Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Deluge

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    555
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    1

Deluge tarafından postalanan herşey

  1. BÜTÜN ERKEKLER AYNI Neden erkekler seni seviyorum diyemezler? Neden sevdikleri kadının kendilerine anneleri gibi davranmasını isterler? Neden sinirlendiler mi vurup kırar, yakar yıkarlar? Neden arabalarını her şeyden daha çok severler? Neden büyük göğüslü kadınlardan hoşlanırlar? Neden cinsellik konusunda takıntılı dırlar? Neden asla hatalarını kabul etmezler? Neden sürekli etraflarındaki insanları eleştirirler? Neden kadınsı yönleri olduğunu asla kabul etmek istemezler? Nedenler, niçinler ve cevapları... Erkekler için ayna, kadınlar için kılavuz....
  2. SEVİŞME GERGİNLİĞİ Tutku, aşk ve cinsellik üçgeninde kalmış bir kadın, yaralarını örtmek için çıktığı yolculukta geçmişi, bugünü ve geleceği ile hesaplaşıyor. Duygularına karşı verdiği savaşta, ayakta kalabilmek için bir psikologtan yardım alıyor. Terapi sürecinin sınır tanımaz uçsuz bucaksızlığında kaybolmamak için gerçeğe, insan ilişkilerine tutunurken hayata karşı her şeyiyle mücadele ediyor ama yetmiyor. Çünkü hayat, hayallerinde olduğundan daha hayalperest. Kadınlık, erkeklik, cinsellik, aşk ve tutkular üzerine insanın tek başınalığını, toplumun içinde şekillenen bireyselliğini anlatan bir roman bu. Yaşam enerjimizi tüketen günümüz toplumunun çelişkilerinde, kendimize ve yaşadığımız ilişkilere dair kaybolduğumuz labirentleri aydınlatmaya çalışan bir öykü. Çerçevesi önceden çizilmiş hayatının, derinlere saklanmış izlerine bakıp, gözlerinin önüne çektiği perdelerin arkasını aydınlatmaya çalışan bir kahramanın öyküsü. Ozanser Uğurlu, kadın-erkek ilişkilerini cinsellikten yola çıkarak yeniden yorumluyor. Mutlu olmak için çırpınırken, kendi kurduğumuz tuzaklara nasıl düştüğümüzü, Sevişme Gerginliği ile hayatlarımızı nasıl çıkmaz sokaklara dönüştürdüğümüzü anlatıyor. Arzularınızın gerisine bakmak, cinsiyet maskesinin arkasını görüp anlamak için... Tamamı gerçek, tamamı hayatın içinden...
  3. KADINLAR Aşk Güzellik ve Mutlu Bir Hayat Bu kitap kadınların aşk için yaşamalarının, güzellik için ölmelerinin, bütün hayatlarının mutlu geçmesi için gösterdikleri çabaların hikayesini anlatıyor... Günlük yaşamda erkek egemen dünya tarafından kadın üzerine kurulan baskıları, engellemeleri, zorlukları ve kadınları hayatın içinden silmek için toplum tarafından yapılan her şeyi, yaşanmış öykülerden yola çıkarak sayfalarına taşıyor. Çoğu zaman kadınların kişisel özelliklerinden dolayı ortaya çıktığı düşünülen psikolojik sorunların asıl sebebinin erkek egemen toplum olduğunu anlatıyor; kadınların kendi hayatlarına müdahale edebilmelerine yardımcı olmak için, erkeklerin hayatı algılayışları hakkında bilgiler sunuyor. Psikolog Ozanser Uğurlu, kadınların, daha mutlu bir hayat için başkasına değil kendilerine inanması gerektiğini söylüyor ve ekliyor: "İçinizdeki gerçeği bu kitaptan duyacaksınız; ama unutmayın: İnsan, sadece kendi sesini dinler!"
  4. Hoş geldiniz aramıza
  5. Demek ki, her yeni üye olacakların önüne konulan engellere rağmen bütün testleri geçip... Tüm üye adlarını deneyip yoğun bir uğraştan sonra forumun açık kapısını bulup içeri daldınız... Oysa "hangisi kullanılmıyo" adı özenle saklanıyordu... Ve onu bulan siz oldunuz.. Tebrikler Hoş geldiniz aramıza...
