Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Hüdai Çakmak

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    18
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    1

Hüdai Çakmak son kazandığı tarih 18 Ocak 2015

Hüdai Çakmak en çok beğeni kazanandı!

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Belirtmemiş

Hüdai Çakmak - Başarıları

Yazar

Yazar (5/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

1

İçerik İtibarınız

  1. Bilim mi evrime, evrim mi bilime uymalı Ateistler bilimin felsefeleri temellerine uyması gerekliliğinde olduğunu zannederler. Nedeni ise bu temellerin inkar edilemez bilimsel gerçekler olduklarını zannetmeleridir. Örneğin varoluş her ne konuda olursa olsun basitten gelişmeye-karmaşaya-evrimleşmeye doğru oluşmak zorundadır. Fakat bu öngörü bilimin temellerinden olan termodinamiğin ikinci kanunu ile çelişir. Evrimin en büyük sorunlarından birisi ihtiyaca göre olguların değişik gerektiğinde çelişkili yorumlanmasıdır.. Bir bakıma evrim ateist evrimciler için değişmez gerçektir. Bu nedenle bilim evrime ve de ateist felsefe ilkelerine uymak zorundadır. Ateist felsefe temelleri dediğim dedik çaldığım düdük; uymayanların boyunların vurulduğu çarmıha gerildikleri bir yüce padişahın ulu fermanları gibidir. Önemli olan bu fermanlara uymak. Bilime uyma ikinci planda. Sık sık çelişkilere düşülüyor ateistlerimizden kimisinin ak dediğini kimileri kara diyormuş. Varsın desinler. Önemli olan ateizmin ulu yüce tartışılamaz; akıl mantık bilim üstü fermanları. İlk canlılığın rastlantılarla oluşması imkansızmış. Evrimin konusu değildir dersiniz olur biter. Kimilerine göre ara format canlıları var kimilerine göre yok. Bir evrimci evrimin uzun süreçlerin ürünü olduğunu iddia ederken aynı zamanda anlık evrimi de kabul edebilir. Gerektiğinde evrimi sıçratabilirler atlatabilirlerzıplatabilirler. Gerektiğinde derin dondurucuya da koyabilirler. Onlara göre canlılarda gözlenen her türlü değişim evrimin ta kendisidir. Değişim canlının zararına imiş GERİLETİYORMUŞ kimin umurunda. Kimi evrimcilerimize göre hem benzeşmeler hemde farklılıklar evrime kanıt imiş. Doğal şartlarda ihtiyaca göre değişiverir. İlk dönemlerde evrimin oluşup gelişimi için oksijene ihtiyaç varsa oksijen vardır. Yoksa oksijende yoktur. Evrimcilerimizden kimilerine göre var kimilerine göre yok. Bukelamun örneği ortama ve ihtiyaca göre renk ve anlam değiştiren fikirler. Ne gerekliyse o piyasaya çıkıyor. Çelişkilerde bin bir dereden bin bir türlü sulu bahane getiriliyor. İlk dönemlerde oksijen var mıydı yok muydu? Hem var hem yok olmayacağına göre gerçek nedir? O dönemlerden kalma kayaçlarda gayet kalın oksit tabakaların olması bol miktarlarda oksijenin olduğunu gösterir. Fakat bir evrimci bu gerçeği ihtiyacına göre yorumlar. İlk canlı hücresinin oluşumu söz konusu olduğunda oksijen yoktur. Oksit tabakaları tüm oksijeni emmiş zerre bile bırakmamıştır. Ama kanıtlar tersini söylüyor. Oksit tabakalarının olması oksijen olduğunun kanıtı olur ama olmadığının kanıtı olmaz. Bunu sevgili evrimcilerimiz de biliyor ama olguları evrime de uydurmak gerek. Akıl ve mantık dışı hayali varsayımlarla evrimi yaşatmaya çabalama hem evrime hemde gerçek bilime çok büyük zararları dokunur.
  2. EVRİM VE PROPAGANDA Sevgili evrimcilerimiz evrimi allayıp pullayarak gerçek diye öylesine güzel yutturmaya çalışıyorlar ki.. Suya sabuna dokunmadan bir şey anlatmadan çok söz söyleme sanatıyla yapılmış mükemmel evrim propagandaları… Verilen bilgiler çeşitli yabancı kelimelerle ağdalandırılmış, gizem katılmış... Çok güzel dememek elde değil. Propaganda yönünden kendilerini tebrik ederim. Her şey evrime uygun oluoluverdi. Evrim mekanizmaları şöyle ya da böyle tıkır tıkır işledi ve işliyor. Verilen mesaj bu. Fakat insanları defalarca ve uzun müddetler aldatmakta mümkün değil.İnsanlar ara sırada olsa hatalarından, yanlışlarından ders alabiliyor. Hayal ürünü, kanıtlara dayanmayan varsayımları yadsınması mümkün olmayan gerçeklermiş gibi tanımlamak ve kabul etmek, kabul ettirmeye çalışmak ne kadar gerçekçi ve bilimsel olur? Evrimi tek gerçek kabul etme, sahte gerçeklerle yaşatmaya çabalama yerine evrimin yanıtlayamadığı pek çok temel sorularının olduğu realitesini kabul etmek çok daha akılcı ve bilimsel olmaz mıydı? Evrimin sahteliği yaldızlı boyaların altında bile gün gibi ışılıyor. Fakat güneş balçıkla sıvanmazmış Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış. Gerçek bilimden uzaklaştıkça karşıtlarını yererek söverek sindirmeye çalışarak savunmaya çabalamakla...evrimde ölmeye mahkum. Hiç kimse taşıma suyla değirmenler döndüremedi.
