Zıplanacak içerik

Su DaMLaSı

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Su DaMLaSı tarafından postalanan herşey

  1. bu soru sıklıkla sorulur. kader hususuna bağlanır vs. ayetlere az çok bakmış insanlar görecektir ki dinimiz dogmatikliği tasvip etmiyor. hangi din üzere olursanız olun, araştırmakla mükellefsiniz. müslümanlar da gayri müslimler kadar dinleri araştırmak ve kendi dinini tanımak zorunda. yani anlayacağınız anne-baba müslüman diye müslüman olmuş bi kimse kurtulmuş değildir. bilmeyenlere oranla sorumluluğumuz daha fazla. çünkü müslüman doğan araştırmak, savunmak ve tebliğ etmekle mükelleftir. sadece kendi dinini araştıran ve sadece onun doğrularına kilitlenen kişiler samimi değillerdir. (ki ihlas islam dini için vazgeçilmez unsurlardandır.) bu yüzden kader deyip başka şeyleri yargılayacağımıza "akıl, fikir zenginliği, ille de araştırma" deyip elimizki nimetleri heder etmemeyi şiar edinmeliyiz. bu, islam dininden ziyade insanlığın da gereğidir. insanlığının gereğini tembelce bahanelerle görmezlikten gelen bireylerin sonuç kısmına vardıklarında anne babalarına sığınmaları abestir. ayetlerde "atalarının dinleri"ne sorgusuz sualsiz ve de tassupla tabi olduklarından dolayı eleştirilir insanlar. bu fikri sınırlandırmayın. müslümanlarda da bu hal yaygındır. ayetteki vurguyu hatırlayacak olursak diyebiliriz ki bu yaygınlık islamın kendisinden değil, bireylerin bilinçsizlik ve sorumsuzluklarından kaynaklanmakta. umarım açıklayıcı olmuştur. selam ile..
  2. bugün kutlanması gereken nadir günlerden. eşe dosta akrabaya komşuya hediye verelim ya da bir hal hatır olsun soralım tebrik edelim günlerini, yoldaki çocukların başını okşayalım REsulullah sav in rahmetini düşünerek ona daha çok benzemeye çalışalım bugün, saygıyla tebessüm dağıtalım sönük, yanık her yüreğe... ve lütfen Onu okuyalım. ne olup ne olmadığını bilelim. ve asıl mucizenin bizden farklı olmamasına rağmen bize çok fark atmış olması olduğunu görelim. biz de ondan mucize kapalım. o (sav)nun rahmetini, saygısını, insan sevgisini, hassasiyetini, hüznünü, çabalarını daha fazla anlamaya uğraşalım. bugün doğum günüyse onu yaşatalım inş.. selam ile...
  3. olmayan bi şey üzerine bu kadar felsefe yapılmaz. "tesadüf"lere inanan çok kişi tanrıyı yok addederler. herşeyi mantıken yorumlamaya çalışırlarken dünyanın içindeki milyarlarca varlığın ve insanın yapısal mükemmeliklerinin tesadüfiliğini mantıken açıklamaktan kaçarlar. zira tesadüfün mantığı yoktur. mantıkla ilahı reddedip mantıksız bi imgeye sarılırlar. sahih (gerçek) dinlerde dini Tanrı şekillendirirken bozulan dinlerde Tanrıyı din adamları şekillendirir. bu nedenle tanrı anlayışlarında farklılıklar olur. Tanrı gizlenmez. sadece gözle bizzat görülmez. zira benim dinime göre göz acizdir, O'nu görecek kudrette değildir. görmeden itaat görerek itaatten iman hususunda çok daha samimi ve belirleyicidir. iman ettikten sonra O'nu hissedip hayatınızdaki eylemlerini görebilmeniz mümkündür. bu sözümü de ancak inananlar anlayacaktır. selam ile...
