Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

fat_coz

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    84
  • Katılım

  • Son Ziyaret

fat_coz tarafından postalanan herşey

  1. YENİ ŞAFAK 14.12.2012 Mavi Marmara'da kan döken İsrail komandoları arasında Türkiye vatandaşlarının da yer aldığı ortaya çıktı. Savcılığın talebi talebi üzerine harekete geçen MİT, İsrail teröründe rol alan; gönüllüleri sorgulayan ve baskın sonrası yurda dönen 5 Türkiye vatandaşının bilgilerini tespit ederek mahkemeye iletti CİHAT ARPACIK Gazze'ye insani yardım götürürken uluslararası sularda baskına uğrayan Mavi Marmara gemisinde 9 gönüllüyü öldüren İsrail komandoları arasında 'Türkiye vatandaşları' da vardı iddiası doğru çıktı. Söz konusu iddianın üzerine Türkiye vatandaşı İsrail askerlerinin peşine düşen soruşturma savcılığı Milli istihbarat Teşkilatı (MİT) ve Dışişleri Bakanlığı'na başvurdu. Başvuru üzerine MİT, kanlı saldırıdan en az iki hafta önce İsrail'e giden, saldırıdan iki hafta sonra yurda dönen Türkiye vatandaşlarını mercek altına aldı. 5 KİŞİNİN KİMLİĞİ TESPİT EDİLDİ MİT ve Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan araştırmalar neticesinde şu ana kadar İsrail askerleri arasındaki 5 Türkiye vatandaşına ait kimlik ve adres bilgilerinin tespit edildiği öğrenildi. Özellikle İstanbul ve İzmir'de yoğunlaşan çalışmaların neticesinde söz konusu şahısların ifadelerine başvurulacağı belirtildi. Saldırının ardından savcıya ifade veren aktivistler baskın ve sorgulama esnasında bazı İsrail askerlerinin Türkçe konuştuğunu söylemişti. MİT, İsrail teröründe rol alan Türkiye vatandaşlarına ait kimlik ve adres bilgilerini Mavi Marmara davasının görüldüğü İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ne iletti. Konuyla ilgili MİT ve Dışişleri tarafından başlatılan araştırma ise devam ediyor. Baskına katılan İsrail askerleri arasındaki Türkiye vatandaşlarının tümüne ait kimlik bilgilerinin tespit edilmesinden sonra isimler mahkemeye iletilecek. ÖMER iSMİNDE BİR ASKER DE VAR Mavi Marmara mağdurları mahmkemede verdikleri ifadelerde baskın yapan İsrail askerleri arasında çok iyi derecede Türkçe konuşan askerlerin de bulunduğunu söylemişlerdi. Mavi Marmara katılımcıları, askerlerin kendi aralarında Türkçe konuştuğunu, askerlerin bazı mağdurlara İstanbul'da yaşadıklarını, askerlerden birinin diğer bir askere Ömer şeklinde hitap ettiğini dile getirmişti. İHH Başkanı Bülent Yıldırım ise Mavi Marmara'ya saldıran İsrail askerleri arasında Türkiye vatandaşlarının da bulunduğunu açıklamıştı. Yıldırım gemiye çıkan askerlerden birinin İstanbul'da, diğerinin ise İzmir'de görüldüğünü de kaydetmişti. Mavi Marmara avukatlarından Ramazan Arıtürk de gemiye saldıran askerlerin sayısının 178 olduğunu, Mavi Marmara olayından bir ay önce ve sonrasında İsrail'e giden uçaklarlardaki kişilerin isim listesinin tespit edilmesi için çalışma yapılmasını talep etmişti. Savcılığın talebi üzerine çalışma başlatan MİT ve Dışişleri Bakanlığı'nın saldırıya katılan diğer askerler arasındaki Türkiye ve diğer ülke vatandaşlarının kimlik bilgilerinin tespit edilmesi konusunda çalışmalarını sürdürüyor.
  2. MİLAT 14.12.2012 Gazeteci Ahmet Altan, Genel Yayın Yönetmeni olduğu Taraf gazetesinden istifa etti. Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Neşe Düzel ve Yasemin Çongar, gazeteden istifa etti. Altan'ın yerine gazetenin köşe yazarı Yıldıray Oğur getirildi. Oğur bundan böyle gazetenin genel yayın yönetmeni olarak görev yapacak. İstifasını dün akşam gazetenin sahibi Başar Arslan'a sunan Ahmet Altan'ın bugün gazeteye gelmeyeceği belirtiliyor. Yasemin Çongar ise bugün 12.30'da bütün çalışanlarla toplantı yapacak. Çalışanlar toplantıda istifanın geri alınmasına dair görüş bildirecekler. Öte yandan gazete çalışanlarının büyük bir kısmının istifa edeceği ve gazetenin lağvedileceği de gelen iddialar arasında... İstifa kararına yol açan temel sorunun mali problemlerin çözülememesi olduğu söyleniyor.
  3. MİLAT 14.12.2012 2011 seçimleri sonrası Meclis’te kurulan Anayasa Komisyonu, çalışmalarını ay sonunda tamamlıyor. Yeni anayasa için hükümet karamsar bir tablo çiziyor. Birçok madde üzerinde ise uzlaşma sağlanamadı. İktidar partisi bu maddeleri referanduma götürecek. FERHAT AÇIL 2011’de yapılan seçimlerin ardından tüm siyasi partiler ortak bir hedefte buluştu. Darbe anayasası yerine sivil anayasa yapım süreci başladı. Bu amaçla Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin temsilcilerinin yer aldığı Anayasa Komisyonu kuruldu. Komisyon başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere birçok kurumun görüşlerini aldı. İl il gezerek toplantılar yaptı. Hemen akabinde ise yeni anayasanın yazımına başlandı. Anayasanın yarısı tamam Yaklaşık bir yıldır çalışmalarını sürdüren Anayasa Komisyonu yeni anayasanın yazımının büyük bir kısmını tamamladı. Ancak hayati önem taşıyan maddeler üzerine uzlaşma sağlanamadı. Komisyon çalışmalarında üzerinde uzlaşma sağlanamayan maddeleri kırmızıya boyayarak parantez içerisine aldı. Uzlaşılan maddelerse yeşile boyandı. Çalışmalar sonrası kırmızı renk ağırlıkta. Bu da uzlaşmanın ne denli az olduğunu ortaya çıkardı. Partiler ayrı telden çaldı Partiler her seferinde uzlaşma çağrıları yapsa da ayrı tellerden çalmaya devam etti. AKP, CHP, MHP ve BDP'nin oluşturduğu Anayasa Uzlaşma Komisyonu uzlaşma sağlanamayan maddelerden sonra "masadan kalkan taraf olmayacağız" demeçleri verdi. Partiler bu üslupla birbirini çözümsüzlüğe adres gösterdi. Kırımız çizgiler sabote etti Kamuoyunun beklediği uzlaşının sağlamamasının temelinde partilerin kendi kırmızı çizgileri oldu. Bunun yanı sıra partiler arasındaki güven sorunu önemli etken. Anayasa Hukuku profesörleri ise müzakere kültürün zayıflığına dikkat çekiyor. Anayasa üzerine çalışmalar yapan kuruluş yetkilileri de bu tutumun yeni anayasa umutlarını zayıflattığı, süreci sabote ettiğine değiniyor. Başkanlar devreye girsin Hükümet kanadı ise yeni anayasa çalışmalarından karamsar bir tablo çiziyor. Uzlaşma komisyonunda bulunan Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop kamuoyunun beklentilerini sarsan bir açıklamada bulundu. Komisyonda bulunan üç muhalefet partisinin tavırlarını uzlaşmaz olarak niteleyen Şentop, bir yılı aşkın süredir çalışan uzlaşma komisyonunun mantığının çökmesi durumunda anlamını da kaybedeceğini söyledi. Mustafa Şentop, "1 senede yarısını yazdık bu mantıkla bir sene daha lazım. Olmuyorsa zorlamanın anlamı yok" diye konuştu. Şentop, komisyonu çalıştıracak formüllerin bulunamaması durumunda ya genel başkanların devreye girmesi gerektiğini ya da sürece katılan partilerle yola devam edilebileceğini belirtti. AK Parti referanduma gidiyor TBMM Anayasa Komisyonu bu ay sonunda raporunu tamamlayacak. Raporda büyük bir uzlaşmanın sağlanması beklenilmiyor. Partilerin üzerinde uzlaştığı maddeler yeni anayasa yer bulacak. Ancak üzerinde uzlaşma sağlamayan maddeler bir paket haline getirilerek referanduma götürülecek. Ak Parti 12 Eylül referandumunda olduğu gibi hazırlayacağı taslağı oylamaya sunacak. Uzlaşma sağlanmayan maddeler üzerinde halk kararını açıklayacak. Oylama sonrası ortaya çıkacak tablo yeni anayasanın kaderini belirleyecek.
  4. HABERLER.COM 14.12.2012 Türkiye'nin girişimlerine rağmen Cem Uzan ve ailesinin neden hala yakalanamadığına yanıt geldi. İçişleri Bakanlığı, Cem Uzan'ın Fransa'da, Hakan Uzan'ın ise Ürdün'de çekilen fotoğraflarına rağmen yakalanamamasına gerekçe buldu: "Firarileri koruyup, kollayan ülkeler var" Sabah'ın haberine göre İçişleri Bakanlığı, Uzan ailesi ile ilgili dikkat çekici bir rapor hazırladı. Raporda, Uzanlar'ın yakalanamamasına gerekçe olarak bazı ülkelerin sahip çıkması gösterildi. Firari Hakan Uzan, Ürdün Kralı'nın teknesinde Cem Uzan ise Fransa'da defalarca görüntülenmişti. GİRİŞİMLER SONUÇSUZ KALDI Raporda, Kırmızı Bülten ile aranan baba Kemal Uzan, kardeşi Yavuz Uzan, oğulları Cem Cengiz ve Murat Hakan Uzan ile bu suçla bağlantılı olan diğer şahısların bugüne kadar yapılan tüm girişimlere karşın yakalanamadığı belirtildi. İnterpol Dairesi'nin raporunda, şöyle denildi: "Uzan ailesinin Kırmızı Bülten ile uluslararası seviyede aranmalarına devam ediliyor. Ancak, şahısların maddi güçlerinin yanı sıra daha önceden kurmuş oldukları ikili ilişkilerle bazı ülkelerin çıkarlarına uygun düşmesi nedeniyle herhangi bir sonuç alınamamıştır." Raporda, Ürdün ve Fransa imasında bulunuldu. KRAL'IN TEKNESİNDE Firari Hakan Uzan'ın 10 Temmuz 2012'de Ürdün Kralı Abdullah'ın teknesinde olduğu yönünde haberler çıktı. Jordan Khabar (Ürdün Haber) adlı sitede yeralan videoda Kral Abdullah'ın Akabe Körfezi'ndeki teknesinde bulunan ve tekneyi kullanan (şapkalı, güneş gözlüklü ve kırmızı tişörtlü) kişinin Hakan Uzan olduğu yazıldı. Hakan Uzan ile Kral Abdullah İngiltere'de aynı okulda okumuştu. Firari Uzan ailesinin Türkiye'den kaçtıktan sonra Ürdün'e sığındığı belirlendi. EGM İnterpol Dairesi, değişik zamanlarda Ürdün İnterpolü'ne üçdört kez yazı yazarak Uzan ailesinin yakalanarak Türkiye'ye iadesini istedi. Ürdün İnterpolü ise yanıt dahi vermedi. FRANSA'DA EVLENDİ Ürdün'den sonra Fransa'nın başkenti Paris'e yerleşen Cem Uzan ise burada üçüncü evliliğini yaptı. Fransız sosyetesinden Fanny Blanchelande ile nikah kıyan Cem Uzan, Eyfel Kulesi manzaralı lüks bir rezidansta yaşıyor.
  5. THE LİRA 14.12.2012 Facebook stajyerlerinin yıllık maaşları, bir ABD vatandaşının yıllık kazancının 25.000 dolar üzerinde! THE LİRA - Teknoloji sektörü gelecek vaadeden sektörlerin başında geliyor. Teknolojiye yeni bir yön kazandıran Facebook ise dünyanın en çok kazandıran şirketi konumunda. Kariyer sitesi Glassdoor tarafından yapılan bir araştırma, dünyanın çalışılacak bir numaralı şirketinin Facebook olduğunu ortaya koydu. Çalışanların görüşleri ve kurumsal verilerin göz önünce bulundurularak yapılan araştırma kapsamında 50 en iyi şirket sıralandı. Sıralamanın en üst sırasında Facebook yer alırken, çalışanlarının maaşları dudak uçuklattı. Çalışanlar arasında en düşük maaşı alan stajerlerine aylık ortalama 5.602 dolar ödeyen Facebook, ödediği tutar ile pek çok şirketi de geride bıraktı. Stajyerlerin bir yılda kazandığı 67.000 dolarlık tutar, ortalamada yılda 42,976 dolar kazanan bir ABD vatandaşının kazancının 25.000 dolar üzerinde. Facebook ve diğer teknoloji şirketleri stajyerlerine en iyi maaşı ödeyen şirketler arasında yer alıyorlar. Mühendis ya da tasarımcı bulmanın kolay olmadığı sektörde, her bir şirket diğer şirketin çalışanını avlama peşinde.
