Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ahmet Ünal ÇAM

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    25
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Ahmet Ünal ÇAM tarafından postalanan herşey

  1. Ahmet Ünal ÇAM doğum gününüz kutlu olsun!

  2. Öykülerimden birini eklediğiniz için teşekkür ederim. Altına "yazar: Ahmet Ünal ÇAM" diye de belirtirseniz sevinirim. Şair Yazar : Ahmet Ünal ÇAM
  3. Ahmet Ünal ÇAM

    Ayakkabı.

    Düzeltme yapıp yazar ismi de eklediğiniz için çoook teşekkür ediyorum. Sesini duyurmaya çalışan amatör bir şair-yazar olduğum için bu tür ayrtıntılar benim açımdan önemli sağlıcakla kalınız
  4. Neyseki lanet okumadınız Yorum için sağolunuz
  5. YEMEĞE GEÇ KALMADIM YA? Ünlü Rus milyarder Andrei Mogileviç, karşısındaki şirket temsilcisine çeşitli sorular soruyor, bilgi alıyordu. Şık giyimli adam, sıra sıra hücrelerin içinde uyutulmuş insanları göstererek; —Kesinlikle içiniz rahat olsun efendim, şirketimizde en son teknolojiler kullanılmaktadır. —Diğer firmadan da bilgi aldım, onlar da en son teknolojileri kullanıyoruz diyor. —Efendim, inanın ki bizdeki kadar teferruatlı olamaz. Niçin! Çünkü biz bu işi ciddiye alıyoruz. Niçin! Çünkü bizim için en değerli olan, siz müşterilerimizin sağlığı. Niçin! Çünkü biz işi şansa bırakmıyoruz, soğutucu sistemlerimize yedek enerji teknolojisi olarak güneşi seçiyoruz. —Pekâlâ, uzayda dondurulmuş insan saklamayı kaç yıldır yapıyorsunuz? —İki senedir yapıyoruz ama bu sizi yanıltmasın. Onun öncesinde yıllarca da hayvanlarla denemeler yapmış bir şirketiz. ‘Last Füzyon’ şirketi olarak her türlü denemeyi yapmadan sizleri programa dâhil etmedik. — Ben yine de önceki sonuçlardan bilgi sahibi olmak isterim. Denemeleriniz nasıldı,. Mesela dondurulup, sonra da uyandırılanlar da ne gözlemlediniz. —Bazı hayvanlar, sanki hiç uyutulmamış gibi davrandı. Bazıları erken uyanmış da, biraz uyumak ister gibi… Müşteri gülerek; —O kadar rahat yani. Peki, iyi sonuçlanmayan oldu mu? —Aslında oldu. Söylemeye bile değmez ama gazetelerde aleyhimize çok kullanıldığı için duymuşsunuzdur. —Şu dilenci diktatör olayı mı? —Evet, efendim ama takdir edersiniz ki, biz hayır kuruluşu değiliz. —Hiç mi parası kalmamış. —Evet, maalesef ödemeler durdurulmuştu. Ülkemizdeki bir bankada yatırımı olsaydı belki bir yolunu bulur, 50 yıllık ücreti mahkeme kararıyla çekerdik. —Parası kalmayınca, donmuş adamı çözündürüp kapı önüne koydunuz ha… Durumu öğrenince adam donmuş kalmıştır ha!... Hah… Hah… Ha… —Hemen hemen öyle oldu. Bağırdı çağırdı. Ülkesine dönüp ihtilal yapacağını, iktidarı ele geçirenleri öldürüp, oğlunun intikamını alacağını filan söyleyip durdu. —Ama yapamadı ha… —Sonrasını biz de gazetelerden öğrendik, ülkesine dönecek parayı bile bulamamış. Kimse yeni hükümetle kötü olmamak için eski diktatöre destek olmamış. Ülkesine dönüp, ihtişamlı iktidarına yeniden kavuşacağını düşünen diktatör, 3—5 kuruş bulup da karnımı doyurayım diye dilenci olmuştu. —Çok acımasızsınız. —Lütfen