  4. 1- şeriatı kulları için Allah koymuştur. bunu ispatlaman için kurandan tastamam bi anayasa çıkarman gerekir. bu durumda da çaresiz kalacaksın. zira sadece ayetlerle -bir kaç konu dışında- ne bir hukuk sistemi ne de bir siyasi sistem oluşturamazsın. o halde bahsi geçen (siyasi sistemi kapsayan) şeriat tarihseldir. din ile bağlantılı da olsa dinin gereği değil, pratikte ortaya çıkan bi unsurdur. bir ateist dahi siyasi şeriat ile eleştiri de bulunurken Kuran dan örnek vermez. çünkübi delil bulamaz. ancak tarihi olaylar ve kişilerle savunmasını yapmaya çalışır. 2- şeriat, dini ve dünyevi hükümlerin tamamıdır. din ile dünyeviliği ayırman enteresan. 3- şeriat, "din" kelimesiyle eşanlamlıdır. şeriat din demek de olsa tarih içinde anlam kaymasıyla siyasi ve hukuki bi anlam içinde sınırlanmış ve bahsettiğin "dünyeviliği"n siyasi ve hukuki yönünü tamamen kapsayıcı bi unsur olarak algılanmıştır. 4- şeriat kavramının içinde, imani hükümlerin yanında ahlaka, ibadete ve günlük hayattaki işlere dail hükümlerin hepsi vardır. Allah şeriatı, kullarının ebedi hayata ve hakiki saadete ulaşmaları için göndermiştir. günümüzdeki şeriat kavramı bunların ötesinde. bu nedenle şeriat kavramını kullanırken neyi kasdettiğimizi vurgulamamız gerek. bence "şeriat" naraları yerine Kuran merkezli bi bakış açısı ve fikir yapısı oluşturmak gerek. dediğim gibi şeriat tarihsel ve ayrıca kültürel bi akımdır. Kuran ile, İslam ile anılsa da aslında bunlardan az-çok bağımsız bir sistemdir.
  5. sanırım anlatımda gösterilmeyen dikkat bu gibi ithamlara sebep olabiliyor. Kuran evrensel ve zaman üstü hükümler ve fikirler taşır ancak bu genel olarak tüm ayetlerde görünen bi özellik değil. Kuran ın bir tarihselliği mevcuttur (prof. ömer özsoy'un "kuran tarihselliği" kitabını incelemenizi tavsiye ederim). kölelik sistemi de o dönemin önemli ticari unsurlarındandır ve islam olan her zengin kişi, bu müesseseye (köle alıp azad ederek) zarar vermiştir. kaldı ki köle azad etmek en fazla sevap kazandıran unsurlardan olduğu pek çok hadiste defalarca vurgulanmıştır.
  6. efendim öncelikle konuyu açan arkadaşın bahsettiği muzaffer ordusu hikayesinin benimsemiyorum. böyle bi ideal tahsilini gördüğüm dinimde yok. kaldı ki Mehdi inancı psikolojik zayıflığa teselli ürünüdür. bunun dışında Türkiyedeki elektrik su gaz vs sorunlar ön plana atılarak din konusunun gereksiz ve araplıkla alakası olduğunu vurgulamak da en az bu hareket kadar abes. dikkat ettim bütün ateistlerin saldırıları hep aynı kelime etrafında dönüyor. "Arap" araplar dahi sizin onlara yüklediğiniz kadar İslam'ı kendilerine mal edemiyorlar. Kuran ı kerimin çok yerinde KURANI ANLAYASINIZ diye arapça gönderdik buyruluyor. yani illaki ya da topyekün araplaşın diye bi emir yok. İslam da Kuran merkezli bi dindir. merkezi kuran olan her insan müslümandır. araplık farz değildir. bu kadar basit. tabi kasıtsızca okursanız anlarsınız. ama o kadar kilitlenmişsiniz ki araplığa... kültür ve din iki farklı kavramdır. din kültürün dışında ancak kültürü etkileyen genel hükümleri değişmeyen ancak her kültürde yer bulabilecek homojen bir yapıya sahiptir. bu nedenle din yerine kültürde takılan sadece mukallittir. yani taklitçi. tıpkı modernleşme adına batı uygarlığının kıyafetlerini ve ahlakı(?)nı yaşamlarına katanlar gibi.
  7. evrime inanan biri gerekiyordu cevab bulmam için. sayın yam yam samimiyetimle merak ediyorum. evrim gitgide kendini daha iyiye götüren bi gelişim sistemi ise bu sistem nasıl oluşmuştur? zira savunulana göre kaba ve düşüncesiz varlıklar evrimle ve zamanla daha iyiye gidebiliyorlar. bu sistemi oluşturan nedir? tesadüfsel midir? neden her varlıkta görülmüyor? daha iyiye gitmek için bireyin elinde olanak var mıdır, yoksa tamamen zamanın getirdiklerine "ya nasip" diyip yaşamak mı gerekir?
