Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

umutgedikli

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    11
  • Katılım

  • Son Ziyaret

umutgedikli - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Japonya depremi Hz. Mehdi’nin çıkış alametlerinden mi? Japonya’da yaşanan büyük depremin ardından on metrelik dev dalgalarla oluşan tsunami ülkeyi yerle bir etti. Japonya’da yaşanan 8.9 şiddetindeki deprem yerin 24 kilometre altında meydana geldi ve bu depremden yaklaşık 2100 kilometre uzunluğundaki sahil şeridindeki onlarca şehir etkilendi. Deprem ve dev dalgalar sebebiyle on bin kişinin öldüğü sanılıyor. Peki ahir zamanda yaşanan bu büyük olaylar Hz. Mehdi’nin çıkış alameti mi? Önce bu linkten ilgili videoyu seyretmenizi rica ediyorum: -http://video.mynet.com/erkanarkut/Japonya-depremi-Hz-Mehdi-nin-cikis-alameti-mi/1159832- Bakın ahir zamanda Hz. Mehdi’nin çıkışından önce depremlerin artacağı hadislerde nasıl bildiriliyor: Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Depremler çoğalacak. (Ramuz-El Ehadis, 476/11) Barınacak evler, sizi taşıyacak hayvanlar bulamayacağınız günler yaklaşmıştır. Çünkü evlerinizi depremler yıkacak. (Kıyamet Alametleri, s. 146)
  2. Yazımın ikinci bölümünde kıyametten önceki yüz yılda yaşanacak olan olayların hadislerde nasıl bildirildiğini sizlere anlatmaya devam ediyorum. Bildiğiniz gibi Ortadoğu’daki birçok Müslüman ülkede çok büyük bir kargaşa ve karışıklık yaşanıyor. Önümüzdeki günlerde bu karışıklık daha da artacak, daha Müslümanlara bayağı bir zulüm yapılacak, daha çok acı çekecekler. Çok daha fazla kan dökülecek, Filistin’de, başka yerlerde de Müslümanlara müthiş zulümler yapılacak. Artık Müslümanların canı nerdeyse ağzına gelecek. Said Nursi Hazretleri diyor ki, ‘işte böyle bir ortamda hamiyet-i islamiye feveran edecek’ diyor, yani artık yeter diyecekler. Hamiyet-i islamiye patlayacak. Feveran edecek ve tüm İslam âlemi Hz. Mehdi’yi başa geçirecek. Hz. Mehdi çıkacak: Masum insanlar katloluncaya kadar Mehdi çıkmayacak ve katliamlara yerde ve göktekiler, artık tahammül edemez bir hale geldiğinde zuhur edecektir... 1 “İnsanların ümitsiz olduğu ve “HİÇ MEHDİ FALAN YOKMUŞ” dediği bir sırada Allah Mehdi’yi gönderir…”2 “… Mehdi, Resulullah’ın bayrağı ile, insanların başlarına bela üzerine bela yağdığı ve ÇIKIŞINDAN ÜMİT KESİLDİĞİ BİR SIRADA ÇIKAR…” 3 Hz. Mehdi’nin çıktığını tüm insanlar radyo ve televizyon aracılığıyla duyacak: İmam (a.s) (Hz. Mehdi (a.s.)) dünyanın doğu ve batısını (manen) fethedip İslam'ı (İslam ahlakını) dünyanın dört bir yanına egemen kılacaktır... ALLAH TEALA İNSANLARA ÖYLE BİR GÜÇ VERECEK Kİ, HERKES OLDUĞU YERDE ONUN (HZ. MEHDİ (A.S.)'NİN) SÖZLERİNİ DUYACAK ve İmam (a.s) İslam'a hayat verecektir...4 Hz. İsa tekrar yeryüzüne gelecek: Şüphesiz ki, Hz. İsa Aleyhisselam, yeryüzüne inecektir. Elbette onun zuhuruna yakın alametler ve fitneler olacaktır..." 5 Hz. İsa Hz. Mehdi’ye biat edecek ve arkasında namaz kılacak: Hz. İsa semadan nüzul edecek ve onun emirliğini kabul edecektir. Hz. İsa'ya "Bize namaz kıldır" denilecek, ancak o, "Emir sizin içinizdedir" karşılığını vererek, "Bu Allah'ın ümmeti Muhammed'e bir ikramıdır." diyecektir. 6 Hz. Mehdi gerçek İslam ahlakını ortaya çıkaracak: ... Dini Peygamber (sav)'in zamanında olduğu gibi aynen uygulayacak. Yeryüzünde mezhepleri kaldıracak. Halis hakiki dinden başka hiçbir mezhep kalmayacak. 7 Hz. Mehdi İstanbul’u manen fethedecek: Beldeler onun emrine girer. Allahu Teala onun elinde Konstantiniyye'nin fethini müyesser kılar.8 Hz. Mehdi Tabut-u Sekineyi çıkaracak: Cabir b. Yezid el-Co'fi, İmam Muhammed Bakır'dan rivayet ediyor:"...Hz. Mehdi (a.s.)'nin Hz. Mehdi (a.s.) diye isimlendirilmesinin sebebi şudur ki; gizli bir işe doğru yönlendirilecek, Tevrat ve diğer Semavi kitapları Antakya'da bir mağaradan çıkartacak ve YAHUDİLER ARASINDA TEVRAT'LA HIRİSTİYANLAR ARASINDA İNCİL'LE HÜKMEDECEKTİR. 9 Hz. Mehdi Zülkarneyn ve Hz. Süleyman gibi tüm dünyaya hâkim olacak: Yeryüzüne dört kişi malik olmuştur. İkisi mümin, ikisi kafirdir. Müminler, Zülkarneyn ve Hz. Süleyman, kafirler ise Nemrud ve Buhtunnasır'dır. Beşinci olarak Ehl-i Beytimden birisi (Hz. Mehdi) gelecek ve o da dünyaya malik olacaktır. 