  6. Hoş geldiniz ve Kolay gelsin
  7. Sevgili 'jön' Oysa size amacımın bu olmadığını ifade etmiştim.
  8. Esprili olmaya çabalasanızda yaklaşımınız bence hiç de hoş olmamış... Şimdi yazacaklarımı sizi kırmak,incitmek ve akıl vermek için yazmadığımı bilmenizi isterim... "Esprinin de bir yeri, üslubu ve düzeyi olmalı" Bu yaklaşımı, yeri, zamanı ve samimiyeti yakaladığımız ölçüde bize yakışanı yapmış ve esprilere gülümseme ve aşırı kaçsa da hoş karşılanma şansını yaratmış oluruz... Saygı ve Sevgilerimle
  9. Yapacağınız en doğru yaklaşım eğer kendinize ve sağlığınıza önem veriyorsanız, bir sağlık kuruluşuna gidip sorununuzu üroloji doktoruna anlatmanız. Böylesine önemli ve ciddi bir konuda böyle bir ortamda doğru çözüme ulaşmanız pek olası değil. Lütfen kendinizi önemseyin ve bir sağlık kuruluşuna en kısa sürede gidin. Saygı ve sevgilerimle.
  10. Foruma hoş geldiniz
  11. Hoş Geldiniz Yararlı ve iyi paylaşımlar.
  12. Hoş geldiniz. Saygılar.
  13. İclal Aydın - Yağmur Ne zaman eskiyor sevgiler Ödenen bedellerin acısı geçince mi? Yağmur yağıyor, mutfak camındayım Nasıl üşüdüğümü bilemezsin Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama Şimdi telefon açsam sana Sesini duymakta yetmiyor ki Hep ayni cumleler.Babamlar nasil? Ilacini aldin mi? Nedenini bilmedigim bir aglamak var icimde Bir yerlere sigdiramiyorum yuregimi Bazen dalip giderdin mutfakta yemek yaparken, tahta kasikla tencerenin basinda oylece Ne dusunurdun acaba? Ozlemek cok fena anne, anlamak seni daha da... Omuzlarim agriyarak uyaniyorum sabahlari Benim kizimin omuzlarini ovmasina daha cok var Gittikce sanami benziyorum ben? Ya da 'annenin kaderi kiza' dedikleri dogru mu? 'Baban eskitir herseyi kizim, 'demistin bir kez Anlamamisim meger, eskiyormus annecigim Omzunu ovacak kalmiyormus meger ayni evin icinde Şimdi duysan bunlari, ne uzulursun mutsuz mu kizim diye, coktan kendinden vazgecmis bir sesle Mutsuz degilim de anne, yagmura ve mutfagimdaki kedere care bulamiyorum Evimi topluyor, toz aliyor, patlican kizartiyor, televizyon seyrediyor, aksam calan kapiyi aciyorum Actigimi goren olmuyor Pisirdigim yeniyor da, guzel olmus denmiyor Cay demleniyor demleniyor, demleniyor... Kederim mutfagimın her yerine yerlesiyor Ah nasil eskiyor hersey anne, nasil eskiyor Eskilerimi de atmaya kiyamiyorum Seni çok özlüyorum Bana yasakladığın bahçeler sanada mı uzaktı hep Gidemeyişine ağladın mı sende Ne zaman eskiyor sevgiler Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle kalbimde bir acı şarkılar seni söyler
  14. Gitmeden önce bana da haber vermelisin
  15. Merhaba 'Barbizon'; Sen de hoş geldin aramıza..
  16. Hadi hayırlısı olsun sayın tuzcu; Sana da selam olsun... Saygılar
  17. Hoş geldin Prenses
  18. BELGELERLE ERMENİ SALONU Ermenilerin Göç Ettirilmesi Hakkındaki Bakanlar Kurulu Kararı K.Karabekir Paşanın Ermenilerin Yaptıkları Katliamı Bildiren Raporu Osmanlı Ordusunda Görevli Ermenilerin Listesi Talat Paşa'nın Ermeni Komitacıların Tutuklanması Emri Tehcire Tabii Tutulan Ermenilerin Oturdukları Yerler ve Sayıları Fotoğraflar Belgelerle Ermeni Salonunda 1915 yılında çıkarılan Tehcir (Zorunlu Göç) Kanunu ile ilgili orijinal dokümanlar ve fotoğraflar sergilenmek suretiyle asılsız Ermeni iddialarının ardındaki gerçekler su yüzüne çıkarılmak istenmiştir. Tehcir Kanununun uygulanması ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı, tehcire tabi tutulan Ermeni vatandaşların illere göre dağılımlarını gösteren liste, katledilen masum Türk halkının fotoğrafları, Osmanlı ordusunda görev yapmış olan Ermeni vatandaşlarla ilgili resmi yazışmalar ve 1921 yılında Berlin’de bir Ermeni tarafından öldürülen Sadrazam Talat Paşa’nın üzerinden çıkarılan kanlı gömleği oldukça düşündürücüdür. Bu salonda sergilenen orijinal Osmanlıca dokümanların Türkçe ve İngilizce çevirileri de yer almaktadır.