  6. fat_coz

    Hepimiz Nusret Cephesiyiz

    Osman Yıldız 13.12.2012 Geçtiğimiz asrın başlarından beri Müslümanların başlarındaki tüm yöneticiler ve onların medya organları Müslümanların samimi duygularının önüne geçmek için ittifak kurdular. Bu duygu ve azimleri doğru yoldan saptırmak için plan ve projeler hazırladılar. Bu ittifak bugün ise Suriye’de yaşanan gelişmelere karşı kullanılmaktadır. Suriye’de iki yıldır bir halk katlediliyor ama Müslümanların başlarındaki yöneticiler ve medya, Batı’nın gözlüğü ile olayları okuyor ve işine geldiği gibi yaşananları kamuoyuna sunuyor. Batı, bu yöneticilerin ve medya organlarının gözlerini kör etmiş, adeta onları büyülemiş bir vaziyette. Son gelinen aşamada habercilik yapanlar, sadece şehid’leri saymakla meşgul. Bugün Suriye meselesine bakışta Müslümanların farklı düşünmesinin eğer bir sebebi varsa, o da AKP hükümetidir. AKP, dış siyasetinde tamamen ABD endeksli hareket ettiği için ABD ile girdiği o kirli ilişkiler (reform ve diyalog yaklaşımı, operasyonel mekanizma, SUK, SMDK, Dörtlü Mekanizma) neticesinde Suriye’de katledilen canlara karşı ortak bir tepkinin çıkmasını dahi engellemiştir. AKP, ABD ile birlikte Suriye kıyamı başladığı günden bugüne, “devrimi Müslümanların elinden nasıl çalarız”, “Suriye’de demokratik yumuşak bir geçiş nasıl yaparız”, “kıyamın yönünü nasıl değiştiririz” bunun hesabı içerisine girmiştir. Suriye’deki Kahramanların Cihad ve Şahadet şarkıları söylemeleri, attıkları sloganlardan Cuma’lara verdikleri isimlere kadar gözetleyip bunları nasıl durdururuz, bunun hesap ve kitabını yapmaktadırlar. Bunun için Allah Subhanehu Ve Teâlâ’dan daha fazla Kâfir Batı’yı razı etmek için çalışan SMDK’ya destek vererek, Patriot rampalarını sınıra konuşlandırarak Esed sonrasına yönelik kendilerine verilen repliği dillendirmeye, rolü oynamaya devam etmektedirler. Suriye’deki Kahramanların şehitlik özlemiyle yanıp tutuşan yüreklerini fark eden Batı ve avaneleri, anne karnındaki çocukları dahi öldüren zalim Esed’i durdurmak için harekete geçmezken, şimdi bir anda hareketlenmeye, toplantı üstüne toplantı yapmaya başladılar. Asıl amaçları ise ayaklananları gerçek kurtuluştan uzaklaştırmaya çalışmak. Suriye ile ilgili son gelişmeleri anlamak için son yaşananlara şöyle bir göz atalım. İngiliz Independent Gazetesi, İngiltere’nin de dâhil olduğu uluslararası bir koalisyonun, Suriyeli silahlı muhaliflere askeri eğitim ve hava ile deniz gücü desteği sunmak için bir plan geliştirdiğini yazdı. İngiltere’nin üst düzey askeri yetkilisi General Sir David Richards’ın, birkaç hafta önce Londra’da, aralarında Türkiye, Fransa, Ürdün, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerden komutanların katıldığı gizli bir toplantı düzenlediğini belirtti. Suriye’de radikal eğilimli grupların giderek daha da güçlendiği ve bunun ılımlı grupları geride bıraktığının belirtildiği haberde ayrıca, Suriye’nin savaş sonrası yapılanmasında etkili olabilmek için uluslararası güçlerin ılımlı ve Laik grupları destekleyeceği belirtildi. Uluslararası koalisyonun planladığı hava ve deniz desteğinin, Suriye’ye müdahale edildiği suçlamasına da yol açabileceğinin kaydedildiği haberde, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın bir an önce gitmesi için uluslararası alanda daha koordineli bir çalışma yürütülmesinin istendiği bildirildi. Yukarıdaki haber ile yaşananlara şöyle bir bakarsak haberin doğru olduğunu görebiliriz. ABD yeni Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK)’nu resmen tanıdı. Aynı şekilde Avrupa da tamamen tanıdı. Fas’taki Suriye’nin dostları (aslında düşman) toplantısının ardından da geçici hükümetin kurulacağı kararlaştırıldı. Suriye halkı nezdinde meşruiyet sağlayamayan SUK ve SMDK geleceklerini garanti altına almak için Uluslararası güçleri Suriye’ye çağırmaktadır. Nitekim 01.12.2012 Cumartesi günü, Suriye Ulusal Koalisyonu Sözcüsü Velid el-Bunnî, Kahire’de Koalisyon toplantısı sonunda düzenlediği basın konferansında şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Şayet Esad, öncelikle otoriteden vazgeçerse muhalefet, bu tür bir gücün konuşlanmasını kabul edecektir.” Suriye Ulusal Koalisyonu’nun Suriye’de Uluslararası Güçlerin konuşlanmasını kabul etmesi, Suriye halkına yönelik en büyük ihanettir. Nitekim bununla birlikte ABD ve Fransız savaş gemileri Suriye yakınlarına kadar geldiği haberleri ajanslara yansımaktadır. Suriye Koalisyonu’nun bu kararından sonra eğer hâlâ bu koalisyona Müslümanlar sahip çıkarsa, bilerek ya da bilmeyerek Suriye’de akacak kana elleri bulaşacak ve İrancıların “NATO’cu” ifadesi doğrulanmış olacaktır. Aylarca Suriye için birçok formül denendi ancak bula bula ABD ve Suriye Koalisyonu’nun, Afganistan formülünde anlaştıkları görülmektedir. ABD aylardır vahşi Beşşar Esed’e karşı mücadele eden Nusret Cephesi’ni ise diğer ayaklananlardan ayırarak terörist ilan etti. Suriye’deki diğer direniş gruplarının hepsi ise Nusret Cephesi’ne sahip çıktı. ABD, Beşşar Esed’e ise “kırmızıçizgimiz kimyasal silahların kullanılması” diyor. Yani “kimyasal silah hariç öldürmeye devam edebilirsin, kimyasal silahı ise biz istediğimizde kullan ki biz de müdahil olalım” demek istiyor. Fas’ta düzenlenen Suriye Halkı’nın Dostları Grubu toplantısında konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “İlk adım, Ulusal Koalisyon’un Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanınması olmalı.” şeklindeki açıklama ile Suriye dostlarının neden toplandığını da ortaya koymuş oldu. Davutoğlu; Esad rejiminin “teröristleri ve aşırı uçları silahlandırdığını” ülkedeki çatışma uzadıkça radikal ve terörist örgütlerin daha fazla zemin bulacağını ifade etti. Davutoğlu bu ifadeleri ile Filistin’de döktüğü gözyaşlarının tamamen yalan olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Hilafet talep edenleri “terörist” ilan edecek kadar gözü dönen, Beşşar ve Obama’nın ağzıyla konuşan Davutoğlu, “bunlardan ne farkınız var dedirttirdi”. Gerek fert olsun gerekse Cemaat ve Partiler olarak yaşanan bu gelişmelere karşı neler yapmalıyız? Öncelikle bugün Müslüman halkların dışında Suriye’ye hiçbir devlet yardım göndermiyor. Suriye’ye aynî ve nakdî yardımlarımızı, zafer kazanana kadar devam ettirelim. Halklardan giden bu destekler ile kardeşlerimiz kendilerini yalnız hissetmesin, bu yardımlarla bir nefes alsınlar. Suriye’deki kardeşlerimiz gibi bizler de BM’nin hangi isimle olursa olsun Suriye’ye karşı girişeceği her türlü müdahalesinin karşısına dikilmemiz gerekir. AKP Hükümeti ve onun Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, Suriye halkının aleyhine alacağı her türlü karara karşı olduğumuzu, aksine Suriye halkının yanında olduğumuzu gösterelim. ABD’nin terör listesine aldığı Nusret Cephesine olan desteğimizi bizler de Suriye halkı gibi gösterip Suriye’yi radikaller ve ılımlılar diye bölmelerini engelleyelim. Simaları değişmiş olsa da SUK ve SMDK’nın birbirinin devamı ve Batı’nın Suriye’deki devrimi çalmaya yönelik girişimi olduğu hakikatini yayalım. Suriye’de âlemlerin Rabbini razı edecek köklü çözüme -ki o Nübüvvet Metodu üzere Raşidî Hilafet’tir- alternatif olarak sunulacak hiçbir şeyi kabul etmeyelim. Nitekim Suriye sokakları bugün Hilafet sloganları ile inlemektedir. Direniş grupları, “Hilafet devleti, Sulta’nın ümmete ait olduğu, bir tek Halifeye biat edilmesi gerektiği” gibi konularda zaten anlaşmışlardır. Müslümanlar olarak her zaman yakalanmayacak olan bu fırsatı iyi değerlendirip yardım ve zaferi yalnız Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan bekleyerek Batı ve işbirlikçilerin oyunlarını bozalım bu da onlara yürek acısı olsun.
