Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Araştırmacı67

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    25
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Araştırmacı67 tarafından postalanan herşey

  1. Sn.haksöz, Sizin göstermiş olduğunuz meallerde bir sürü yanlışlar ve çeviri hataları vardır. Yanı bazı ayetleri sorunlu gibi yapan bu hatalı meal ve yorumlardır Bunların doğru meallerini aşağıya alıyorum. Çelişkiler İddiasına cevaplar. 1-KUR’AN DA DİĞER DİNLERE VE İNANÇLARA SAYGI ! ولا تسبوا الذين يدعون من دون الله الخ Enam-108: Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına,kutsal değrlerine,inançlarına) sövmeyin/hakaret edip saygısızlık yapmayın; sonra onlar da haddi aşarak ve bilgisizce Allah'a/kutsal değer ve inançlarınıza söverler…..’’şeklindedir. (Bu ayetin hükmü gereğince hiçbir kimse başkasının dinine,inancına,meşrebine,mezhebine, düşüncesine ve kutsal değerlerine asla sövemez,saygısızlık yapamaz ve hakaret edemez.Bu tür tutum ve davranışlar tamamen yasaklanmıştır…) Cevap: Bakalım Bakara-171.ayetin doğru mealinde iddia ettikleriniz var mı? 1-Bakara-171.ayetin doğru meali şöyledir. Bakara-171:Böylece,(hakikatleri) inkar edenlerin durumu, ancak başkasının haykırışını işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan kimselerin durumuna benzer. Onlar (manen) sağırdırlar (gerçekleri dinlemezler). Dilsizdirler (gerçekleri söylemezler), kördürler (gerçekleri görmeye çalışmazlar); Çünkü ( anlayıp kavramak için) akıllarını kullanmazlar.''şeklindedir. (Bu ayetlerde bazı insanların körü körüne eskiye bağlanmaları, yeni ortaya konmuş fikirlere kulak vermemeleri eleştirilmiş, bu konuda doğru olanın, akılcı olarak hareket edilmesi olduğu söylenmiştir. Peki bunun neresinde sövmek veya hakaret vardır? -------------------------------- 2-A’RAF-179.Açıklamalı doğru meali! A’raf-179: Gerçek şu ki,biz akletme ve düşünme yetenekleri olup da (hakkı) kavramaya, gözleri olup da (hakkı) görmeye, kulakları olup da (hakkı) duymaya çalışmayan,(iradelerini yanlış yolda kullanan) cin ve insanlardan (bu tür davranışları nedeniyle) cehennemlik olan birçok kimseyi de (aklını kullanan kimseler gibi yeryüzünde) yaydık/onlara da yaşama imkanı verdik. İşte onlar (düşünüp akıllarını kullanmadıklarından dolayı adeta) sürü gibi (düşünmez ve akletmez) olurlar. Hatta onlardan yolca daha da ŞAŞKINDIRLAR. İşte onlardır gerçeklerden habersiz olanlar. . اللام في قوله تعالى "لجهنم" هي لام العاقبة (التحرير والتنوير ) م .. ولقد ذرأنا لجهنم كثيرا من الجن والذرء : البث . وتقدم في سورة الأنعام تفسير فتح القدير ) ) وهو الذي ذرأكم في الأرض أي بثكم فيها كما تبث الحبوب لتنبت 3-Furkan-44.ayetin doğru meali! Furkan-44: Yoksa sen onların (o putperestlerin) çoğunun (gerçekleri) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar (düşünüp akıllarını kullanmadıklarından adeta) sürü gibi (düşünmez ve akletmez) olurlar. Hatta onlardan yolca daha da şaşkındırlar. ------------------------------------- 4-Tevbe-28.ayetin doğru meali! Tevbe-28: Ey inananlar! Doğrusu o (saldırgan) putperestler, kötü (niyetli) insanlardır,Bu nedenle,onlar (şirke dayalı hac ibadetlerini gerçekleştirmek amacıyla) bu seneden sonra Mescidi Harama yaklaşmasınlar. Eğer (onlarla ticaretinizin kesilmesi sebebiyle) yoksulluktan,ekonomik krizden endişe ediyorsanız,( unutmayın ki gün gelir,)Allah dilerse sizi lutfuyla bolluğa kavuşturur: Zira Allah her (çareyi) bilendir, onu hikmetle (icra) edendir.‘’şeklindedir. Zira bu ayete ( رجس )’’rics’’pislik ifadesi değil,o putperestlerin kötü niyetlerini ifade eden (نجس ) ‘’neces’’ kelimesi geçiyor. Yani mevcut meallerde bulunan‘’…pisliktirler…’’ şeklindeki çeviri tamamen yanlıştır.. ----- (Bu ayet, Rasulüllah’ın katıldığı Hacc-ı Ekber’in kapanış beyannamesindeki maddelerden bir tanesidir ve belirli muhataplara yönelik bir kesin uyarıdır. Burada konu edilen “müşrikler”, Rasülüllah ile yaptıkları sözleşmeleri, barış antlaşmalarını bozup Müslümanları sinsice ve arkadan vurmak isteyen kimselerdir. Yaptıkları iş ve eylemleri çirkin olan da; bir daha Mescid-i Haram’a sokulmayacak olan da bunlar olup başka yerde yaşayan müşrik, Yahudi, Hıristiyan, Mecusi ve ateistler değildir. Hele hele o günlerden seneler, asırlar sonra dünyaya gelmiş ve gelecek Müslüman olmayanlar hiç değildir. Ayetin yer aldığı pasajı iyi anlamak gerekmektedir. Pasajda bu konu gayet açık ve nettir. (alıntı) Aşağıdaki Arapça tefsir metinlerinde de ( نجس) ‘’neces’’in anlamı, manevi olup bununla bir kısım putperestlerin kötü niyet ve düşüncelerine vurgu yapılmıştır deniliyor.Yani bunların şahıslarına hiçbir hakaret yoktur. Çünkü kötü niyetli olanlara içiniz/niyetiniz kötüdür,hatta zalime zalimsin,hırsıza hırsızsın, caniye canisin diyebiliriz. İşte bu da böyle. Aşağıdaki Arapça lügatında da (فلانٌ نَجَسٌ :أي خبيث فاجر ) ‘’fulanun necesun,ey habisun,facirun ‘’ yani ‘’falan kişinin niyet ve düşüncesi kötüdür/ manevi kötülük kast edilir. . Bkz: معنى نجس في معجم المعاني الجامع - معجم عربي ‘’Mu’cemul meani,el camii’’ Lügat kitabı. 2- نجس أي خبث باطنهم ‘’NECESUN,EY HABİSUN BATINUHUM’’ İÇLERİ/Yani niyetleri kötüdür. a ) التحرير والتنوير » ) وقد أنيط وصف النجاسة بهم بصفة الإشراك فعلمنا أنها نجاسة معنوية نفسانية وليست نحاسة ذاتية فلانٌ نَجَسٌ : خبيث فاجر { إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ ) معنى نجس في معجم المعاني الجامع - معجم عربى a) » تفسير البيضاوي» يا أيها الذين آمنوا إنما المشركون نجس لخبث باطنهم’’ وجملة القول أن لفظ النجس في القرآن جاء بالمعنى اللغوي المعروف عند العرب لا بالمعنى العرفي عند الفقهاء ، وكانت العرب تصف بعض الناس بالنجس ، وتريد به الخبث المعنوي كالشر والأذى c) (تفسير المنار ) Bakara-65-66.ayetlerin açıklamalı doğru mealleri. Bakara-65-66: İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de,bu yüzünden’’kendilerine aşağılanmış olarak (ruhen) maymunlar (gibi) olun!‘’ dediklerimizi elbette bildiniz.Bunu,çağdaşlarına ve sonradan geleceklere bir ceza örneği ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara öğüt olsun diye yaptık.'' (Mücahid gibi diğer bir kısım alimlere göre,bunlar cismen değil,aşırı dünya hırsı ve tutkusu yüzünden ruhen maymunlar gibi oldular. (bk. Taberî, İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri). Ayrıca Müfessir Ata'nın da dediği gibi bunlar şekil ve surat olarak değil,aşırı dünya hırsı ve tuıkusu yüzünden karakter,iştah ve doyumsuzluk açısından aç gözlü maymunlar gibi oldular.) ، قد روي عن مجاهد الذي تلقى التفسير عن ترجمان القرآن ابن عباس أن المراد بمسخهم قردة وخنازير مسخ قلوبهم، فصاروا في نزواتهم، واستيلاء الشهوات على نفوسهم وعبثهم بكل مقدرات القيم الخلقية كالقردة، كما صاروا في قذارات نفوسهم، وتطلبهم للقذر من المكاسب كالخنازير إذا يطلبون القذارات يأكلونها، وتنمو أجسامهم عليها. وقد قال ابن كثير في تفسيره ما نصه عن مجاهد: فقلنا لهم كونوا قردة خاسئين فقال: مسخت قلوبهم، ولم يمسخوا قردة، وإنما هم مثل ضربه الله تعالى: كمثل الحمار يحمل أسفارا وهذا سند جيد عن مجاهد وهو قول غريب (الجزء الأول من تفسير ابن كثير ص 105 طبع التجارية). وعندي أنه لا غرابة، وإن كان الأكثرون يستغربونه، وإنه قد وردت أحاديث قد تفيد هذا، فقد روي عن ابن مسعود أنه قال: "سألنا رسول الله -صلى الله عليه وسلم- عن القردة والخنازير أهي من نسل اليهود; فقال -صلى الله عليه وسلم-: "إن الله لم يلعن قوما قط فمسخهم فكان لهم نسل، ولكن هذا خلق كان فلما غضب الله تعالى على اليهود فمسخهم جعلهم مثلهم". [ ص: 2267 ] وإنه قد يستفاد من الحديث أن المثلية في النفوس لا في الأجساد، وهذا هو الذي نميل إليه، واللفظ يحتمله ولذا نختاره. (زهرة التفاسير) وقوله : ( كونوا قردة خاسئين ) قال ابن أبي حاتم : حدثنا أبي ، حدثنا أبو حذيفة ، حدثنا شبل ، عن ابن أبي نجيح ، عن مجاهد : ( فقلنا لهم كونوا قردة خاسئين ) قال : مسخت قلوبهم ، ولم يمسخوا قردة ، وإنما هو مثل ضربه الله ( كمثل الحمار يحمل أسفارا ) [ الجمعة : 5 ] . ورواه ابن جرير ، عن المثنى ، عن أبي حذيفة . وعن محمد بن عمرو الباهلي ، عن أبي عاصم ، عن عيسى ، عن ابن أبي نجيح ، عن مجاهد ، به . وهذا سند جيد عن مجاهد ، وقول غريب خلاف الظاهر من السياق في هذا المقام وفي غيره ( تفسير ابن كثير ( 65 - سورة البقرة )'' En doğrusunu Allah bilir'' Maide-60.ayetin doğru meali ! Maide-60-De ki: Allah katında bir karşılık olarak bundan daha kötüsünü bildireyim mi? İşte (her türlü melanet ve azgınlıkları sebebiyle) Allah’ın dışladığı (rahmetinden mahrum bıraktığı) ve kendilerine gazap ettiği ve kendilerinden (ruhen) maymunlar ve domuzlar (gibi) yaptığı ve tağuta tapan/kulluk ve kölelik eden kimselerdir.İşte bunlar mevkice daha fena ve doğru yoldan daha çok sapmış kimselerdir. Maide-60: Allah (şayet kötülük ve azgınlıkları sebebiyle) kimi dışlar/rahmetinden mahrum bırakır ve ona gazap ederse. !!! Kimlerden maymunlar, domuzlar ve tağuta/şeytani güçlere tapanlar (gibi) yaparsa,!!! İşte onlar yerleri en fena olanlar,doğru yoldan büsbütün sapanlar onlardır.” Ayetin arapça orjınal metnine uygun yapılan bu doğru meallere baktığımızda,Böyle bir olayın hiç gerçekleşmediğini,ayette geçen ”….dışlar ve ona gazap ederse,!!! ve kimlerden maymunlar domuzlar ve tağuta tapanlar (gibi) kılarsa, !!! ”ifadeleriyle anlaşılmaktadır.”EDERSE VE KILARSA .!!!” Bu ifadeler şartlı ifadelerdir.Yaptı veya yapıyor anlamına gelmez.! Bu ifadelerle Allah bunları yapmaya kadir olduğunu, şayet isterse yapabileceğini bildirmektedir. Yani böyle bir şey yapmış değildir. ------------ Cuma-5: Ayrıca Kuran’da ilmi ile amel etmeyenlerin, başkalarına nasihat verip kendi nefsini unutanların (bu tutum ve davranışları) Kitap yüklü merkeplerin (taşıdıkları kitaplardan yararlanmama) durumuna benzetilir. (Cuma suresi 5. ayet) A’raf-176: Biz eğer dileseydik,(iradesine müdahale edip inkara saplanmasını engellemek suretiyle) onu mesajlarımızla yüceltir üstün kılardık; fakat o hep (bu dileğimizin önünde engel olan) dünyaya sarıldı ve azgınlaşıp yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti.Bu bakımdan böyle kimsenin durumu (kötü tutum ve davranışları) bir köpeğin durumu gibidir.Öyle ki,onun üzerine korkutarak varsan da dilini sarkıtıp solur,kendi haline bıraksan da. (İşte yalnızca dünyaya sarılan,arzu ve heveslerinin peşinden giden bu tip azgın insanı söz konusu olumsuz durumdan vazgeçirmeye çalışsan da vazgeçmez, onu kendi halinde bıraksan da hidayet olmaz.) Bizim ayetlerimizi yalanlamaya kalkan (ve dünyaya sarılıp yalnızca arzu ve heveslerinin peşinden giden azgın) topluluğun hali işte böyledir.Öyleyse bu kıssayı onlara anlat ki düşünsünler. اي ولو لزم العمل با لايات ولم ينسلخ منها لرفعناه بها وذلك ان مشئية الله تا بعة للزموه الايات الا تري الي قوله ( ولكنه اخلده الي الارض ) تفسير الكشاف) ) وهذا الذي آتاه الله آياته، يحتمل أن المراد به شخص معين، قد كان منه ما ذكره الله، فقص الله قصته تنبيها للعباد. ويحتمل أن المراد بذلك أنه اسم جنس، وأنه شامل لكل من آتاه الله آياته فانسلخ منها. ه إلى منازل الأبرار من العلماء . بها بسبب تلك الآيات وملازمتها بها لو شئنا لرفعناه أي: ولو لزمها لرفعناه وهو من قبيل نزع الخف قبل الوصول إلى الماء والمصير إلى المجاز قبل أوانه والمعنى : إن هذا الكافر إن زجرته لم ينزجر ، وإن تركته لم يهتد ، فالحالتان عنده سواء ، كحالتي الكل İnsan davranışlarını anlamının bir yolu da hayvan davranışlarını incelemektir. İnsanlar, bazı olumsuz davranışları ya da kişilik özelliklerini hayvan davranışlarına benzeterek anlatmaya çalışırlar. İnsanlığın bu etkili ifade biçimi, Yüce Allah tarafından Kuran’da da kullanılmıştır. Bazı insanların (ruhen) maymun karakterine çevrildiğini açıklayan ayetleri, aşağılık kompleksi, üstünlük isteği ve cimrilik özelliği, insan davranışlarının eşeğe benzetildiği ayetleri, anlayışsızlık, bilgi davranış uyumsuzluğu ve iletişimde ölçüsüzlük, insan davranışının köpeğe benzetildiği ayeti ise, insanın doyumsuzluğu ve buna bağlı ortaya çıkan sıkıntı olarak ele alacağız. Allah Kuran’da,helal haram gözetmeyen, verilmiş nimetleri hak ve eşitçe paylaşmayan, bölüşmeyen zihniyeti eleştirmiştir. Mal düşkünlerini, mülkü mezara götürecekmiş gibi davrananları, para ile güç devşirip hegemonya kuranları, para ile üstünlük taslayanları, para ve malla övünenleri, para ile kendini değerli zannedenleri, paraya kul olanları; Aç gözlü aşağılık maymunlara ve domuzlara benzetir. ( Bakara 65, A’raf 166, Maide 60. ayetler) Kuran’da ki tüm yasaklar insanların nefislerine hâkim olması için ruhî bir terbiyedir. İlgili ayetlerde bahsedilen kişiler. hırs, tamah ve açgözlülükleri yüzünden bir türlü yola gelmediler. Mal mülk hırsı karakterlerini bozdu. Akılları tutuldu, vicdanları paslandı, yürekleri karardı. Verdikleri sözle çeliştiler. İşlerine gelmeyince şeriatlarını (hukuklarını) çiğneyebildiler. Arzu ve iştahlarına gem vuramayan böylesi tipler “maymun iştahlı” olmaları yüzünden perişan oldular. Çünkü tıpkı bir maymun gibi davranıyorlardı. Hiçbir şeyde sebatları yoktu. Şeriatı (hukuku) çıkarları uğruna ilk çiğneyen yine kendileri oluyordu. Görüldüğü üzere maymunluk, domuzluk ve tağutluk dünya malına dalmak, doymak nedir bilmeyip fazlası gelse yine istemek, günah, saldırganlık, haram yiyicilik ve eli bağlı olmak (cimrilik) ile ilgilidir. Böylesi açgözlü, muhteris tiplere de “aşağılık maymunlar ve domuzlar” denmiştir.Bu ifade de hakaret değil bilakis etkili bir ifade biçimi vardır. Kuran, herhangi bir makam sahibine veya zenginlere kulluk eden, her denilene çanak tutma özelliği sergileyen karakterleri; Dilini sarkıtarak soluyan köpeklere benzetir.