  8. cennet tatmin olma mekanıdır, bu nedenle sürekliliği vs ayrıntıları onu sıradanlaştırmaz.. dünya ile bir tutuyorsunuz oysa dünya ile bir olsaydı zaten cennet diye bi "ödül" olmazdı. müslümanlar için asıl ödül ru'yetullah'tır ki bu konu sizi aşar. dindarları alakadar eder... adalet sorularınıza gelince lokman suresi 16. ayet "(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. " gerisi tefsircilerin yorumudur... adalet sizin aklınızın da ötesinde bir hak ile yerini bulacaktır. siz dinsizler adına ahret için kaygı duymayın... onlar umursamasa da onları da umursayan, Allah var elbetteki.
  9. sayın fenerinumx "kafir" ithamında bulunmak için çok geniş çaplı bi iddianame hazırlamanız gerekmekte. mesela şeriatın ne olduğunu, Kuran'dan farzlığının ispatını ve Resulullah (sav) in hayatındaki tezahürlerini, bu konuda emir mahiyetindeki ayet ve hadisleri kaynak göstererek belirtmeniz ve bunların izahını iddianızda yerli yerine oturtmanız gerekir. içinizden geldi ve gerekli gördünüz diye burada "kafir" ithamını savurmanız savunduğunuz değerlerin anlaşılmasına mani olacaktır. Rahmet dinini azap ile anlatmak yetersiz zayıf ve yanlış oluyor. neyi savunduğumuzu ya da anlattığımızı iyice tartmalıyız. daha dikkatli olalım inşAllah... selam ile..
  10. Bilimsellik, biz gerçekçi insanların ilkeleri. Çokça kullanmaktan gocunmuyoruz. Keşke daha fazla kullanabilsek.... demek ki zikir olayı bilimsellikte de efdal bi ibadet hükmünde.. böyle bi ifadeye ilk defa rastlıyorum.. Kendimi bir filozof olarak görmüyorum. Ben bir bilim sempatizanıyım. Yanlışlarım mutlaka olacaktır. Ömrüm bitene kadar da samimi olarak öğrenmeye devam edeceğim. Bilimsel nitelikte olmak, üretilmiş bilgilerin ezberlenmesi değil, aklı bilimsel yöntemler doğrultusunda kullanmak demektir. İnsanların aklına bilimsel formasyon kazandırmak ise eğitim ve öğretim yaygınlığı ile gerçekleşebilir. Bilimsel bilgi ile aydınlanıp, sevgi ile dolan bir insan, yüksek insanlık ülküsüne hizmet etmekte yetkin bir kişiliğe sahip olacaktır. felsefeye dair tek laf etmedim. sadece bilim sempatizanı olmakla aklı bilimsel yöntemler ışığında kullanıp bireysel sonuçlarla hareket edebiliyorsanız; sanırım alacak daha çok yolunuz var. bu tıpkı alfabeyi kullanmak yerine yeniden kendi alfabenizi oluşturmaya çalışmak gibi. işiniz çok, sizi alıkoymayalım. Bizler bunları onlarca defa yazdık. Maddecilik(bilimsel) ve anti maddecilik (metafizik) felsefeler vardır. Tarihte bunlar hakkında binlerce makale vardır. Önemli olan bilimsel olup olmadığı. Bilim, yöntemlerle, kurallarla elde edilen ve pratikle doğrulanan bilgidir. sizleri (?) takip etmediğimden cevabınızı kaçırmış olacağım. üzgünüm.. fakat burada açıkladığınıza göre ilahiyatı ve pek çok ilmi, felsefe olarak nitelendirmişsiniz. gerçekten bu daracık pencerede "ilahiyat" adını duymuş olmanız bile enteresan. sadece elle tutulabilir şeyler bilimin konusu derseniz bu çok komik olur. zira bilimi ortaya koyan şeyleri ( cümleler(edebiyat), fikir sunumları(felsefe), gibi hususları) kullanmadan tek bir bilimsellik dahi oluşturamayacağınızın farkında bile değilsiniz sanırım. kaldı ki aşağıdaki cümlelerinizden birinde "Bilimsellikte hiçbir kuram son şeklini almış sayılmaz" demişsiniz. yani bilimsellik de bir varsayımlar sistemidir, diyebiliriz. zira sonuca erdirilememiş hiçbir şey oturaklı değildir. kesin ve genel-geçerliği de şüphelidir. buyrun bi de buradan yakın fikirilerinizi, belki ısınmanıza yardımcı olur. Edebiyatçı değilim. Cümleyi toparlayamamış olabilirim. Kontrol ettim söylemek istediğim kolayca anlaşılıyor. Yaşam