Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

angelflower

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.164
  • Katılım

  • Son Ziyaret

angelflower tarafından postalanan herşey

  1. çok güzel
  2. be naçımmm ellerine sağlık
  3. Kadin aksam isten çikar, Çocugu yuvadan alir, Markete geçer ispanak alir, Kostura kostura eve döner, Çocugu soyar elini yüzünü yikar, Kendi üstünü degistirir, Mutfaga kosar... Bi yandan ispanaklari yikar bi yandan çocugun sorularina ve ihtiyaçlarina cevap verir. Bi yandan sofrayi hazirlar O DA NE YOGURT ALMAYI UNUTMUSTUR! Yogurtsuz ispanak olmaz Hemen kocasini arar. Kocadan Kocaya degisen cevaplar: 1) Ben geç gelecegim. Toplantim var Yogurtsuz yiyin ( laçkalasmis koca) 2) Ben geç gelecegim Çok üzgünüm tühhhhhh simdi ispanak da yogurtsuz olmaz ki E yogurt getireyim kapidan birakayim hemen döneyim toplanti bu kaçirsam olmaz Mazallah daglara taslara isten atilma sebebim olur sonra yogurt dökecek ispanak bile bulamayiz ( aldatan koca ya da eve gelmemek için bahane arayan koca ,ama bi yandan da vicdani sizlayan koca..) 3) Aradiginzi numaraya su anda ulasilamiyor........(Iste bu aldatan koca) 4) Mendebur kadin ispanagi aldin da yogurdu niye almadin! ("kazma" tipi koca ) 5) Igggghhhh yine mi ispanak. Otlaya otlaya sigir olduk ("kalas" tipi koca) 6) Tamam alirim (monotonlasmis koca) 7) tamam alirim baska bisey lazim mi? ( Normal koca) 8) Tamam hayatim alirim baska bi istegin var mi? ( Olmasi gereken koca) 9) amannn ispanakla mi ugrastin? Yapmadiysan birak ya disardan söyleyelim ya da disarda yiyelim (Süper koca) Olagandisi 1 durum 1) kadin aksam eve gelir Buzdolabindan dün aksam yapilmis yemegi çikartir Açar bakar ispanak. Ama dolapta yogurt yok kocasini arar : " Ispanagi yapmissin ama yogurt almamissin Unutma gelirken getir"
  4. okuduğun için ben teşekkür ederim
  5. angelflower