10 Açıkça gördüğünüz gibi yaşanacak olan olaylar hadislerde çok detaylı olarak bildirilmiştir, ben burada bu sahih hadislerin ancak bir kısmına yer verebiliyorum. Hz. Mehdi ve Hz. İsa ahir zamanda olduğumuz bu dönemde yeryüzüne İslam’ı son kez hâkim edecekler. Altınçağ dediğimiz bu dönem yaklaşık yedi sene gibi az bir dönem olacak. Yeryüzündeki insanların tamamı iman edecek, çok büyük bir bolluk ve refah dönemi yaşanacak. Fakat Hz. Mehdi’nin vefatının ardından insanlar büyük bir boşluğa düşecekler ve tekrar imanlarını kaybedecekler. Öyle büyük bir dinsizlik dünyaya hâkim olacak ki yeryüzünde nerdeyse iman eden kimse kalmayacak. Hadislerde bildirildiğine göre 2120 yılında kıyamet inkâr edenlerin üzerine kopacak. Hadislerde bu olayın da büyük bir göktaşının iki kere dünyaya çarpması ile olacağı çok açık bir şekilde bildiriliyor. “Yeryüzünde Allah Allah diyen kalmayıncaya kadar kıyamet kopmaz.” 11 Kaynaklar: 1. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, sf. 37) 2. Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55 3. Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55 4. (Bihar'ul-Envar, c. 52, s. 279 ve c. 53, s.12 İkmal'ud- Din, c. 2, s. 367) 5. (Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Hz. Mehdi (as) min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal"; Beklenen Hz. Mehdi (as) , 3. Baskı, s.151) 6. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf. 24) 7. (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, sf.186-187) 8. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 56) 9. (El-Mehdiyy-il Mev'ud, c. 1, s. 254-255) 10. (Kitab'ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, sf. 10) 11. Tırmizi
  3. Bu yazının tamamen araştırmaya, doğru hadislere dayandığını ve çok önemli bir yazı olduğunu söylemek istiyorum. Öncelikle ahir zamanda kıyametten önce yaşanacak tüm olaylar tıpkı hadislerde bildirildiği gibi ard arda gerçekleşmiştir. Önce bunların neler olduğuna kısaca bildireyim: Fitneler çoğalacak ve her tarafa yayılacak, haramlar helal sayılacak, İran Irak savaşı olacak, Afganistan işgal edilecek, Fırat’ın suyu kesilecek, Ramazan’da ay ve güneş tutulmaları olacak, Çift boynuzlu bir kuyruklu yıldız çıkacak (Lulin), Kabe’de kan akıtılacak, sistemler değişecek, Müslümanlara baskı artacak, tozlu dumanlı bir fitne olacak (11 Eylül), Fakirlik ve açlık artacak, ekonomik durum kötüleşecek, Şam ve Mısır melikleri öldürülecek, Allah açıkça inkar edilecek, depremler artacak, büyük şehirler yok olacak, büyük bir ahlaki çöküş yaşanacak. Gördüğünüz gibi hadislerde kıyametten önce yaşanacak olan bu olaylar tüm detayları ile bildirilmiş ve hepsi de gerçekleşmiştir. Şimdi kısaca yakın dönemde gerçekleşen hadislere bakalım. Dünya çapında büyük bir ekonomik kriz yaşanacak: Hz. Mehdi (as)'ın zuhurundan (ortaya çıkışından) önce) PİYASANIN DURGUN OLMASI, KAZANÇLARIN AZALMASI olacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 148) Salgın hastalıklar artacak (kuş gribi, domuz gribi): "Altı şey kıyametten önce olur: ... Sonra çok ölen olur. Sizin içinizde koyunların burunlarından akan ve aniden öldüren hastalık gibi ölümcül iki hastalık yaygınlaşacaktır." (Sahih-i Buhari, cizye (2/278 fethul bari)) Güneşten bir alamet belirecek: 20. yüzyılda Güneş'te büyük bir patlama yaşanmış ve Dünya bu patlamadan çok etkilenmiştir. O, (Hz. Mehdi (as) ), Güneş'ten bir alamet belirinceye kadar gelmeyecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Hz. Mehdi (as) yy-il Muntazar, s. 47) Depremler artacak: “Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır… depremler çoğalacak…” (Ramuz-El Ehadis, 476/11) Dünya Kuraklıkla Boğuşacak, Yağmurlar Kesilecek Hadis: Deccal'ın çıkmasından önce gökyüzü üç sene yağmurunu tutar. Birinci senede normal yağmurun üçte birini tutup üçte ikisini yağdırır. Yeryüzü bitkisinin üçte birini bitirmez. İkinci yılda gökyüzü normal yağmurunun üçte ikisini yağdırmaz. Yeryüzü de bitkisinin üçte ikisini bitirmez. Üçüncü yılda ise gökyüzü yağmurunun tamamını keser, yeryüzü de bitkisinden hiçbirini bitirmez. (Ebu Davud, İbni Mace, Taberani; Geleceğin Tarihi 3, s.241) Müslüman ülkelerde büyük bir fitne ve kargaşa yaşanacak: Ahir zamanda ümmetimin başına sultanlarından şiddetli belalar gelir, öyle ki yerler Müslümanlara dar gelir. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 12) Yazımın ilk bölümünde hadislerde bildirilen olayların nasıl tam tarif edildiği gibi gerçekleştiğini görmenizi istedim, ikinci bölümünde de hadislerde bildirildiği gibi 2120 yılında kopacak kıyametten önceki yüz yıllık dönemde yaşanacakları anlatacağım.