(Araf suresi 176 ) Hz. Peygamber; mal, servet, çevre, nüfuz sahibi olan şımarık Mekkeli müşriklere; mülk Allah’ındır! Yani tabiattaki her şey tüm insanların ortak malıdır. Sadece size emeğinizin karşılığı olan bir pay vardır (Nisa suresi 32), gerisini ihtiyaç sahipleri ile paylaşıp bölüşmelisiniz diyor. Allah, Fussilet suresi 10. ayette de şöyle buyurmaktadır. Fussilet-10: Orada (yerde) onun üstünden kökleri yerin derinliklerine kadar giden dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip arayanlar için EŞİT OLMAK ÜZERE oradaki rızıkları dört günde/mevsimde yetiştirilmek üzere takdir etti. Ayrıca söz konusu ayete ‘’فمثله كمثل الكلب ‘’… herhangi bir makam sahibine veya zenginlere kulluk eden, her denilene çanak tutma özelliği sergileyen bazı insanların bu menfi karakterleri; ‘’köpeğin ki gibidir‘’ deniliyor.O,köpeğe benziyor,denilmiyor.Eğer ‘’هو كا لكلب‘’ huve kelkelbi ‘’şeklinde olsaydı,o zaman söz konusu şahsın kendisi köpeğe benzetilirdi.Ama ayet öyle değildir.Şahsın kendisi değil,onun negatif tutum ve davranışlarında bir benzetilme yapılmıştır..2-Köpekler niye sık nefes alır.? Çoğu memeli gibi köpekler de bazı fiziksel fonksiyonlar sayesinde vücut ısılarını kontrol edebilme yeteneğine sahiptirler. Termoregülasyon olarak adlandırılan bu yetenek sayesinde köpekler değişik iklim ve hava şartlarına uyum sağlayabilirler.Çoğu memeli terleme yoluyla vucut ısısını dengeler.Ancak köpek derisinde ter bezleri olmadığı için onlar sık nefes alarak ısıyı dengelerler...Bu şekilde daha çok oksijen solur ve buharlaşmayı,haliyle serinlemeyi çabuklaştırır.Evet köpeklerde insanlarda olduğu gibi ter bezleri bulunmamakta, dolayısıyla vücuttaki sıvı fazlası ve toksinler bu yolla atılmamaktadır.Köpekler bunu ağız yoluyla gerçekleştirmektedirler.Bu nedenle her zaman daha sık nefes alıp vererek vücut ısılarını dengelerler ve bir nevi terleme işlevlerini yerine getirirler.. İşte köpeklerdeki bu durumun nedeni bilimsel olarak yirminci yüzyıldan önce bilinmiyordu. .Kur’an,hidayet ve doğru yoldan yüz çeviren, dünyaya saplanıp nefsinin hevasına uyup azmış kimsenin misalini köpeklerin sık dillerini sarkıtıp nefes aldıklarınkine benzetmiştir...!!! Özetle,burada da belli bir şahıs söz konusu olmadığından bu meçhul kişinin azgınlık,kötü tutum ve davranışları diğer canlı türlerinin davranışlarına benzetilmesinde hiçbir hakaret söz konusu değildir. Zira burada belli bir kişi veya belli bir guruba vurgu yapılmış değildir ki bir hakaret olsun.çünkü burada isimi belirtilmeyen birinin azgınlıkları, kötü tutum ve davranışları diğer bazı canlılarınkine benzetilmiştir, bu şekilde ise hakaret yoktur. Ayrıca kur’an da ne merkep,ne domuz ve ne de köpek için pis hayvanlar ifadesi de geçmiyor. Sadece bunların etleri insan sağlığına zararlı olduğundan etlerinin tüketilmesi yasaklanmıştır. Yani bu tür hayvanlara bile bir hakaret yoktur,insana nasıl bir hakaret olur? İşte kur’an, kişinin veya toplumun inanç ve eylemlerine bakmaksızın bütün insanları değerli ve saygın bir varlık olarak görüyor. İsra-70: Gerçekten biz insanoğlunu /tüm insanları değerli ve saygın kıldık…’’deniliyor.devamı gelecek. Saygılarımla. ----------------------
  2. Uydurma,yalan,iftira ve batıl rivayetlerden bir örnek !!!, 1: Muhammed: Allah bana“"Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım habibim. " dedi Bu vb.rivayetler hz.peygambere bir udurma,yalan ve iftira olup,kur’an’ı kerimin verdiği mesajlara da aykırıdır.Aşağıdaki Arapça kaynaklarında da geçtiği gibi gerek hadisleri araştıran alimlere göre,gerekse ( اللجنة الدائمة ) adındaki ''Fetva Kurulu’’ kararına göre bu vb.rivayetler hadis olmayıp,tamamen batıl,yalan,iftira ve uydurmalardan ibarettir. قد رويت أحاديث باطلة وموضوعة بهذا المعنى ، فمن ذلك : (لو لاك ما خلقت الأفلاك) ذكره الشوكاني في "الفوائد المجموعة في الأحاديث الموضوعة" (ص 326) وقال : قال الصغاني : موضوع اهـ قال الألباني في "السلسلة الضعيفة" (282) : موضوع اهـ وسئل شيخ الإسلام ابن تيمية رحمه الله : هل الحديث الذى يذكره بعض الناس : لولاك ما خلق الله عرشاً ولا كرسياً ولا أرضاً ولا سماء ولا شمسا ولا قمرا ولا غير ذلك صحيح هو أم لا فأجاب : ليس هذا حديثا عن النبى صلى الله تعالى عليه وسلم لا صحيحا ولا ضعيفا ، ولم ينقله احد من أهل العلم بالحديث عن النبى صلى الله تعالى عليه وسلم ، بل ولا يعرف عن الصحابة بل هو كلام لا يُدْرَى قائله اهـ. مجموع الفتاوى (11/86-96) . وسئلت اللجنة الدائمة : هل يقال : إن الله خلق السماوات والأرض لأجل خلق النبي صلى الله عليه وسلم وما معنى لولاك لما خلق الأفلاك هل هذا حديث أصلا ؟ فأجابت اللجنة : الحديث المذكور فهو مكذوب على النبي صلى الله عليه وسلم لا أساس له من الصحة اهـ . فتاوى اللجنة الدائمة (1/312) . Kaynaklar: 1- Bkz: ("الفوائد المجموعة في الأحاديث الموضوعة" (ص 326) ‘’İmam eş-Şevkani’nin eseri.’’ ‘’ ‘’ 2- Bkz: ( "السلسلة الضعيفة" (282) ‘’İmam Elbani.’’ ‘’ ‘’ 3- Bkz: ( مجموع الفتاوى (11/86) ‘’İbni Teymiyye ‘’ ‘’ ‘’ 4- Bkz: (312 /فتاوي اللجنة الدائمة – 1 ) Ayrıca yüce Allah tarafından hz.Muhammed bu şekilde muhatap alınmış olsaydı,bu bir vahiy olup,kur’an da da olması gerekirdi.Çünkü yüce Allah ancak vahiy yoluyla ona hitap edebilir.Peki niye böyle bir ayet kur’an da yoktur? İşte görüyoruz ki,hadis adı altında neler uydurulmuş ve hz.peygamberin asla söylemediği şeyler ona nasıl isnat edilmiştir.! -------------------------- 2-Ahzab-56.ayetin doğru meali şöyledir. Ahzab-56: Şüphesiz Allah ve O'nun melekleri (kur’an’ı tebliğ etme hususunda) Peygamber'i desteklerler; ey iman edenler, siz de onu destekleyin ve tam bir teslimiyetle (onun tebliğ ettiklerine) teslim olun! ‘’şeklindedir. ويكون معنى الآية حينئذٍ كالتالي: إنّ الله وملائكته يقدّمون عنايتهم وصلتهم وعطاءهم ومحبّتهم ورحمتهم للنبيّ، فهلمّوا أيها الناس ويا من تؤمنون بالله ورسوله لكي تقدّموا أنتم أيضاً كل عناية وصلة وعطاء ومحبة للنبي وارفعوا دعوته (الموقع الرسمي للشيخ حيدر حب الله ) Saygılar.
  3. Nebe-31-34.ayetlerin doğru mealleri şöyledir. 31-Şüphesiz (kadın erkek kötülüklerden) sakınanlar için ödül vardır. 32-Bağçalar ve üzüm bağları. 33-Ve hepsi bir seviye tomurcuklar (gül ve çiçek bahçeleri); 34-Ve dolu dolu kadehlerde sunulan içecekler. ''şeklindedir. (الله اعلم) // Saygılar.
  4. Nisa-6.ayetin açıklamalı doğru meali şöyledir. Nisa-6: Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (büluğa) erdiklerinde, eğer reşit olduklarını/ aklen olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye, israf (aşırılık) ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (yetimle ilgilenip emek veren) kim zengin ise, (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin/imtina etsin. Kim de yoksul ise, örfe uygun bir biçimde (yetime sunmuş olduğunuz hizmet ve emeğin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter. وللوصي أن يعمل في مال اليتيم وما يأكل منه بقدر عمالته Bu ayet, yetimin malını artırmak-değerlendirmek için ticaret yapan VASİ-VELİ her kimse, örfe uygun emeğin karşılğını/yani ücretini alabilir.Fakat bu VASİ-VALİ muhtaç değilse,buna tenezul etmemsi tavsiye edilmiştir. Ama VASİ-VELİ yoksul ise,örfe uygun emeğin karşılığını alabilir’’mesaıjını vermektedir. Nisa-6.ayete geçen ( فليستعفف) ‘’felyesta’fif’’ kelimesinin anlamı ‘’o kimse emeğin karşılığına tenezzül etmesin,bundan imtina etsin’’şeklindedir. Yani bazı mealciler ( يستعفف ) ‘’yesta’fif ‘’kipini’’Türkçeleştirmek suretiyle yanlış bir anlama sokmuşlardır.Halbu ki Arapça da ( استعفاف ) ‘’iffetli’’ olmak değil,belki ‘’imtina olmak, tenezzül etmemek ‘’anlamındadır. Herhalde mesele anlaşılmıştır. Yani bu vasi-veli,emeğinin karşılığını,ücretini örfe uygun şekilde alabildikleri için ‘’ kesin şekilde yemeyin, haramdır dememiştir.!!! Arapça lügatlarında bunun anlamı böyledir. (معنى عفاف في معجم المعاني الجامع ) :العفاف الامْتِنَاعُ ، الانْكِفَاءُ عَمَّا لاَ يَحِلُّ وَلاَ يَجْمُلُ قَوْلاً أَوْ فِعْلاًا İşte görüldüğü üzere doğru mealde anlaşılmayan bir durum yok,bu ve daha nice ayetleri sorunlu yapan ise hatalı meal ve yorumlardır. Saygılar.
  5. HZ:AİŞE’NİN EVLİLİK YAŞI ? Hz. Ebû Bekir’in kızı Aişe ile Hz. Muhammed’in bu nikâhı, Bazı Hadisçiler ve sapık düşünceler ile farklı yönlere çekilmiştir. Cübeyr ile Aişe arasındaki sözün “Sahih” kaynaklardan nakledilmesi, bize bazı gerçekleri de göz önüne getirirken, Başta “Hadis Âlimi” olarak görülen İmam BUHÂRÎ’ nin (H.194-256/M.S.810-869) Peygamberimizin vefatından 200 sene sonra kaleme aldığı hadislerinin ve Tırmızî’nin hadislerinin ne kadar yanlışlıklarla dolu olduğunu ve “Sahih” olmadığını ortaya çıkarıyor. Şöyle ki; Hz. Ebû Bekir’in kızı Aişe’yi Mut’ım’in oğlu Cübeyr ile söz kesmesi, Müslümanlığı seçmeden önce olduysa, Bu Hz. Aişe’nin Hz. Muhammed’in Peygamberliğinin “Vahy” edildiği (M.S.610) yılından önce olması gerekir. Diyelim ki Hadisçilerin Hz. Aişe den rivayetleri; “Ben altı yaşında iken sözlendim.. ”demesi, doğru olsun.O zaman bahsedilen söz kesilmesi Hz.Muhammed ile değil, Mut’ım’in oğlu Cübeyr iledir.Onlarda yaşının küçük olmasından dolayı belirli bir olgunluğa erişmesini beklemişler ve bu sırada da tabiî ki hz.Ebû Bekir müslümanlığı seçerek,Mut’ım’in ailesinin amaçlarına ulaşamamasına neden olmuştur. En düşük ihtimal ile hz.Aişe’nin 6 yaşındaki bu söz kesilme olayı, (M.S.610) yılına tekâbül eder.Buna göre Hz. Muhammed ile Hz. Aişe’nin sözlenmesi, M.S.621-622 yıllarında olması gerekir. Tabii ki Kıyılan nikâhta M.S.624 yılında olunca, Hz.Aişe’nin Nikâh akdinin yapıldığı yaş; 20 dir. Bu konuda başta araştırmacı yazarlardan Ömer Rıza DOĞRUL (Asrısaadet’in Büyük Kadınları; ‘Hz. Âişe’ bahsi sayfa: 29-65) somut deliller ileri sürerken, Prof. Dr. Rıza SAVAŞ, Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI ve Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR ile birçok günümüz İlahiyatçıların yanı sıra, Mısır-Kahire de bulunan Araştırmaları ile ünlü Tarih Prof. Muhammed Ebu Zehra da, aynı görüş ve Hz. Aişe’nin yaşının büyük olduğuna dair benzer tezleri savunmaktadır. Ayrıca kaynaklarda hz.peygamber ve hz.Aişe'nin yaşlarıyla açıklama şöyle geçer. 1-Hz.Muhammed’in doğumu 571.Miladi, 2-610 yılında,40 yaşında iken peygamber olmuştur, 3-Hz.Aişe’nin doğumu da Bi’seten/yani hz.Muhammed’in peygamberliğinden beş-altı sene öncedir. 4-Hz.Muhammed’in Medine’ye hicreti 622 yılında olmuş ve hicretten 2 yıl sonra da (yani 624) hz.Aişe ile evlenmiştir.Bunu hesapladığımızda hz.Aişen’in evlilik yaşı şöyle oluyor. 604 miladi hz.Aişe’nin doğum tarihi: 610 miladi bi’setin/nübevvetin başlangıcı: 622.Hicretin gerçekleşmesi: 624 Hz.peygamberin hz.Aişe ile evlilik tarihi: Buna göre: Miladi : 624 - 604 = 20 ( yani hz.Aişe 19 -20 yaşlarında evlenmiştir.) Saygılarımla.
  6. TALAK-4.AYETLE İLGİLİ GÖSTERMİŞ OLDUĞUNUZ MEAL HATALIDIR ! Talak-4.ayetin doğru meali şöyledir. Talak-4: Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlar ile adet görmeyenler hakkında tereddüt ederseniz onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süreleri ise doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah'a saygı duyarsa Allah ona işinde bir kolaylık verir.’’ şeklindedir.’’ Çünkü kadınlardan adet görmeyenler de vardır,işte ayet buna vurgu yapmıştır.Ayrıca ‘’HENÜZ’’ifadesi bu ayette asla yoktur. Çünkü Arapçada ‘’HENÜZ VEYA HALA’’ ifadelerinin karşılığı ( مَا زِلْت) ‘’ma zalet’’ kelimesidir. Peki bu ayetin neresinde böyle bir ifade var? Vakabilmeniz için Ayetin Arapça metnini de aşağıya aldım. وَاللَّائِي يَئِسْنَ مِنَ الْمَحِيضِ مِن نِّسَائِكُمْ إِنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلَاثَةُ أَشْهُرٍ وَاللَّائِي لَمْ يَحِضْنَ وَأُوْلَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَن يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مِنْ أَمْرِهِ يُسْرًا ﴿٤﴾ Burada böyle bir ifade varsa gösterin, demek ayete çeviri ve yorum hatası vardır. İşte kur’an’ı sorunlu gibi yapan da bu çeviri hatası ve yorumlardır.Zaten ayetin ilk cümlesinde (من نسائكم ) ‘’min nisaiküm’’ geçiyor.Arapça da ergenlik çağına gelmeyenlere ( نساء) ‘’ NİSA’’ denilmez,ama burada kur’an ( من نسائكم) ‘’min nisaiküm’’demiş,ki NİSA’, yaşı büyük olup ergenlik çağına gelmiş kadınlara denir.!!! Demek ki,yapmış olduğunuz yorumun geçerli bir dayanağı ve anlamı yoktur...!!! Saygılar.
  7. Değerli kardeşim, Bütün kaynaklar,yani Yahudilik, Hıristiyanlık, islami kaynaklar ve bütün tarihçilere göre hz.İbrahim’in oğlu hz.İsmail kur’an dan binlerce sene önce yaşamıştır.Kur’an ise,1400 sene önce yüce Allah tarafından indirilmiştir,peki kur’an’ın inişinden ve varlığından binlerce sene önce yaşamış olan bir insan kur’an’ı nasıl yazmış olabilir.Bunu diyen o arkadaşına ne denmeli...? Buna inanılır mı? Bi araştırın bakalım,kur’an ne zaman inmiş ve hz.İsmail de ne zaman yaşamıştır.??? Saygılarımla.
