-
İslam dini terk edilebilirmi ?.
KAYNUKAOĞULLARI VE MEDİNEDEN SÜRÜLMELERİ Kaynukaoğullari Medine (Yesrib)de yaşamış bir Yahudi kabilesidir. Yahudiler (Eskiden büyük Arap mabedinin yeri olan) Siondan Hristiyanlar tarafından kovulduktan sonra, yeryüzünün çeşitli yerlerine az veya çok büyük cemaatlar halinde dağılmışlardı. Ancak Arap yarımadasına ne zaman geldikleri, cemaatlerinin burada ne zaman oluştuğu bilinmiyor. Ancak İslam'ın yayılışından önce Arabistan'ın her tarafında Yahudiler vardı. Ferdî ve pek az sayıda olduğu gibi sağlam cemaatler halinde, Eyle (Akabe Körfezi)'den Yemen'in veya Uman'ın uçlarına kadar, Medine'den Bahreyn'e kadar; Meknâ'da Vadiül-Kura'da, Teymâ'da, Fedek'te, Tâif'te kısacası bütün şehirlerde, aynı şekilde panayırlarda ve kervanlarda onlara rastlanır (Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi Çev. Salih Tuğ I, 393, 394). Mekke'de hemen hemen hiç Yahudi yoktu. Ancak onlar, bölgenin yıllık panayırlarında, özellikle Ukaz'da bulunurlardı. Ukaz'da hem ticaret eşyası satarak, hem de kendilerini gizli şeyleri bilen veya istikbâlden haber veren kâhin olarak tanıtmak suretiyle iyi para kazanmasını bilirlerdi. Ehl-i Kitab olarak, câhil bedevîler üzerinde özel bir prestij icra ediyorlardı (M. Hamidullah, a.g.e., I, 394). Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman, halkın hemen hemen yarısı Yahudi idi. Ancak Yahudilerin bu bölgeye gelişi hakkında açık bir bilgi yoktur. İslâmiyet ortaya çıktığı sırada, büyük çapta Araplaşmış görünüyorlardı; Arapça konuşuyorlar, çocuklarına Arap isimleri veriyorlar, kabileleri bile Arap isimleriyle çağrılıyordu (M. Hamîdullah, a.g.e., I, 405). Komşuları müşrik Araplar gibi Yahudiler de kabile halinde yaşıyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından oluşturulan Medine İslâm devleti anayasasında dokuz Yahudi kabilesinde söz ediliyor (Salih Tuğ, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul 1969, s.31-40 vd.). Fakat tarihçiler bunları üç grupta topluyor. Kaynuka oğulları işte bu üç kabileden biridir. Diğerleri; Nadîr ve Kurayzaoğullarıdır (M. Hamîdullah, a.g.e., I, 405). Kaynuka; kuyumcu anlamına gelmektedir. Gerçekten de onlar İslâmiyet'in başlangıcında bu mesleği yapıyorlardı. Ayrıca umûmî ticaretle de meşgul oluyorlardı. "Sûk beni Kaynuka=Benî Kaynuka Çarşısı'nda hatıraları kalmıştır (M. Hamidullah, a.g.e. I, 405). İŞTE BÖYLE . Muhammet Medine’ye gelince Yahudiler ona iyi davranmış aralarına almış. Mekke’den kaçan Muhammed’e yiyecek içecek vermiş. Kaçkın olmalarını yadırgamamışlar. Ve aralarına yeni katılan üç beş kişiyle anlaşma hazırlamışlar. Bir saldırı olursa beraberce karşı koyacaklar. Bir sebep olmadan başka kabilelere saldırı olamayacak. Muhammed’in Medine’ye hicret ettiği ilk zamanlarda böyle bir antlaşma yapıldığı tarihi kayıtlarda geçer. Ancak bu döneme kadar Müslümanlar Mekke'de azınlıkta olan ve mağdur oldukları için Medine’ye hicrete muhtaç bir topluluk görünümündeydi. Henüz silahlanmamışlar ve çete savaşına başlamamışlardı. Yahudiler bu koşullarda antlaşma yapmışlardı. Oysa kısa bir süre sonra Müslümanlar çete ve yağmalamalara girişti. Mekkelilerin ticaret konvoylarını kesmeye çalıştı. Baht-i Nahle olayı ile Müslüman’lar ilk kez Mekke müşriklerine saldırarak silahsız dört kişiden bir kişiyi öldürüp ikisini ise tutsak aldılar. Bu tutsağa karşılık olarak fidye istediler. Müslümanların bu davranışları Medineli Yahudilerin tepkisini çekti. Medine' de üç Yahudi kabilesi vardı; Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza. Bunlardan Beni Kaynuka kabilesinden bir kişi bir Müslüman tarafından öldürüldükten sonra. Yahudiler de Müslüman katili öldürür. Bu olayı bahane gösteren Muhammed, Beni Kaynuka kabilesini kuşatır. Yahudiler silahla direniş göstermez. Bir süre sonra Yahudiler teslim olur. Muhammed bu kabileyi yurtlarından atar. Taşınmazlarına ve bazı eşyalarına el koyar. Beni Nadir kabilesine de sudan bahanelerle sefer düzenleyip teslim almıştır. Yani Muhammed, Kurezya olayından evvel zaten iki Yahudi kabilesini ortadan kaldırmış idi (Bu olayların traji-komik yanı Muhammed’in Medine' ye hicret yaparak misafir olarak gelmiş ve esas Medine' nin sahiplerinden olan Yahudileri kovmuş olmasıdır). Bu olaylardan sonra artık Medine antlaşmasının fiili olarak hiç bir geçerliliği kalmamıştı. Aralarında zaten savaş durumu söz konusu idi. Muhammed, Medineli Yahudilerin Müslüman olması için baskı yaptı. Bunu başaramayınca kıbleyi Kudüs'ten Mekke'ye çevirdi. Çünkü Kudüs Yahudilerin kutsal şehriydi. Bu olayla birlikte Müslümanlar ile Medineli Yahudiler arasındaki eski antlaşma fiilen ortadan kalkmış idi. Medine’deki misafir Müslümanlar ile Yahudilerin arası iyice gerilmişti. Yahudiler, misafir olarak Medine'ye gelen Müslümanları artık sevmiyor ve düşman biliyordu. Çünkü huzurları bozulmuştu. Tüm bu nedenlerden dolayı Medineli Yahudiler Hendek Savaşı'nda Mekkelilere yardım etmiştir
-
YOBAZIN AHLAKI... (Daha ilkokul çağında bir kız çocuğuna ''evlenebilir'' fetvası veren zihniyetin egemenliğinde bu güzelim ülkenin hangi karanlıklara)
Sayın dipnot biz akıllanmıyacaz. Efendim yobazlar ne işler yapıyormuş. Evlenme yaşı 9 diyorlarmış. Ne alakası var yobazlıkla. Bizzat Muhammedin kendisi 9-13 yaşında çocuklarla evlenmişse. Evlenme için ölçüt olarak alınan çocuğun cinsel organıdır. Kadının pisikolojik durumuna filan bakılmaz. Zaten evlenirken sorulmaz bile. Verirler gider o kadar. Kadın erkeğin tarlasıdır çocuk üretmek için . tarla ne kadar bakir olursa o kadar iyidir. yani ne kadar küçük çocuk olursa o kadar makbuldür.
