sevgili arkadaşlar merhaba,
yazılarınızı merakla okudum.
ben sohbetlerinizde bahsettiğiniz babadan kalma müslümanlardan biriydim. ve bir zaman geldi, (2 sene öncesi) bu yaptığımın samimiyetsizlik olduğunu düşünüp içimdeki inancı sorgulamaya başladım. bunun için aklımı kullandım. bu dönem boyunca tarlabaşı'nın bahsettiği gibi o kadar büyük bir yaratıcının neden bizim ibadetimize ve iyi davranışlarımıza ihtiyacı olduğunu düşündüm. biz oyuncak mıydık? sonra o kadar büyük bir yaratıcı aslında yok mu dedim kendi kendime? yaratıcı yok mu dedim? varsa neden aç insanlar var haksızlık var dedim? tarlabaşının bu sohbetlerde yönelttiği hemen her soruyu sordum kendime... (hepsini açıklayamayacağım şimdi ama zamanla belki...)
sonra bir zaman,
"zaman"a taktım kafayı.(zamana iki kere taktım kafayı)
1.takış: eskilere gittim, yoktu insan yeryüzünde. daha eski ye gittim, canlı yoktu. daha da... toz ve gaz bulutu ettim dünyayı.. daha daha dünya yok oldu... ve çok daha fazla, büyük patlama yaşandı. derken daha... bir yere dayanmalıydı bu zaman. bilimle nasıl açıklanır diye düşündüm.. ama bilim yapmak için de zamana ihtiyaç vardı.. zamansız bilim mi olur? zamanın içinde olan, zamanın getirisi olan, zaman olmadığı zaman olmayacak olan bir kavramla, bir metodla, bir felsefeyle zamanın başlamasını nasıl açıklayabilirdim ki? olan aslında burada oldu. sonra sufileri düşündüm. Tanrı her yerde, içimizde, dışımızda evrenin her atomunda zerresinde diyenleri... Tanrı'nın her yerde olduğunu düşündüm. Bu düşünce Tanrı'yı zamandan bağımsız kılıyordu (her yerde olan herşeyi görebilir, bir maddenin görüntüsünü oluşturan ışıklardan daha güçlü birşey bu, yani onları heryerde, her zamanda algılayabilecek bir şey). Zamanı da zaten zamandan bağımsız birşey yaratabilirdi. Ve sonra inandım ve hissettim ki Tanrı vardı. Zamanı yaratmıştı. Zamanı yaratandı Allah. zamanı yaratabilmek için her koşulda varolan birşey olmalıydı.. koşulsuz olmalıydı.. hiç bir değişkene bağımlı olmamalıydı.. doğurulmamış ve yaratılmamış olmalıydı..
2.takış: öncem ve sonram... doğumumu düşünmeye çalıştım.. beyhudedir ama yine de denedim işte.. bunu yaparken farkettim ki benim için bir başlangıç yoktu, yani şöyle yoktu: ben kendimi bildim bileli vardım. olmadığımı düşünmeye çalıştım. düşünmeye çalışmak bile kendi varlığımı ispatlıyordu. doğmadan önce yoktum fiziksel olarak, ama ben hiç olmadığım bir zaman hatırlamıyorum. o zaman öldükten sonra da olacağım. cismini veya cisimden bağımsızlığını bilemiyorum varlığımın ama bu varlık ve herkesin varlığı vardır ve yok olmaz. (bunun düşüncesine dalmanızı isterdim, yok olduğunuzun düşüncesine) bu düşünce, kabul, inanış ne denilirse... bana sonsuzluğu açıkladı. yani ikinci hayatlarımızı..
sonra bunlarla birlikte tekrar düşündüm ki özgür irade, bilim, tüm ideolojiler... zamanın içersinde yaratılmış ve akıl sahibi yaratıkların forma soktukları kavramlar. sadece araçlar... sonra inandım ki herşeyi görebildiklerimle ve en dahimizin bile görebildikleriyle açıklamak imkansız. çünkü sonsuzu açıklayamayız. ama kendimizi ve evrenimizi tanımamız için muhteşem araçlar bunlar.. yetersiz ve muhteşem araçlar.. öğrenme duygumuzu tatmin etmeye çalışabileceğimiz "şey"ler. tüm bunları düşünürken.. annemi de düşündüm.. vücuttaki kimyasallarla, metabolizma olaylarıyla açıklanamayacak gülüşünü hissettim annemin yüzüme. bilimsel olarak nasıl açıklansa da hiçbir zaman umrumda olmayacakları... beni güldürüp ağlatanları... şunca miktar çikolata aşkla aynı kimyasalı salgılıyor dediler ama ben hep sevgilimin elini tutarken hissettim en güzel duyguları... bu sadece kibir sahibi olunmadığında kavranabilinecek bir duygu. aklını kullana kullana sonunda sevgiyi bulmak bu. buldum diyemiyorum. yaratanımı her zerrmede hissedemiyorum ne yazık ki.. ama var olmak çok güzel birşey ve yarattığı zamanın içersinde benim de benliğimin olmasını isteyen Allah' a teşekkür ediyorum. ve görüyorum ki o bizi kendisine dost olsun diye yarattı.. bize ihtiyacı yoktu.. çünkü herşeydi.. ama o bizi sırf bizim iyiliğimiz için, sırf kendi güzelliğinden yarattı.. bize benliklerimizi verdi.. ve seçme şansımızı.. düşüncemizi de verdi hislerimizi de.. kendisi nasıl denge içersinde var etti bu evreni.. biz de onun verdiklerini denge içersinde kullanmalıyız... tarlabaşı'nın dediği gibi önyargılarımızdan kurtulup her yönüyle değerlendirmeliyiz herşeyi.. benim için bunun en basit örneği aklı, vücudu, iradeyi, içgüdüleri, tutkuları ve tüm yetilerimizi uyum içersinde kullanmak ve doğruyu dengenin rehberliğinde bulmaktır.
daha da yazmayı isterim ama ben zamandan bağımsız değilim ve o yüzden sonlu oluyor yaptıklarım, ve bir nokta oluyor sonda, sevgiler.