  19. Kaynaklar: Soykırım; Suçların en ağırı: Uğur Ü. Üngör Amsterdam Üniversitesi, Tarih bölümü. [1] Raphaël Lemkin, Axis Rule in Occupied Europe (Washington, 1944), s.79. Makalede ‘soykırım’ ve ‘jenosid’ kelimeleri fark etmeksizin özdeş kullanılacaktır. [2] Aynı eser, s.82-90. [3] Yearbook of the United Nations 1948-49 (New York, 1950), s.959, madde 1 ve 2. [4] Bu tartışma soykırım uzmanları arasında sürmektedir. Bu süreci ve gelişimi bir bütün olarak ele alan eleştirel bir yorum için bkz.: Leo Kuper, “Theoretical Issues Relating to Genocide: Uses and Abuses”, George J. Andreopoulos (haz.), Genocide; Conceptual and Historical Dimensions (Philadelphia, 1994), s.31-46. [5] George Chigas, “The Politics of Defining Justice after the Cambodian Genocide”, Journal of Genocide Research, sayı 2, no.2 (2000), s.245-265. [6] Yearbook of the United Nations [n.3], s.954. [7] Hukuksal yaklaşımlar için bkz.: Vahakn N. Dadrian, Ulusal ve Uluslararası Hukuk Sorunu Olarak Jenosid (İstanbul, 1995); William A. Schabas, Genocide in International Law: The Crime of Crimes (Cambridge, 2000). [8] Helen Fein, “Genocide: A Sociological Perspective”, Current Sociology, sayı 38, no.1 (1990), s.24. [9] Ervin Staub, The Roots of Evil; The Origins of Genocide and Other Group Violence (Cambridge, 1989), s.28-34. [10] Peter du Preez, Genocide: The Psychology of Mass Murder (Londra, 1994). [11] Augustine Brannigan, “Criminology and the Holocaust: Xenophobia, Evolution and Genocide”, Crime & Delinquency, sayı 44, no.2 (1998), s.262. [12] Edward Day & M. Vandiver, “Criminology and Genocide Studies”, Crime, Law & Social Change, sayı 34 (2000), s.45-46. [13] Bu söz hem Josef Stalin, hem Holokaust’ta belirleyici rol oynamış olan Nazibaşı Adolf Eichmann tarafından tekrar edilmiştir: Alan S. Rosenbaum, Prosecuting Nazi War Criminals (Boulder, 1993), s.16. [14] Vahakn N. Dadrian, “Structural-Functional Components of Genocide: A Victimological Approach”, Israel Drapkin (haz.), Victimology: volume III (Lexington MA, 1974), s.123-136. [15] Nora Levin, The Holocaust: The Destruction of European Jewry 1933-1945 (New York, 1968), s.20. [16] Irving L. Horowitz, Genocide; State Power and Mass Murder (New Brunswich NJ, 1977), s.35-37. [17] Rudolph J. Rummel, Statistics of Democide: Genocide and Mass Murder since 1900 (Münster, 1998), s.I-VIII. [18] Rudolph J. Rummel, “Democracy, Power, Genocide and Mass Murder”, Journal of Conflict Resolution, sayı 39, no.1 (1995), s.3-4, 25; soykırımlarda özellikle devletlerin bürokrasisi önemli bir etkendir zira bürokrasi etkinliği taşır. [19] Alexanter A. Greenawalt, “Rethinking Genocidal Intent: The Case for a Knowledge-Based Interpretation”, Columbia Law Review, sayı 99, no.8 (1999), s.2265-70. [20] Isidor Walliman & Michael N Dobkowski (haz.), Genocide and the Modern Age: Etiology and Case Studies of Mass Death (New York, 1987), s.XVI. [21] Corrine Vanderwerff, Kill Thy Neighbour (Boise ID, 1996), s.175-76. [22] Leo Kuper, Genocide (New Haven, 1981), s.34. [23] Thomas Sowell, “Middleman Minorities”, The American Enterprise, sayı Mayıs-Haziran (1993), s.30-41. [24] Fein, Genocide [n.8], s.72. [25] Alex Alvarez, Governments, Citizens and Genocide; A Comparative and Interdisciplinary Approach (Indiana, 2001), s.49. [26] Helen Fein, “Revolutionary and Antirevolutionary Genocides: A Comparison of State Murders in Democratic Kampuchea 1975 to 1979, and in Indonesia 