gecenin en sessiz saatinde yarı dalmışken yedi benliğim birlikte oturup fısıltıyla tartışmaya başladılar:
ilk benlik:
bütün bu yıllar boyunca burada bu delinin içinde günlerle onun acısını yenileyip gecelerle kederini tekrar oluşturmak dışında hiçbir şey yapmadan oturdum;artık bu yükü daha fazla taşıyamayacağım ve baş kaldırıyorum..
ikinci benlik:
sen benden daha şanslısın kardeşim;çünkü bana bu delinin neşeli benliği olmak düştü.onun kahkahalarıyla güler,mutlu saatlerinde şarkı söylerim ve
Önce doğdum elbette.
Bir gül yüzlü ananın kucağına hem de
Adıma bin bir isimden birini vermişler
Büyürken ismine aşina oluyor insan
Manasıyla yoğruluyor isminin
Okullar, parklar, sokak araları
Git gel bitmeyen yollar
Ufacık adımların büyüyeceği günlere değin
Bir hayalden bir diğerine gidip geldim
Anam öğretmen, babam doktor olmamı istedi
Ben ne olacağıma karar bile veremeden
Bir sistem vardı yaşanılan
Ve bu sistemdi bizi biçimlendiren
İsteni
Yaşamak yürek ister; belki de bu yüzden dünyaya gelenlerin çok azı yaşar. Çoğunluğu yalnızca yaşadığı günü kurtarır, var olmakla yetinir ve kendi varlığı altında ezildikçe ezilir. Değiştiremeyeceği gerçekleri olduğu gibi kabul etmek ve bu değişmezlikten kendine yeni bir yaşam sevinci yaratmak da yürek ister; değiştirebileceğini değiştirmeye çalışmak da. Sanıldığı gibi insanı korkutan; dünya, zorluklar, yaşam koşulları ya da başkaları değildir. İnsan en çok kendisinden korkar; kendi duygularından
Resim:Gürbüz Doğan Ekşioğlu
Bir Zen ustasına müritlerinden biri yaklaşmış; “Usta, ben çok mutsuzum, mutsuzluğuma bir çare bul!” demiş.
Usta, adamın gözlerinin içine bakarak, “Çok mu mutsuzsun? Senden daha mutsuz biri olamaz mı yeryüzünde?” diye sormuş. “Şey, olabilir” diye yanıt vermiş mürit. “İyi öyleyse” demiş usta. “Git, senden daha mutsuz bir kişiyi bul, ona yardım et, mutlu olduğunu göreceksin.”
Ustanın önerisinin doğru olduğunu anlamak için bir kez bile denemek yeter. Herkes
Yorgunum ustam;
Ne katıksız somun isterim senden,
Ne bir tas su,
Ne taş yastıkta bir gece uykusu.
Var gücünle asıl sükunetime,
Çığlığım kopsun,
Uzat ellerini güneşe dokun,
Uyandır uykusundan,
Tut yüreğimden ustam tut,
Tut beni, sür güne...
Zamanın birinde iki tane kız kardeş varmış, nasıl akıllılarmış anlatamam.
Etrafındaki ve okuldaki tüm bilgi onlara yetmez olmuş.
Bir gün anneleri onları dağdaki bilge adama götürmeye karar vermiş.
Kızlar, bilge adamla karşılaşınca ona sorular sormaya başlamışlar.
Bilge adam bütün soruları doğru cevaplamış: kızlar çok sevinmişler ve
annelerinden eğitimleri için bir süreliğine izin isteyerek bilge adamın
yanında kalmışlar.
Sordukları soruların hepsinin cevabı doğruymuş. Bir süre çok mutlu
TABİ YAA!!!
ELBETTE " ŞEYTANIN FISILTISI"DIR AŞK
İŞTE BU YÜZDEN NEREDE BİR AŞIK YÜREK GÖRSE
MELEKLER DUAYA ÇIKAR
ÜZÜLÜR GÖZYAŞI DÖKERLER ONUN İÇİN
SONRA DA O GÖZYAŞLARI YAĞMUR OLUR AKAR
GÖKTEN AŞIĞIN TA İÇİNE...
-----------------------------------------
GECELERİ UYANIP BAĞIRA BAĞIRA
ORTALIĞA KÜFÜRLER SAVURAN BİRİNİ TANIDIM.
KÜFÜRLERLE YIKIYORMUŞ MEĞER
KİRLENMİŞ RUHUNU!
BİR KERESİNDE;
KİME DEDİM BU KÜFÜRLER?
"NEFSİME" DEDİ BANA.