efendim, söylediğim gibi biz ciddi, güvenilir ticari bir firmayız. Fakat takdir edersiniz ki masraflarımız var, eski diktatör de olsa bedava kimseye hizmet etmemiz beklenmemeli. —Yani taksitle ödeme istemiyorsunuz. —Biz kapıları tamamen kapatmadık ama ilk masrafları aldıktan sonra bir yıllık dondurulmuş bekletmenin de tahmini masrafını çıkarıp, peşin alıyoruz. Yani ödemelerinizde aksilik çıkarsa bile o bir yıllık sürede durum düzelirse, dondurulmuş müşteriyi süresinden önce uyandırmıyoruz. —O diktatör, ihtilal olur olmaz uyandırmadınız diye size kızmış diye duydum. —Evet, “Hemen ülkeme dönseydim, kendime bağlı adamlarla para bulmam da, iktidarı geri almam da, yerime bıraktığım oğlumun intikamını almam da çok kolay olacaktı. Şimdi daha çok uğraşmam gerekecek” diye bizi mahkemeye vermekle filan tehdit etmişti. Sonra bundan bir şey çıkmayacağını anladı, çünkü imzaladığı kâğıtlarda her şey açıtı. Ödemelerde sorun çıkması ihtimaline karşı bir yıllık peşin ödeme yapılacağı ve bu sürede uyandırılmayacağı maddesini gösterdik kendisine. —Beni de uyandırırsınız sanırım acımadan. —Sizin de mi ödemeniz taksitli olacak. —Yok, hah hah ha. Ben erken uyandırılmayı sevmeyenlerdenim, hepsini peşin ödeyeceğim. Neyse, daha fazla bilgi almalıyım, ne de olsa servet yatıracağım. —Sanırım bu sizin için sorun olmayacaktır, Rusya’nın petrol zenginleri arasında olduğunuzu bilmeyen yok efendim. —O paraları Rusya’dan çıkarana kadar neler çektiğimi biliyor musunuz? —Okumuştuk efendim, hatta devlet başkanınız, servetlerini Rusya’dan Avrupa’ya kaçıranların peşine ajanlar takmış diye duymuştuk. —Ne ajanları, doğrudan katiller. Kurtulmak için ne kadar çaba harcadık. Servetimin önemli bir kısmını Rusya’ya geri vermek, bir tür anlaşma yapmak zorunda kaldım. Neyse, siz bilgilere devam edin. Mesela meşhur Fransız sanayicilerinden Henry Renaud’un dondurulma sebebini, durumumu öğrenebilir miyim? —Bildiğiniz gibi kendisi şartlı dondurulmuştu. —Fakat siz parayı şartsız almışsınızıdır. Hah hah ha.. —Evet, bize 20 yıllık dondurulma ücretini peşin ödedi. Fakat kendisi hastalığının tedavisi bulunduktan ve tedavi şekli resmen onay gördükten 2 yıl sonra uyandırılmayı talep etmişti. —Adam benden de garanticiymiş. —Bildiğim kadar sizin önemli bir rahatsızlığınız yoktu. —Hayır hayır. Benim garanticiliğim para konusunda. Bir yere ödeme yapacaksam, paramın boşa gitmeyeceğine emin olmam gerek. —Bu en tabi hakkınız efendim. —Elektrikler kesilirse ne olacak. --- DEVAMI VAR --- Şair-Yazar : Ahmet Ünal ÇAM
  6. 22. Yüzyılda Bir Aşk Öyküsü Orta yaşlı adam, salonun boydan boya cam olan doğu cephesinden şehri seyrediyordu. Peşinden bir koltuk geldi, “Oturmak ister misiniz?” diye oldukça düzgün bir ses adamın kulaklarını tırmaladı. Cihazların ses mekanizmalarında insan sesi kullanılmasından oldum olası nefret etmişti. Önce kızmak istedi ama sonra hatırladı, “10 dakikadan fazla ayakta ve 1 küçük bir saha dahilinde kalırsam, yanıma gelip sesleneceksin” diye programladığını hatırladı. “Hayır !” dedi öfkeli