1965 to 1966”, Comparative Studies in Society and History, sayı 35 (1993), s.796-823. [27] C. Kellow, L. Steeves & H. Leslie, “The Role of Radio in the Rwandan Genocide”, Journal of Communication, sayı 48 (1998), s.107-128. [28] Ward Churchill, A Little Matter of Genocide: Holocaust and denial in the Americas, 1492 to the present (San Francisco: City Lights Books, 1997), s.129-288. [29] Tzvetan Todorov, Facing the Extreme: Moral Life in the Concentration Camps (New York, 1996), s.154. [30] Alvarez, Governments, Citizens and Genocide [n.25], s.50-51. [31] Farklı açımlamalar için bkz.: Fein, Genocide [n.8], s.18, 28-29; Horowitz, Genocide [n.16], s.42-43; Israel W. Charny, “Toward a Generic Definition of Genocide”, Andreopoulos, Genocide [n.4], s.76-77. [32] “‘Justifier l’injustifiable’: Ideologie en Genocide in Rwanda (1994),” Vrede en Veiligheid, sayı 33, no.3 (2004), pp.342-58. [33] Frank Chalk & Kurt Jonassohn, The History and Sociology of Genocide (Londra, 1990), s.94-113. [34] Russell Thornton, “Aboriginal North American Population and Rates of Decline, ca. A.D. 1500-1900”, Current Anthropology, sayı 38, no.2, s.310-315. [35] Leo Kuper, “Theoretical Issues Relating to Genocide” [n.4], s.34. [36] Tasmanya, Yeni Zelanda kıyısı önünde küçük bir adadır. 1800’lere kadar kendilerine has dil ve dinleriyle yaşamlarını sürdürebilen yerliler, İngiliz fetihçilerinin işgaliyle acımasız bir jenoside tabi tutulurlar. İngiliz gemi mürettebatı adaya iner inmez, onları çiçeklerle, ziyafet ve şenlikle karşılayan yerlileri kurşunlamaya başlar. Soykırımın boyutu öylesine ifrata kaçar ki son Tasmanyalı 1876’da ölür; James Morris, “The Final Solution, Down Under”, Horizon, sayı 14, no.1 (1972), s.60-72. [37] Charles Gibson, Spain in America (New York, 1966), s.48-67. [38] Robert J. Lifton & Eric Markusen, The Genocidal Mentality: Nazi Holocaust and Nuclear Threat (New York, 1988), s.21. Buna benzer kitlesel katliamlara kimi soykırım uzmanı tarafından “gizli soykırım” (latent genocide) denilmiştir. [39] Vahakn N. Dadrian, “A Typology of Genocide”, International Review of Sociology, sayı 5, no.2 (1975), s.207. [40] Human Rights Watch, Iraq’s Crime of Genocide: The Anfal Campaign against the Kurds (New Haven, 1995); Mia Bloom, “The Case of Iraq: The Glorious Anfal Campaign to Eradicate and Eliminate the Kurds”, Albert J. Jongman (haz.), Contemporary Genocides: Causes, Cases, Consequences (Leiden, 1996), s.79-94. [41] D. Brown, Bury my Heart at Wounded Knee (New York, 1971). [42] Dadrian, “A Typology of Genocide” [n.39], s.209. [43] Jean Suret-Canale, Essays on African History: From the Slave Trade to Neo-Colonialism (Londra, 1987), bölüm 2 ve 3. [44] L. Bodard, Green **** (New York, 1971), s.86, 91-93. [45] Chalk & Jonassohn, The History and Sociology of Genocide [n.33], s.196-97. [46] Dadrian, “A Typology of Genocide”, s.205; Johannes Morsink, “Cultural Genocide, the Universal Declaration, and Minority Rights”, in: Human Rights Quarterly, vol.21 (1999), pp.1009-60. [47] P. Read, The Stolen Generations: The Removal of Aboriginal Children in New South Wales, 1883 to 1969 (Sydney, 1983). [48] Alvarez, Governments, Citizens and Genocide [n.25], s.50. [49] The Times, 2 Mart 2001. [50] Fatima Sadiqi, “The Place of Berber in Morocco”, International Journal of the Sociology of Language, sayı 123 (1997), s.7-22. [51] Holokaust üzerine Türkçe kaynaklar için bkz.: Zygmunt