  4. Değerli kardeşim, sizce bu kadar samimiyetini ortaya döken bir insan neden yalan söyleme ihtiyacı duysun? Bu yazıların farklı dönemlerde yazılmış olabileceği hiç aklınıza gelmedi mi? İnsanlar çevrelerinde o kadar yalancı, sahtekar görüyorlar ki bir insanın gerçekten samimi olabileceğine inanmıyorlar. Saygılarımla
  5. Dün çok sayıda köşe yazarı Bedri Baykam’a yapılan saldırıda insanların nasıl yardım etmeyerek oradan uzaklaştığını, çaresiz bir insanı sokağın ortasında nasıl yapayalnız bıraktıklarını yazıyordu. Bedri Baykam’ın bıçaklanma görüntülerini izlediniz mi bilmiyorum ama yaşanan trajedi gerçekten de son derece ibret vericidir. Cüneyt Özdemir yazdığı köşe yazısında şöyle diyor: “Bir yaralıyı hastaneye götürmeyecek kadar değerli arabası olan bir insanın karakterinin beş para etmez”. Peki şimdi buradan hemen “neye göre beş para etmiyor” diye sormak gerekiyor, “Marksist inanca göre mi, Darwinist inanca göre mi, Müslümanlığa göre mi, dinsizliğe göre mi?” Çaresiz bir insanı ortada bırakmak Darwinizme, materyalizme ve dinsizliğe göre son derece normaldir, ama Müslüman inancına göre de son derece çirkin ve utanç vericidir. Güneri Civaoğlu’da “insanlık bitmiş” diye yorum yapmış. Ortada insanlık diye bir şey kalmamış ki, eğer inanç yoksa insanlık da yok demektir. Darwinizm insanların maymundan geldiğini iddia eder ve güçlü olanın ayakta kalacağı, zayıf olanında eleneceği fikrini savunur. Bedri Baykam’da, ona yardım etmeyen insanlar da kendilerinin maymundan geldiğine inanıyorlar. Arabada olan adam kendini son derece güçlü görüyor ve yaralıyı da zayıf ve kaybedilmiş bir insan olarak görüyor ve sadece kendisini kurtarma derdinde oluyor. Bedri Baykam’da dikkat ederseniz yerde yatan yaralı bayanı düşünmeyip sadece kendini kurtarma peşine düşüyor, o yaralı kadını da taksiye alalım” demiyor. İnsan çok ağır yaralı bile olsa var gücüyle kadını kurtarmaya çalışır, kendinden önce kaldırımda çaresiz yatan kadını düşünür. Adaletli davranma, yardıma koşma, şefkat ve merhamet Müslümanlıkta ve Allah inancında vardır. İnançlı insan Allah korkusundan öyle zavallı duruma düşmüş bir insanı asla ortada bırakmaz. Karşısındaki Materyalistte olsa, komünistte olsa bunu asla yapmaz, yapamaz çünkü bu haramdır. Ama bir Darwinist için acımasızlık ve sadece kendini kurtarma mantığı son derece normaldir. Böyle bir insan hiçbir şekilde başını belaya sokmak istemez, karakolda ifade vereceğini düşünür, arabasının kirleneceğini düşünür, hastane masrafını düşünür. Ama bir Müslüman sadece vicdanıyla hareket eder, her ne pahasına olursa olsun karşısındakini düşünür ve kurtarır. Böyle bir olayı görmezden gelmenin ahirette karşılığı olacağını çok iyi bilir. Bedri Baykam’ın olayında Darwinizmin gereği yapıldı, materyalist bir zihniyette insanların nasıl davranacağı tüm topluma gösterilmiş oldu. Şimdi burada bende insanlık öldü mü diye soranlara soruyorum, hangi insanlık? Müslüman insanlık mı, Marksist insanlık mı, Darwinist materyalist zihniyetle yetişen insanlık mı? Yaşanan bu olay tüm toplum için bir ibret vesilesidir. Yardım çığlıkları atan insana koşmayan kişi aynı durumda kaldığında kendisine de yardım edecek tek bir insan bulamayacak, o da sokak ortasında yapayalnız ölümü bekleyecektir. Çünkü materyalist ve Darwinist zihniyet böylesine büyük bir acımasızlığı ve vurdumduymazlığı toplumun tüm hücrelerine işler. Hem toplumu böyle yetiştirmek hem de olaylar karşısında şaşkınlığa düşmek son derece mantıksızdır… Saldırıya ait videoyu bu linkten seyredebilirsiniz: -http://gundem.milliyet.com.tr/bedri-baykam-saldiriya-ugradi/gundem/gundemdetay/18.04.2011/1379299/default.htm- Bedri Baykam’a da acil şifa diliyorum, her insan şefkat ve merhamet gösterilmeyi hak eder, yardım eli uzatılmayı hak eder, hangi inanca sahip olursa olsun…
  6. Tam yirmi yıldır geceleri yastığıma başımı büyük bir huzur içinde koyuyorum, içimde hiçbir korku ve huzursuzluk duymadan… Gelecekle ilgili hiçbir endişe taşımadan, yarın ne yapacağım diye düşünmeden, acaba başaracak mıyım demeden, para, sevdiklerini kaybetme, yaşlanma, yalnız kalma, ölüm korkusu taşımadan, her gece ama her gece hiç değişmeden huzur içinde uyuyorum. Neden biliyor musunuz? Çünkü ben tam 20 yıl önce kendimi Allah’a teslim ettim. Ama bu öylesine teslim etmek değildi, tam anlamıyla kendini Allah’a bırakmaktı. Canımı, malımı, ailemi, dostlarımı, kısaca her şeyi bıraktım, çünkü bunların hepsinin gerçek sahibinin O olduğunu anlamıştım. Yalnızca O’na teslim olursam bu dünyada gerçek huzuru ve mutluluğu bulacağımı anlamıştım… Söylediğim gibi ben 20 yıl önce iman ettim ve Allah yolunda canla başla çabalamaya başladım, birçok insana tebliğ yaptım, her günümü, her saatimi Allah için yaşadım. Boş zevklere kapılmayıp gerçekten şerefli ve onurlu bir hayatın nasıl yaşanacağını kavradım. Allah yolunda başarılan bir zaferin nasıl tüm zevklerden üstün olduğunu tattım. Allah’ı anmanın, Allah ile dost olmanın nasıl insana büyük bir güven verdiğini tüm ruhumda hissettim. İnsan Allah’ın tarafında olunca isterse tüm dünya karşısında olsun hiç fark etmiyor. Çünkü insanların rızası, kendi nefsinin tutkuları tamamen ortadan kalkıyor, yalnızca Allah’ı mutlu etmek, her şeyden çok büyük bir aşka sevdiğin gerçek dostunu razı etmek istiyorsun, bunun içinde ciddi bir çaba gösteriyorsun. Kazandığın paranı da yığıp biriktirmeden Allah yolunda harcıyorsun. Dünyanın kim bilir bir köşesinde bir insan senin gönderdiğin kitapla iman ediyor, Allah’a yönelip dönüyor. Bundan daha büyük bir mutluluk olabilir mi bu dünyada? Bir insanı cehennemden çekip cennete kavuşturmaktan daha büyük saadet olabilir mi? Tıpkı peygamberler gibi samimi olmaya niyet ettiğimden her gün her saat Allah’ın en çok razı olacağı işi yapmaya çalıştım. Ahir zamanda, insanların dinden çok uzak olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu yüzden Allah yolunda yapacak çok fazla iş var, durmadan anlatmak, tebliğ yapmak gerek. İşte insanın hayatı böyle olunca, dünyaya yönelik tüm korkular zaten kendiliğinden ortadan kalkıyor. Senin için hayat bu dünya değil yalnızca ahiret oluyor. Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (En'am Suresi, 32) Tüm bunları yaşarken yolunda gitmiyor gibi gözüken hiçbir şey olmuyor mu? Tam tersine, o kadar çok şey oluyor ki. Fakat ben bütün bunların bir imtihan olduğunu biliyorum, Allah’ın beni denemek için özel olarak yarattığını biliyorum. Hepsinin daha ben doğmadan kaderime yerleştirildiğini biliyorum, ne yaparsam yapayım hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimi biliyorum. “Demek ki Allah benim için böylesini hayırlı görmüş” diyorum. Başıma gelen her zorluğa tevekkülle, sabırla ve şükürle yaklaşıyorum. Zaten insan canını bile Allah’a teslim etmişse başına gelen hangi zorluktan etkilenebilir ki? Dünya malına, mülküne ne kadar değer verir ki? İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah Katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır. (Tevbe Suresi, 20) Bu hayattaki en büyük zevk Allah yolunda gayret ederken başarılan zaferlerdir, çok yüksek bir ahlakla çok onurlu ve şerefli bir hayat yaşamaktır. Hiç dini bilmeyen insanların ayetlerle konuştuğunu, Allah’ı samimi kalple andıklarını görmektir. Kimse yapmazken tüm hayatını yalnızca Allah’a adamaktır. Çarçabuk geçecek olan dünya hayatını böylesine şerefli bir yolda tüketmektir. Tek istediğin Allah’ın rızasını kazanıp cennet kapısından girdiğinde selamla ve büyük bir neşeyle karşılanmaktır. Orada peygamberlere, gerçek dostlarına, kardeşlerine, gerçek ailene kavuşmaktır. İşte bu yolda her gün, her dakika gayret ederken insan başını yastığa gerçekten de çok yorgunken koyar ve huzur içinde hemen uyur, yarın ne olacağı endişesini hiç taşımadan. Çünkü yarında, öbür günde, ölene kadar her gün de Allah ne dilerse o olacaktır. Kaderime razıyım ben, O’ndan gelecek her şeyi güzellikle, teslimiyetle karşılamayı baştan kabul etmişim. Ben gerçek sevdiğime tam 20 yıl önce iman etmişim, her şeyimi, gençliğimi bu yolda feda etmişim, kalbimin ve vicdanımın sesini dinlemişim… De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)
  7. İşte Irak’ta yaşanan vahşetin ne kadar insanın kanını donduran bir şekle büründüğünü internette rastladığım bu yazı nasıl tüm netliği ile ortaya koyuyor. Önce yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum: Önceki gece sahurda, bir dostum bir video linki gönderdi. E-postada videonun mahrem olduğu ve özel izlemem gerektiği notu vardı. İzleyip izlememe konusunda tereddüt geçirdim. Videonun konusunda ‘Irak’ta ABD askerlerinin yaptığı işkenceler’ yazınca, bir haberci refleksiyle açtım. İlk 10-15 saniyede kendimden geçmişim. Tek hatırladığım, videoya aptal aptal baktığım ve dayanamayıp notebookun ekranını kapatmamdı. Görüntüleri görünce, bunu yapanlarla aynı dünya da yaşadığım için insanlığımdan utandım. Olay benim de nefes alıp verdiğim günlerde, üstelik yanı başımda geçiyor. Ve bunların Irak’ta gencecik bacılarıma yapıldığını görünce Müslümanlığımdan da utandım. 43 yıllık ömrümde hiçbir günüm bu kadar kötü olmamıştı. Hiç bu kadar acı çekiğimi hatırlamıyorum. Hayatım boyunca çok acı verici olaylar yaşadım. Lakin yaşadıklarımın tümü, bu olayın bir saniyesi karşısında, toplu iğne başı kadar bile değer ifade etmez. Bu videoyu izleyip, sağlıklı kalmak imkânsız. Şimdi düşünün! Size veya bir yakınınıza hatta 13-15 yaşında bir körpeye, zebani gibi güçlü 10-15 ABD askeri topluca tecavüz ediyor. Üstelik asarak. Bu yetmezmiş gibi aynı anda, başka işkenceler uyguluyorlar. Kimisi kurtuluyor, kimisi ölüyor, kimisi hem beden hem de akıl sağlığını kaybediyor. Ve bütün bunlar, yüksek kalite de kaydediliyor hem de farklı açılardan. Kaydedenler bile yaşanandan zevk nârâsı atıyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bu videoları sitelerinde paylaşıyorlar. Ne BM, ne Türkiye, ne Müslümanlar bunun hesabını ABD yönetimine sormuyor, soramıyor. Bu tecavüz kurbanlarından biri de 14 yaşındaki Abeaer Qussim Al Janabi. Çocukcağızın gözü önünde anne babası öldürülüyor. Sonra çok sayıda askerin tecavüzüne uğruyor. Bu acılara dayanamayan masum yavru ölüyor. Bütün bunlar, amcasının gözleri önünde yaşanıyor. ABD’nın Irak’ta görev yapan kadın askerlerinden Sandra Lee, Rusia Today (RT) Kanalına başından geçenleri şöyle anlatıyor: “Irak’ta görev yaptım. ABD askerleri, tüm kadınlara tecavüz ediyorlardı. Hatta bana da defalarca tecavüz ettiler. Ben ki, onlarla birlikte görev yapan ABD askeriyim. ABD ordusunda görev yapan kadın askerlerin yüzde 75’i tecavüze uğramış durumda. Ancak korkudan hiç kimse bir şey yapamıyor. Çünkü sürekli tehdit ediliyoruz. Psikolojim bozuldu. Bunalıma girdim. Biraz düzelince de bunları açıklıyorum.” Eski savaşlarda insanlar öldürülüyorlardı. Şimdi ise ABD’nın işgal ettiği tüm coğrafyalarda, hem öldürülüyorlar hem de çoluk çocuk demeden tecavüze uğruyorlar. Sadece ABD’li askerler mi? Elbette hayır. Bosna Hersek’te, Sırp ve Hırvatların, Müslümanlara yaptıklarını bir düşünün.