bir sesle. Sonra bu da onu rahatsız etti. Öfkeyle bağırmak bile, insan öfkesine tepkisizliğe ayarlanmış, yetenekleri çapında her isteği yerine getirmek zorundaki bir robota karşı olunca anlamsızlaşıyordu. Oysa bu robotların yapımında yıllarca çalışan ve emekli olmayı hiç istemeyip, danışman olarak görevini devam ettiren birisiydi. Şehir manzarası da sıkmıştı artık. Füzyondan tekniği ile enerji elde edilmesinden beri, şehrin ışıklandırılması o kadar abartılmıştı ki, gecelerde bile her yer aydınlıktı. İlk başlarda buna ne kadar sevinmişti. “Daha iyi ya, istediğim saatte fabrikaya gelip laboratuarda çalışabilecek, deneylerimi yapabileceğim.” Diye düşünmüştü. Oysa şimdi çocukluğundaki gibi bir yıldız seyretme şansı bile yoktu. Son zamanlarda sık sık çocukluğunu hatırlar olmuştu. “Yaşlanıyor muyum?” yürüyen koltuğa oturdu, “Ayna” diye seslendi. Koltuk, duvarda beliren aynanın karşısına götürdü onu. İnsanları yıllarca perişan eden hastalıklarının çoğuna çare bulunmuştu ama tembelliğe bulunamamıştı. Şişman arkadaşlarına rağmen kendisi oldukça düzgün bir vücuda sahip görünüyordu. Yine de yaşlanıyordu işte. “Ne oluyor bana, ne bu hüzün”. Dayanamadı, yine çocukluğunu hatırladığı zamanlardaki gibi görüntü seyretmek için seslendi “Görüntü”. 4 boyutlu lazer görüntü cihazları ortaya çıktı, hazır olarak emir beklemeye başladı. “Ilgaz” diye seslendi. Odanın içi Ilgaz’ın yeşillik bir köyünün görüntüsüyle doldu. Yurt dışında görev aldığının 3. yılında babasının çekip gönderdiği görüntülerdi bunlar. İlk çıkan 4 boyutlu görüntü cihazlarıyla çekilmişti ama bunları seyretmeyi seviyordu. Babası, “Madem sen gelemiyorsun, köyü sana gönderiyorum” demişti elektronik mesajında. Mesajı alıp, görüntüyü biraz seyrettikten sonra, yedekleyip bir çekmeceye atmıştı. Sonra babasının ölüm haberi gelince, uzun süredir unuttuğu bir şeyi yapıp ağlamıştı. Yeni durumuna tepki verip, gözyaşlarını hastalık zanneden robotunu uzaklaştırmış, sonra da çekmeceden çıkarıp görüntüleri seyretmeye başlamıştı. Görüntülerin devamında babasını, annesini de görmüştü. Yanı başında ona gülümsüyor gibiydiler. Annesinin itirazlarına, “Yapma gurbetteki çocuğu üzeceksin” diye ikazına rağmen, babası bir gurbet türküsü tutturmuştu. Ne kadar gülmüştü annesinin ikazına ve babasının kendisini gurbette sayarak üzülmesine, Türkü söylemesine. Oysa şimdi bu gurbet türküsü, hatta her gurbet türküsü içini yakar olmuştu. Arkadaşının Serdar’ın içeri girmesiyle “Görüntü kapan” diye emretti ama Serdar görüntüyü fark etmişti. -Oooo… Hakan bey, hala mı nostalji, melankoli, hüzün… Yeter dostum ya… -Tamam, sen de hemen üstüme gelme. -Bana bak, sırf senin yüzünden robotlara yeni öğreti programları yüklüyoruz. Yok gözyaşı, yok ağlama. -Ne ağlaması yahu? -Ha… tamam, bu tam hijyenik ortamda gözüne toz kaçtı değil mi! Bana bak, hizmetlerine saygımızdan, sana verilen robotlara “Gözyaşı normaldir” diye tanımladık ama bağıra bağıra ağlamaya kalkarsan hiiiç kusura bakma. Hakan gülümsedi; -Ne olur ki?