Sevmek, bizim kendimize ve dünyaya karşı giriştiğimiz hırsızlığa, kendi gücümüzle karşı çıktığımız biricik haklılığımızdır. Alacakaranlığın ufalaya ufalaya sildiği bir adamı tutup ellerinden, başına ay ışığından bir hale geçirmektir, kaybolmadan sabaha çıksın diye. Sevmek, özünde varolan büyük bağlanmaya karşın, insanı günlük ilişkilerin kişiliksizleştirdiği tutsaklıktan kurtaran en büyük özgürlüktür. İnsanı yalnızlığın hazinelerine götüren bir arınmadır sevmek. Yalanın kirlettiği bir yüreği yağ
“Evvel zaman içinde, bir şarap testisiyle, şarap dost olmuşlar. Şarap testisi şarabı tutarmış bağrında, demlendirirmiş. Şarap da bu sıcak yuvadan memnun söyleşir, ele güne minnet etmeden mutlu mesut gün geçirirlermiş. Sonra bir gün afacan bir çocuk şişeye küçük bir taş atmış. Taş küçükmüş ama öyle bir yerden öyle bir nokta atışı yapmış ki çocuk, testi çatlayıvermiş. Testi çatlayınca, şaraba, artık kendine başka yuva bul, benimle kalırsan ziyan olur gidersin demiş, sırf ona olan merhamet ve sevgi
Kalbin yolu güzeldir ama tehlikelidir. Zihnin yolu sıradandır ama güvenlidir…
Erkek en güvenli ve en kestirme yaşam tarzını seçmiştir.
Kadın duyguların, hislerin, ruh hallerinin en güzel ama en sarp, en tehlikeli yolunu seçmiştir. Ve bugüne kadar dünya erkekler tarafından yönetildiği için kadınlar muazzam şekilde azap çekmiştir. O, erkeğin yaratmış olduğu topluma uyamamıştır çünkü toplum mantığa ve nedenlere uygun olarak yaratılmıştır. Kadın kalpten bir dünya ister. Erkek tarafından yar
Pollyanna'ya Mektuplar
IV.
Muhabbet kuşumuz öldü
Arkasında uçuşan tüyleriyle mavi bir sonbahar bırakarak
Biliyorsun ölüm, mavi boş bir kafestir kimi zaman
Acıyı hangi dile tercüme etsek şimdi yalan olur Pollyanna
Uyumadığım gecelerin sabahında
Göz altlarımdan mor çocuklar doğardı
Mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah ezanları
Fırtınada ters çevrilen şemsiyelere benzerdi
Duaya açılan avuçlarım
Avuçlarıma kar yağardı
Kimi zaman tipi...
Kaç kere avuçlarımda mahsur kaldım.
Bi
Ve Güz Geldi Ömür Hanım. Ve güz geldi Ömür Hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı, yüzüm ömrümün atlası, düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can
Çektiğim acılar varlığımın inşasının irili ufaklı parçalarıdır. Sadece düşünmek var etmez insanı; duygularını, ruhunu ve hatta zekasının geliştiren asıl öğreticiler acılardır. O halde varım çünkü acı çekiyorum.
Doğduğum günden beri anlatmak istediklerim var ve elbette asla anlatmayacaklarım ve anlatıyor gibi yapıp asla anlatmadıklarım.... Önce akciğerlere değen oksijenin yakıcılığıyla başladı ilk acılar, sonra dünyanın anlamsızlığını düşünüp duran beynimin kıvrımlarındaki patlamaların e
Unutmayacaksın. Daha doğrusu, unutmaya çalışıp, bunun için çabalamayacaksın. Gerekirse, yüreğine taş basacaksın. Gecen gündüzüne karışacak, hayatın alt üst olacak belki. Gözünü kırpmadığın geceler olacak. Gündüzün bir anlamı kalmayacak. Gam ve keder yüreğini mesken tutacak.
Acının ta içinden geçeceksin. Bu hayata, “hayat” demeyeceksin. Yaşamayacaksın, ölüp ölüp dirileceksin. Ölümün içinden geçeceksin, ölmeden evvel. Öyle ki; acıdan müteşekkil olacaksın. Sen acının bizatihi kendisi olacaksın.
“Her okyanus, çöl’ü koynunda saklar.”
Sana Leylâ’yı anlatmalıyım.
Yazanlar hep Mecnun’u anlattılar. Leylâ’yı, Mecnun’dan ayrı düşünemem elbette. Mecnun’un var olabilmesi Leylâ’ya bağlı. Leylâ olmazsa, Mecnun da olmaz. Leylâ’yı çıkarırsan geriye Mecnun da kalmaz.
Fuzuli, mesnevide erkek egemen bakış biçimiyle anlatır Mecnun’u. Her ne kadar Leylâ’nın adı önce geçse de asıl kahramanı Mecnun’dur. Leylâ ateştir, Mecnun pervane. Mecnun, Leylâ’nın çevresinde pervaneler gibi bu yüzde
Kızıyorum
Yastığımın altında büyüttüğüm
-düşlerime kızıyorum
Yazdıkları cümleleri ben sildikçe inatla tekrar yazan
-ellerime kızıyorum
Ben susuz bıraktıkça,ısrarla tekrar tekrar açan
-içimdeki sevgi çiçeklerine kızıyorum
Sol yanımda heyecanla çırpınan kuşa
yanaklarımı al al yapan,damarlarımda ki serseri kana
Gecenin bir yarısı yarıya bölünen uykularıma
Bitmez karanlığa aldırmadan,kararlı adımlarla
-yüreyen ayaklarıma kızıyorum
her ağladığımda gözy
Çinli bekarlar eşini marketten seçiyor
Çin'in başkenti Pekin'de kendine uygun eş arayan bekarlar artık "eş marketi"ne giderek gönlüne göre bir eş seçebilecek.