  8. beymen66 kardeşim, ‘’o zamanda insanlar aynen bugun milletin sana söyleyeceklerini hz muhammede söyleyeceklerinden ki buna müslümanlarda dahildir bu ayet inmiştir ve hep evlatlıklarıyla evlenmenin hayalini kuran müminler güçlük yaşamasın hayatları kolaylayşın ve yaşam standartları artsın diye bu ayet inmiştir…’’ (diyorsunuz) 1-Değerli kardeşim,buna itırazım yok,zaten ayet bunun için inmiştir. Benim anlatmak istediğim Zeyd hz. Peygamberin gerçek evlatlığı değildi,çünkü Zeyd’in hz.peygambere evlatlığı olabilmesi için hiçbir koşul gerçekleşmemişti. Bu nedenle kur’an burada gerçek evlatlığı ifade eden (تبني )‘’tebenni’’ kelimesini değil, gerçek evlatlığı çağrıştırmayan ( ادعياء) ‘’ed’iya’’ifadesini kullanmıştır. Ama yine ayetin mesajı genel olup,ister gerçek evlatlık olsun,ister gerçek olmasın,bu evlattan boşanan kadınla evlenebileceğine dair hüküm belirtmiştir. Yani Zeyd gerçek anlamda hz.peygamberin evlatlığı değildi,geleneksel rivayetlerin anlattıkları yanlıştır diyorum. --------------------------- ‘’(şimdi hz muhammet mecbur kalmıştır çünki nikahı göklerde kıyılmıştır ve sadece müminlere örnek teşkil etmesi sebebiyle evlenmiştir diye sacmalıyacak arkadaşlar sacmalayın.yüce her seye gücü kudreti yeten allah bunu bir ayetle direk olarak yazabilirdi evlatlıklarının esleriyle evlenmek müslümanlara helaldir diye ‘’ (diyorsunuz) 2- Bir kere göklerde nikahı kıyılmıştır iddiasını yapmak veya böyle bir söz söylemek kur’an’a da aykırıdır. Çünkü yüce Allah ne göktedir,ne de birilerinin nikah memurluğunu yapar.Böyle bir inanış ise insanın imanını zedeler. Ayrıca kur’anda‘’Onu sana nikahladık’’diye şeklinde bir ifade de yoktur… Ahzab-37.ayete (زَوَّجْنَاكَهَا ) ‘’zevvecnekeha’’…Seni ona eş yaptık’’şeklindeidir,Seni ona nikahladık değil, yani nikahı kıyan Allah değildir,nikahı kıyan dul Zeyneb’in ailesidir. Bu ifadeyle yüce Allah’’ bu yapılan evliliğe onay ve imkan verdiğini belirtiyor’’. Çünkü nikahı kıyan haşa Allah olsaydı Arapça ayetinin de şöyle olması gerekirdi. (انكخناكها ) ‘’enkehnakeha’’Seni ona nikahladık’’şeklinde olması lazımdı.Ama ayet böyle değildir.Bu nedenle nikahı kıyan ailesidir,buna onay veren ve olanak tanıyan ise yüce Allah’tır. --------------------------- ‘’bu yüzden o zamanda yaşayıp görmemekle beraber şu rivayet kurandda yazan ayetlerin manasından dolayı daha yatkın geliyor akla.hz muhammed bir gün evlatlığını görmek için evine gider ama evlatlığı evde değildir eşide ev haliyle acık olup peygamberimiz onu görüp etkilenmiştir. (diyorsunuz) 3- Bu anlattığınız ve inanmaya çalıştığınız rivayetin de uydurma ve yalandan başka bir şey değildir.Çünkü,bu uyduruma rivayetinden hareket edersek,sanki o güne kadar hz.peygamber Zeyneb’i hiç görmemiş ve o gün görünce onadan etkilenmiştir. Oysa bir araştırın Zeyneb hz.peygamberin halasının kızı değil midi? bir aile gibi hep birlikte yaşamamış mıydı? hz.peygamberin halasının kızı Zeynep ve ailesi istemediği halde,israr ederek onu Zeyd ile evlendiren hz.peygamber değil miydi? Neden Zeynep ve ailesi Zeyd’i istemedikleri halde (azatlı bir köle olmasından dolayı,) hz.peygamber ısrarla Zeyneb’i onunla evlendiriyor? Halbuki o zaman hz.peygamber Zeyneb’i kendine istetseydi hiç tereddütsuz seve seve ona verirlerdi,niye o zaman bunu yapmadı? Yani bütün bunlara rağmen hz.peygamber kendi eliyle evlendirdiği halasının kızını yeni mi görüyordu ki, ondan yeni etkilenmiş olsun.? Bunun mantığı izahı var mı? Bari olayları, gördüğünüz rivayetleri akıl ve mantık çerçevesinde değerlendirin ve ondan sonra kararınızı veri İşte Hz. Resul Zeyd'in evine girdi, Zeynep'i gördü beğendi...iddiası tamamen uydurma ve yanlıştır, çünkü Hz Resul bir eve gireceği zaman önce selam verirdi - cevap gelmezse toplam 3 kere, yine cevap veren olmazsa eve girmez geri dönerdi, sahabi Hz Resul'un daha çok selamına muhatap olmak için 3 selamını da bekler sonuncuda selamı alıp eve buyur ederlerdi... - Kızı Fatıma'nın evine bile böyle girerdi. Uygunsuz ortamda olan aile evine Hz Resul'un destursuz fütursuzca girişi imkansızdır.Ayrıca bakire iken ,kendi akrabası olduğu için her anında kendisini gördüğü ve hicap ayeti de inmediği için evlilik öncesi yıllarca yanında gördüğü Zeynep'i beğenmeyip,-genç- bakire iken kendisini cezbetmeyen,kendi eli ile bizzat evlendirdiği halasının kızına -Haşa- evlendirince mi ilgi duydu Hz Resul...Bu i-ftira-ddianın mantıklı bir yanı var mıdır ? Zeyd , daha evlatlıkların eşleri ile ilgili hüküm ayeti inmeden, Hz Resul'e gelip, "Boşayayım,siz evlenin" nasıl desin.? Hangi erkek bunu yapar? Biraz mantıklı düşünmeniz gerekmez mi? İnsanın kendi namus,haysiyet ve onuruna aykırı böyle bir şey söyleyebilir mi ? Hangi erkek boşanmış eşini başkasına teklif eder? Kısaca iftira baştan sona mantık hataları ve yalanlarla dolu...! Ayrıca ben neden böyle bir yorumda bulunmuşum ? Çünkü, -Ben yüce Allah’ın kur’an da kullandığı kelime olan ( ادعياء) ‘’ed’iya’’ ifadesinden bunun böyle olduğunu anlıyorum. Acizane ben Arapça eğitimini gören ve Rabbime şükürler olsun Arapçaya vakıf olan biriyim.Arapçada gerçek evlatlık (تبني ) ‘’tebenni’’ kelimesiyle ifade edilir, ( ادعياء) ‘’ed’iya’’) ise,iddia edilen,iddia ile çağrılan vs.anlamlara gelir.Mesela: Bu kelimenin Arapça çekimini yapalım, ادعي – يدعي – ادعاء (iddea,yeddei,iddia,) gelir. ) bunlar,‘’mazi,muzari ve masdar’’ kipleridir. Anlamları ise şöyle olur: İddea/iddia etti, -- Yeddei/iddia eder veya edecek, --- İddia/ iddia etmek. .hz.peygamber Zeyd ile ne zaman tanışıyor? -Zeyd hz.Hatice tarafından hz.peygamberin velayetine verilirken yaşı 21 ve hz.peygamberin yaşı da 25.idi. Yani hz.peygamber Zeyd’i kendi evinde büyütmemiş,onu emzirtmemiş ve onu küçüklüğünde kendi evinde himaye etmemiştir,neredeyse ikisi de yaşıt sayılırdı.Ama evlatlık edinmek ise küçük yaştan başlıyor,21.yaşına geldikten sonra değil.Bu nedenle hz.Zeyd’i hz. peygamberin evlatlığı değil,kendini hz.peygamberin hizmetine ve onun davasına adamış biri olarak görebiliriz..Çünkü evlatlık edinme koşullarının hiçbiri yerine getirilmiş değildir. İşte bu yaştan sonra Zeyd hz.peygamberin hanei saadetinde kalmayı tercih ettiğinde ona bu gözle bakılıyordu, ama onların hz.Zeyd’e bu gözle bakmaları veya onu hz.peygamberin evlatlığı saymaları,onu hz.peygamberin gerçek evlatlığı yapamaz, çünkü evlatlık koşullarının hiçbiri gerçekleşmiş değildir.Ayrıca bu konuda olduğu gibi bir çok konuda da uydurma rivayetlerin etkisi altında insanlar kalmıştır.İşte bundan dolayı görüyoruz ki,yüce Allah’ın kelami olan kur’an’ı kerim bile maalesef bu uydurma rivayetlerle yorumlanmaya çalışılmıştır.Oysa kur’anın ayetlerini açıklayan yine ayetlerdir. Ayrıca bugün elimizde bulunan Kütübi-Sitte dediğimiz hadis kitaplarında hz.peygambere ait olmayan,akıl,mantık ve bilimle çelişen ve hatta kur’an’a aykırı olan nice uydurma rivayetler bulunmaktadır. Çünkü hz.Peygamberin hadisleri zamanında ve onun gözetiminde yazılıp kayıt altına alınmadı,hatta hz.peygamber kur’an dan başka kendi sözlerinin yazılmasına bile müsaade etmezdi.Bu Kütübi-Sitte ise,hz.peygamberin vefatından 200-250 sene sonra yazılmaya başlanmıştır.O da kayıtlı belgelerden değil,çünkü o zamana kadar hadisler derlenmiyor ve kitap haline getirilmiyordu, işte bu yüzden hadisler arasına nice yalan uydurma rivayetler de girmiştir.bu dediğiniz rivayet/söylenti de bunlardan sadece bir tanesidir.Ama dinimizi bu tür uydurma rivayetlerden değil,aslı,orjinali korunmuş olan sadece kur’an’ı kerimden öğrenmeliyiz. Fakat Mevcut mealleri kur’an’ın Arapça orijinal metniyle karşılaştırdığımızda maalesef yine bir sürü meal hatasıyla karşılaşıyoruz. Oysa Allah’ın kelami olan kur’an’ı kerim bu geleneksel tefsir ve meallerde bulunan bu tür hatalardan tamamen beridir. Kur’an da hiçbir sorun olmamsına rağmen,sorunlu gibi yapan işte bu tür hatalı meal ve uydurma rivayetlerine dayalı yorumlardır. -Son olarak şunu sormak istiyorum,hangi hukuk,din,örf,adet ve geleneğe göre evlatlık edinme zamanı 21 yaşından sonra başlıyor? Peki buna göre biri kendi yaşıtı sayılan başka bir insanı evlat edinebilir mi? İşte Zeyd,hz.peygamberin evinde ve himayesinde büyümemiş,21 yaşında bir adam iken hz. peygamberle yeni tanışmıştır,bu yaştan sonra nasıl onun evlatlığı olabilir? Zaten bu nedenle kur’an’ı kerim de buna (تبني ) ‘’tebenni’’ değil, ( ادعياء) ‘’edi’ya’’ ifadesini kullanmıştır. Haydi siz, yaşıtınız olan birini kendinize evlat edinin bakalım,eğer siz kendi yaşatınız olan birini evlatlık edinebilirseniz, bunu hz.peygamber için de söyleyebilirsiniz !!! Halbuki hz.peygamber Zeyd’le tanışınca onun yaşı 25, Zeyd’in yaşı da 21 idi. Ayrıca o zaman ikisinin yaşını sağlam kaynaklardan da öğrenebilirsiniz. Saygılarımla.
  9. ------------------ KUR’AN DA MATEMATİK HATASI ASLA YOKTUR! Kur’an’ın öngördüğü miras paylaşımında hiçbir hata söz konusu değildir, belki paylaşma yönteminiz yanlıştır.Çünkü paylar aşağıdaki kurala göre yapılır. Örneğin, ölen kişi bir eş, anne, baba ve üç kız bırakıyor, arkasında da bıraktığı tereke de 120 lira olsun. Önce eşe,(1/8), Kalanın ( 1/6 ) anneye, (1/6 ) babaya, ( 2/3 ) kızlara, elde kalan = 000 şeklinde paylaşılır. Bu durumda miras paylaşımı şöyle yapılır. 120 liradan ilk önce en az pay alan, asil mirasçı ve akraba olmayanın (eşin) payı verilecek,daha sonra GERİYE KALAN ne ise,asil varisler olan çocuklar ile,anne,babaya oranları verilecektir.Çünkü varisler iki katagoride değerlendirilir, birinci gurup akraba ve asil varis olanlar,(çocuklar ile anne, baba gibi) ikinci ise, akraba,mal sahibi ve asil varis olmayan eşlerdir.(çünkü eş boşanmışsa varis olamaz).Bu nedenle önce asil varis ve akraba olmayan ve daha az alan eşin payı verildikten sonra, bu defa geriye kalan tereke ne ise, asil varis ve mal sahipleri olanlara (yani anne,baba ve çocuklara) payları verilir. İşte buna göre mirasın paylaşımı şöyle yapılır. 1- Eş,( 120 liranın 1/8,i) olan 15.000 lirayı alıyor. (120-15 = 105 lira kalır.) 2-Kalan terikeden (105) liradan annesi (1/6) olan 17.5 lirayı,Babası, (1/6) olan 17.5 lirayı, alır. Buna göre: ( 105-35 = 70 lira kalır.. 3-Çocuklar da kalan (105) liranın (2/3,si olan 70 lirayı alıyorlar. Böylece herkes kendi payına düşeni aldıktan sonra elde = 0 kalır. İşte paylaşma yöntemi bu şekildedir. Yani kur’an’ın miras hukukunda hiçbir hata yoktur, hatanın sebebi ise, hesaplamanın yanlış bir yöntemle yapılmasıdır. الخ وهذا يواقق قول ابن عباس وعلي ومن وافقهما Saygılarımla.
  10. ------------------------ ZEYD,HZ.PEYGAMBERİN EVLATLIĞI MIYDI ? Zeyd bin Harise’nin hz.peygamberle evlatlık iddiası sadece bir kuruntudur,bunun hz.peygamberle bir evlatlığı söz konusu olmamıştır.İşte aşağıdaki gerekçelerle bunun ispatı.! a) Zeyd,gerçekten hz.peygamberin evlatlığı mıdı ? b ) Evlatlık olabilmesinin koşulları yerinde midi ? c) Hz.peygamber ile Zeyd arasındaki yaş buna müsait midi.? d) Zeyd,hz peygamberin kucağında veya evinde mı büyüdü.? Bu sorulara doğru yanıt verildiği zaman görülecektir ki,Zeyd’in hz.peygambere olan evlatlık iddiası sadece bir kuruntuydu. Bunun izahını yapalım: Hz.Zeyd,islamiyeten önce köle olarak hz.Hatice’nin eline geçiyor,dul ve kırk yaşında olan hz.Hatice 25 yaşında olan hz.Muhammed’le evleniyor.O zaman Hatice’nin kölesi olan Zeyd'in yaşı 21 iken Hz.peygamberin de yaşı 25 idi. Yani Zeyd hz.peygamberle çocukluk dönemini hiç geçirmemiş ve onun evinde de büyümemiştir. Peki 25 yaşındaki bir adam,21 yaşındaki bir adamı nasıl evlatlık edinir.? İkisi de neredeyse yaşıt sayılırlar. Böyle bir evlatlığın hukuki,ahlaki ve dini bir izahı var mı?. Evlatlık edinmek küçük yaştan başlıyor.21 yaşından sonra evlatlık olabilir mi?.Birinin başkasına evlatlık olabilmesi için küçük yaştan beri onun himayesinde yetişip büyümesi gerekir. Halbuki Zeyd için böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü,Hz.Muhammed’in doğum tarihi 571,Zeyd’in doğum tarihi ise,575 miladı.Peki bu yaştan sonra bir evlatlıktan nasıl söz edilebilir? 21 yaşında olan Zeyd bir bebek veya çucuk muydu.? Hz.peygamber ona süt mü emzirtmiş.? Onu kendi evinde mi büyütmüş ki evlatlığı olsun.? İşte bunların hiç biri gerçekleşmiş değildir. Bu nedenle Kur’an da da ifade edildiği gibi bu sadece bir iddia idi. kur’an buna ”ادعياء ”ed’iya’’ evlatlığı iddia edilen, böyle çağırılan’’diye şeklinde bir ifadeyi kullanmıştır.Yani kur’an,”تبني ” tebenni, ”gerçek evlatlıktan hiç söz etmemiştir. Özetle, Bu evlatlık kuru bir iddiaden ibarettir. Bu evlatlık için hiçbir koşul gerçekleşmiş değildir.Ve dolayısıyla Zeyd hz. peygamberin evlatlığı sayılmadığından ondan boşanmış ve dul kalmış olan Zeynep ile hz.peygamberin evliliğinde etik olmayan hiçbir durum söz konusu değildir. AHZAB-37.AYETİN AÇIKLAMALI DOĞRU MEALİ ŞÖYLEDİR. 37: Hani Allah’ın kendisine (islam nimetini) lütfettiği ve senin de kendisine iyilik ettiğin (hürriyetine kavuşturduğun) kimseye ‘’Eşini yanında tut,(sakın boşama !) ve bu hususta Allah’tan sakın’’ diyordun. Allah’ın ortaya çıkaracağı bir durumu (Zeyd’le Zeynep arasındaki geçimsizlik ve Zeyd’in boşama talebi) içinde saklıyor ve (duyulması halinde bu geçimsizliği daha da alevlendirebilecekleri hususunda bazı münafık) insanlardan korkuyordun. Halbuki (her konuda) Allah,kendisinden korkmana daha layıktır. Zeyd,eşiyle ilişkisini kestiğinde,biz seni ona eş kıldık ki,EVLATLIKLARI İDDİA EDİLENLERİN eşleriyle ilişkisini kesince,(boşayınca) onlarla evlenmelerinde müminler üzerine bir güçlük olmasın.Allah’ın emri ise her zaman gerçekleşir.’’ şeklindedir. . في ازواج ادعيائهم الخ ” Fi ezavaci ed’iyaihim…’’ evlatlıkları iddia edilenler…’’ Aşağıdaki tefsir metinlerine göre de hz.peygamberin içinde sakladığı şey Zeyd’in kendi eşiyle olan geçimsizlik ve boşama talebi idi. Bunun dışında hiçbir şey değildi.Hz.peygamberin onların bu durumunu içinde saklıyor, kimseye söylemiyordu,çünkü müşrikler,münafıklar bu durumu duysaydılar,bunu alevlendirerek boşanmaları için ellerinden geleni yaparlardı ve sonunda bakınız Muhammed kendi eliyle evlendirdiği karı kaco mutlu olamadı diye aleyhte propaganda yaparlardı. Bkz : زاد المسير ) ) والثالث : إيثارة لطلاقها، قاله قتادة، وابن جريج، ومقاتل ) قوله تعالي وتخفي في نفسك ما الله مبديه: إشارة لطلاقها ، قاله ابن جريج (تفسير الماوردي ) Bkz ) Özetle,Zeyd hz.peygamberin evlatlığı değildi ki, bu evlilik dine,hukuka,örfe veya ahlaka aykırı bir davranış olsun !!! Saygılarımla.
