Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Din, Bilim ve Felsefe Üzerine Düşünmeler...  

10 üye oy verdi

  1. 1. Hangisi???

    • Metafizik Felsefe mi?
      0
    • Tarihsel Materyalizm mi?
      10


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

İlgili Konu 1 - Nasıl Ele Almalıyız

Zinciri Kırmak...

 

 

"Din" deyince aklımıza ilk gelen şey "Yahudilik" "Hıristiyanlık" "Musevilik"tir... Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama Sami Irkı Kültürünün aslında ne kadar güçlü olduğunun en temel kanıtıdır bu ve belki de bu bir savaşın kazanımı idi.

 

Hangi savaşın mı?

Beraber göreceğiz...

 

Öncelikle Bilimsel Tespitlerden yola çıkarak ortaya bir şeyler koyacağım ve "Dini Efsaneler/Yanlış Anlamlar" ile "Bilimsel Veriler" arasında bir tercihe gideceğiz...

 

Dinler İlk insanlar hakkında neler söyler bunu biliyoruz ama bu söylencelerin "İman" ile pekiştirilmiş bir ön kabule dayandırıldığını ve daha önemlisi hiç bir kanıtının olmadığını, evet evet hiç bir kanıtının olmadığını da biliyoruz...

 

Öncelikle ister İslam Coğrafyasında olsun ve ister Hıristiyan ya da başka bir inancın coğrafyasında olsun, Tarih Öncesi Bilimsel araştırmalarda kaynak olarak kullanılan meta Kur'an, İncil ve yahut Tevrat değildir... Çünkü kaynak bilgi açısından en temel ve kesin bilimsel kural şudur:

Bir bilgi ancak çağdaşları tarafından doğrulanıyor ise güvenilirdir...

 

Bugün "Atlantis" ve hatta "Mu" kıtaları hakkındaki bilgilere niçin "Kesin Bilgi" gözü ile bakmıyoruz?

Mısırlı bir keşiş Yunanlı Şair Solon'a 9000yıl kadar önce bir kıtanın olduğundan bahsediyor... Solon bunu Dropides'e o da torunu olan Devlet adamı Kristias'a anlatır ve Kristias bu bilgiyi Sokrates'e aktarır... Bu olayı da bize Platon aktarmıştır... Ancak yine de ogün için 9000yıl öncesine ait, bugün için 12000yıl öncesine ait "Atlantis" efsanesine inanmalı mıyız?

 

Ben bu gibi Efsanelerin boş olmadığını ancak mutlaka bir şekilde hikayeleştirilmiş olduklarını, temelde çok farklı bir gerçekliği, materyal bir gerçekliği ifade ettiklerini düşünüyorum, ki şimdiye kadar farklı bir edinimimde olmadı...

 

Demek istediğim "İlk İnsanlar"ı ele alırken Kur'an, Tevrat ve İncil'e bağlı kalmalı mıyız? Tevrat'ın tarihçilik konusunda son derece güvenilmez olduğu Bilimsel olarak ispatlandı zaten... İncil ise zaten sözlü bir geleneğin yazıya aktarılmasından ibaret ve öyle ki ilk İncil dahi Hz. İsa'nın ölümünden (ki öldürülen o ise eğer! Biliyorsunuz Vali Pilatus'un affettiği kişinin adı Bar-Abba idi ve Hz. İsa'nın lakabı da Bar-Abba/Tanrı Oğlu idi) 30 yıl kadar sonra yazılıyor. Kur'an ise yine daha önce tartıştığımız gibi Tarih açısından "Yer" ve "Zaman" denklemi eksikliğinden dolayı "Bilimsel" yani ikna edici veriler ortaya koymuyor. Tabii ki "Yine de vardır bir hikmeti!" demekten yorulduysanız...

 

Öyleyse "İlk İnsanlar" konusunda ele alacağımız dayanak ayak bastığımız yerden yani topraktan çıkan buluntular olacak...

 

Ki bu bilgilerin güvenilirliği hem bir çok bilim ile birlikte ortaya konulan "Tarihsel Materyalizm" ile sabitleniyor.

 

Bir bölgeden bir toprak kitlesinden çanaklar, çömlekler, heykelcikler, giyim-kuşam eşyaları, iğne ve iplikler, tekerlekler ve hatta fosilleşmiş ya da kömürleşmiş tahıllar bile bulunuyor. Alınıyor bunlar ve inceleniyor... Mesela Karbon14 metodu gibi bir çok metod ile yaşlandırılıyor ve ne kadar yıl önce kullanılmış ya da işlenmiş oldukları ortaya çıkıyor. Bu "Zaman" olarak belirlemede kullanılıyor...

Daha sonra elde edilen metalardaki resimler, gravürler, çizimlerden tutun bulunabilen giysiler, dokumalar ve çanak çömleklerdeki şekiller ve bunların kendi kulplarında kadar şekillendirilişleri, ve bunlarla da birlikte heykeller ve takılar bir bütün halinde inceleniyor ve ilgili Bilim Dallarınca nasıl bir kültüre ve görüşe sahip oldukları büyük oranda ortaya konuluyor... Bu da bize "Kültür" (inanç ve dünya anlayışı) olarak belirlemelere ve fikir sahibi olmamıza yardım ediyor.

  • Cevaplar 58
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

İlgili Konu 2 - Nasıl devam Etmeliyiz

Zincirin Halkaları...

 

Devam edelim...

 

Bir toprak kütlesinin altından bir takım yapılar ortaya çıkıyor... Mesela Mısırdaki Sfenks'in kaç metre toprağın altından çıktığını bileniniz var mı? Ya da Smyrna kazılarında ortaya çıkan şehrin? Sardes???

Bir ırmak ağızında meskun olmuş kimi yerleşimler niçin olduğu gibi bırakarak terketmişlerdir? Bunun bazıları için çok basit bir cevabımız bile var: Sivrisinekler... Akarsuya bağlı olarak oluşan sazlıklar ya da bataklıkların çevre arazileri verimliyken yerleşim almış ancak bataklıklar oluşupta kurutulamayınca terkedilmişlerdir. Yani burada bize Coğrafya ve Yer Bilim bazı bilgileri doğrulamamız için veriler veriyor...

 

Uzun uzun yazmaya gerek yok...

Sonuçta "Bilimsel Bilgi" tek bir kaynağa dayanmıyor ve bir çok bilim dalı, uzmanlaştığı alanda birbirleri ile bilgi alışverisi yaparak, belli bir konuda "Kesin Bilgi" ya da en azından "Kesin Bilgiye Yakın" veriler ve görüler sunuyor.

 

O yüzden öncelikle şu vardır ki, Kur'an, Tevrat ve İncil'de geçen efsaneler geçmiş bilgilere dayanmakla birlikte nasıl ki o bilgilerin çağdaşı değilseler aynı zamanda Bilimsel de değildirler...

 

Bunun en temel nedenlerinden birisi de Tarihçilik gibi diğer bir çok yardımcı bilimin prensiplerinin, bu kitaplardan yüzlerce yıl sonra ortaya atılmış olmalarıdır...O yüzden bu kitaplar Bilimsellik kaygısında da değildirler zaten....

 

Öyle değil mi?

Gönderi tarihi:

İlgili Konu 3 - Nereye Bakmalıyız

Köken 1...

 

Biz konuya devam edelim öyleyse...

 

Bilim'in İlk Toplumlar hakkında verdiği bilgiler onların "Tek ve Soyut bir İlah"a tapınmadıklarıdır. Hatta öyle ki Doğa Olaylarının bizzat kendilerine tapınmışlardır. (Hz. Adem görüşü böylelikle Bilimsel değildir fakat başka bir anlamı içermektedir belki de...)

Mesela Eski Helen Uygarlığında Periler vardır, Ses/Yankı Perisi "Eko", Savaş Tanrısı "Mars", Güzellik Tanrısı "Aphrodite"... Türkler Yerin altına uzanan kökleri ve arşa varan dalları ile Ağaçları kutsal saymışlar ve onlara özellikle saygı göstermişler, ayrıca Doğum için Umacı denilen bir kutsal Ruh vardı... İyiliğe adanmış Ruh ise Ülgen idi mesela...

İskandinavlar'dan tutun Çin'e kadar, Amerika kıtasından Afrika'ya kadar her toplum, yaşamış olan her eski toplum mutlaka ve mutlaka "Materyal Gerçekliği" yani "Madde"yi kavrayabilmiştir sadece... (Bu da bize aslında her millete peygamber gönderilmediğini gösteriyor. Bu düşünceninde iması farklı bir şeydir. Aynı düşünce tebliğ edilse idi mutlaka bunu bilim ortaya koyar idi.)

 

Yani Tarihsel Materyalizm'in ortaya koyduğu Bilimsel bir gerçek var ki o da Toplumsallaşma yolunda toplumlar ilk adımları "Totem"lere bağlı olarak yapmışlardır. Yani tamamen Doğaya ait olan gerçeklikleri "Heykelleştirmişler" ve onları kutsal saymışlardır. "Yaratıcı" olarakta gördükleri şey bizim anladığımız hali ile "Putlar" değil "Doğa"nın kendisi idi...