-
BİR GÜN PEYGAMBER Hz. MUHAMMED KAPINIZI ÇALSA... (İçeri almadan önce, aceleyle dergileri ve gazeteleri kaldırıp kur'anımı koyarsınız. Peki kasetler..)
Sayın dipnot. Niye gelsiki buraya . O şimdi cennette. Nebe suresini dikkatle oku. Ne yapsın dünyada. 78/31-4. Doğrusu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, sulak bahçeler, bağlar üzümler.......... Bu ayetlerin gerisini de bir oku.
-
İslam dini terk edilebilirmi ?.
FEZARE GAZVESİ 4228 - Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Bizimle su arasında bir müddetlik mesafe kalınca Hz. Ebu Bekr emretti, gece istirahati için mola verdik. Sonra baskını başlattı (not: karşılıklı savaş değil habersiz baskın ). Suya vardı. Suyun başında ölen öldü, esir alınan esir alındı. Ben halktan bir cemaate bakıyordum. İçerisinde çocuklar ve kadınlar vardı. Dağa benden önce varırlar diye korkarak onlarla dağın arasına bir ok attım. Oku görünce durdular. Onları sürerek getirdim. aralarında Beni Fezare'den bir kadın vardı. Üzerinde deriden bir kaş' vardı. Kaş' kuru post demektir. Kadının yanında Arapların en güzelinden bir kız vardı. Onları, sürerek Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'a kadar getirdim. Ebu Bekir, kızı bana hediye etti. Medine'ye kadar geldik. Kızın elbisesini bile açmadım. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çarşıda bana rastladı. "Ey Seleme, dedi, kadını bana bağışla!" "Ey Allah'ın Resulü, dedim, vallahi hoşuma gitti, ancak henüz elbisesini bile açmadım." Ertesi günü, çarşıda bana yine rastladı. "Ey Seleme, ceddine rahmet, kadını bana bağışla!" buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! dedim, o senindir, Allah'a yemin olsun, kadının elbisesini açmadım!" Sonra Aleyhissalatu vesselam o kadını Mekke'ye gönderdi ve Mekke'de esir edilen bazı müslümanların fidye-i necatı yaptı." Müslim, Cihad 46, (1755); Ebu Davud, Cihad 134, (2697). Yukardaki yazıda ne diyor. Dağa kaçan kadın ve çocukları topluyor. Onları ganimet olarak alıyorlar. İçleerinden güzel olan bir kız yakalayana ganimet fazlası olarak hediye veriliyor. Kızın güzelliğini duyan Muhammet kızı bana ver diye yakalayana ısrarla söylüyor. Ne yapsın adam vermek zorunda kalıyor. Aldıktan sonra işi biten Muhammet başka esirlerle takasta kullanıyor. Bunlarda hakaret diyeceksiniz ama Bunlara bu hadisleri yazanların hakareti. Müslümanlıkta dinden çıkanı korku dağları bekler. ya bitmez tükenmez cehennem korsu. Ya el ayak çapraz kesilme korkusu. Ya afaroz korkusu. Tevbe Suresi 29. Ayet: Kitap verilenlerden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın İnanmayan başka uluslarla savaşın onları öldürün diyen din. Hiç inanmış birinin dini bırakmasına razı olurmu. Dinden döneni öldürün kaidesi dinin ana kaynağıdır. davadan döneni öldürün gibi mesela.
-
İÇGÜDÜLER VE DÜŞÜNMEYE ELVERİŞLİ OLAN VE OLMAYAN ALANLAR
2718 - Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kişi, önüne semer kaşı kadar bir şey bırakmadan namaz kılarsa; (önünden geçtiği takdirde) siyah köpek, kadın, eşek namazını bozar. . . '' Ebu Zerr 'e dendi ki : "Siyahın kırmızıdan, beyazdan farkı nedir? '' Şu cevabı verdi: "Ey kardeşimin oğlu! Sen bana, benim Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sorduğum şeyi sordun. Efendimiz: " Siyah köpek şeytandır'' buyurmuştu. '' "Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din (..) Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti". Böyle güzel bir dine aşık olmamak elde değil ki. işte akıl kullanarak bulunmuş metodlar. Siayah köpek şeytandır. Hadi hepsini öldürelim. Önünden siyah köpek ve kadın geçerse namaz bozulur. O halde namazı bozan siyah köpek şeytansa namazı bozan kadında şeytandır. bak bak felseme diyecek yok değilmi. ne felsefe ama. Oh be nihayet doğru bir tesbit.
-
İslam dini terk edilebilirmi ?.