  3. BAKTERİLER DE EVRİLDİ Mİ? Canlıların dünyamızda yaşam süreleri korunma - savunma - bağışıklık ve çevreye uyum becerilerinin genişliği, derinliği ve yaşı ile doğru orantılıdır. Bir canlı kendisini çevrenin olumsuzluklarından ne kadar çok ve çabuk koruyabilir, çevreye uyum sağlarsa yaşam süresi de o kadar uzun olur. Dünyamızda ilk görülenler prokaryot yapılı bakterilerdir. Bu minik canlılar sahip oldukları geniş ve derin korunma - savunma - bağışıklık ve çevreye uyum sistem ve mekanizmalarıyla yaklaşık üç buçuk milyar yıldan beri varlıklarını korumuşlar, en olmadık yerlerde yaşamayı başarmışlar, çok çetin evreleri geçirmişler, bu arada milyonlarca çeşitlenmişlerdir. Çeşitlenmişlerdir ama hepside BAKTERİDİR. Bir başka tür canlıya evrilmemiştir. Nedeni ise çeşitlenmelerin gen havuzu dahilinde gerçekleşmesidir. Çeşitlenmenin evrimle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Canlıların türlerden türlere geçmesi mümkün değildir. Aşılması mümkün olmayan engeller vardır. Sevgili evrimcilerimiz bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanmasını evrime kanıt gösterirlerse de gerçekte bu olay sadece korunma savunma bağışıklık ve çevreye uyum mekanizmalarının yaşam tarihleri boyunda eyleme geçmesi ve bu eylemlerin doğal sonucudur. Aksi olsaydı bu minik canlılar yaşam dünyasında bulunmazlardı. Bakteriler uzun yaşam tarihleri boyunca öylesine çok çeşitlemişlerdir ki bakteri kolonilerinin içinde bildiğimiz, bilmediğimiz antibiyotiklere direnç kazanmışları da vardır. Antibiyotikler dirençsizleri öldürür, direnç kazanmışları ise ölmez ve çoğalırlar. Kanıt mı? Buyurun. Yüz sene önce kutuplarda ölen bir kısım denizcilerde günümüz antibiyotiklerine dirençli bakteriler bulunmuştur. Kanada da milyonlaca yıllık el değmemiş mağaralarda bulunan bakterilerin bir kısmı günümüz antibiyotiklerine dirençlidir. Bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanması evrim filan değildir.
  4. TÜRLERDEN TÜRLERE GEÇİLEBİLİR Mİ? Türlerden türler geçişte doğal yollardan aşılması mümkün olmayan pek çok biyolojik engel vardır. Bunlardan birisi kromozom sayı farklılıklarıdır. Sevgili evrimcilerimiz bu önemli sorunu bilmezden görmezden gelirler. Bir kaç mantık çıkarımıyla hallettik zannederler. Fakat gerçekte hiçbir şey halledilmemiştir. Buyurunuz. Maymunsu - İnsan Kromozom Sayı Farklılığı Sorunu Evrim teorisinin kurucusu ve duayeni Charles Darwin insanın evrimi konusunu ayrı bir kitaba konu yapacak kadar çok önem verir. Bir bakıma evrim teorisi insanın evrimine odaklanmıştır denilebilir. Charles Darwin’e göre günümüz insanları ve maymunları ortak bir atadan evrimleşmişlerdir. Charles Darwin'i böyle bir kanıya iten neden şüphesiz ki maymun ve insanların fiziksel benzeşimleridir. Charles Darwin İnsanın Türeyişi kitabında bu konuyu olabildiğince incelemeye, teorisine kanıtlar bulmaya çalışmıştır. Maymunlarla insanların benzeşimlerini dikkate alan Darwin nedense ayrımlarına pek önem vermez. Bunun nedeni ise bu ayrımların önemini yeterince farkına varamamasıdır. Maymun insan ayrımlarının belki de en önemlisi kromozom sayı farklılığıdır. Bilindiği gibi insansı maymunların kromozom sayıları 48 insanların ise 46 dır. Bir evrim taraftarı asla ve asla teorinin bazı yanlışlar üzerine kurgulanmış olabileceğini düşünmez. Onlara göre teori mutlak doğrular üzerine kuruludur. Tartışmaya bile gerek yoktur. Eğer teori insanlar ve maymunsular ortak bir atadan evrimleşti diyorsa bu böyledir ve tek gerçektir. Eğer kromozom sayıları farklı ise bu geçmişte bazı eklentiler ya da çıkarımlar sonucu oluşmuş olmalıdır. Evrim savunucularına göre maymunların 48 insanların 46 kromozoma sahip olmasının tek açıklaması (insanların maymunlardan evrimleştiği inkâr edilemez bir gerçek olduğu peşinen kabul edildiğinden) maymun kromozomlarının birleşerek sayılarının azalması olur. Bu sorunun başka cevabı da yoktur. Bu nedenle evrimciler buna uygun (gerçeklere değil evrime uygun) senaryolar kurgulamışlar; şemalarla, resimlerle süsleyerek buna uygun bir de şöyle oldu böyle oldu hikâyesi uydurarak bilimsel bir gerçek gibi ortaya atmışlardır. Evrimcilere göre kromozom birleşmesi şu şekildedir. resim upload servisleri Resimde de görüşeceği gibi kromozomların bir çifti uçlarında bulunan telomerler vasıtasıyla birleşmekte, bu birleşmede herhangi bir bilgi kaybı olmamaktadır. Bu olayı maymun, insan genom benzerliğinden faydalanarak kendilerine göre kanıtlarda bulmuşlardır. Bir evrimci bu şemayı bilimsel bir gerçek olarak kabul eder ve bir kanıt gibi kullanır Bir evrimciye sorarsanız insan maymun kromozom sayı farklılığı sorunu bu yolla mükemmel ve bilimsel bir şekilde çözümlenmiştir. Fakat burada bir şeyi dikkat çekmek isteriz. Kromozomlar birleşirlerken çok az da olsa bilgi kaybı olur ama bilgi artırımı (evrim) oluşmaz. Burada açıklığa kavuşturulması, doğru yanıtlanması gereken pek çok sorular vardır. Kromozomu birleşti denilen canlı yetişkin bir australopiketus (evrime göre insan ve maymunların ortak atası) olmalıdır. Yetişkin bir australopiketusta her birinde DNA her DNA da kromozomlar bulunan kan, sinir, kas, kemik, kıkırdak, üreme vb. olmak üzere çeşitli yaklaşık iki yüz trilyon hücre vardır. O halde sormak gerekir. Kromozomları birleşen hücre hangi hücredir? 