Peki biz niye "Totemlerin" birer ruhu olduğuna inandıklarını düşünüyoruz?

Bunu kavrayacaksınız, sabrederseniz tabii ki... (O bilgi bir dayatmadır aslında, farkedeceksiniz...)

 

Sigmund Freud özellikle "Totem ve Tabu" adlı kitabında Avustralya'nın ilkel yerlilerini inceleme konusu yapmış ve onların tapınılarından tutun cinselliklerine kadar inmiştir.

 

Psikoloji Bilimine hayran olmamın en temel nedeni, insana bakıp geçmişten günümüze tarihimizi kavrayabilmemizdir... Millet ya da Irk olarak değil, İnsan olarak İnsanlık Tarihini...

 

Bir çocuğun doğmasından ölmesine kadar geçen vakit ile

İnsanlığın ortaya çıkmasından bugüne kadar geçen vakit aynı şeyi ifade eder:

Olgunlaşma...

 

Bir çocuk doğumunda asla ve asla "Soyut"u kavrayamaz. Eğer 6 yaşlarındaki zeka seviyemizi koruyabilseydik bugünün büyüklerine ait namus ve töre gibi katı kuralcı kanunlar oluşmayacağı gibi "Soyut" ve "Metafizik" Tanrıları da yaratmayacaktık...

İlk insanların çocuklardan farklı olmadıklarını biliyoruz. Neolitik Çağda duvarlara çizilmiş resimler ve güçlü hayvanı avlayabilmek bir güç simgesi idi. Aynen en güzel oyuncağa sahip bir çocuğun daha popüler olması gibi... Ve aynen çocuklar gibi o ilk insanlar da henüz yeterli bilgi birikime sahip olmadıkları için "Soyut Tanrı"lar oluşturamıyorlardı... Açıkçası ateşi ya da tekerleği bulmasaydık veyahut bataklıkları kurutup verimli tarım arazileri oluşturmasak ve tarım arazilerinin sınırlarını nehir taşmalarına, nehir taşmalarını da ay'ın, Güneş'in ve Yıldızların konumlarına göre hesaplamasaydık, belki de hiç bir zaman "Soyut Tanrı" kavramına geçmeyecektik...

 

Çocuklar önce yolları Tanrı'nın kolları sanırlar... Olmadı Güneş'in Tanrı olabileceğini düşnürler. Kimisine onun hiç bir zaman görünemeyeceğini öğretiriz ancak hiç bir çocuk soyut kavram oluşturamadığı için mutlaka ve mutlaka bir yerlerde uzun sakallı bir dedenin varlığından emindir.

İlk insanlarda aynen böyle... Önce güneş'i kutsamışlar ve hatta Türkler hep Güneş'e dönmüş yüzlerini... Güneş'i hesaplayabildikten sonra Ay'a geçmişler, ne de olsa karanlık korkutucudur... Sonra Yıldızları tercih etmişler... Rüzgar olmuş... Su baskınlarından korkmuşlar ve Su'ya Nur'luk vermişler... Ama kaçınılmaz bir gerçek var ki, her birisine hakim olup hükmettikçe Tanrılıklarını onlardan geri almışlar...

 

Peki geri almayı bilmiş bu insan, niye illa ki Soyut bir Tanrı yaratmış?

 

Bunu yine Psikoloji ile ortaya koyuyoruz...

 

İnsan özellikle Soyut Kavramlar kavrayabildiği dönemde yani Ergenlik döneminde "Metafizik" bir arayış içersindedir, özellikle Toplum Psikolojisi böyle yönlendirir. Ateist bir ailede Soyut Tanrılardan bihaber bir birey düşünün... Kendi bünyesinde anlamlandıramadığı bir takım değişiklikler olurken bu değişilikleri yine anlamlandıramayan başka bir ergen ile konuşuyor...

Doğal olarak insanın şu içtepisi ortaya çıkar:

Anlamlandıramadığı şeyleri Soyuta/Bilinmeze/Gayb'a atamak...

İnsanlık tarihinin orta dönemi de bunu simgeliyor... Tarım Toplumları oluştukça, Avcı-Toplayıcı toplumların Totemlerinin ve Ulaşılabilir-Materyal Tanrılarının yerini Soyut ve Ulaşılmaz Tanrılar alıyor...

 

Aradaki yüzlerce yıllık olgunlaşma dönemini geçip, "Tek Tanrı" fikrinin niçin öncelikle Sami Irkından İbranilerde olgunlaştığına gelelim...

İbranilerin inanç kökenlerinin Babillerden ve özellikle Sümerlerden kaynak aldığını ispatlayabiliyor Muazzez İlmiye Çığ ve bundan başka bilim insanı da bu konu hakkında "Köken Bilim" oluşturmaktalar...

Yahudi Tarihinin en önemli ve vurucu yargısı:

Yahudilerin yani İbranilerin hep sürülmüş bir toplum olmalarıdır...

Gönderi tarihi:

İlgili Konu 3 - Nereye Bakmalıyız

Köken 2...

 

Ne demiştik?

Toplumlar yerleşik hayata geçtikçe Tanrıları Soyuta indirgiyordu.

Peki insanların Totem Toplumundan Tarım Toplumuna geçmesi ile "Din Birliği" sağlamamış mıdır toplumsallığı?

Din Birliği ise Yerleşikliğe dayalıdır...

 

Şimdi düşünün...

Ortaya küçük bir kabile olarak çıkmışsınız ve her yerleşik toplumca taa Mısır'a kadar sürülmüşsünüz...

Dahası orada da bir toprağa sahip olamayacaksınız ama bunu bilmiyorsunuz zaten, o yüzden önemsemeyin. Çünkü içinizde her zaman bir Toprağa Kavuşma ideali yatacak...

Yine Ergen Psikolojisine dönelim...

Belki de Nietzsche'nin "Ait olduğu toplumun normal İyi-Kötü algısının daha da ilersinde Üstün İnsana ait bir İyi-Köyü kavrayışı benimsemek isteyişinin ya da Üstün İnsan Olma gayreti ile Üstün olarak görülen Tanrı'yı öldürmesinin" en temel nedeni... Sevilmemesi ve dışlanması idi? O yüzden Nietzsche iyi bir arkadaş kazandığı için ağlarken, kimsenin onu hiç sevmediğini haykırmıyor muydu?

Aynı şekilde Kabul Edilmiş Schopenhauer "Hayatın Anlamı" adlı kitabında da dünyanın kötü ve hakedilmiş cezalarla dolu bir yer olduğunu Hıristiyanlık'ın "Doğuştan Günahkar Olma" kabulüne paralel bir şekilde açıklıyordu...

 

İşte İbraniler eski koptukları Sümerlerden öç alırcasına Tanrı'yı birleştirmişler ve yine acımasız, kızgın ama bir o kadar da kıskanç ama sadece ve sadece İbranilere "Babalık" (Abba) yapan bir Tanrı haline getirmişlerdi...

Bir günah işlemiş olmalıydılar ki her Millet toprak sahibi iken, Tanrı onları cezalandırmıştı...

Ancak öyle ki Tanrı onları hiç yalnız bırakmıyordu ve bu yüzden peygamberleri sadece onlara gönderiyordu, Tanrı ile bir tek onlar pazarlık yapabiliyordu!!!

 

Ve o Tanrı bu acı çekmiş ve sürülmüş topluma hiç sahip olmadıkları iki şey veriyordu:

Öldükleri takdirce kaçınılmaz olarak cennet,

Yaşamda kaldıkları sürece Arz-ı Mev'ud=Vaad edilmiş topraklar...

 

Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama

Ben tüm toplumların Tanrılarını Yerleşikliğe dayalı ve yerleşikliği temsil eden Tanrılar olarak betimlediği bir dünyada göçe zorlanmış, yerinde yurdundan edilmiş bir toplum olsaydım,

İnsan doğasının o zamanlardaki zayıflığının kaçınılmaz sonucu olarak bir Tanrı'ya ihtiyaç yine duyacaktım

Ama yine kaçınılmaz olarak tüm Tanrılar yerleşikliğe göre yaratıldığına göre,

Benim Tanrım elbette ki onlardan farklı olacaktı...

Öyle değil mi?

Çünkü ben artık yerinden ve yurdundan edilmiştim ve onlara bir hınç besliyordum...

 

Ben bir Peygamber olarak ortaya çıktığımda bana

"Nerede Tanrın, öteki Milletlerin Tanrıların var?" (yerleşiklik kastediliyor) denilirse idi, elbette ki

"O soyut bir Tanrı, göremezsiniz, duyamazsınız... Ancak ben görürüm ve diğer peygamberler... İtaat edin..." derdim...

Aynen "Kıral Çıplak" misali gibidir bu...

"-Bazı kimselere göremez."

