Mutluluğu...güzelliği...olumluluğu...aşkı ve hatta Tanrıyı arayıp da bulamayan ve aramalarının sonunda hayal kırıklığına uğrayan bir arkadaşım, son dertleşmemizde işin sırrını çözdüğünü...artık kendisine yönelerek bir iç yolculuğuna çıkacağını ve kendisini bulduğunda da arayışının sonlanacağını ve ''özünü'' bulduğu için de huzura kavuşacağını söylüyordu....
Ayrıca bu arayış konusunda ben ne düşünüyormuşum...
Mevlevilikten çok Elif Şafak'ın ''AŞK'' ından esinlendiği sandığım arkadaşıma bunu ihsas ettirmeden...şunları söyledim;
''Arayışın; nesneler üzerinden sürdürülmesi durumunda sonucun, sahte mutluluk ve ''asıl olanı bulamamak'' olduğu yargısına vardığın anlaşılıyor...
Adını koymakta güçlük çektiğin manevi bir şeyi aramanın da, istediğin sonucu veremediğini belirtiyorsun....
Bu nedenle benim görüşüme göre;''arayış'' kavramının içini ''öz''le doldurma yolunu seçerek Mevlanacılığa bir gönderme yapıyor ve ''kişinin tüm arayış serüveninin aslında kendisini aramak olduğu'' sonucuna varıyorsun....
Aslında ''senin arayıcılığınla-benim bekleyiciliğim'' arasında ''DURUŞ'' açısından bir çelişki yok...senin ki eylemlilik...benim ki edilgenlik gibi algılanabilir sadece o kadar...ama ''beklemenin aramaktan daha zor olduğunu'' söyleyen bir çok yaşam ustasının olduğunu da söylemek durumundayım...
Beklemeyi bilenler açısından...yani benim tarafımdan bakıldığında ise durum şöyle;
Senin...Elif Şafak'ın...ve Mevlana'nın vardığı sonuç...ne yazık ki benim vardığım sonuçla örtüşmüyor...
''Özünü aramak''....yani tasavvufi tercümeyle ''Tanrıyı aramak''...daha şiircesiyle ''Aşk'ı aramak''.... daha felsefi olarak ''kendine ulaşmak''... gerçeğe ve aranılan şeye ulaştırmıyor insanı.
''Günahsızlar Tanrıyı arar...Tanrı günahkarları BULUR'' sözüne inanan biri olarak; özü...tanrıyı...aşkı... bulmak için paralanmanın hiç bir anlamı olmadığına inanıyorum...tek tanrılı dinlerin ''mevlasını arayan adamlar......'' enflasyonu yarattığına inandığım gibi...
Bana göre; öz de...Tanrı'da...aşk da...''kendi geçmişiyle yüzleşip,hesaplaşmış kişilerin ayağına gelir''....yani günahkarların...
Ve hiç bir insan kendisiyle ölümüne dövüşmeden...yüzleşmeden önemli ''şeyler'' aramaya soyunmamalıdır...dağarcığında hiç bir şeyi yoktur çünkü...
Altın arayıcısına benzeyen bu kimselere...aradığı ''şey'' ya da ''şeyler'' ne yazık ki hiç yüz vermez ve onlar boş yere dönenip dururlar...
Ne kadar çok şey bilmemizle ne kadar çok iman etmemizle ilgili değil...ne kadar bilinçli olduğumuzla ilgilidir aramak ya da beklemek...
Kendimizle hesaplaşacağız ve bekleyeceğiz...bunu başarmış birine hiç bir şey kayıtsız kalamaz...Tanrı bile...
Aramak ve beklemek...
Birisi hala kendini tanımak ve anlamak peşindedir...
Öteki ise bu müthiş deneyimi ve kavgayı başarmış olmanın yorgunluğuyla kendisine gelmeye mecbur ve mahkum olan kendisinden içerü yü sükunetle beklemektedir...''
Yanından ayrıldığımda kafasının yeniden karıştığından adım gibi emindim...
Kemal GÜRLEYEN