48 kromozomdan bir çifti birleşirse sayı kırk altıya iner mi? Bu soruya verilecek cevap hayırdır. Çünkü ortaya çıkan kromozom sayısı 23 çift artı tek yani 47 olduğudur. Soruya evrimci gözüyle bakıp cevaplamaya çalışırsak değişimin (birleşmenin) üreme hücrelerinde olduğu söylenebilir. Söz konusu australopiketusun bir dişi olduğunu varsayarsak 24 kromozomlu yumurta hücresinin bir çifti rastlantılarla birleştiğinde sayı 23e iner ki bu evrimin istediği rakamdır. Fakat maymunlarda insanlarda eşeyli üreyen canlılardır. Üremede erkek ve dişi olmak üzere iki ayrı cinse ihtiyaç duyarlar. Diğer ifade ile 23 kromozomlu bir dişi yumurtası ancak 23 kromozomlu bir erkek spermiyle aşılanabilir. Bu durumda aynı mucizenin hem erkek spermlerinde hem de dişi yumurtasında aynı anlarda meydana gelmesi ve kromozomları azalmış dişi yumurtasının yine kromozomu azalmış spermle aşılanmış olması gerekir. Bir erkek atmığında üç yüz milyona yakın spermin olması ise ayrı bir sorundur. Aynı anda yaklaşık üç yüz milyon spermin kromozomları mı birleşti? Tek bir spermin bir çift kromozomu birleşti de o da gidip bir çift kromozomu birleşen yumurtaya mı aşıladı? Görüleceği gibi bu senaryoda mucizeler bile aşırı zorlanmaktadır. Cevabı aranan hücrenin yeni aşılanmış fakat henüz bölünmeye başlamamış, bir yolunu bularak bir çift kromozomu birleşmiş taze bir hücre olduğunu var saymak evrimci öngörüsüne en uygun varsayım olacağı açıktır. Hayalleri ve mucizeleri zorlayan bu sonuçta sorunu çözmez. Bu kez de bir başka hayati sorun daha ortaya çıkar. Mucizeler dizisi devam etse ve 46 kromozomlu bir dölüt ortaya çıksa 48 kromozomlu bir anne bünyesi 46 kromozomlu bir dölütü bünyesinde tutup gelişmesine izin verir mi? İzin verdiğini kabul edersek bu bir maymunun bir insan doğurması anlamına gelmeyecek midir? Doğurduğunu da kabul edersek bu kez de bu insanımızın üremesi için karşıt cinsten bir başka insana daha ihtiyaç duyacağıdır. Karşıt cins bir maymunsu olursa (bir insanla bir maymunsunun çiftleştiğini ortaya bir dölüt çıktığını varsayarak) dölüt 47 kromozomlu olur. 47 kromozomlu (2n kuralına aykırı olduğundan) söz konusu canlı ise hiç bir zaman üreyemez. Tek kromozom sayılı bu garip canlının benzerleri günümüzde vardır. Örneğin katırlar 67 kromozomludur. Fakat kısırdırlar. Evrimin hatırına hayal gücümüzü bir kez daha zorlasak ve olmazları olur yapsak (47 kromozomlu canlımızın üremeye hazır olduğunu kabul etsek) sonuç değişir mi? 47 kromozomlu garip canlımızın (bu canlımızı bir an erkek kabul edelim) 48 kromozomlu maymunsularla çiftleştiği düşünülebilir Garip canlımızın spermleri 23 ve 24 kromozomlu olacaktır. Dişimiz maymun olduğuna göre onun da yumurtası 24 kromozomludur. 23 kromozomlu sperm 24 kromozomlu dişi yumurtasını aşılasa (bu mümkün değildir ama evrimcilerin hatırına bir kez daha olası kabul ederek) ortaya çıkan 47 kromozomlu bir başka garip canlıdır. 24 kromozomlu sperm 24 kromozomlu yumurtayı aşılarsa bu kez ortaya çıkan 48 kromozomlu bir maymun olur. 47 kromozomlu canlılar yaşasa ve aralarında çiftleşseler 23 kromozomlu sperm 23 kromozomlu yumurtayı aşılasa 46 kromozomlu bir canlı oluşur ama bu kez bir kromozom devre dışı kaldığından gen bilgi kaybı oluşur. Böyle bir canlının ise yaşamını devam ettirmesi mümkün değildir. Görüleceği gibi kromozomlarından bir çifti birleşiverdi bu yolla kromozom sayısı 46 ya indi deyip geçiştirili verilen sorun evrim için iki ucu b...lu değnektir. Bu sorun evrimin önünde (diğer milyonlarca sorun gibi) aşılamaz ulu dağlar gibi durmaktadır. Evrimciler ortaya konan bu bilimsel gerçekleri sadece evrime ters geldiği için kabul etmek istemezler. Eşeysel üreme iki ayrı canlı da oluşan birleştiğinde eyleme geçen son derce ayrıntılı ve hassas bir olgudur. En küçük bir eksiklik ya da aksilik üremeyi engel olur. Bu gün her şeyleri yerli yerinde olduğu halde çocuk sahibi olamayan binlerce çift vardır. Gerçekte diğerleri gibi eşeyli üremede bir var oluş harikası ve mucizesidir. (Embriyodan insana bölümüne bakınız) Görüleceği gibi hayal dünyamızı olabildiğince geniş tutsak olmazları olur yapsak bile (en azından eşeyli üreme konusunda) evrime uygun bir çıkış yolu yoktur. Maymun kromozomlarından bir çiftinin birleşip sayının 46 ya indiği varsayımı tam bir evrimci masalıdır. İnsan türü canlıların diğer eşeyli üreyen canlılar gibi kendilerine özel fiziksel yapıları, yaşamsal meziyet ve becerileriyle en azından bir dişi bir erkek olmak üzere var edilip üredikleri açıktır.
  5. Hüdai Çakmak