  11. Suheyla, 11 Mar 2010 - 18:02 tarihinde , dedi ki (Islam dinini elestirmekle insanlari elestirmek bir degildir. Biri "din" digeri insan. Eger bir arkadas Islam dinini inceleyip ve kadinlari "taşlama" ile oldurmelerini vahşi bulup, kucuk yastaki bebekleri 50 yaştan uzeri erkeklere, Muhammedin sunneti diye, verip evlendirmelerini "çirkin" bulurlarsa, bu Islam dininin bozuklugudur. Onu elestirmekle insaniyetini takip eder. Ikincisi, Kurandaki kutsallik "ogretilmis" bir dusunce idir. Gerçekle alakasi yoktur. Nitekim, oturup içindekilerini okuyunca, Kuran'daki sozlerin, - kutsallik bir yana - insaniyete karsi dolu sozlerdir. örnek: Kuran'da diger dinlere "saygi" varmi? örnek: Yabanci ulkelere gidip , orada sana camii yapmana musade verirler. Istedigin ibadeti yapmak ozgurlugun var, yabanci ulkelerde. Aynisini, yabancilar gelip Malatya, Bingol, Konya'ya gip bir kilise yapabilirlermi? Niye saygi yok diger dinlere? örnek: Diger dinler bir yana, Muslumanlar aralarinda degisik mezheplere bile saygi goztermezler. Niye Alevilere saygi gosterilmez? ) (alıntı.) ------------------------------------------------------------------ CEVAP: 1-İslam dininin temel kayanğı kur’an’ı kerimdir.Peygamberler dahil,dini bir kural ve hüküm koyamazlar.Dini hüküm ve kuraları koyan sadece evrenin yaratcısı olan Allah’tır. Peki islam dininni temel kaynağı olan kur’an’ı kerim de ‘’recm’’ denilen taşlama var mı? Zina ve fuhuş yapanın kur’an daki cezası nedir,bilir misiniz? 2-Kur’an’ı kerimin küçük yaştaki bebeklerin evlendirilebileceğine dair bir hükmü veya onayı var mı? varsa gösterir misiniz? 3-İslam dinini ve onun kitabı olan kur’an’ı kerimi (müslüman olsa bile) bilmeyenlerin söyledikleri yanlışları islam dinine hangi mantıkla mal ediyorsunuz? Eğer islam dini hakkında bir iddiade bulunur veya yorum yaparsanız,direk kur’an’a baş vurmalısınız. Eğer söz konusu hüküm kur’an da varsa tamam, yoksa ne diye cahil insanları referans gösteriyorsunuz? Evet,tekrar diyorum bu iddialarınızın dayanağını kur’an dan göstermek durumdasınız? 4-Kur’an da diğer dinlere saygı var mı? şeklindeki sorunuzun da bir anlamı yok.Çünkü kur’an’ı kerim müminlere başkalarının inançlarına asla sövmemeleri/hakaret etmemeleri emreder ve ve bunu kesin bir dille yasaklar. KUR’AN DA DİĞER DİNLERE VE İNANÇLARA SAYGI ! Enam-108:Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına,kutsal değrlerine,inançlarına) sövmeyin /hakaret edip sagısızlık yapmayınn; sonra onlar da haddi aşarak ve bilgisizce Allah'a/kutsal değer ve inançlarınaza söverler…..’’ deniliyor. (Bu ayetin hükmü gereğince hiçbir kimse başkasının dinine,inancına,meşrebine,mezhebine, düşüncesine ve kutsal değerlerine asla sövemez,saygısızlık yapamaz ve hakaret edemez.Bu tür tutum ve davranışlar tamamen yasaklanmıştır…) 5-Kur’an’ı kerim camiye ne kadar saygı gösteriyor ve önem veriyorsa,kiliselere,sinagöklere vb.ibadet hanelere de aynı önemi saygı ve önemi veriyor. KUR’AN DA MABETLERİN ÖNEM VE SAYGINLIĞI ! Hac-40: Onlar,başka değil,sırf «Rabbimiz Allah'tır» dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi,elbette içlerinde Allah'ın ismi anılan manastırlar, kiliseler,havralar ve mescidler yıkılır giderdi.Ve Allah kendi (dini)ne yardım edenlere elbette yardım edecektir Şüphesiz ki Allah (her şeyi hükmü altında tutacak kadar) güçlüdür,her şeye galiptir.''deniliyor. İşte burada ‘’Manıstırlar,Kiliseler ,Havralar,Mescitler vb.’’ aynı saygınlıkta ve birlikte zikredilmiştir. Kur’an bunlara bu sagınlığı ve önemi vermişse,bir müslüman bunun tersini yapamaz,yaparsa inandığı kur’an’a ve islam dinine aykırı davranmış olur. 5-İnsanın inancı ne olursa olsun kur’an’ı kerimde yüce Allah bütün insanlara değer vermektedir. Bunun istisnaisi yoktur. KUR’AN’A GÖRE HER İNSAN DEĞERLİ VE SAYGINDIR. İSRA-70: Gerçek şu ki,Biz insanoğlunu/bütün insanları üstün ve saygıdeğer kılmışızdır…’’ İşte insanların inançlarına bakılmaksızın her insan değerli ve saygın bir varlıktır. 6-Kur’an’ı kerimi ve islam dinini doğru öğrenmiş olan hiçbir müslüman ne kilisenin,ne de başka bir dinin Mabetlerinin yapılmasına asla karşı çıkamaz,nerede bir dinin mensupları varsa,orada kendilerine ait mabet yapma hakkına saiptirler,dinen,hukuken ve vicdanen kimse olamaz.!!! Saygılarımla.
  12. KUR’AN APAÇIK MI,AÇIKLAYICI MI ? (26:2) Şuara-1 vb.ayetlerin mevcut mealleri hatalıdır. İşte doğru meal şöyledir 1-Tâ. Sîn. Mîm. 2-Şunlar açıklayıcı kitabın âyetleridir.’’şeklindedir. İşte aşağıdaki tefsir metinlerinde de ayetin anlamı // açıklayıcı…’’ yani hakkı batıldan,doğruyu yanlıştan ayıran, ilahi mesajları açıklayan ayetlerdir…’’şeklindedir. (تفسير الجلالين ) تلك أي: هذه الآيات آيات الكتاب القرآن والإضافة بمعنى من المبين المظهر الحق من الباطل) (تفسير فتح القدير) والمراد بالكتاب هنا القرآن ، والمبين : المبين المظهر والإشارة بقوله : تلك آيات الكتاب المبين إلى السورة) ------------------------ (3:7) Ali İmran-3.ayetin mevcut meallerin bir çoğunda yine bir hata söz konusudur. Ali İmran-7.ayetin doğru meali şöyledir. 7-O ki,Kitab'ı sana indirdi; ondan bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânası açık ve yorum götürmez) âyetlerdir ki,bunlar Kitab'ın anasıdır. (Hüküm ihtiva etmeyen) Diğer bir kısmı ise müteşâbih (birbirine benzer çeşitli mânâlar taşıyan ve yorum isteyen) ayetlerdir.gönüllerinde eğrilik olanlar ise,fitne çıkarmak ve kendilerine göre yorumlamak için onun müteşabih (benzer) âyetlerinin ardına düşerler.Onun tevilini ise ancak Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar,"Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır."derler.Fakat bunu aklı selim sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.’’ şeklindedir. Bu nedenle, a) Meallerdeki apaçık ifadesi yerine //açıklayıcı // ifadesi doğrudur. ‘’Onun tevilini ilimde derinleşmiş olanlar da bilebilir..’’ c) Surelerin başındaki (Elif Lâm Râ- Tâ. Sîn. Mîm vb.) gibi ‘’hurufu mukatta’a’’söz konusu surede okunacak mesajlara farklı harflarla insanların dikkatlerini çekmek içindir. Yani var gibi görülen sorunların tek sebebi meallerdeki çeviri hatasıdır. Kur’an’ın Arapçasında ise hiçbir sorun yoktur !!! Saygılarımla.
  13. Sn TAKLAMAKAN,diyorsunuz ki, ''Yorumuma katılmamak sizin tercihiniz. Ortada bir Matematik yanlışı var. Ve bu Kuranda. Kim yaptı bu yanlışı. Muhammed ve ekibi mi , Allah mı, Sorum bu. Üç kız evlata mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.Bu durumda: (2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 )= 27/24 = 1,125 bulunur. Oysa ki sonucun 1 çıkması gerekirdi. Bu açık bir şekilde hatadır.’’(sizden alıntı) Kur’an’ın öngördüğü miras paylaşımında hiçbir hata söz konusu değildir.Ama paylaşma yönteminiz yanlıştır.Çünkü payların hesaplanması avl yöntemiyle değil,aşağıdaki yönteme göre yapılmalıdır. Örneğin,ölen kişi bir eş, anne, baba ve üç kız bırakıyor, arkasında da bıraktığı tereke 120.000 lira olsun. Önce eşe,(1/8), Kalanın ( 1/6 ) anneye, (1/6 ) babaya, ( 2/3 ) kızlara verilir, elde kalan = 000 şeklinde olur. Bunun detaylı açıklamsı da şöyledir. 120.000 liradan ilk önce en az pay alan,asil mirasçı ve akraba olmayanın (eşin) payı verilecek,daha sonra arta KALAN ne ise,asil varisler olan çocuklar ile,anne,babaya oranları verilecektir.Çünkü varisler iki gurupta değerlendirilir, birinci gurup akraba,mal sahibi ve asil varis olanlardır (çocuklar ile anne,baba gibi).İkinci ise, akraba ve asil varis olmayan eştir (çünkü eş asil varis olmadığından boşanmışsa varis olamaz).Bu nedenle önce asil varis olmayan ve daha az pay alan eşin payı verildikten sonra,bu defa arta kalan tereke ne ise,asil mal sahipleri olan varislerin payları verilcektir. (yani anne,baba ve çocukların payları) İşte buna göre mirasın paylaşımı şöyle yapılır. 1- Eş,(120.000 liranın 1/8,i) olan 15.000 lirayı alıyor. (120.000-15.00 = 105.000 lira kalır.) 2-Kalan terekeden (105.000 liradan) annesine (1/6) olan 17.500 lira,babasına da (1/6) olan 17.500.lira verilir.Buna göre: 105.000-35.000 = 70.000 lira kalır.. 3-Çocuklar da kalan (105.000) liranın (2/3,si olan 70.000 lirayı alıyorlar. Böylece herkes kendi payına düşeni aldıktan sonra elde = 000 kalır. Yani kur’an’ın miras hukukunda hiçbir hata yoktur,hatanın sebebi ise, hesaplamanın yanlış bir yöntemle yapılmasıdır. Saygılarımla.
  14. Sn.yakup, '' yedi gök içinde (arasında güneş, ay ) var dünya göğü, güneş göğü şeklinde ....'' (diyorsunuz) Göstermiş olduğunuz İlgili ayetin meali yanlıştır,doğrusu şöyledir. NUH-15-16.AYETİNLERİN DOĞRU MEALLERİ ŞÖYLEDİR! NUH-15:(Araştırma gözüyle) Bakmıyor musunuz! Allah yedi semayı/manyetik mekan kuşaklarını nasıl birbiriyle uyumlu yaratmıştır. NUH-16: Ve semaları/evreni yaratırken onlarla birlikte ayı bir nür (yansıtıcı),güneşi de ışık ve enerji kaynağı yapmıştır.''şeklindedir. (- قال قطرب : فيهنّ بمعنى معهنّ ، أي : خلق القمر والشمس مع خلق السموات ، كما في قول امرىء القيس Bu nedenle '' yedi gök içinde (arasında güneş, ay ) var dünya göğü, güneş göğü'' şeklindeki yorumunuz mesnetsiz olup,gerçekle bir ilgisi yoktur. İşte güneş,ay yedinci gökte değil,böyle bir ifade kur'an'a değil,belki çevirisi hatalı olan meallere dayanır.Kur'an'a göre Dünya,ay ve güneş aynı semade/uzayın manyetik kuşağındadır.Çünkü dünya güneşin bir uydusu,ay da dünyanın uydusudur ve böylece dünya,ay ve güneş aynı manyetik kuşakta/semada bulunurlar.İşte buna birinci sema denir. 1.Sema, Güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanı (yani birici sema,gök). Yaklaşık olarak 6.5 trilyon km’dir., Ayrıca birinci Semadan söz etmişken diğer semalara da bir göz atalım, 2-Galaksimizin temsil ettiği uzay mekanı ( ikinci sema,gök).Bunun kutru ise,30-100 bin ışık yılıdır. 3-Galaksi gurubumuzun temsil ettiği uzay mekanı (üçüncü sema,gök).Bu üçüncü sema galeksi gurubumuzun seması 2 milyon ışık yılı... 4-Galaksi guruplarının ortaklaşa temsil ettiği evrenin merkez radio manyetik mekanı. (dördüncü sema,gök) Evrenin iç çekirdeği sayılan galaksiler guruplarının toplu mekanı dördüncü sema 100 milyon ışık yılı çapındadır. 5-Kuasarların temsil ettiği evren mekanı (beşinci sema,gök).1 milyon ışık yılı mesafede. 6-Kaçan yıldızların temsil ettiği genleşen evren mekanı ( altıncı sema,gök). 20-100 milyar ışık yılı mesafededir. 7-Bunun dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden evren mekanı (yedinci sema,gök). Bu semalardan birinden diğerine intikal,hem hız yetersizliği yüzünden hem de manyetik gerilimleri aşaması yönünden imkansızdır.Bu semalara intikal için ışık hızını aşmak,maddi hüviyeti terk etmek gerekir. (alıntıdır) Yani Kur’an yedi kattan değil,yedi farklı manyetik mekan kuşaklarından söz ediyor.(الله اعلم) Saygılarımla.
  15. ‘’….hicbir ayette dünyanın döndüğü veya yorungesi olduğundan bahsedilmez….’’ (diyorsunuz) İşte DÜNYANIN sabit ve durağan olmadığını,uzay boşluğunda hareket ettiğini söyleyen ayet ile,yine Dünyanın,Ayın ve Güneşinin de herbirinin kendi yörüngesinde hareket ettiğini söyleyen başka bir ayet! 1-NEML-88: Dünyanın uzay boşluğunda döndüğünü söyler, NEML-88: Ve dağları görürsün,onları hareketsiz/sabit sanırsın.Oysa onlar bulutlar gibi hareket ederler (dünya ile beraber dönerler).Bu,her şeyi mükemmel bir nizama bağlayan Allah'ın sanatıdır bu: Şüphe yok ki, yaptığınız her şeyden haberder olan da yine O'dur.. Neml,88- 2-Yasin-otuz üçten kırkıncı ayete kadar da (33-40) hem ARZ/dünya,hem AY,hem de GÜNEŞTEN söz edildikten sonra, ( وكل في فلك يسبجون) ‘’ve küllün fi felekin yesbehune’’ Yani ‘’ Bunların/Arz,Ay ve Güneşin her biri kendi yörüngesinde hareket edip gitmektedir.’’ deniliyor. İşte Yasin 33.ayette susuz,yağmursuz kalınca adeta ölen Arzdan/dünyadan söz edildiği gibi 36. ayette de yine Arzdan/dünyadan söz ediliyor,daha sonra,38.ayette Güneşten,39.ayette de Aydan söz edildikten sonra 40.ayette ( وكل في فلك يسبجون) ‘’ve küllün fi felekin yesbehune’’ Yani ‘’ Bunların /Arz/dünya,Ay ve Güneşin her biri kendi yörüngesinde hareket edip gitmektedir.’’ deniliyor. وَآيَةٌ لَّهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ Yasin -33.ayet. Yasin-33.ayetin doğru meali şöyledir: Yasin-33: (Susuz,yağmursuz kalarak adeta) Ölmüş olan yeryüzü de onlar için bir âyettir. Biz onu/yeryüzünü yağmurla/ dirilttik ve ondan taneler çıkardık ki, yiyip duruyorlar. Not,bir çok mealde Arz/yani yeryüzü ifadesi toprak diye çevirilmiştir,halbuki Arapçada toprağa ( تراب) ‘’turab’’ denir. (الْأَرْضُ) ‘’Arz’’ ise,üzerinde bol toprak bulunan yeryüzü/dünya anlamındadır.Çünkü hem Arapçada,hem de kur’an’ın her yerinde dünyanın karşılığı (الْأَرْضُ) ‘’ARZ’’dır. İşte söz konusu yorumunuz mesnetsizdir.Yani kur’an’a göre Arz/dünya,Ay ve güneş kendi sistemiyle birlikte uzay boşluğunda dönmektedirlr. Özetle,dünyanın iki hareketi vardır,hem kendi ekseni etrafında,hem de güneş etrafında.Kur’an hem dünyanın hem de güneşin de hareketlerinden söz ediyor! Ama daha önceki yıllarda bilim insanları güneşin sabit ve durağan olduğunu düşünüyorlardı,şimdi ise onlar da 1400 küsür sene önce tıpkı kur’an’ın söylediği gibi güneşin de durağan olmadığını ve hareket ettiğini kabul kabul ederler.Yani kur’an’ın 1400 küsür sene önce söylediğini,bilim insanları bunu yine keşfetmeye başlamışlardır. Saygılar.