yada doğanın diyalektiği, yanlış ve doğruların mücadelesi ile devam etmektedir. Bilimin asıl var oluşunun nedeni yanlışların belirlenmesidir. bilimi küçük bir don kişot olarak algılamanız da enteresan. kendi doğrularını tamamlayamayan bi sistem yanlışları nasıl belirler...? neye göre hareket eder...? henüz doğruyu belirlemeden ortada bir "yanlış" fikri varsa, ön yargı var demektir. o halde düzeltelim... bilimin var oluş kaynağı yanlışı ortaya koymak değil, kasıtsızca doğruları ortaya koymaktır. İlk iki cümlen doğru. Devamı yanlış. Bilim kendisi dışındaki, başka deyişle denyle ispatlanmayan hiç bir şeyi doğrulamaz. Onun savunusunu yapmaz. Yani senin deyiminle bilim dışına dönemez. (üstteki cümleme devamla..) doğruları ortaya koyarken kasıtsız olan bilimin yolları pek çok sistemle kesişebilir. zira o kasıtsızdır, objektiftir. bu nedenle bilimle yolları kesişti diye övünmek de, yolları ayrıldı diye yerinmek de abestir. çünkü bilim nihayet bulmuş değildir. kesinliği sorgulanabilir.. (emin değilim ama bi hocamdan dymuştum.. meşhur "kara delik" teorisi sahibi tarafından geri çekildi, diye. yıllardır bilimsel pek çok doktrinin üzerine bina edildiği bu teori bir anda yok olabiliyor demekki... ) Bilimsellikte hiçbir kuram son şeklini almış sayılmaz. Önü açık bırakılır ve yeni veriler elde edildikçe kuramların da geliştirilmesi söz konusu olur. Aynı nedenle, belli bir alanda kuram geliştirme çabasına geçmeden önce bir dizi deneysel araştırmanın yapılmış olması gerekir. Kuramlar, tez ve antitezler arasındaki çelişmeyle gelişirler. Bu yönüyle bilimsel gelişme, yeni gözlemler karşısında yetersiz kalan kuramların ayıklanması, yerlerine daha geçerli görünenlerin konulmasından oluşan bitmeyen bir süreçtir. deney doğruya ve kesin bilgiye ulaşmak için yegane araç değildir. her şeyi deneyle sınırlamanız fazlaca materyalist bir yaklaşım. insan ve alem sadece maddi yönü olan sistemler değildir. ve sadece pratikle bunların doğrularına ulaşmanız çok zor. en basitinden gözyaşını bile açıklayamazsınız. duygu yoğunluğu denen metafizik bir olay fiziki bir sonuç doğurabiliyor... vs vs vs İyi dileklerimle... bilmukabele...
  11. 20 cümle içinde "bilimsel" kelimesini 14 defa kullanınca bilimsel olunmuyor. hep hayret ederim neden bi işin reklamına meraklı olanlar, aynı zamanda o işin idrakine varamamış insanlarla aynı kişilerdir. sizce İlahiyatlarda ne çalışılıyor? binlerce makale, yüzlerce ilim adamı ne için emek sarfediyor...? bilimsellikten uzaksa neden akademisi var bunların? bilimselliğin dine verdiği cevaplar ateizmi oluşturuyorsa (ki bunu cümle olarak bile toparlayamamışsınız) bilim neden bilimsel olmayan bi kuruma bu kadar cevap vermeye çabalar? bu kendi ahlakına ters düşmez mi? bilimsellik ateizm de dahil, hiçbir şartı, takıntısı ve önyargısı olmayan bi sistemdir. o sadece genel-geçer ve gerçek olanı ortaya koymaya çalışır. bu anlamda dinle de başka akımlarla da yolları birleşebilir. buna gocunmak da, bununla övünmek de yersiz... zira bilim, kaynağı merak olan bi su sızıntısıdır, ne zaman nereye döneceği hiç belli olmaz. başlık sorusuna gelince "Allah" kabul edilmişse eğer, birliğine inanmak bunu getirisi olacaktır. zira ikilik ya da fazlalık bir "ilah"a göre acizliği de beraberinde getirir. iki olan muhtaç olur, "diğerine göre"liği olur, hüküm sahibi olanla olmayanı olur ki bu farklılıklar ilahlığa ters düşer... sebep yegâneleşmedikçe sonuç karmaşıklaşır ve belirsiz olur. belirsizlik ise netliği ortadan kaldıracağından kendi yalanda bocalar durur. oysa Allah a iman kesindir, şüphesizdir...