"-Öyleyse tüm hepimiz görüyoruz... Öğreticiler (İmam, Rahip, Hahamlar) olarak..."

 

Yine de onlar "Yerleşikliği Sembolize" eden ve daha doğrusu Yahudilerin bir toprağa yerleşmelerini ve onları oraya sırtlarında götürüp o toprağı da sürdürtecek olan bir imgeye ihtiyaç duydular...

"Altın Buzağı"...

 

Tabii ki Musa buna kızacaktı, çünkü o aralarıda en akıllıydı ve gerçeği, yerleşemeyeceklerini biliyordu...

 

Geçelim ve devam edelim...

 

Yahudiler Mısır'a geldiklerinde Mısır tarihinin ona verdiği bir yükümlülük olarak Tahıl Ambarıdır...

Ve tabii ki Tarım Toplumuna, Nil Taşmalarına, Yıldız ve Güneş zamanlamalarına dayalı,

Yani tam anlamı ile Soyut Öncesi Tanrı kavrayışına sahiptir...

 

Tabii ki Soyut bir Tanrı'yı kabullenmek için hiç bir nedeni yoktur...

Ve öyle ki o Tanrı zaten İbranilerin Tanrısıdır...

 

İbrahim'in iki çocuğu var:

İshak ve İsmail...

 

Yahudiler, İshak soyundan gelir...

Kureyşliler, İsmail soyundan gelir...

 

Hz. İsa Yahudi'dir...

Hz. Muhammed Kureyş'li yani Hanif...

 

Hz. İsa, kendisini Tanrı'ya adamış bir kadından bir Tapınak Evladı yani bir "Tanrı Oğlu-Bar Abba" olarak doğar ve bu bilinç ile yetiştirilir.

Hz. Muhammed ise Habeş, Bizans Devletleri arasında kaybolacağı besbelli olan ve kabilecilik anlayışı ile bu kaçınılmaz olan Kabileci Arap Toplumunda, gerçekten çok zeki ve akıllı bir insan olarak doğar...

 

Anadolu'da Türkçülük akımının en son doğan, en genç ve bu yüzden en kuvvetli akım olduğunu... Bu güçten gelen kuvvet ile yedi düveli alt edebildiğini unutmayın...

 

Her neyse...

Bu forumda en çok düşünebilen kişi tabii ki ben değilim...

Tarih, Psikoloji, Coğrafya, Kazı-Bilim vs bilimler ve bilimsel veriler karşımızda duruyor...

Zeki biri olmaya gerek hiç yok görmek için ve hiçte zeki değilim...

Sadece bakmak ile görmek arasında fark var...

 

Bu kadar beyin fırtınası yeter şimdilik...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Hani o kadar etkiliydi bilim de dini bile geride bırakıyordu; yok işte somut bir şey, bugün fizikte bile devrim niteliğinde gelişmeler oluyor ve insan bambaşka bilinmezliklere dalıyorsa sözel bilimlerin sınırlı imkanlarıyla insanın ve dinin geçmişi ne kadar aydınlanır???Aydınlanmaz tam anlamıyla, önemli olan yakalanan aydınlığın değerlendirilmesidir...

 

Sizin görüşünüzü biliyorum, ben sadece okur da farklı bir pencere bulabilsin diye yazıyorum artık dini tartışmalara girmeyi düşünmüyorum çünkü doğumu ve ölümü üzerinde dahi bilgileri eksik olan biz insanoğlu elimizden gelen şu yaşam uğraşısını bilmediğini bilerek ve öğrenerek sürdürmelidir ama bu ona asla hakim olamayacağını bildiği geçmiş ve gelecek üzerinde kendi fantazilerini koşturma hakkını vermez; hayat devam ediyor, o zaman onu anlamlandırmak için daha gerçekçi bir şeylere ihtiyaç var mesela onu kapsayacak bir dine, işte bu yüzden materyalizm kendi bilimsel dinini oluşturmak istedi de 20.yy la birlikte amacına ulaşamayacağını anladı...

 

21.yy başlarında dönüşümün çağındayız, yaşlanan kapital kralları sayesinde halk kitleleri de dine ve sağlıklı yaşam sırlarına ulaşmaya çabalıyor sanırım :D; bu arada dinler ya da en azından tevhid inancına dayalı bir tanrı anlayışı rağbet görmeye başladı, insan nereye giderse gitsin ölümü göreceğini anladı ve bu kadar ortak nokta gerçekten dağınık coğrafyalarda kendi kültürünü oluşturan insanların hurafesi olamazdı; olamazdı çünkü her şey o kadar anlamlıydı ki kendi reddetme eylemi bile düzen içinde apayrı önemi ile vardı...

 

Çünkü insan her yerde insandı, ibretlik farklılıklar vardı ve bunlar dahi o kadar harikaydı ki insan yine her yerde insandı; müthiş bir düzen...

 

İnsan insanlığını anlama yolunda bilime sarıldı ve bilimin felsefeye dönüştüğü anlarda yeri geldi mi sınırlar geçildi ama felsefenin doğru düşünme düzleminde dahi bir şekilde sınırlar çizilecekti, insan dinini aradı; insan dinini buldukça var olabilirdi çünkü insan doğumunun öncesinde içinde bulunduğu halde yoktu ve ölümünden sonra da olamayacaktı...

 

Hiçbir şey tesadüfi, anlamsız ve boşuna değildir...

 

Aklın yolu birdir...

 

İnsanın yapması gereken gerçek anlamda İslam dinine sarılmak, kendinin ne olduğunu bilmek ve ne olabileceğini anlamaktır...

 

İslamı temele koymak demek sadece bir coğrafyanın şeriatını almak demek değildir, o aklın yolunun bire çıktığı Tevhid inancına sahip olabilmek samimice Allah'a yönelebilmektir...

 

İnsan bilme işiyle uğraşmadan ve düşünmeden kendini geliştirebilir mi???

 

Hayır; işte bu yüzden bilimle insan öncelikle kendini ve çevresini bilmek durumundadır, felsefe ile kafasını yormaya başladığında tümele yönelir ve her şeyi gerçeğin ipine bağlayacak olan tüm hayatı kapsayacak olan din vardır; İslam vardır...

 

Saygılar...

 

:zorro:

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Hani o kadar etkiliydi bilim de dini bile geride bırakıyordu; yok işte somut bir şey,

 

Peki sen Metafizik bir Tanrı'ya inanmakla, somut olarak ne ortaya koyabildin Sayın Ali0_1?

 

Cennet ve Cehennem...

İspatla dediğimde

"İman et, ölünce göreceksin..."

 

Ahiret...

İspatla dediğimde

"İman et, ölünce göreceksin..."

 

Şeytan ve Melekler ve Cinler...

İspatla dediğimde

"İman et, ölünce göreceksin..."

 

Sırat Köprüsü...

İspatla dediğimde

"İman et, ölünce göreceksin..."

 

Metafizik Tanrı...

İspatla dediğimde

"İman et, ölünce göreceksin..."

 

 

Bunlar mı Somut ispatların?

Komik bile değil, TrajiKomik...

 

Ama ben bunların Tarihi kökenlerini Bilimsel olarak ortaya koyduğumda, ispatladığımda:

"Bilim yanılır, bilime güvenmeyin bla bla bla..."

 

Ya hu Var olan bir şey hakkında ve var olduğu kesin olarak ispatlanabilen bir şey hakkında

Bilim nasıl yanılabilir?

Bunu çok merak ediyorum...

 

Ama birde ne var biliyor musunuz?

 

Bilim bakıyor genel hatları ile dünya 6 dönemde var olmuş:

"Aa! bakın Bilim ne kadar güzel, Allah'ı tasdikliyor..."

 

Bilim bakıyor Hamilelik ile ilgili bilgileri koyuyor ortaya:

"Aa! bakın Bilim ne kadar güzel, Allah' tasdikliyor..."

 

Bilim bakıyor dağlar hakkında genel geçer bilgiler koyuyor ortaya:

"Aa! bakın Bilim ne kadar güzel, Allah'ı tasdikliyor..."

 

Oysa Bilim Kur'an-da anlatılanları tasdiklemek için yapmıyor bunu ve yararlanmıyor bile...

 

Ama siz işinize geldikçe...

Başkalarınında buna benzer tavırlardan olduğunu tarafsız bir şekilde söylemiştim zamanında...

 

bugün fizikte bile devrim niteliğinde gelişmeler oluyor ve insan bambaşka bilinmezliklere dalıyorsa sözel bilimlerin sınırlı imkanlarıyla insanın ve dinin geçmişi ne kadar aydınlanır???Aydınlanmaz tam anlamıyla, önemli olan yakalanan aydınlığın değerlendirilmesidir...