Şimdi bu tecavüzler, Irak’ta, Afganistan’da, Bagram’da, Quantanamo’da hâlâ devam ediyor. İngiliz yardım kuruluşu Oxfam, 2009 Martında son iki yıldakiler hariç, 740 bin ıraklı kadının dul kaldığını rapor etmişti. Tam olarak kaç kişiye tecavüz edildiğini kimse bilmiyor? Kaç kişi, bu yüzden akıl melekelerini yitirdi? Kaç kişi intihar etti? Kim ne durumda kimse bilmiyor?Sorarım size; bu yaşananlar, ha sizin evde olmuş ha Irak’ta fark eder mi? Vietnam da olsa ne değişir? Halen hem Irak’ta hem de Afganistan’da aynıları olmaya devam etmiyor mu? Olup bitenden haberimiz var mı? Quantanamo’da esir edilmiş gencecik Müslüman kızlar hâlâ tecavüze uğruyor. Uçak işkence merkezlerinde ve bilinmeyen diğer üs hapishanelerinde bütün bu vahşetin bin bir türlüsü devam ediyor. Bu konuda, San Franscisco Chronicel Gazetesi yazarı ve Irak muhabiri olan Anna Badkhen şunları yazıyor: “Üç ABD askeri Halide’nin (Khalida) başını bir bez parçasıyla örterek, onu Irak İçişleri Bakanlığı’na götürdüler. Önce sorguladılar, sonra döverek ön dişlerini döktüler. Ve sonra elbiselerini parçaladılar ve tecavüz etmeye başladılar. Halide bana ‘Onlar tecavüzü bitirince dördüncü kişi odaya geldi’ dedi. ‘Yakmak için bir sigara çıkarttı. Bana şöyle dedi: Ooo bu benim kötü şansım ki sen hastasın. Oysa şimdi sıra bana gelmişti. Bu bir amirdi daha sonra adamlarına beni başlarından atmaları emrini verdi’ Onu bir battaniyeye sarıp, bir arabaya attılar. Bağdat’ta bir yol kenarına attılar. İşte bu tüyler ürperten yazıya benim yorumum: İşgal Irak, Afganistan, Filistin, Çeçenistan, Doğu Türkistan hatta Kırgızistan’da devam ediyor ve tüm Müslüman âlemi bu korkunç vahşeti oturdukları yerden seyrediyor. Hiç kimse bir şey yapmıyor. Nerden gelecek çözüm? Birleşmiş Milletlerden mi, yoksa Avrupa Birliği’nden mi? Kimse komik olmasın, onların umurunda bile değil ki, onlar orada ölen bir Müslüman’ı insandan saymıyor ki! Aynı vahşet sizin ailenizin başına gelse, sizin masum yavrularınız böyle katledilse, tüm dünya da geçip karşınıza seyretse ne hissedersiniz? Bu zulmün çözümü Türkiye liderliğinde tüm Müslüman âleminin biran önce birleşmesidir. Müslüman âleminin Hz. Mehdi kontrolünde bir ordusunun olması ve bu birliğin tüm dünyada barışı ve güvenliği sağlamasıdır. Aksi takdirde küçücük kızlar, masum kadınlar ve çocuklar hunharca katledilmeye devam edecektir. Hiçbir insanın vicdanı bu zulmü susarak seyretmeye izin vermemelidir! Türkiye biran önce çok büyük bir Türk İslam Birliği kurmalı ve lider olarak görev almalıdır. Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
  8. Peki tüm dünyadaki Müslümanları Hz. Mehdi’mi kurtaracak? Bundan yaklaşık on yıl önce çalıştığım bir şirkette son derece zeki ve şuuru açık bir Alman bana dönüp “Müslümanların tek problemi birlik olmamaları ve başlarında biri olmaması” diye söylemişti. Gerçekten de o zaman da düşünmüştüm. Hıristiyanların Papa’sı var, Musevilerin Sanhedrin meclisi var, ama Müslümanlara baktığınızda hepsi paramparça. Şii, Sunni, Caferi, Alevi diye bir sürü mezheplere ayrılmışlar, kimse kimseyi samimi görmüyor, herkes birbirine düşman olmuş. Birbirlerini kırıp geçiriyorlar. Herkes kendi cemaatine göre dinde uygulamalar koymuş, sıkı sıkıya onları uyguluyor. Müslümanlar değil birlik olmak, tam tersine o kadar düşman olmuşlar ki bütün bu milyonlarca insanı toplayıp bir araya getirecek bir kişi gerekiyor. Hadislere baktığımızda ahir zamanda Müslümanların iyice birbirine düşecekleri, yeryüzünde fitnelerin, karışıklıkların çıkacağını görüyoruz. Tüm dünyayı karışıklıkların sardığı bu zamanda hadisler insanların yavaş yavaş Hz. Mehdi’nin çevresinde toplanacaklarını şöyle bildiriyor: "Onun (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) zamanı ulaştığında, ... İNSANLAR SON BAHARIN BULUT PARÇALARI GİBİ ONUN ETRAFINA TOPLANIR." (Nech-ül Belağa İlginç Sözler 1) “Peki Müslümanlar bu kadar paramparça olmuşken nasıl birleşecekler” sorusuna da hadiste şöyle cevap veriliyor: Resulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor: “HER ZAMANDA ÜMMETİM İÇİN EHL-İ BEYT’İMDEN BİR ADİL VARDIR. ONLAR, SAPITANLARIN TAHRİFLERİNİ, BATIL EHLİNİN BATILINI, CAHİLLERİN YORUMUNU BU DİNDEN UZAKLAŞTIRIRLAR, duyun ki doğrusu sizin imamlarınız sizi Allah’a götüren elçilerdir, öyleyse iyi bakın ki sizin elçileriniz kimlerdir. (Savaik’ul Muhrika, İbn-i Hacer, s. 148, Muhammediyye mat. Ve s. 90) Hadiste bildirildiği gibi, Hz. Mehdi’nin tüm bidatleri kaldıracağını, dini yobazların çarpık mantıklarından temizleyip tamamen aslına ve Kuran’a döndüreceğini görüyoruz. Tabii ki bu kadar yobazın içinde Hz. Mehdi’nin işi oldukça çetin olacak, çünkü yobazlar onu Kuran’a uymamakla suçlayacaklar. Ama o yılmayacak ve tüm Müslümanları birleştirip sevgiyle ve merhametle İslam’ı yayacak. Hz. Mehdi bu dönemde çok konuşuluyor, kimi bu yüzyılda gelecek diyor, kimi de bu gerçeği kabul etmek istemiyor. En doğru bilgiler sahih hadislerde olduğu için araştırıp öğrendiklerimi sizlerle paylaşacağım.