Bauman, Modernite ve Holocaust (İstanbul, 1997); Holokost, 2. Dünya Savaşı Döneminde Yahudi Soykırımı (İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın, 1997). [52] Ton Zwaan, Civilisering en Decivilisering: Studies over Staatsvorming en Geweld, Nationalisme en Vervolging (Amsterdam, 2001), s.259-95. [53] Yehuda Bauer, A History of the Holocaust (New York, 1982), s.87-109. [54] Herbert Rosenkranz, Reichskristallnacht (Viyana, 1968). [55] Walber Hofer (haz.), Der Nationalsozialismus; Dokumente 1933-1945 (Frankfurt am Main, 1982), s.277. [56] Martin Gilbert, The Holocaust: A History of the Jews of Europe during the Second World War (New York, 1985), s.283. [57] Raul Hilberg, “The Anatomy of the Holocaust”, Henry Friedlander & Sybil Milton, The Holocaust: Ideology, Bureaucracy and Genocide (New York, 1980), s.85-102. [58] Ronald Headland, Messages of Murder: A Study of the Reports of the Einsatzgruppen 1941-1943 (Rutherford NJ, 1992). [59] Chalk & Jonassohn, The History and Sociology of Genocide [n.33], s.326-29. [60] Alison Palmer, Colonial Genocides? A Comparative Analysis of the Aborigines of Queensland 1840-1897 and the Hereros of South West Africa 1887-1906 (yayınlanmamış doktora tezi, London School of Economics, Sosyoloji bölümü, 1994). [61] C.D. Rowley, The Destruction of Aboriginal Society (Ringwood, 1986), s.122, 175-79. [62] C.M. Hartwig, “Aborigines and Racism: A Historical Perspective”, F.S. Stevens (haz.), Racism: The Australian Experience (Sydney, 1972), bölüm II, s.16; bu alıntılar Avustralya hükümet yetkilileri ve İngiliz ‘aydınlar’ına aittir. [63] Palmer, Colonial Genocide? [n.60], s.27-30. [64] Robert van Krieken, “The Barbarism of Civilization: Cultural Genocide and the ‘Stolen Generations’”, British Journal of Sociology, sayı 50, no.2 (1999), s.297-315. [65] Michael A. Sells, The Bridge Betrayed; Religion and Genocide in Bosnia (Los Angeles, 1998), s.8. [66] Norman Cigar, Genocide in Bosnia; The Policy of “Ethnic Cleansing” in Eastern Europe (Texas, 1995) [67] Helsinki Watch, War Crimes in Bosnia-Hercegovina (New York, 1994), bölüm 2, s.133 vd. [68] Kitlesel katliamlar için bkz.: Cigar, Genocide in Bosnia [n.66], s.72-98; toplu tecavüz vakaları için bkz.: Sells, The Bridge Betrayed [n.65], s.21-24 ve Beverly Allen, Rape Warfare: The Hidden Genocide in Bosnia-Herzegovina and Croatia (Minneapolis, 1996). [69] Sells, The Bridge Betrayed [n.65], s.149-52. [70] Cigar, Genocide in Bosnia [n.66], s.78. [71] Darko Tanasković, “Religion and Human Rights in the Contemporary Balkans”, The Mediterranean Review, sayı: Kış 1995, s.81-96. [72] H. Nedim Şahhüseyinoğlu, Yakın Tarihimizde Kitlesel Katliamlar (Ankara, 1999), s.12. [73] Andrew Sullivan, Accomplices to Genocide (Washington, 1995), s.14; Sells, The Bridge Betrayed [n.65], s.126-27. [74] Görgü tanıklarına göre Kanadalı BM askerleri bizzat tecavüz mağduru Müslüman kadınlarını ‘ziyaret’ etmişler, bkz.: Roy Gutman, “Witnesses Claim UN Forces Visited Serb-Run Brothel”, New York Newsday, 1 Kasım 1993. [75] David Rieff, Slaughterhouse: Bosnia and the Failure of the West (New York, 1995), s.150-51. [76] Sells, The Bridge Betrayed [n.65], s.139, 150-51. [77] Israel W. Charny, “Early Warning, Intervention and Prevention of Genocide”, Michael N. Dobkowski & Isidor Walliman (haz.), Genocide in our Time: An Annotated Bibliography wih Analytical Introductions (Ann Arbor, MI, 1992), s.149-166.
