Zıplanacak içerik
Blog gönderen: made in turkey! - Şurada: Genel
  • Başlık

    137
  • Yorum

    46
  • Görüntü

    77.600

Bu blog hakkında

BİR TÜRK YAPIMI:)

Bu blogdaki başlıklar

Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi… Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne… … Sen bulanıklaşsan da, gözüm hep ufuktaki yalnız haberciyi gördü… Buğulanmış cama çarparken yağmur damlaları, ben çizdim bir kâlp içine iki bedeni… Zamanın bilmem hangi köşesindeydik hatırlamıyorum. İşime gelmeyen buluşmalardan kaçmadım sen varsın diye… Çam diplerinde petunyaları kuruturken ellerimizde, sen bana SENİ SEVİYORUM derken bile bakamıyordum gözlerine. Utancımdan … alışık olmadığımdan b
Sevgi neydi, sevgi iyilikti, dostluktu… Sevgi emekti. - Durursam bi daha kurtulamam. + Ziyanı yok gülüşü yeter bize.   - Yüreğim kaydıysa günah mı ? + Çamura saplansam yardıma gelir misin ? - Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi… + Elinden tutuversem benimle gelir mi ? - Seninim işte, alıp götürsene beni. + Elveda Asya, elveda selvi boylum, al yazmalım, elveda, bitmemiş türküm benim.   Sevgi neydi? Sevgi emekti, sevgi dostça uzanan insan eliydi.
Suskunuz... Hem de çığlık çığlığa bir suskunluk bizimkisi...   Bu konuşacak bir şeyimiz olmadığından değil. Konuşmaya çalıştığımız şeylerin, alıştığımız yalnızlığımızdan uzaklaştırması aslında bizim korkumuz...   İkimizde cesaret edemiyoruz. Öylesine alışmışız ki içimizde büyüttüğümüz yalnızlığımıza. Seviyoruz onu. Bekli de yaşandığında yok olacağı korkusu bizi tereddütte düşüren. Kaybetmekten korkacağımız bize ait bir şey oluşturma kaygısı...   Sen yapamadığın hamlenin, hayatın
Penceresi önünde karanfil saksı Oturmuş yazar yarim birine yazı Kimi sever bilinmez dumanlı başı Zalim olma sevgilim taşdan değilim Batmam elin üstüne diken değilim Zalim olma sevgilim taştan değilim Kaldır başını bir bak haram değilim   Penceresi önünde üzümlü asma Benden başka birini aklına takma Benimkide yürek canım üstüne basma Zalim olma sevgilim taştan değilim Batmam elin üstüne diken değilim Zalim olma sevgilim taştan değilim Döndür başını bir bak haram değilim      
Kimseciğim Seni Çok Seviyorum...     "Beni gör. Senin için başladığım ilk yer burası olabilir.   Varlığımı işaretle. Sana nasıl bakıp nerenle göreceğine dair bir işaret gönderiyorum. Onun için önce gözlerimin içine bak. Orada senin için, hem yola dair izler var ve hem de içime dair yollar..."   Beni gör; İçine akmam lazım. Dünyayı seninle birlikte senin içinden görmem, seninle birlikte yeniden başlayabilmem, içime ilmeklenmiş bu eskiden emanet masumsuzluk hissini seninle yenmem
seni düşlemek ne güzel       Saat Gecenin İkisi Olmuş Ve Ben Sendeyim Yine Durduramadan İçimdeki Seni ; Beni Alıp Götüren Saatler   Sana Akıyor Sanki, İçimde Tarif Edemeyeceğim Kadar Anlamsız Fırtınalar Esiyor Ilık Rüzgarlar Getirdi Seni Bana   Ruhumdan Bir Parça Alıp Adını En Güzel Duygu Koydu, Beni Öyle Bir Heyecan Sardı Ki ; Bir Annenin Evladını Sarar Gibi   Beni Sana Mahkum Eyledi Nasıl Yazmak İsterim Şimdi Sana Sayfalarca Sana Anlatmak İsterim Yaşadıkla
Sensiz olamam   "Her aşk kendi masalını yarattı seni perilere beni kaf dağının ardına attı"   üç gündür evden çıkmadım telefonlarını açmadım seni üzeyim derken gitgide sana bağlandım   yani kendi kalbime bir çelme taktım   sensiz olamam yaşayamamki bir gece dargın kalsak uyuyamamki bakma kızınca sana gurur yaptığıma aşk dolanır seni görünce ayaklarıma   Sustum yüzüm benzim soldu herkes beni senden sordu üç beş saat derken bak yine akşam oldu   Yani olan yine aşka oldu  
GİTMEZDİM BU ŞEHİRDEN   Üstüme üstüme gelirken hayat Ne kadar uzak gözlerin Düşüyorum nerde ellerin   Ah beni biraz anlasaydın Gözlerime inansaydın Biliyorsun yapamazdım Gitmezdim bu şehirden   Olmadı gülüm yine olmadı Hayata gücüm kalmadı Sığınacak liman kalmadı   Ah bir tutsaydın ellerimi Biraz gözlerime inansaydın Biliyorsun yapamazdım Gitmezdim bu şehirden
AKLIMA SENDEN BASKA BIRSEY GELMIYOR   Kelimeler eskiyor neyi nezaman söylesem, hepsi sensin aklıma senden başka birşey gelmiyor, desem ki gurbetteyim türküler uzun, gurbet sensin türküler sen, desem ki yalnızım dağlarda günler bitmiyor, yalnızlık sen, dağlar sen, günler sensiz. Aklıma senden başka birşey gelmiyor. Aklım sende, sen yüreğimde, yüreğim temaşada gözlerini, gözlerin üzüm bağlarında temmuz ayında bağ bozumuna zaman var.   Gözyaşlarımı topluyorum şimdi, ü