  9. PKK dinsiz mi, dindar mı? Bakın Önder Aytaç yazdığı bir makalesinde neler söylüyor: Aşağıda gelen bir mektubu sizinle paylaşmak istiyorum. Kanımca hem PKK, hem BDP’nin dine yaklaşımı hem de KCK’nin din merkezli açılımları hakkında bize önemli ipuçları verecek. Aynı MHP tabanının yüzde 95’inin dindar Türk olması gibi, BDP tabanının da yüzde 95’e yakını Kürt Müslümanlardır. Ama MHP’nin üst kademesinde ulusalcı-derin devlet ilişkili bir yapının olması gibi, BDP’nin ve PKK’nin yönetici kademesinde de Marksist- dinsiz-derin devlet yapısı söz konusudur. Kanımca Kürt Müslümanları ve Türk Müslümanları, BDP ve MHP üst yöneticilerinin oyunlarına gelmeyecek ve yapılmak istenilen oyunu sandıkta bozacaklardır. Aslında aşağıda bir Kürt kardeşimden gelen mektup da, bütün gerçekleri açık ve seçik olarak ortaya koymaktadır. Şöyle ki; ‘…. Merhabalar Saygıdeğer Önder Hocam, PKK ve KCK’nin dinle olan ilişkileri hakkında önemli gördüğüm bir yorumda bulunmak istiyorum. Türkiye'nin doğusunda yaşayan, Türkiyeli olmaktan büyük haz ve keyif alan bir Kürdüm. İlk tanıştığım milliyetçilik de haliyle Kürt milliyetçiliğidir. Çocukluğumdan beri, nedeni bilmemekle birlikte, henüz fikirlerim, düşüncelerim oturmamış olmasına rağmen, hatta ve hatta Kürt milliyetçisi bir aileden gelmeme rağmen, milliyetçiliğe hiç olumlu bakmadım. Yıllar içinde de ötekileştiren dayatmacı milliyetçilikleri tanıdıkça da her türlü kökten / radikal ulusalcılıkların, ırkçılıkların hem ülkemiz hem de dünyamız için hiç de yararlı olmadığını anladım. Doğuda yaşadığımız için haliyle Med-TV, Medya-TV, Roj-TV yayınlarını izleyerek büyüdüm. İlk zamanlarda onlarda bütünüyle ultra ulusal Kürtçülük ve faşizme varan bir yayın yapıyorlardı. Yapılan bütün yayınlar; Marks, Nazizm, Lenin ve Stalin kokuyordu. Kürt milliyetçilileri -ki ben aşırı olanlarına şaka yollu ‘welatparez’ diyorum- dine karşı kesin bir tavır alıyorlardı. Namaz kılanlar hor görülüyor ve aşağılanıyordu. Namazla dalga geçiliyor, ateist düşünce halka empoze edilmeye çalışılıyordu. Hatta "camilerde neden domalıyorsunuz" dediklerini de bizzat duydum. İsterseniz bu konuyla ilgili olduğu için şu görseli de izleyebilirsiniz. O zamanlar dinle dalga gecen, namazla dalga geçen, o ırkçı faşist düşünce, şimdi ise biz Kürtlere, alenen göstere göstere dini siyasete alet ederek kandırmaya ve kullanmaya çalışıyor. Neymiş Almanya da açtıkları ibadet merkezlerinin adları Said-i Nursi, Ahmed-i Hani ve Şeyh Said mescitleriymiş. Neymiş, onların seçtikleri imamların arkasında namaz kılınacakmış. Son dönemdeki sözde ‘sivil itaatsizlik’ eylemlerindeki ‘sözde’ sivil cuma gösterilerinin temellerine bakacak olursak; aslında PKK kadrolarının din konusundaki düşünceleri eskiden her neyse bugünlerde de odur. Hatırlarsanız Abdullah Öcalan, AİHM savunmasında da "Namazın tiyatro olduğunu, Allah'ın isimlerinin Sümerlerden geldiğini" iddia etti. Bir diğer anlatımla, örgütün dağ ve yönetim kadrolarının hiç birisi dini değerlere önem vermiyordu. Fakat 2001’deki PKK’nin kendi özeleştirisinde, dine hassasiyet göstermediklerini, din konusuna da eğilmeleri gerektiklerini vurguladılar ve o süreçten sonrada bugüne kadar, tıpkı gerilla yetiştirir gibi imamlar yetiştirmeye başladılar. Kendilerince; "devlet de aramıza imamlar koyup ajanlık yapıyor" düşüncesinde oldukları için, biz de kendi yetiştireceğimiz imamlarla, devletin uyguladığı aynı taktiği kullanalım dediler. Bu yetiştirilen imamlardan ilkini olan Muhittin Erylmaz’ı 2008 yılında Diyarbakır'da gördük. Muhittin Eryılmaz, belki hatırlarsınız, elindeki Kur'an-ı Kerim'le bir PKK mitinginde boy gösterdi. Muhittin Eryılmaz’ın sonrasında da, yine aynı dönem içinde Mehmet Gönden