  7. fat_coz

    Şam, İman Ve Devrim Yolu

    Mahmut Kar 11.12.2012 Tarih 15 Mart 2011’i gösterirken hiç kimse dünya devletlerinin politika üretici uzmanlarını ve askeri stratejistlerini çaresiz bırakacak ayaklanmanın Suriye’nin Dera şehrinden başlayıp, tüm şehirleri kuşatacağını düşünmüyordu. Evet, hiç kimse bunu beklemiyordu ne Baas rejimi ve Beşşar, ne ABD, ne Rusya, ne İran, ne Arap ülkeleri ne de Türkiye… Hatta müslümanların batıyı böyle çaresiz bırakacakları ayaklanmayı gerçekleştirebileceklerini, müslümanlara güvenini kaybetmiş Müslüman kitleler dahi beklemiyordu. Herkes Suriye de Baas’ın bu süreci ıslah ve reformlar ile geçiştireceğini zannediyordu. Suriye halkı bir yola girmişti. Şam, devrim yoluna baş koymuştu adeta. Ve bu yoldan dönmeyeceğini tâ en başında göstermişti tüm dünyaya. ABD’nin Şam büyükelçisi Dera da gerçekleştirilen büyük bir gösteriyi izlediğinde bu gösterideki iradeyi ve kararlılığı görmüş olacak ki, ABD’nin Suriye ile ilgili siyaseti “Islah” tan “ıskat”a dönüştü hemen. Tabi Türkiye’nin de aynı şekilde… Beşşar gitmeliydi ama yerine kimi koyacaklardı? Eğer alternatif bulamaz iseler “aşırılar yönetime gelebilir” endişeleri gittikçe artmıştı. İşte iki seneye yaklaştığımız katliam ve kıyımların devam etmesinin tek sebebi ABD ve diğer işbirlikçi devletlerin yukarıdaki sorunun cevabını bir türlü bulamamış olmalarıydı. Eğer alternatif bulunamaz ise Beşşar sonrası yönetime gelecek “aşırı” diye isimlendirdikleri İslami yapıların kimler olduğunu çok iyi biliyorlardı. Lakin Beşşar’ın yerine kimi getireceklerini daha önce hiç planlamamışlardı. Herkesin sorduğu bir soru da devrimlerin ardındaki gizli eldi. Beşşarların zulmüne sabretmeyi öğrenen bu halkı sokaklara döken ve “artık ayaklanma vakti” diyen kimdi? Bu sorunun cevabını 11 Mart 2011 tarihinde yani ilk gösterilerden 4 gün önce bir televizyon kanalına konuşan ve Suriye halkına seslenen Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Başanı Osman Bahhaş’ın konuşmasında bulabiliriz: “Hizb-ut Tahrir olarak bizler Suriye’deki insanları uyandırmak için 15 Mart tarihini “Uyanış Günü” ilan ediyoruz. Doğru zamanın geldiğinden hiçbir şüphemiz yok. Bu, asla geri dönüşü olmayan bir başlangıçtır.” Ayaklanmanın başlamasından kısa bir süre sonra ise Suriye Ulusal Kanalı şöyle bir haber geçti: “İstihbarat kaynakları Suriye’de yaşanan olayların arkasından Hizb-ut Tahrir’in olduğunu ve halkın çektiği geçim sıkıntılarını kullandığını, hilafeti geri getirmek için uğraştığını söylüyor” Bu bilgiler ışığında Suriye devrimine başından beri destek veren ve ayaklanmaların ilk başlangıcında rejime açık meydan okuma tavrını ortaya koyan kitlenin Hizb-ut Tahrir olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Hizb-ut Tahrir, Suriye halkının iradesi ve kararlığı ile müslümanların kıyamına yön verdi ve Müslümanları İslami yönetim olan Hilafet düşüncesinde birleştirmeyi başarabildi. Ne yazık ki Suriye içinde olduğu gibi Türkiye’de de bazı kesimlerde halkın bu ayaklanması ile kitlelerde büyük bir şaşkınlık hali oluştu. Nasıl olmuştu da müslümanlar böyle bir uyanış gerçekleştirmişlerdi. Hal bu ki daha çok zaman vardı. Yavaş yavaş merhaleci ve tedricen bir uyanış gerçekleşecekti. Önce demokratik geçişler olmalıydı. Tunus, Mısır ve Libya da öyle olmamış mıydı? Suriye’de de böyle olmalı değilmiydi? Batıyı rahatsız etmeden, yağdan kıl çeker gibi köşeyi dönmeyi istiyorlardı. Islahatçılık yıllardır buna endeksli bir plan koymuştu toplumun önüne. Hem ABD ve Batıyı memnun edeceklerdi, hem de İslami bir yönetim inşa edeceklerdi. Peki, Suriye niye merhaleciliği, tedriciliği kabul etmiyordu. Islahatçılık fikri Şam da ve halkında niçin yoktu? Şam halkı bunu niçin ve nasıl yapıyordu? Bu gücünü nerden alıyordu? Ve bu yolun sonu nereye gidecekti? Şam ve İman… İşte Şam’ın bu cesareti ve imanı, kendileri gibi değişime inanmayanlarda büyük bir şaşkınlık hali oluşturdu. Tüm kesimlerdeki bu şaşkınlık hali bu kıyama tavrın nasıl belirleneceğini de biraz geciktirdi. Önce bir duraklama ve durumu algılayamama süreci yaşandı. Sonra tavırlar bir bir netleşti ve açığa çıktı. Kâfirlerin tavrı çok açık ve netti. Bu devrim çalınmalı ve Baas’ın yerine acilen alternatif düşünülmeliydi. Türkiye bu alternatifin hazırlanması için kullanılmalı ve değerlendirilmeliydi. Zaten de Türkiye bunun için çalıştı. Gelgelelim ki Türkiye deki müslümanlar bunu görmek istemediler. Suriye halkının imanı ve Allah’ın yardımı yerine ABD patentli geçiş planının destekçisi oldular. Öyle ki ABD bir gün mücahit grupları terörist ilan edecekti ve buna rağmen Hükümetin politikalarını adım adım takip eden bu kesimler bu direniş gruplarının yanında değil ABD’nin plan ve programı doğrultusunda hareket eden ılımlı merhalecilerin yanında olacaklardı. İran’a gelince, O ne yaptığını çok iyi biliyordu. O da ABD’den farklı bakmıyordu meseleye. Lakin Türkiye deki İran sevdalıları her şeyi ABD ye mal etme alışkanlıklarından yine vazgeçmediler. Devrimi yani ayaklanmaları ABD ve Batının tetiklediğini söylediler. Onlar için varsa yoksa Filistin ve Kudüs topraklarının kutsallığı. Sözde Kudüs cephesi için Suriye halkının tamamı dahi Beşşar tarafından katledilse gözyaşı dökmeyeceklerdi. Mezhepçi taassubiyet gözlerini öylesine kör etmişti ki, “Hoş geldin Ramazan, Defol Beşşar” sloganlarına dahi tahammülleri yoktu. Öylesine kör olmuşlardı ki, Suriye devriminin neticelenmesi ile İsrail’in defedileceğini ve Filistin’in gerçek özgürlüğe kavuşacağını göremiyorlardı. Ya da görmek istemiyorlardı. Bu kesim öylesine büyük bir şaşkınlık hali yaşamaktadır ki, bu devrime İslami anlamda ideolojik ve siyasi manada yön veren Hizb-ut Tahrir’in devrimdeki rolü için Hizb-ut Tahrir’in metodundan saptığını iddia edecek ve hatta Hilafet projesinin ABD’nin bir projesi olduğunu söyleme sefihliğini göstereceklerdi. Hem de ABD merkezli düşünce kuruluşlarının ve siyasi uzmanların Hilafet konusundaki endişeli açıklamalarını okudukları halde bunu yapacaklardı. Evet, Şam devrimi son yüzyılın tüm ezberlerini bozuyordu. Her şey yeniden yazılacaktı. İran devriminin gerçek yüzü ve İsrail ile geçirdiği 33 yıllık ilişki gün yüzüne çıkacaktı. Kürsülerden İsrail’e meydan okuyan, ama kılını dahi kıpırdatmayan liderlerin saltanatları yer ile yeksan olacaktı. Devrim Yolu… Devrim bildiği ve inandığı yolda devam ediyordu. Hiçbir kirli ilişki ve plan, hiç bir pazarlık bu devrime gölge düşüremezdi. Şam devrimi körük gibi tüm pislikleri öğütüyordu. Suriye, Allah Rasul’ü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in Medine sine benziyordu adeta. Birçok itirazlar yükseldi. Birçok kafa karışıklıkları çıkarılmaya çalışıldı. Devrimi batının razı olacağı şekilde neticelendirelim dediler. İslam devleti ve Hilafet, tüm batının yüzünü ve gücünü buraya çevirmesine sebep olur, bizim gücümüz nedir? O halde batıyı ürkütmeyelim dediler. Hal bu ki, Medine de İlk İslam devletinin Ensar, Muhacir ve hatta Münafıklardan oluşan toplam gücünün tek başına Yahudilerden çok daha az olduğu unuttular. Dünya bankası finanse etmezse Suriye’yi kim imar edecek dediler. Hal bu ki, Medine de tüm Pazar ve ticaret yerlerinin Yahudilerin elinde olduğunu, Müslümanların ise uzun süre yiyecek ekmek dahi bulamadıklarını unuttular. Medine de Müslümanların yerleşim ve imarlarının olmadığını unuttular. Ama Yahudilerin tüm evleri şehir hayatına uygun standarttaydı. Tüm bunlara rağmen Allah Rasul’ü nün Müslümanları Bedir’e hazırladığını unuttular. Yönetimi idare edecek eğitimli ve donanımlı kişiler yetiştirmek lazım, Direniş hattında mücadele edenlerle mi devlet yöneteceğiz? Onun için önce geçiş sürecinde bunu sağlayalım sonra İslami yönetimi inşa ederiz dediler. Hal bu ki, Medine’yi devlete hazırlayanların eğitimsiz ama iman ve siyasi deha dolu Musab ve Muazlar dan oluştuğunu unuttular. Ayrıca Suriye de rahle arkasında yetişen ve dersler verenlerin şimdi nerede ve kimin yanında olduğunu da unuttular. Son 60 yıldır hep aynı şeyleri tekrarlayıp durdular. Peki, Suriye halkı tüm bunlara karşın ne dedi: “Ğayetuna Hilafet, Seyyidna Muhammed”, “Eş-şab! Yüridü Hilafeh İslamiyyeh”, “El-ümmeh Türidü Hilafeh İslamiyyeh”, “Obama, Obama! sana inat devrimimiz İslami dir.” Suriye meydanlarındaki müslümanlar ve cephelerdeki mücahitler, devrim yoluna taş koymaya çalışan yapılar ve bu tür planlara destek verenler için Rabbimizin şu uyarısını yapıyorlar: وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ “Zalimlere dayanmayın, yoksa cehennem ateşi size de dokunur. Hal bu ki Allah dışında sizin için bir dost yoktur. Sonra muzaffer de olamazsınız.” (Hud 113)
  8. ZAMAN 13.12.2012 Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, kıyafet özgürlüğü veya kıyafet serbestliğinin, Türkiye'nin geldiği demokratik seviye itibariyle yapılması zorunlu bir davranış olduğunu ileri sürdü. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, MEB'in eski kılık kıyafet yönetmeliğinin yasakları esas alıp serbestlikler için birtakım istisnalar belirlediğini belirterek, ''Bizim yönetmeliğimiz ise çok kısa bir yönetmelik. Serbestliği esas alıyor ama birtakım belki güvenlik ve huzur için öngördüğümüz yasakları istisna olarak belirliyor'' dedi. Bakan Dinçer, çeşitli programlara katılacağı Bingöl'e gitmek üzere Ankara'dan tarifeli uçakla geldiği Elazığ Havalimanı'nda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, MEB'in Kılık Kıyafet Yönetmeliği ile ilgili tartışmaların sürdüğünü belirterek, ''Şöyle bir algı oldu sanki, şimdiye kadar orta ve ilk öğretimlerde başörtüsü serbesti de yeni yasaklanmış gibi oldu. Bu tür eylemler var. Bununla ilgili ne diyeceksiniz?'' sorusu üzerine Bakan Dinçer, kıyafet özgürlüğü veya kıyafet serbestliğinin, Türkiye'nin geldiği demokratik seviye itibariyle yapılması zorunlu bir davranış olduğunu ileri sürdü. İtirazlar, özgürlükler genişledikçe çözülecek! Yönetmelikle ilgili diğer itirazların toplumda özgürlükler genişledikçe çözülebilecek durumda olduğunu, önceki yönetmelikle mevcut konumun mukayese edilmeden ''Bazı kısıtlamalar varmış'' şeklinde gösterilmesinin kendilerine yapılabilecek en büyük haksızlık olduğunu savunan Bakan Dinçer, şunları söyledi: ''Benim bütün vatandaşlara tavsiyem, önceki yönetmelikteki kısıtlamaları ve uygulamaları, ifade biçimlerini görmeleri sonra da mevcut yönetmelikte ortaya koyduğumuz serbestliği fark etmeleri. Benim açımdan önemli. Öyleyse hemen şunu söylemeliyiz. Mevcut yönetmelik ile eski yönetmelik arasındaki temel yaklaşım şu; eski yönetmelik yasakları esas alıyor, serbestlikler için birtakım istisnalar belirliyordu. Bizim yönetmeliğimiz ise çok kısa bir yönetmelik. Serbestliği esas alıyor ama birtakım belki güvenlik ve huzur için öngördüğümüz yasakları istisna olarak belirliyor.'' Bakan Dinçer, açıklamanın ardından karayoluyla Bingöl'e hareket etti.