    Minik bir kıyaslama

    EVRİM - TERSİNİM KIYASLAMASI 1)-Her şeyden önce evrim pozitif bilimin gözlem ve deneylerle şartına uymaz. Halbuki tersinim yaralanma, hastalanma, sakatlanma, ihtiyarlama vb. şeklinde gözlenir ve yaşanır. 2)-Evrim başta termodinamik olmak üzere tüm doğal kanun kural ilkelerle çelişir. Tüm doğal kanun, kural, ve ilkeler düzmece teorilerle eğilip bükülerek sahte evrim gerçeğine evrime uydurmaya çalışılır. 3)-Yanıtlayamadığı yüzlerce soru olduğu halde taraftarlarınca inkarı mümkün olmayan gerçek kabul edilen evrim pagan bir din haline getirilerek bilimsellikten çıkarılmıştır. 4)-Mutasyonların tümü az yada çok zararlıdır.Faydalı mutasyon yoktur. Kanser,anemi vb hastalıkların nedenleri bu konuda en güçlü kanıtlardır. 5)-Bakterilerin antibiyotiklere direnç kazanma olayı her canlıda bulunan korunma savunma bağışıklık ve çevreye uyum sistem ve mekanizmalarının doğal sonucudur. Evrimle ilgisi yoktur. 6)-Canlılar mevcut yapılarını ve yaşam avantajlarını korumaya çalışırlar. 7)-Canlılar korunma savunma bağışıklık ve çevreye uyum sistem ve mekanizmalarıyla ZARARLILARDAN korunurlar. Faydalıları seçmezler. 8)-Yapılarını yaşam avantajlarını koruyamayan canlılar elemine olurlar. Buna doğal elenme denilir. 9)-Doğal elenme doğal seleksiyonun tam karşıtıdır. Bu nedenle doğal seleksiyon yanlıştır. 10)-Canlılar zaman içinde gen havuzları dahilinde değişirler.Buna çeşitlenme denilir. 11)-Dar alanda (allopatrik) çeşitlenme ve seksüel seçilim ırkların oluşma nedenidir. 12)-Türler arasında aşılması mümkün olmayan engeller vardır.Türlerden türlere geçiş imkansızdır. 13)-Tersinim tüm doğal kanun kural ve ilkelerle uyum içindedir.Hiç biriyle çelişmez. Hepsini temel alır.
  6. Ateist materyalist felsefenin güdümlü bilimi evrenin kütlesiz bir enerji zerresinin patlamasıyla başladığını iddia eder. Varsayılan bu patlamaya BİG BANG denillir. Tersinimin bu konuda ilginç bir teorisi vardır. Pek çok kanıt tarafından desteklendiğinden diğer teorilere göre gerçeğe daha yakındır. Evrenin bir başlangıcı, sınırı, sabit bir kütlesi var ise maddenin korunumu kanununa göre bir kaynağı olması gerekir. Maddenin korunumu kanununu doğru yorumlarsanız bu kaynağın kütlesiz bir enerji olması gerektiği sonucuna varırsınız. Bu enerji kütlesiz olduğundan sonsuz olmalı, ezelden gelip ebede gitmelidir. Tersinim bu enerjiyi Bir Büyük Bütün olarak isimlendirir. Bu enerji bildiğimiz enerji olmamalıdır. Evren büyük bütünün minik bir zerresinin MADDELEŞİP KÜTLE KAZANMASI sonucu oluşmaya başlamalıdır. Tersinim buna genişim evresi der. Ortaya çıkanda ilk maddedir. İlk madde olabilecek en büyük atomlara ve molaküllere sahiptir. Son derece dengesiz olduğundan kolaylıkla bölünüp (fizyon) genişleyebilir. Fizyon sonucu yeterince büyüyen ilk madde merkeziyle dış çeperleri arasında oluşan büyük ısı farklılıkları nedeniyle patlayacak, milyarlarca parçaya ayrılacak, her parça bir galaksi nüvesini oluşturacaktır.(Gerçek Big Bang) Her galaksi nüvesi zamanla genişip patlayarak yıldızları, yıldızlar gezegenlerin ve uyduların bir kısmını oluşturur. Fizyon nedeniyle tüm elementler kademeli oluşmakta süpernova patlamaları ile tüm evrene dağılmaktadır. En son oluşan hidrojendir. Hidrojen mutlak sıfıra yakın bir dereceye kadar soğuyarak son maddeye (kara maddeye) dönüşür. Kanıtlarımız: 1)-Evrenin yaşı tüm elementlerin füzyon yoluyla oluşmasına yetmeyecek kadar kısadır. 2)-Füzyon doğru olsaydı yıldız çekirdeklerinin yoğunluğu artıp kütleleri azalacağından evreninin daralması gerekecekti. Halbuki evren genişliyor. 3)-Evrendeki made miktarına göre hidrojenin bitmesi gerekirdi. Halbuki evrende dev hidrojen bulutlar ve devleri vardır. 4)-Mikro dalga fon radyasyonu genişim ve ardıl patlamalarının kanıtıdır. 5)-Kimi gezegenlerdeki yanardağlar gibi tektonişk hareketler genişimin kanıtlarıdır. 6)-Gezegen ve yıldızlar çekirdeklerindeki fizyonun devamı ve şiddetiyle orantılı olarak yaşarlar. 7)-Gezegenlerin ve yıldızların çekim gücü çekirdek çekim gücüyle doğru orantılıdır. 8 )-Ateist bilim füzyon başlangıcının büyük kütleler halinde biriken hidrojen toplarının merkezlerinde çok büyük basınç oluştuğu, bu basıncında füzyonu başlattığı iddiasındadırlar. Fakat bu tür oluşumlardaki basınç çekirdek çekimiyle oluşur. Çekirdek yoksa çekimde yani basınçta yoktur. Hidrojen gazının büyük kütleler halinde toplanmaları mümkün değildir. Bu konuda pek çok kanıt vardır.
  7. TAVUK MU YUMURTADAN YUMURTA MI TAVUKTAN ÇIKTI? Sevgili evrimcilerimiz gıcık oluyorlar ama onlara klasik bir soru sormak istiyorumBu sorunun akla mantığa uygun cevabı evrimi ters yüz edecek kadar önemlidir Eğer bu tür soruların sorulması istenmiyorsa soruya evrime olduğu kadar akla mantığa uygun bir cevap verilmeli ya da evrim saçmalığından vaz geçilmelidir sorumuz: Yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıktı? Tavuk yumurtadan çıktı cevabı akılcı mantıklı VE BİLİMSEL değildir Nedeni ise her hangi bir yumurtadan civciv çıkmayacağıdır Civciv çıkacak yumurta bir horoz tarafından aşılanmış olmalıdır Diğer ifade ile en baştan eksiksiz yapılarıyla bir tavuk ile bir horozun gerekliliği ortaya çıkar Bu örnek eşeyli üreyen tüm canlılar için geçerlidir Eeee!!!!! Evrim nerede kaldı?????
  8. EVRİM ÖNGÖRÜLERİNE CEVAPLAR. 1)-Bir yapının neslini devam ettirebilen canlı olarak nitelenebilmesi için en azından korunma svunma bağışıklık çevreye uyum sistem ve mekanizmalarına - beslenme sistem ve mekanizmalarına - üreme sistem ve mekanizmalarına EKSİKSİZ sahip olmak zorundadır. Bu nedenle en ilkel bir canlı bile rastlantılarla meydana gelemez. 2)-Evrim örneğin eşeysiz üremeden eşeyli üremeye nasıl geçildi vb. gibi pek çok temel sorulara cevap verememiştir. 3)-Karmaşalardan düzen ve sistem sahibi yapılara geçişe mümkün değildir. Bu var-sayım termodinamiğin ikinci kanununa aykırıdır. 4)-Düzen ve sistem sahibi yapılar zaman içinde ve doğal şartlarda kaçınılmaz olarak tersinime doğru giderler. Tersinim hiç bir doğal kanun, kural, ilke vd bunlara dayalı mantıksal çıkarımlarla çelişmez. 5)-Canlılar faydalıları seçmezler, zararlılardan korunurlar. 6)-Tüm canlılar yapılarını korumaya çabalarlar. Tek amaçları budur. 7)-Çeşitli nedenlerle (örneğin hastalanma yaralanma ihtiyarlama vb.) yapılarını, yaşam avantajlarını koruyamayanlar elemine olurlar. Buna doğal elenme denir. Doğal seleksiyon yanlıştır. 8)-Kontrolsüz enerji girişleri tersinimin ana nedenidir. Bu tür enerji girişlerinden sadece yararlanma mekanizmalarına sahip yapılar yararlanabilir. Enerji girişleri düzenli yapılar oluşturur varsayımı yanlıştır. 9)-Canlılar üreme yoluyla yapılarını yenilerler. Bu yolla varlıklarını korurlar. Üreyemeyen canlılar yok olur. 10)-Tüm canlılar ekolojik sistemde bir görev sahibidirler. Hiç bir canlı boşuna var edilmemiştir. Vb……
  9. Hüdai Çakmak

