Zıplanacak içerik

Liderler

Popüler İçerikler

Üzerinde en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor: 24-09-2013 in Blog Başlıkları

  1. .. *İspanyol asıllı bir İngiliz bayan. -1800'lü yıllarda İstanbula geliyor. -Gözlem yapıyor ve yorumluyor, kitaplar yazıyor. -Türkiye de yayımlanan bir kaç kitabı var. -Aşağıya bir bölüm aldığım kitabı; 18.yy. İstanbul. -Kısalttım ama hiç değiştirmedim. -Fikriniz olsun diye. -Yorumsuzum. ** -Türkiye'de ilk gördüğüm hamam İşkodralı Paşa'nın hamamı oldu. -Bu hamam, üstü kubbeli, yerleri mermer döşeli, orta ölçüde sıcak bir yerdi. Hamamın içine, çok güzel bir soyunma ve giyinme yerinden giriliyordu. Burada ipek kumaş kaplanmış bir sedir vardı. Üzerinde de sırma yastıklar yığılıydı. -Buradan, yine yerleri mermer döşeli geniş bir taşlığa girdik. Burada sütunlar üzerine oturtulan iki sıra bölme vardı. Alt sıra, yerden doksan santim kadar yükseklikteydi. Bölmelere ağır seccadeler, ya da minderler yayılmıştı. Bunların da üzerine çiçekli basmalar, kıl kumaşlar geçirilmiş ve birçok yastık yığılmıştı. -Taşlığın ortasında, beyaz mermerden güzel bir fıskiye vardı. Sularını dört deniz böceği kabuğunun içine akıtıyordu. Sular buradan en güzel ve en dinlendirici şıpırtı ile geniş bir havuza aktarılıyordu. Bu fıskiyenin çevresinde eşit bir kumaşla kaplanmış dört peyke vardı. Birinin üzerinde genç ve güzel bir kadın, yastıklara gömülmüş bir durumda uzanmış, çocuğunu emziriyordu. -Yastıkların üzerine yaslanarak rahat bir durum aldım, sonra çevreme bakınarak güzel bir zaman geçirdim. Hiç böyle bir yer görmemiştim. Giriş kapısının sol yanında, hamamcı kadın oturuyordu. Kırk yaşlarında kadar, güzel bir kadındı. Başında siyah bir hotoz, üzerinde çiçekli basma düz bir giysi vardı. Belinde de kaşmir bir şal sarılıydı. Üzerindeki bürümcük gömleği pek süslüydü. Altın enfiye kutusu, sedirin üzerinde, yanında duruyor, amber ağızlıklı çubuğu da bir yastığa dayalı bulunuyordu. Kendisi bir yandan elindeki abanoz örekeye ipek sarmakla vakit geçiriyor, bir yandan da ortalığı yönetiyordu. -Soyunup-giyinme bölmelerinde bazı kadınlar yıkanıp gelmişler, rahatça sedirlerine uzanmışlardı. Üzerleri baştan ayağa havlu ile sarılıydı. Halayıklar da onları büyük bir özenle kuruluyor, kokular sürüyor, saçlarını tarıyor ve örüyorlardı. Bir kısım kadınlar da hamama girmeye hazırlanıyorlardı. -Ben de üzerimdeki giysileri çıkararak peştemalıma sarındım ve saçlarımı çözdüm. Bana yol gösteren bir Rum hizmetçi kızla birlikte, çıplak ayakla, mermer taşlığı geçerek, taşlığın sonunda, tam karşımdaki kapıya yürüdüm. Eşiği geçer geçmez, serinleme yerine girdim. -Geldiğim bu yer, doğal ki bana göre sıcaktı. Ancak sonradan buranın serinleme yeri olduğunu anladım. Ayaklarımı beş altı kez yerde birikmiş sularda yıkadıktan sonra, yıkanma bölümüne geçtim. Burası sekiz köşeli bir yapıydı, sekiz kubbesi vardı. Bu kurnalarda başka halvet bulamayanlar yıkanıyordu. -Şaşırdım kaldım! Az kalsın boğulacak gibi olduğum ağır, yoğun kükürtlü su buharı; kalfaların her yanı kaplayan mermerleri yerinden oynatacakmış gibi çınlayan ve kubbelerde yankılar yapan cırtlak sesleri; kadınların alçak tonda sessiz gülüşleri ve fısıltıyla konuşmalarından oluşan mırıltı; üç yüze yakın yarı çıplak kadın; bunların soyunmasıyla sırılsıklam olmuş ve bedenlerine yapışmış ince peştemallarından beden çizgilerinin olduğu gibi gözükmesi; bellerinden yukarısı açık kalfaların, kolları göğüslerinde birleşmiş, püsküllü , işlemeli havluları başlarında götürerek, bir aşağı bir yukarı geçmeleri; kurabiyeler yiyerek, şerbet ve limonata içerek rahatlayan ve gülüp konuşan kız çocukları; soluk almamı zorlaştıran ağır havanın ayrımında bile olmadan birbirleri ile şakalaşmaları. Ve bütün bunları gölgede bırakacak olan şey de Türk ezgilerinin en kaba ve en cırtlak sesleriyle söylendiği şarkıların, birden bire top gibi patlamasıydı. -Bu karmakarışık sesleri yankısı hamamın kubbe ve duvarlarına dalga dalga çarpıyordu. Bütün bu olup bitenler, bana bir düş gibi geldi. Bir an gördüğüm şeylerin gerçek mi, yoksa yalnızca hasta bir beynin düşleri mi olduğundan kuşku duydum. -Türk hamamında yıkanmak, bıktırıcı, yorucu ve sıkıcıdır. Rum kızının saçımı yıkaması bir buçuk saat sürdü. -Kadınlar, yıkanmak için gerekli tüm eşyayı yanında getirir. Kendisini yıkayacak olan hizmetçiyi de. Hamam hizmetçilerinden yalnız yoksul olan kadınlar yararlanırlar. Bu kadınlar da, müşterilerine gerekli olan her şeyi hamamdan verirler. Bir kaçını gördüğüm bu natırlar göz önüne getirilebilen en çirkin yaratıklardır. Sürekli olarak kükürtlü hava içinde yaşamaktan, derileri tütünrengini almış ve parşömen kağıdına dönmüştü. Ancak hiçbiri buruşmamıştı ve donmuş bir elmayı andırı biçimde yaşlanmışlardı. Deri, kasların üzerine gerilmiş ve bana kalırsa çok çirkin bir yaşlılık görünüşü vermişti. -Hamamda iki buçuk saat kaldıktan sonra, yoğun biçimde temiz hava ve dinlenme gereği duydum. Bunun üzerine, başıma püsküllü bir havlu sardıktan, bedenimi de havlulara bürüdükten sonra serinleme odasına hızla ve düşme korkusunu da göze alarak geçtim. -Burası, ölüyken diriltilmiş de şu anda kefenleri üzerinde olan ve yaşamak için çırpınan ölülerin toplandığı bir yeri andırıyordu. -Türk hamamına karşı söylenecek tek şey, verdiği korkunç yorgunluk ve aldığı çok zamandır. Miss Julia PARDOE Bedriye ŞANDA 18. Yüzyılda İstanbul İnkılap Kitabevi ..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.