  20. Sonuç: Jenosid olgusu günümüzde de her açıdan önemini ve güncelliğini koruyor. Gerek günümüzde gerçekleşen Darfur’daki katliamları durdurmak, gerek tarihteki katliamları araştırıp anlamak, gelecek soykırımları önlemek için azami önem taşımaktadır. Bu anlamda soykırım, hernekadar ağır bir insanlık suçu ve (mağdur grup için) büyük bir facia ise, gelecek için kesinlikle önlenmesi gereken bir olaydır. Üstte değindiğimiz jenosid tehdidinin ortaya çıktığı şartların, herhangi bir ülkede mevcut olması, o toplumun soykırımcı potansiyel taşıyan bir toplum olduğu anlamına gelmektedir. İnsanların canlarına değer verilmemesi, halkın huzuru ve refahı için çaba göstermeyen devletin mevcudiyeti, anlaşmazlıklarda otomatikmen zor ve gücün yoğun şekilde kullanılması, açık toplu insansızlaştırmanın gerçekleşmesi veya belirli bir şahs kültünün uğruna insan öldürmenin mazur gösterilmesi, soykırıma işaret eden arazlardan birkaç tanesidir.[77] Gelecek için özellikle şiddetin disipline alınması, jenosidlerin önlenmesi için ilk adımdır – neticede önlemek tedaviden iyidir. Son bir not olarak soykırımı anlamanın yolunun bilimden geçtiğini belirtmek gerek: psikoloji, ekonomi, hukuk, felsefe, viktimoloji, kriminoloji ve bilhassa sosyoloji gibi alanlar jenosidi açıklamakta tutarlı olmalıdırlar. İnsan haklarının evrenselliğini esas alınması şartıyla, gelecekte bahsi geçen bilim alanlarının yapıcı katkılarına ihtiyaç çoktur. Böylece hem potansiyel adaletsizliğin önlenmesine sağlam bir adım atılmış olur, hem de soykırım olgusunun bilimsel altyapısı pekiştirilmiş olur.
  21. 3. Balkanlar’da soykırımsal bir kampanya: Bosna-Hersek 1992 Son somut soykırım örneği olarak Bosna’yı ele alıyoruz. Yugoslavya’nın çekirdeğini oluşturan Bosna-Hersek, 1990’lara kadar Ortodoks Sırpları, Romaları, İslav Müslümanları, Katolik Hırvatları, Yahudileri ve İslav Müslümanları’nı barındıran çok-kültürlü ve çok-dinli bir bölge idi. İkinci Dünya Savaşı partizan lideri Mareşal Tito’nın vefaatından sonra milliyetçilik, onun kurduğu çok-kültürlü Yugoslavya’yı parçalayacaktı. Sırbistan, 1991’de bağımsızlığını ilan ettikten sonra Hırvatistan ile savaşa sürüklendi ve Bosna iki ateş arasında kaldı. Hemen belirtmeli ki sözkonusu döneme dek Bosna’da yaşayan insanlar etnik ve dinî tanımlamalardan çok kendilerini ‘Bosnalı’ olarak görüyorlardı, ki bu son derece doğal bir olaydı: Sırplar, Hırvatlar ve Müslümanlar aynı dili (Serbo-Croatian) konuşurlar, hem de dinlerine oldukça laik ve tahammüllü şekilde salik oluyorlardı.[65] Sırp-Hırvat cenderesi arasında, son çare olarak Bosna-Hersek Nisan 1992’de bağımsızlığını ilan etti. Fakat güçsüz olan yeni cumhuriyet, Sırp ordusuna karşı mukavemet gösteremedi. 1992’nin yaz aylarında Bosna’nın dörtte üçü Sırplar’ın eline geçtikten sonra Bosna jenosidi gerçekleşti. Sırp ordusu, general Ratko Mladić ve aşırı milliyetçi lider Radovan Karadžić’in emri üzerine yüzlerce Müslüman köyünde kitlesel katliamlar, toplu tecavüzler ve işkenceler icra etti, binlerce Bosnalı Müslüman’ı yurtlarından sürüp soykırım uyguladı.[66] Aynı zamanda Sırp ordusu dünyaya Nazi dönemine hatırlatan, Trnopolje, Rodoč, Potočari, Sušica ve Omarska gibi toplama kampları açtı ve binlerce insana işkence edildi.[67] Bosna’da Müslümanlar’ın yokedilmesi geniş çaplı ve sistematik bir jenosid politikasının neticesiydi. Gerek Hırvat ırkçı komandolarının işlediği insanlık suçları, gerek Sırp yönetiminin uygulamaya geçirdiği etkin soykırım politikası, sadece Bosna Müslümanlar’ını değil, Bosna çok-kültürlülüğünü bir bütün olarak hedef almıştı. Olgun erkeklerin toplanıldıktan sonra kitlesel şekilde kurşunlanıp toplu mezarlara gömülmeleri, Müslüman kadınlarına spor salonlarında, kışlalarda ve kendi evlerinde yapılan toplu tecavüzler ve bir milyon Bosnalı Müslüman’ın göçe zorlanması bu jenosidin insanî içyüzüdür.