 

Sizin görüşünüzü biliyorum, ben sadece okur da farklı bir pencere bulabilsin diye yazıyorum artık dini tartışmalara girmeyi düşünmüyorum çünkü doğumu ve ölümü üzerinde dahi bilgileri eksik olan biz insanoğlu elimizden gelen şu yaşam uğraşısını bilmediğini bilerek ve öğrenerek sürdürmelidir ama bu ona asla hakim olamayacağını bildiği geçmiş ve gelecek üzerinde kendi fantazilerini koşturma hakkını vermez;

Peki Tevrat, İncil ve Kur'an-da yazılanların, bir insanın geçmiş ve gelecek üzerinde kendi fantazilerini koşturma hakkını kullandıklarının örneği olarak düşünemez miyiz?

Kimseye böyle bir hak tanımazdı değil mi?

Bu sözünüzün arkasında durabilecek misiniz merak ediyorum gerçekten...

 

Ya hu ne diyorsunuz siz?

Sosyal Bilim dediğiniz şey Faraziye midir?

Benim ne olduğum ortada, sadece Bilimsel Temeli olan bilgileri veririm ve üzerine mantığı konuştururum...

O bilgileri bütünlerim.

Bunu İslam yandaşlığı ya da karşıtlığı için yapmıyorum.

Kaldı ki İnançsız arkadaşlarla Tarih konusunda çok ciddi tartışmalarım da oldu forumda...

Çok ciddi karşıtlıklarımız da oldu ve hatta hala o konularda da çürütülebildiğimi hiç sanmıyorum...

 

Öyle ki, İslam ya da diğer dinler gökten zembille de inmemiştir.

Bunların tarihsel kökenleri vardır...

Belli birikimler sonunda ortaya çıkmışlardır...

 

Bakın yazdığınız eleştiri son derece bilimden uzak...

Oldukça tutarsız ve ispatsız...

 

Siz bu yazdıklarınızı sadece Metafizik bir İlah'tan geldiği söylenen Kur'an-a dayanılarak daha sonradan oluşturulmuş Öğretilere ve hem de saplantılı öğretilere, farazilere, doğmalara dayanarak yapıyorsunuz.

Oysa ben Metafizik bir Tanrı'dan ziyada "Doğa"nın kendisine "Tanrı" diyorum...

 

Ve öyle ki "Geçmiş Bilgisi" yani "Tarih" faraziyeler ve "Eleştirilemez Kutsallar" üzerine kurulamaz...

Tarih Bilgisi öncelikle şu Bilimlere dayanır:

 

1. ) Arkeoloji: Özellikle yazının olmadığı dönemlerdeki koşullar hakkında bilgi sağlamasıyla tarihçilerin yararlandığı bilimdir.

2. ) Antropoloji: Toplumların ırk yapılarını inceler.

3. ) İktisat: Ekonomik olayların kanunlarını ortaya koyan iktisat bilimi geçmişteki olayların iktisadi sebeplerinin anlaşılması konusunda tarihçilere ışık tutar.

4. ) Filololoji: Dil bilimidir.Eski kaynakların çevrilmesi ve incelenmesi konularında tarih bilimine yardımcı olur.

5. ) Nümizmatik: Eski paraları inceler.

6. ) Heraldik: Armaları inceler.

7. ) Felsefe: Tarihteki olaylarda dönemin felsefesini bilmek ve düşünce yapısını öğrenmek tarihçinin olayları daha derin anlayabilmesini sağlar.

8. ) Epigrafi: Taş ve mermer kitabelerin üstündeki yazıları inceler.

9. ) Kronoloji: Tarihi olayların zaman içerisindeki yerini belirleyen, sıralayan ve düzenleyen bilimdir.

10. ) Sosyoloji: Toplumu incelemesiyle tarihi olaylardaki toplumların özelliklerinin bilinmesi konusunda tarih bilimine yardımcı olur.

11. ) Etnografya:Toplumun örf, adet ve geleneklerini inceler.

12. ) Paleografya: Eski yazıları inceleyen bilim dalıdır.Yazılı kaynakların anlamlaştırılması bağlamında tarihçilerin faydalandığı bir bilimdir.

13. ) Coğrafya: Tarihçi olayları daha iyi anlamak için geçtiği yeri bilmek zorundadır.O yerin dağlarını, nehirlerini, toprak özelliklerini v.b. gibi bilgileri ona coğrafya bilimi verir.

14. ) Diplomasi: Resmi belgeleri inceleyip, sınıflandırarak tarihçiye yardımcı olur.

15. ) Toponomi: Yer adları bilimi

 

Bunların yanında Ekonomi, Siyaset Bilim, Hukuk, Sanat, Edebiyat, Kimya ve Laboratuvar Bilimlerinin yöntemlerinden de faydalanır.

Ve ben bu bilimlerin ortaya koydukları kanıtlanabilir gerçekliklere göre konuşuyorum.

 

Bilim Felsefesi konusunda ders almanız gerekli.

Bilim sadece nerede yanılıyor bunu öğrenmeniz gerekir.

 

Bilim sadece ve sadece İnsanların ortaya koydukları yorumlarda yanılır.

 

Yoksa E=MC2 bundan 30 yıl sonra aynı reaksiyonu verirken nükleerde, 30 yıl sonra bir bilim adamı çıkıpta "Aa bilim yanıldı, meğersem vermiyormuş o reaksiyonu" diyemez.

Bundan 2000yıl önce de 2+2=4 idi, bugün de öyle...

Binlerce yıldır suyu ısıttığımız zaman hep buhar oluyor aynı ve benzer koşullarda...

Bugün koyunu kopyalabiliyoruz, 10 yıl sonra çıkıpta "Aa bilim yanıldı, artık kopyalayamıyor Bilim" denilemez...

Karbon14 metodu ile bir heykel kalıntısının ya da bir çömleğin kaç sene önce yapıldığını ortaya koyabiliyoruz Bilimsel olarak ve üzerindeki işlemelerin yaşlarını tespit edebiliyoruz... Birisi çıkıp Bilimsel olarak daha önce aynı yöntemle ispatlanmış bir örneği "Aa bu meğersem 20 yıl öncesininmiş, 5000yıl öncesine ait değilmiş!" diyemez.

 

Mesela mağara duvarlarındaki resimlerin ne zaman çizildiğini öğrenebiliyoruz.

Arşivcilik okuyanlar ya da dersini alanlar veyahut kütüphaneciler bilirler, bir belgenin gerçek olup olmadığı üzerindeki mürekkebin laboratuvar incelemeleri ile ve kaç senelik olup olmadığı kesin olarak ortaya çıkarılabiliyor.

Hz. Osman'dan kalan Kur'an-ı Kerimler ya da mushaflar da bu şekilde Bilimsel olarak ispatlanıyor zaten, öyle emin olunuyor...

Şimdi siz Kur'an-ın hiç değişmediği konusunda Bilim'in bu özelliğini kullanıp kesin bir ifade ile savunacaksınız ama aynı bilim Neolitik Çağdaki insanların çizimlerini ve bu çizimlerinin niteliklerini ortaya koyduğunuzda karşı çıkacaksınız...

Olmaz arkadaşım, yemezler bunu...

 

Sizin işinize yarayacak bir örnek daha vereyim ve sizin nasıl işinize geldiğinde Bilimci kesilenlerden İşinize gelmediğinde Bilmi göz ardı edenlerden olduğunuz anlaşılsın. Ki bu nitelemeyi Tarih konusu tartışmalarda her iki taraf içinde çok kullandım, hala da arkasındayım...

 

Mesela HY "Evrim"i ispatladığı düşünülen Kafatası + Çene kemiklerinin "Sahte" olduğunu nasıl konu edindi?

Karbon 14 metodu ortaya çıktığında aldılar kemikleri ayrı ayrı aynı incelemeye tabi tuttular.

Kafatası kemiği binlerce yıllıktı ama çenesi henüz bir kaç yıllık bir gorilindi...

Burada Bilim mi yanıldı peki?

Hayır yanılmadı ve hatta yanıldığından hiç bir bilim adamı dahi şüphe etmedi...

 

Peki hiç bir evrimci bu sahtekarlığın arkasında durdu mu?

Kesinlikle hayır, durmadı, duramazdı, "evet, sahte bir kanıttır!" dediler...

 

Bu forumda da bunu söyleyebilecek Evrimi kabul eden arkadaşlar var mı?

Evet, var...

 

Ve siz bunu "Evet o metod bunu ortaya koyuyor" diye Bilimsel bir şekilde savunabilirken,

Aynı metod Tarih Bilimi içersinde kültürel varlıkların tespitinde kullanıldığında reddediyorsunuz...

 

Gerçekten bence de Bilimsel olamadığınız sürece böyle tartışmalara yaklaşmayın bile...

 

Şimdi cevap yazmaya cesaret edebilen bir örnek olarak bir tarafta sizi ve şu an için sizin temsil ettiğiniz "Metafizik Kabulü" koyalım...

 

Diğer tarafta bu konuyu açan ve yazdıklarını sonuna kadar savunan ve Bilimsel verilere dayandığını ispatlayabileceğini iddia eden biri olarak beni ve ne kadar zor da olsa o bilimleri temsil ederek "Tarihsel Materyalist Kabulü" ortaya koyalım...