    Ateizm ve bağnazlık

    Ateizmin uzantısı olan evrim teorisi insanlık tarihinin en büyük yanılgılarından birisidir. Ateist felsefe ile bire bir örtüştüğü ve konusunda başka uygun cevap olmadığından ateist ve uzantısı felsefelerce sahiplenilip savunulmuş, dine benzer bir inanç haline getirilmiştir. BU NEDENLE ATEİZM PAGAN BİR DİNDİR VE TUTUCULUKTUR.. Bu gün haksız bir şekilde bilime sahip çıkmakta, yön ve şekil vermekte, karşıtlarını yobazlıkla, bilim dışılıkla suçlamaktadır. Suçlamaktadır ama tutuculuğun, bağnazlığın, yobazlığın en koyusunu kendisi yapmakta karşıtlarını yermekte, sövmekte, yerden yere vurmakta aforoz etmektedir. Bu gün ateizme karşıt bilim yapmak neredeyse imkansızdır. Karşıtlarını değer vermek, eleştirileri tahammül etmek uygarlığın ve bilimin gereklerinden birisidir. Evrim gerçekte yanıtlayamadığı binlerce sorunun altında ezilmiş bir hipotezdir. Teori bile değildir. Tersinim ise tüm doğal kanun, kural, ilke ve bunlara dayalı mantık çıkarımlarıyla birebir örtüşür, hiç biriyle çelişmez. Tersinim en büyük gerçektir.
  10. Maddenin Sakımı Kanunu Bir Büyük Bütün’ün Varlığını Kanıtlar. Var oluşun nedenleri, niçinleri, nasılları konusunda üretilen yanıtların çokluğu ve çeşitliliğine rağmen bunları iki büyük grupta toplamak mümkündür. Tanınmış bir bilim insanına göre varoluş ya yaratılmış ya da yaratılmamıştır. Bu ikisi dışında başka cevap yoktur. Eğer yaratılmış ise bir Yaratıcı iradenin olması gerekecektir. Fakat yaratılışı kabul etmek için yokluktan, hiçlikten bir şeylerin meydana geldiğini kabul etmek gerekir; bunu da bilim ret eder diyerek yaratılışı inkâr ederler, kanıt olarak bilimin temellerinden biri olan maddenin sakımı kanununu gösterirler. İnkar edilemez bilimsel bir gerçek olan maddenin sakımı ve termodinamik kanunları bu görüşü onaylar gibidir. Tersinim ise bu kanunların eksik ve yanlış yorumlandıkları görüşündedir. Maddenin sakımı kanunu hiç bir maddenin yoktan var, vardan da yok olmayacağını ancak şekil değiştireceğini belirtir. Materyalistler varoluşu önce maddeye dolaysıyla evrene indirgerler. Ardından da maddenin sakımı kanununa göre var olan evrenin yoktan var olamayacağını, var olduğu içinde ezelden beri var olması gerektiğini belirtirler. Belirtirler ama var olan bir madde yokluktan var olamayacağından her madde gibi evreninde bir kaynağının olması gerekir Nitekim big bang teorisine (tersinime göre genişim evresine) göre evrenin kaynağı kütlesiz bir enerji zerresidir. Diğer ifade ile evren bir kütlesiz enerji zerresinin patlaması (genişimi) sonucu meydana gelmiştir. Eğer evrenin kaynağı bir kütlesiz enerji zerresi ise maddenin sakımı ve termodinamik kanunlarına göre bu zerrenin de bir kaynağı olması gerekecektir. Bu böyle ezele kadar devam edip gider. Taraftarları için evrenin bir kaynağının, kaynağında bir kaynağının olması, bunun ezele kadar devam edip gitmesi gerektiği materyalist felsefeyi etkilemez. Aksine doğrular. Onlar bu görüş ve iddiadadırlar. Materyalist çevreler önceleri evrenin kaynağı olan enerji zerresinin ezelden beri var olduğunu; takriben on dört milyar yıl önce patlayarak (genişerek) tüm evreni meydana getirdiğini savundular. Kimi kanıtlar bu iddiayı doğrular. Gerçektende evrenin genişlediği konusunda çok ciddi kanıtlar vardır. Fakat burada bir kaç gerçeği daha göz önüne almak gerekir. Bu gerçeklerde evrenin bir başlangıcının, belirli bir hacminin ve kütlesinin olmasıdır. Bu gerçekler ateist materyalist öngörüleri tepetaklak edecek kadar önemli olabilir. Nedeni ise maddenin korunumu kanununa göre sınırlı bir evreni meydana getiren enerji zerresinin BİR BÜYÜK BÜTÜNÜN minik bir parçası olması zorunluluğudur. Bu BÜYÜK BÜTÜN kütlesiz bir enerji-nur olmalıdır. Bu nedenle sonsuzdur. Ezelden gelip ebede giderr. Evrenimizi ve diğerlerini sarıp sarmalamıştır. Büyük Bütünü enerji-nur olarak tanımlamamız nitelemeye uygun başka bir kelimenin olmamasındandır. Büyük Bütün algılama sınırlarımızın dışındadır. Uzay diye isimlendirip ezelden gelip ebede uzanan bir hiçlik olarak nitelendirdiğimiz evren dışı alemin gerçekte bir hiçlik olmadığı açıktır. Evrenimiz Bir Büyük Bütünle kuşatılmış minicik bir hava kabarcığı gibidir ama tek değildir. Tek olması akıl ve mantık dışıdır. Bu Büyük Bütünün içinde sonsuz büyüklükte bir ummanda bulunan sayısız hava kabarcıkları gibi evrenimize benzeyen ya da benzemeyen başka evrenlerde bulunmalıdır. Evrenimizin varlığı Büyük Bütünün varlığının en büyük kanıtıdır. Büyük bütün olmasaydı evrenimiz (ve diğerleri) var olamazdı.
  11. Hüdai Çakmak

    Evrim niçin yanlış?