-Daha önce görmedikleri bu durum karşısında robotların kafası karışır, yangın var, savaş var filan diye bütün güvenlik merkezlerine mesaj gönderir. Serdar, duvara doğru döner, önce “Görüntü” diye, sonra da kumsal diye bağırır. Odadaki tüm duvarlar şeffaflaşmıştı. Kumsal görüntüsünün içinde sadece iki adam ve eşyalar vardı. -Beni eleştiriyorsun ama sen de eski kafalısın. -O niye o? - Sanki sesini duymayacaklarmış gibi, “Görüntü” derken cihazların tarafına döndün. -Duymak mı! Hah hah ha… Sesime tepki vermek. Neyse, sen epeydir uğramıyorsun ama robot planlama bölümüne yeni bir arkadaş geldi. -Eeee, nadir olan bir şey değil ki bu. Üstelik yüzlerce insan çalışıyor bu bölümde. Benle ilgisi ne? -Düşün bakalım? -Bana bak, yeni geldi dedin, sonuçta genç biri değil mi? -Yooo, genç olması şart mı? Sadece bizim bölüme yeni geldi, daha bir ay oldu geleli.. -Sakın yine aynı saçmalık olmasın. Evlenmeyi filan düşünmüyorum. -İyi canım, evlenip çocuk sahibi olacağına gençliğini tüket bakalım. Bu arada …DNA bağışladığını duydum. -Tamam tamam… -Artık ilgilenmiyorum senin evlenme işlerinle…Tamam mı! Ama yine de yaşlandığında yanında konuşacağın bir insan olması fena olmazdı. ---DEVAMI VAR --- Yazılış : 29-1-2009 17:20 / 30-1-2009 15:20 Yazan : Ahmet Ünal ÇAM [email protected]
  7. Ahmet Ünal ÇAM'dan rica Öykülerimi eklerken lütfen Yazar : Ahmet Ünal ÇAM diye bilgi notu da ekleyiniz. Yoksa burdan kopyalayıp alanlar da isimsiz dağıtabilir. İsmini duyurmaya çalışan (Yıllardır) amatör bir şair-yazar olduğumdan mağdur oluyorum. Saygılarımla Şair Yazar : Ahmet Ünal ÇAM
  8. Annenin Gözyaşları Orta yaşlı kadın, evin içinde telaşlı bir haldeydi. Eşyaların yerini değiştiriyor, örtüleri düzeltiyor, arada bir mutfağa gidip pişmekte olan yemeğe bakıyor, tekrar salona dönüyordu. Sokaktan gelen her seste pencereye koşuyor, her duyduğu kapı zilinde de, başkasının zili olduğunu anlayıp üzülüyordu. Başka şehirde iş bulan oğlu, hem uzak yerde olduğundan hem de izin alamadığından 2 aydır gelememişti. Orta yaşlı kadın, büyük bir özlemle oğlunun gelmesini ümit ediyor, kulağı zil sesinde, ayak sesinde telaşla bekliyordu. Her anneler gününde, çocuğunun ona “Anneciğim, annler günün kutlu olsun” diyerek, boynuna sarılmasına öyle alışmıştı ki, sanki oğlu kapıdan giriverecek ve koşup boynuna sarılacaktı, sonra da onun için hazırladığı tatlılardan yiyecekti. Oysa oğlu geleceğini söylememişti ki. Kadın, boynu bükük düşündü, “-ya gelmezse, ya izin alamadıysa.” İçini özlem dolu bir alevin yalayıp geçtiğini hissetti. Kadın sabahtan hazırlığa başlamıştı.. Telaşlı halini gören eşi, sorup durmuştu;” Bu telaşın niye?” diye ama cevabını bir türlü alamamıştı. Sonunda da kadın; “-Bu gün evde işim çok, sen git-gez biraz” diye ısrar ederek, eşini rica-minnet dışarı çıkarmıştı. “Ya, telaşımın nedenini anlarsa, ya saatlerce beklediğim halde oğlum gelmezse” diye düşünmüştü. “Gelmezse” düşüncesiyle bir daha yüreği titremişti. Saatler geçip gidiyordu, öğlen olmak üzereydi; “-Gelemiyorsan, bir telefon et bari, ‘anneciğim’ de..” İçinde sıkıntı armaya başlamıştı; “-Anneler gününü kutlamak için bir telefon bile etmeyecek mi acaba? Ben böyle bekliyorum ama o belki hatırlamadı bile. ‘Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur’ sözü anneler için de geçerli olur mu hiç. Olamaz canım, bir telefon eder en azından. Hoş telefon yetmez, özledim yavrumu, kara gözlerini, yaramaz gülüşünü. Hıh.. yaramaz, dediğimi duysa yine darılır, ‘Beni çocuk gibi sevme’ der. Sanki nasıl seveceksem…” Çocuğunu düşündükçe, onunla konuştuğunu düşündükçe yüzü gülüyor, farkında olmadan bir anda neşeleniyordu. Sonra duvardaki saate gözü takılıyor, yeniden durgunlaşıyordu. “-Gelmeyecek, telefon bari etse..” diye düşündü istemeye istemeye. “-Sesini bari duymuş olurum”. Tam böyle düşünürken, cep telefonunun sesiyle irkildi, omuzlarında bir yorgunluk, bakışlarında bir burukluk telefona uzandı., ekranına baktı, arayan oğluydu. Sevinmeli miydi? sevinemedi. …acaba …acaba gelemeyeceğini söylemek için mi aramıştı. Telefonda kutlayıp geçecek miydi anneler gününü, sarılamayacak mıydı yavrusuna? Açtı telefonu; -Alo.. -Alo, nasılsın anneciğim? -Sağol yavrum, sen nasılsın? -İyiyim anneciğim. -Ne yapıyorsun, işler nasıl? -Biraz zor oldu ama alıştım, hem bu şehre, hem de işe alıştım. -Öyle mi yavrucuğum. Söylemiyordu işte ne telefonda kutluyordu, ne de gelmiyeceğini söylüyordu. Sonunda dayanamayıp sordu; -İzin aldın mı yavrum? -Evet anneciğim, izin aldım. Sen nerden bildin. -Nerden mi, anneler günü için izin almadın mı? -Ha, anneler günü doğru ya. Anneler günün kutlu olsun anneciğim. -Sen sen.. bunun için izin almadın mı? -Ah anneciğim, çok sevdiğim, benim için çok önemli bir bayanı görmeye gideceğimi söyledim. Şefim de izin verdi. Şimdi onun yanına gidiyorum. Orta yaşlı kadın durakladı, sesine hakim olmaya çalıştı. -Öyle mi, nasıl biriymiş bu? -Anneciğim, emin ol bana, senin daha önce yaptığın yemeklerden daha lezzetlisini, daha önce yaptığın tatlılardan daha tatlısını yapmıştır, beni bekliyor şimdi. -Ben… şey… tamam yavrucuğum. Şey, umarım o da seni seviyordur. -Sevdiğine eminim anne, zaten bu ilk iznimi sırf onu görmek için aldım. Babam nerde anne? -Dışardaydı yavrum. Hah.. kapı çalıyor, sanırım baban geldi. -Tamam anne selam söyle, ben de mis gibi kokuların geldiği, dünya da en çok değer verdiğim bir dünya güzüelinin kapısındayım. -Tamam yavrum, söylerim. Sonra yine ara yavrum. Allah’a emanet ol. Telefonu kapattı. Oysa ne kadar özlemişti oğlunu, ne kadar görmek istiyordu. Kapıya eli uzanırken, gözünden süzülen yaşlara engel olamıyordu. Kapıyı açtığında, boynuna atılan oğlunun “-Canım anneciğim, anneler günün kutlu olsun!” diye bağırması sanki bir rüya sahnesiymiş gibi geldi. Oğlu; “-Anneciğim, seni sevindirecek bir sürpriz yapayım dedim, lütfen ağlama” dese de, annesi sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yazan : Ahmet Ünal ÇAM
  9. Ahmet Ünal ÇAM

    Ayakkabı.

    yayınladığınız öykümün sonuna Yazan : Ahmet Ünal ÇAM diye ismimi de eklemenizi rica ediyorum. Saygılarımla .