 

Ve soralım:

 

Hangisi daha gerçekçi ve ispatlanabilir duruyor?

 

Metafizik Felsefe mi?

Tarihsel Materyalizm mi?

 

 

Sayın yöneticilerden rica ediyorum bu iki tercihi Anket olarak bu konunun başına ekleyebilirler mi?

 

 

Ben sizin gibi gülüp geçmem Sayın Ali0_1.

Ben biraz hiddetlendiğimde söyleyeceğimi söylerim ve söylediğimde cuk oturur.

O ifadeden ( :zorro: ) nefret ediyorum, kişisel algılamayın...

 

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Hiddetinizi yeniniz ki ne dediğimizi anlayınız...

 

İlk alıntıya verdiğiniz cevap baştan yanlış anlama barındırıyor çünkü; bilim insan yaşamının genelini kapsayacak mutlak gerçeği sunamadı, kendisini yeni bir dini anlayış oluşturmada kullanmak isteyenler tükendi; olay budur...

 

Ben bilime karşı değilim ki; bizzat ben yazdım bilimin gerekliliğini, ben bilimin yüceltilmesine karşı çıktım ve konumunu belirttim ayrıca başlamışsınız "şöyle dersiniz, şöyledir" diye; dememişim ama değil mi; nerde yazıyor bunlar 2 kere 2 eşittir 6 mı dedik, iki kere iki den bile bahsetmedik hatta; ondan geri kalanını doğrudan hiddetlenmenize veriyorum...

 

Bir de bazı yerlerde "İslam karşıtlığı için yapmıyorum" falan da demişsiniz; iyi de hiç kusura bakmayın ama benim iletimle ne alakası var bunun; ben size bir şey yazmadım ben içimden gelenleri biraz dağınıkça(kabul ediyorum, sanırım bundan doğdu gerginliğiniz) döktüm ortaya...

 

Aslında bir daha yazmayacaktım da ama öyle laflar etmişsiniz ki "tamam, yine başlıyoruz" dedim; ama yook kendimi tutacağım...

 

Hiçbir şeyin ispatlandığı falan yok ne siz bana bir şey ispatlayabiliyorsunuz ne de ben size; bilimin yanlışlanabilme özelliği olmasa o bilim olmazdı dinin maddi ispatı mutlak olmayacak manevi yönü olmasaydı inançlı-inançsız ayrımı olmazdı...

 

Her şeye kendi konumundan dolayı saygı duyuyorum ben; bilimle alıp veremediğim yok hatta bilimsiz pek de bir şey yapılabileceğini düşünmüyorum ve bilimi felsefi düzeyin, dini olgunluğun yakalanmasında en önemli işlerden olarak görüyorum...

 

Fazla iddialı cümlelerle kendi tarihini ve kendi geleceğini yazmaya karşıyım; çünkü bu öncelikle "oldu" havasını vererek farklı bilimsel pencerelerin açılmasına engel olabilmektedir ve insanı insanlığından gelen kısıtlanmışlığını unutturarak bir hayal dünyasına itmektedir...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

Bu arada benim adıma ankette tarafımı belirleme hiç hoş bir davranış değil... :excl:

 

Ankete cevabım "3.şık: İkisi de değil" dir...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

Şimdi burada bazı yazıların, özellikle de derin ve üstü kapalı çelişkiler içeren yazıların derinlemesine eleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü güzel bir dil ile yazılmış ve içeriğinde konudan konuya atlayan ve ajitatif ifadeler kullanan yazıların okuyucu açısından zararlı olduğunu ve yanlışla götüreceğini düşünmekteyim. Özellikle de konu, toplumumuzun en çok ihtiyaç duyduğu “bilim” olunca, kusura bakmayın ama anlamsız eleştirilerle içinin boşaltılmasına müsaade edemem!

 

Hani o kadar etkiliydi bilim de dini bile geride bırakıyordu;

 

Şimdi bu cümlenin sahibi,

 

……..Ben bilime karşı değilim ki; bizzat ben yazdım bilimin gerekliliğini, ………

 

diyor....

 

Şimdi. Bir insan hem “bilimin” başarısızlığını savunması, hem de kalkıp "ben biliminn gerekliliğini savunurum” demesi başlı başına bir çelişidir! Başarısız olan bir şeyi nasıl savunursun? Bu samimiyetsiz bir eleştiridir. Altında ne yatar? “Ben bilimin, işime gelen yanlarını kullanırım, işime gelmeyeni hooop çöpe atarım”. İddia edildiğinin aksine, bilimsel veriler insanın tarihi ve gelişimi hakkında hiç de yabana atılmayacak gelişmeler sunar. Sayın boşig’in yazısı da bunu içermektedir!

 

Neyse konuya dönelim…

 

yok işte somut bir şey,

 

Somut bir şey yok mu? Neymiş o olmayan?

 

bugün fizikte bile devrim niteliğinde gelişmeler oluyor ve insan bambaşka bilinmezliklere dalıyorsa sözel bilimlerin sınırlı imkanlarıyla insanın ve dinin geçmişi ne kadar aydınlanır???

 

Alın size bir çelişki daha!

 

Şimdi, bu konunun başlığını oluşturan yazıda ne anlatılıyor? Sosyal bilimlerin başarısı! Bu başarı da sayısal bilimlerin rolü ne? BÜYÜK! Neymiş? Fizikte yeni başarılar ve yeni bilinmezlere yol alıyormuşuz. Bu sözel için de geçerli değil mi? Sen sözel bilimleri durağan mı sanırsın? Bir C14 metodunun bile uygulanması sözel bilimlerin gelişmesini sağlar! Bu nedenle kimse kalkıp bilimi “sayısal” ve “sözel” diye ikiye ayırıp parçalayarak içini boşaltamaz! “Dinin geçmişi” nasıl aydınlanır? Tabii ki insanın tarihi aydınlatılarak. Ama işinize gelmezse onu bilemem tabi… :stuart:

 

Neyse konuya dönelim…

 

 

Aydınlanmaz tam anlamıyla, önemli olan yakalanan aydınlığın değerlendirilmesidir...

 

Ahanda! bir çelişki daha!

 

Aydınlanamayan bir şeyin nasıl aydınan kısmını değerlendirirsin?

Yarım da olsa aydınlanıyor ise neden zamanla, çalışarak tam olarak aydınlatılamasın?

Bu nasıl bir mantıktır?

Bir yere kadar aydınlatılmalı dersen onu bilemem tabi… :stuart:

Bugünlerde herkes bilimin işine geldiği kadar olan kısmını kullanıyor… Eeee? Gerisi? Yok dursun…

 

ben sadece okur da farklı bir pencere bulabilsin diye yazıyorum

 

Neymiş bu farklı pencere? Biraz daha yakından inceleyelim ha?

 

artık dini tartışmalara girmeyi düşünmüyorum

 

Neden?

 

çünkü doğumu ve ölümü üzerinde dahi bilgileri eksik olan biz insanoğlu elimizden gelen şu yaşam uğraşısını bilmediğini bilerek ve öğrenerek sürdürmelidir

 

Alın işte! size bir çelişki daha çıktı…

 

Bilmediğini bilerek nasıl öğrenirsin? Bilemeyeceğini baştan kabul ettiğinde neyi öğrenirsin? Öğrendiğini sandığın şeyi nasıl bilirsin? Bilemeyeceğin bir şeyi nasıl öğrendiğini sanırsın???

Bu nasıl bir mantıktır? Oooh, öğren ama hiçbir zaman bilemeyeceksin bunu da kabul et… Yok böyle bir şey!

 

ama bu ona asla hakim olamayacağını bildiği geçmiş ve gelecek üzerinde kendi fantazilerini koşturma hakkını vermez;

 

Haydaaaa... Çelişki çelişki üstüne!

 

Vermeyen ne? “bilemeyeceğini kabul ederek öğrenmek

Verilmeyen ne? “bilmek

Verilmeyen kim? “bilmeye çalışan insan:stuart:

 

Yahu, birincisi, sen baştan kabul edersen bilemeyeceğini, nasıl kalkıp bilmeye çalışırsın?

İkincisi, yukarıdaki yazıda avaz avaz bağırıyolar: “BİLGİ BİRİKİMİ ARTIYOR” diye… Sen daha ne bilememezlikten bahsediyorsun?