  9. AA 13.12.2012 Fas'ta düzenlenen Suriye Halkının Dostları Grubu toplantısında konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye'deki krizin çözümü için uluslararası toplumun bir an önce harekete geçmesi, atılması gereken adımlarla ilgili takvim belirlenmesi gerektiğini belirtti. Davutoğlu, Fas'ın Marakeş kentinde düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, artık uluslararası toplumun tepkisiz kalması için bahanesi olmadığını belirterek, Suriye'deki krizle ilgili ortaya çıkan zorluklar konusunda kritik noktaya gelindiğini söyledi. Paris'te altı ay önce yapılan toplantıdan bu yana ölümlerin arttığını, durumun kötüleştiğini kaydeden Davutoğlu, ancak Suriye halkının iradesinin değişmediğini ifade etti. Davutoğlu, krizin daha da derinleşmemesi ve daha geniş bir çevreye yayılmaması için bugün toplantıda somut kararlar alınmasının önemine işaret ederek, acil ve kararlı tutumun her zamankinden daha fazla gerektiğini belirtti. BU SAVAŞ DİKTATÖRLÜKLE HALK ARASINDA Onurlu bir şekilde yaşamak isteyen Suriye halkına karşı toplantıya katılanların sorumluluğu olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Suriye'deki savaş, rejimle muhalefet arasında değil. Savaş, diktatörlükle halk ve demokrasi arasında" dedi. Davutoğlu, Suriye'nin yıkımın eşiğinde olduğunu belirterek, Suriye halkının iki yıldır zalim bir rejimle karşı karşıya bulunduğunu, uluslararası çabaların Esad rejimini yaptıklarının karşılıksız kalmayacağı konusunda ikna edemediğini söyledi. Davutoğlu, uluslararası toplumun tepkisizliğinin tam tersine rejimin baskıyı artırmasına yaradığını belirtti. Rejimin saldırılarının bölge için, özellikle de komşu ülkeler için tehdit haline geldiğinin altını çizen Davutoğlu, rejimin ağır silahlar kullandığını söyledi ve "Bundan sonra sırada ne var" diye sordu. Esad rejiminin teröristleri ve aşırı uçları silahlandırığını ifade eden Davutoğlu, ülkedeki çatışma uzadıkça radikal ve terörist örgütlerin daha fazla zemin bulacağını, etnik, dini ve mezhepsel kimliklerin daha da keskinleşeceği uyarısını yaptı. Davutoğlu, "Bunun olmasına izin veremeyiz. Hristiyanlar, Sünniler, Alevi, Arap, Kürt, Türkmen bütün Suriyeliler yüzyıllardır birlikte yaşıyorlar ve barış içinde yaşamaya devam edecekler. Ancak bizim yardımımıza ihtiyaçları var. Eğer şimdi harekete geçmezsek sadece bizim değil, bölgesel ve küresel güvenliğimiz tehlikede olacak" dedi. İLK ADIM TANIMA Davutoğlu, uluslararası toplumu Suriye muhalefetini desteklemek için bir kez daha harekete geçmeye davet ederek, "İlk adım, ulusal koalisyonun Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanınması olmalı. Bu hem rejime, hem de Suriye halkına güçlü bir mesaj olacaktır. Acilen Suriyelilerin yaşadığı sıkıntıları azaltmak izin koalisyonla birlikte çalışmaya başlamalıyız" diye konuştu. Çok sayıda Suriyelinin mülteci olarak çevre ülkelerde yaşadığını hatırlatan Davutoğlu, Türkiye'de 200 bin civarında Suriyelinin bulunduğu, çevre ülkelerde de benzer durumların yaşandığını kaydetti. Davutoğlu, Suriye'de 2 milyon kişinin çok zor şartlarda yaşadığını belirterek, yaklaşan kışı hatırlattı ve insani yardımın ülkeye gönderilebilmesi için harekete geçmenin zamanının geldiğini söyledi. Davutoğlu, Türkiye'nin koalisyon içindeki mekanizmalarla bunun için çalışmaya hazır olduğunu ifade etti. Sorunun çözümü için diplomatik çabaların önemli olduğunu, ancak somut adımlar atılması gerektiğine vurgu yapan Davutoğlu, "Artık toplantılarla, diplomatik çabalarla harcayacak zamanımız yok. Bu yüzden, BM Güvenlik Konseyi'ni sorumluluklarını yerine getirmeye çağırmaya devam ederken, konseyden anlamlı bir sonuç çıkarmak için bir takvim belirlemeliyiz. Sayın İbrahimi'nin çabalarını desteklesek de atması beklenilen adımlar için belirlenmiş bir takvim olmalı ve tünelin ucunda Suriye halkı için bir ışık görünmeli" dedi. Davutoğlu, bugünkü toplantıda alınacak kararların hayati önemde olduğunu vurgulayarak, "Suriye halkı bilmeli ki yalnız ve unutulmuş değiller. Suriye halkı için parlak bir gelecek uzak değil" diye konuştu.
  10. VOA 13.12.2012 PARİS — Suriye’de çatışan muhalif grupların Antalya’daki üç günlük toplantısının ardından Katar’a yakın bir isim olarak bilinen Selim İdris, birleşen bu yeni ‘Yüksek Askeri Konsey’in komutanı olarak seçildi. Özgür Suriye Ordusu’nun başındaki Riyad El-Esad bu toplantıya katılmadı. Esad’a karşı çıkarak muhaliflerin safına katılan en yüksek rütbeli komutan olan, Esad’ın çocukluk arkadaşı, Sünni kökenli Manaf Tlass, kendisinin de bu toplantıya davet edilmediğini belirterek, “Yüksek Askeri Konsey Sünniler’den kurulu. Aleviler’in operasyon odasına alınması şart. Aksi takdirde Esad direnecektir,” dedi. Suriye’de dönüm noktasına gelindiğini vurgulayan Tlass, yeni askeri yapı, Esad’ın elindeki kimyasal silahlar ve Aleviler’in durumu ile ilgili konuştu: “Suriye’de dönüm noktasındayız” VOA: “İlk söyleşimizde bize yol haritanızı anlatmıştınız. Şimdi muhalifler önce siyasi olarak Doha’da, ardından Antalya’da askeri yüksek konsey kurdu. “ MANAF TLASS: “Evet Özgür Suriye Ordusu’nun yeniden yapılanması gerektiğini söylemiştim. Suriye ordusuna karşı bir denge oluşturması için. Ben iki ordunun birbiriyle çatışmasına, Suriyeli’nin Suriyeli’yi öldürmesine karşıyım. Suriye uçağı düşürüldüğünde çok üzüldüm. Ölen de Suriyeli bir pilottu. Ama aynı zamanda bu pilotun da kendi halkını öldürmesi için verilen emre uyması beni inanılmaz üzüyor. Bir eski asker olarak, bu askeri teçhizatın Suriyelileri öldürmesini görmekten çok üzgünüm. Ordu insanların üzerine silah sıkmamalı. Bu güç, öldürmeye odaklanmamalı. Devrim ılımlı bir yapıya ulaşmalı. Eğer Özgür Ordu güçle donatılmazsa bu olmaz. Ama şu anda Özgür Ordu’da düzensizlik ve kargaşa hakim. Her iki tarafın da aşırı uçları temizlenmeli. Bu savaşın kazananı olmaz. Suriye kazanmalı. Herkes nerede duracağını bilmeli.” “Aşırılar yapıdan uzaklaştırılmalı” VOA: “Ama şimdi bu noktada değiliz. Siz olması gereken konusunda uyarı yapıyorsunuz.” MT: “Her iki tarafın aşırıları ülkeyi intihara, felakete sürüklüyor. Bu savaşın kazananı yok. Herkes nerede duracağını bilmeli. Aşırıları ikna etmek için askeri bir güç gerekir. Barışçıl çözüm için Özgür Suriye Ordusu’nun da en az Suriye ordusu kadar güçlü olanaklarla donatılması gerekir.” VOA: “Esad’ın kimyasal silah tehdidi var. Siz hala NATO müdahalesine karşı mısınız?” MT: “Eğer Özgür Ordu’ya güç verirsek o alanı dengeleyecektir. Muhaliflere verilecek silahların nitelik olarak caydırıcı olması lazım.” VOA: “Antalya’da askeri bir yapılanma toplantısı oldu. Gittiniz mi o toplantıya?” MT: “Kimse beni davet etmedi.” VOA: “Neden davet edilmediniz, doğrudan ordunun yapılanmasında görevli değil misiniz?” MT: “Ben bir yol haritası önerdim ve onu izliyorum. Şu anda bölge ülkelerinde de büyük bir kaos var. Özgür Ordu kimdir, sınırları nereye kadar gider? İstikrarsızlık var, büyük bir kaos var.” “Aleviler bekliyorlar” VOA: “Koalisyon ardından askeri birlikler, muhalifler daha iyi organize olmaya başladılar diyebilir miyiz?” MT: “Biz iki ordunun çarpışmasına karşıyız. Suriye ordusu da barış sürecine katılmalı. Bunun için de Suriye ordusu kadar güçlü bir Özgür Ordu olmalı. Aleviler de yeni yapılanmada etkin rol almalı. Operasyon odasında, yani muhalefetin askeri yönetim odasında Aleviler de olmalı. Bu çarpışmanın şiddetini azaltacak bir amortisör etkisi yapar. Bunu daha önce size de, tüm bölge ülkelerine de anlatmıştım. Aleviler şimdilik kendilerini bu yapı içinde görmüyorlar. Bekliyorlar. Eğer bu koalisyonun operasyon odası onlara da etkin rol verirse, umutlarıyla uyumlu bir gelişme olursa, onlar da bu hareket içinde yer alacaktır.” “Suriye’de önemli dönüm noktasındayız” VOA: “Aleviler içinde ordudan muhaliflerin geçişi yok olma noktasında. Bunda cihat yanlılarının etkisi var mı?” MT: “Bizim projemizde aşırı uçlar ön planda değil. İşte bu nedenle Alevilere umut vermeli. Önemli bir dönüm noktasındayız. Suriye için dönüm noktasındayız. [Durum] çok tehlikeli. Her etnik grup kendi içine kapanmaya başladı. Aleviler, Hıristiyanlar ve diğerleri. İşte bu yeni yapılanmalarda bu kesimlere hitap edecek, güvenilen isimler olmalı.” VOA: “Yeni yapılanmada bu isimler var mı?” MT: “Yüksek Askeri Konsey içinde sadece Sünniler var. Esad’ın etrafında olup, kendilerine pencere açılmasını bekleyen insanlar var. Bu insanlara da bir pencere açmak lazım. İki ordu arasında muhtemel bir çatışmanın şiddetini azaltmak lazım. VOA: “Rusya’nın tavrını izliyor musunuz?” MT: “Amerika ve Rusya anlaşmış görünüyor. Sanıyorum onlar da bu çarpışmanın şiddetini azaltma konusunda anlaştılar. Her iki tarafın aşırılarını frenleme konusunda anlaşma var.” VOA: “Cihat yanlılarını mı kastediyorsunuz?” MT: “Belli ki, Ruslar rejimi, Amerikalılar da muhalefeti buna doğru çekmeye çalışıyor. Elbette Ruslar’ın rejimi, Amerikalılar’ın da muhalifleri tümüyle kontrol ettiğini söyleyemeyiz. Ama çarpışmanın şiddetini azaltmak istiyorlar. Ve bu işe yarayacaktır. Rejim gitmeli, Suriye devleti ve kurumları ayakta kalmalı. Sünni, Alevi, Hıristiyanlar, her grup bu yapı içinde yer almalı. VOA: “Esad’ın sonu yaklaştı mı? Son zamanlar da bu da söylenmeye başladı?” MT: “Bugün önemli olan topraklarda neler olduğu ve burada koalisyon birliklerinin ne kadar güçlü olduğu. Önemli olan bu. Özgür Ordu bir şeyleri harekete geçirebilir mi, kontrol altına alabilir mi, bu önemli. Bir de bu hareket içinde Alevilerin olması önemli. Eğer koalisyon tüm Suriye’yi temsil eder ve sokakta herkes birleşirse diğer taraf, çatışmadan gider. Esad gitmeli. Devlet kalmalı. Bunun için çok fazla insanın da gitmesine gerek yok. Ailesi, istihbarat şefleri, bir iki isim giderse, ardından yeniden ulusal birleşme sağlanır. Rövanş almaya girişmeden insanlar birleşir.” VOA: “Esad rejimi neden hala bu kadar dayanabiliyor?” MT: “Alevilerin korkusu sayesinde. Alevilere alternatif proje sunulmak zorunda. Bir çözüm olduğunu görseler onlar da gelirler. “ VOA: “Alevileri mi ikna etmek gerekiyor yani?” MT: “Hayır onlar zaten çoktan ikna oldu. Ama çıkış göremiyorlar.” VOA: “Esad’ın Latin Amerika ülkelerine başvurusu olduğu yazıldı.” MT: “Bütün bunlar hedef şaşırtan açıklamalar. Doğru değil.” VOA: “Türkiye’nin bölgedeki politikası ‘Yeni Osmanlıcılık’ eleştirisi alıyor. Katılıyor musunuz?” MT: “Türk devleti doğrudan muhaliflerin silahlanması için devrede değil. Topraklarında muhaliflere yer veriyor. Erdoğan da Suriye halkına destek verdiğini söylüyor. Ben bunda bir yanlış görmüyorum. Ama bütün bunların önüne geçebilmek için yeniden söylüyorum, Esad ve cihat yanlıları aynı anda gitmeli. Sen onları çıkar ben bunları çıkarayım olmaz. Aynı anda çıkarılmalı. Alevilerin de Esad ile intihar etmesine izin verilmemeli.” “Esad kimyasal silah kullanabilir” VOA: “Esad’ın kimyasal gücü nedir. Gerçekten bir tonun üzerinde kimyasal silah var mı elinde?” MT: “Esad kimyasal silah kullanabilir. Ağır silahları gönderen, kimyasal silahları da gönderebilir. Ama ne zaman, hangi şartlar altında kim bilebilir ki? Bugüne kadar istihbarat birimleri bu konuda tam bir bilgi sahibi olmadılar.” VOA: “Gerçekten elinde bir ton kimyasal silah mı var?” MT: “Esad’ın elinde fazla miktarda kimyasal silah var. Son zamanlarda bu artarak devam etmişti. Bu benim uzmanlık alanım değil. Tam miktarını bilemem. Ama bunu kullanma ihtimalini söyleyebilirim. Evet bu mümkün.” VOA: “Neden mümkün? Esad’ı iyi tanıdığınız için mi, yoksa askeri stratejiyi bildiğiniz için mi?” MT: “Yaşananların ilerleyişi bunu gösteriyor. Esad’ın halkına uyguladığı şiddetin seviyesine baktığınızda, çoktan durması gerekiyordu. Fosfor gazı da kullandı. Fosfor kimyasal silahın kuzeni. Evet kullanacak diyemem. Bölgede değilim, istihbarat ajanı değilim. Ben sadece düşüncesinin mantığını söyleyebilirim.” VOA: “Obama’nın açıklamasını bu bağlamda nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu psikolojik savaş mı, yoksa Amerika tehlikeyi mi sezdi?” MT: “Amerika, Esad’ın kimyasal silahların yerini değiştirdiğini söylüyor. Esad bunu silahları güvence altına almak için mi yaptı yoksa kullanmak için mi bilmiyoruz. Amerikalılar bizim bildiğimizden fazlasını biliyor olmalılar.” Tlass Savunma Bakanı mı? VOA: “Bir yandan muhalefet organize olurken, bir yandan da geçiş hükümeti söylentileri yayılıyor. Sizin adınız bir kaç isimle beraber Savunma Bakanlığı için geçiyor. Ne diyorsunuz?” MT: “Benim aday olduğumu size kim söyledi ki?” VOA: “Peki Esad sonrası sizin isteğiniz ne?” MT: “Orduda kalmayı tercih ederim.”