  16. Sn.MAVİGÜÇ_ Gösterdiğiniz ayetlerin meal çevirileri hatalarla dolu olduğundan,maalesef söz konusu ayetlerin verdiği mesajlar da hep yanlış algılanmaktadır. Bu ayetlerin açıklamalı doğru meallerini aşağıya alıyorum.Zaten kur’an’ın arapçasında (orjinalinde) en ufak bir sorun yaktur.Ama meallerdeki çeviri hataları veya uydurma rivayetlere dayanan yorumlar yüzünden maalesef ayetlerin mesajları hep yanlış algılanmakta ve sorunlu hale gelmektedir.Ayetlerin meal çevirileri doğru ve düzgün yapıldığında hiçbir sorunun olmadığı görülecektir. NİSA-3.ayetin açıklamalı doğru meali şöyledir. Nsa-3-Eğer (himayenize almak istediğiniz) o yetimler hakkında [sosyal] adaleti yerine getiremeyeceğinizden (onların mallarını,canlarını ve her türlü insanı yaşam standartlarını koruyamayacağından) korkarsanız o zaman (durumunuza uygun bir şekilde) sizlere helal olan (o kimsesiz,çaresiz,yetim sahibi dul) kadınlardan ikişer,üçer,dörder nikahlayınız. (ve böylece onları kendi himayenize alarak insanca yaşayabilecekleri bir aile ortamına kavuşturunuz); ama eğer,[o evlendiğiniz kimsesiz,sahipsiz yetim sahibi dul] kadınlar arasında da adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız o taktirde onlardan (sadece) bir tane ile-yahut meşru bir sözleşme ile sahip olduğunuz (mülki yemin eşiniz) ile yetinin.Bu ise doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur. Bunun açıklaması da şöyledir. 1-Nisa-3-ayetin mesajı,savaş vb.nedenlerle nice yetim sahibi dul kadın ve yetimlerin bulunduğu ve onları koruyacak sosyal bir devletin veya kurumun bulunmadığı bir topluma yöneliktir.Böyle bir toplumda dul kalmış yetim sahibi kadın ve yetim kalan çocukları sahipsiz,kimsesiz bırakmamak ve tüm maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak imkanı olan kesime düşüyor. Burada bu yetim sahibi dul kadınlar hem kendilerine bir eş,bir yuva,hem de çocuklarına baba olacak birini şayet arzuluyorsa ,işte bu ayetin hükmü devreye girer. 2-Birden fazla evlilik ancak yetim sahibi dul kadın ve çocuklarını korumak, bir eş ve baba olarak maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla olabilir. Bu nedenle böyle bir durum ve amaç yoksa veya adil davranılmamasından endişe ediliyorsa böyle bir durumda bile birden fazla evliliğin caiz olmadığını yine ayetin son cümlesinden anlıyoruz. 3-Bu yetimler sahibi dul kadınlarla evlenmek isteyenin de ya bekar, ya da dul olması gerekir, şayet eşi varsa, adaleti gerçekleşemeyeceğinden dolayı kur’an’a yine bu evliliği yapamaz. 4-Bugün yapılan ikinci evlilk, söz konusu amaçla yapılmadığından ve gerekli şartların da mevcut olmadığından caiz değildir. 5-İslam da tek evlilik esastır, bu nedenle zaruret olmadıkça, ikinci evliliğe ruhsat yoktur. 6-Kur’an’ın hükmü hakim olsaydı, Nisa -3.ayete belirtilen şartlara uygun olmayan bugünkü ikinci evliliklerin hiç birine asla müsaade edilmeyecekti. 7-Kur’an bu ayetin mesajıyla sosyal bir toplum ve sosyal bir devletin oluşturulmasını ön görmüş olup dul kalan nice yetim sahibi kadın ve yetimlerin himaye ve korunmasını amaçlamaktadır. Bu nedenle bunların maddi ve manevi her türlü ihtiyaçlarını karşılayan, onları himaye edip koruyan sosyal bir devletin bulunması halinde,ayetin hedeflediği amaca da ulaşılmış demektir. Aşağıdaki arapça metninde de bu ayetin böyle bir mesaj verdiğine dair delillerle anlatılmaktadır.Yani bu ve daha nice ayetlerin meal çevirileri ve yorumları hatalı olduğundan,kur’an’ın verdiği mesajın yanlış algılanmasına sebep olmaktadır. موضوع الآخر الذي يجب أن نتطرق له حتى نكمل فهمنا هو تعدد الزوجات وبالتحديد الآية 3 من سورة النساء. وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُواْ فِي الْيَتَامَى فَانكِحُواْ مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاء مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُواْ فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلاَّ تَعُولُواْ للأسف الغالبية العظمى من المفسرين يتجاهلون الجزء الأول من الآية الكريمة وتتجه أنظارهم مباشرة إلى “انكِحُواْ مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاء مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ”. والجزء الأول هو أهم جزء لإنه شرطي يعني كل ما بعده يتوقف على هذا الشرط “وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُواْ فِي الْيَتَامَى”. يعني بإختصار موضوع الآية كلها عن اليتامى (الذين أبوهم ميت أو مختفي أو غير معلوم). إذا الآية تجيز تعدد الزواج فقط في حالة نساء عندهم يتامى. يعني حينما تتحدث الآية عن مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ هي تتحدث عن مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ من النساء أمهات اليتامي الذين في الشرط في أول الآية. و “طاب لكم” لا تعني “على مزاجكم” ولكن تعني أن يكون تعدد الزوجات برضاهن. و نرى معنى أن يطيب شخص لشخص آخر في الآية التالية: وَآتُواْ النَّسَاء صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً فَإِن طِبْنَ لَكُمْ عَن شَيْءٍ مِّنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَّرِيئًا يعني الآية تسمح بتعدد الزواج فقط في حالة النساء أمهات اليتامى وأن يكون هذا التعدد برضاهن كلهن وأن يعدل الزوج بينهن. أما إذا لم تكتمل هذه الشروط فيجب ان يتزوج الشخص بأرملة واحدة أو من فتاة بينه وبينها أيمان (أي عهد الخطوبة). (NİSA-3) أى: فإن خفتم ألا تعدلوا فيكفيكم زوجة واحدة (أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ) أى: ما ملكت يمينكم من زوجات فقد حلل الله الزواج من أكثر من واحدة حتى أربعة بشرطين هما: فى حالة الخوف من عدم القسط فى اليتامى: فنتزوج أمهاتهم لنُنفق على أولادهن اليتامى، والثانى فى الآية 24 من سورة النساء: {.... وَأُحِلَّ لَكُم مَّا وَرَاء ذَلِكُمْ أَن تَبْتَغُواْ بِأَمْوَالِكُم مُّحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ....} أى وجود الإمكانية المالية للإنفاق على أكثر من زوجة. -إن الأمر بالتعددية ضمن الشروط المنصوص عليها ٬ يحل مشكلة فادحة تجلبها الحروب على التجمعات المتحاربة ٬ من وجود رجل إلى جانب الأرملة يحصنها ويحميها من الوقوع في الفاحشة. جوانب عدة: توفير مأوى آمن للأولاد اليتامى ينشؤون فيه ضَمِنَ بقاء الأم الأرملة على رأس أولادها اليتامى تحفهم وترعاهم. وفي ذلك صيانة وحماية للأولاد من التشرد والانحراف. فمؤسسات رعاية الأيتام قد يوفر بعضها المأوى لهؤلاء الأيتام ٬ لكن ذلك يتم بعيدا عن أمهاتهم. إلا أن هذا لا يلغي ضرورة وجود مياتم ومؤسسات في المجتمع تعنى باليتامى فاقدي الأب والأم (أو اللقطاء) وهنا يأتي دور التبني إن من الخطورة على المجتمع من خلال العلاقات الأسرية أن نعزل مسألة التعددية اليوم عن المحور الأساسي الذي ارتكز عليه الأمر الإلهي بالتعددية ٬ وهو محور اليتامى ٬ ونجعل منها مسألة ترسخ الذكورية ٬ وتطلق يد الرجل بالزواج متى شاء مثنى وثلاث ورباع ٬ في مجتمع غير محارب يتوازن فيه تقريبا عدد الذكور بالإناث. ومن الخطورة الأكبر أن نبتدع ٬ كما يفعل بعض فقهاء اليوم ٬ مبررات للرجل تسوغ له الزواج بأربع تحت عناوين ركيكة حينا ٬ً مضحكة حينا آخر ٬ ظالمة في كل الأحيان-------------------------- ----------------------- ( الأحزاب آية 50 ) Ahzap-50.ayetin açıklamalı doğru meali ise şöyledir. Ahzap-50: Ey Peygamber! Biz,mehirlerini vermiş bulunduğun eşlerini; Allah’ın sana (bakımını üstlenmek,ihtiyacını karşılamak amacıyla) verdiklerinden sözleşmeyle sahip bulunduğun kimse(siz)leri; seninle birlikte (Mekke den Medine’ye ) göç etmiş (bulunduğundan dolayı yalnız ve kimsesiz kalan) amca ve hala kızlarını,dayı ve teyze kızlarını; ve (özellikle evlendirilmesi hususunda) kendini Peygamber'e sunan ve peygamberin de kendisini evlendirmek istediği mü'min bir kadını-ki bu yalnızca sana hastır, diğer mü'minler için değildir-(işte bütün bunları sorumluluk ve himayende tutmanı) sana helal kıldık. Doğrusu biz, eşleri ve ellerinin altında bulunan kimseler hakkında üzerlerine yüklediğimiz sorumlulukları bildirmiştik ki güç bir duruma düşmeyesin. Zaten Allah sonsuz bağışlayan ve merhamet edendir. Bu ayetin akraba evliliğiyle,cinsellikle ve ganimet olarak alınan cariyelerle hiçbir ilgisi yoktur. Zira,Kur’an da geçen ( ما ملكت) ‘’cariyeleri’’değil,yemin akdiyle kişinin himaye ve bakımını üstlendiği kimsesizler,ya da bu akit vesilesiyle evlendiği eş anlamına da gelir.Yani burada ganimet olarak alınan cariyeler söz konusu değildir.Ayete geçen (أَفَاء اللَّهُ عَلَيْكَ)‘’efa Allahu aleyke’’ifadesinin de meal çevirisi hep yanlış yapılmıştır.Bunun ganimetle hiçbir ilgisi yoktur.Ayrıca hz. peygamber Medine’ye hicret ederken bu derecedeki akraba kadınlarından bir kısmı hicret etmiş,bir kısmı da hicret etmemiti.İşte kendisiyle gurbet diyarı olan Medine’ye hicret edenler gerek akraba olsun,gerek olmasın yalnız ve kimsesiz kaldıklarından hz.peygamber bunları kendi himaye ve sorumluluğu altına alıyor, Mekke de kalıp hicret etmeyenleri ise hz.peygamber onları himaye edemiyor.Bu nedenle ayette’’sadece seninle birlikte hicret edenler…….’’denilmiştir.Yani bunların velayetlerini,himaye ve sorumluluklarını sana verdik.Bunları himaye edip bakabilmeni sana mümkün kıldık,bu sorunu sana çözdük.’’şeklindedir. Ayrıca ayete geçen هَاجَرْنَ مَعَك ‘’seninle göç edenler’’ifadesi ile,Enfal-72.olan ما لكم من ولايتهم من شيء حتى يهاجرو: والذين آمنوا ولم يهاجروا ] ‘’ Öte yandan iman eden,zulmün egemen olduğu diyardan (Mekke den) göç eden,Allah yolunda mallarıyla canlarıyla çaba gösterip duran kimselere ve (onlara) kol kanat açıp, yardım edenlere gelince; işte bunlar (sahiden) birbirlerinin veli ve hamileridir.Fakat inanmış oldukları halde (sizin beldenize) göç etmemiş olan kimselere gelince; onların korunup gözetilmesinden siz sorumlu değilsiniz,ta ki (sizin yanınıza) göç edecekleri vakte kadar… .’’ şeklindeki ayet de bunun böyle olduğunu göstermektedir. ( الله اعلم) Aşağıdaki arapça metninde de ayetin tefsiri ve verdiği mesaj bu şekilde anlatılmaktadır.Yani Ahzap-50.ayetin akraba evliliğiyle hiçbir ilgisi yoktur. Ama maalesef hatalı meal ve yorumlar yüzünden kur’an’ın burada da verdiği mesaj hep yanlış algılanmıştır. فأن الله سبحانه لايتكلم عن الجنس ايضا ولكن عندما هاجر الرسول صلوات الله عليه كان معه زوجاته و فئة من النساء فخاطبه الله واخبره بأنه المحلل لهن ( محلل لهن فقط اي مُحرم يعني مسؤول عنهم في السفر وعندما يحلون في المدينة لأنها مدينة جديدة عليهن ولا يعرفن فيها احدا . فيقول له الله يايها النبي انا احللنا لك ازواجك لانك طبعا اتيت اجورهن وماملكت ايمانك ( خادماتك) لانهن اقسمن اليمين وفي عهدتك وبنات عمك وبنات عماتك وبنات خالك وبنات خالاتك اللاتتي هاجرن معك وانظروا الى هاجرن معك هيً اكبر دليل على صدق مااشير اليه لان لو كان معناه النكاح فلماذا اللاتي هاجرن معه فقط كان النبي يستطيع النبي ان يتزوج اي بنت ( خال وخالة وعم وعمة ) وامرأةً مؤمنة ان وهبت نفسها للنبي( واذا امرأة ليس لها محرم او معيل وهاجرت اوسافرت مع الرسول فالرسول يكون لها مُحرم ان اراد النبي ان يستنكحها فالرسول يستطيع ان يكون وليها في حالة نكاحها وهنا يستنكحها معناه ليس ان ينحكها النبي ولكن ينكحًها لغيره وهذه الرخصة للنبي فقط ولايستطيع اي شخص ان يكون محرم لبنت خالة اوخالته اوعمه اوعمته او اي امرأة غريبة عنه (خالصة لك من دون المؤمنين). والذي يبدو جليا في تكملة الآية (قد علمنا مافرضنا عليهم في ازواجهم........) لان الله قد بين للمسلم ما الفئة من النساء يكون مسؤؤل عنها (ماليا واخلاقيا لاجنسيا) كمعيل ماديا ومعين في السفر ( الزوجة وملك اليمين ) لكي لايتحرج النبي من هذا الامر.-------------- ------------- Özetle, 1-İslam da zaruret dışında birden fazla kadınla evlenmek helal değildir,Ayrıca hz.peygamberin de himaye edip sahiplenmek amacıyla dul,yaşlı ve bakıma muhtaç kimsesiz kadınlarla yapmış olduğu evliliğinin de,bu konuda henüz NİSA-3.ayetinin inmediği bir zamanda gerçekleşmişti. Ve onun hiçbir cariyesi de yoktu. 2-Nisa-3.ayetle ilgili meal ve yorumların tamamı hatalı olduğundan,sanki kur'an da dörde kadar eşliliğe onay veriliyor. 3-kur'an,ne hz.peygambere,ne de herhangi bir insana cariye edinmesine asla onay vermediği gibi cariye ve köle edinmesini de yasaklamaktadır.. Çünkü Muhammed-4.ayette göre savaş esirlerinin mutlaka serbest bırakılması,ganimet olarak alınmaması ve cariye edinilmemesi kesin bir dille emredilmektedir. Muhammed-4.ayetin doğru meali aşağıdadır. Muhammed-4:Ne zaman (size saldıran) inkarcılarla (savaş meydanında) karşı karşıya gelirseniz ilkin,kontrol merkezlerini vurun/etkisiz hale getirin. Güçlerini kırıp üstünlük sağladığınızda, kalanları sıkıca bağlayın.Savaş sona erince ister karşılıksız,ister fidye karşılığında (esir takası vb) mutlaka o esirleri serbest bırakın.”şeklindedir. İşte burada da esirlerin mutlak surette serbest bırakılması emredilmiş olup,onları ganimet alarak cariye ve köle edinmek tamamen yasaklanmıştır. Saygılarımla. .
  17. Adem'in çocuklarının ensest ilişkiden olduğu doğru değildir.Bu ensest olayı ne kur'an'a,ne de sahih bir hadise dayanır.Bununla ilgili rivayetler/söylentiler de uydurmadan başka bir şey değildir. NİSA-1.ayetin meal ve açıklaması şöyle olur! 1-Ey insanlar! Sizi tek bir candan (bir canlı hücreden) yaratan ve (o canlı hücrenin birkaç hücreye bölünmesiyle) onun eşini de ondan (onun cinsinden) meydana getiren ve ( o bölünmüş hücrelerin herbiri biyolojik bir süreçle birer beşer olarak vücut bulduktan sonra) ikisinden bir çok erkek ve kadın üretip yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının.Ve Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan da sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir. ( الله اعلم ) 1-( التحرير والتنوير) قيل : خلق حوي من بقية الطينة التي خلق منها آدم ) 2-(زاد المسير ) وقال ابن بحر : منها ، أي: من جنسها ) 3-وخلق منها زوجها أي: من نفسها، يعني من جنسها ليكون بينهما ما يوجب التآلف والتضام، فإن الجنسية علة الضم، وقد أوضح هذا بقوله تعالى: ومن آياته أن خلق لكم من أنفسكم أزواجا لتسكنوا إليها وجعل بينكم مودة ورحمة إن في ذلك لآيات لقوم يتفكرون [الروم: 21]. (تفسير القاسمي ) 4-فقد نقل عن القفال في تأويل هذه الآية أنه تعالى ذكر هذه القصة على سبيل ضرب المثل، والمراد خلق كل واحد منكم من نفس واحدة، وجعل من جنسها زوجها إنسانا يساويه في الإنسانية، وارتضى أن يكون هذا أحد التأويلات (زهرة التفاسير ) Yukarıda ki tefsir metinlerinde de İlk insan hz.Adem neden yaratılmışsa,onun eşi de onun yaratıldığı aynı öz ve cevherden yaratılmıştır.deniliyor.Çünkü ‘’منها ‘’minha’’ kelimesiyle, onun yaratıldığı aynı cins ve cevher ifade ediliyor.Yani Havva Adem’den yaratılmış değildir,ikisi de aynı maddeden yaratılmıştır. Bkz:Tefsirur Razi,Tefsirul mizan,Tefsirul menar,Fizilalil kur’an. Ayrıca/nefsi vahideden/ilk ve tek hücreden Adem oluşuyor ve bu hücrenin bölünmesi sonucunda meydana gelen diğer hücrelerden biri ona bir eş,diğerleri de biyolojik bir süreçle aynı yöntemle Adem gibi topraktan birer beşer olarak vücut buluyorlar ve daha sonra Adem ve eşinden türeyen çocuklar ile aynı nefsi vahideden meydana gelenlerin çocuklari de birbirleriyle evleniyorlar.Yani kardeşin kardeşle evlenmesi söz konusu olmamıştır.Ama o diğerleri de nefsi vahideden/Adem’i temsil eden asıl hücreden meydana geldikleri için bu yönüyle onlar da yine Adem’den sayılırlar. Son olarak da bunlar arasından Adem halife olarak seçiliyor.Onun bu durumuna da ALİ İMRAN-33.ayete vurgu yapılarak Adem’le birlikte başka bireylerin varlığına da işaret edilmiştir. Ali İmran-33.ayete göre yüce Allah Adem’i de o zaman mevcut bulunan ve henüz ilahi mesajların muhatabı kılınmamış bulunan ilkel insanlar arasından seçiyor.Bu da Adem’le birlikte bazı bireylerin var olduğuna işarettir.Çünkü Adem bir halife seçilmişse,(Bakara-30 ve Ali İmran-33) hem cinsleri arasından seçilmiş demektir.Ama,henüz ilahi mesajların muhatabı kılınmayan bu insanlar da Adem’i oluşturan nefsi vahideden/o tek hücreden meydana geldikleri için bu yönüyle de Adem’den sayılırlar,yoksa Adem bedenlendikten sonra ondan meydana gelmiş değiller. İşte gerek Adem ve Havva dan bedensel olarak türeyenler/çocuklar,gerek diğer bireylerden meydane gelenler birbirleriyla evlenmişlerdir.Yani ensest ilişki diye bir durum söz konusu değildir. Yani BAKARA-30.ayeten de anlaşılıyor ki,Adem’le birlikte bazı bireylerin var olduğunu ve onlar arasından Adem’in halife seçilmiş olduğuna işaret vardır. Özetle, a)Tüm insanlık bedensel olarak değil de,nefs ve benlik açısından Adem den.(Adem’i oluşturan nefs ve benlikten) yaratılmıştır.) Bu nedenle nefs ve benlik açısından tüm insanların atası Adem’dır. b) Adem ve eşinin bedenlenmesi topraktan olduğu gibi,onun (bedeninden değil,) nefs ve benliğinden yaratılan bireyler de onun gibi topraktan bedenselleşmişlerdir. c) Adem’in ve diğerlerinin çocukları birbirleriyle evlenmişlerdir.Yani ensest ilişki diye bir durum söz konusu değildir.. (الله اعلم ) En doğrusunu Allah bilir. Saygılarımla.