  10. Şair : Ahmet Ünal ÇAM
  11. GÜL KIZ 24-8-1990 Genç adam, hergün işe giderken, yolunun üzerindeki, güllerle dolu bahçeye bakmadan geçemezdi. Her sabah o rengarenk güller, içini neşeyle, sevinçle dolduruyordu. Günler geçtikçe güllere bakan gözleri, bahçedeki eve takılmaya başladı. Çünkü, son günlerde o evde, tül perdenin gerisinde bir genç kızın silüetini görüyordu. Her geçişinde güllere ve pencerede belli-belirsiz görünüp kaybolan genç kıza bakmadan edemiyordu. Bir sabah her zamankinden daha erken yola çıktı. Bahçenin önüne geldiğinde yüreğinin titrediğini, içinin ürperdiğini hissetti; her gün tül perdenin arkasında gördüğü kız, bahçede gülleri suluyordu. Güzel kız, genç adamı görünce yüzü kızararak içeri kaçtı. Adam, genç kızın hayali gözlerinden kaybolmasın diye gayret eder gibi, gözlerini bir güle dikerek öylece kalakaldı. Gördüğü güzelliğin etkisinde kalmış sevdalandığını düşünüyordu. Genç adam, artık hergün bir öncesine göre biraz daha erken geçiyordu, kızı tekrar görürüm, umuduyla. Fakat tüllerin gerisinde görünüp kaçan bir silüetten başka şey göremiyor, kahroluyordu. Genç kız da her sabah heyacanla tüller arkasına geçiyor, genç adamın gelmesini bekliyordu. * * * * Bir gün, genç adam bahçenin önünden geçmedi. Genç kız gün boyunca boşuna bekledi. Ertesi gün, daha ertesi gün yine boşuna bekledi, genç adam gelmedi. Genç kızın yüreğine hüzün doluyordu. * * * * Başka bir gün, yine umutsuz gözlerle yola bakarken, bir grup insanın omuzlarında tabutla geçtiklerini gördü genç kız. Aklından geçen korkunç düşünceden tüm vücudunun titrediğini hissetti, yüreği sıkıştı; yoksa genç adam ölmüş müydü !. . Genç kız yine hergün tüllerin arkasına geçiyor, boş gözlerle dışarı bakıyordu. Yüzü de, artık bakmadığı, sulamadığı gülleri gibi soluyordu. * * * * Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden. Kaza geçirip, aylardır yattığı hastaneden sonunda çıkmış, ilk iş olarak ta, güllü bahçenin önüne gelmişti. Ama ümit içinde geldiği bahçenin önünde, gülen yüzü asıldı; bahçedeki güller solmuş, pencere kara perdelerle sımsıkı kapatılmıştı. Genç adam yolda oynayan çocuklara sordu; "-Bu evde kimse yaşamıyor mu? ". Bir çocuk; "-İhtiyar bir kadın yaşıyor. " dedi. Genç adam cevabını duymaktan korkarcasına, başka bir soru sordu; " -Burda yaşayan genç kız ne oldu? " Çocuklardan biri atıldı; "-o öldü. " dedi, genç adamın yana düşen kollarını, yaşaran gözlerini görmeden başka bir çocuk atıldı; "-Verem olmuş, dün öldü. " * * * * Yıllar sonraydı, küçük bir çocuk heyacanla annesiyle babasının yanına koştu, güller arasında, sallanan sandalyede oturan ihtiyar adamı göstererek bağırdı; "-Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba !. . " Koşarak ihtiyarın yanına gittiler, gülerken hiç görmedikleri yüzüne baktılar. Elinde bir gül olan ihtiyar adamın yüzüne, gerçekten bir gülümseme yayılmıştı; biten bir hasrete seviniyormuş gibi, yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu bir gülümseyişti bu. Fakat gözleri kapalıydı. . . **************** Ahmet Ünal ÇAM [email protected] http://huzur.sehri.com
  12. Öykülerimden birini eklediğiniz için teşekkür ederim. Altına "yazar: Ahmet Ünal ÇAM" diye belirtirseniz sevinirim. Saygılarımla Ahmet Ünal ÇAM