[68] Aynı zamanda Saraybosna’daki Doğubilim Enstitüsü’nün (17 Mayıs 1992) ve Millî Kütüphane’nin yakılması (28 ağustos 1992), Počitelj’in antik çarşısının (23 ağustos 1993) ve Mostar’daki antik Osmanlı köprüsünün tahrip edilmesi (9 Kasım 1993) yanısıra binlerce cami ve medresenin dinamitlenip yerle bir edilmesi, kültürel soykırımdı; özellikle Saraybosna Millî Kütüphane’deki paha biçilmez milyonlarca kitap, antik manüskript ve benzeri değerli edebî eserlerin yakılması çok-kültürlü Bosna-Hersek’in sonu anlamına geldi.[69] Bosna jenosidinin iki önemli özelliğine değinmek bu soykırımı anlamak için gereklidir: Kristoslavizm ideolojisi ve Batı’nın müdahele girişimlerinin tamamen boşa çıkması. Kristoslavizm, Hıristiyan taassubun İslav ırkçılığıyla birleştiği ideolojidir. Bu hoşgörüsüz düşünce çerçevesinde Bosnalı Müslümanlar, ırkına ihanet etmiş düşmanlar olarak simgelenmektediler. Sırp ortodoks kilisesi çoğunlukla bu düşmanlığı desteklerken, Bosna’daki İslâm’ın özgün ve laik yapısını göz ardı ederek Bosnalı Müslümanları “şeriatçı”, “ahlaksız” ve “medeniyet düşmanları” addetti.[70] Bolca önyargı, haksız itham ve cehalet içeren bu oryantalist bakış açısı, Sırp (ve Hırvat) ırkçılığının düşünsel altyapısını oluşturabildi. Birçok Sırp ‘aydın’ ve akademisyen, İslâm’ın “totaliter” bir din olduğunu iddia ederek, Avrupaî değerlerin muhafazası uğruna Bosna’da bununla mücadele edilmesini elzem görüyorlardı.[71] Bu stereotip ve ırkçı yaklaşımdan yola çıkan Sırp ordusu ve özel timler, bireylerden ziyade soyut (ve farazi) bir tehdidi ve etnik-dinsel bir kimliği yoketmeye çalıştılar. Bir yazarın fark ettiği gibi, “katliamlarda toplumun inancı, değeri ve kurumları (din gibi) büyük bir pervasızlıkla basit birer araç olarak kullanılıyordu”.[72] Dolayısıyla Bosna-Hersek jenosidinin ideolojik bir soykırım olduğu kuşkusuz. İkinci ayırt edici özellik, Batı’nın (özellikle NATO, AB ve BM) bu jenoside tanık olduktan sonra soykırım olgusunu rasyonalize ve örtbas etmeleriydi. Örneğin sözkonusu dönemde ABD cumhurbaşkanı olan Clinton, 1992’de “kasıtlı ve sistematik temizleme” (deliberate and systematic extermination), sözlerini kullanırken, soykırımı kınaması gittikçe azaldı ve 1993’de “çatışma”dan (conflict) bahsetti ve tavrını nihayet vurdumduymazlık ve ilgisizlikle sonuçladı.[73] Keza 1992 yılında Kanadalı ve İngiliz BM yetkilileri Saraybosna yakınlarındaki Vogošća tecavüz kampında Mladić’le görüştüklerinde, gözlerinin önünde gerçekleşen toplu tecavüzlere karşı hiçbir tavır takınmadılar.[74] Bosna başbakan yardımcısı Dr. Hakija Turajlić, Ocak 1993’de BM’in bir Fransız bölüğü tarafından Saraybosna’ya getirilince, Sırp yol kontrolünde arabadan alınır ve BM mensubu askerlerin önünde kurşunlanır; Fransa’ya döndükten sonra da bu askerlere “kahramanlık” münasebetiyle şeref nişanları verilir.[75] Batı kifayetsizliği 1995 yazında zirveye ulaşır: binlerce endişeli Müslüman’ın hapsedildiği Srebrenica kenti haftalarca Hollandalı BM yetkililerince muhafaza edildikten sonra Temmuz 1995’de Sırp ordusuna teslim edilir ve bir hafta içinde mevcut bütün erkekler katledilir ve kadınlar sürgün edilir.[76] Ayrıca günümüze dek önemli jenosid failleri hâlâ serbestlerdir. Bu örnekler Batılı uluslararası (askeri) mercilerin ve ülkelerin basiretsiz ve duyarsız tutumlarının nasıl bir soykırım icraatının kolaylaştırdığına ışık tutmaktadırlar. Böyle Bosna jenosidi, yakın tarihimizde gerçekleşmiş bir soykırım olarak ideolojik ve kültürel bir soykırım niteliğinde idi.