  18. Allah'ın ilkin dünyayı ardından evreni yaratmış olduğuna dair hiçbir ayet yoktur. 1-Enbiya -30 ve Falak-1.ayetler Big bang olayına vurgu yapıyorlar! ENBİYA-30: Peki inkâr etmiş olanlar (araştırıp) bilmediler mi ki; gökler ve yeryüzü (tüm evren başlangıçta) tek ve bitişik/gaz,enerji halinde/bir bütün idiler de Biz (büyük bir patlama ile) onları ayırdık! Ve canlı olan her şeyi sudan yarattık! Bu gerçek karşısında halâ iman etmeyecekler mi? (Burada canlılar için suyun temel hayat unsuru olduğuna vurgu yapılmıştır.) FELAK-1-2:De ki: Felakın/birdenbire çatlayıp şiddetle patlamadan doğan evrenin/Rabbine sığınırım.Yaratmış olduğu şeylerin şerrinden………’’şeklindedir. İşte bu iki ayete big bang olayına vurgu yapılmaktadır. 3-Yeri döşedi şeklindeki meallerin çevirileri de hatalıdır.Ayrıca daha önceki yazılarımda örnek ayetleri yazdığım için burada tekrar yazmasını uygun bulmadım . 4- FUSSİLET-9,10,11,12.ayetlerin açıklamalı doğru mealleri aşağıdadır. Fussilet-9: De ki:“Siz gerçekten yeri (yaşam için elverişli hale getirilmesi dahil) iki evrede yaratanı inkar edip duracak mısınız? Birde O’na eşler mi koşuyorsunuz? O, bütün alemlerin Rabbidir. Fussilet-10:“Orada,(o iki jeolojik yaratılış süreci içinde) üstünden (kökleri yerin derinliklerine kadar inen) ağır baskılar yerleştirmiş olup orayı bereketlerle donatmış ve orada bütün canlılar için gerekli gıdayı,rızklarını Ondan bekleyip,ondan isteyen bütün varlıkların hayatî ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dört evrede (yılın dört mevsiminde) elde edilmek üzere planlamıştır.’’ şeklindedir. Peki burada dört evre,neden dört mevsim oluyor? Çünkü güneş sistemi yaratıldıktan sonra ondan kopup soğuyan dünya gezegenin üzerinde artık gece gündüzler,mevsimler,yıllar ve hayat için gerekli tüm koşullar oluşmuştur.Yeryüzü üzerindeki gıdalar da dört mevsim içinde elde edilmek üzere plana bağlanmıştır. Burada hem güneş sistemi,hem de dünyamız yaratılmış olduğu için artık zaman dilimleri ve evreler de yaratılış sürecindeki evrelerden farklı olabiliyor.Çünkü Allah katında zaman mefhumu bizimkinden farklıdır. Bu nedenle baştan sonuna kadar dünyanın yaratılış süreci 9.ayete belirtildiği gibi, sadece iki evrede gerçekleşmiştir,ki o da göğün yaratılmasından sonradır (bkz:NAZİAT-30) Naziat-30-31: Ardından da/göğün ardından yeryüzünü (geoit bir şekilde) yayıp yerleşmeye hazırladı.Oradan da (yaşam için) suyunu ve otlağını,bitki örtüsünü çıkarıp meydana getirdi.’’deniliyor.. Yani Büyük Patlama sonucunda evren ve dünyamız oluştuğunda fırıldak gibi dönen gaz ve toz bulutuydu.Evren,Büyük Patlamanın etkisiyle gitgide genişleyerek soğumaya devam etti.Bu süreçte Dünya da kendi ekseni etrafındaki dönüşünün etkisiyle zamanla dıştan içe doğru soğumaya başlıyor ve daha sonra hayat için elverişli hale getiriliyor.İşte dünyanın bu yaratılış süreci göklerden sonra gerçekleşmiştir. Fuusilet-11: Bir de (daha önce) duman/gaz halinde bulunan semaya (evrene) yönelip ona ve (henüz sema gibi gaz halinde bulunan) yere “İster istemez,(boyun eğerek) gelin!”diye buyurmuştu.(Onlar da kendilerine has bir iletişim şekliyle) bizler boyun eğerek/isteyerek geldik’’ demişlerdi. Burada da ilahi emir ve hitabı önce gaz halinde bulunan semaya,daha sonra yine gaz halinde bulunan arza irad buyurulmak suretiyle evren yasaları oluşturuluyor. Fussilet-12:Derken onları yedi (manyetik kuşak) sema olarak iki evrede düzenlemiş ve her birine kendi yasasını vahyetmiştir.Ve (ardında) dünya semasını da ışık yansıtanlarla/ gezegenlerle donattık,(onları) bozmaktan da koruduk; işte bu,üstün olan ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir BAKARA-29-O,dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan,bir de plan ve tasarımını (daha önce yaratmış olduğu) semaya uygulayıp onları (semavi unsurları) da yedi sema/ manyetik kuşak/halinde düzenlemiş olandır. Ve yalnız O’dur her şeyi (tastamam ve hakkıyla) bilen. Yani hiçbir ayette önce dünyanın sonra da evrenın yaratıldığına dair bir işaret yoktur.Fussilet-9.ayette önce dünyadan bahsederken,bunun evrenden önce yaratıldığının anlamına gelmez.Zira Fussilet-9-12.ayetlerdeki sıralama,yaratılış sıralaması değil,belki tertibi beyandır. Çünkü dünya gezegeni insanoğlunun ve hatta bütün canlıların yaşamaları için elverişli,en uygun,en önemli ve insanoğlunu en çok ilgilendiren gezegen olduğundan,Fussilet suresinde önce bu gezegenden, daha sonra semalardan söz edilmiştir.Dikkat edersenin bu doğru meale göre Fussilet-11. ayette‘’sonra’’ diye bir ifade yoktur.Arapçada ‘’ ثم ‘’atıf adatı olup,yaratılış tertibini değil,beyan tertibini ifade eder.Eğer bunun yerinde‘’ بعد ذلك‘’Ba’de zalike’’olsaydı,o zaman‘’ ondan sonra,ardında’’gibi anlamları ayete katmış olup dünyanın evrenden önce yaratılmış olduğunu dile getirmiş olurdu.Ama ayette böyle bir ifade yoktur.Ayrıca bir çok mealde geçen ‘’sonra’’ ifadesi yerine’’bir de (daha önce) duman/gaz halinde bulunan semaya (evrene) yönelip ona…….. ‘’ şeklindeki çeviri daha doğrudur,ama sonra olsa da,bu yaratılış tertibini değil de,beyan tertibini ifade eder. Yani bu ayetlere göre ilk başta evrenin ilk maddesi tek ve bitişik idi.Buna iptidai atom da diyebiliriz. Bu maddenin şiddetli patlamasıyla uzay boşluğunu bir duhan/gaz ve enerji kaplıyor.Bu büyük patlama sonucunda meydana gelen gaz ve toz bulutu fırıldak gibi hızla dönüyordu. Evren,bu büyük Patlamanın etkisiyle gitgide genişleyerek soğumaya devam etti.Ve bu süreçte Dünya da kendi ekseni etrafındaki dönüşünün etkisiyle zamanla dıştan içe doğru soğumaya başlıyor ve daha sonra hayat için elverişli hale getiriliyor.İşte dünyamızın bu yaratılış süreci de göklerden sonra gerçekleşmiştir. (Bkz:Naziat-30) Naziat-30-31: Ardından da/göğün ardından yeryüzünü (geoit bir şekilde) yayıp yerleşmeye hazırladı.Oradan da (yaşam için) suyunu ve otlağını,bitki örtüsünü çıkarıp meydana getirdi. Özetle,önce gök/evren ve daha sonra evrenin pir parçası olan dünya gezegeni yaratılıp yaşam için elverişli hale getiriliyor. saygılarımla.
  19. 1-ENBİYA-30 VE FALAK-1.AYETLER BİG BANG OLAYINA VURGU YAPIYOR! ENBİYA-30: Peki inkâr etmiş olanlar(araştırıp) bilmiyorlar mi ki; gökler ve yeryüzü (tüm evren başlangıçta) tek ve bitişik/gaz,enerji halinde/bir bütün idiler de Biz onları ayırdık! Ve canlı olan her şeyi sudan yarattık! Hâlâ inanmıyorlar mı? (Burada canlılar için suyun temel hayat unsuru olduğuna vurgu yapılmıştır.) 2-FELAK-1-2:De ki: Felakın/birdenbire çatlayıp şiddetle patlamadan doğan evrenin/Rabbine sığınırım.Yaratmış olduğu şeylerin şerrinden………’’şeklindedir. İşte bu iki ayete big bang olayına vurgu yapılmaktadır. 3-Yeri döşedi şeklindeki meallerin çevirileri de hatalıdır.Ayrıca daha önceki yazılarımda örnek ayetleri yazdığım için burada tekrar yazmasını gerek bulmadım. 4- FUSSİLET-9,10,11,12.AYETLERİN DOĞRU MEALLERİ AŞAĞIDADIR! FUSSİLET-9: De ki:“Siz gerçekten yeri (yaşam için elverişli hale getirilmesi dahil) iki evrede yaratanı inkar edip duracak mısınız? Birde O’na eşler mi koşuyorsunuz? O, bütün alemlerin Rabbidir. Fussilet-10:“Orada,(o iki jeolojik yaratılış süreci içinde) üstünden (kökleri yerin derinliklerine kadar inen) ağır baskılar yerleştirmiş olup orayı bereketlerle donatmış ve orada bütün canlılar için gerekli gıdayı,rızklarını Ondan bekleyip,ondan isteyen bütün varlıkların hayatî ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dört evrede (yılın dört mevsiminde) elde edilmek üzere planlamıştır.’’ şeklindedir Peki burada dört evre,neden dört mevsim oluyor? Çünkü güneş sistemi yaratıldıktan sonra ondan kopup soğuyan dünya gezegenin üzerinde artık gece gündüzler,mevsimler,yıllar ve hayat için gerekli tüm koşullar oluşmuştur.Yeryüzü üzerindeki gıdalar da dört mevsim içinde elde edilmek üzere plana bağlanmıştır. Burada hem güneş sistemi,hem de dünyamız yaratılmış olduğu için artık zaman dilimleri ve evreler de yaratılış sürecindeki evrelerden farklı olabiliyor.Çünkü Allah katında zaman mefhumu bizimkinden farklıdır. Bu nedenle baştan sonuna kadar dünyanın yaratılış süreci 9.ayete belirtildiği gibi, sadece iki evrede gerçekleşmiştir,ki o da göğün yaratılmasından sonradır (bkz:NAZİAT-30) Naziat-30:Ve onun/göğün ardından da yeryüzünü yayıp yuvarlattı/ona geoit bir şekil verdi. Oradan da suyunu ve otlağını,bitki örtüsünü çıkarıp meydana getirdi.’’deniliyor.. Yani Büyük Patlama sonucunda evren ve dünyamız oluştuğunda fırıldak gibi dönen gaz ve toz bulutuydu.Evren,Büyük Patlamanın etkisiyle gitgide genişleyerek soğumaya devam etti. Bu süreçte Dünya da kendi ekseni etrafındaki dönüşünün etkisiyle zamanla dıştan içe doğru soğumaya başlıyor ve daha sonra hayat için elverişli hale getiriliyor. İşte dünyamızın bu yaratılış süreci göklerden sonra iki evrede gerçekleşmiştir. Fuusilet-11: Bir de (daha önce) duman/gaz halinde bulunan semaya (evrene) yönelip ona ve (henüz sema gibi gaz halinde bulunan) yere “İster istemez,(boyun eğerek) gelin!”diye buyurmuştu.(Onlar da kendilerine has bir iletişim şekliyle) bizler boyun eğerek/isteyerek geldik’’ demişlerdi. Burada da ilahi emir ve hitabı önce gaz halinde bulunan semaya,daha sonra yine gaz halinde bulunan arza irad buyurulmak suretiyle evren yasaları oluşturuluyor. Fussilet-12:Derken onları yedi (manyetik kuşak) sema olarak iki evrede düzenlemiş ve her birine kendi yasasını vahyetmiştir.Ve (ardında) dünya semasını da ışık yansıtanlarla/ gezegenlerle donattık,(onları) bozmaktan da koruduk; işte bu,üstün olan ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir BAKARA-29-O,dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan,bir de plan ve tasarımını (daha önce yaratmış olduğu) semaya uygulayıp onları (semavi unsurları) da yedi sema/ manyetik kuşak/halinde düzenlemiş olandır. Ve yalnız O’dur her şeyi (tastamam ve hakkıyla) bilen. ------------------ Kur'an da gökler için yedi kat ifadesi geçmiyor,belki birbirleriyle uyumlu yedi sema geçer. İlgili ayetlerin doğru mealleri aşağıdadır. 1-MÜLK-3: ‘’الذي خلق سبع سموات طباقا الخ Mülk-3:O Allah ki yedi semayı birbiriyle tıbakan( mutabık uyumlu,ahenkli ) yaratandır....’’ şeklindedir. 2-NUH-15: ‘’الم تروا كيف خلق الله سبع سموات طباقا الخ Nuh-15:Bilmez misiniz !Allah,yedi semayı nasıl birbiriyle tıbakan (mutabık,uyumlu, ahenkli) yaratmıştır..! Ayrıca İsra - 44,Nebe -12, Mü’münün-17 ve Fussilet-12.ayetlerde 7 ‘’SEMA’’ dan söz edildiği halde, buralarda kat veya katmanlardan söz edilmiyor... Bu ayetlerde sedece 7 SEMA ifadesi geçiyor..yani bu ayetlerin meallerinde geçen ‘’ KAT ‘’ ifadesi kur’an’ın arapça metninde yoktur.KAT ifadesi hatalı meal ve yorumlardan kaynaklanıyor. MÜLK-3 ile NUH-15.ayete ise yine ‘’طابق – طوابق ‘’tabık (tekil),tevabık (çoğul),yani KAT olarak değil de, ‘’طباقا ‘’ tıbakan‘’ yani birbiriyle uyumlu,ahenkli ifadesi geçiyor. Arapçada ‘’ KAT ’’ kelimesinin karşılığı tekil olarak ‘’طابق ‘’ tabık, çoğul ise ‘’طوابق ‘’ tavabık ‘’ geliyor. Bu nedenle yukarıda gösterilen ayetlerin hiçbirinde ‘’KAT ‘’anlamına gelebilecek bir ifade yoktur... MÜLK-3 ile NUH-15.ayete ise, ‘’طباقا ‘’tıbakan ‘’ yani yüce Allah birbiriyle uyumlu,ahenkli yedi sema /yedi manyetik mekan kuşakları yaratmıştır.’’ ifadesi geçiyor. İşte görüldüğü gibi,yukarıdaki ayetlerde yedi ‘’KATTAN‘’ değil, birbiriyle uyumlu,ahenkli yedi SEMADAN (manyetik mekan kuşaklarından ) söz ediliyor....!!!! ’’الله اعلم ‘’ KUR’AN DA GEÇEN YEDİ SEMA NE ANLAMA GELİR? EVREN:İçten dışa doğru yedi farklı manyetik mekan kuşaklarını temsil eder. Buna göre dünya gezegeninden,ya da herhangi bir gezegenden semaya (göğe,uzaya) baktığınız zaman uzay sonsuzluğuna doğru sizi YEDİ MANYETİK MEKAN sarmakta,çevirmektedir.! Bunlar,dünyadan evrene bakıldığından, 1-Güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanı (yani birici sema,gök). Yaklaşık olarak 6.5 trilyon km’dir. 2-Galaksimizin temsil ettiği uzay mekanı ( ikinci sema,gök).Bunun kutru ise,30-100 bin ışık yılıdır. 3-Galaksi gurubumuzun temsil ettiği uzay mekanı (üçüncü sema,gök).Bu üçüncü sema galeksi gurubumuzun seması 2 milyon ışık yılı... 4-Galaksi guruplarının ortaklaşa temsil ettiği evrenin merkez radio manyetik mekanı. (dördüncü sema,gök) Evrenin iç çekirdeği sayılan galaksiler guruplarının toplu mekanı dördüncü sema 100 milyon ışık yılı çapındadır. 5-Kuasarların temsil ettiği evren mekanı (beşinci sema,gök).1 milyon ışık yılı mesafede. 6-Kaçan yıldızların temsil ettiği genleşen evren mekanı ( altıncı sema,gök). 20-100 milyar ışık yılı mesafededir. 7-Bunun dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden evren mekanı (yedinci sema,gök). Bu semalardan birinden diğerine intikal,hem hız yetersizliği yüzünden hem de manyetik gerilimleri aşaması yönünden imkansızdır.Bu semalara intikal için ışık hızını aşmak,maddi hüviyeti terk etmek gerekir. (alıntı) Saygılarımla.
  20. KURAN VE İSLAM’A GÖRE DÜNYA YUVARLAKTIR DİYE SÖYLEYEN KİŞİ KÜFÜR VE DELALETE DÜŞER. (alıntıdır) Bunu söyleyen A.Aziz bin Baz'ın kur'an'a dayalı hiçbir dayanağı yoktur.Bu tamamen onun düşüncesidir,hiçbir kimseyi de bağlayamaz. Ayrıca onun bu düşüncesi kur'an'a aykırıdır,zira kur'an'a göre dünya küre şeklindedir. ÖRNEĞİN,BİR AYET ŞÖYLEDİR! Naziat-30-31:Sonra da yeri geoit (bir şekilde) yayıp yerleşmeye hazırladı.Oradan sularını,otlaklarını çıkardı.Dağlarını oturttu.” Ayrıca aşağıda metinleri gösterilenTefsirlerde de dünyanın düz değil,küre şeklinde olduğu yazılmaktadır. ، قال الألوسي: ولا ينافي هذا القول بأنها كرة لمكان عظمها قال الإمام: وليس في ذلك دليل على أن الأرض غير كروية، كما يزعم بعض الجاهلين، أي: بتحريفه الكلم عن معناه المراد منه. (تفسير القاسمي) Bkz: "Tefsirül -Alüsi ‘’Tefsirul- Kasimi,Safvetut-Tefasir vs. Kuran'da bu kısım Arapça diliyle "Dahv" olarak geçmektedir ki,bu "deve kuşu yumurtası" anlamına gelen udhiyye/udhuvve kökünden türemiştir. Bu ayette de,deve kuşu yumurtasının dünyamızın geoit yani tam düzgün küre olmayan,fakat küremsi,kutuplardan basık olan şeklinden bahsedilmiştir. (alıntı) KUR’ANA GÖRE DÜNYA DÜZ OLMADIĞI GİBİ,SABİT VE DURAĞAN DA DEĞİLDİR! NEML-88: Ve dağları görürsün,onları hareketsiz/sabit sanırsın.Oysa onlar bulutlar gibi hareket ederler (dünya ile beraber dönerler).Bu,her şeyi mükemmel bir nizama bağlayan Allah'ın sanatıdır bu: Şüphe yok ki, yaptığınız her şeyden haberder olan da yine O'dur.. Neml,88- Bu ayette bulutların hareketi gibi,dağların da hareket ettiği ifadesi,dünyanın dönmesinden başka bir fiille açıklanamaz. Ayrıca 1912 yılında ortaya atılan Kıta Kayması Teorisi veya Levha Hareketleri, büyük Pangea kıtasından, günümüzün süperkıtasını oluşturduğu tespitinden yola çıkmıştır. Nitekim Pangea'nın ayrılarak bugünkü şekline kavuşması uzun vadede, bulutların hareketi şeklinde olmuştur. (bkz: Pangea animasyonu) (alıntıdır) Deme ki,bu adama göre bu müfessirler,bizler,hatta bütün müslümanlar da küfür ve delalette düşmüşlerdir. Abdülaziz bin Baz,ehl-i sünnet itikadındaki müslümanlara Müşrik damgasını vuruyor, her müslümanın "Necdi" yani vehhabi olmasını istiyor..... Müslümanların Vehhâbîlerden öğrenecekleri bir şey yoktur. Onları âlim sanarak savunmak,çok dehşet vericidir. Bunu değil bir âlim,bir ilkokul öğrencisi söylese,o dersten zayıf alır. Bu kadar yanlış söyleyen birine nasıl âlim denir? Acaba bu,İngilizlerin kurduğu Vehhâbîliği savunmanın yeni bir taktiği midir? İslam düşmanları,kendi maşalarına böyle bilime aykırı şeyler söyletip,sonra da (Bakın Müslümanlar cahildir) diyorlar. (alıntı) .