  12. konu yasakların meşruluğu (?) olunca nereden nasıl savunulacağı belli olmuyor.. kimi kelepçenin faydalarını anlatıyor, kimi hayalgücünün tesiriyle suç(?)u alıp, fantastik bir sahne içerisinde kendi zararlı dünyasını canlandırıyor, kimi suçlu (?) nun dedesinin günahı(?)nı. birileri bu mahkumiyette, bi daha ele geçiremeyeceklerini yitirirken, kurulan bu kurtlar mahkemesinde siz kemiredurun onların haklarını, kaybettikleri fırsatları... tadı güzel olsagerek! ! ! örtü de, açıklık da, saç da, sakal da, kippa da, haç da... tercihtir. devletin dini yoksa bunlara takılması abestir. ah ne zaman vazgeçeceğiz, don kişot misali yel değirmenlerine kılıç sallamaktan...? ne zaman göreceğiz asıl ciddiye almamız gerekenin fikirler olduğunu...? birileri meyveleri tüketirken armudun sapı üzümün çöpüyle uğraşalım bakalım.
  13. hiç bir şeye inanmamak diye bi şey yoktur. hiçbir şeye inanmıyorum iddiasında da kimse olduğunu sanmıyorum. burada genel de "Allah'a ve ya dine inanmak ve inanmamak" hususu var. ki bu da "hiçbir şeye inanmamak" anlamına gelmez. çoğu hariç bazı ateistlerin çok saf (berrak) bi ilah anlayışına sahip olduklarını düşünüyorum. bağnazca inanılan ve tasvir edilen ilah kavramına tepki üzere ateist olduklarını görüyorum. bu açıdan onlar pek çok teistten daha da güzel bi Allah inancını ister istemez savunurlar. ama korkularından öylesine korkarlar ki bunu itiraf etmezler. bir de din inancı olmayanlar vardır ki bunlar da bunun yerini ya bireyle ya da toplusal kurumlarla, çalışmalarla, ideallerle takıntılarıyla... doldurur. ille de inanır insan. zira bi teistler biliriz ki bu fıtrattan gelen bi eğilimdir. ama fıtratı dogmatikle karıştıran ateistler ise illaki bundan kaçmayı "ilerleme" olarak algılar. akşam yemeğine küsüp gece gizlice yemek aşıran çocuklar misali kendince tabulara aynı dogmatikliği (?) sergileyerek.
  14. Allah herşey Kadir. bunu kabul etmeniz güzel. hayalen de olsa. ama kaçırdığınız bi husus var bizi ihtiyaç duyduğu için yaratmadı. bu iki teze inanmak baya büyük bi çelişki olur. daha titiz kullanmalıyız hayal gücümüzü düşündüm şahsen. Allah yok fikri.. tanrı yok. aslında hiçbir şey yok.. bunu kabullenmem çok güç olurdu. yokluk için fazla ayrıntılı bi dünya ve varlığa sahibim. tesadüfe inanmam gerekirdi ki bu da benim için fazlaca kolaycılık olurdu. en ufak maddelerin bile mantıklı bi sistemi varken hepsini kullanan "ben" anlamsız ve sebepsiz olacağım. bu onları kullanma hakkımı dahi sorgulamama neden olurdu. marxizm'deki eşitlik fikrini canlı cansız herşeye yayardım ve bu da beni mantıksız hallere götürürdü. Ayrıca Allah'ı hissetmemem gerekirdi ki bunu nasıl sağlardım, düşünemiyorum. düşünememem O'nu hissetmemin netliğinden kaynaklanıyor. yani cesaretle alakası yok. gelelim bireysel ve sosyal boyutuna. kul değil de sadece canlılık gösteren bi varlık olmak. sebepsizliğe işaret. ne yapsan kârdır.. ya da sana ne yapılsa sen karşılığını vermedikçe/almadıkça sana zarar. hedefleri olanlar bi şekilde düzene oturtur da hayatını, bu sebepsizlik ve sonuçsuzluk içinde hedefsiz olmak çok kolay. hayat dediğimi tamamen bomboş bi zaman süreci haline getirirdi. hedeflerim var diyeyim. kendi adıma yardım ve iyilik yapma adına idealler oluşturdum diyelim. ölüm bi yokluksa ve herşey aslında yokluksa bi yerde tıkanır kalırım. zira bunca yokluğun içinde iyilik de anlamsız. kötülük de. bu fikir insanı kaosa sürükler. bana göre tabi. varlığımı bana ne ispatlardı onu da bilmiyorum. filozofların sözlerine itimat etseydim ve en kabul gören "düşünüyorum o halde varım" tezine de inanmazdım. zira rüyalarımda dahi düşünebiliyorum ve bu beni rüyalarımda gerçek mana da"var" ve "yaşayan" kılmıyor. gerçi bunca yokluğun içinde var olmak da çok anlamlı olmazdı. koskoca bi yokluğun içinde var olma fikri çok anlamsız ve sonuçsuz. aslında kolaycılık. hani diyorsunuz ya korkmayın düşünün diye.. bence varlıktan ve yaratıcının varlığı fikrinden siz korkmayın. en azından çok daha tutarlı bi fikri ve dengeli bi sosyal hayata sahip olursunuz.