    Her şeyden önce evrim pozitif bilimin gözlem ve deneylerle sınanma şartına uymaz. Evrimcilerimiz evrimin çok uzun süreçlere ihtiyaç duyduğunu gerekçe göstererek bu yaşamsal sorunu çözmüş kabul ederler. Gerçekte zaman içinde canlılarda gözlenen değişimler evrim değil canlı gen havuzları dahilinde oluşmuş çeşitlenmelerdir. Evrim her şeyden önce başta termodinamik, maddenin korunumu kanunları olmak üzere tüm doğal kanunlara, bu kanunlara dayanan mantıksal çıkarımlara ve ilkelere terstir . Her şeyden önce varlığını devam ettirebilen en basit, en ilkel canlıların dahi korunma, savunma, çevreye uyum - beslenme ve üreme sistem ve mekanizmalarına en baştan eksiksiz sahip olması gerekliliğidir. Bu özelliklerin her birinin düzen ve sistemler bütünlüğü oluşu rastlantılarla oluştu varsayımı en baştan geçersiz kılar. Böyle bir oluşuma termodinamiğin ikinci kanunu engeldir. Düzen ve sistem sahibi yapılar zaman içinde ve kaçınılmaz olarak tersinime uğrarlar. Tersinimin en büyük nedenlerinden birisi kontrolsüz enerji girişleridir. Enerji girişlerinden ancak yararlanma sistem ve mekanizmalarına sahip canlılar faydalanabilirler. Diğerlerine zararlıdır. Bu nedenle evrim hipotezinin enerji girişleri gelişmeye dolaysıyla evrime neden oldu iddiası geçersizdir. Evrimi başka cevap olmadığından mecburen kabul ve savunma zorunda kalan ateistler varoluşta açıkça gözlenen düzen ve sistem sahibi yapılar için olmazları olur imkansızları imkanlı yapan uzun zaman varsayımına sığınırlar. Fakat zaman iddia edildiği kadar uzun değildir. Dünyamızda ilk canlılığın görüldüğü zamandan bu güne (3,5 milyar yıl) yüz katrilyon saniye, kambriyen döneminden (500 milyon yıl) oniki katrilyon saniye ancak geçmiştir. Orta büyüklükte çok hücreli bir canlı (örneğin bir insan) kas, kan, sinir, kıkırdak, kan vb çok ve çeşitli olmak üzere ikiyüz trilyon hücreden oluştuğu gerçeği göz önüne alnırsa bu sürecin ne kadar kısa olduğu hemen anlaşılır. Evrimin gerçek bilimle olan çelişkileri bu kadar değildir. Burada birkaç gerçeği hatırlatalım. a)-Canlılarda türlerden türlere geçişin önünde aşılması mümkün olmayan biyolojik engeller vardır. Türlerden türlere geçiş imkansızdır. -Biyoloji kanunlarına göre kullanılmayan, işlevsiz uzuvlar zamanla körelir ve hatta yok olur. Bu bir tersinimdir. Uzuvların kademeli oluşumu imkansızdır. c)-Canlılar faydalıları seçmezler. Zararlılardan korunurlar. d)-Tüm canlılar varlıklarını koruma telaş ve savaşındadır. e)-Yaşam avantajlarını kaybeden canlılar elenirler. Bu bir doğal elenmedir. Doğal seleksiyon yanlıştır. f)-Üreme canlı türlerinin yenilenme şeklidir. Canlılar bu yolla tersinim sonucu bozulan yapılarını yenilemeye çalışırlar. g)-Dişiler genç ve sağlıklı olanları (yani güzelleri) seçerek ırklarını en iyi şekilde aktarımına çabalarlar. h)-Canlılar zaman içinde değişirler ama bu değişim gen havuzu bilgileri dahilinde genelde az ya da çok NEGATİFTİR. ı)-Gen havuzları dahilinde zaman içindeki değişimler çeşitlenme nedenidir. i)-Irklar dar alanda çeşitlenme sonucu oluşur. j)-Aynı türden olsalar bile hiçbir canlı tıpatıp birbirlerine benzemez. Eşeyli üreme canlıların inanılmaz sayıda çeşitlenmelerine olanak sağlar. vb......
  12. TERSİNİM GERÇEĞİ Ateizmin yan ürünü olan Materyalizm her şeyin maddesel bir karşılığının olduğu maddeye indirgenebileceği mantığını temel almış nice bin yıllardan beri bilimi etkileyen felsefelerin başında gelir. Materyalizmin Tanrı tanımazlar tarafından sahiplenilerek bilimin Tanrının olmadığı doğrultusunda yorumlanmaya çalışması bu felsefeye dinselliğe benzer tek yönlülük, tutuculuk, bağnazlık getirmiştir. Hâlbuki bilim tam bir düşünsel özgürlük ve tarafsızlık ister. Bunun nedeni ise doğamız gereği çok sık yanılmamız aldanmamızdır. Bir bakıma algılayabildiklerimiz bir doğrular yanlışlar yığınıdır. Gözlem ve deneylerle; ulaştığımız gerçeklere dayanan mantıksal çıkarımlarla bu yığından doğruları arayıp bulmaya çalışırız ki buna bilim yapma diyoruz. Gözlem ve deneylerin mantıksal çıkarımların sonuçlarına dayanmadığı halde peşinen ret ve inkâr edilemez gerçekler kabul edilmiş dinlere inançlara ya da felsefelere dayalı hiç bir varsayım bilime temel alınamaz, bilim bu tür varsayımların üzerine kurgulanamaz. Kurgulanırsa ortaya çıkan pek çok vahim hatalar, yanlışlar içeren güdümlü bilim olur. Temel alınan mantık yanlış ise ulaşılan sonuçların da yanlış olacağı açıktır. Her şeyden önce bilim terazisinin doğru kurgulanmış olması gerekir. Eğer terazi yanlış tartıyorsa doğru tartmak için yapılan çabalar sonuç vermeyecektir. = = = Tersinim nice uzun zamandır uygulanan bir büyük yanlışı ortaya koymakta bilime yeni bir anlam ve boyut kazandırmaktadır. Bu nedenle tersinim tüm bilimsel bulguları yeniden sorgulayıp yorumlayacak tüm yaşantımızı yeniden yön ve şekil verecek kadar önemlidir. Fakat her şeyden önce bir mantık düzeltmesi gereklidir. İyiler kötülerle, güzeller çirkinlerle, doğrular yanlışlarla tartılıp kıyaslanırsa gerçek gerçeklere; her türlü yanlışlardan hatalardan arındı-rılmış gerçek bilime çok daha kolay ulaşabiliriz. Bu nedenle bilim kesinlikle tarafsız ve özgür düşüncelerin, araştırmaların, yorumların ürünü olmalıdır. Tersinim buna önce kanıt sonra sonuç ilkesi olarak tanımlar ve bilime temel alır. Tersinim hangi dine inanca felsefeye temel olursa olsun doğruluğu bilimsel yöntemlerle gösterilmemiş hiçbir varsayımı inkâr edilemez gerçek ya da gerçekler olarak kabullenmez. Bilimin bu tür sahte gerçekler ya da şüpheli varsayımlar üzerine kurgulanmasına izin vermez. Bilimin ortaya koyduğu gerçekler hiçbir zaman birbirleriyle çelişmez. Uydurmak için eğip bükmeler, zorlamalar gerektirmez = = = Tersinim şu esaslar üzerine kurulmuştur. 1)-Varoluştaki tüm düzen ve sistem sahibi yapılar zaman içinde tersinime uğrar. Sonuç kaçınılmaz olarak düzensizlik, sistemsizlik, bozum ya da karmaşadır. Tersinim tüm düzen ve sistem sahibi yapılarda zaman içinde ve doğal şartlarda oluşan eskime, yıpranma, azalma, çoğalma, çeşitlenme, değişme, sakatlanma, hastalanma, yaralanma, ihtiyarlama vb. Şekillerindeki OLUMSUZLUKLARIN genel ifadesidir. Olumlu değişimler yoktur. Mutasyonların tümü az ya da çok zararlıdır. 