  11. A.A 13.12.2012 ''Ergenekon'' davası duruşmasında gerginlik sürüyor. Avukatlar, duruşmada alkışlarla protesto yaparken, eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ ve emekli orgeneraller Tolon ile Iğsız salonu terketti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşma, öğle arası sonrası yeniden başladı. Duruşmada, ''Ergenekon'' davası ile birleşen dosyanın iddianamesinin okunmasına geçildi. İddianame üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu tarafından okunduğu sırada sanık avukatları, alkışlarla ve masalarını yumruklayarak protesto etti.Bu sırada, tutuklu sanıklardan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, emekli orgeneraller Hurşit Tolon ve Hasan Iğsız duruşma salonunu terk etti. Başbuğ'un salondan ayrılırken ''Yargılamayı görün'' dediği duyuldu. Mahkeme heyeti, duruşmaya ara verdi. 270. duruşma İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de aralarında bulunduğu 66'sı tutuklu 275 sanığın yargılandığı ve 4 yılı aşkın süredir devam eden ''Ergenekon'' davasının bugünkü 270'inci duruşması yapılıyor. Bugünkü duruşmada, esas hakkındaki mütalaanın açıklanması bekleniyor. Adalet istiyoruz Sanıklardan CHP Milletvekilleri Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan, duruşma salonuna girerken, izleyicilerin hepsi ayağa kalkarak alkışladı. El sallayarak izleyicilere hitap eden Tuncay Özkan, ''Adalet için, Türkiye için'' diye bağırdı ve izleyicilerin de bu şekilde bağırmasını istedi. İzleyiciler de ''Adalet için, Türkiye için'' şeklinde slogan attı. Tutuklu sanık CHP Milletvekili Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ile birlikte duruşma salonuna girdi. Bu sırada, özellikle basın mensuplarının bulunduğu bölümdeki ön sıralarda bulunan CHP milletvekillerinin yoğun ilgi gösterdiği Mustafa Balbay, ellerini kaldırarak ''Adalet istiyoruz'' dedi. Sedat Peker hakkındaki dava- İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca Sedat Peker'in de aralarında bulunduğu 4 şüpheli hakkında, ''silahlı terör örgütüne yardım etme'', ''tehdit'' ve ''suç delillerini değiştirmeye teşebbüs etmek'' suçlarından hazırlanan iddianameyi kabul eden İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, dosyanın, bu dava dosyasıyla birleştirilmesi konusunda muvafakat istediğini de belirtti. Bunun üzerine, sanık avukatları söz istedi. Özese, avukatlara söz vermedi. Özese ile avukatlar arasında sözlü tartışmalar yaşandı. Salondaki izleyiciler de avukatları destekleyerek, alkışlamaya başladı. Mahkeme Başkanı Özese, izleyicilerin dışarı çıkarılması için duruşmaya ara verdi. Arbede yaşandı Türkiye'nin çeşitli illerinden sanıklara destek vermek üzere yerleşkeye gelenler ile jandarma arasında arbede yaşandı. Avlu girişinde jandarmanın kurduğu barikatın arkasında toplanan kalabalık içeriye girmek isteyince, jandarma cop ve biber gazı kullandı. Yaşanan arbedede iki er hafif şekilde yaralandı. İkazları dikkate almayan gruba müdahale Jandarma, duruşma salonunun hemen yanında bekleyen TOMA ile müdahalede bulunmak isterken, araç avluda bekleyenlerce çevrildi. Aracın geçmesine izin verilmemesi üzerine, aracın önünün boşaltılması anonsu yapıldı. Grubun uyarıya uymaması üzerine araçtan su sıkılarak, gruba müdahale edildi. Gruptan bazı kişilerin suyun tazyikiyle yere düştüğü görüldü.Grubun TOMA'nın önünden ayrılmaması üzerine jandarma, aracı kullanmaktan vazgeçti. Biber gazından etkilendiler Bu arada, duruşmayı izlemek isteyen bazı CHP milletvekilleri ile jandarma arasında da tartışma yaşandı. CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, jandarmanın kendisinin kolundan çektiğinini belirterek, kimliğini çıkarttı ve tepki gösterdi. Arbedenin yaşandığı dakikalarda içeriye girmek isteyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, sıkılan biber gazından etkilendi. CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum da içeriye girmekte zorlandı. Sanatçılar salona giremedi Sanıklara destek vermek için Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde gelen Tarık Akan, Rutkay Aziz, Bülent Kayabaş ve Ali Sirmen'in aralarında bulunduğu sanatçılar da duruşma salonuna giremedi. Partililer tarafından megafonlarla yapılan anonslarla vatandaşlar sakinleşti. Bu arada, sanık avukatları, basın mensupları ve tutuksuz sanıkların mahkeme salonuna girişi için ayrı bir giriş kapısı açıldı. Bir çok televizyon kanalı da gelişmeleri kamuoyuna duyurmak için duruşma salonu dışından canlı yayın yapıyor.
  12. A.A 13.12.2012 Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı, ''Esed Suriye'de kontrolü kaybediyor, muhalefet kazanabilir'' dedi. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov, Suriye rejiminin ve hükümetinin ülkede kontrolü giderek kaybetmeye başladığını ve muhaliflerin zafer kazanabileceğinin göz ardı edilemeyeceğini açıkladı. Bogdanov, Rus devlet haber ajansı Itar-Tass'a yaptığı açıklamada, Suriyede yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Suriye Eylem Grubu'nun yeniden toplanmasını ümit ettiklerini belirten Bogdanov, BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilci İbrahimi'nin misyonunun desteklenmesi gerektiğini kaydetti. Cenevre'de varılan mutabakat temelinde soruna çözüm bulunabileceğini vurgulayan Bogdanov, "Şunu da belirtmeliyiz ki, Suriye rejimi ve hükümeti ülkede kontrolü giderek kaybediyor. Muhaliflerin zafer kazanabileceğini göz ardı edemeyiz" dedi.
  13. 13.12.2012 Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye'nin Dostları Grubu toplantısında Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanındı. Sonuç bildirisinde, kimyasal ve biyolojik silahların rejim tarafından herhangi bir şekilde kullanılmasına uluslararası toplumun ciddi yanıt vereceği uyarısı yapıldı. Fas'ın Marakeş kentinde düzenlenen Suriye Halkının Dostları Grubu toplantısının ardından yayımlanan sonuç bildirisinde "Katılımcılar, Ulusal Koalisyonu, Suriye halkının meşru temsilcisi ve Suriyeli muhalif grupların toplandığı çatı kuruluşu olarak tanımışlardır" ifadesi yer aldı. Bu gelişme, Esed rejiminin resmen silindiği şeklinde yorumlanıyor. Esed’e kimyasal silah kullanması durumunda “sert karşılık bulacaksın” ültimatomu verildi. Ayrıca Esed’in, ülkesinde yaptığı katliam sebebiyle uluslararası hukuk karşısında yargılanacağı bildirildi. Suriye Halkının Dostları Grubu, NATO çerçevesinde Türkiye’de Patriotların konuşlandırılmasına da destek verdi. Grup, rejimin halka ağır silahlar ve füzelerle saldırdığına dikkat çekerek, Suriyelilerin meşru müdafaa hakkı bulunduğunu kaydetti. Toplantıda konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Muhalefet, çağrımız üzerine tek vücut oldu. Daha ne kadar toplanacağız?” diyerek, uluslararası camiadan daha somut adımlar için takvim belirlemesini istedi. Davutoğlu, “Gelecek adım, Suriye içine yardım ulaştırmak.” dedi. Grupta Türkiye, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın yanı sıra Arap Ligi ülkelerinin birçoğu yer alıyor. Katılımcılar, Esed katliamını sona erdirmeyi ve halkın demokratik taleplerine destek vermeyi amaçlıyor. Yaklaşık 115 ülkenin temsilcisi zirvede hazır bulunurken 60’tan fazla ülke de bakan seviyesinde katıldı. Uzun süre tüm halkı temsil etmemekle eleştirilen muhalifler, geçtiğimiz ay SMDK çerçevesinde birleşmişti. Dünkü zirve SMDK tesis edildikten sonra uluslararası camiayla ilk buluşması oldu. Muhaliflerin “tek meşru temsilci” olarak tanınma beklentisi gerçekleşti. Önceki toplantıların aksine bu konuda erken saatlerde uzlaşma sağlandı. Konferansta ise genel teamüllerin aksine oturma düzeni alfabetik sıraya göre tanzim edilmedi. Suriye’de aktif olan ve başı çeken ülkeler ana masada yer aldı. Ev sahibi Fas’ın yanında Türkiye, Katar, BAE, İngiltere ve Fransa’nın temsilcileri oturdu. Bir sonraki toplantı İtalya’da gerçekleşecek. Davutoğlu, yaptığı konuşmada, Suriye için uluslararası toplumun bir an önce harekete geçmesini isterken, “Atılacak adımlarla ilgili takvim belirlenmeli.” çağrısında bulundu. Devam eden şiddetin bölgeyi ve komşuları tehdit ettiği vurgulayan bildiride, “NATO’nun Türkiye sınırına Patriot yerleştirmesine güçlü destek veriyoruz.” ifadesi kullanıldı. Ayrı bir paragrafta, “Kimyasal veya biyolojik silah kullanılması halinde buna uluslararası toplumun yanıtı sert olacaktır.” denildi. Rusya ve İran’a isim vermeden çağrı yaparak, “BM görevini yerine getirmeli ve Suriye yönetimine destek veren ülkeler pozisyonlarını gözden geçirmeli.” çağrısı yapıldı. Öte yandan, Batılı ülkelerin muhaliflerin yeni kurduğu askerî komitenin komutanlarıyla gelecek hafta Türkiye’de buluşacağı iddia edildi. Ancak Türk tarafı bu iddiayla ilgili yorum yapmadı. Görüşmeye Türk tarafının da katılması bekleniyor.
  14. Dünya Bülteni 13.12.2012 Suriye'de dün gerçekleştirilen İçişleri Bakanlığı saldırısını Nusret Cephesi üstlendi Suriye'de yönetime karşı savaşan gruplardan ''Nusret Cephesi'', İçişleri Bakanlığı'na düzenlenen bombalı saldırı eylemini üstlendi. Nusret Cephesi'nden yapılan açıklamada, söz konusu eylemi üyeleri olan 2 kişinin gerçekleştirdiği belirtildi. Açıklamada, ''İki bomba yüklü araç, İçişleri Bakanı'nın dinlenme odasının önüne park edildi ve uzaktan patlatıldı. Sonrasında yaşanan çatışmada çok sayıda subay öldürüldü. Eylemi gerçekleştiren iki üyemiz de bu çatışmada hayatını kaybetti'' ifadesine yer verildi. Öte yandan, Lübnan'dan yayın yapan ve Suriye rejimine yakınlığıyla bilinen ''Meyadin'' televizyonu, ''İçişleri Bakanı Muhammed el-Şiar'ın saldırıda yaralandığını'' ileri sürdü. ABD yönetimi, önceki gün Nusret Cephesi'nin ''yabancı terör örgütleri listesi''ne alındığını açıklamıştı.