Tabii doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar. Şimdiye kadar niye kovmadılar forumdan bende şaşırdım. Beim niyetim kimseyi başkalarını şüpheye sokmak değil. Hele zaten aklını kiraya vermişlerle hiç işim olmaz benim. benim işim aklını kendisi kullanabilenlerle. Dünyada gizli saklı hiç bir şey kalmasın. Yalan adüzene hırsızlığa son. Ganimetçilik bir hırsızlıktır. ganimet bana helal kılındı diyemnlerin yalanları açığa çıkarmak. İsteyen bilgiye ve ilme, doğruluga karşı başını deve kuşu gibi kuma sokabilirler. XDüşünmeyi sevmezler. Onlar için zeten düşünen bir şeyhleri vardır. onların düşünecek bir beynim oldupğu bile şüphelidir. Beni kale alsan ne olur almasan ne olur. Benim rütbemmi artar sen kaale aldın diye. Zaten onlar islamiyeti kabulle aklını muhammede kiraya vermişlerdir. Onlar düşünmeden her söyleneni kabule alışıklardır. Çocuktan beri böyle alıştırılmışlardır. Hür insanlar değildirler. Hür olmayanlarla zaten ne tartışılırki.
-
NAKŞİBENDİ TAHRİKANITIN CUMA DERGİSİNDE Yayınlanan "CİHAT çağrısında bakın neler yazıyor... (CİHAT YAPIP DİNİMİZİN NAMUSUNU KORUNACAKMIŞ...)
Gülmek iyi gelir nerenle gülersen gül. Gülmek hakikati saklamaz. Güneş balçıkla sıvanmaz. Hakikatletr bağırıp çağırmakla yok edilemez. İslamda çadır ile örtünme vardır. Türban gibi oyuncak ve kandırma yoktur. "Öncelikle bu sizin yorumunuz. Bu şekilde bir tane dahi ayet görmedim. Ben okuduğum kuran dan bahsediyorum. Ayrıca burada örtünme konusunu kuran a değil kişinin inancı algılama şekline göre değerlendirdim." Siz öyle ayet bilmiyorsanız biz biliyoruz. İLGİLİ AYET AŞAĞIDA O ZAMAN. "Ey peygamber! Eslerine, kızlarına ve Mu'minlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını söyle; bu onların tanınmamalarını) sağlar." (K 33 Ahzab 59 - (Diyanet isleri başkanlığının çevirisinde "Bu onların tanınmasını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar" seklindedir. Golpinarli çevirisinde de şöyledir:"Bu onların tanınıp incinmemelerini daha iyi sağlar.") Görülüyor ki emredilen şey kadınların tanınmayacak şekilde giyinmeleridir. Hem de öylesine tanınmayacak şekilde giyinmeleri emredilmiştir ki, hem ellerinden gayri yerleri görünmemelidir ve hem de "vücutlarının karaltısından kim olduklarının anlaşılmaması" gerekir. (Bk Sahih-i... I s 140 ve d. ; Ayrıca bk Sahih-i..VI s 156 ve Sahih-i..II s 312) Yeryüzünde hiç bir toplum, Şeriat toplumlarında olduğu kadar kadını ilkel ve çirkin giysilere zorlamamış, çuvala tıkarcasına çarşafa sarmamış, umacı kılığında dolaştırmamış ve mezara sokarcasına eve kapamamış ve erkekle temastan kaçırmamıştır. KADINLARIN HIC TANINMAYACAK SEKILDE ORTUNMELERINI ONGOREN "HICAB AYETLERI" (Ahzab 33, 53, 59 ve Nur 31) Kadınları hiç tanınmayacak şekilde olmak üzere yüzlerini ve her yerlerini kapamaları ve erkeklerle bir arada bulunmaktan kaçınmaları ve zaruret olmadıkça evden çıkmamaları konusunda Kurban’da yer alan ayetlere "Hicab Ayetleri" adi verilir ki bunlar genellikle Ahzab suresinin 33 ve 53, 59uncu ayetleriyle Nur suresinin 30 ve 31inci ayetleridir. Bunlara eklenebilecek diğer ayetler yanında Muhammed'in vahiy ile indiğini söylediği pek çok hadisler de vardır. Kadınları, daha pek küçük yaşlardan itibaren adeta zindan âlemine tıkarcasına örtünmeye zorlayan bu hükümlere Göre kadının her şeyi "Avret" sayılmıştır. "Avret" sözcüğünün lügati anlamı, kadının dince görünmesi haram sayılan yerleridir ki sacından ayak tırnağına varıncaya kadar vücudunun tümünü kapsar; su amaçla ki iyice örtünmüş olsunlar da hiç kimse onları tanıyamasın. Bununla ilgili olarak Ayşe’nin bir rivayeti şöyledir: "(Suna ant içerim ki) Resulu'llah... (sabah namazını) kılardı da mu'minatdan kadınlar (baslarını ve bedenlerini) mirtlari ("Miat" sözcüğünün başa örtülüp bütün vücudu kaplayan, yünden, tiftikten, kıldan vs yapılmış ve kadınlara mahsus bir örtünün adı olarak kullanıldığı bildirilmekte. Sahih-i...II, 311–2) ile örterek hazır bulunurlar, sonra evlerine dönerlerdi, (henüz ortalık ağarmamış ve kendileri iyice örtünmüş oldukları için) onları kimse tanıyamazdı. (Sahih-i II, 311 Hadis No 242) Ahmed Ibn-i Hanbel ve Malik ve Safii gibi İslam üstatları ve mezhep kurucuları, kadının ayaklarının dahi "Avret" olduğunu kabul ettikleri için; "Ayakları çıplak olarak namaz kılan kadın, namazı iade etmelidir" demişlerdir. (Her ne kadar Ebu Hanife ile Sevriye'nin: "Eğer kadın, ayakları çıplak olduğu halde namaz kıldı ise namazın iadesi gerekmez" şeklinde konuştukları söylenirse de, Ebu Hanife'den olan rivayetin ikili olduğu ve bir rivayetinin "Namazın iadesi gerekir" seklinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Ikrime ve Ibn-i Abbas ve diğer temel kaynakların bildirmelerine göre kadının vücudunun hiç bir yerinin görünmemek üzere örtünmesi gerekir.