  15. Su DaMLaSı şurada cevap verdi: serkan turna başlık Şiir Forumu
    yanılgılarımın mahkemesinde hep "yanılan" olunca avukatımı vurdum sevgim yüreğime, gözlerim toprağa, Yâr dediğimin yokluğuna müebbet yedik... inancımın gelinliği oldu kalın bir urgan...
  16. belirtmeyi unutmuşum dinin içinde değil dinin dışındaki gayeler için dini kullanan kişiler ister seyyid ister şeyh ister sanatçı ister filozof... hangi sıfatı kullanıyorsa kullansınlar bu ayet onlar için kullanılabilir. sadece şeyh, seyyid kavramına vurgu yapmamanız gerekir. açılımı bu şekilde yapmanız çok daha güzel olacaktır. ki bu da meal değil, tefsir olacaktır. yani bire bir anlam değil anlatılmak stenenin belirlenmesi olacaktır.
  17. sayın ercan kızmanıza gerek yok. maksadımız Kuran'ı anlamı dışına çıkarmak değil, bilhassa anlamını ortaya çıkarmaya çalışmaktır. bakın sâdât kelimesi mealen "veli, Peygamber çocuğu, şeyh" demiştiniz. bu kelimelerin İslam tarihi içerisindeki zuhur dönemlerine bakalım. Peygamber çocuğundan kasıt "seyyid"in çoğulu olan "sâdât"tır. Seyyid ise Hz. Hüseyin (ra)'ın zürriyyetine verilen addır. Hz. Hasan'ın zürriyyetine ise "Şerif" denmektedir. yani ayet nazil olduğu sırada seyyid kavramı İSlam içerisinde değil gayri müslim toplumlarda vardı. ikinci verdiğiniz kelime anlamında olmasa da ilk meal verdiğinizde bu kelimeye bir de "şeyh" tabirini eklemiştiniz. İslam'a tarikat olayı hicri 6. yy da girmiştir. dolayısıyla bu kavram Kuran'ın nazil olduğu dönemde yoktu. ve tekrar ediyorum ki bu ayetler kâfirler için gönderilmiştir. üstelik şimdi de bizi "5/13 Sözlerini bozdukları için onları lanetledik, kalplerini katılaştırdık. Sözlerin anlamını bağlamından kaydırırlar. Uyarıldıkları şeylerin bir kısmını unuttular. Onların çoğundan sürekli ihanet göreceksin. Onları affet ve aldırma. ALLAH güzel davrananları sever." ayeti ile itham ediyorsunuz. diyanet mealinde bu ayet "5/13. Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat'ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever. " yahudiler için gönderilmiş bir ayet. onlara benzememek için bize örnek gönderilmiş. fakat biz ayetleri tahrip etmiyoruz sayın ercan. onları tahrib etmek bizim haddimiz olmadığı gibi, bizi yazdıklarımıza binaen bizi, bununla itham etmek de sizin haddiniz değildir. biz sadece ayetlerin bütün kitlelere ve hakkıyla hitap ettiğini belirtmeye çalışıyoruz. Nitekim hak olan da budur. "Allah " kelimesini örnek olarak vermişisniz ki bu uç bir örnek olmuş nitekim Allah kendi adını o şekilde bilelim diye belirtir. özel isimdir. ancak diğer ayetlerde kullanılan kelimelerde, sonradan zamanla oluşan anlam kaymaları, o zamandaki kullanış maksatları, ayetlerin önceki ve sonraki ayetlerle bağlantısı, sebeb-i nuzülü.. göz önüne alınmalıdır. yoksa bunca meal ve tefsire ihtiyaç duyulmazdı sayın ercan. isterseniz "alaka" kelimesinin mealinin tarihi seyrini bi okuyun. ve bunun nedenlerini. bu örnek çok daha yerinde olacaktır. maksadımı tekrar belirteyim. şeyh ya da seyyid kavramlarını kendileri için kullananları savunmuyorum. ayetlerden doğru çıkarımlar yapılması gerektiğini belirtmeye çalışıyorum. dinin içinde değil dinin dışındaki gayeler için dini kullanan kişiler ister seyyid ister şeyh ister sanatçı ister filozof... hangi sıfatı kullanıyorsa kullansınlar bu ayet onlar için kullanılabilir. sadece şeyh, seyyid kavramına vurgu yapmamanız gerekir. açılımı bu şekilde yapmanız çok daha güzel olacaktır. selam ile..