  13. Dikkat yeni çıkan bir kitap : " BIRAKIP GİTTİN BENİ YARALI / Şiirler " Ahmet Ünal ÇAM Her şeyin bir bahanesi var demişler ya ben size bahane bulmada yardımcı olayım. Bu kitabı almak için bahaneler: 1- Şiir seviyorsunuzdur, bu şiirleri de bir okumak isterseniz. 2- Ahmet Ünal ÇAM'ın şiir/hikayelerini seviyorsunuzdur. 3-Şiirin unutulduğu bir zamanda romantik satırlar hoşunuza gidebilir. 4-Şiir seven bir dostlarınıza hediye etmek isteyebilirsiniz (Bunun için sadece 3 YTL) 5- Şiir sevmeyen dostlarınıza hediye edip perişan edersiniz. 6- Masa veya dolabınızın dengesi bozuksa, pahalıya tamir ettirmek yerine bu kitaptan alıp dengeleyebilirsiniz. Burda Rasim Köroğlunun bir anekdotunu anlatmadan geçemeyeceğim. rasim bey ilk şiir kitabını çıkarmış ve memleketinde tanıtım olsun diye ilk gün bedava dağıtıyormuş. Bir çocuğun 3. defa sıraya girdiğini görmüş, sormuş; -Sen daha önce 2 defa almıştın, 3.yü ne yapacaksın ki? -Annem soba tutuşturmada kullanıyor da, "Bedavaysa 1 tane daha al" dedi. Gördüğünüz gibi şiir kitabı, soba tutuşturmak için.. dengesiz dolaplara destek olmak için.. yetişilemeyen yerlere merdiven yapmak için... kızılan kişilere (Anayasa kitabı kadar ses getirmese de) atmak için ... olmak gibi sayısız amaçlarla alınabilir. Bu kitabı almamak için bahaneler: 1- Şiir sevmeyebilirsiniz 2- Şiir sever ama Ahmet Ünal ÇAM şiirlerini sevmeyebilirsiniz. 3- (Tiryakiler kızar ama yine de herkes böyle der ya ben de diyeyim) Bir günlük sigara paranızı böyle işlere harcamak istemeyebilirsiniz. vs.. Okumamanız için soluk yazdım, anlayın işte canım. Not : Kitap almak için Vakıfbank hesabıma havale veya EFT yaparak almak isteyenler için; Vakıfbank Ankara Şubesi Hesap no : 001580007284752920 veya Vakıf bankamatik : 4910 0500 2057 7116 bu hesaplara kitap adedi için 3.6 YTL gönderen ve bunu da (Lütfen Posta Koduyla) adresini de ekleyerek email ([email protected]) ile bildiren arkadaşlara en kısa zamanda göndermeye çalışacağım. internet kullanan arkadaşların çoğu EFT ile daha kolay işlem yapabilir. Not :Hikayelerimi izinsiz kitaplarına alan yayınevlerini protesto kampanyasına destek bekliyorum, destek için TIKLAYINIZ. Arkadaşlarınıza, gruplarınıza iletirseniz sevinirim. Plan aşamasında olan şiir ve hikaye kitaplarıma Sponsor olmak / Reklam vermek şeklinde destek olacaklar aşağıdaki mail adresinden bağlantı kurabilirler. Planlanan kitaplarım : Kısa Öyküler : Kitap Adı : İçimde Bir Sızı Kaldı . Yürekte bir ince sızı bırakan, internette (bazen ismimi eklemeden de) dolaşan, sevilen hikayeler : Gül_Kız Yürekteki yanık İhtiyar Çöpçü Ayakkabı Umut Son Bomba YüreğimeŞairin Kaybedişi Serçenin Ölümü Savaşta Barış Mizah :Korku(Mizah) Çocuklara : 1-Dev Çocuk Recep 2-Sinek Çocuk Uzun Öyküler : Kitap Adı : Yağmur Yağıyordu . İnternette çok tutulan, romantizm ve şiirle örülü uzun hikayem Kitap Adı : Bahar Hikayeleri . "Yağmur Yağıyordu" ile aynı tarzda yazılan, yani yaşıyanın, o anda (duygularıyla,düşünceleriyle beraber) olanları anlattığı, sonuçta okuyucuyu hikayenin içine çeken (yazmaya devam ettiğim) diğer hikayem.
  14. Teşekkür ederim, hayırlısı olsun. Eğer kitap satışı iyi olursa (ve çabuk olursa) internette çoğu yerde ismim olmadan eklenen Gül Kız - İhtiyar Çöpçü - Taksi _ Ayakkabı - Son Bomba Yüreğime - Şairin Kaybedişi - Umut -Serçenin Ölümü - Korku gibi öykülerimi de bir an önce kitaplaştırmak istiyorum. Bu da başarılı olursa Yağmur yağıyordu ve Bahar Hikayeleri adlı iki uzun hikayem için de yayınlama gayretine gireceğim. hayırlısı.