  15. 13.12.2012 HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur,"yargı, devletten yana taraftır" anlayışını eleştirdi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur, "yargı, devletten yana taraftır" anlayışının değişmesi gerektiğini söyledi. İbrahim Okur, Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen “Hukuk Söyleşileri” kapsamında düzenlenen toplantıda öğrencilerle bir araya geldi. İstiklal Mahkemeleri ile birlikte yargıya, rejimi ayakta tutmak gibi bir görev verildiğini söyleyen Okur, bu anlayışın doğru olmadığını savundu. Okur, şunları söyledi:"Bundan sonra demokrasi her kesintiye uğradığında, her muhtıra, darbe vesaire girişimlerden sonra yargı bu görevine daha da pekiştirerek devam etti. Öyle bir noktaya geldi ki, yargının devleti korumak görevi olduğu gibi bir algı başladı. 'Yargı, devletten yana taraftır’ deniliyor. Bu düşüncenin değiştirilmesi gerekiyor. Doğrumudur bu hayır arkadaşlar. Hakim olarak son sözü söyleyen biri olarak siz taraflıysanız ben vatandaş olarak nereye gideceğim. Devlet zaten güçlü. Benim haklarımı kim koruyacak. Vatandaş olarak beni devlete karşı kim koruyacak? Bu soruyu cevapsız bırakmamalıyız.”
  16. BBC Türkçe 13.12.2012 Tarihi 29 Kasım oylamasının ardından Filistin lideri Mahmud Abbas’ı en üst düzey devlet protokolü ile ağırlayan Türkiye, son dönemdeki Hamas yanlısı görüntüsünden uzaklaşıp Hamas’la Fetih arasında denge politikasına dönüş yaptı. Filistin’in BM’de üye olmayan gözlemci devlet statüsünü kazanmasını ancak Filistin’de birlik hükümeti kurulursa anlamlı ve işlevsel olacağının altını çizen Türkiye, her iki grupla temasında da aynı noktanın altını çizmeye özen gösteriyor. Birlik mesajı Abbas’ı Çankaya Köşkü’nde ağırlayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hamas ile Fetih grupları arasındaki fikir ayrılıkları ile ilgili bir soru üzerine, “Şüphesiz ki böyle kritik bir süreçten geçilirken artık bu bölünmüşlüğün muhakkak sona erdirilmesi gerekiyor. Biz de düşüncelerimizi kendisiyle paylaştık. Bu konuda bildiğiniz gibi zaman zaman katkılarımız da söz konusu oluyor. Ümit ederiz ki kısa süre içerisinde Filistin'in birliği, bütünlüğü sağlanır. Bu, uluslararası arenada da Filistin davasına ayrı bir güç katacaktır” diyerek Türkiye’nin yaklaşımını dile getirdi. Ankara’nın Hamas’la yakınlaşmasının temelinde örgütün siyasi lideris Halid Meşal ile kurulan yakın ilişki yatıyor. Ankara’ya ilk kez 2006 senesinde gelen ve o tarihten bu yana başta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere Türk yetkililerle yakın çalışan Meşal’in geçen hafta gerçekleştirdiği Gazze ziyaretine ve Hamas’ın 25. yıl kutlamalarına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı da davet etmiş ama olumlu yanıt alamamıştı. Ortak hedef, tanınan bir Filistin devleti Basına da yansıyan bu habere göre, Erdoğan gitmek istemesine karşın Filistinli grupların bütünleşme çabalarına olumsuz etkide bulunmamak için olumsuz yanıt vermek durumunda kaldı. Bunun ardından Abbas’ı üst düzey bir protokolle ağırlayan hükümet, hem dengeyi sağlama hem de her iki gruba da ortak hedef ve amacın tüm dünya tarafından tanınan bir Filistin Devleti olduğunu göstermiş oldu. Bu kapsamda, Abbas’ın birkaç hafta içerisinde Hamas ve Fetih heyetlerinin Kahire’de buluşarak geçen sene Şubat ayında üzerinde uzlaşılan anlaşmanın yaşama geçirilmesi konusunda yeniden görüşeceklerini açıklaması önemli bir gelişme olarak görülüyor. “Seçimler yapılacak, daha sonra birleşmiş bir Filistin hükümeti oluşturulacak, sonra da bütün Filistinli kuruluşların birleştirilmesi için çaba harcanacak. Şimdi tek derdimiz budur,” diye konuşan Abbas, bütünleşme sürecinin uzamasına gerekçe olarak BM’ye yaptıkları üye olmayan devlet statüsü başvurusu ve İsrail’in Gazze operasyonunu gösterdi. Abbas, “İki önemli tecrübeden geçtik. Bundan dolayı zorunlu bir şekilde özellikle uzlaşıyla ilgili tekrar bu girişimi canlandırmamız gerekiyor,” dedi. Şubat ayında Doha’da sağlanan uzlaşma uyarınca, Gazze’yi yöneten Hamas ve Batı Şeria’yı yöneten Fetih seçimler sonucunda birleşik bir hükümet kurup bölünmüşlüğü sona erdirecekler. Ancak seçim komisyonun oluşumu konusundaki sorunların aşılamaması ve Gazze’de nüfus sayımı ve dolayısıyla seçim kayıtlarının tamamlanamaması nedenlerinden dolayı seçimler konusunda henüz bir adım atılamadı. Filistin UCM’ye başvurur mu? Uluslar arası kamuoyunun üzerinde en çok durduğu konulardan biri de Filistin’in BM’den beklediği statüyü almasının ardından İsrail’i hem Filistinliler’e dönük saldırılar hem de yerleşim politikalarından dolayı Uluslar arası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) şikayet edip etmeyeceği. “Biz statüyü kazandıktan sonra gerçekten bütün ilgili ihtisas sahibi ve BM'ye bağlı örgütlere başvurma hakkını kazanmış olduk. Bizler esasında UCM'ye fazla hevesli değiliz, eğer İsrail uluslararası ve meşru durumlara bağlı kalırsa” yanıtını veren Abbas, kırmızı çizgilerinin ise özellikle E1 bölgesindeki yerleşim planları olduğunun altını çizdi. “Bu plan Batı Şeri’yı ikiye böler, bunu kırmızı çizgi olarak görüyoruz” diye konuşan Abbas, bunu engellemek için şiddet dışında her yolu deneyeceklerini, bunun içinde UCM gibi yolların olduğunu da kaydetti.
  17. 13.12.2012 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun Yazım Komisyonu, ''kültürel haklar/kimlik hakkı'' başlıklı maddeyi görüştü. AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop başkanlığında toplanan 1 Numaralı Yazım Komisyonu, katalog dışı madde önerilerini ele aldı. Toplantıda, bu önerilerden olan ''Kültürel haklar/kimlik hakkı'' başlıklı madde müzakere edildi. Mustafa Şentop, toplantının ardından çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yeni Anayasa’ya ilişkin diğer anlaşmazlık konularının aşılması durumunda 'başkanlık sistemi'nde ısrarcı olmayacaklarını belirten Şentop, "Başkanlık tartışmalarıyla bu süreci tıkamayız" dedi.'ZORLAMANIN ANLAMI YOK'Komisyonda bulunan 3 muhalefet partisinin tavırlarını uzlaşmaz olarak niteleyen Şentop, 1 yılı aşkın süredir çalışan uzlaşma komisyonunun mantığının çökmesi durumunda anlamını da kaybedeceğini söyledi.Mustafa Şentop, "1 senede yarısını yazdık bu mantıkla bir sene daha lazım. Olmuyorsa zorlamanın anlamı yok" diye konuştu. 'GENEL BAŞKANLAR DEVREYE GİRMELİ' Şentop, komisyonu çalıştıracak formüllerin bulunamaması durumunda ya genel başkanların devreye girmesi gerektiğini ya da sürece katılan partilerle yola devam edilebileceğini belirtti. 'UZLAŞMA SAĞLANAMAYAN MADDELER HALKA SORULSUN' Partilerin Anayasa önerilerinin ayrı ayrı halka sorulabileceğini de kaydeden Şentop, "4 parti anlaştığımız kısımları Meclis’ten geçiririz geri kalan kısımları da halka sorup yüzde 50'yi geçeni uzlaştığımız maddelede ekleriz" ifadelerini kullandı.1 ve 2 numaralı yazım komisyonları, çalışmalarını yarın da sürdürecek.
  18. AJANSLAR 09.12.2012 Bülent Arınç CHP liderinin Cumhurbaşkanlığı seçiminde Abdullah Gül'e destek vereceği sözlerini yorumladı. Başbakan Yardımcısı Arınç, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile birlikte AK Parti Gaziantep İl Başkanlığı'nda kapatılan HAS Parti'den gerçekleşecek katılımlar için düzenlenen törene katıldı. BİRAZ YÜZÜNÜZ KIZARMALI VE ÖZÜR DİLEMELİSİNİZ Burada konuşan Arınç, CHP tarafından geçmişte Gül için 'Damarlarında AK Parti kanı dolaşıyor', 'Seni Cumhurbaşkanı olarak kabul etmiyoruz' şeklinde sözlerin sarf edildiğini hatırlatan Arınç, "Biraz yüzünüz kızarmalı ve halka dönüp şunu söylemelisiniz: 'Sayın Abdullah Gül hakkında bugüne kadar yaptığımız kabalıklardan dolayı milletimizden özür diliyoruz.' Bunu söylerseniz gelecek hakkında olumlu düşünebiliriz. Ama bunu yapmadığınız takdirde sizin hiçbir sözünüze inanmadığımız gibi bu sözünüzün altında da kalırsınız." diye konuştu. MİLLET CHP'YE 62 YIL ÖNCE GİT DEDİ, GEL DEMEDİ Bülent Arınç, ana muhalefet partisi CHP'nin 62 yıldır en yüksek oy oranını 1977'de ancak yüzde 41 ile kazandığını hatırlattı. CHP'nin 1995'te oy oranının sadece yüzde 10,5 olduğunu kaydeden Arınç, şöyle konuştu: "CHP yüzde yarımla barajı geçebilmiş, 49 milletvekili çıkarmıştır. Aynı CHP 1999'da yüzde 8,5 ile baraj altında kalmıştır. 'Devleti kuran benim', 'Atatürk'ün partisi benim' diye her yerde böbürlenen CHP unutmasın ki her seçimde baraj endişesi altındadır. Baraj endişesi yaşayan bir partinin iktidara gelme şansı da hiçbir zaman yoktur. Millet 1950'de CHP'ye git dedi, 62 senedir hala gel demedi. Bunun altında bir sır var. O yüzden 'yenileştim', 'yeni CHP', 'yeni sol', 'demokratik sol', 'solun biraz kenarı', 'tam ortası', bunlar hepsi boş şeyler. Millet CHP hakkındaki hükmü vermiştir. Başına kim gelirse gelsin o damarın Türkiye için ne ifade ettiğini halkımız çok iyi bilir ve ona ebediyen muhalafet görevi vermiştir." Türkiye'de CHP hariç her partinin tek başına iktidara geldiğini ancak başarısını devam ettiremediğini dile getiren Arınç, "Bölünmüş, parçalanmış, oy oranı düşmüş ve tökezlemiştir. Bazen askeri darbelerle, bazen muhtıralarla, bazen höt denildiği zaman şapkasını alıp kaçmakla Türkiye'de demokrasi vesayet demokrasisi haline gelmiştir." ifadelerini kullandı. ALLAH KILIÇDAROĞLU'NA HİDAYET NASİP ETMİŞ CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığına iki adaydan birinin Recep Tayyip Erdoğan, diğerinin ise Abdullah Gül olması halinde Gül'e destek verebilecekleri yönündeki açıklamalarına da değinen Arınç, "Yüzde 50'nin hikmetini dün akşam Kılıçdaroğlu bütün Türkiye'ye ilan etti. Ben söylemiyorum o söylüyor. Diyor ki, 'İki cumhurbaşkanı adayı olsa, biri Tayyip Erdoğan biri Abdullah Gül olsa, bizim oyumuz Abdullah Gül'e olur.' Kurban olduğum Allah. Birileri bana kızmıştı 'Verdikçe veriyor' dediğim için. Ama ne yapayım Kılıçdaroğlu söylüyor bunu. Ben onun yalancısıyım. Kime oy verecekler. Sayın Abdullah Gül'e. Abdullah Gül partinin kurucusu ve bizim ilk Başbakanımız. Demek ki Rabb'im, cumhurbaşkanlığında bile Kılıçdaroğlu'na AK Parti'nin göstereceği adaylardan birine oy verme hidayetini nasip etmiş." şeklinde konuştu. Kılıçdaroğlu'na seslenen Arınç, şunları söyledi: "Her sözünüzden çark etme gibi bir özelliğiniz var. En azından bu sözünüzü samimi kabul ettiğimizde o zaman size şunu sormam lazım. Portekiz Cumhurbaşkanı TBMM'ye girse ve bir konuşma yapsa, şahidi için söylüyorum ayağa kalkıp, onu ayakta alkışlıyorsunuz. Oy verebilirim dediğiniz bugünün Cumhurbaşkanı Parlamento'ya en az 7 defa geldi, hiçbiriniz ayağa kalkmadınız ve onu alkışlamadınız. Her sözüne hakaretle karşılık verdiniz. Onu küçültmeye çalıştınız. Yanınızda Grup Başkan Vekili olarak halen taşıdığınız, cinsel tacizden dolayı dosyası bulunan kişi bugüne kadar her ağzını açtığında oy vereceğiz dediğiniz kişiye hakaret etti. Sizin vekiliniz bu. Siz bugün mü söylediğinizde doğrusunuz, yoksa geçmişte yaptıklarınızdan utanıyor musunuz? Önce saygı göstermesini bilin, her sözüne karşı 'Damarlarında AK Parti kanı dolaşıyor', 'Seni Cumhurbaşkanı olarak kabul etmiyoruz' dediğiniz şahsa bugün oy verecek hale gelmişseniz, o zaman biraz yüzünüz kızarmalı ve halka dönüp şunu söylemelisiniz. 'Sayın Abdullah Gül hakkında bugüne kadar yaptığımız kabalıklardan dolayı milletimizden özür diliyoruz.' Bunu söylerseniz gelecek hakkında olumlu düşünebiliriz. Ama bunu yapmadığınız takdirde sizin hiçbir sözünüze inanmadığımız gibi bu sözünüzün altında da kalırsınız. "
  19. Anahaberyorum 09.12.2012 Frankfurter Allgemeinen Sonntagszeitung'a konuşan istihbarat şefi Schindler, muhalif savaşçıların artık daha iyi koordine olduklarını ve Esed'e karşı daha etkin mücadele ettiklerini söyledi. "Esed, ülkesinin kontrolünü giderek daha fazla kaybediyor. Enerjisini; Şam 'ı, askeri tesisleri ve havaalanını korumaya odaklamış durumda. Esed rejimi daha fazla yaşayamaz." diyen Schindler, "Durum gösteriyor ki Şam'daki rejim artık son demlerini yaşıyor." ifadelerini kullandı...