  18. hadisi şerif lukadaki pasajla aynı şeyi kasdetmemekte. zira birinde size hıyanet edene hainlik etmeyin derken "hıyanet"in kötülüğü vurgulanıyor, ve emaneti ne olursa olsun sahibine vermeyi. diğerinde ise her halukarda hakkını savunmaktan vazgeçmeyi... yeterli bi cevap vermediğiniz muhakkak... bazı şeyleri yapmak işimize gelmiyorsa da doğru olan hükümleri olduğu gibi aktarmak zorundayız. konu dinin hükümleriyse kendi yaşantımızdan soyutlanarak onları aktarmalıyız. işimize geldiği için bazı hükümleri dinî göstermek ancak zulümdür!
  19. 33/64. Şu muhakkak ki, Allah kâfirleri rahmetinden kovmuş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır. 33/65. (Onlar) orada ebedî olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır. 33/66. Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler. 33/67. Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda saptırdılar, derler. ayetleri kesip kesip alırsanız yorumlarınızı desteklemeniz çok kolay ama ayetlere bütüncül yaklaşırsanız yorumlarınızı değiştirmek zorunda kalırsınız. ahzab suresinin verdiğiniz ayetinde kâfirlerden bahsedilmektedir. sadat kelimesinin yegane anlamı da mühim değildir. mühim olan konu içinde işlenen anlamıdır. kaldı ki bu tür araştırmalar yaparken kelimelerin tarih içindeki değişimleri de dikkate alınmalı. müslümanı müslümana kötü göstermeyelim. hatası olanlar elbet olacaktır ama siz onlara kâfirler için gönderilen ayetleri uygun görürseniz müslümanlığa ters düşmüş olursunuz. eğer kastınız absürt tarikat ve fazlaca uç cemaatlerse bunu belirtin ama hepsine bu şekilde yaklaşırsanız bu suizanla ancak kendinizi yalnız bırakırsınız. selam ile..
  20. siz de aynı noktada kendi karmaşanız için hala net bir cevaba ulaşamamış olmanın bi huzursuzluğu var gibi. ben de sorualr sorayım müsadenizle 1.bilmek istemeyi doğurur mu? bilgi, isteği mi getirir bu şart mıdır? 2.bir şeyi biliyor olmak ona hükmetmek demek midir? fotosentezin bilgisine sahipseniz bunu sağlayan siz mi oluyorsunuz? 3.bıçak, tel,ip vs.. firmaları cinayet sorumlusu mudur? 4.sadist bir tanrı fikri ne kadar akıllıcadır? (zira sadistlik acizlikten,tatmin edilmemiş duygulardan ileri gelmektedir. ) böyle bir tanrı olabilir mi? tanrılık gereği bu bir tezat değl mi? 5.iradesine bırakıldığı belirtilen insanın bildik senaryoları oynuyor olması (yani robot olması) peygamberler kitaplar ve bu kitaplar da "akletmez misiniz, kötülük yaparsanız nefsinize yaparsınız "vs uyarı ve ikazları gönderen Allah'ın kendisini kandırması mıdır? bu mümkün müdür? 6.kendisine itaati isteyen Allah, bunu cebr ile mi yapmayı tercih etmi midir, yoksa irade hürriyeti ile mi? ilkinde itaatin bi anlamı var mıdır? yahudinin biri peygambere gelir ve elindeki meyveyi göstererek "bu benim kaderim midir?" diye sorar. peygamber cevaben "yersen kaderindir" der. yine savaşa giden hz. ömer'e girecekleri şehirde veba salgını olduğu söylenir. o da kaflenin yolunu değiştirir. bunun üzerine yanındakiler "Allah ın kaderinden mi kaçıyorsun" diye sorduklarında cevaben: "hayır Allah ın bi kaderinden kaçıp, diğer kaderine gidiyorum" kader kanunlardır... veba şehrine girersen veba kaparsın. bu kanun kaderdir. bunu seçen de kendi kaderini çizmiş olur.