-
NAKŞİBENDİ TAHRİKANITIN CUMA DERGİSİNDE Yayınlanan "CİHAT çağrısında bakın neler yazıyor... (CİHAT YAPIP DİNİMİZİN NAMUSUNU KORUNACAKMIŞ...)
Sayın objektivist İslam dini ni malesef herkes yanlış değerlendiriyor. İslam dini bunu emretmiyor da bu yabazlar istiyor sanılıyor. Böyle cihatları ve saldırıları malesef islam dini emrediyor. O cihat ilan edenler dine aykırı bir iş yapmıyorlarki. Yaptıkları dine uygundur. Bak ayet ve hadislerde ne diyor. 33.ayetinde şu buyruk verilmiştir: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası, ya boyunları vurularak öldürülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin ayaklarının çapraz kesilmeleri ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Ahirette ise, onlara daha büyük azap hazırlanmıştır." Kanlarınızı ve mallarınızı kurtarmak istiyorsanız: Peygamber diyor ki: "Onlar, Allah'tan başka Allah olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna inanıncaya, bizim kıblemize dönünceye, kestiklerimizi yiyinceye, ve namazımızı kılıncaya ve zekatlarını verinceye kadar, insanlarla öldürüşmem (mukatele) emrolundu. Insanlar, bunları yerine getirdikleri zaman, benden kanlarını ve mallarını kurtarmış olurlar.(Buhari, Selat/28; Tecrid, hadis 24; Ebu Davud, Cihad/104, hadis 2641; Müslim, Iman/32, hadis 20,22) Kuran dünyaya hakim olunaya kadar cihat yapın mukalete yapın deniliyor. Onun için İslamiyet tehlikeli ve zararlı bir dindir. Üsteki arabadaki kadın ve adamlara tekrar bir bak işte insanları ne hale getirmiş. Her tararafın örtülü insanlıktan çıkışmış tipler.
-
ATEİSTLERE
Evet işte benim dediğim de bu idi. Ayağınla kendin geldin konuya. Ben de tam bunı azacaktım. İşte Menderesten önce İnönü ve CHP için yaptığı bu muhalefetin bedelini Menderes zamanında Örtülü ödenekten almıştır. Sayın Soner yalçının kitabının 266 sayfasında örtülü ödenekten para alanların listesi şöyle. 1951: Mehmet Ali Sevük'e (Nâzmı Hikmetin avukatı [samed Ağaoğlu'nun emriyle]) 300 lira, Necip Fazıl Kısakürek'e 5 000 lira , şair Ahmet Muhip Dıranas'a (Samed'in emriyle) iki kez 500 lira, yazar Orhan Seyfi Orhon'a (Refik Koraltan'ın emriyle) 500 lira, Mehmet'in cezaevinde harcaması için 500 lira, Enis Behiç Koryürek'in Miras isimli şiir kitabının matbaa masrafı 1 803 lira 40 kuruş, Kâzım Namî Duru'ya 150 lira, Ali Naci Karacan'a (A. Menderes'ten borç olarak) 5 000 lira, Mizah gazetesine 8 000 lira vb. 1952: Ferit Alnar'a İsviçre seyahati için 3 000 lira, Madam Sami'ye 1 000 lira, Osman Kapanî'ye 3 000 lira, Tank Zafer Tunaya'ya Türkiye'de Siyasal Partiler kitabı için 1 530 lira, Yahya Kemal'e Arap devletlerinde tetkik seyahati için 1 700 lira, Nadir Nadi, Ahmed Emin Yalman ve Ahmed Şükrü Esmer'e Londra seyahatine refakat için 1 000 er lira, Beyaz Kitap için Hüsnü Yaman'a 11 494 lira 78 kuruş, Sivas DP teşkilatına 8 055 lira, Necip Fazıl Kısakürek'e 50 000 lira vb. 1953: Peyami Safa'ya 10 000 lira, Mükerrem Sarol'a döviz olarak 3 000 lira, Emin Kalafat'a 10 000 lira, Burhan Belge'ye altı aylık ev kirası 1 650 lira, Halil Lütfı Dördüncü'ye (gazete patronu) 5 865 lira, Ferit Alnar'a döviz olarak 2 025 lira, Ali Fuad (Cebesoy) Paşa'ya Millî Mücadele adlı kitabı için 1 500 lira, Yusuf Ziya Ortaç'a 15 000 lira, Behzat Bilgin'e 1 000 lira, Selim Ragıp Emeç'e 1 000 lira, Bedii Faik ile Şevket Rado'ya 1 200 lira, Cemal Kutay'a 400 lira, DP İzmir İl Başkanı Burhan Mater'e 10 000 lira, DP teşkilatlan için yedi cip bedeli 67 090 lira, masajcı Kâzım Nefes'e 50 lira vb. 1954: İsviçre'ye gönderilmek üzere Yüksel Menderes'e 1 617 lira, Recep Bilginer'e (gazeteci) 1 000 lira, Ferit Alnar'a 1 000 lira, Osman Kapanî'ye 500 lira, Şoför Hayri'ye arsa taksiti 1 212 lira 24 İşte satılık kalemlerin ve ücretle yazanların yazısını matahmış gibi örnek göstermek ne cdecece sağlıklı.
-
KUR'AN MUCİZELERİ
Sayın davet. Konuyu ben uydurmadımki. i Kutubi-sitte yi aç . ara bölümüne Ukl yaz . Bu Ukl gözü Muhammet tarafından gözü oydurulan veya oyulan adamın adı. Çıkan bölümde 1559 nolu hadise gel. Orayı oku. Kısaca şöyle yazıyor. "Resûlullah, derhal arkadaşlarından takipçi çıkardı (yakalanıp getirildiler). Gözlerinin oyulmasını, ellerinin kesilmesini ve Harra'nın bir kenarına atılmalarını ve o şekilde ölüme terkedilmelerini emretti. " Bu yazı bana ait değil. Hem bunları bak bizler nasıl göz oyarız ne kadar gattarız demek için yazıyorsunuz. Bu işkencedir diyene sövüyorsunuz. Esas Allah (Varsa eğer) sizleri ıslah etsin. Hadi bakalım bana 1559 sayılım hadiste yok bu anlatım de de göreyim.