  20. fat_coz

    Siyasi birlik ve Gazze

    Islamdevleti.org / Esma Sıddık09 Aralık 2012 Pazar Allah Azze ve Celle'nin ilmi her şeyi ihata eder. İnsanoğlunun hangi fiilinin nasıl sonuçlanacağının ilmi sadece O'ndadır. Allah Azze ve Celle bu sonuçları bizlere bildirerek, uyarmıştır. وَلَا تَفَرَّقُوا "...Parçalanıp bölünmeyin." (Ali İmran: 103) Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Birlik rahmet, ayrılık felakettir." (Taberani) Müslümanlar bugün felaketi yaşamaktadırlar. Müslümanların birliği bozulunca zayıflamışlar ve birbirlerine düşürülmüşlerdir. Ali Radiyallahu Anha şu öngörüde bulunmaktadır: ".... Birbirine düşenler de mutlaka mağlup olur. Mağlubun ise bütün hakları elinden alınır. Ve kendisine zulmedilir." (Taberi 4/67) Ali Radiyallahu Anha'nın bu sözleri adeta Müslümanların bugünkü durumlarını resmetmektedir. Müslümanların birlikleri parçalanmış, zulme uğratılmışlardır. Müslümanların sözde liderleri ise, içerisinde "İslam" geçen çeşitli isimler altında, Müslümanları bir araya toplamaya çalışmaktadırlar. Fakat attıkları bu adımlarında en ufak bir samimiyet yoktur. Çünkü Allah Azze ve Celle, Müslümanların neyin etrafında toplanmaları gerektiğini Ali İmran suresi 103. ayetinde bildirmektedir. وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا "Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın." (Ali İmran: 103) Siyasilerin yaptıkları işler, Müslümanların önlerine engeller koymaktadır. Müslümanları gerçekten birleştirip, sağlam bir şekilde birbirlerine bağlayacak olan Allah Azze ve Celle'nin ipi yani İslam şeriatıdır. Şeriat ise sadece devlet eliyle hayata geçirilebilir. Dolayısıyla birliğin oluşabilmesi için devlet şarttır. Zira Rasulallah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in bize gösterdiği örnekte bu şekildedir. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Müslümanları Medine'de kurduğu devletin altında birleştirmiştir. Kendisinden sonrası için ise Müslümanların birliğini devam ettirecek "halifelerin" olacağından bahsetmiştir. "...Fakat benden sonra peygamber gelmeyecek, birçok halifeler gelecektir." (Buhârî, Muslim) Yani Allah Azze ve Celle'nin emrettiği birlik, siyasi birliktir. Bu siyasi birliğin adı ise İslam ideolojisine dayanan Hilafet devletidir. Siyasi birliğin oluşmaması durumunda ne gibi sonuçların ortaya çıkacağı Enfal suresi, 73. ayette şöyle açıklanmaktadır: وَالَّذِينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ إِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْأَرْضِ وَفَسَادٌ كَبِيرٌ "Kâfir olanlar da birbirinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsa­nız, yeryüzünde bir fitne ve büyük fesad olur." (Enfal: 73) Bu ayeti kerimenin tefsiri, İmam Kurtubi'nin El-Camiu li-Ahkami'il Kur'an kitabında şu şekilde yapılmaktadır: "îbn İshak der ki: Yüce Allah, Muhacirlerle Ensarı yalnızca onları din hu­susunda birbirlerine veli (yardımcı ve destek) olmaya ehil kimseler olarak ta­yin etmiş, kâfirleri de birbirlerinin velileri olarak tespit etmiştir. Daha sonra yüce Allah; "Eğer siz bunu yapmazsanız..." diye buyurmaktadır ki bu da, mü'minleri bir kenara bırakarak kâfiri veli edinmesiyle olur. "Yeryüzünde bir fitne" yani, savaş sebebiyle mihnete duçar olmak; onunla birlikte ortaya çı­kan talan, sürgün ve esaretler baş gösterir "...ve büyük bir fesat olur." Büyük fesat ise şirkin ortaya çıkması, üstün gelmesidir." Müslümanların sadece bir ruhani, ekonomik vs. birlik oluşturmaları doğru değildir. Yeterli de değildir ki bu zaten ortadadır. Gazze'ye İsrail'in yaptığı saldırıları tüm dünya kınadı, eleştirdi vs. Fakat uluslararası toplumun sadece endişelenmesi Filistin'deki Müslümanlar için hiçbir şey değiştirmedi. Onlar halen İsrail'in zulmü altında can vermekteler. Ve dünyanın gözünde onların canlarına o denli kıymetsiz ki İsrail'de yaklaşan her seçimde Filistinli Müslümanların öldürülmesi adeta bir gelenek haline gelmiştir artık. Öyle ki bu saldırılar, İsrail'de yaklaşan seçim kampanyalarının bir ayağını oluşturmaktadır. Zira ülke güvenliği açısından güçlü görünen lider oyları toplayacaktır. İsrail'in saldırılarının diğer ayağı ise Filistin yönetiminin şu günlerde BM'de yeni statü, gözlemci statüsü talebi çalışması yürütmesinden duyduğu rahatsızlıktır. İsrail'in rahatsızlık duymasına rağmen Filistin'e talep ettiği statü verilmiştir. Bu saldırıların stratejik anlamları da vardır. Saldırılar ABD'de Obama'nın seçilmesinin ardından gerçekleşmiştir. İsrail, ABD'deki seçimler esnasında Obama'yı desteklememiştir. Lakin İsrail yanlış öngörüde bulunmuş, Obama tekrar seçilmiştir. İsrail, Obama'nın seçilmesiyle yalnız kalma korkusuna kapılmıştır. Ardından zulme uğrayan mazlum postuna bürünerek, bu saldırılar vasıtasıyla ABD'nin bir şekilde kendisini desteklemesini sağlamıştır. Saldırıların diğer stratejik anlamı Suriye muhalefetinin uluslararası toplum tarafından tanınmaya başlanmasıyla Esad'ın izole edilmiş olmasıdır. Yani İsrail'in bölgedeki önemli bir koruyucusunu kaybedeceği korkusuyla, koruyucusuna uluslararası arenada nefes aldırmak ve Esad yönetiminin ömrünü uzatmak istemesidir. İsrail'in, Mısır cumhurbaşkanı Mursi'yi de denemek istediği, saldırılar hakkında yapılan analizler arasında yerini almaktadır. Fakat Mısır ve İsrail'in herhangi bir çatışmaya girebileceği pek de beklenmemektedir. Zira bir çatışma çıkması halinde Mısır'a ABD'nin yaptığı 1,3 milyar dolarlık askeri yardımın tehlikeye girmesi söz konusudur. Kısacası İsrail'in iç ve dış siyasetinin en önemli ayağı Filistinli kardeşlerimizi öldürmektir. İsimlerinde ‘İslam' geçen sözde birliklerin ise bu konuda yaptıkları ve yapabilecekleri hiç bir şey yoktur! Türkiye Cumhuriyeti de dahil olmak üzere, İslam ülkelerinde Filistin için, ahlar ve vahlarla sadece diz dövmekten başka hiç bir hareketlilik görülmemektedir. Sadece Filistin'de ki Müslümanların değil tüm İslam aleminin siyasi birliğe ihtiyacı vardır. Tüm Müslümanlar, Suriye'de olduğu gibi bu birliği arzulamaktadırlar. Müslümanlar Ümmet olduklarını, Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in Ümmeti olduklarını asla unutmadılar. Suriyeli Müslümanlar ise bugün Musa Aleyhisselam'ın kıssasını tekrar canlandırmaktadırlar. فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى "Ona gidin ve şöyle deyin: Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gönder. Onlara işkence etme. Sana Rabbinin katından bir mucize getirdik. Selam, doğru yola uyanlara olsun." (Taha: 47) Suriyeli Müslümanlar, Harun Aleyhisselam ve Musa Aleyhisselam'ın Firavunun karşısında dimdik durdukları gibi, Esad zaliminin karşısında durmaktadırlar. İki peygamberin firavuna götürdükleri TEK mesajı, aynı mesajı, korkusuzca Esad zalimine duyurmuşlardır. İki peygamberin firavuna, işkenceleri kesip İsrailoğullarını kendilerine teslim etmesi emriyle, Suriyeli cesur Müslümanların, Esad zaliminin ve Şebbihanın karşısına dikilmişler, işkenceleri kesip Suriye'yi kendilerine teslim etmelerini talep etmektedirler. Buna karşın firavunun cümlelerine benzer cümleler, zalim liderlerin dillerinden dökülmektedir. Sanki yaptıkları eziyetleri haklı çıkaracakmış gibi: "Sizlere yiyecek, içecek vermedik mi?", "Ekmek verip bakmadık mı sizlere?" demektedirler. Elbette firavun ve ordusunun denizde boğulduğu gibi, Esad ve ordusu da Allah'ın Azze ve Celle izniyle Müslümanların zaferi altında ezileceklerdir. Ümmet siyasi birliğe hızlı adımlarla yürümektedir. Burada binbir komplolar çevrilmektedir. Batı ve ajanları tarafından ‘sahte Hilafet', ‘Osmanlının halefleri', ‘yeni Halife' fikirlerinin propagandaları yapılıyor olmasına rağmen, Allah Azze ve Celle'nin izniyle Ümmet bu oyunlara gelmeyecektir. Zira Ortadoğu eski Ortadoğu değildir. Müslümanlar kalplerinden korkuları söküp atmışlar, zincirleri kırmışlardır. Ümmet Hilafete yürümektedir! Esma Sıddık
  21. Dünya Bülteni 08.12.2012 Suriye'de Esad rejimi kimyasal silah seçeneğine başvurursa Amerika Suriye'ye birkaç gün içinde müdahaleyi başlatmaya hazır olduğu iddia edildi Binlerce ABD askerini taşıyan USS Eisenhower askeri gemisinin Suriye kıyısına yakın bir şekilde konuşlanması müdahale iddialarını artırdı. Sekiz bombardıman uçağı ve 8 bin asker barındıran Amerikan uçak gemisinin dün Suriye kıyılarına geldiği bildirildi. İngiliz Times gazetesinin haberine göre, Amerika aralarında İngiltere'nin de olduğu bir koalisyon hazırlığı yaptı. Amerikalı bir yetkili, "Harekete geçmek çok büyük bir hazırlık gerektirmez, kullanacağımız imkan zaten elimizde mevcut. Henüz alınmış bir karar yok, pek çok seçenek var ama askeri operasyon birkaç gün içinde başlatılabilir" diye konuştu.