Malikanem, Ben bir de Maria Callas...
Maria Callas’tan “Carmen” isimli bu parçayı ne zaman dinlesem, zaman ve mekân değiştirdiğimi farkediyorum. Kendimi bir anda 60’lı yılların ortasında buluyorum. Hani şöyle filmlerde görürüz ya yüksek tavanlı, büyük malikâne tarzı evler vardır. Bir üst kata çıkmak için geniş spiral şeklinde dönen merdivenleri olanlardan hani… Yukarıdan aşağıya taşlarla süslenmiş dev bir avize sallanır, sonra ne bileyim işte şöminesi vardır ve o şömine çıtır çıtır sesler çıkararak yanar… Şöminenin hemen sağ tarafında deniz manzarası şart değil, dağ manzarası da olur, dağ manzarası gören bir pencere vardır. O pencerenin önünde de bir sallanan sandalye… Sandalyede ise ben… Üzerimde siyah uzun böyle kabarık etekli falan bir elbise var. (O elbiseyle nasıl oturabiliyorsam artık??? Hem bu korse de çok sıkıyor ama ne yaparsın, mecbur giyeceksin) Bacaklarımın üzerine de bir şal örtmüşüm
Bir gramafon, gramafonda Maria Callas… Ses tüm evi (pardon malikâneyi) doldurmuş. Dışarıda sis var, sis dağların üzerini kaplamış, hava biraz karanlık, kasvetli gibi sanki… Güzel söylüyor ama değil mi?
Ha bir de unutmadan ben bütün bu sahneyi siyah beyaz görüyorum, bu da tabii aklıma şu fikri getiriyor; “Ben izlediğim filmlerden birisinden etkilendim ama acaba hangisinden?”
Derken konsolun üzerindeki telefon çalmaya başlıyor, hizmetli bugün izinli, iş başa düştü... Usulca yerimden kalkıyorum, kuğu gibi süzüle süzüle telefona doğru gidiyorum.
- Buyurun, Gloria Hanım’ın malikanesi...
-Ne malikanesi, ne Gloriası yaw, huuu aloooo, hangi yüzyıldasın sen, uyan, kuzen ben kuzen, Çiğdem yani...
-
8 Yorum
Önerilen Yorumlar