-
ATEİSTLERE
bana kimse somun yalan yutturamaz. Necip Fazıl için 1934 yılı hayatının dönüm noktası oldu. Çünkü hayat felsefesinin değişmesine neden olan ve Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile bu dönemde tanıştı. Ve bu kişiden bir daha kopmadı. Necip Fazıl'ın, üstün bir ahlak felsefesini savunduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar (Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak). Senin dediğin yıl 1934 yılı . Benim yazdığım Menderes yılları 1950 den sonra. Yani bu yıllar Necip Fazıl'ın armut gibi erdiği yıllar. Devletin örtülü ödeneğinde otklandığı yıllar bahsettiğin yani onu erdiren Arvasi ile tanıştıkran sonra. Hadi şimdi anlat bakalım.
-
ATEİSTLERE
"Bir bardak su gibi çalkandı dünya; Söndü istikamet, yıkıldı boşluk. Al sana hakikat, al san rüya! İşte akıllılık, işte sarhoşluk!" 1- Bu gün yarın derken milyarlarca yıl oldu hala yıkılacak. 2- Necip Fazıl Kısakürek . Çok iyi bir şair. fakat ben bir şeyi anlamadım . Bir azarın Efendi adlı kitabını okudum. Orada Rahmetli Menderes zamanında dğzenli olarak her yıl toplaca Örtülü ödenekten maaş aldığı yazılı. Bu Yazar menderesin maaaşlı yazarı olması olmasın. Her yazdığını nakit ücretle yazıyor zahir. Bence pek ciddiye almamak gerek. not: İsteyene kitabın tam sayfa nolarını verebilirim.
-
KUR'AN MUCİZELERİ
Mesela Muhammedin devesini çaldın öylemi ?. Ceza ne olur ?. 1- El ayak çapraz kesilir. 2- 2- Gözlerin oyulur 3- Medine dışında Güneşin altında Harre diye bir yere atılılar. Acılar içinde ölsünler diye. (Bence cezası öldürülmek ama suçlunun gözünün oyulması bence resmen işkenceye girer. ) E bunlarla cezalar bittimi. Ne gezer daha öbür dünyada Leheb’in odunuyla çalışan cehennem var. Cehennemde biraz yandın artık yeter öylemi. Bu söz merhametliler için kullanılır. Peki Allahın merhameti var mıdır ? Yoktur. Çünkü ceza cehennemde bitmez. Sonsuza kadar devam eder. Halbuki her suçun bir ceza müddeti olması gerekir değimli ? İslam ve şiddet "Peygamberin dört halifesinden üçü, Müslüman'ların bıçaklarıyla can vermişti" Olay öğrenilir. Medine'ye, Peygamber'e haber verilir. Peygamber öfkelenmiştir. Adamların yakalanmaları için buyruk verir. Hepsini yakalattırır. Suçluları, Hz. Muhammed'in huzuruna getirirler. Peygamber'in kararı kesindir: "Elleri, ayakları çapraz olarak kesilsin. Gözleri oyulup çıkarılsın.." Emir uygulanır. Suçluların, elleri, ayakları çapraz olarak kesilir. Gözleri oyulur. Adamlar su isterler ama ölünceye kadar su da verilmez. Medine dışında, güneşin altında ateş gibi yandığı için "Harre" adı verilen yere götürülürler. Suçlular su isterler, su verilmez. "Taşları kemirirler", "ağızlarıyla, dişleriyle toprağı kazarlar." Ölünceye kadar öyle bırakılırlar. (Buhari, Zekat/68, Cihad/52; Tecrit/Vudu, hadis 172; Müslim, Kesame/9-14, hadis 1671; Ebu Davud, Hudud 3, hadis 4364-4371; Tırmizi, Ebvabu't-Tahare/55, hadis 72-73; Nesei, Tahrimü'd-Dem/7; Ibn Mace , Hudud/20, hadis 2578-2579. Buhari, bu hadise yedi yerde ve dokuz yolla, Ebu Davud bir yerde beş yolla, Nesei bir yerde dört yolla gönderme yapmıştır.) Nedir suçları bu adamların ve öncelikle kimdi bunlar? Ukl veya Ureyna kabilelerindendirler. Peygambere gelmiş, müslüman olduklarını bildirmişlerdir. Renkleri sarıdır, hastadırlar. Peygamber, önce bütün sevecenliğiyle deve sütü ve "deve sidiği" içirerek onları iyileştirir. Havadar bir yere gitmek isterler. Peygamber bir deve sürüsü verir ve yanlarına bir çoban katar. "Herifler" çobanı öldürür ve Peygamber'in deve sürüsünü alır götürürler. "Peygamber, işkenceye karşı olduğu halde, bu olayda nasıl olmuştur da, işkenceyle öldürülmelerini emretmiştir?" Bu soru, hadis kaynaklarında tartışılır. Kimileri, bu infazı "işkenceyi yasaklamadan önce uygulattığını " öne sürerler. Kimisi, uygulamanın bir "kısas" olduğunu belirtir. Çünkü, suçlular da Peygamber'in çobanına aynı işkenceyi yapmışlardır. Hakim görüş ise, Peygamber'in Maide suresinin 33.ayetini yerine getirdiği, yani Allah'ın buyruğuna göre hüküm verdiği yönündedir. Yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, ölümlerden ölüm beğenmelidirler. Maide suresinin 33.ayetinde şu buyruk verilmiştir: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası, ya boyunları vurularak öldürülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin ayaklarının çapraz kesilmeleri ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Ahirette ise, onlara daha büyük azap hazırlanmıştır." Kanlarınızı ve mallarınızı kurtarmak istiyorsanız: Peygamber diyor ki: "Onlar, Allah'tan başka Allah olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna inanıncaya, bizim kıblemize dönünceye, kestiklerimizi yiyinceye, ve namazımızı kılıncaya ve zekatlarını verinceye kadar, insanlarla öldürüşmem (mukatele) emrolundu. Insanlar, bunları yerine getirdikleri zaman, benden kanlarını ve mallarını kurtarmış olurlar.