2)-Tersininim başta maddenin korunumu, termodinamik olmak üzere tüm doğal kanun, kural ve ilkeleri kendine temel alır hiç biriyle çelişmez. 3)-Tersinim yaşamın her safhasında rahatlıkla gözlenip sınanabilir; daha da önemlisi yaşanır. 4)-Düzen ve sistemlerin bir başlangıcı ömrü ve sonu vardır. Bu nedenle ezelden gelip ebede gitmezler. 5)-Düzen ve sistem sahibi yapılar irade-bilgi-yeterli güç-yeterli madde ve yeterli zaman beşlemesinin sonucu oluşur aniden ve rastlantılarla ortaya çıkmazlar. 6)-Tüm düzen ve sistem sahibi yapılar tersinime açıktır. Tersinimin fiziksel ve kimyasal pek çok nedenleri vardır ama en önemlisi kontrolsüz enerji giriş, çıkışları gibi etkenlerdir. Tersinim etkisi bu yapıların korunma - savunma - bağışıklık - çevreye uyum sistem düzen ve mekanizmalara sahip olup olmadıklarına; bu mekanizmaların işlerliğine hassaslığına, genişliğine, derinliğine; zamanın uzunluğuna ya da kısalığına, tersinim etkenlerinin gücüne ve çeşidine bağlı olarak değişebilir. 7)-Düzen ve sistemler oluşturmak zor karmaşa ise kolaydır. Karmaşalar için kaba güç ve kısa süreçler yeterli olabilir. Düzen ve sistemler ne kadar kompleks ve hassas ise bozum o kadar kolay olur. 8)-Düzen ve sistemler amaçlarına uygun kanunlar, kurallar, ilkelerle şekillenip yapılanırlar; işlerlik kazanırlar varlıklarını korumaya çalışırlar. 9)-Karmaşalarda (düzensizliklerde sistemsizliklerde) kanunlar, kurallar, ilkeler bulunmaz. Kanun kural ve ilkelerin bulunması o yapının düzen ve sistem sahibi olduğunun kanıtlarıdır. 10)-Nice milyar yıllardan beri değişmeyen kanun, kural ve ilkelerle şekillenip işlerlik kazanan evrenimiz (ve tabii ki dünyamız) düzen ve sistem sahibi muazzam bir yapıdır. İrade, nitelikli bilgi, nitelikli güç, nitelikli madde ve yeterli zaman beşlemesinin ürünüdür. 11)-Maddenin korunumu kanunu evrenimizin bir başlangıcının ve sınırının olması bir Büyük Bütünün var olduğunun kanıtlarıdır. 12)-Büyük Bütün kütlesiz bir NURDUR. Kütlesiz olduğundan sonsuzdur. Evrenimiz ve diğerleri bu kütlesiz Nurun içindedir. Onunla kuşatılmış; sarılıp sarmalanmıştır. 13)-Big Bang güdümlü bilimin varoluş sorusuna tabi olduğu felsefe temellerine uygun cevap bulma amaçlı sipariş bir teoridir. Akıl mantık ve bilim dışı pek çok çelişkileri içerdiğinden tamamen yanlıştır. 14)-Varoluş Büyük Bütünün bir zerresinin kütle ve hacim kazanması, maddeleşmesi, genişimi ile başlar. İlk madde, olabilecek en büyük atom ve moleküllere sahiptir. 15)- Elementleri oluşturan atom ve moleküller atom içi parçacıkların eksi ve artı elektrik yüklü yapıları gereği zaman içinde kademeli oluşmazlar. Başlangıçtan itibaren bir düzen içinde varolmak zorundadırlar. Elementlerin oluşumu kademeli fisyon (bölünme) şeklindedir. Sonunda en basit element olan hidrojen ortaya çıkar. 16)-Elementlerin füzyon (birleşme) sonucu oluştuğu varsayımı gözlem, deney ve mantıksal çıkarımlara dayanmadan çok, güdümlü bilimin temellerine uygun olduğu için ortaya atılmıştır. Akıl mantık ve bilim dışı pek çok çelişkiler içerir. 17)-Bir yapının canlı olarak nitelenebilmesi için en azından korunma - savunma - bağışıklık ve çevreye uyum – beslenme – üreme özelliklerini eksiksiz sahip olması gerekir. Bu nedenle en basit canlı bile düzen ve sistemlerin bütünselliğindedir. Rastlantılarla oluşamaz. 18)-Her canlı türünün uygun yer ve zamanlarda yeterli sayılarda var edilmiş bir arı ırkı vardır. 19)-Canlılarda zaman içinde gözlenen değişmeler gen havuzu dâhilinde oluşur. Bu yolla canlılar çeşitlenirler. Irklar dar alanda çeşitlenmeler sonucu oluşurlar.. 20)-Gen havuzundaki değişimler kesinlikle tersinim yönündedir. 21)-Türlerden türlere geçiş mümkün değildir. Bu tür oluşumun önünde aşılması mümkün olmayan doğal engeller vardır. 22)-Tüm canlılar ekolojik sistemin bir parçasıdır. Her canlının bu sistemde bir yeri ve görevi vardır. 23)-Tüm canlılar yapılarını yaşam avantajlarını korumaya çalışırlar. Koruyamayanlar elenir. Buna doğal elenme denir. Doğal seleksiyon yanlıştır. 24)-Canlıların korunma - savunma - bağışıklık ve çevreye uyum düzen sistem ve mekanizmaları ZARARLILARDAN korunma mantığıyla kurgulanmıştır. Canlılar faydalıları seçmezler. Bu nedenle faydalıları seçip üstünlük sağlayanlar diğerlerini eler mantığındaki doğal seleksiyon yanlıştır. 25)-Canlılarda üreme doğal YENİLENME şeklidir. Canlılar bu yolla varlıklarını uzun süreçlerde koruyabilirler. 26)-Irklar dar alan (allopatrik) çeşitlenmesi sopnucu meydana gelmiştir. 27)-Doğal olan en güzeldir. Doğallığı korumak zorundayız. Bilim, tersinim sonucu bozulan doğallığı düzeltme yönünde çabalamayı, geri kazanmayı ana gaye edinmelidir. 28)-İnsanlar doğanın efendisi değil doğanın bir parçasıdır. 29)-İnsanlık dünyanın kaynaklarını har vurup harman savuran, dıoğallığı zehirleyip bozan, modern kölelik düzeni oluşturan tüketim ekonomisinden süratle kurtulmalıdır. 30)-Dünyanın askere ve silaha ihtiyacı yoktur. Bu yönde harcanan güç, para ve zamanı dünyamızı daha doğal, daha verimli, daha güzel bir hale getirmek için kullanmalıyız. 31)-Doğalllıkta aileler anaerkildir. Anne ailenin reisidir. Baba dahil diğer aile bireyleri anneye yardımla görevlidirler. 32)-Anne ve çocuklar kesin devlet himayesinde, desteğinde, her türlü koruması altında olmalıdır. Annelere çocuklarından ayırmamayı dikkat edilmeli; kadınlarımız, kızlarımız bu doğal görevlerine uygun eğitilmeli, annelik birinci görevleri olmnalıdır. 33-Bu günkü adalet mekanizması tam bir keşmekeş içindedir. Sosyal düzen ateizm güdümlüdür. Ciltler dolusu kanunlarımız olmasına rağmen suçluluk önlenemektedir. Kanunlar herkesin anlayıp uygulayabileceği şekilde basitleştirilmelidir. 34)-Suç=ceza iyilik=mükafat sistemi uygulanmalıdır. 35)-Suçlular hapislere atılma yerine teşhir ve sürgün cezası uygulanmalıdır. Bu konuda pek çok öneri yapılabilir. Konuyu sosyal tersinimde ayrıntılı ele alacağız.
  13. Hüdai Çakmak