 

Geçmiş ve gelecek üzerinde kendi fantezileri”… Bu biraz ilginç ve çok da çelişkili

Zaten insanoğlu gelecek açısından sadece tahminlerde bulunabilir. Öteye geçemez. Peki geçmiş? Hem sayısal hem de sözel bilimler sayesinde elde edilen bilgi birikimi geçmişimizi aydınlatmıyor mu? Örnek verelim mi? Milyonlarca yıl boyunca kıtaların konumlarını ve değişimleri, bu devasa zaman dilimleri içinde canlı türlerinin ortaya çıkışı, değişimleri ve yok oluşları, dünyanın oluşumundan bu yana, manto dediğimiz kabuk ve çekirdek arasında kalan bölgenin kimyasal değişimi, yine bu zaman ölçeğinde atmosferdeki izotopik bileşimlerin değişimi ve bunların canlılar üzerindeki etkisi, kayalar üzerindeki etkisi hakkında bilgi birikimimizi düşünün. Hatta daha da geriye gidip gezegenlerin ilk oluşumuna bakın. Bu bilgiler fantastik mi? Bu bilgi birikimini, evet takip etmek çok zor… Ama bu size, takip edemediğiniz ve öğrenemediğiniz için, içi boş ve altı boş bir biçimde eleştirmek ve çöpe atmak hakkını vermez! Bunca birikim bize sadece şunu gösterir: “zamanla her şeyi öğreneceğiz”…

 

Burada bir şeyden daha bahsetmek isterim. Bilim kendisini yalanlar, kendisini çöpe atar ve ancak böyle gelişir. Bu neye benzer biliyor musunuz? Tam 12’ye hedef alan bir nişancının her defasında daha iyisini yapacağı diyerek hedefe daha fazla yaklaşmasına benzer. Doğruyu bilmesek bile ona her an daha fazla yaklaşırız… Ve bu sizin ima ettiğiniz gibi, tanrısal bir doğru değil, maddi bir gerçekliktir! Bilim bize bunu öğretir!

 

Neyse konuya dönelim…

 

hayat devam ediyor, o zaman onu anlamlandırmak için daha gerçekçi bir şeylere ihtiyaç var

 

Neymiş bakalım o gerçeklik? Ruhlar alemi mi???

 

mesela onu kapsayacak bir dine,

 

Evet! Gerçekten de ruhlar alemine gerek duyuluyormuş! :stuart: Peki neden???

 

işte bu yüzden materyalizm kendi bilimsel dinini oluşturmak istedi de 20.yy la birlikte amacına ulaşamayacağını anladı...

 

Şimdi buna gülerim ben…

 

Nedense, içinde “materyalizm” teriminin geçtiği yazıları okuyunca bazı arkadaşların şalteri atmakta ve olmadık eleştirilere yönelmektedirler. Bunun nedeni nedir? Korku! Din elden gidiyor korkusu!

 

Yahu arkadaşım!… Burada bir sürü yazı yazmışsın, daha göremedik materyalizmi çürüttüğünü! Yine itiraz ediyorsan yazımı tekrar oku! Hani nerede? Bilime güvenmekten bahsediyorsun, sonra kalkıp “materyalizm” çöktü diyorsun. Alın size bir çelişki daha! Bilimin kendisi materyalisttir! Materyalist olmak zorundadır! Var mı itirazı olan???

 

21.yy başlarında dönüşümün çağındayız, yaşlanan kapital kralları sayesinde halk kitleleri de dine ve sağlıklı yaşam sırlarına ulaşmaya çabalıyor sanırım :D;

 

Hah! Şimdi geldik ekonomik düzenlerin eksikliklerinden ne payda çıkarırız derdine!

Eeee? Ne payda çıkarıyoruz?

 

bu arada dinler ya da en azından tevhid inancına dayalı bir tanrı anlayışı rağbet görmeye başladı,

 

Bunun konuyla ne alakası var? :unsure:

 

insan nereye giderse gitsin ölümü göreceğini anladı

 

Hani diyordum ya yukarıda… Lafı oradan oraya dolayıp haklı çıkma derdine düşüyorlar diye… Alın size bir örnek!

 

İnsanoğlu ölümü yeni mi tanıdı??? Bundan önce bilmiyor muydu???

Yapmayın!

 

Devamı gelecek...

Gönderi tarihi:
ve bu kadar ortak nokta gerçekten dağınık coğrafyalarda kendi kültürünü oluşturan insanların hurafesi olamazdı;

 

Neden olmazmış? Hiç mi tarih okumadınız? Hiç mi dinlerin tarihsel gelişimini bilmiyorsunuz? Ortak payda neymiş? İslam mı??? HAYIR! Ölüm ve ötesi!!! Bunu da kendinize mal etmeyin! Aynı şeyi hıristiyanı da yapıyor putperesti de!

 

Çünkü insan her yerde insandı, ibretlik farklılıklar vardı ve bunlar dahi o kadar harikaydı ki insan yine her yerde insandı; müthiş bir düzen...

 

İnsan her yerde tabiî ki de insan olacak! Hayvan ya da bitki olacak değil! Bunun neresi müthiş? Maymun her yerde maymun, köpek her yerde köpektir!

 

Ancaaaaaakkkk, gözünüzden bir şeyi kaçırmayın, her canlı kendi coğrafyasına uygun şekilde kendini geliştirmiştir! Bilim bize bunu öğretir? Var mı itirazı olan???

 

İnsan insanlığını anlama yolunda bilime sarıldı

 

Ya neye sarılacaktı? Hurafelere mi? Sarılanlar ve böylece işin kolayına kaçanlar da az değil hani, maalesef! O yüzden bilime sarılanlar bir şeyleri çözerler, hurafelere sarılanlar da 1000 sene geriden takip edereler!

 

ve bilimin felsefeye dönüştüğü anlarda yeri geldi mi sınırlar geçildi ama felsefenin doğru düşünme düzleminde dahi bir şekilde sınırlar çizilecekti,

 

Bilim zaten bir felsefedir! Felsefenin doğru düşünme düzemline de siz karar veremezsiniz. Hele de metafizik düşünürken!

 

insan dinini aradı; insan dinini buldukça var olabilirdi

 

Ne alaka yahu? Dinini bulmayanlar insan değil mi??? Hani dedim ya ajitatif laflar diye? Alın size bir ajitasyon salatası!

 

çünkü insan doğumunun öncesinde içinde bulunduğu halde yoktu ve ölümünden sonra da olamayacaktı...

 

Bu gerçeklik seni haklı çıkarmaz ki? Her iki tarafı da haklı çıkarır?

Nedir yani gelmek istediğin nokta???

 

Hiçbir şey tesadüfi, anlamsız ve boşuna değildir...

 

Bunu biz de söylüyoruz. Tesadüf diye bir şey yoktur! Başka bahaneler lütfen... :stuart:

 

Aklın yolu birdir...

 

O biri bulana kadar neler kaybettiğimizi bir görseniz! aaahhh! :stuart:

 

İnsanın yapması gereken gerçek anlamda İslam dinine sarılmak, kendinin ne olduğunu bilmek ve ne olabileceğini anlamaktır...

 

Şimdi Allah aşkına, yukarda anlattıklarından sonra böyle bir sonuca nasıl vardın? Gerçekten merak ediyorum? Hani örneğini göstersen, hani bilimsel ya da kuramsal bir şeyleri ispat etsen anlayacam ama; İlk cümlelerimi okuyunuz!

 

İslamı temele koymak demek sadece bir coğrafyanın şeriatını almak demek değildir,

 

Aynen öyle demektir! Aksini savunuyorsanız İslamı değil, revize islamı savunuyorsunuz demektir. Biz ise bıktık artık bu revizyonlardan!

 

o aklın yolunun bire çıktığı Tevhid inancına sahip olabilmek samimice Allah'a yönelebilmektir...

 

Aklın yolu bilime çıkar? Var mı itirazı olan?

Önce altını doldurun cümlelerinizin!

 

İnsan bilme işiyle uğraşmadan ve düşünmeden kendini geliştirebilir mi???

 

Hah şimdi oldu! Geliştiremez! O yüzden bırakalım bunları gidip çalışlaım! Okyalım, öğrenelim! :stuart:

 

Hayır; işte bu yüzden bilimle insan öncelikle kendini ve çevresini bilmek durumundadır

 

E hadi, gidip çalışalım ve öğrenelim! Bunun yolu da bilimdir! İnançlar değil! :stuart:

 

 

Ha bu arada:

 

Ankete cevabım "3.şık: İkisi de değil" dir...

 

Burada 3. şık diye bir şey olamaz...

 

Saygılar efendim...

Gönderi tarihi:

Çelişkiyi ortaya koymak da apayrı bir sanattır...

 

Benim bilime verdiğim değer bana yeter, okur da bunu tam olarak yazılarımı okuduğunda anlar zaten; bilimin mutlak gerçeklere ulaşmadığı ve yolda olduğu zaten herkesçe malumdur, burada çok geniş bir çevreden bahsederken tam aydınlanmakla yakalanabildiği kadar aydınlanmanın değerlendirilmesinin farkını ortalama bir insan anlar zaten...

 

Sunduklarınız içinde çelişki falan yok, hiçbir ifadem bir diğerini çelişkide bırakmıyor; bırakıyorsa ordan burdan alıp değil de doğru düzgün mantıksal bağlarla ifade ediniz kendinizi; bu şartlar altında tek yapmış olduğunuz bana laf atmak oluyor...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Sunduklarınız içinde çelişki falan yok, hiçbir ifadem bir diğerini çelişkide bırakmıyor; bırakıyorsa ordan burdan alıp değil de doğru düzgün mantıksal bağlarla ifade ediniz kendinizi;

 

Doğru düzgün olayan, mantıksız olan bir yer var ise, beğenmediğiniz bir yer var ise açıkça söyleyiniz.