(Buhari, Selat/28; Tecrid, hadis 24; Ebu Davud, Cihad/104, hadis 2641; Müslim, Iman/32, hadis 20,22) Şirin Tekin, henüz 17 yaşındaydı. Çevresinde çok sevilen bir gençti. Öğrencilerin demokratik haklarından sözederdi. Oruç tutmuyordu. O gün, 3 Mayıs 1987, Van 100.Yıl Üniversitesi'nin karşısındaki kahvede oturuyordu. "Islamın bekçileriyiz," diyorlardı. Kendilerine "mukatele" emrolduğuna inanıyorlardı. Rektör de "Onlar Islam adına dövüşürler," dememiş miydi? Şirin Tekin, "kanını" saldırganlardan kurtaramamıştı. Yaptığınız alışverişe sevinin: "Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını -Tevrat, Incil ve Kur'an'da sözverilmiş bir hak olarak- cennet karşılığında satınalmıştır. Verdiği sözü, Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin! Bu, başarıdır". (Tevbe Suresi,111) Kafir öldüren müslümana cennet müjdelenmiştir. Suçu eleştirmekti Eşref Oğlu Ka'b, genç bir şairdi. Peygamberi ve ona inanları eleştiriyordu. Peygamber bir gün arkadaşlarına sordu: "Bu adamı öldürebilcek kimse var mı?" Mesleme Oğlu Muhammed, ortaya atıldı: "Ben varım." Eşref Oğlu Ka'b, nasıl öldürülecekti? Planlar yapıldı. Hadis kitaplarının yazdığına göre, "yalan"lar uyduruldu, "tuzak" hazırlandı. Bir gece, kalesinde bulunan şairin kafası kesilerek plan sonuçlandırıldı. Ve, kesik baş, peygambere götürüldü. (Buhari, Cihad/15/1, Rehn/3, Tecrid, hadis 1578; Müslim, Cihad/119, hadis 1801; Ebu Davud, Cihad/169, hadis 2768) Kadınlar ve çocuklar onlardansa Kimler öldürülebilrdi? "Eli silah tutan tüm erkekler öldürülebilirdi." Henüz, aklını, belleğini yitirmemiş olan yaşlılar da öldürülebilirdi. Ama, deliler öledürülemezdi. Bu hükmün de istisnası vardı. Eğer, deli savaşır durumdaysa, zenginse, ya da hükümdarlık makamındaysa öldürülürdü. Peygamber, şöyle emretmişti: "Müşriklerin yaşlılarını öldürün de çocuklarını bırakın!"(Ebu Davud, Cihad/121, hadis 2670; Tırmizi, Siyer/29, hadis 1583.) Bu emir, Kurayza Yahudileri'nin öldürülmesi sırasında verilmişti. Çocukların bırakılması isteniyordu. Çünkü onlar ele geçrilmiş değerli ganimetlerdi, köle yapılacaklardı. Bu katliamda, Peygamber'e dil uzattığı için bir kadın da öldürüldü. Gene, gece baskınlarında, kafirler toptan kılçtan geçirilirken, evler yakılıp yıkılırken, öldürülenler arasında kadınlar ve çocuklar da bulunuyordu. Bunun üzerine, Peygamber'e arkadaşlarından biri şöyle sordu: "Ya Resulallah! Evlere yapılan gece baskınlarında, müşriklerin kadınları, çocukları da öldürülüyor, ne dersin?" "Onlar da öbürlerindendir.(Kadın ve çocuklar da onlardandır.)(Bkz.Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2638; Cihad/121, hadis 2672; Ibn Mace, Cihad, hadis 2840; Ahmet Ibn Hanbel, 4/46; Tirmizi, Siyer/19, hadis 1570) Ya "bizden" olan kadınlar, Müslüman annelerimiz, eşleimiz, kız kardeşlerimiz, arkadaşlarımız? Onlar erkeklerin yönetimine boyun eğmeliydiler. Eğer, uslu davranmazlarsa, "Öğüt verin, yataklarından ayrılın, yine de yola gelmezlerse, onları dövün" diyordu kutsal kitap (Nisa suresi,34). Müslüman kadının kısmeti de, şiddet idi. Ateşte yakmak Allah'a ait ama.. Peygamber, ateşe atarak öldürmeyi doğru bulmuyordu. Hz. Muhammed, bir gün Muhammed'in oğlu Hamza'yı çağırır. O'nu bir savaş birliğinin başına komutan olarak atar ve şu buyruğu verir: "Falan kişiyi bulursanız, ateşe atıp yakın!" Hamza, birliğiyle yola çıkmak üzeredir. O sırada Peygamber, Hamza'yı çağırır: "Falancayı bulursanız ateşte yakın, dedim. Ama, önce öldürün, sonra yakın. Çünkü, ateşte yakma cezasını, yalnızca ateşi yaratan verebilir.