    Önemli bir açıklama

    Araştırma yaptığımız ilk dönemlerde canlılarda tersinim sonucu bir alt türe (örneğin insanlardan maymunlara) dönüşüm olabileceği konusunda güçlü denebilecek kanıtlara ulaşmıştık. Fakat daha sonraki araştırmalarımızda ne evrim ne de tersinim yoluyla türlerden türlere geçilemeyeceği böyle geçişlerin önünde aşılması mümkün olmayan engellerin bulunduğunu kanıtlarıyla gördük ve okuyucularımıza bir özür yazısı ile bildirdik. Sonuçta tersinim yoluyla bir alt türe geçiş OLABİLECEĞİ varsayımı bir yanılmadır. BÖYLE BİR GEÇİŞ MÜMKÜN DEĞİLDİR. GERÇEK ne evrim nede tersinim yoluyla türlerden türlere geçilemeyeceği bu tür geçişin önünde aşılması mümkün olmayan engellerin olduğudur. Tekrar düzeltir okuyucularıma önemle duyururum. Hüdai ÇAKMAK
  14. BİLİM ATEİST YA DA DİNCİ OLUR MU? İnsanlar genelde fikir ve düşünce yönünden tarafsız olamazlar. Fikir ve düşünceler hayatlarını yol ve yön verdikleri, onlarla doldurdukları dinlerin, inançların ve de inançsızlıklarının, kimi felsefe temellerinin… vb gibi çok çeşitli etkenlerin etkisi altında farklılaşırlar. Bu nedenle birilerinin siyah dediğini bir başkaları beyaz diyebilir. Bu farklılıklar tam bir zıtlık oluşturabilir. Gerçekte bu farklılıklar düşünce-fikir ufkumuzu genişleten zenginliklerdir. Düşünen fakat zaman zaman yanılan insanlar düşünüp üretmeyen insanlardan çok daha değerlidir. Bu nedenle bilimi yanlışların içinden doğruları-gerçekleri bulma çabaları olarak da tarif edebiliriz. Bir teist için Tanrının, bir Yaratıcı İradenin varlığı inkar edilemez gerçek kabul edildiği gibi bir ateist içinde aynı şekilde bir Tanrının, bir Yaratıcının var olmadığı tartışılmaz bir şekilde gerçek kabul edilir ve tüm öngörüler doğruluğu şüpheli bu bir birine zıt öngörüler üzerine inşa edilir. Bu nedenle bir teistle bir ateistin tutuculuk yönünden herhangi bir farkı yoktur. Bir ateistin Tanrının var olup olmadığına tartışmaya bile tahammülü yoktur. Tanrının varlığını iddia eden her fikir; akıl, mantık ve bilim dışıdır. Ateizm dışı bu tür fikirleri ortaya koyup savunanlar örümcek kafalı yobazlar, gericilerdir. Ateizme gönülden inanan bir kimse için: Tanrı, Yaratıcı İrade yoktur. Tanrı, Yaratıcı irade yok ise: 1)-Tüm evren, evrendeki düzen ve sistemlere benzeyen yapılar rastlantıların sonucu oluşmuştur. 2)-Bu gün şaşkınlık ve hayranlıkla gözlemlediğimiz canlılık rastlantılarla oluşmuş bir canlı hücresinin zaman içinde evrimleşmesi sonucu meydana gelmiştir. Ateizme göre bunların başka cevapları yoktur. Bu nedenle doğrudur.Bir bakıma ateizm doğru yada yanlış bu tek yönlü cevaplara mahkumdur. Akla mantığa bilime uysun uymasın sahip çıkmaya, savunmaya mecburdurlar. Ateizimin temel aldığı bu görüşler gözlem ve deneylerle gösterilmiş gerçekler midir? Tarafsız bilim bu soruya hayır cevabı veriyor. Ateizmin temelleri başta maddenin sakımı, termodinamik kanunları olmak üzere tüm doğal kanun, kural, ilkeler ve bütün bunlara dayalı mantıksal çıkarımlar tarafından şiddetle ret ediliyor ve yalanlanıyor. Bu iddiamız şiddetle tepki görse bile gerçek budur. Bir bakıma ateizm ve uzantısı öngörülerin bilim yönünden temelleri yoktur. Bilim hiç bir felsefenin-inancın-inançsızlığın tapulu malı değildir. ATEİSTLERİMİZ BOŞUNA BİLİMİ SAHİPLENMESİNLER. Bilim ve bilgi insanlığın ortak servetidir. Evrimleşen tek şey bilimdir.
  15. Kimi gezegenlerde uydularda Suyun bulunması canlılığa kanıt olur mu? Su nihayet en çok, en bol bulunan iki elementin bileşimidir.Evrenin her yerinde bulunabilir.Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Su aynı zamanda bazı şartlar yerine geldiğinde canlılığın temel taşıdır. Tersinime göre Güneş sistemimizde Merkür'ün belirli bir bölümünde, en yaşlı gezegen olan Mars'ın derinliklerinde sıvı halde suyun bulunduğu kesindir. Fakat bunlar milyarlarca yıllardan beri belirli bir yerde duran durgun sulardır. Sirkülasyon yoluyla temizlenmemiş olduklarından su özelliklerini büyük ölçüde kaybetmişlerdir. Çok geniş bir korunma savunma bağışıklık ve çevreye uyum meziyetlerine sahip olan bazı bakteri türleri bu sularda bulunabilir mi? Bu tür bakterilerin bulunması canlılığın rastlantılarla oluştuğunun kanıtı olur mu? Tarafsız bilim buna hayır diyor. Nedeni ise en basit canlının bile rstlantılarla oluşmasının imkansız x imkansız x imkansız olması. Ateistlerimiz boşuna ümitlenme
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.