23 Ekim 1890’da İstanbul’da doğdu. 22 Ağustos 1972’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. 1914'te Hukuk Mektebi’ni bitirdi. Meclis-i Mesuban’ın Kavanin Kalemi’nde memurluk, ardından gazetecilik ve öğretmenlik yaptı. Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul Hükümeti’ni destekleyen "Aydede" dergisinde çalıştı. 1946’da CHP’den Zonguldak miletvekili seçildi. 1950’de gazeteciliğe döndü. 1960’tan sonra Adalet Partisi’ne girdi. 1965’te bu partiden İstanbul milletvekili seçildi. 1922-1946 arasında Milliyet, Tasvir-i Efkar, Cumhuriyet, Ulus, Zafer, Havadis gazetelerinde mizah ve köşe yazıları yazdı. Yaşamının son döneminde Son Havadis gazetesinde yazarlık yaptı. İlk şiirleri arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları "Hıyaban" isimli dergide yayınlandı. 1917’de Yeni Mecmua’da çıkan şiirleriyle adını duyurdu. Türk şiirinde "Hecenin Beş Şairi" grubundan biri olarak ün kazandı. Yusuf Ziya Ortaç’la birlikte Papağan, Güneş, Ayda Bir, Çınaraltı dergilerini çıkardı. Şiire Aruzla başladı. "Fırtına ve Kar" isimli uzun şiirinde bunun başarılı bir örneğini verdi. Daha sonra Milli Edebiyat ve Genç Kalemler akımlarının etkisinde kalarak hece veznine döndü. Hece ile yazdığı şiirlerinde yalın bir dil kullandı. Divan şiiri kalıplarını hece veznine uyarlayarak yazdığı gazel benzeri şiirleri de var. Yirmiden fazla şiiri bestelendi.
VEDA
Hani o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda buseni
Yüzüne bu türlü bakmayacaktın?
Hani ey gözlerim bu son vedada,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime
Uçacak sanırdım birkaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime
Hani ey gözyaşım akmayacaktın?
GEMİ
Sahilden uzaklaşan,
Yüce dalgalar aşan
Beyaz kanatlı gemi.
Şimdi bocalıyarak
Götürüyor pek uzak
Bir yere sevdiğimi.
Ey gemi, senin için
Bir tek acı söz demem.
Ağlarım için için,
Şikayetler edemem.
Dilerim ki: Şu deniz;
Korkusuz, tehlikesiz
Geçilen bir yol olsun!
Kolların ufka açık;
Yürü, enginlere çık;
Rüzgarların bol olsun!
Gerçi sendin, bu sabah,
Ayıran ikimizi.
Fakat yine sensin, ah,
Kavuşturacak bizi!
GÖNLÜM
Benim gönlüm bir kelebek
Dolaşıyor çiçek çiçek.
Tükenecek ömrü böyle
Çırpınarak, titreyerek
Ne şerefli bir adı var,
Ne bir büyük maksadı var.
Hergün biraz zedelenen
İki ipek kanadı var
Sabırlıdır, gözü toktur,
Zavallının derdi çoktur.
Yorulunca konacağı
Bir yuvası bile yoktur.
Herşey ona karşı durur,
Güneş yakar, kış dondurur.
Bazı tutar kanadından
Bir fırtına yere vurur.
Benim gönlüm bir kelebek
Dolaşıyor titreyerek.
Zavallının bir baharlık
Ömrü böyle tükenecek!
DİYORLAR
Ölürsem yazıktır sana kanmadan,
Kolların boynumda halkalanmadan,
Bir günüm geçmiyor seni anmadan.
Derdine katlandım hiç usanmadan...
Diyorlar 'Kül olmaz, ateş yanmadan'
'Denizler durulmaz, dalgalanmadan!'
Saadet benziyor boş bir seraba,
Düşüyor her seven gönül azaba.
Gelmiyor çekilen dertler hesaba,
Diyorum'Sebep ne bu ızdıraba?'
Diyorlar 'Kül olmaz,ateş yanmadan'
'Denizler durulmaz,dalgalanmadan!'
YOLCULUK
Veda ettim gençliğimin gamsız geçen rüyasına,
Çıktım aşkın nihayeti bulunmayan sahrasına.
Bilmiyordum yol neresi? Varacağım yer neresi?
Dayanarak gidiyordum ilhamımın asâsına.
Bu sahranın kanat germiş her yerine ıssızlıklar,
Ufuklardan yalnız iki yıldız doğmus semasına.
İki yıldız.. işte benim rehberim bu, yürüyordum;
Nihayetsiz gecelerin daldım zulmet deryasına.
Yürüyordum; dağlar geçip, uçurumlar atlıyordum,
Tâbi oldum saçlarımda esen sevda havasına.
Yürüyordum, gök gürlüyor.. yürüyordum, firtına var,
Türüyordum, göğüs germiş bu dağların borasına,
Bir ses duydum uzaklardan: "Seyfi, diyor, bir âfetin
"Düştün siyah gözlerinin yine kara sevdasına!"
DÜŞÜNCE
Yıllar var ben onu hiç unutmadım
O beni sorar mı hatırlar mı ki?
Büsbütün silinip gitti mi adım?
Gönlünün vefası bu kadar mı ki?
Döktüğü yaşları unutmuş mudur?
Kendini aldatıp avutmuş mudur?
Vaadini tutmuş mu unutmuş mudur?
Şimdi baskasına meyli var mı ki?
Bilsem uzaklarda kimler aglıyor
Kimlerin kalbini aşkı dağlıyor?
Acep kederli mi yas mı bağlıyor?
Yoksa eskisinden bahtiyar mı ki?
O BEYAZ BİR KUŞTU
O, beyaz bir kuştu, uzun kanatlı;
Ardında ışıktan bir iz bıraktı.
Yek gibi dağları aştı bir atlı,
Arada bir engin deniz bıraktı.
Uzaktan gelirken derin akisler,
Kapadı geçtiğim yolları sisler.
Tutuştu içimde birikmiş hisler;
Gönlümü o kadar temiz bıraktı.
O, beyaz bir kuştu ak kanatlıydı;
Yel gibi dağları aşan atlıydı;
Hayâldi, hayâlden bile tatlıydı;
Ne ışık bıraktı, ne iz bıraktı