(Ebu Davud, Cihad/122, hadis 2673) Ebu Hureyre anlatıyor. Bir gün, peygamber bizi, bir savaş birliği olarak düşmana gönderiyordu. O sırada, Kureyş'ten iki kişinin adlarını vererek şöyle dedi: "Bunları yakaladığınızda ateşe atın, ikisini de!.." Peygamber, bir süre sonra dönüp emrini şöyle düzeltti: "Size, onları bulursanız, ikisini de yakın, dedim, ama yakmayın. Çünkü, ateşte yakma cezasını yalnızca Allah verir. Siz bu iki kişiyi yakalayıp öldürün yalnızca. (Buhari, Cihad/107,149; Ebu Davud, Cihad/122, hadis 2674; Tırmizi, Siyer/20, hadis 1571) Peygamberin tutumu buydu ama, onu izleyen halifeleri, Allah'a mahsus olan ateşe atma cezasını pekala uygulayabilmişlerdi. Hatta bunu yaparken, icazeti peygamber'den aldıklarını bile söylemişlerdi. Ebu Bekir, Peygamber'in ölümünden sonra başgösteren dinden dönme ("ridde") olayları sırasında, komutanlarına şu talimatı vermişti: "Daha da direnirlerse, demirle dağlayın, ateşte yakın!"(Taberi, Tarih, 1/1881-1885; Leoni Gaetani, Islam Tarihi, çev. Hüseyin Cahid, Istanbul,1926,8/276) Ve bu talimat uygulanmıştı. Halid Ibn'ül-Velid, savaş sırasında "ateş çukurları" açtırmış, yaktırdığı ateşin içine, birçok kimseyi diri diri attırıp yaktırmıştı. Kadın da vardı bunların içinde. Bir tutsak kadına, müslüman olması önerilir, kabul etmez. Bunun üzerine, ateşe atılacağı söylenir. Kadın, "Hoşgeldin ölüm! Yazık ki başka kurtuluş yolum yok, o yüzden kendimi atıyorum ateşe." anlamındaki şiirini okuyarak, kendini ateşe atar. (Hbiş, Yaprak, 28-34; Cetani, Yaprak, 8/306) Ebubekir'e, "ateşte diri diri yakma cezası"nı nasıl verdiği sorulduğunda, Halife, Peygamber'in bu tür cezaya izin verdiğini söyler. Insanları, inançlarını bırakmıyorlar diye, "ateş çukuru"na attırıp yakanlardan birinin de Ali olduğu aktarılır. Buhari'nin de yer verdiği bir hadiste, Ali'nin "bir topluluğu ateşe attırıp yaktıdığı" Ibn Abbas'a söylendiğinde, Ibn Abbas'ın şöyle dediği belirtilir: "Ben olsaydım bunu yapmazdım. Çünkü, Peygamber, 'Tanrı'nın verdiği biçimde ceza vermeyin!' demişti. Ben olsaydım, öldürürdüm yalnızca."(Buhari, Cihad/149; Tecrid, hadis 1264; Nesei, Tahrimu'd-Dem/14) Evlerini, ağaçlarını yakın Peygamber'in döneminde, "gece baskınları" düzenlenirdi. Peygamber'in emriyle, "Öldür, öldür!" şiarları haykırılırdı. Sonra da yağmaya girişilirdi. (Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2368; Ibn Mace, Cihad/30, hadis 2840) Filistin'de, "Ubna" (sonraları Yübna denmiştir) denen bir yere Peygamber bir baskın düzenlemişti. Baskını yapacaklara da şu buyruğu veriyordu: "Sabahleyin, Übna'ya (ansızın) baskın yap ve orayı yak!" Ve, Übna köyü yakılıyordu. İçindekilerle birlikte.(Ebu Davud, Cihad/91, hadis 2616, c.3, s.88, ayrıca, s.124'deki 2 no.lu not; Ibn Mace, Cihad/31, hadis no: 2843, c.2, s.948) Düşmanın bulunduğu yerdeki ağaçlar, ürünler ya yakılır, ya da kesilirdi. Peygamber, Benu Nadir kabilesinin hurmalıklarını yaktırmıştı, ayrıca kestirmişti. Haşar Suresi'nin 5 ayetinde bu olaya kısaca değiniliyordu. "Inkarcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız, Allah'ın izniyledir. Allah, yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır." Bu ayette geçmeyen "yakma olay"ı, hadislerde yer alıyor. (Buhari, Cihad/154, Hars/6, Megazi/14, Tesir/59/2, Tecrid, hadis 1576; Müslim, Cihad 29-31, hadis 1746; Ebu Davud, Cihad/91, hadis 2615; Tirmizi, Siyer/4, hadis 1552; Ibn Mace, Cihad/31, hadis 2845; Darimi, Siyer/22; Ahmed Ibn Hanbel, 2/8,52,80.) Islam hukukunda, cihad sırasında, düşman kesimindeki yaş ağaçların kesilebileceği, kesilmeden yakılabileceği hükme bağlanmıştı. (Damad, c.1,s.496.) Hz. Ömer'in kılıcından kurtulamayan ise, insanlığın büyük ir kültür hazinesi, Iskenderiye Kütüphanesi'ydi. Kısas size farz kılındı Bakara Suresi, 178. Ayet: "Ey inananlar, öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın." Nahl Sures, 126.ayet: " Eğer bir topluluğa azap edecekseniz, size yapılan azabın eşiyle azap edin." Kuran bir ikaz (uyarı) kitabıdır: (Allah sevgisine az yer verir.) Enam Suresi, 19.ayet: "Bu Kuran, sizi ve ulaşılacak herkesi uyarmak için vahyoldu." Araf Suresi, 1.ayet: "Bu kitap sana korkutman, insanları da öğütlemen için indirilmiştir." Müdessir Suresi, 1 ve 2. Ayetler:" Ey örtüsüne sarınmış kimse, kalk ve ikaz et."
-
İslam dini terk edilebilirmi ?.
