Sen ne sanıyorsun kendini?Sözlerine dikkat et ve yazacaklarını ona göre yaz..Benim ahkam kestiğim falanda yok tamam mı?Her kimsen o saçma düşüncelerinle çok şey bildiğini sandığın bu konuda aslında hiçbirşey bilmiyorsun.Şekilli *****..Eğer öyle olmasaydın bana darwin gibi birinin düşüncelerini savunup senin hakkında böyle düşünmemi sağlamazdın...Herşey tesadüfmüşş.He !Onu sadece rejim biçimiyle ele elma alma.Onun düşüncesinin köküne in şekilli **** tamam mı?
Aşağıdakileri iyice oku okuda anla bazı şeyleri.O çok iyi bildiğin şeyleri süzgeçten geçir tekrar..
Birde benim ve yazılarım hakkında yorum yaparken seviyeli ol...
KOMÜNİZMİN DOĞUŞU
MATERYALİZMİN "TESADÜF" TARİKATININ KURBANLARI: DARWIN, TROTSKY, ENGELS VE MARX
Komünizmin doğuşunu anlamak için, mutlaka 18. ve 19. yüzyıl Avrupası'nın kültürüne bir göz atmak gerekir. Avrupa kıtası, MS 2. yüzyıldan itibaren aşama aşama Hıristiyanlığı kabul etmiş ve bu Hıristiyan kültür "Aydınlanma Çağı" denen döneme kadar da bu kıtaya hakim olmuştur. 18. yüzyılda yaygınlık kazanan Aydınlanma hareketi, bir takım Avrupalı düşünür ve sanatçıların Eski Yunan ve Roma'nın putperest kültüründen etkilenerek dine karşı çıkmalarıyla başlamıştır. Aydınlanma hareketinin en büyük siyasi sonucu ise, aynı zamanda "din aleyhtarı devrim" olan Fransız Devrimi'dir.
Fransız Devrimi'nin altyapısı, Voltaire, Diderot, Montesquev gibi din aleyhtarı düşünürlerin telkinleri ile oluşmuştur. Devrim sırasında ise Aydınlanma hareketinin din aleyhtarı ve pagan (putperest) eğilimleri açıklık kazanmıştır. Devrime öncülük eden Jakobenlerin yoğun propagandası sonucunda yaygın bir "dinden çıkma" hareketi gelişmiş, dahası yeni bir pagan din oluşturulmaya çalışılmıştır. İlk belirtileri 14 Temmuz 1790'da, Federasyon Bayramı'nda görülen "devrimci ibadet" hızla yayılmıştır. Devrimin eli kanlı liderlerinden Robespierre, "devrimci ibadet"e yeni kurallar da getirmiş, bu ibadetin ilkelerini bir rapor halinde belirleyerek adına da "Yüce Varlık İbadeti" demiştir. Paris'teki ünlü Notre Dame Kilisesi kendi deyimleriyle "aklın tapınağı"na dönüştürülmüş, Kilise duvarlarındaki Hıristiyan figürleri sökülmüş ve orta yere "akıl tanrıçası" olarak tanımlanan bir kadın heykeli yerleştirilmiştir. Fransız Devrimi boyunca pek çok din adamı öldürülmüş, dini kurumlar yağmalanmış, tahrip edilmiştir.Fransız Devrimi'yle birlikte Avrupa'nın gündemine giren ve sonra da giderek yayılan bir felsefe vardır: Materyalizm.
Sadece maddenin varlığını kabul eden, canlıların ve insan bilincinin de sadece "hareket halindeki madde"denibaret olduğunu varsayan bu görüş, aslında ilk olarak Eski Yunan'da yaşamış bazı felsefeciler tarafından ortaya atılmıştır.
Komünizmin kökenleri, kanlı Fransız Devrimi'ne kadar uzanır. Fransız Devrimi sırasında "akıl tanrıçası" tasviriyle ifade edilen din düşmanlığı, daha sonra yandaki benzer komünist posterlerde kullanılmıştır.
18. yüzyılda materyalizmi benimseyen ve kitlelere empoze eden iki önemli isim, Fransız Devrimi'nin hazırlayıcılarından Dennis Diderot ve onun yakın dostu Baron d'Holbach'tır. Baron d'Holbach, 1770'de yayınlanan Système de la Nature (Doğanın Sistemi) adlı kitabında "bilimsel" olduğunu iddia ettiği bir takım varsayımlara dayanarak, var olan tek şeyin madde ve enerji olduğunu öne sürmüştür. Fanatik bir ateist olan d'Holbach, ahlak kavramına da karşı çıkmış, insanın elden geldiğince çok zevk elde etmesi ve bunun için her yolu denemesi gerektiğini savunmuştur.
18. yüzyılda bir kaç düşünür tarafından benimsenip savunulan materyalizm, 19. yüzyılda daha da yayılmış ve Fransa ile sınırlı kalmayıp Avrupa'nın diğer ülkelerinde de kök salmaya başlamıştır. 19. yüzyılın başlarında Almanya'da ortaya çıkan iki önemli materyalist düşünür vardır: Ludwig Büchner ve Karl Vogt. Vogt, insan zihninin kaynağını açıklamaya çalışırken "karaciğer nasıl öd sıvısı salgılıyorsa, insan beyni de düşünce salgılar" demiş ve bu saçma benzetmesiyle döneminin materyalistleri tarafından bile onay görmemiştir.
