KÜÇÜK ÖLÇEKLER BÜYÜK ÇÖZÜMLER
Uyandırdıkları dokunulabilirlik hissiyle, tasarım konseptleri ve ayrıntılarının kullanıcı tarafından kolay algılanmasını sağlayan küçük yapılar, amaç ya da fonksiyonları her ne olursa olsun, hem psikolojik hem de fiziksel açıdan kolay ulaşılabilirlik hissi yaratır. Tarih boyunca pek çok mimar tıpkı deney yapar gibi küçük ölçeklerde konstrüksiyon detayları, malzeme kullanımı ve formlarla oynamaktan ve çözümler üretmekten büyük keyif aldı. Bu araştırmaların belki de en eski ve en müthiş örneği Rönesans mimarlığının son dönemlerinin manifestosunu yansıtan ve 17.yüzyılın ilk yarısında mimar Bramante tarafından Roma'da yapılan San Pietro Tapınağı'ydı. Bu yapı, her nekadar ölçek olarak minyatür denebilecek boyutlarda olsa bile, Hümanizm, Paganizm ve Hıristiyanlık öğretilerini tek bir çatı altında uzlaştırmak gibi büyük bir misyonun da sembolüydü. Bramante'nin tapınağı, evrensel ruhu kutsayan ve yerkürenin de yansıması olan basit bir dairesel plan üzerinde karmaşık bir matematiksel formülle yükseliyordu.
Yaklaşım biçimleri ve tasarımları ne kadar farklı olursa olsun, küçük yapı üretme arayışı kentsel ve global yaşam biçiminin hakim olduğu günümüze kadar türlü şekillerde devam etti. Kırsal yerleşimlerde küçük yapıların varoluşu doğayı kutsayan ve ona saygı duyan bir tavırla daha estetik yaklaşımlı bir biçimlenme gösterirken, kentsel bütünlük içinde bunun tam tersi olarak küçük hacimlerde genellikle fonksiyona odaklanan bir arayış sergilendi. Fonksiyonun çok da önemli olmadığı kırsal bir peyzaj içinde yaratılan küçük yapılar, daha kolay farkedilebilir gibi gözükseler de, aslında kentsel atmosferde gökemli yapılarla kıyaslama olanağı nedeniyle çok daha çarpıcı bir kimlik kazandılar.
Bugüne kadar çeşitli amaçlarla üretilen mikro yapılar, dünyanın değişik bölgelerinde konut ya da işyeri gibi fonksiyonların dışında en çok doğanın içinde rahatlama veya meditasyon alanları, bazen sadece estetik bazen fonksiyonel kentsel objeler ya da eğlence veya barınma amaçlı taşınabilir örtüler oldular. Özellikle çağdaş yaşamda gürültülü ve yorucu kentlerden zaman zaman uzaklaşıp rehabilite olmak isteyen insanın bu arayışına yanıt veren bir diğer yapı tipolojisi de doğanın içindeki küçük hacimli meditasyon alanları oldu. Kent atmosferinde doğal yaşamdan giderek uzaklaşan insanoğlu artık doğayla yeniden buluşmak için yüksek ya da geniş binalardan kaçarak onu kutsayacak ve parçası olacak biçimde tasarlanmış küçük barınaklara sığınma ihtiyacı duyar oldu. Bu tür amaçlarla yaratılan kimi yapılar malzemesiyle ya da formuyla doğayı tekrar eden bir arayış sergilerken, kimileri de kendi farkını belli edecek kadar ayrıksı duran bir tasarımla sergilediler doğaya saygılarını. Bu duygu kimi zaman doğal ışığın içerde spiritüel bir tarzda kullanımıyla, kimi zaman da panaromik açıklıklarla sağlandı. Amerika'nın Massachusetts eyaletinde Berkshire dağları eteklerinde konumlanan ve Artifact Design + Construction firması tarafından yaratılan ''Sauna Pavilyonu'' bunun en başarılı ve çağdaş örneklerinden biri. İlk bakışta aynı zamanda göl kenarında konumlanmış basit bir dağ evi gibi görünen bu yapı gerek malzeme kullanımı, gerek doğayla kurduğu iletişim, gerekse çok küçük bir hacimde başarıyla hizmet veren sauna fonksiyonuyla benzerlerinden kolayca ayrılıyor.
Doğa içinde yeralan bazı küçük yapılar da sadece malzemesini ya da ışık kullanımını deneyimlemesi için yakınından geçeni içeriye davet eden heykelsi objeler olarak yaratılıyor. Mimar Thomas Heatherwick tarafından İngiltere'nin Northumberland bölgesinde Belzay Estate'in bahçeleri için tasarlanmış ''Sitooterie'' isimli kiosk da bunun en ilginç örneklerinden biri. Uzaktan dev boyutlu bir kirpi gibi görünen heykelsi yapı adını İngilizce'deki ''sit-outerie''den gelen ve ''dış oturma alanı'' diye de tanımlanabilecek eski bir İskoç deyiminden alıyor.
Doğa içinde yeralan bazı küçük yapılar da sadece malzemesini ya da ışık kullanımını deneyimlemesi için yakınından geçeni içeriye davet eden heykelsi objeler olarak yaratılıyor. Mimar Thomas Heatherwick tarafından İngiltere'nin Northumberland bölgesinde Belzay Estate'in bahçeleri için tasarlanmış ''Sitooterie'' isimli kiosk da bunun en ilginç örneklerinden biri. Uzaktan dev boyutlu bir kirpi gibi görünen heykelsi yapı adını İngilizce'deki ''sit-outerie''den gelen ve ''dış oturma alanı'' diye de tanımlanabilecek eski bir İskoç deyiminden alıyor.
Gerek iletişim teknolojilerinde gerekse yaşam biçimlerinde müthiş bir hız ve devinimin yaşandığı çağımızda, mimaride mobilite ve çevreye adaptasyon yeteneği her geçen gün daha çok önem kazanıyor. Konut deyince akla artık sadece dört duvar ve bir çatıdan oluşan kalıcı yapılar gelmiyor. Konteyner kabinler, ağaç evler, karavan benzeri mobil evler hareket halinde yaşayan insanların geçici barınma sorununun klasik çözümleri olarak biliniyor. Mimarlar mobil ev sorununa artık daha yaratıcı, kullanışlı ve çağdaş çözümler getiriyorlar. İster kent ölçeğinde isterse doğada olsun, insanoğlunun en temel ihtiyacı olan barınmadan daha ikincil konumdaki eğlence, dinlenme ve estetik arayışlarına kadar pek çok fonksiyona yanıt veren küçük yapılar mimarlık gündeminde her zaman varlığını sürdürecek gibi görünüyor.
0 Yorum
Önerilen Yorumlar
Gösterilecek hiç bir yorum yok