  22. 2. Avustralya tarihinin kara sayfaları: Aboriginal soykırımı İkinci örneğimiz Avustralya’da yerli ‘Aboriginaller’ soykırımıdır. Aboriginal (Aborigine) insanları, ezelden Avustralya’da yaşayan ve birkaç dil ve kabileye ayrılan yerli bir etnik topluluktur. İngilizler keşif gezilerinde bu toplumla karşılaşınca toplumun yapısını ve ekonomisini yoketmeye başlamışlardır ve bu jenosid politikası Aboriginal topraklarının işgaliyle paralel gerçekleştiği için bu ‘sömürgeci soykırım’ (colonial genocide) addedilmiştir.[60] İlk etapta kıyılara yerleşen ve tarımla hayatlarını sürdüren İngilizler 19. yüzyılda Aboriginaller’in yaşadıkları bölgelerde altın bulunca Aboriginaller’in kaderi yazılmış olur. Bu tarihten itibaren sürgün hayatı başlar Aboriginal toplumu için. Yerel hükümet yetkilileri zehirleme, çocuk kaçırma ve toplu öldürme suçlarını işlerken, işgal ile beraber Aboriginalleri çöllere sürer. Bu kampanyada onbinlerce insan hayatını kaybeder.[61] Bu jenosid sürecinde birkaç nokta dikkate değer: İngilizler herşeyden önce üstte ‘insansızlaştırma’ (dehumanization) olarak tanımlanan psikolojik mekanizmayı içselleştirmişlerdi: onlara göre Aboriginaller “haşarat” (vermin), “şakiler” (criminals) ve “geri zekâlı barbarlar” (defective subhumans) idi.[62] Aynı zamanda mukavemetsiz Aboriginal insanları ülkenin ulusal bütünlüğü ve ekonomik gelişimi önüne bir engel sayıldılar. Bundan ötürü Native Police’in – Aboriginaller’in imhasıyla görevlendirilmiş özel jandarma – uyguladığı politika katliam, aç ve susuz bırakma, ırza geçme ve gasp ile sınırlı değildi, iki önemli jenosid metodu daha uygulandı: doğa tahribatı ve asimilasyon. Native Police, Aboriginal ailelerini yurtlarından sürdükten sonra şiddeti doğaya uyguladı, kıtaya has ormanları ve bitkileri yakarak, kanguruları ve koala ayılarını fazla otladıkları gerekçesiyle kurşunlayarak ve dereleri zehirleyerek Aboriginaller’in doğal çevresini de yoketmeye çalıştı ve başarılı oldu.[63] Öte yandan devletin resmi kararı ile Aboriginal çocuklarını “medenileştirmek” (civilize) için çocukları ailelerinden zorla toplayıp, yatılı okullarda veya İngiliz ailelerinde İngilizleştirebildi. Bu surette Aboriginal çocukları ana dillerinden bihaber, gelenek ve göreneklerini terkedip tarihlerinden koptu ve kökeninden tamamen yabancılaştı; böylece Avustralya devleti kültürel soykırımı da işlemiş oldu.[64] Günümüzde Aboriginaller artık jenosid artığı, dejenere olmuş marjinal bir toplumdur ve ne asıl kültürlerini yaşıyabiliyorlar, ne de asıl topraklarında ikamet ediyorlar ve bir jenosidin yarattığı insanlık trajedisi özellikle bu toplumda çok net bir şekilde belli oluyor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.