  21. İnsanın topraktan yaratılmış olduğunu söyleyen ayetler ilk insana,alaktan/embriyodan yaratılmış olduğunu söyleyen ayetler ise,onun nesline/yani bizlere vurgu yapmaktadır.Bu nedenle bir şaibe söz konusu değildir. ALAK-2: İnsanı (rahim cidarına) yapışan bir hücreden/embriyodan yarattı. (bu ayete vurgusu yapılan bizleriz,ilk insan değil.) HİCR-26: Biz (ilk)insanı toprağın çamurundan,yıllanmış kara balçıktan yarattık. (burada bizler değil,ilk insanın suyla karıştırılmış çamurdan yaratıldığına vurgu yapılmıştır) Fatır-11- Allah sizi (ilk atanızı) topraktan,sonra (onun nesli olarak) sizi meniden/embriyodan yarattır,sonra da sizi iki cinsten biri şekline sokar.O’nun bilgisi/iradesi olmadan hiç bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur.Bir canlıya ömür verilmesi de,onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.Şüphesiz bunlar,(bu yaratma eylemi) Allah’a pek kolaydır. (Burada da ilk insan topraktan,nesli de meniden/embriyodan yaratıldığına vurgu yapılmıştır.) Saygılar.
  22. KUR’AN,APAÇIK MI AÇIKLAYAN MI? Konuyla ilgili meallerde çeviri hataları vardır: Doğru meal şekli ise aşağıdaki gibidir: NEML 1.AYETİN DOĞRU MEALİ: 1-Ta.Sin.Bunlar Kur’an’ın ve (hak ile batılı) AÇIKLAYAN bir kitabın ayetleridir..’’şeklindedir. Yani bu vb.ayetlerde apaçık ifadesi yerine AÇIKLAYAN ifadesi doğrudur. Aşağıdaki tefsir metinlerinde de kur’an la ilgili geçen (مبين )’’mübin’’hakkı batıldan,doğruyu yanlıştan ayıran,Allah’ın hükümlerini açıklayan kitap demektir. طس تلك آيات القرآن وكتاب مبين - (طس) الله أعلم بمراده بذلك تلك هذه الآيات آيات القرآن آيات منه وكتاب مبين مظهر للحق من الباطل عطف بزيادة صفة Bkz: (تفسير الجلالين ) ZUHRUF-2: Andolsun her şeyi (doğruyu yanlıştan,hidayeti sapıklıktan) açıklayan/ayıran kitaba.’’şeklindedir. حم ) ( والكتاب المبين ) أقسم بالكتاب الذي أبان طريق الهدى من طريق الضلالة ، وأبان ما تحتاج إليه الأمة من الشريعة Bkz.( تفسير البغوي ) (Zuhruf Suresi, 2,3. ayetler). (Nisa suresi, 174. ayet) (Maide suresi, 15. ayet) (Yusuf suresi, 1. ayet) (Hicr suresi, 1. ayet) (Hac suresi, 16. ayet) (Su’ara suresi, 2. ayet) (Neml suresi, 1. ayet (Kasas suresi, 2. ayet) (Yasin suresi, 69. ayet) . (Duhan suresi, 2,3. ayetler) Ayrıca yukarıda ismi verilen surelerde geçen bütün ayetlerin doğru mealleri de bu şekildedir. Çünkü,ayetlerde geçen ( مبين) ‘’mübin’’ ismi fail olup anlamı,AÇIKLAYAN demektir. Örneğin,mücid (icad eden),müfid (fayda veren),münir (ışık veren),mudır (zarar veren) ve daha niceleri! İşte tüm ayetlerde geçen (mübin) de AÇIKLAYAN demektir.Ama maalesef bir çok yerde meal çevirileri hatalı olduğu gibi burada da aynı durum söz konusudur. Mesela:Kur'an da ( ايات واضحات) 'Ayatun vadihatun veya kitabun vadihun''şeklinde ifadeler olsaydı,o zaman apaçık ayetler,apaçık kitap anlamında olurdu. Özetle,kur’an,hakkı batıldan,iyiyi kötüden,doğruyu yanlıştan,Allah’ın bütün hükümlerini AÇIKLAYAN KİTAPTIR ‘’ şeklindedir.Apaçık ifadesi ayetlerde geçmez. Saygılar.
  23. KUR’ANA GÖRE DÜNYA DÜZ OLMADIĞI GİBİ,SABİT VE DURAĞAN DA DEĞİLDİR! İgili ayet şöyledir. NEML-88: Ve dağları görürsün,onları hareketsiz/sabit sanırsın.Oysa onlar bulutlar gibi hareket ederler (dünya ile beraber dönerler).Bu,her şeyi mükemmel bir nizama bağlayan Allah'ın sanatıdır: Şüphe yok ki,yaptığınız her şeyden haberder olan da yine O'dur.. Dünyanın küre şeklinde olduğunu söyleyen bir ayet de şöyledir. Naziat-30-31: Sonra da yeri (elips bir şekilde) yayıp yerleşmeye hazırladı.Oradan sularını, otlaklarını çıkardı. Dağlarını oturttu.” Şimdi soruyorum; yerkürenin hareket etmediğini,sabit ve durağan olduğunu,aynı zamanda küre şeklinde olmadığını söyleyen ayetler mi? Hangi ayetler bunları söylüyor? Yoksa hatalı meal ve yorumları kur’an’a mal eden ve ayetleri çarpıtma çabasında olanlar mı bunu söylüyor? --------------------------------------------- ‘’Aslında dünyanın düz olduğunu direk söyleyen ayetlerde vardır Kuran da (diyorsunuz) Dünyanın DÜZ olduğunu söyleyen ayetler yoktur,dünyanın düz olduğuna dair gösterdiğiniz meallerin çevirileri hatalıdır. Ve yeryüzünü düz yaptı(sutıhat-düz olan-سُطِحَتْ)-GAŞİYE 20 KURAN (Gösterdiğiniz bu meal yalnıştır) GAŞİYE-20.AYETİN DOĞRU MEALİ ŞÖYLEDİR! Gaşiye-20:Yeryüzü nasıl yayılıp yaşam için elverişli hale getirilmiş? şeklindedir. ------------------------------------------------------- Yeri bir döşek kıldık-NEBE 6 KURAN (Bu gösterdiğiniz meal de hatalıdır) NEBE-6.AYETİN DOĞRU MEALİ ŞÖYLEDİR! NEBE-6: Yeryüzünü (size) yaşam için elverişili bir yer kılmadık mı,Dağları da arzı dengeleyen birer destek yapmadık mı? ‘’ şeklindedir. Burada döşek ifadesi de asla yoktur.Burada‘’mihad’’var,bunun anlamı da yaşam için elverişli demektir. --------------------------------------- Döşek te 'yuvarlak değil düz bir şey'dir.Üzerine uzanacağınız düz bir zemini ifade eder. (diyorsunuz) Bu ayetlerin hiçbirinde döşek ifadesi yoktur ki dünya küre şeklinde değil düz olsun diyelim! ------------------------------ Ve yeryüzünü yayıp döşedi-NAZİAT 50 KURAN Ayrıca Naziat suresinde 50.ayet yoktur.belki göstermek istediğiniz ayet 30.ayettir. NAZİAT -30.AYETİN DOĞRU MEALİ ŞÖYLEDİR. 30-31 Sonra da yeri (elips bir şekilde) yayıp yerleşmeye hazırladı.Oradan sularını, otlaklarını çıkardı. Dağlarını oturttu.” (Naziat, 30-31) ----------------------------- Ve yeri döşeyip yaydık(medednâ-hâ-مَدَدْنَاهَا)-KAF 7 KURAN (Bu gösterdiğüiniz meal yine hatalıdır) KAF-7.AYETİN DOĞRU MEALİ ŞÖYLEDİR! Kaf-7: Yeryüzünü ise (engebeli arazi yapısıyla) uzatıp genişlettik;’’ şeklindedir. Yani burada da‘’döşemek‘’ifadesi asla yoktur. Örneğin, 1- مدَّ أسلاكَ الكهرباء وغيرَها : زاد فيها ، أطالها ‘’MEDDE eslakel kehribai ve ğayriha,ey zade fiha ve ataalaha’’ Yani elektirik hattını çekip uzattı,artırdı…’’ مَدَّ اللَّهُ فِي عُمْرِهِ : أَطَالَهُ وَزَادَ فِيه - 2 ‘’ MEDDELLAHU fi umrihi,ey atalehu ve zade fihi’’ Yani Allah ömrünü uzattı,artırdı vs.’’ gibi anlamlara gelir. Bkz: ( تعريف و معنى المد في معجم المعاني الجامع ) ‘’Mu’cemül meani’’ 3-Nesneyi uzattı ,nesneyi çekip sündürdü.مَدَّدَ الشَّيْئَ : بَسَطَهُ و طَوَّلَهُ Bunun mütekkellim maal gayr sığası ise, ( مددنا ) ‘’MEDEDNA’’ dır.Yani çekip uzattık,nesneyi çekip sündürdük’’ gibi anlamlara gelir. ------------------------------- Yeryüzünü uzunlamasına yaydık(medednâ-hâ-مَدَدْنَاهَا)-HİCR 19 KURAN (Gösterdiğiniz meal) HİCR-19.AYETİN DOĞRU MEALİ! Hicr-19: Ve yeryüzünü (engebeli arazı yapısıyla) uzatıp genişlettik…’’şeklindedir. ------------------------------ Ve yere ve onu düzleyene(tahaha-طَحَاهَا)ŞEMS 6 KURAN (Bu gösterdiğiniz meal de hatalıdır) (ayette geçen tahaha açıkça düzleştirmek,düz kılmak anlamlarına geldiği halde modern çevirilerde farklı anlamlar verilmeye çalışılıyor.Böylece olayın üstü örtülmeye çalışılıyor.) İbni Abbas,İbni Kesir ve Celaleyn tefsiri,bu ayetler dünyanın düz oluşunu çok iyi anlatır demişlerdir. (diyorsunuz) 1-Oysa,sadece modern çevirilerde değil,bir çok eski Tefsirlerde de ( طحاها ) ‘’tahaha’’düzleştirmek anlamında değildir. 2- İbni ABBAS’a dayandırmış olduğunuz öyle bir görüş ve tefsiri de yoktur. Çünkü,İbni ABBAS ve bir çok müfessire göre ŞEMS-6.ayetin doğru şöyledir. Şems-6: Arza ve onun içinde yaratılmış bulunan her şeye…’’şeklindedir. (yani diğer ayetlerde olduğu gibi Şems-6.ayete de ‘’düzleştirmek,düz kılmak veya döşemek ‘’gibi bir anlam söz konusu değildir. Konuyla ilgili meallerdeki çeviriler hatalıdır. Aşağıdaki hem tefsir metinlerinde,hem de rivayetlerde İbni Abbas’tan bu ayetle ilgili iki görüşün olduğu anlatılır.Birinci görüş ‘’ Arza ve onun içinde yaratılmış bulunan her şeye’’şeklindeki mealdir. وقد اختلف أهل التأويل في معنى قوله : ( طحاها ) فقال بعضهم : معنى ذلك : والأرض وما خلق فيها . حدثني محمد بن سعد ، قال : ثني أبي ، قال : ثني عمي ، قال : ثني أبي ، [ ص: 454 ] عن أبيه ، عن ابن عباس : ( والأرض وما طحاها ) يقول : ما خلق فيها . تفسير بن كثير ) ( وقال ابن عباس: أي خلق فيها، ) . وَقَدْ اِخْتَلَفَ أَهْل التَّأْوِيل فِي مَعْنَى قَوْله : { طَحَاهَا } فَقَالَ بَعْضهمْ : مَعْنَى ذَلِكَ : وَالْأَرْض وَمَا خَلَقَ فِيهَا . ذِكْر مَنْ قَالَ ذَلِكَ : 28950 - حَدَّثَنِي مُحَمَّد بْن سَعْد , قَالَ : ثَنِي أَبِي , قَالَ : ثَنِي عَمِّي , قَالَ : ثَنِي أَبِي , عَنْ أَبِيهِ , عَنْ اِبْن عَبَّاس : { وَالْأَرْض وَمَا طَحَاهَا } يَقُول : مَا خَلَقَ فِيهَا (تفسير الجلالين ) ا وقالوا : إبدال الدال طاء مشهور ، وطحا تأتي بمعنى خلق أضواء البيان في إيضاح القرآن بالقرآن Aşağıda ise yine İbni Abbas’ın İkinci görüşüne göre Şems-6.ayetin meali şöyle olur. Şems-6: ‘’Arza ve onun (su ve kara parçaları olarak kıtalara) bölünmüşlüğüne..’’ şeklindedir. Yani hem İbni Abbas’ın her iki tefsirine göre,hem de diğer bir çok tefsire göre de dünyanın DÜZ oluşu,DÜZ kılınışı veya DÖŞENMESİ diye bir olay söz konusu değildir.. Bkz: ( تفسير القرطبي ) ( تفسير ابن كثير ) (أضواء البيان في إيضاح القرآن بالقرآن ) (تفسير الجلالين ) Aşağıdaki rivayet ve tefsir metinlerde de İbni Abbas’ın bu şekildeki tefsiri anlatılmaktadır. حدثني علي ، قال : ثنا أبو صالح ، قال : ثني معاوية ، عن علي ، عن ابن عباس ، في قوله : ( والأرض وما طحاها يقول : قسمه Ayrıca aşağıda metinleri gösterilen Tefsirlerde de dünyanın düz değil,küre şeklinde olduğu yazılmaktadır. ، قال الألوسي: ولا ينافي هذا القول بأنها كرة لمكان عظمها قال الإمام: وليس في ذلك دليل على أن الأرض غير كروية، كما يزعم بعض الجاهلين، أي: بتحريفه الكلم عن معناه المراد منه. (تفسير القاسمي ) Bkz: "Tefsirül -Alüsi ‘’Tefsirul- Kasimi,Safvetut-Tefasir vs. Yani eski Tefsirlerden Tefsirul- Baydavi, Tefsirut- Tabari,İbni Kesir,Tefsiru Advail Beyan, Tefsirul-Maverdi,Tefsirül-Celaleyn ve Tefsiru Durrul-Mensür’de anlatıldığı gibi İbni Abbas ve daha nice alimlere göre dünya DÜZ değildir. İşte, ( قوله طحها – معني ذلك وما خلق فيها) ‘’kavluhu Teala’’ TAHAHA,ma’na zalike ve ma ğelaka fiha’’ Şems-6: Arza ve onun içinde yaratılmış olan her şeye’’ şeklindedir. bu hem İbni Abbas’in,hem de diğer bazı müfessirlerin tefsiridir. Yani İbni Abbas’ın her iki tefsirinde de ne düzleştirme,ne düz kılma,ne de döşemek gibi anlamlar vardır. Bütün tefsirlerde İbni ABBAS’ın görüşü böyle geçiyor.Peki buna rağmen neye dayanarak İbni ABBAS,dünyanın DÜZ olduğunu söylemektedir diye yazmışsınız? Bunu nereden kopyalamışsnız? İşte İbni Abbas’la ilgili söyledikleriniz doğru değildir.Ayrıca ne İbni Abbas’ın,ne de diğer tefsirler hzPeygamberin tefsiri de değildir,bu nedenle bunlara ait tefsir ve yorumlar doğru olabildiği gibi yanlış da olabilir.Yani klasik tefsirleri doğru bulmak,modern tefsir ve çevirileri ise yanlış bulmak kadar saçma bir şey olamaz.Zira her zaman insanın düşünceleri doğru veya yanlış olabilir.Tek yanılmayan zat evreni yaratan yüce Allah’tır,peygamberler dahil herkes yanılabilir,ama ilahi mesajları tebliğ etmekle mükellef bulundukları için yüce Allah vahiy yoluyla peygamberleri yanılmaktan koruyordu. Bu nedenle yukarıdaki iddiaalrınızın geçerli bir mesnedi olmadığı gibi,bir anlamı da yoktur.Zira Celaleyn de,İbni Kesir de ve diğerleri de bizim gibi yanılabilen birer beşerdirler,haşa onlar ne Allah’tır,ne de Allah’ın peygamberleridir.Ayrıca Celaleyn de,İbni Kesir de hz. peygameberi görmemiş,onun döneminden asırlar sonra dünyaya gelmiş kişilerdir.Onlar kendi tefsirlerini o zamanki kendi bilgi birikimi ve kanaatlarına göre yazmışlardır.Bu nedenle onların görüşleri sadece kendilerini bağlar,hiç kimseyi bağlayamaz.Bizi bağlayan ise sadece kur’an dır,tefsir ve yorumlar değil,Kur’an,inasanın aklına ve mantıkna hitap ettiği için her zamanın insanları aklına ve mantığına göre kur’an’ın yorumunu yapabilir.Bu kimsenin tekelinde de değil,çünkü kur’an bir kavim,bir millet,bir tolum veya bir zümre için gelmiş değildir,onun mesajı evrensel olup,bütün insanlığa yöneliktir. Ayrıca kur’an’a göre dünya düz olsaydı,neden dağlardan,derelerden,vadilerden,engebeli arazilerden,tepelerden, ovalardan,nehirlerden,denizlerden vs.söz ediyor? Kur’an’a göre dünya döşek gibi dümdüz olsaydı,bunlardan söz eder midi? Nasıl bir mantık yürütüyorsunuz? --------------------------- ‘’O’dur ki Güneş’i bir ışık yaptı. Ay ise bir nûrdur, ona birtakım konaklar da tayin etti ki yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz-YUNUS 5 KURAN.Ay’ın bir nur olmadığı sadece geceleri güneşten aldığı ışığı yansıttığı biliniyor. (diyorsunuz) Bi önce gösterdiğinze meale bakarak ‘’O’dur ki Güneş’i bir ışık yaptı. Ay ise bir nurdur.’’şeklindeki farklı ifadeler sizi biraz düşündürmeye yöneltmez mi? Neden farklı kelimeler? KUR’AN’A GÖRE AY NÜR YANSITANDIR. 1-Peki,güneş için neden farklı ifade olan ışık,ay için de farklı bir ifade olan nür kullanılmıştır.? 2-Işık ile nür aynı şeyler olsaydı,güneş için de,ay için de aynı kelimenin kullanılması gerekmez midi? 3-Eğer her ikisi için ayrı kelimeler kullanılmışsa,demek ki,ışık ile nür birbirlerinden farklıdır. 4-Bu nedenle Güneş, ışık üreten,ışık saçan kaynak demektir,Ay ise,başka kaynaktan/güneşten vs.nür yansıtan kaynak demektir. Ayetin açıklamalı doğru meali de şöyledir. Yunus-5: ’’O Allah’tır ki,senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye Güneş’i bir ziya (ışık ve enerji kaynağı) ,Ay’ı da bir nur (ışık yansıtıcı) yaptı.Ve ayrıca aya menziller tayin etti.Allah bunları boş yere değil,ancak hikmet uyarınca sabit bir gerçek olarak yaratmıştır.’ İşte bu ayete Ay bir ışık kaynağı değil,ışık yansıtıcı olarak vurgulanmıştır.Bu nedenle Güneş için ( ضياء - سراج ) ‘’sırac,ziya’’ Ay için ise ( نور) ‘’ nür ‘’ifadesi kullanılmıştır,Eğer Ay da Güneş gibi ışık kaynağı olsaydı,ona da,’’nür’’ değil, Güneş için söylenen (( ضياء - سراج ) ‘’sirac,ziya’’ ) ifadeleri kullanılmış olacaktı.Ama bu ifadeler ay için kullanılmamıştır.Bu nedenle söz konusu iddianınızın bir dayanağı yoktur. Özetle,kur’an da bilimle çelişen,tutarsız olan veya sorunlu bulunan hiçbir ayet yoktur.Ama maalesef çevirisi hatalı yapılan meal ve yorumlar ayetleri sorunlu gibi göstermektedir. Saygılarımla.