    Çağrışım

    ne diiim ben şimdi buna ya her şeyi göze almak biraz yürek ister gibi yürek diiim
  6. Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış. Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış. Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış. Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. ıçinden "Ne muhteşem bir çiçek" diye geçirmiş. Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu. "Merhaba" demiş papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.". Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve "Merhaba" demiş, "bende yalnızlıktan sıkılmıştım zaten.". Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış. Papatyada ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış. Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edipte bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatyada kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini. Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana, ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler. Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve "Üzgünüm, ama senden ayrılmam gerekecek" demiş. Papatya buna bir anlam vermemiş. "Neden" demiş. "Yoksa benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim." Papatya bu duruma çok üzülmüş. Ama yapacak bir şey yokmuş zaten. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum" diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece "Bende..." diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş. ıçinden "Keşke onunda beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her düşen yaprakta papatya, içinden "seviyormuş" diye geçirmiş. ışte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş; seviyor mu? Sevmiyor mu diye...
  7. Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. Ikisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra... Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... Senin için ölürüm derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma Hayır, ben senin için ölürüm diye yanıt verirdi hep... Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak.... Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten.... Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde satılık levhası asılı olan. Ne dersin, bu evi alalım mı? dedi adama. Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı... Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim? diye yanıt verdi adam. Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık.... Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut... Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım diye sözünü kesti arkadaşı. O, seni aldatıyor. Iş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya.... Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. Inkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, son bir kez kucaklamak isterim seni diyecek oldu ama kadın, defol dedi nefretle... Ilk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu. Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. Sen, buraya ne yüzle geliyorsun diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor. dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi... Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. Itinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. Ilk kağıtta, Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem diyordu... Sırayla okudu; Seni çok sevdim, Seni sevmekten hiç vazgeçmedim, Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim. Fakat benim için ölmeni istemedim Şimdi bana söz vermeni istiyorum. Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı? son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı: Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....
  8. Hani Söz Vermiştik Aşik Olmayacağiz Diye(güzel Bi Mektup)!!! LÜTFEN SONUNA KADAR OKUYUNUZ... Tanıştığımız ilk gün söz vermiştik birbirimize,aşık ol- mayacağız diye.Arkadaşlığımız dostluk çerçevesinde ka- lacak ve öyle devam edecekti. Aradan geçen zaman içinde ne sen sözünü tutabildin ne de ben.Aşka esir düştük ya da sürüklendik sevginin arka- sından.Hiç yaşanmaması gereken bir yasak aşktan kurtul- mak o kadar zorki,insan doğru dürüst düşünemiyor, dü- şündükçe duyguların içine daha çok batıyor. " Biz de aşık olduk da,karşı taraf buna cevap vermiyor." Bu sözlerin üzerine çok düşündüm.Sana cevap vereme- mem,seni sevdiğimden değil,senin mutluluğunu ve gele- ceğini düşündüğümdendir. "Seni seviyorum" diyen birine "ben de seni seviyorum" demek kadar güzel bir an var mıdır?Bu güzel duyguyu ni- ye yaşamak istemeyeyim? Yanlış zamanda tanışmışız arkadaş.Hayatın acımasız ka- nunlarına bazen başkaldıramıyorsun.Yaşadıklarımızla ye- tinmek ve zamana güvenmek zorundayız. İlkez bir bayramı sensiz geçiriyorum.Ayrılık duvarı ha- la aramamızda bir sur gibi duruyor.En içten dileklerime sevgimi de katarak bayramını kutlaması için iyilik meleği- ne ricada bulundum.Bayramla alakası olmayan bir gün geçiriyorum.Sensizlik bana bayramı bile unutturdu. Eskiden bu saatlerde can sıkıntısından gazetedeki bul- macayı çözerdim.Hani hiç sevmediğin o çengel bulmaca- lardan.Bu akşam yine o bulmacalardan birini çözmek iste- dim.Okuduğun bu satırları,bulmacayı çözmek için elime al- dığım kalemle yazdım. Ayrıldığımızdan beri yaptığım herşeyde bir mantıksız- lık görüyorum. Mantıklı hareket etmek istiyorum ama bu- nu başarmak için herhalde seni unutmam gerekecek. Seni hala unutamadığıma göre bir süre daha bu hayata katlanmak zorundayım Ayrılık,sevgiye zarar vermedikçe, hala bir umut yaratılabilir...