  21. zorlama bir cevaz olmuş. bir ürün gayri müslimlerin diye onu bu şekilde çalıntı bir hal ile kullanmak caiz değildir. bu, bizim dürüstlük anlayışımıza da uygun değildir. kaldı ki kopyalama ürünlerinin yasak olduğunu sadece insani kanunlar değil dinimizdeki "kul hakkı" hukuku da izin vermemektedir. siyeri nebiye bakacak olursanız bu konuda titiz davrandığını görürsünüz. olayı kişiselleştirip "sen kullanmıyor musun peki" diye sorabilrsiniz. cevaben diyebilirim ki benim kişisel hatalarım genel kuralı etkilemez ve onu saptırmaz. ve ben de kişisel hatalarım yüzünden genel kuralları değiştirmem. "Emâneti, sahibine ver ve sana hıyânet edene hâinlik etme" (Ebû Dâvud, Büyû, 79; Tirmizî, Büyû, 38; Dârimî, Büyû, 57; Ahmed b. Hanbel, III, 414).
  22. bu konuyu savunduğumdan değil ama bahsettiğiniz ayetler gayri müslimler için geçerli. insanı dinin dışına çıkaran müşrik alim için geçerli. kaldı ki ayetlerde seyyid ve şeyh tabiri geçmemekte. ayetler üzerinde yorum yapmak güzel ancak dikkat gerektirir.
  23. Zıplayan dana namazın kelime olarak iki anlamı vardır biri dua, diğeri de demiri ateşte eğmektir. ancak bu namazın terim olrak içeriğini kapsamamakta. zira ayetlerde "ruku, secde " gibi namaz rukunları da geçmektedir. namaz fiili bir ibadettir. içinde dua da edilmekte. ancak namaz ne sadece duadır ne de sadece eğilmek. dediğim gibi meseleyi ibadete yabancı olanlar ele aldığından tartışmalar sarpa sarıyor. bu konuda biraz daha bilgili olmak gerekiyor.
  24. sayın yamyam ayetler ele alınırken -sizin yaptığınız gibi- ortasından ele alınırsa namaz bile haram sayılabilir. en fal suresinin bir de 38. ayetine bakalım "İnkâr edenlere, (sana düşmanlıktan) vazgeçerlerse, geçmiş günahlarının bağışlanacağını söyle. Yok geri dönerlerse kendilerinden öncekilerin hali gözlerinin önündedir! " yani Allah kullarını hemen silmiyor. "savaşmak için savaşın" da demiyor. zira bu ayetler savaş içindeki müslümanlara gönderilmiştir. enfal'in kelime anlamına bakacak olursanız, savaş içindeki müminlere indirlidiğini anlarsınız. ayetin devamını alalım. "46. Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'an'da Rabbinin birliğini yâdettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler. 47. Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin: "Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini çok iyi biliriz. 48. Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır. " neden kalplerinin hidayete kapatıldığı açık değil mi? hud suresinden aldığınız "..fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, zaten onları bunun için yarattı. " ayetinde (ki bu iki cümle arasında "onlar ihtilafa devam edeceklerdir" diye bir bölüm yok. ayetleri düzgünce yazmaya dikkat edelim) mana bellidir. Allah ın merhamet ettiği kullar O'na iman eden kulladır ki zaten Allah kullarını bunun için yaratmıştır. ayete katılmamak elde değil "İşte size Rabbinizden açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Artık Allah'ın âyetlerini yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir!!" ayetleri biz de okuyoruz sayın yam yam. hem de sizden çok daha geniş perspektiflerde ve bağlantılarını bularak. ayetlerin sistematiğini öğrenip onları çözmek zor da değil üstelik. ama eğer kasıt taşıyorsanız işte böyle zorlama anlamlar çıkarırsınız, bir ayete kör ardındakine dürbünle bakarak.
  25. bence Allah'ı anlamışsa ahreti sorması gereksiz.. Allah ı kabul edip de ahirete inanmamak zorlu bi çaba gerektirir kanaatindeyim

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.