Materyalizm, bu gibi saçma iddialarla ortaya çıkmasına rağmen, dönemin din karşıtı güçleri tarafından benimsenmiş ve Avrupa toplumlarına empoze edilmeye başlanmıştır. Materyalizm aklın ve bilimselliğin temeli gibi sunulmuş, bu aldatıcı propaganda önce Fransa'da, sonra Almanya'da ve giderek tüm Avrupa'da aydınlar arasında hızla yayılmıştır. Bunda, kuşkusuz materyalizmi adeta bir din gibi benimseyen ve 19. yüzyıl Avrupalı aydınları arasında çok yaygın olan masonluk örgütünün rolü de büyüktür.
Antik bir dogma olan materyalizm bu şekilde yayılırken, bir yandan da materyalizmi çeşitli bilim dallarına uyarlama girişimleri olmuştur. Materyalizm;
1. Doğa bilimlerine uyarlanmıştır ki, bunu yapan kişi İngiliz doğa bilimci Charles Darwin'dir.
2. Sosyal bilimlere uyarlanmıştır ki, bunu yapan kişiler de Alman felsefeciler Karl Marx ve Friedrich Engels'tir.
Darwin'in uyarlaması "evrim teorisi", Marx ve Engels'in uyarlaması ise "komünizm" olarak bilinir.
MARX AND DARWIN
Aslında Darwin'in evrim teorisinin, Marx ve Engels'in teorisini de kapsadığını söylemek mümkündür. Çünkü komünizm de bir "evrim teorisi"dir; evrim teorisinin tarihe ve toplumbilimine uyarlanmış halidir. Bu gerçek, 20. yüzyılın başlarında, önde gelen Darwinist ve Marxist düşünürlerden biri olan Anton Pannekoek'in kaleme aldığı Marxism and Darwinism (Marxizm ve Darwinizm) adlı kitapta şöyle özetlenir:
Marxizm'in ve aynı zamanda Darwinizm'in bilimsel önemi, her ikisinin de evrim teorisini takip etmesidir. Birisi bunu organik dünyanın alanı içinde, canlılar üzerinde yapmış, diğeriyse toplum alanı içinde gerçekleştirmiştir... Hem Darwin'in hem de Marx'ın öğretileri, yani doğabilimleri alanında ve insan toplumları alanında gelişen bu iki öğreti, evrim teorisini pozitif bir bilime dönüştürmüştür. Bunu yapmakla, evrim teorisini, sosyal ve biyolojik gelişimin temel kavranışı olarak kitlelere kabul ettirmişlerdir.
Engels (sağda), Darwin ile Marx'ı (solda) komünist teori açısından eşdeğer görmüştür. Engels'e göre Marx materyalizmi sosyal bilimlere, Darwin ise biyolojiye uygulamıştır.
Darwinizm ile Marxizm arasında iki temel konuda da tam bir uyum vardır:
1. Darwinizm, tüm varlıkların "hareket halindeki madde"den oluştuğunu, bu maddenin Allah tarafından yaratılmadığını ve düzenlenmediğini, dolayısıyla tüm canlıların tesadüflerle var olduğunu, insanın da diğer hayvanlardan evrimleşmiş bir havyan türü olduğunu ileri sürmüştür. Hiçbir bilimsel delile dayanmayan ve yanlışlığı sonraki yıllarda bilimsel bulgularla ortaya konan bu iddialar, sadece maddenin varlığına inanan ve tüm insanlık tarihini maddi faktörlerle açıklamaya çalışan Marx ve Engels'in görüşleriyle tam bir uyum içindedir.
2. Darwinizm, canlılar dünyasında gelişmeyi sağlayan itici gücün "çatışma" olduğunu ileri sürmüştür. Darwin'in teorisinin en temel varsayımı, doğal kaynakların canlılar için yetersiz olduğu, dolayısıyla daimi bir "yaşam mücadelesi" yaşandığı, bu mücadelenin de evrimleştirici bir güç oluşturduğu şeklindedir. Marx ve Engels'in benimsedikleri "diyalektik" yöntem ise bunun aynısıdır. Diyalektiğe göre evrendeki gelişmenin tek itici gücü zıtlar arasındaki çatışmadır. İnsanlık tarihi de çatışma sayesinde gelişmiş, insan bu çatışma sayesinde ilerlemiştir.
Marx-Engels ikilisi ile Darwin'in teorileri incelendiğinde, sanki tek bir merkezden çıkmışçasına büyük bir uyum içinde oldukları görülür. Darwin materyalist felsefeyi doğaya, Marx-Engels ise tarihe uyarlamıştır.
.
.
.
Evet alın size kaynak alın size bilgi ...
Hepsi ortada...
Şimdi ne yapmak istiyorsanız onu yapın.
Sizi kendi halinize burakıyorum...