklikle, Uygarlıkla…. ................................... ________________________________________ Sevgili Sevilay Ataibiş'e sevgi ve saygılarımızla...- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Onlar nerdemi?... Söyliyeyim... ************** Tehlike gördüklerinde hemen kabuğuna çekilir fakat tehlike geçtiğinde yine gideceği yere gider yeterki azıcık fırsat bulsun... Ama bu fırsatı bulacaklarını hiç sanmıyorum çünkü din; politikaya, tahrikata, çıkara dayalı dipsiz bir kuyu olmuştur günümüzde (21. yüzyılda herşyin satılık olduğu gibi bunu da ticari bir meta şeklinde kullanılmakta) ve eninde sonunda bu kuyunun içinde **********...- CUMHURİYET KADINI!
Ne yapsaydık... Geyik muhabbetimi yapmaya devam edelim burada... Çünkü sizi hakikaten anlayamıyorum... Birkere medemek yahu 'Allah vergisi Türk kanına sahip olmak' Bunu açıklayabilirmisiniz.. Altını doldurabilirmisiniz... Mesela ben bunu çok merak ederim... Düşünen bir insan nasıl böyle birşey düşünebilir diye... Tabiki saygılıyım ama böyle ciddi konularda daha mantıklı, akla yatkın ve bana biryerden bir yere getirebilecek birşeyleri görmek istemem suçmu... Üstelik Türklükten yola çıkarak önce dünya vatandaşı, sonra onur duyduğum Türk yurttaşıyım... Bu gezegende herkesin kanı birdir benim için... Bir ırkın özel kanı diye birşey olmaz... Bunu kabul etmiyorum... Saygılar..- CUMHURİYET KADINI!
Sevgili arkadaşım; Bazen inanamıyor insan.. Neye, nasıl inandırılmış akıl sır ermiyor... Birkere Kana, ırka, kafatası ölçülerine dayalı bir Türk milleti bu topraklarda hiçbir zaman mevcut olmamıştır... Bu biiiiiiiiiiir. Yine geçmişe şöyle bir bakarsan 30'lu yıllarda moda olan kafatasçılık bir sapma halidir; bu ikiiiiiiiiiiiii... Hayrıcada bilimsel olarak bir ırkın mevcudiyeti kanıtlanamadığı için vazgeçilmiştir. Bu üççççççççç. Son olarak; Bu topraklarda yaşayan toplumu bir arada tutan bağ aynı tasa ve kıvancı birlikte yaşamış olmak; geleceği de birlikte yaşama azim ve iradesidir. Bu azmi kıran, herkesi etnik köklerine rücûya zorlayan ırkçılık saçmalığı, bu ülkeyi bölecek ve parçalayacak en ciddî tehlikelerden biridir. Bu dööööörrrt. Türk kanı özelliği itibariyle ve tek tip bir kan cinsi mevcut değildir. Yüzlerce yıl, kimsenin ırkına-diline bakılmadan görüşüınüzün temeli doğrultusuna bakıldığında dinine göre sosyal statü kazanılan bir toplumun tarihinden saf ırk çıkartmak da mümkün hiç değildir. Bu beeeeş... Veee hiç kimse “damarlarındaki asil kan” ile dünyaya gelmez. Sizi adam eden şey kanınız değil, birlikte yaşamak, kültürel yapınız, tutum, davranış ve farklılıklara hoşgörü ile bakmak beceriniz ve yeteneğinizdir. bu da altıııııııı... Bilmem anlatabildimmi?..- TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Çıkmazınız bu; Yazınızın başlarında; Ulus kavramı yenire hâlâ ümmet kavramına ön verme veya, İlahi takdir'i ulus ulus egemenliğinin üstünde tutma düşüncesi... Sonlarında ise; İşi Allaha havale etmek ve dualardan medet ummak... İnsanın her şeyden önce, kendi boyutlarına sahip çıkması gerekmezmi?... - TANRI'NIN KİMİ TEKRAR HAYATA DÖNDÜRMESİNİ İSTERSİNİZ... (Amerika'da yapılan bir anket sorusu ve cevaplar...)
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.