Aksi durumda laf atmak bu olur...

Yazılarınızı ordan burdan almadım. Hepsi birbirini takip eden cümlelerdir...

Gönderi tarihi:
Doğru düzgün olayan, mantıksız olan bir yer var ise, beğenmediğiniz bir yer var ise açıkça söyleyiniz.

Aksi durumda laf atmak bu olur...

Yazılarınızı ordan burdan almadım. Hepsi birbirini takip eden cümlelerdir...

 

O zaman bilimin gerekliliğine değindiğim:

 

İnsan bilme işiyle uğraşmadan ve düşünmeden kendini geliştirebilir mi???

 

Hayır; işte bu yüzden bilimle insan öncelikle kendini ve çevresini bilmek durumundadır, felsefe ile kafasını yormaya başladığında tümele yönelir ve her şeyi gerçeğin ipine bağlayacak olan tüm hayatı kapsayacak olan din vardır; İslam vardır...

 

Her şeye kendi konumundan dolayı saygı duyuyorum ben; bilimle alıp veremediğim yok hatta bilimsiz pek de bir şey yapılabileceğini düşünmüyorum ve bilimi felsefi düzeyin, dini olgunluğun yakalanmasında en önemli işlerden olarak görüyorum...

 

iletilerle kendimi yeterince ifade etmişken hangi mantık ilkesi gereği bütünlüğü bozarak beni bilim düşmanı ilan edersiniz!!!

 

Yukarda açıkladığım gibi aydınlatma olayı gayet rahat anlaşılabilirken yine hangi çabayla bunu anlamsız ilan edersiniz!!!

 

Bana bağıntıları kurarak gelin; cümle cümle adı altında bütünlüğü bozarak değil...

 

Bilim felsefedir diye bana karşıt oluyorsunuz güya da benim bilim-felsefe bağıntımı dinlediniz mi sanki; burada bahsetmediğim hususlarda dahi benim fikrime ters şeyleri bana yüklüyorsunuz, hangi mantık ilkesiyle!!!

:zorro:

Gönderi tarihi:
Çelişkiyi ortaya koymak da apayrı bir sanattır...

 

Benim bilime verdiğim değer bana yeter, okur da bunu tam olarak yazılarımı okuduğunda anlar zaten; bilimin mutlak gerçeklere ulaşmadığı ve yolda olduğu zaten herkesçe malumdur, burada çok geniş bir çevreden bahsederken tam aydınlanmakla yakalanabildiği kadar aydınlanmanın değerlendirilmesinin farkını ortalama bir insan anlar zaten...

 

Sunduklarınız içinde çelişki falan yok, hiçbir ifadem bir diğerini çelişkide bırakmıyor; bırakıyorsa ordan burdan alıp değil de doğru düzgün mantıksal bağlarla ifade ediniz kendinizi; bu şartlar altında tek yapmış olduğunuz bana laf atmak oluyor...

 

:zorro:

 

Var efendim çelişki var...

Daha nasıl koysunlar ortaya?

 

Bilimin gerçeklere ulaşamaması diye bir şey yok.

Akademik düzeyde doğanın bir çok yasası literatüre geçti...

2+2 ye 6 demiyoruz deyipte Bilimin gerçeklere ulaşamadığını iddia edebilmek bir çelişki değil midir arkadaşım?

 

Bilim adım adım gerçeklere ulaşır, toplar, biriktirir ve birikimli olarak ilerler.

Hiç bir gerçekliğe ulaşamamış olsaydı, bugünkü seviyesine ulaşamazdı bilim...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Var efendim çelişki var...

Daha nasıl koysunlar ortaya?

 

Bilimin gerçeklere ulaşamaması diye bir şey yok.

Akademik düzeyde doğanın bir çok yasası literatüre geçti...

2+2 ye 6 demiyoruz deyipte Bilimin gerçeklere ulaşamadığını iddia edebilmek bir çelişki değil midir arkadaşım?

 

Bilim adım adım gerçeklere ulaşır, toplar, biriktirir ve birikimli olarak ilerler.

Hiç bir gerçekliğe ulaşamamış olsaydı, bugünkü seviyesine ulaşamazdı bilim...

 

Saygılarımla...

 

Çelişki ortaya konurken sıfat tamlamasının sıfatı arada uçurulmaz öylece; oradaki "mutlak gerçek" ifadesi gereken cevabı tek başına verir zaten sizin bulduğunuzu iddia ettiğiniz çelişkiye...

 

Sorun iki kere iki değil; onunla ulaşılacak olanın durumudur...

 

Bu mudur yani koca Aristo'nun mantığı!!!

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
iletilerle kendimi yeterince ifade etmişken hangi mantık ilkesi gereği bütünlüğü bozarak beni bilim düşmanı ilan edersiniz!!!

 

"Hiddetinizi yeniniz ki ne dediğimizi anlayınız..."

 

Arkadaşım,

1. Bütünlüğü bozmamak için neredeyse hiç bir cümlenizi atlamadan eleştiri yaptım.

2. İletilerde ifade ettiğinizi eleştiriyoruz zaten (kendi düşüncenizi).

3. Bilim düşmanlığı "bilime karşıyım" demekle olmuyor son zamanlarda.

4. "Hangi mantık ilkesi" dediğinizin mantığı iletilerimde ince ince işlenmiştir.

 

Bu arada düşünceleri tartışsak daha iyi olur. Değil mi?

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
"Hiddetinizi yeniniz ki ne dediğimizi anlayınız..."

 

Arkadaşım,

1. Bütünlüğü bozmamak için neredeyse hiç bir cümlenizi atlamadan eleştiri yaptım.

2. İletilerde ifade ettiğinizi eleştiriyoruz zaten (kendi düşüncenizi).

3. Bilim düşmanlığı "bilime karşıyım" demekle olmuyor son zamanlarda.

4. "Hangi mantık ilkesi" dediğinizin mantığı iletilerimde ince ince işlenmiştir.

 

Saygılarımla...

 

Bir cümleyi eleştirirken diğerini yok sayıp ötekine sıra geldi mi gönderme bile yapmayarak mı!!!

 

İletilerde ifade ettiğimden sizin eleştiriniz çıkmıyor sorun o zaten... :D

 

Hadi bakalım, güncel konularda bitti burada da başlasın düşünce polisliği; bravo!!!

 

Hiçbir ilke ve hiçbir bağ yok yukarıda, beğenmediğiniz cümleleri alıp kendinizce yazmışsınız ve bunu yaparken o kadar çok yorum da katmışsınız ki kasıtlı yazı çok uzaktan da belli oluyor siz merak etmeyiniz...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

Varsa çelişkili konu buyrun açıklayınız; bana bir cümle getirip hesap sormayınız cümlelerden çıkan anlamlarla konuşunuz ve bunun için öncelikle benim yazı bütünlüğüme bağlı kalınız...

 

Çelişki varsa ve bu giderilirse en büyük faydası bana dokunacaktır şüphesiz...

 

Ama sadece bizim gibi düşünmüyor diye bir insana bu kadar yüklenmeye ve bu yüklenme işini de ilkeli değil de kendi işine geldiği gibi yapmaya hiç gerek yok...

 

Evet; hiddetimizi yenelim, ben tartışmak istemiyorum ama çelişki varsa üzerinde konuşuruz; çünkü dediklerimiz belli, eğer şurada aramızdaki fikir ayrlığı hemen çözülebilecek olsaydı yeryüzünde fikir ayrlığı zaten yok olurdu... :D

 

İnatlaşmaya lüzum yok...

 

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Bir cümleyi eleştirirken diğerini yok sayıp ötekine sıra geldi mi gönderme bile yapmayarak mı!!!

 

Arkadaşım,

1. 3. defa söylüyorum: ALINTILADIĞIM İLETİLERİNİZDE BİR KOPUKLUK YOK...

2. Cümlelerinizin birini var birini yok saymadım... Karşılaştırabilirsiniz...

 

 

İletilerde ifade ettiğimden sizin eleştiriniz çıkmıyor sorun o zaten...

 

3. Benim yaptığım gibi eleştiri sunmak yerine, cevap vermek yerine bu tür itirazlara girmeyiniz. Sorunun ne olduğunu gösterebilirsiniz değil mi? Cümlenizin ve itirazsınızın altını dodurarak tabii..

 

Hadi bakalım, güncel konularda bitti burada da başlasın düşünce polisliği; bravo!!!