  24. Kur’an da Astronomi Hataları vardır İddiasına Cevaplar.2 1--‘’ Biz dünyaya yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik-SAFFAT 6 . (Gösterdiğiniz meal.) -Bu ayetin meal çevirisi hatalıdır.Zira burada ( نجوم )‘’nucum ‘’yıldızlar değil,( الكواكب) ‘’kevakib’’ yani GEZEGENLER ifadesi geçiyor,bu da tam bilimle paraleldir.Çünkü dünyanın da içinde bulunduğu semada/uzayda yıldızlar değil,dünya gibi gezegenler vardır.İşte ayete de buna vurgu yapılmıştır. -Bu ayete ‘’yakın gök’’’’ ifadesi yoktur,burada dünya seması ifadesi vardır/yani dünyanın içinde bulunduğu uzay. Saffat-6.ayetin doğru meali şöyledir. Saffat-6: Şüphesiz biz dünya semâsını,/dünyanın içinde bulunduğu uzayı gezegenlerle donattık.’’ şeklindedir. Ayetin arapça metni de şöyledir. ( اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْـكَوَاكِبِۙ ) ‘’İnnâ zeyyennâ-ssemâe-ddunyâ bizînetin(i)lkevâkib(i) Yani burada ne ‘’dünyaya yakın gök ’’ifadesi var,ne de ( نجوم ) ‘’nucum’’ yani yıldızlar ifadesi vardır! -------- 2---‘’ Kuran işte bu göğün yerden yükseltildiğini düşünüyor ki bu çok yanlışlıştır.Çünkü yıldızlı gök dünyadan daha önce vardı.Hatta dünya bu yıldızlı uzay boşluğundan çekilen parçalardan oluştu.Bunu bilmediği için,kütle çekimini bilmediği için yıldızlı göğün yeryüzünden yükseltildiğini sanıyor Kuran.’’ (diyorsunuz)’ Burada da yine ayetin verdiği mesaj çarpıtılmıştır. ‘’Göğü Allah yükseltti ve düzenini o kurdu-RAHMAN 7 KURAN ‘’ (Gösterdiğiniz meal) Rahman-7.ayetin açıklamalı doğru meali şöyledir. RAHMÂN-7 : Ve semayı yaratıp yükseltti (büyük patlama ile içten dışa bir genişleme ve yükselme olayını gerçekleştirdi).Ve mizanı (ölçüyü,ağırlığı ve çekim kuvvetlerinin dengesini) vazetti.’’şeklindedir. İşte göğün yerden yükseldiğine dair ayette hiçbir işaret yoktur.Ayetleri sorunlu gibi yapanlar ise, çevirisi hatalı olan meal ve yorumlardır. ------------------------------------------ 3-‘’Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istiva eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (RAD 2 KURAN) (gösterdiğiniz meal) Bunun açıklamalı doğru meali şöyledir. RAD-2: Görmekte olduğunuz semayı/uzaydaki bütün cisimleri yaratıp yükselten (büyük patlama ile içten dışa bir genişleme ve yükselme olayını gerçekleştiren), Arşa da/ tüm varlık alemine,kainatta da hükümranlığını kuran,(kendi sistemiyle birlikte) güneşi ve ayı da (kurduğu bir sistemle) emrine boyun eğdiren Allah’tır.’’ şeklindedir. -------------------------------------------------------------------------- 4- Ve yükseltilmiş tavana and olsun-TUR 5 KURAN (Gösterdiğiniz meal) Açıklamalı doğru meal ise şöyledir TUR-5:: Ve yükseltilmiş (o arzın üstünü sarıp sarmalayan koruyucu) tavana (atmosfere) and olsun.’’şeklindedir. Evet; Yer çekiminin etkisiyle atmosfer bir koruyucu tavan gibi dünyayı çepe çevre sarmaktadır.İşte 1400 küsür sene önce kur’an bugünkü bu bilimsel olaylara vurgu yaptığı halde,maalesef,meallerdeki hatalı çeviri ve yorumlar yüzünden ayetlerin mesajları bilimle çelişiyor muş gibi algılanmaktadır. -------------------------- 5-Ve güğü nasılda yükseltmişiz-GAŞİYE 18 KURAN (Gösterdiğniz meal) Açıklamalı doğru meali şöyledir GAŞİYE- 18: Ve semayı/uzaydaki tüm cisimleri nasıl da yaratıp yükseltmişiz (büyük patlama ile içten dışa bir genişleme ve yükselme olayını gerçekleştirmişiz).’’şeklindedir. ------------------------------------ 6-Onu yükseltti ve bir tavan gibi yaptı-NAZİAT 28 KURAN (Gösterdiğiniz meal) Açıklamalı doğru meal! NAZİAT-28: Onu (semanın bütün gök cisimlerini) yaratıp (görülebilir bir destek olmaksızın yükseltti (büyük patlama ile içten dışa bir genişleme ve yükselme olayını gerçekleştirdi).ve kusursuz işleyen bir sisteme bağladı.’’ şeklindedir. ------------------------- 7-‘’Gökleri yarattı direkler olmaksızın...LOKMAN 10 KURAN (sizin gösterdiğiniz meal) Açıklamalı doğru meali şöyledir. LOKMAN-10: O; gök(cisim)leri görebildiğiniz bir dayanak olmaksızın (uzayda) yarattı.Sizinle birlikte (sürekli) sarsılmasın diye, yeryüzüne (kökleri derinliklere inen) ağırlıklar yerleştirdi. Ve orada her türlü canlıyı yaydı…….’’ şeklindedir. İşte görüldüğü gibi ayetlerin meal ve yorumları doğru ve düzgün yapıldığında,bilimle çelişen veya sorunlu gibi görülen hiçbir ayetin olmadığı görülecektir.Bu nedenle,kur’an’ı kerim 1400 küsür sene önce yaşamış olan bir beşerin sözü olması mümkün görülmemektedir.!!! --------------------- 8-‘’ Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de o tutar, yer üzerine düşmesin diye . HACC 65 KURAN Göğü nesnel bir tavan olarak düşündüğü için,yeryüzüne düşecek bir şey sanma cehaletine düşüyor Kuran.Tıpkı bir evin tavanının çökmesi gibi. (diyorsunuz) HACC-65.ayetin açıklamalı doğru meali şöyledir. HAC- 65: (Ey insan!) Bilmez misin ki yeryüzünde bulunan her şeyi sizin için bir yasaya bağlayan; ve (buna) bağlı olarak denizde seyreden gemileri emrinize amade kılan; ve gök (cisimlerinin) O izin vermedikçe yeryüzüne çarpmasına (yasalarıyla) engel olan Allah'tır: Şüphe yok ki Allah insanlara karşı pek şefkatli, hep merhametlidir.’’ şeklindedir. Bu doğru mealde ‘’Yeryüzüne düşmesin diye..’’ şeklindeki ifade nerede var? İşte kur’an’ı sorunlu gibi yapan çevirisi hatalı bulunan meal ve yorumlardır.Yani ayetin arapça (orjinal) metninde hiçbir sorun yoktur. Çünkü ayete ‘’düşme’’ anlamında olan ( ان تسقط )‘’ en taskuta ‘’ değil de,( أَن تَقَعَ )‘’en teka’a’’ şeklinde gelmiştir.Bununla birlikte bu kelimenin bir kaç anlamı daha vardır.Bunlar,bir araya gelme, aynı yörüngeye girme,herhangi bir taraftan birleşme,çarpışma vs.gibi anlamlara gelmektedir.Yani bir çok yerde meallerde çeviri hatası olduğu gibi burada da çeviri hatası söz konusudur. İşte görüldüğü gibi bilimle çelişen hiçbir durum söz konusu değil,yeterki ayetin meal çevirisi doğru ve düzgün yapılsın. -------------------------------------- 9- Onlardan öncekiler de hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü.-NAHL 26 KURAN Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık.ENBİYA 32 KURAN . ENBİYA-32.ayetin açıklamalı doğru meali de şöyledir. ENBİYA-32-Ve biz semayı (dünyanın üstünü atmosferden oluşan) korunmuş bir tavan (gibi) yaptık. Halbuki onlar,bundaki (sınırsız kudretimize dair) belge ve delillerden yüz çeviriyorlar.’’şeklindedir. Peki,atmosferin dünyamızı tavan gibi koruyucu bir özelliği yok mu? Bu yönüyle tavana benzetilmesi bilimin neyisiyle çelişir? Yoksa çevirisi hatalı bulunan meallerden hareketle ayetleri bilimle çaliştirme çabasında mısınız? Hayvanlar ve bitkiler ancak atmosfer içinde yaşayabilir,çünkü atmosfer onları dış tehlikelerden (göktaşları, morötesi ve kozmik ışınlar) korur,onlara hem ısı,hem de yaşamaları için mutlaka gerekli olan oksijen gibi maddeleri sağlar.Arapçada SEMA üstümüzde bulunan her şeye de denir,bu nedenle atmosfer de bizim için SEMA olup koruyucu bir tavan görevini görmektedir. من النعم العظيمة التي من الله بها علينا نعمة الغلاف الجوي للأرض فقد جعله الله كالسقف يحفظنا من الأشعة الكونية والأشعة فوق البنفسجية وغير ذلك.. ، فما علاك فأظلك فهو سماء لك ، وكذلك الغلاف الهوائي من فوقنا يظلنا ، ولذلك هو سماء لنا . وهو سقف محفوظ في الأرض بفعل قوي تحفظ وجوده فيها ، اذ لولا الجاذبية الأرضية لكان ولى الغلاف الهوائي هاربا الى الفضاء الخارجي ، وما أتيحت حياة في الأرض لولا Yukarıdaki arapça metninde de,üstümüzde bulunan ve bizi sarıp sarmalayan her şeye SEMA denildiği için,atmosfer de bizim için SEMA olur deniliyor.Ayrıca bununla birlikte bizim için SEMA sayılan atmosfer hakkında da bazı bilgiler de verilmektedir. ---------------- 10- Ve Kuran Dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü bilmediği için,Güneşin doğup batması olayını Güneşin hareketine yoruyor……’’ Bakara-258: Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kafir apışıp kaldı.(BAKARA 258 KURAN) (gösterdiğiniz meal) Görüldüğü gibi Güneş bir yere gidip geliyor sanmaktadır kuran.Oysa olay sadece Dünyanın kendi etrafında dönmesidir.Güneşin bir yere gidip geldiği yoktur.Yani Kuran kendi çağının astronomi cehaletini aynen paylaşmaktadır. (diyorsunuz) Siz önce bu ayete geçen ‘’Allah,güneşi doğudan getirir,haydi sen onu batıdan getir!”ifadesinin kime ait olduğunu öğrenin de ona göre yorum yapın!!! Bu ifade yüce Allah’a ait değildir,belki henüz peygamber olmadan ama Allah’a inanan genç yaştaki hz.İbrahim’e aittir.Yüce Allah da kur’an’ı kerimde onun söz konusu tartışmasını,kullandığı ifadeleri ve tevhit mücadelesini bize aynen aktarıyor. Henüz peygamber olmamış olan hz.İbrahim,bunu o zamanki bilgi ve inanışa göre söylemiştir.Bunu bu şekilde söylemesi de daha uygun idi.Zira hz.İbrahim güneşin doğuş ve batış olayını bugünkü bilime göre söylemiş olsaydı,herkes onunla dalga geçer ve ne kadar bilgisiz olduğunu ve bunu ancak aklı dengesi yerinde olmayan ve çok cahil biri söyleyebilir’’ diyerek hz.İbrahim’i hiç de ciddiye almayacaklardı.İşte bir beşer olan hz.İbrahim de bunu onların o günkü akıl,anlayış,idrak,inanç ve ilmine göre ifade etmiştir. Yani onlarla anladıkları dille tartışmıştır.) BAKARA-258.ayetin açıklamalı doğru meali ise şöyledir. 258-(Basiret gözüyle araştırıp) Bakmaz mısın,Allah’ın kendisine verdiği mülk ve hükümdarlıkla (şımarıp), İbrahim’le Rabbisi hakkında tartışmaya girişene! İbrahim, “Rabbim O’dur ki, hayat verir ve hayatı alır.”dedi; diğeri, “Ben de hayat verir ve alırım!”karşılığını verdi. Bunun üzerine İbrahim, “Muhakkak ki Allah, güneşi doğudan getirir,haydi sen onu batıdan getir!” deyince, o inkarcı (diktatör) ne diyeceğini bilemez bir halde donup kaldı.Öyle ya,Allah,(bile bile zulüm işlemeye devam eden,inkar ve sapıklığı tercih eden böylesi) zalimler güruhunu hidayet etmez/muvaffak etmez,onları emellerine ulaştırmaz’’şeklindedir Evet,dünyanın iki hareketi vardır,hem kendi ekseni etrafında,hem de güneş etrafında.Kur’an hem dünyanın hem de güneşin de hareketlerinden söz ediyor! Ama daha önceki yıllarda bilim insanları güneşin sabit ve durağan olduğunu düşünüyorlardı,şimdi ise onlar da 1400 küsür sene önce tıpkı kur’an’ın söylediği gibi güneşin de durağan olmadığını ve hareket ettiğini kabul kabul ederler.Yani kur’an’ın 1400 küsür sene önce söylediğini,bilim insanları bunu yeni keşfetmeye başlamışlardır. Yasin-40: ‘’وكل في فلك يسبحون ‘’ ve küllün fi felekin yasbahun ‘’ Bunların/dünya,ay ve güneş/ her biri ayrı yörüngede akıp gitmektedir..’’ deniliyor.Yani dünyanın,ayın ve güneşin yörüngeleri ayrıdırlar.Güneşin yörüngesi dünyanın çevresindeki yörünge değildir.Güneşin yörüngesi Samanyolu merkezinin çevresidir. Güneş, Samanyolu merkezinin çevresinde yaklaşık 26.000 ışık yılı uzaklıkta döner.Galaktik merkez çevresinde bir dönüşünü yaklaşık 225–250 milyon yılda bir tamamlar. Yaklaşık yörünge hızı saniyede 220 kilometredir (+/-20 km/s). Bu da her 1.400 yılda bir 1 ışık yılıdır. Bu galaktik uzaklık ve hız bilgileri şu anda sahip olduğumuz en doğru bilgilerdir. Ancak bilimde her zaman olduğu gibi bilgi arttıkça bunlar da değişebilir.[12] ‘’ Vikipedi’’ Güneşin doğuşunu bir örnekle açıklayalım; Mesela; Bebek doğdu veya annesinin karnından çıktı dediğimiz de,bebek mi kendini doğuruyor,yoksa annesinin ana rahmi vs.çocuk doğuracak bir şekilde dizayn edildiği için annesi onu doğuruyor? Peki anne onu doğruyorsa,neden çocuk doğdu diyoruz ? Bu ifade yanlış mı ? Çocuk kendini doğurmadığı halde neden çocuk doğdu diyoruz? İşte güneşin doğuşu ve batışı (göze görünüp kayıp oluşu) da bunun gibi,dünyanın farklı bölgelerinde güneşin doğmasına veya batmasına (göze görünüp kayıp olmasına) sebep olan dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşüdür.Yani her ne kadar güneşin göze görünüp kayıp olmasının sebebi dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşü ise de bu olaydan sonra doğan (göze görünen) batan (gözden kayıp) olan yine güneştir.Nasıl ki kendi isteğiyle doğmayan çocuğa bilim dilinde’’çocuk doğdu’’diyebiliyorsak, güneş için de aynı şeyi söyleyebiliriz.Yani güneş doğdu (göze göründü) veya battı (gözden kayıp) oldu diyebiliriz) .Ayrıca bilimsel makalelerde dünyanın doğusundan,batısından,güneşin doğuşu ve batışından da söz ediliyor! İşte kur’an’ın da doğudan ve batıdan veya güneşin doğuşundan (göze görünmesinden) ve batışından,(gözden kayıp olmasından) söz etmesi bunun gibidir,bilimsel makalelerde bu güneş için bu tür ifadeler kullanılıyorsa sorun yok,ama kur’an kullanıyorsa sorun var öyle mi ? Bu nedenle kur’an’ın bu tür ifadeleri kullanmasında bilimsel olarak da hiç bir mahsuru yoktur. devam edecek -
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.