  9. Alman Balık besliyor ilk ev sarı renk, norveçli, dunhill marka sigara tüketiyor, su içiyor ve kedi besliyor mavi renk, danimarkalı, blend marka sigara tüketiyor ,çay içiyor ve at besliyor kırmızı renk, ingiliz, pallmall marka sigara tüketiyor, süt içiyor ve kuş besliyor yeşil renk, ALMAN, prince marka sigara tüketiyor, kahve içiyor ve BALIK besliyor beyaz renk,isveçli, blue master marka sigara tüketiyor, bira içiyor ve köpek besliyor.. evler yanyana biçimde olacak şekilde sıralanmıştır..
  10. Uzun zaman önce.. Dünya yaratılmadan, insanlar dünyaya ayak basmadan önce,iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolanıyorlarmış. Bir gün, toplanmışlar ve her zamankinden daha fazla canları sıkkın oturuyorlarken ; Saflık ortaya bir fikir atmış ; "Neden saklambaç oynamıyoruz?" Ve hepsi bu fikri beğenmiş, hemen çılgın Cilginlik, bağırmış: "Ben ebe olmak ve saymak istiyorum, Ben ebe olmak istiyorum!" başka hiç kimse Cilginligi arayacak kadar çıldırmadığı için, Cilginlik bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış, 1, 2, 3 ....Ve Cilginlik saydıkça, iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar ; Şefkat Ay'in boynuzuna asilmis; İhanet çöp yigininin icine girmis; Sevgi bulutlarin arasina kivrilmis; Yalan bir tasin altina saklanacagini soylemis ama yalan soylemis cunku golun dibine saklanmis; Tutku dunyanin merkezine gitmis; Para hirsi bir cuvalin icine girerken cuvali yirtmis. ..Ve Cilginlik saymaya devam etmis, 79, 80, 81, 82..... Askin disinda, butun iyi huylar ve kotu huylar o ana kadar zaten saklanmis, Ask, kararsiz oldugu gibi, nereye saklanacagini da bilmiyormus.. Bu bizi sasirtmamali cunku hepimiz Aski saklamanin ne kadar zor oldugunu biliriz. ..Ve Cilginlik 95, 96, 97... ya gelmis ve 100'e vardigi anda, Ask sicrayip gullerin arasina girmis ve saklanmis. Ve Cilginlik bagirmis "Onum, arkam, sagim solum sobe, geliyorum!", Arkasini dondugunde, ilk once Tembelliği gormus, o ayaktaymis cunku saklanacak enerjisi yokmus. Sonra Şefkat'I ayin boynuzunda gormus, ve İhaneti coplerin arasinda, Sevgiyi bulutlarin arasinda, Yalani golun dibinde, ve Tutkuyu dunyanin merkezinde, hepsini birer birer bulmus, sadece biri haric.Ve Cilginlik umutsuzluga kapilmis, en son sakli kisiyi bulamamis..derken Haset, Ask bulunamadigi icin haset duyarak, Cilginligin kulagina fisildamis ; "Aski bulamiyorsun cunku o gullerin arasinda saklaniyor." Cilginlik catal seklinde tahta bir sopa almis, ve gullerin arasina cilginca saplamis, saplamis, saplamis, ta ki yurek burkan bir haykirma onu durdurana kadar. Ve haykiristan sonra, Ask elleriyle yuzunu kapayarak ortaya cikmis, parmaklarinin arasindan sicim gibi kan akiyormus, gozlerinden. Cilginlik Aski bulmak icin heyecandan Askin gozlerini catal sopa ile kor etmis... "Ne yaptim ben? Ne yaptim ben? Diye bagirmis. "Seni kor ettim. Nasil onarabilirim?" Ask cevap vermis ; "Gozlerimi geri veremezsin. Ama benim icin bir sey yapmak istersen, benim kılavuzum olabilirsin." Ve o gunden beri, Askin gozu kordur ve o gunden beri Cilginlik da her zaman onun yanindadir..
  11. bence de cevabı farklı olmalı ama ben de cevabını bilmiyorum ki
  12. uğraşmadım bulmak için bana sordular çözmek için epey uğraştım buldum en sonunda katılımlarınız için ayrıca teşekkür ederim
  13. böyle bir hazine sandığı olmak istemezdim bendeki hazine bende kalırsa nerde bunun paylaşma sevinci bu cümlemi pek beğenmedim ama ne yaapayım yazdım bi kere
  14. çok etkilendim sabır her zaman gerekli ama bazen gerçekten insanın sabrı taşıyor bazı durumlarda ama tamiri mümkün olmayan şeyler yaptırmasın allah kimseye
  15. teşekkür ederim kendi adıma tüm çiçekleri kabul ettim siz zaten bir çiçeksiniz yaaa ( ne laff ettim ama di mi )
  16. avatarımı değiştireceğim önerisi olan var mı
  17. kim ben mi engelim en gel olmiim
  18. görcez bakalımm
  19. ben de yeni yeni tanıyom
  20. forumun aygıtısın
  21. çevrim dışı gördüm seni özlemiş gördüm kendimi
  22. biliyom bennnn esprili olmasını sevdim sanırım seveceğim kendisini
  23. henüz tanımasam da çayleklığını sevdim bi de tanrı misafiri olmasını
  24. angelflower

    Çağrışım

    şarhoşluk
  25. al al ben de üzülmüştüm kimse yemicek die afiyet olsunnn
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.