 

4. Güncel konular nereden çıktı arkadaşım? Ne polisliği? Ben zaten genel olarak dini konularda tartışırım. Açın bakın... Eleştirilerimi eleştiri olarak değil de engelleyici olarak görüyorsanız bu sizin sorununuzdur. Hala bana kurallar çerçevesinde cevap vermek yerine, taa ilk cümlemde söylediğim gibi lafları dolandırarak cevap veriyorsunuz. Lütfen konuya dönün. Ben konunun dışına çıkmadım. Siz de öyle yapın.

 

Hiçbir ilke ve hiçbir bağ yok yukarıda,

 

5. Arkadaşım tekrar söylüyorum: Bunu yazılarınızla gösteriniz!

 

beğenmediğiniz cümleleri alıp kendinizce yazmışsınız

 

6. Tekrar okuyunuz... atıldığım cümlelerinizi de yazdım. Hatta neredeyse hiç bir cümlenizi atlamamaya çalıştım...

 

 

ve bunu yaparken o kadar çok yorum da katmışsınız ki kasıtlı yazı çok uzaktan da belli oluyor siz merak etmeyiniz...

 

7. Yorum tabii ki katacağım. Siz katmıyor musunuz? Buradaki amaç neydi pardon? Yanıt verdiğim cümleler sizin yorumlarınız değil mi?

 

8. Lütfen polemiğe girmeyelim. Konudan sapmayalım...

Gönderi tarihi:
Varsa çelişkili konu buyrun açıklayınız;

 

Sayın ali0_1,

zaten ben de o yazımda çelişkilerinizi açıkladım... Değil mi?

 

bana bir cümle getirip hesap sormayınız cümlelerden çıkan anlamlarla konuşunuz ve bunun için öncelikle benim yazı bütünlüğüme bağlı kalınız...

 

Ben size hesap sormuyorum ki... Tartışıyoruz...

 

Çelişki varsa ve bu giderilirse en büyük faydası bana dokunacaktır şüphesiz...

 

Sayın ali0_1,

zaten ben de o yazımda çelişkilerinizi açıkladım... Değil mi?

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Polemiğe girmeyelim diyorsunuz da neden ısrar ediyorsunuz; çelişki yok, ne demek bu açıkça yazınız demek...

 

Oraya bir şey yazıyorum gidiyorsunuz yorumunuzu ekliyorsunuz çelişki oluyor; çelişki için önce karşılaştırma gerekir ve bunu ilkelice yapmak gerekir...

 

Misali de verdim işte, bilim karşıtı falan olmadığım açıkça diğer cümlelerimde ortaya çıkarken bir cümle üzerinden kendi kendinize çelişki buluyorsunuz...

 

Diyorsunuz neden hepsi bilinemez baştan bilemeden mi çıkacağız??? Neyle çelişmiş de bunları söylüyorsunuz, bilimin mantığının sahibi Aristonun hocasının hocası demiş en büyük bilgi bilmediğini bilmektir diye, o da çelişmiş???Çeliştiyse kimle çelişmiş???

 

Bunlar çelişki ortaya atmak değil, kendinize güveniyorsanız şimdi beni utandıracak kadar açıkça yazarsınız dediklerim doğrultusunda...

 

Çelişki falan yok, çelişkili olduğunu bilerek kimse yazmaz zaten; bulan da ilkelice bağıntılarını kurar da gelir...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Şimdi. Bir insan hem “bilimin” başarısızlığını savunması, hem de kalkıp "ben biliminn gerekliliğini savunurum” demesi başlı başına bir çelişidir! Başarısız olan bir şeyi nasıl savunursun? Bu samimiyetsiz bir eleştiridir. Altında ne yatar? “Ben bilimin, işime gelen yanlarını kullanırım, işime gelmeyeni hooop çöpe atarım”. İddia edildiğinin aksine, bilimsel veriler insanın tarihi ve gelişimi hakkında hiç de yabana atılmayacak gelişmeler sunar. Sayın boşig’in yazısı da bunu içermektedir!

 

Öncelikle bu cümleler size ait;

 

Hemen örnekle açıklayayım durumu:

 

A: bilim başarısızdır

 

B: Bilim gereklidir

 

Böyle olduğunda çelişki bir yana doğru düzgün bir anlam bile yok ali0_1 de değil mi???

 

Ama bakınız metin geneline ve özüne göre tekrar yazınız:

 

A: Bilim her şeyi çözen,açıklayan ve mutlak gerçekliğin bilgisini sağlayan mutlak bir başarıya ulaşamamaktadır

 

B: Bilim sınırlanmış insanın sınılanmış hayatında gereklidir

 

Nerde çelişki???

 

vb.....

 

Siz kendinizce anlam yükleyip sonra da çelişki olduğunu iddia ediyorsunuz halbuki karşılaştırdıklarınızın anlamsal içeriği yok işine nasıl geliyorsa öyle doldurmuşsunuz...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Oraya bir şey yazıyorum gidiyorsunuz yorumunuzu ekliyorsunuz çelişki oluyor; çelişki için önce karşılaştırma gerekir ve bunu ilkelice yapmak gerekir...

 

Sayın ali0_1, tamam ilkelice davranmadım... :stuart:

 

Misali de verdim işte, bilim karşıtı falan olmadığım açıkça diğer cümlelerimde ortaya çıkarken bir cümle üzerinden kendi kendinize çelişki buluyorsunuz...

 

Sayın ali0_1, tamam kendi kendime çelişki buldum... :stuart:

 

Diyorsunuz neden hepsi bilinemez baştan bilemeden mi çıkacağız??? Neyle çelişmiş de bunları söylüyorsunuz, bilimin mantığının sahibi Aristonun hocasının hocası demiş en büyük bilgi bilmediğini bilmektir diye, o da çelişmiş???Çeliştiyse kimle çelişmiş???

 

Sayın ali0_1, tamam çelişen benim... :stuart:

 

Bunlar çelişki ortaya atmak değil, kendinize güveniyorsanız şimdi beni utandıracak kadar açıkça yazarsınız dediklerim doğrultusunda...

 

Sayın ali0_1, tamam kendime güvenmiyorum ve yazamıyorum... :stuart:

 

Çelişki falan yok, çelişkili olduğunu bilerek kimse yazmaz zaten; bulan da ilkelice bağıntılarını kurar da gelir...

 

Sayın ali0_1, tamam çelişki yok... İlkesiz eleştiren benim tamam... :stuart:

 

Öncelikle bu cümleler size ait;

Hemen örnekle açıklayayım durumu:

A: bilim başarısızdır

B: Bilim gereklidir

Böyle olduğunda çelişki bir yana doğru düzgün bir anlam bile yok ali0_1 de değil mi???

 

Sayın ali0_1, tamam zaten sadece bunu demişim... :stuart:

 

Ama bakınız metin geneline ve özüne göre tekrar yazınız:

A: Bilim her şeyi çözen,açıklayan ve mutlak gerçekliğin bilgisini sağlayan mutlak bir başarıya ulaşamamaktadır

B: Bilim sınırlanmış insanın sınılanmış hayatında gereklidir

Nerde çelişki???

 

 

Sayın ali0_1, tamam çelişkiniz yok... :stuart:

 

Siz kendinizce anlam yükleyip sonra da çelişki olduğunu iddia ediyorsunuz halbuki karşılaştırdıklarınızın anlamsal içeriği yok işine nasıl geliyorsa öyle doldurmuşsunuz...

 

Sayın ali0_1, tamam yanlış doldurmuşum... :stuart:

 

Kapatalım isterseniz konuyu. Ben daha fazla polemiğe giremeyeceğim. okuyucuya bırakıyorum. Nitekim altı dolu olan yazılar kendini belli eder. Hiddeti bırakınız lütfen... Burası tartışma platformuç. Fikirler tartışır, laf yarışı değil..

Gönderi tarihi:
Kapatalım isterseniz konuyu. Ben daha fazla polemiğe giremeyeceğim. okuyucuya bırakıyorum. Nitekim altı dolu olan yazılar kendini belli eder. Hiddeti bırakınız lütfen... Burası tartışma platformuç. Fikirler tartışır, laf yarışı değil..

Yersoy ne yazık ki açtığım konu yine polemiiğe kurban gitti gördün mü?

Neden acaba, merak ediyorum...

 

Sağalm bir kanıt niye yok, değil mi?

 

Ben Sayın Ali0_1'e soruyorum;

Yukarıdaki iki madde dışında bir üçüncü olarak "Hiçbirisi" demiş...

 

Peki ona göre nedir?

 

Benim söylediğimi yanlışyacağı düşüncesini çok merak ediyorum...

Gönderi tarihi:
[Yersoy ne yazık ki açtığım konu yine polemiiğe kurban gitti gördün mü?

Neden acaba, merak ediyorum...

 

Boşig, yukarıda dediğim gibi:

 

içeriğinde konudan konuya atlayan ve ajitatif ifadeler kullanan yazıların okuyucu açısından zararlı olduğunu ve yanlışla götüreceğini düşünmekteyim. Özellikle de konu, toplumumuzun en çok ihtiyaç duyduğu “bilim” olunca,

 

Bunun nedeni de ortadadır...

 

Saygılar...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.