ve Abdulbari Tiryaki adında 2 emekli imam daha "PKK'yi övmekten" tutuklandı. Yine bu süreçte, Batman'da bulunan ve adı Hüseyin Bulut olan bir şarlatan, ******, imansız, ahlaksız da hoca olduğunu söyleyerek, masum Kürt halkına kendince dini sohbetler yapıyordu. Elinden sigara, ağzından küfürler düşmeyen bu adamın sözde din sohbetlerine, BDP’nin il yöneticileri, belediye başkanları da bizzat katılıyordu. Zaten evine yapılan baskınlarda da, örgütsel dökümanların yanında, ****** kaset ve cdler de çıkıyordu Yukarıda somut olaylar bağlamında anlattığımız PKK yapılanması, normalde din düşmanı olmasına rağmen, aynı bölücü emellerini, farklı taktiklerle / yöntemlerle dile getirmeye çalışmakta ve Kürt halkımızı da bu şekilde kandırmaya devam etmektedir. Örneğin Hüseyin Bulut gibi bir insanın arkasında namaz kılınmasını emredebilir ve halk da ama korkudan ama cahilliğinden buna kanabilir. Benim sizden ricam, yukarıda sözünü ettiğim bu konu çok ama çok mühim. Kürtlerin bu konuda çok uyanık olması gerekiyor. Bizler, bireysel olarak bu konuları çevremizle görüşüyor ve doğruları aktarmaya çalışıyoruz. Ama ne yazık ki bireyselde kalıyor ve kitlesel olmuyor. Bundan dolayıdır ki, sizin gibi değerli yazarların omuzlarına büyük yükler biniyor. Bu konuda size güvenimiz sonsuz…’ Durum işte bu… Kürt kardeşimiz bütün içtenliği ile doğuda oynanılan oyunu gözler önüne sermiş. Bize düşen de Kürdüyle, Türküyle oyuna gelmemek ve hep birlikte olmak…Ne dersiniz haksız mıyım? Önder Aytaç bu yazısında gördüğünüz gibi Güneydoğu’daki halkın nasıl dinsizleştirilmeye çalışıldığını gözler önüne sermiş. Şimdi PKK oradaki halkı dinsiz yapmak için çok ciddi bir çaba gösteriyor, durmadan darwinist ve materyalist propaganda yapıyorlar. Fakat devlet yetkilileri karşı bir program yapmadan bu sistemli dinsizleşitirme politikasını seyrediyorlar. Komünistlerle mücadelenin tek yolu ilmi ve felsefi mücadeledir. Yoksa komünist adam güzel sözleri takmaz. “Siz iyi insanlarsınız, gelin dağa çıkmayın, size sıcak çorba verelim, iş imkânı verelim” diyerek bu insanları dağdan indiremezsiniz. Cahil adama gece gündüz komünizm propagandası yaparsan tabii ki komünist olur. Sürekli telkinle rahatça dinsizlik halka empoze edilir. Komünizme karşı susarak bir yere varılmaz. Oradaki insanlara Müslümanlık anlatılıyor mu? Hayır. Komünizme karşı halk bilinçlendiriliyor mu? Hayır. TRT Şeş de gece gündüz eğlence programı var, evrim teorisi anlatılıyor, komünizm zaten Darwinizm üzerine kuruluyor. PKK’nın yaptığı komünizm propagandasının tek çözümü bilimsel karşıt propaganda yapmaktır. Bilim adamları kalkıp Darwinizmin geçersizliğini anlatacaklar, bilimsel delillerle komünizmin dayandığı evrim teorisini çürütecekler, halkın maneviyatını, Allah’a, devlete ve millete olan bağlılıklarını güçlendirecekler. Aksi takdirde halkın dağa çıkıp Mehmetçiğe silah doğrultmasını engelleyemezler. Rusya’da da uygulanan bu yöntem tüm halkın komünist olmasıyla sonuçlanmıştır. Genç kuşağa dini eğitim verilmediği için, geceli gündüzlü dinsizlik propagandası yapıldığı için bundan sonraki nesiller dinsiz ve komünist yetişmektedir. Bu yüzden devletin bu konuya mutlaka el atması, devlet yayın organlarında halkın maneviyatını güçlendirecek yayınların sürekli yapılması şarttır. Aksi takdirde maneviyatı, Allah inancı, Allah korkusu, devlet ve millet sevgisi olmayan bir gencin güneydoğu gibi tecrit edilmiş bir bölgede eline silahı alıp dağa çıkması kaçınılmazdır. Devlet çözümü savaşmakta değil, halkı eğitmekte aramalıdır.
  10. düsüncelerinizi begendim.tamamen katiliyorum.ben son 15-20 senedir. dinimizin esasini okuyup ögrenmeye calisiyorum.mutlulugum ve huzurum gün gectikce artiyor.