Senin varlığındı kalbimin kapılarını açan, sendin anahtarı kalbimin. Ne kelimeler yeter anlatmaya, ne de kağıt kabul eder kalemden dökülenleri. Sadece yaşadığım anlardan kalan anılarım yetebilir seni anlatmaya…       Aşk yok, aşka inanmam dediğim anlarda çıktın karşıma. Önce gülüşündü seni bana çeken, sonrasında o gülüşün altındaki yaralı yüreğin…   O gün, hani seni gördüğüm ilk gün; tren istasyonunda yağmur altında saatlerce oturduğumuz ilk gün. Sözde tren beklerken onlarcası geçip gitm
Bu sana yazdığım son satırlar...   Bu dinlediğim son şarkı bizim üstümüze söylenmiş. Kilit vurdum kalbime, umutlarıma. Ne bundan böyle sevdaya dair bir şeyler beklenebilir yüreğimden ne de nefret edebilirim birinden. Ben hamal değilim ki; hep kahrını taşıyım ömrün� Alın artık üzerimden hayata dair ne varsa. Alın sevdaya dair acıları, paylaşın aranızda...     Sen sanıyorsun ki, kolay geliyor gidişin bana.. Arkanı döndüğün ilk andan gözlerim gülecek mi yeniden sanıyorsun? Söylesene! Sen ne sa
Kalbimin vuruşundaki endişeler, gül yaprağında bıraktığım sevincim, gözü yaşlı hazin akşamlardaki perişan düşüncelerimle bu itirafımı yapıyorum.   Bana hoş geldin veya merhaba demelerindeki içinin titreyişi, gözlerindeki alev alev yanmalardı beni umuda sürükleyen ve ellerimi sevgiyle uzatmamı kamçılayan. Sanki sonsuz bir ümit veriyordun, o şaheser gözlerine her baktığımda.   Sana şiirler yazmak geldi içimden, aydınlığımdan ışık getirmek, avuç avuç yıldız getirmek, zamanın bittiği yerden sa
hiç gitme olur mu?   Sana gitme diyemediğim zaman; gözlerine baktım ağlamaklı ve çaresizce. Belki anlar anlar da gitmez diyen bir umutla. Ellerin kayarken ellerimden yavaşça "seni seviyorum" dedim sessizce, belki de vaz geçip yanımda kalmanı bekleyerek. Sararken kolların beni yavaşça kokluyordum saçının her telini ve güzel tenini unutmak istemezcesine. Verirken bana son buseni akıyordu gözlerimden yaşlar usulca. Sana gitme diyemediğim zaman; ağlıyordum önce sessizce bir köşede dönecek diyen
Bir zamanlar gökyüzünde birbirlerini gerçekten çok seven Bir bulutla yıldız vardı... Bulut gökyüzünün en şeker, en pembe bulutu Yıldızsa; en parlak, umudu en çok yansıtan yıldızıydı...   Gökyüzündeki her varlık onların sevgisini kıskanırdı... Tatlı bir kıskançlıktı onlarınkisi... Ama biri vardı ki; Bulut ve yıldızın ayrılmalarını yürekten istiyordu... Hem de yıldızın en yakın arkadaşı olmasına rağmen...   Bulut biraz saftı, kimseyi kıramazdı... Yıldızsa bulutu için elinden ge
Sevgilim Yeşıl eriğim benim Ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin Hapiste günler ağır geçer diyordun Olsun be ben vazgeçtim zurriyetimden Yeterki yetim bir çocuk gibi bırakma beni Zira sensiz bu can bir yüktür yüreğime Kaldır öpülesi alnını ve bak bana Gordünmü gülüm bir tek gözlerim değişmedi gene Bır tek gözlerim   Açılır açılır gözleri gülümün İçlerinde yeşil çam ağaçları Uyanışların en tazeleri Odamızdan geçer gülüm seninle   Feriğim fidanım feryadım Hey benim zizil parmak
Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,   Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,   Dağlara dönmeli yüzünü insan.   Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;   Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....   Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!   Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,   Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğu
Anlatmak mümkün mü bilmiyorum; kelimelere, sayfalara sığdırılabilir mi sensizlik? Başı olur muhakkak da sonu gelir mi yazının? Sen diye başlayıp, yokluğunla tamamlasam cümleleri, merhem olabilirler mi yaralarıma? İçimdeki bu eksiklik, ıssızlık, yansımaz mı satırlara? Birazdan göreceğiz sanırım; çekiştirip durduğu kalemi, elimden alır almaz yüreğim...   Sen, gölgesinde dinlendiğim kökü bende bir çınardın. Gazel dökmüş bir bahardı yokluğun!   Sen, bir saçak altıydın dolu yağarken sığ
NÂZIM HİKMET RAN   15 Ocak 1902'de Selanik'te doğdu. Heybeliada Bahriye Mektebi'ni bitirdi. Hamidiye Kruvazörü'nde güverte subayı iken, sağlık nedeniyle askerlikten ayrıldı, bu arada ilk şiirlerini yayımladı. 1921 başlarında Kurtuluş Savaşı'na katılmak için Anadolu'ya geçti, Bolu'da öğretmen olarak görevlendirildi. Daha sonra Batum üzerinden Moskova'ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ne (KUTV) yazıldı. Burada siyasal bilimler ve iktisat okudu. 1924'te yurda döndü. Aydınlık Gazete

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.