  15. Yitirdim seni Sen geçerken, ilgisiz bakışların İlgilendirirdi beni içim erirdi içim Ne hava durumu, ne geçim Ayak seslerinle titrerdi yüreğim Taneler düşerken Gülerdim Yağmurdan kaçışlarına Yağmur olup düşerdim Kumral saçlarına Haber bile vermeden Konardım Ürkek bakışlarına Sen yağmur olurdun sonra Sensiz sokaklarda Ben de rüzgâr Kaçtıkça kovalardım, Savrulan yapraklarla Yağmurlar yağardı tane tane Şarkılar çalınırdı,”Nerdesin nerde” Habersiz kaldım senden, Uzak kaldım ilgisizliğinden. Ne zaman yağmur yagsa aramak için seni düşerim yollara. O neşe senin, bu hüzün benim Çalarım, çalınmayan kapıları Giderdin, dönmemecesine Son yağmur hep Gözlerimden düşerdi. Bahar günleriydi Fırtınalarda yitirdim seni yitirdim seni… _________________ Yayınevinin bir hafta sonra çıkacağıını söylediği ilk şiir kitabım "BIRAKIP GİTTİN BENİ YARALI" 'ya şiir sevenlerin ilgi göstereceğini umuyorum. Gelişmeleri :kitap.dosyasi.com adresinden takip edebilirsiniz. Saygı ve muhabbetle Ahmet Ünal ÇAM (Kendince) Şair -Yazar [email protected] huzur.sehri.com kitap.dosyasi.com
  16. Teşekkür ederim ilginize. Kitap bu ay içinde çıkıyor. Resim konusunda, bir kaç resim seçip yayıncı arkadaşa gönderdim, ya içinden seçecek ya da benzer bir resmi uyarlayacak, son halini ben de elime geçtiğinde göreceğim. Eğer bu kitap belli bir miktarda satarsa, hikayelerimi de kitaplaştırmaya çalışacağım. Saygı ve muhabbetle
  17. Geğenmenize sevindim, teşekkür ederim.
  18. Ahmet Ünal ÇAM

    Bekletme

    Bekletme Ömür geçip gidiyor, kırk oldu yaş, Ben sakinim ama yıllarda telaş, Baş ucuma dikilmeden bir uzun taş Bekletme nazlım, gel yavaş yavaş. Solarmış güller, susuz kalınca Anlarsın beni, sevdalanınca Bir gece vakti yalnız kalınca Ben gibi hayale dal yavaş yavaş Ak dolar saçların, bükülür belin Susar da şarkılar söylemez dilin Kapın çalınmaz, tutmaz ayağın elin Gelirim, bir haber sal yavaş yavaş. Derdim dinlemedin, dertliyim Başımda sevdan, perişan halim Gözlerim enginde ağlarken, benim Uzanıp elimi tut yavaş yavaş Baharım gelmez, uzak tüm ümitler Sen yoksun, soldu ah! bütün çiçekler Başıma devrilmeden viran haneler Yıkılmadan bendim gel yavaş yavaş Beklerim hasretle, nerdesin nerde Hazan dolu ömrüme inmeden perde Solmuş çiçekler açtığında bu yerde Gül koka koka, gel yavaş yavaş Ahmet Ünal ÇAM
  19. gönderebilirseniz sevinirim. Dün akşam Dosyayı Cd ile teslim ettim ama matbaaya-dizgiye gitmesi vakit alabileceği gibi öncelikle baskı hatalarının incelenmesi için bir basılmış bir örnek gönderiyorlarmış. Bu kadar sürede incelemeye vakit olur sanırım. Teşekkürler.. Ahmet Ünal ÇAM http://huzur.sehri.com
  20. Zannederim birkaç yıl önce bir mailde, PPS dosyası içinde gelmişti. İnternette resim aramak, yazı aramak kadar kolay olmuyor. Bulamadım sahibini.
  21. Ressamını tanımıyorum. Hem saygısızlık olur, hem tazminata yol açar habersiz kullanmak. iki hikayemin başkasının (derleme) hikayelerinde yer aldığını tesadüfen gördüğümde oldukça canım sıkılmıştı.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.