  11. Siz hiç cenaze evinde bulundunuz mu? Ben yıllardır gitmemiştim, açıkçası bir insanın ardından ağlayan yüzler görmek, sıkıntılı ifadeler duymak beni rahatsız eder. Bir de hiçbir şey olmamış gibi konuşan, yaptığı işlerden, gelecek ay çıkacağı iş seyahatinden bahsedenler vardır aynı ortamda. Sizinle ayaküstü iş muhabbeti yaparlar, ortak bir iş yapılıp yapılamayacağını sorgularlar. Kimi de durmadan yemek hazırlar, sanki insanlar oraya yemeye içmeye gelmişler gibi… Oysa benim aklımda sadece birkaç gün önce yitirdiğim arkadaşım vardı. Bütün bu boş konuşmalar onun şu anda hayatının bittiği, her şeyini geride bıraktığı ve sonsuz hayatına başladığı gerçeğini değiştirmiyordu… Biz evde otururken kısa bir süre sonra hoca geldi ve Arapça Yasin Suresi’ni okumaya başladı. Herkes susup dinledi, kadınlar usul usul ağlamaya devam ettiler. Bende diğer insanlar gibi hiçbir şey anlamadan susup dinledim. Sonra insanlar görevlerini yapmış olmanın verdiği huzurla evlerine dağıldılar, hiçbiri Arapça okunan Kuran’da ne söylendiğini merak etmedi, kimse Kuran’ın Türkçe okunmasını istemedi. Bir insan bile Kuran’daki ayetlerde ne diyor diye merak etmez mi diye düşündüm içimden. Ne Hıristiyanlar ne de Museviler bizim gibiler. Onlar kutsal kitaplarını okuyorlar, düşünüyorlar ve anlıyorlar. Biz ise sadece ve sadece dinliyoruz ama hiçbir şey anlamıyoruz ve hiçbir şey yapmıyoruz. Eve geldiğimde her ölen insanın arkasından okunan Yasin Suresinde neler yazdığını merak edip Kuran’ı açtım. Surede her topluluğa bir elçi gönderildiğinden ama insanların çoğunun kibirlenerek iman etmediklerinden bahsediyor. Hepimizin öldükten sonra diriltileceği ve Allah’ın huzurunda hesap vereceğimiz bildiriliyor. Allah’ın çok fazla nimet verdiği ama insanların şükretmedikleri söyleniyor. Kuran’a uyanların cennetle ödüllendirileceği, inkâr edenlerin de cehenneme gideceği ve her insanın sonunda Allah’a döneceği anlatılıyor. Surede çok fazla detay var, örneğin günahkârların suçlarını bedenlerinin itiraf edeceği bildiriliyor. Bugün Biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri Bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir. (Yasin Suresi, 65) Herşeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne Yücedir. Siz O'na döndürüleceksiniz. (Yasin Suresi, 83) İşte ben ve bunca insan hocanın karşısında aslında bu sureyi dinledik. Ölümden sonra mutlaka hesap vereceğimizi, sonsuza kadar cennette ya da cehennemde kalacağımızı anlatan sureyi…Söylediğim gibi insanlar hiçbir şey anlamadan evlerine geri döndüler. Sanki ağır bir uykuda gibi, rüyada gibiler. Yanlarındaki kişiye ölüm gelse bile bir gün kendilerinin de o mezara gireceğini düşünmeden işlerine dalıp gittiler. Söylediğim gibi artık ben bu hayata neden geldiğimi daha çok sorguluyorum. Bu kutsal kitap bana indirilmişse ve ondan sorulacaksam bu kitabı çok iyi bilmem gerektiğini düşünüyorum. Hayatın içine dalıp giden sonrada mezara gömülen milyonlarca insandan farklı olmak istiyorum. Bana gönderilen kutsal kitaptan habersiz ölmek istemiyorum. Allah’ın huzuruna çıkacağım gün tüm hayatımı şuurlu bir şekilde yaşamış ve Kuran’a uymuş bir insan olmak istiyorum. Öğrendiğim konuları sizlerle paylaşmaya devam edeceğim, görüşlerinizi paylaşırsanız çok memnun olurum. Ben kısa bir süre önce Ali Bulaç’ın Kuran mealini aldım, dili son derece güzel ve anlaşılır, herkese tavsiye ederim.
  12. O kadar değişik ve yoğun duygular içindeyim ki, duygularımı nasıl ifade edeceğimi çok da bilmiyorum aslında. Sadece şunu biliyorum ki ben artık aynı insan değilim, bir hafta önce işinden başka bir şey düşünmeyen, bilgisayarının başından kalkmadan sunum hazırlayan, saatlerce raporlara gömülen artık ben değilim. Kafamda o kadar çok soru işareti var ki cevap bekleyen, şimdi bu soruların doğru cevaplarını arıyorum… İki gün önce en yakın can dostumu, iş arkadaşımı bir trafik kazasında kaybettim. Şu anda tüm eşyaları, çalışmaları, bilgisayarı, resimleri karşımda duran masasında öylece duruyor. Bilgisayarının içi önümüzdeki ay işle ilgili yapacağımız planlarla ve sunumlarla dolu. Ben ise 34 yaşında hayatını hiç beklemediği bir anda yitiren arkadaşımın masasından gözümü alamıyorum. Arkadaşım arabasıyla bir saniye sonra o kavşaktan geçse, ya da bir saniye sonra geçse o kamyonla çarpışmayacak ve şu anda hayatta olacaktı. Şimdi her şey bir anda bitti gitti işte. Ne Robert Colege’i bitirmek, ne Stanford’u bitirmek, ne Bebek’te yeni aldığı ev, ne herkesin özendiği kariyeri, ne çok sevdiği ailesi ve arkadaşları onun bu sonunu engelleyemedi. Peki ölüm bizi böyle kıskıvrak yakalıyorsa çok mu değer veriyoruz dünyaya, çok mu değer veriyoruz insanlara? Çok mu değer veriyoruz kariyere, paraya, evlere, arabalara… Şimdi ben elimde tuttuğum cep telefonumdan artık onun hiç aramayacağını biliyorum, artık sabahları bir daha hiç şakalaşmayacağımızı biliyorum, onunla dertleşemeyeceğimi biliyorum. Onu musalla taşına yatırdıklarında bir gün benimde bu taşa mutlaka yatacağımı biliyorum. 34 yaşında ölmesinin kaderinde olduğunu biliyorum. Benim ölüm günüm, benim ölüm saatim ne zaman gelecek, işte onu bilmiyorum. Sadece artık hayatın çok boş olduğunu biliyorum. Bu öyle bir his ki sanki kapkaranlık bir koridorun içinde yürüyorsunuz ve elinizle düşmemek için duvarlara tutunuyorsunuz. Sonra birden çok parlak bir ışık yanıyor, aniden her yer aydınlanıyor. İşte o zaman gerçeği fark ediyorsunuz. Hiçbir insanın bu dünyadan tek bir çöp bile götüremeyeceğini anlıyorsunuz. Bütün o marka kıyafetler, arabalar, eşyalar, eşi, çocukları geride kaldı işte…Tüm arkadaşlarımızla onu hep birlikte toprağa sade beyaz bir kefenin içine koyduk ve geldik işte… Artık ben bu hayata neden geldiğimi daha çok sorguluyorum ve eve geldiğimde hiç elime almadığım Kuran’ı alıp bir sayfa açıyorum ve karşıma çıkan bu ayeti okuyorum: “O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkar edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler. (Hud Suresi, 7) Karşıma çıkan bu ayetin benim için bir işaret olduğunu düşünüyorum. Söylediğim gibi artık hayatı daha fazla sorguluyorum. Eğer bu kadar önemi olsa bu kadar çarçabuk elimizden kayıp gider miydi bu hayat diye düşünüyorum. Ayette söylenen ölümden sonraki hayatımı düşünüyorum…
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.