Çin'in başkenti Pekin'de, bekarların kendilerine uygun eşi bulmaları için "eş marketi" açıldı. Çin Uluslararası Radyosunun "Pekin'de Zaman" gazetesine dayanarak verdiği habere göre, markette bekarlara, kendilerine uygun yaş ve özelliklerde karşı cins ile tanışma fırsatı sunuluyor. Adayların fotoğraflarının da yer aldığı markette, marketi
Umurumda değil derdin bir zamanlar
Acı da, aşk da, çocuklar da
Yıllar sonra şimdi diyorsun ki
Acı değil ama
Çocuklarla aşk umurumda
Çocuklarla aşk
Çünkü bir insanı hayata bağlar
Öyleyse umurunda her şey
Yani karının baş ağrısı
Ve afişlemeye giderken sen
Üstelik elinde elması da varken
Kızının arkandan ağlaması
Eskiden derdin ki
Ansızın ölüversem bir kazada
Umurunda değildi ölüm de hayat da
Gerçi ölüm şimdi de değil ama
Yaşamak korkunç umurumda
Örneğin kahvaltı dahi
Etm
Özgürlüğün Resmi
Küçük kızın babası İspanya`nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu.
Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.
Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.
Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...
Çok üzülmüştü küçük kı
Papua Yeni Gine'de, 20 yıldır süren kabile savaşlarına son verebilmek için anneler 10 yıldır yeni doğan erkek çocuklarını öldürüyor.
Papua Yeni Gine'de yaşayan iki kabilenin kadınları şu anda süren savaşı sona erdirmek için inanılması güç bir çare buldu. Her anne doğan erkek bebeğini anında öldürüyor.
İki kabile arasında barışı sağlamak için çaba harcayan Rona Luke adlı kadın, 10 yıldır erkek çocuklarını öldüren annelerin durumunu şöyle açıklıyor: "Minik bebekler büyüdüklerinde önce erk
Ahmet ALTAN
Işıkların bütün berrak parıltılarına rağmen içlerinde bir küskünlük taşıdığı, akşam yağmurlarının aniden bastırdığı bu sonbahar günlerinde beni yalnızlaştırıp kederlendiren, adını koyamadığım tuhaf bir şey var.
Anlatması zor aslında.
Garip ve derin bir özlem duyuyorum ama özlediğim insanın bir adı, bir yüzü yok, bu özlem beni öylesine korkutuyor ki sahibini bulmaya, tanımaya, ona bir beden, bir koku vermeye çekiniyorum, camdan bir kuyuya düşer gibi ellerimi geçirece
İngiltere Kraliçesi'ne dev bir inci hediye edilmiş. Kraliçe taca takılmayacak kadar büyük bu incinin delinerek, tahtın arkasına asılmasını istemiş. Ancak İngiltere'deki bütün kuyumcular, böyle nadir bir inciyi delerken kırılmasından korkarak bu işe yanaşmamışlar. İnci, Fransa başta olmak üzere pek çok ülkenin kuyumcularına götürülmüş ama hepsi de aynı gerekçeyi ileri sürüp inciyi delmeye yanaşmamışlar. Neden sonra bir deniz subayı İstanbul'da Kapalıçarşı'da bu işi yapabilecek nitelikte ustaların
GÜZEL ACI ÇEKERDİ BABAM
Prof. Dr. Ahmet İNAM
Bin dokuz yüz ellilerin sonlarıydı. İstanbul o yıllar tenhaydı. O tenha İstanbul'un tenha bir köyünde otururduk: Çengelköy'de. Şimdi yazlarını bile sonbahar gibi hatırlıyorum. O zamanlar sık sık vapurların yanaştığı iskelesinden denize bakarken gelivermişti kalemimin ucuna: "Nasıl saklarım sonbahar olduğumu?" Oysa o zamanlar on, on bir yaşlarındaydım. Bir anlamda ömrümün ilkbaharında bile değildim. Yaşlı çınarın, eski evlerin, tari
Sizin hiç gülüşünüz dondu mu yüzünüzde?
Birden ayaza tutulmuş gibi
üşüdümü yüreğiniz? Sevinciniz
kursağınız da kalıp
tıkadı mı nefesinizi? Üstelik!
o nefesi almaya hiç uğraşmadığınızı
farkettiniz mi şaşkınlıkla!
Görmediğiniz ama hissettiğiniz,
soğuk bir bakış, gözünüzde ki
ışığı söndürdü mü?
Alev alev yanarlarken
birden, sağanak bir yağmur bulutu
kapladı mı onları?
Sert bir rüzgar misali, söylenmiş sözler
suratınıza çarptımı tokat gibi?