"*****...Elinin yazdığını gözün görsün" Benim yazdığımı gözüm görsün de aşağıdakileri yazanları ne görsün. Bunlar ayet ve hadisler. Bunlardaki yazıları ne görecek. İnsanları öldürmeye ve katiliğe ve şiddete teşvik eden ayet ve hadisler ne olacak. Yeryüzünde bozgunculuk yapanlar( dinden dönenler) , ölümlerden ölüm beğenmelidirler. Maide suresinin 33.ayetinde şu buyruk verilmiştir: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası, ya boyunlerı vurularak öldürülmeleri, ya asılmaları, ya ellerinin ayaklarının çapraz kesilmeleri ya da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Ahirette ise, onlara daha büyük azap hazırlanmıştır." Kanlarınızı ve mallarınızı kurtarmak istiyorsanız: Peygamber diyor ki: "Onlar, Allah'tan başka Allah olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna inanıncaya, bizim kıblemize dönünceye, kestiklerimizi yiyinceye, ve namazımızı kılıncaya ve zekatlarını verinceye kadar, insanlarla öldürüşmem (mukatele) emroldu. Insanlar, bunları yerine getirdikleri zaman, benden kanlarını ve mallarını kurtarmış olurlar.(Buhari, Selat/28; Tecrid, hadis 24; Ebu Davud, Cihad/104, hadis 2641; Müslim, Iman/32, hadis 20,22) Şirin Tekin, henüz 17 yaşındaydı. Çevresinde çok sevilen bir gençti. Öğrencilerin demokratik haklarından sözederdi. Oruç tutmuyordu. O gün, 3 Mayıs 1987, Van 100.Yıl Üniversitesi'nin karşısındaki kahvede oturuyordu. "Islamın bekçileriyiz," diyorlardı. Kendilerine "mukatele" emrolduğuna inanıyorlardı. Rektör de "Onlar Islam adına dövüşürler," dememiş miydi? Şirin Tekin, "kanını" saldırganlardan kurtaramamıştı. Yaptığınız alışverişe sevinin: "Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını -Tevrat, Incil ve Kur'an'da sözverilmiş bir hak olarak- cennet karşılığında satınalmıştır. Verdiği sözü, Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin! Bu, başarıdır". (Tevbe Suresi,111) Kafir öldüren müslümana cennet müjdelenmiştir. Suçu eleştirmekti Eşref Oğlu Ka'b, genç bir şairdi. Peygamberi ve ona inanları eleştiriyordu. Peygamber bir gün arkadaşlarına sordu: "Bu adamı öldürebilcek kimse var mı?" Mesleme Oğlu Muhammed, ortaya atıldı: "Ben varım." Eşref Oğlu Ka'b, nasıl öldürülecekti? Planlar yapıldı. Hadis kitaplarının yazdığına göre, "yalan"lar uyduruldu, "tuzak" hazırlandı. Bir gece, kalesinde bulunan şairin kafası kesilerek plan sonuçlandırıldı. Ve, kesik baş, peygambere götürüldü. (Buhari, Cihad/15/1, Rehn/3, Tecrid, hadis 1578; Müslim, Cihad/119, hadis 1801; Ebu Davud, Cihad/169, hadis 2768) Kadınlar ve çocuklar onlardansa Kimler öldürülebilrdi? "Eli silah tutan tüm erkekler öldürülebilirdi." Henüz, aklını, belleğini yitirmemiş olan yaşlılar da öldürülebilirdi. Ama, deliler öledürülemezdi. Bu hükmün de istisnası vardı. Eğer, deli savaşır durumdaysa, zenginse, ya da hükümdarlık makamındaysa öldürülürdü. Peygamber, şöyle emretmişti: "Müşriklerin yaşlılarını öldürün de çocuklarını bırakın!"(Ebu Davud, Cihad/121, hadis 2670; Tırmizi, Siyer/29, hadis 1583.) Bu emir, Kurayza Yahudileri'nin öldürülmesi sırasında verilmişti. Çocukların bırakılması isteniyordu. Çünkü onlar ele geçrilmiş değerli ganimetlerdi, köle yapılacaklardı. Bu katliamda, Peygamber'e dil uzattığı için bir kadın da öldürüldü. Gene, gece baskınlarında, kafirler toptan kılçtan geçirilirken, evler yakılıp yıkılırken, öldürülenler arasında kadınlar ve çocuklar da bulunuyordu. Bunun üzerine, Peygamber'e arkadaşlarından biri şöyle sordu: "Ya Resulallah! Evlere yapılan gece baskınlarında, müşriklerin kadınları, çocukları da öldürülüyor, ne dersin?" "Onlar da öbürlerindendir.(Kadın ve çocuklar da onlardandır.)(Bkz.Ebu Davud, Cihad/102, hadis 2638; Cihad/121, hadis 2672; Ibn Mace, Cihad, hadis 2840; Ahmet Ibn Hanbel, 4/46; Tirmizi, Siyer/19, hadis 1570)
-
KUR'AN MUCİZELERİ
"bundan sonra ben inananlarla yazışacağım bu terbiyesizlere cevap yazmayacağım" İşte insan oğlu böyle dir . Söyliyecek söz bulamayınca önce hakarete ve terbiyesizlige başlar. " kendi bilgi birikimimizi aktaralım" Kör körle anlaşır zaten. Körün körle tartışması gerçekleri aydınlığa çıkarmaz. Çünki ikiside kördür. Gerçeği göremeyenler birbirlerine ne öğretirlerki. Cahillilerini paylaşırlar. Boş boş övünür durursunuz. Bi,zim kitapta ilim var diye . Ama her nedense bu gün kullanılan hiç bir teknolojide buluşta bir islamın olmadığını unurtusunuz.. İnsanlara verdiği bunca eziyetin cefanın hep islamiyet olduğunu unutursunuz. kadınları hayattan dışlayanı. Kadının sesini avret sayan salakları. " en azından birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz var. " Birbirinizden öğreneceğiniz hiç bir şey yok. Zaten birinizin bildiği hepinizin bildiği. Ha kel hasan ha hasan kel. İkiside aynı şey. 1400 yıllık safsatalar. Hırsızlıklar ganimetler cinayetlerin tarihini aktarır durursunuz. İslamiyet insanları küçükten başlar eğitmeye. Hem beyni ni hem fiziki olarak terbiye adına küçükken evdeki abisinden başlayarak anne ve babasından, sokakta mahallenin kabadayısından, okulda okulun kabadayılarından dayak yiyen canlılar şiddeti ister istemez öğrenir ve uygular. İslam olanlar dayaktan bitap düşmüş beyinleri ile haytla mücadele edemediklerinden Allah diye uydurduklarına teslim olurlar. Böylece düşünmekten kurtulurlar. Tartışmaktan korkarlar . İşlerine gelmeyince hakeret edip kaçarlar.
doğrucu davut
Φ Üyeler
-
Katılım
-
Son Ziyaret