İsrail basınından Maariv gazetesinde de benzer iddialar yer aldı. Gazetedeki habere göre, Amerika çok uluslu bir koalisyon oluşturuyor ve bu koalisyonun içinde İngiltere, Ürdün, Türkiye ve İsrail de var. Hazırlığın amacı Esad rejiminin kimyasal silahlarını etkisiz hale getirmek. ABD'YE GÖRE KİMYASALLAR HAZIRÖte yandan, ABD'li yetkililer, Suriye ordusunun kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmaya hazır olduğunu belirterek, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın talimatını beklediklerini söyledi. Amerikan NBC televizyonuna konuşan yetkililer, öldürücü bir sinir gazı olan Sarin dolu başlıkların, bombalara yerleştirildiğini belirtti. Amerikalı yetkililer Salı günü yaptıkları açıklamada, Suriye'nin, elindeki kimyasal maddeleri öldürücü hale getirecek karışım işlemine başladığına dair bir kanıt olmadığını dile getirmişlerdi. Ancak yetkililer dün akşam yaptıkları açıklama ile sinir gazlarının hazırlanarak bombaların içine yerleştirildiğini söyledi. Oldukça etkili bir gaz olan Sarin, eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin güçlerinin, 1988'de tek bir saldırıda 5 bin Kürt'ün öldüğü Halepçe katliamında kullanılmıştı.ABD'li yetkililer, gelen istihbarata göre, sarin yüklü bombaların henüz uçaklara yerleştirilmediği, Esad'ın da bombaların kullanımına dair bir talimat vermediğini kaydetti.Yetkililer, Esad'ın korkulan talimatı vermesi durumunda "dış dünyanın bunu durdurmak için yapabileceği çok şey olmadığını" ifade etti. NBC'ye konuşan Clinton'ın yardımcıları, Dışişleri Bakanı'nın gelecek hafta Fas'ta yapılacak Suriye'nin Dostları toplantısında, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu'nu (SMDK), ana muhalif grup olarak tanımasının beklendiğini kaydetti. SMDK daha önce İngiltere, Fransa, Türkiye ve bazı Arap ülkeleri tarafından tanınmıştı.Bu arada Barack Obama'nın kimyasal silah kullanımının "kesinlikle kabul edilemez" olduğu açıklamasının ardından Suriye hükümeti kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmasının sözkonusu olmayacağını duyurmuştu. Ancak ABD'li yetkililer, hükümetin orduya kimyasal silahları hazırlaması yönünde talimat verdiğini doğruladı. ABD'li yetkililer Suriye hükümetinin uzun süredir yasaklı kimsayal silahları stokladığını belirtmiş, geçtiğimiz yaz Suriye hükümeti de sözkonusu kimyasal silah stoğuna sahip olduğunu kabul etmişti.Suriye hükümeti geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamalarda, ancak ülkeye dış müdahale olması durumunda kimyasal silah kullanabileceği tehdidinde bulunmuştu.ABD'li istihbarat birimleri, Suriye'nin sarin gazının yanı sıra tabun ve hardal gazı gibi geeneksel sinir gazlarına da sahip olduğunu belirtiyor. Suriye, öldürücü kimyasal silahların üretimi, stoklanması ve kullanımını yasaklayan 1992'deki Kimsayal Silah Konvensiyonu'na imza atmayan yedi ülkeden biri olarak biliniyor.Kimyasal gazların yerleştirildiği bombalar Sukhoi-22/20, MiG-23 ve Sukhoi-24 jetleri tarafından taşınabiliyor. Bombaların yanı sıra güdümsüz Frog-7 füzleri de kimsayal başlık taşıma kapasitesine sahip. ABD istihbarat yetkilileri, Suriye'nin daha uzun menzilli füze sistemleri olarak 20 ila 30 arasında yaklaşık 115 kilometre menzilli SS-21; 200 adet 290 kilometre menzilli Scud-Bs, 60 ila 120 adet 480 kilometre menzili olan Scud-Cs'e sahip olduğunu söylüyor. Her biri mobil fırlatma rampasına sahip füzeler kimyasal başlık taşıyabiliyor.
  22. Haber 7 08.12.2012 Batman Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü sabah 05:00'da, Barış ve Demokrasi Partisi Batman İl Başkanlığı, Meya-Der ve Kürdi-Der'e operasyon düzenledi. Düzenlenen operasyonda, aralarında, belediye meclis üyeleri ile il genel meclis üyelerinin de bulundu 30 kişi gözaltına alınırken, BDP Batman İl Başkanlığı, Meya-Der ve Kürdi-Der'de aramaların devam ettiği öğrenildi. SİİRT Sabah erken saatlerde başlatılan operasyon kapsamında 16 yerde arama yapıldı. Belediye hizmet binası ile BDP il ve ilçe binalarında devam eden aramalarda çok sayıda belgeye el konulduğu ve aralarında BDP'li Belediye Meclis üyeleri ve parti yöneticilerinin de olduğu 12 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi. Siirt Valiliğinin açıklamasına göre, Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak KCK operasyonu kapsamında Diyarbakır'da gözaltına alındı. MARDİN Mardin Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri BDP il binasına operasyon düzenledi. Operasyonda aralarında BDP'li yönetici, belediye ve il genel meclis üyelerinin de bulunduğu 40 kişi gözaltına alınırken, aramaların devam ettiği öğrenildi. Nusaybin Sabah erken saatlerde BDP Nusaybin ilçe, Duruca ve Akarsu binaları ile Gülşilav Kadın Danışma Merkezi'nin de aralarında olduğu 20 adrese operasyon düzenlendi. Operasyonda, aralarında BDP İlçe Başkanı Ayten Kahraman, Yenişehir Mahalle Muhtarı Şakir Acar, Belediye Meclis üyeleri ve BDP yöneticilerinin de olduğu 21 kişi gözaltına alındı. Nusaybin İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı TEM bürosuna getirilen 21 kişi, sorgulanmak üzere daha sonra Mardin İl Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Kızıltepe Mardin'in Kızıltepe ilçesinde, terör örgütü PKK'nın şehir yapılanması olarak bilinen KCK/TM'ye yönelik düzenlenen operasyonda çok sayıda kişi gözaltına alındı. Kızıltepe'de eş zamanlı olarak BDP'li yöneticilerin evlerine ve BDP İlçe Başkanlığı'na operasyon düzenlendi. BDP Mardin İl Başkanı Abdulcelil Şimdi, Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk'ün yeğeni olan BDP Mardin İl Yöneticisi Nevruz Türk, BDP Kızıltepe İlçe Başkanı Ömer Turgay, BDP Kızıltepe eski İlçe Başkanı Seyfettin Ateş, Zeyad Ağaoğlu, Mehmet Yıldırım ve Fuat Olgaç evlerine yapılan baskınlar sonucunda gözaltına alınarak, sorgulanmak üzere Mardin İl Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Polis BDP'li yöneticilerin operasyon düzenlenen parti ilçe binasına yaklaşmasına izin vermezken, parti binasında yapılan aramalar sonucunda bazı bilgisayar ve defterlere el konulduğu öğrenildi. Kızıltepe Belediye Başkan Yardımcısı Şemsettin Sulhan, yapılan operasyon ve gözaltılara tepki göstererek, "Bizler BDP olarak her defasında diyalog yolunun açık tutulması, çözüm için taleplerde bulundukça ya fezlekelerle, ya dokunulmazlıklarla veya parti yöneticilerimize gözaltılarla soruna olan yaklaşım tarzını ortaya koyuyor. Bu baskınları da, gözaltıları da kınıyoruz'' dedi.
  23. DÜNYABÜLTENİ.NET 08.12.2012 CHP kapatılan belde belediyeleri ile ilgili Anayasa Mahkemesi'ne başvuracak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Büyükşehir Belediye Yasası ile kapatılan belde belediyelerinin yeniden açılması için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracaklarını söyledi. Kemal Kılıçdaroğlu, bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada, yasa ile Büyükşehir olan illeri kutladığını ancak bazı belde belediyelerinin kapatılmasının anayasaya aykırı olduğunu iddia etti.Parlamentoda kabul edilen "Yerel Yönetim Özerklik Şartı"nın bir belediyenin kapatılması için referanduma gidilmesini öngördüğünü anlatan Kılıçdaroğlu, bu gerekçeyle Anayasa Mahkemesi'ne başvuracaklarını bildirdi. KÖKLÜDEĞİŞİM
  24. TIMETURK.COM 08.12.2012 Eryılmaz, 7 bin 398 lira olan hediye sınırının 12 bin liraya çıkarılmasına tepki gösterdi Eski Kamu Etik Kurulu Başkanı Prof. Dr. Bilal Eryılmaz, siyasiler için öngörülen 12 bin liralık hediyenin "yasayla öngörülmüş rüşvet" olacağını söyledi. Süresi dolduğu için görevini 11 Eylül'de bırakan Etik Kurulu'na henüz atama yapılmazken, Eryılmaz, 4 parti temsilcisinden oluşan Etik Komisyonu'nun Meclis Başkanı Cemil Çiçek'e sunacağı Siyasi Etik Yasa Taslağı'nda 10 asgari ücret (7 bin 398 TL) olan hediye sınırını 12 bin liraya çıkarmasına tepki gösterdi. Şehriban Oğhan'ın Hürriyet gazetesindeki haberine göre, Eryılmaz, hediye sınırının yükseltilmesini "yasal rüşvet" olduğunu söyledi. Eryılmaz şöyle konuştu: "Bir yasal düzenlemenin en önemli unsuru kamu yararıdır. Bunda nasıl bir kamu yararı var? Milletvekilinin hediyeye niçin ihtiyacı var, hediye bir milletvekili için hak mıdır? Maaş ve harcırahları var. Batı'da böyle bir şey yok. Yasaya girerse vicdanlar sızlar." "Milletvekilleri bu hediye faktörüyle baskı gruplarının etkisi altında daha fazla kalabilirler. Çünkü vergi affı gibi af niteliğinde kararlar veriyorlar, ekonomik düzenlemeler yapıyorlar. Hukukçu değilim ama yasayla böyle bir kanal açılırsa, yasayla öngörülmüş rüşvet olur." KÖKLÜDEĞİŞİM
  25. TIMETURK.COM 08.12.2012 Mısır Cumhurbaşkanı Yardımcısı Mahmut Mekki, 15 Aralık’ta yapılması planlanan anayasa referandumunun tarihinin ertelenebileceğini söyledi. Mısır’da büyük gösterilere yol açan anayasa referandumu tartışmasıyla ilgili yönetim, ilk kez geri adım sinyali verdi. Mısır Cumhurbaşkanı Yardımcısı Mahmut Mekki, 15 Aralık’ta yapılması planlanan anayasa referandumunun tarihinin ertelenebileceğini söyledi. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin aldığı anayasal kararlara muhalefet eden binlerce kişi ise büyük gösteride bir araya geldi: “Seçilmiş olduğu sanılan cumhurbaşkanımız, ülkede diktatörlük ilan ediyor. Ülkedeki insanların taleplerini görmezden geliyor. Ona bunun mümkün olmadığını göstermek için buradayız.”; “Bu ülkenin insanları birlik olmalı, farklı siyasi görüşlerini bir kenera bırakmalı. Mısır şu anda el konulmuş durumda ve bunu geri almalıyız. Herkes birlik olmalı. Ne olursa olsun Müslüman Kardeşler’den kurtulmalıyız.” Mısır ordusuna ait zırhlı araçların da hazır bulunduğu gösteride herhangi bir olay çıkmadı. Ülkedeki muhalefetin büyük çoğunluğu Mursi’nin diyalog çağrısını geri çevirdi. Birçok siyasi parti ve hareketi bünyesinde barındıran Ulusal Cephe Hareketi, referandumdan geri dönülmemesi durumunda görüşmenin mümkün olmadığını açıkladı. Mursi ise ulusa sesleniş konuşmasında referandumdan vazgeçmeyeceğini söylemişti.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.